17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2000 PAZAR 12 PAZAR KONUGU Prof. Dr. Biilent Tanör'le demokratikleşmenin anlamını ve alınması gereken önlemleri tartıştık Ü Ü Ü'TÜRKİYE RÜŞTÜNÜİSPATLADF '1961in esaslarına dönülsün' - Ûlkenin bunca siyasisomnu varken siyaset gündeminin başına cumhurbaşkanının yeniden seçilmesini oturtmak sizce ne kadar doğru biryaklaşım? - Mayısta cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bu hükümet de sanki cumhurbaşkanının partöneri olarak belli bir çizgide anlaşıyor. Böyle bir konjonktür yakalandı. Durun, bakalım. - Son raporunuzun uzun 'Hukuk Devleti' başlıkh bölümünde idarenin, yasamanın denetlenmesini veyargt bağımsızlığını çok önemsiyorsunuz. Bu konudaki görüşlerinizi biraz daha açar mısınız? - Evet, çok önemsıyorum. Ben bu raporda, geçen raporda olmayan bir şey de yaptım. Bu yasama yıh itibanyla bir öncelikli talepler listesi düşûndüm. Yani hangi taJepler gerçekleşebilir ve gerçekleştiği ölçüde de getirisi fazla olabüir?.. Bunlardan on kalem üzerinde durdum. Sizin sorduğunuz da, onuncu ve belki de en önemli kalemlerden bir tanesi, yani hukuk devleti. Orada yargj bağımsızlığı sorunu var. Bu doğru. En başta, yüksek yargıçlar bağımsız olmamaktan şikâyetçi. Bakın, 1961 'in esaslanna dönülsün, bu yeterlidir. Türkiye, 1961 ile 1980 arası çok sorun yaşadı, ama yargı bağımsızlığı sorunu olmadı. Bu büyük bir nimettir. Oysa 1960'ta yaşamıştı. Emekli Sandıgı Kanunu'nun 59. maddesi hükümete, Yargıtay başkanlaruu bile res'en emekli etme yetkisi tanımıştı. Menderes hükümeti Yargıtay başkanını o yolla görevden aldı. Ama I96l'densonraTürkiye bu sorunu çözmüştü. Oysa çözülen bu sorun askeri cunta tarafından 1980'den sonra Türlciye'nin başına musallat edıldi. Ikinci olarak, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararlan yargı denetimi dışındadır. Oysa bu, bir idari kararlar manzumesidir. Bunu da yargı denetimine açmak gerekir. Eskiden yargı denetimine açıktı. Yüksek Askeri Şûra kararlan yargı denetiminden çıkartılmışttr. Tabii ki ordunun özellilderi vardır. Ama bu özellikler ordunun yaptığı bütün işlemlerin dcnetım dışı kalmasını haklı göstermez. Bir de Olağanüstü Hal durumunda, olağanüstü hal kanun hükmündeki kararnameleri Anayasa Mahkemesi'ne gönderilemiyor. Bu anayasa onu da yasaklıyor. Olağanüstü Hal zaten olağanüstü yetkili bir haldır. Bundan bir de hukuk denetimini kaldırdığınız zaman tam anlamıyla keyfiliğe yol açılıyor. Ondan sonra da AB kapılannda sürünüyoruz. Bu zorluklan önlemek için denetimleri açmak lazım. Gelelim anayasanın geçici 15. maddesine... Maddenin ilk iki fikrası 12 EylüJ askeri müdahalesıni yapanlan ve daha sonra devlet erkini kullanan Milli Güvenlik Konseyi'nin beş üyesini, Danışma Meclisi ve hükümet üyelerini yargılanmadan muaf tuttu. Ama maddenin son fikrası, o dönem çıkanlan kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerin Anayasa Mahkemesi'ne gönderilmelerini engelliyor. Ben bu son fikranın kaldınlması gerektiğini söylüyorum. 'Askeri müdahaleye af cıktı' - Peki, 15. maddenin ilk iki fikrası sizce niye kaldınlmamah? - Bundan birkaç ay önce gazetenizde bir haber çıktı. Haberde, bir savcuun '12 Eylülcükr yargriansın"' başvurusu yapüğı belirtiliyordu. 12 Eylül ve 12 Eylülcülerle ilgili kanaatlarimiz olumsuz olabilir. Fakat, 2000'li yıllann başuıda hem bir hukukçu hem de siyasi görüşü olan bir vatandaş olarak ben şöyle düşûndüm: Halk, 1982 Anayasası'na yüzde 92 küsur oranda oy vererek bu maddeyi de kabul etmiştir. Adeta da, 1980 askeri müdahalesıni yapanlar için halk böylece bir af çıkarmıştır. 18 yıl bu madde yürürlükte kaldı. 19. yılda ben bu maddeyi kaldınp bunlan yargılayacağım, biçiminde bir af karan olmaz. İşimize gelsin ya da gelmesin, hukuk devletinde bir konuda bir af çıkanlmışsa geri alınmaz. Bu, hukuk mantığına uymaz. Bunu sineye çekmekten başka yapacak bir şey yoktur. Çünkü bu bir aftrr. Af bir kere ilan edilir, bir daha da geri alınmaz. Siyasi açıdan da baktığınızda bu yargılamada büyük zarar vardır. Arjantin'in cuntası, Yunan cuntasi, Praochet'yi sayabiliriz. Ama bunlann tümünün durumu Türk askerlerinden farklıdır. O darbelerin mensuplan fiyaskoyla ıktidardan düştüler. Arkalannda büyük kan gölleri bırakttlar. 12 Eylül müdahalesıni yapanlar iktidardan bu şekilde aynimadılar. Beğenelim ya da beğenmeyelim... Bu kişilerin yargüanmak istenmesi Türkiye'yi yolundan alıkoymak için çok sinsi bir provokasyon işlevi görür. Böyle siyasi hatalardan kaçınmakta fayda var. PORTRE / BÜLENT TANÖR LEYLA TAVŞANOĞLU Ülkemizde son yıllarda demokrasi açılımı, şeffaflaşma, değişmeyönünde ciddi çalışmalaryapılıyor. Ama bu ciddi çalışmalar Ankara 'daki yasama veyürütme erkinde pekgörülmezken sivil toplum kuruluşları, üniversite hocaları, yazar-çizerler, kollan sıvamışlar, 'Ne yapabiliriz? 'in arayışı içine girmişler. Bir zamanlar tutuculuğu ve gelenekçiliğiyle tanınan Türk Sanayici ve Işadamları Derneği 'nin (TUStAD) gençleşen yöneticileri de, daha iyi yaşanabilir bir Türkiye için evrensel demokrasi arayışı içindeler. O nedenle TÜSİAD bundan üç yıl kadar önce anayasa hukuku uzmanı Prof. Dr. Bülent Tanör 'e 'Türkiye 'de Demokratikleşme Perspektifleri' konulu bir rapor hazırlattı. O dönem rapor, TÜSİAD 'ın daha eski kuşak yöneticileri tarafından pek sert olmasa da tepkiyle karşılandı. Hiç kuşkusuz, bu kadar demokrasiyi Türkiye için yeterli görüyorlardı. Derken TÜSlAD, 1999 Aralık ayında demokratikleşme konulu ikinci raporu yine Prof. Tanör 'e hazırlattı. Bunun üzerine Prof. Bülent Tanör 'le aradan geçen iki yıl içinde nelerin değişip nelerin değişmediğini, evrensel bir demokrasi için ne gibi önlemler alınması gerektiğini, demokratikleşmenin anlamını konuştuk. 1940 yılında İstanbuVda doğdu. Galatasaray Lisesi ve îstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi (1963). Aymyü Anayasa Kürsüsü 'nde asistan olarak akademik kariyere başladL 1969yılında doktor olan Tanör, 12 Mart 1971 'de üniversiteden uzaklaştınldu 1975 yılında Danıştay karanyla geri dö'ndü. 1977'de doçent oldu. 1983 yılında, bu sefer de 12 Eylülcülerin 'hışmına' uğradu Sıkıyönetimin 'ü'nlü" 1402 sayılıyasası gereğince yeniden üniversiteden uzaklaştınldu 1983 ile 1990yüları arasmda ParisX, Dijon ve Cenevre üniversitelerinde 'Üçüncü Dünya Ülkelerinde Siyasal Sistemler' dersleri verdL 1990'dayine Danıştay karanyla îstanbul Üniversüesi'ne döndiL - Ülkemizde herkesin ağzında demokratikleşme sözcüğü var. Si- zegöre demokratikleşme ne demekür? - Demokratikleşme mutlak, değişmez bir kavram değildir. Zaman içerisuıde değismiştir. Ülkeden ülkeye bazı noktalarda farkJı teza- hürleri de olabilir. Ama, bu 2000'li yıllarda "Demokrasi nedir?" so- rusunu sorduğunuzda şu söylenebilir: Demokrasinin standartlan az çok belirdi. Örgütlenme biçiminde farklılıklar olabilir; başkanlık, yan başkanlık, parlamenter rejim gi- bi... Ama onun dışında demokrasinin temsıle, insan haklanna da- yanması ve hukuk devleti olması şarrar ve bu sacayak aşağı yuka- n bütün ülkelerde aynıdır. Fakat bizim zorluğumuz, Türkiye'de Tür- kiye'ye özgü demokrasi anlayışının çok geçerli oluşudur. Srnırlı de- mokrasi ya da kısıtlı demokrasi diyemiyorlar da, daha zarif olduğu- nu düşündükleri "Türkiye'ye özgü demokrasi" kavramını kullanı- yorlar. Ama gülmeye de pek hakkınuz yok. Çünkü anayasaımzın başlangıcında da buna benzer bir ifade var. "Bu anayasada gösteri- len hürriyetçi demokrasi'' diyor. Yani bu, herhangi bir hürriyetçi de- mokrası değil. Aynca '"Onun icaptan befirleıunişhukukdevleti" di- yor. Hukuk devleti, demokrasi diyemiyor. Çünkü o da biliyor ki ana- yasanm metninde demokrasi ve hukuk devletiyle uzlaşmayan nok- talar var. Başlangıçta haberini veriyor, "saynn suyum yoktur" di- yor. Dillerin yasaklanabileceğine dair bir hüküm dünya anayasacı- lık, demokrasi tarihinde yok. 1980-83 arasında çıkartılan 800*ü aş- kın kanun ve kanun hükmünde kararnameyi Anayasa Mahkemesi 'ne göndermekten alıkoyan bir hüküm dünyanın hiçbir anayasasında yok, ama bizde var. Hukuk devleti orada iskontaya tabi tutulmuş. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu kararlan, Yüksek Askeri Şûra ka- rarlan denetim dışı. O yüzden de bu anayasada gösterilen demok- rasi de onun icaplanyla belirlenmiş. "Ben Türkiye'ye özgü ahtur- fca bir şey yapTyorum" diyor. - Bu anayasayı eleştiriyoruz, ama yasakçı olduğunu söylediği- miz bu anayasaya referandumda halk yüzde 92 küsur "evet" oyu verdL Bu anayasa üstelik 1982'den buyana da yürürlükte. Acaba biz toplum olarakyasakçı- Uğa eğiUmli miyiz? - Milletin o dönem neden o ka- dar yüksek oranda "evet" oyu ver- diğini kestirme imkânına sahip de- ğiliz. Hiçbir sondaj, kamuoyu yok- laması, anket yok. Ama tahminler düzeyinde birkaç şey söyleyebili- riz. Bir kere büyük çoğunluklar anayasayı bilmeden sandığa gider- ler. Oy verme mecburiyeti var. Ve- nlmediğı takdirde birkaç seçim boyunca seçme ve seçilme hakkın- dan yoksun kalrnıyordu. Katılun o yüzden yüksek oldu. İkinci olarak, anayasa oylama- sından olumsuz oy çıktığı takdir- de ne olacağı belli değildi. Oysa 1961'deki anayasa oylamasında belliydi. Anayasa yeterli oyu al- mazsa yeniden kurucu meclis olu- şacaktı. Onun yapacağı anayasa, halkoyuna sunulntadan yürürlüğe girecekti. Yani o dönem ne olaca- gı belliydi. Üstelik 1961'de nor- mal rejime geçişın garantisi verihnişti. Oysa 1982'de ne olacağı belli değildi. Daha doğrusu belliydi. Darbeciler "Ya bu anayasaya oy verirgniz ya da biz gitmeyiz" diyorlardı. Yani kırk katır mı, kûk saür mı? Birçok insan da sezgisiyle bunu hissetti. Ne olursa olsun, sonra icabma bakanz, diye oy vermiş olabilirler. Bir başka nokta da şu: Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığı görevine gelmiş sayılması bu anayasa oylamasıyla bitiştirildi. Doğrusunu konuşahm. Evren'in o gün, belki de bugün anayasadan daha fazla prestiji olmuş olabilir. Birçok insan o anayasadan çok, Kenan Evren'e oy vermiş olabilir. Tabü burada ben aydın kesimini kastetmiyorum. Ama sonuç olarak yüzde 92 bayağı yüksek bir orandır. Kabul görmüştür ve o günden ben de uygulanmıştor. O yüzden, "Anayasa meşru değfldir" demek de yanlıştır. Anayasanın kendisi birçok kez değıştınlmiştir. O bile meşruiyetini ispat ediyor. Meşruiyeti var ki değiştirebiliyorsunuz. Slvll anayasa . . - Bir yandan, anayasa meşru değildir, tarüşmalan yapıhrken öbüryandan da şimdi ortaya bir "sivil anayasa " kavramı atddu Sizce bu "sivil anayasa "dan ne kastediliyor? - Çok sevgili dostlar bana gücenmesinler. Siz "sivfl anayasa" de- diniz. Onlar da bu şekilde tanıüyorlar. Bir kere, bu isim "bana çok sempatik gelmiyor. "Srvfl''den kasıtlan askeri olmayansa, askeri ol- mayan her anayasa demokratiktir, diye de bir kural yoktur. Askeri olmayan her anayasa laiktir, diye de bir kural yoktur. Bence bu anayasadan şikâyetin adı, ya da idealin adı "demokra- tik anjyasa" olmalıydı. Örneğin "srvüfcstireceğim'' dersiniz, Milli Güvenlik Kurulu'nu anayasadan çıkanrsuuz, Genelkurmay Baş- kanlığı'nı Başbakanlık'tan alıp Milli Savunma Bakanlığı'na bağ- larsınız, askeri otoriteyi sivile tabi kılarsınız; güzel, sivil bir anaya- sa yaparsınız. Ama bu arada laıklık konusunda öyle gaflar yaparsı- nız ki, anayasanız sivil olsa bile laiklik, dolayısıyla demokrasi bü- yük zarar görebilir. Ikincisi, sivilden kasıt, devlet dışında, halkın yap- öğı anayasa ise kusura bakılmasın, ama bu tam bir demagojidir. Ben, yeryüzünde halkın yaptığı bir tek anayasa bilmiyorum. Eski Sov- yetler Birliği ve uydulannda halkın anayasası iddiası vardı. Bu bir safsataydı, bir aldatmacaydı. Dünyanın her yerinde anayasalan seçilmiş uzmanlar yapar, mec- lisler onaylar. Çoğu kez de halkoylamasına götürülür. Ama halk yap- maz. Halkoylamasına gıdılmesı de şart değildir. Örneğin 1924 Ana- yasası 'nda ne halkoylamasına gidilmiştır ne de kurucu meclis var- dır. 1923'te anayasa fikri bile yoktu. Ama bir yıl sonra ihtiyaçtan bu yapılmış ve bitmiştir. - -* -• ' Sivil anayasa, halkın yapacağı anayasa anlamında kullanılıyorsa yanlıştır. Bu, popülizmdir, halk dalkavukluğudur. Anayasanın ya- pılacağı yer bellidir. Kahvehanelerde, diskolarda anayasa yapıtaiaz. Bir başka eleştirmek istediğim nokta da şu: Deniyor ki: "Anavasamn nasıl oiduğu değil, nasıl yapıldiğı önem- Hdhf Hiç de öyle değil. Somut bir örnekten hareket edelim. 1961 Anayasası demokratik koşullarda değil, bir askeri darbe sonrasuı- da yapıldı. O zamanki kurucu meclisin bir kanadı Milli Birük Ko- mitesi'ydi, yani bir askeri organdı. Sivil kanat da etkiliydi, sonun- da halkoylaması vardı, ama tam demokratik bir ortamda yapılma- dı. Dönemin en büyük partisi olan Demokrat Parti kapaühnışü. Bu- na rağmen 1961 Anayasası yapüış biçimi itibanyla pek demokra- tik olmamakla birlikte içeriği itibanyla demokratik bir anayasaydı. Tabii bazı taruşmalı noktalar bunun dışındadır. Halkımız bdyle Istlyor r - Peki, yapüış biçimi önemlidir, içerik üânci plandadır diyebilir miyiz? - Hayır. 1982 Anayasası 'nı yüzde 92 oramnda oyla onaylayan bir halkın yapacağı anayasa pekâlâ anti-demokratik hükümler içerebi- lir. Demokrat Parti halk çoğunluğuna dayalı değil miydi? 27 Mayıs ona tepki değil miydi? "Çoğunlukçu dikta demokrasi dı^dır. Biz ço- ğuku demokrasi Jstiyoruz" tezı savunulmadı mı o dönem? "Biz hallaz, anavasamızı kendimiz yapacağtz" dediğiniz zaman yapış biçimi halkın eseri olabilir, ama ille de içeriği demokratik ola- cak diye bir kural yok. Hele de, siyasi bilinci tartışmalı olan bir ço- ğunluğun dayatmalan anti-demokratik sonuçlar doğurabiür. Örneğin azınlık haklannın kösteklenmesi, örselenmesi, laiklik ko- nusunda dınci ıdeolojıye daha fazla yer bırakan, laikliği köstekle- yen düzenlemeler bu anayasaya, "haDamız böyle istiyor" gerekçe- sıyle sokulabilir mı? Halk dalkavuğu mantık, sonuçta demokrasi aleyhine çalışmaya adaydır. O bakımdan o dostlann bu girişimini strateji, taktık ve termino- loji olarak en azuıdan bu noktalardan eleştiriye değer buluyomm. 12 Eylül tespltl -Demokratik toplum düzeniya da demokratik devlet düzeni kav- ramlan üzerinde çeşitlemeleryapütyor. Bu kavramlar Türkiye için ne anlama geliyor? - Yine ilk sorunuza cevaptan hareketle, "Bu, Türkiye için ne an- lama geüyor?" sorusu çok yerinde. Çünkü Türkiye için iki anlam taşıyor. Anayasa Mahkemesi'nden ömek vereyim. Anayasa Mahkemesi, 1986'da bu soruyu kendine sordu. Bizim anayasamızın 13. maddesınde "demokratik tophun düzeninin ge- rekteri" ibaresi vardır. Bir yasanın anayasaya uygun olup ohnadı- ğını denetlerken Anayasa Mahkemesi bu soruyu sordu. Nedir bu de- mokratik toplumun gerekleri? Hangi demokrasi? Evrensel, çağdaş, Batüı demokrasi standartlan mı; yoksa Türkiye'ye özgü demokra- si mi? Anayasanın baslangıcındakı deyimle "Bu anayasada göste- rilen demokrasi mi?" Anayasa Mahkemesi'nin vardığı sonuç şu oldu: Yasalar demokratik toplum düzeninin gereklerine aykın olamaz. Bu hükmün anlamı şudur: Anayasada gösterilen demokrasinin gereklerine aykın olamaz. Bu, 12 Eylül'ün dar demokrasi anlayışma bir tespit niteliğindeydi. Ama bundan 40 gün sonra Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu'nun bir maddesinde yapılan değişikliği Anayasa Mahkemesi denetler- ken aynı soruyu bir daha sordu. "Adres evrensel, çağdaş, Baüh de- mokrasidir" dedi. O tarihten bu yana hangi rota ızlendi? Kesin bir şey söylemek kolay değil. Ama daha çok ikinci, evrensel, çağdaş demokrasi rotası... Nitekim Avrupa tnsan Haklan Sözleşmesi'nde de bu hüküm vardır. Oradan da anlaşılan evrensel demokrasinin stan- dartlandır. O yüzden AB 'ye üyeük zorlanıyor. Siyasi önkoşullardan kasıt bu- dur. Kopenhag kriterleri adıyla bilinen standartlardan kasıt da bu- dur. "Türkiye'ye özgü alaturka demokrasrvi bvakm. Evrensel de- mokrasinin standartianna uyun" denilmektedir. - Bazı seçkinlerimiz, aydınlartmız, "Kopenhag kriterlerine uy- makla, AB kurallanna uymakla bağımsızlığımız elden gidecek. Ka- pitülasyonlar geri gelecek " sözleriyle AB üyetiğine tepki gösteri- yorlar. Sizce bu tepkilerin nedeni nedir? - Bir vatandaş olarak hıssiyatım, "Türkiye yeniden Tanzimat çu- kunuıa düşüyor" biçiminde değil. Türkiye bence iktisadı anlamda da rüstünü ıspatladı. Türkiye yeni bir sömürgeleşmeye doğru git- miyor. Türkiye gerçek gücünü gördü ve dünyayla bütünleşmekten korkmayacağını anlamış durumda. Bunu bir vatandaş olarak söy- lüyorum. Hukuk dünyasında ise bu tartışma var. örneğin, "Avrupa Sözieşmesi başta oimak üzere uhıslararası normlar mı, yoksa bizim yasalanmız mı üstündür" tartışması sürüyor. Idam cezası, parti ka- patma. temel hak ve özgürlükler, Avrupa insan Haklan Mahkeme- si kararlannın bağlayıcılık derecesi üzerinde tartışılıyor. Burada uluslararası normlan öne alıcı tavn benimseyenler oiduğu gibi, mil- li bağımsızlıktan feragat ediyoruz, diyenler de var. Hâkım olan gö- rüşe baktığınızda, Türkiye bu anayasayla bile uluslararası hukukun geçerliliğini, uluslararası antlaşmalann kanun değerinde olduğunu kabul ettikten sonra kendi hukukunu da uluslararası hukuka uydur- mak sürecine girmiş durumdadır. Zihniyetlerde bazı zorluklar, sı- kıntılar \aida, ama bunlar ister istemez aşılacaktır. Dünya çapında, hukukun federalizmine gidiyoruz. Bu, milli hukukun değer kaybı- dır. - Peki, milli hukukun değer koybı olumlu mudur, yoksa olum- suz mu? - Bu, bir dünya görüşü tercihi meselesi. Ben bunu çok olumlu bu- luyorum. Bana öyle gelir ki, Cumhuriyetin öncü kadrolan ve başta Mustafa Kemal Atarürk ulus devletin mimarlanydılar. Bir yandan da, basta Atatürk olmak üzere dünyayla entegrasyon fikrine de çok açık insanlardı. Yani dünya milletleri federasyonu fikrine yabancı insanlar değillerdi. Hem ulusçuydular hem de çok evrensel bakış- lan vardı. O bakımdan bence bugün, milli bağımsızlık konusunda 1920'lerin ya da 1930'lann standartlannı, koşullaruu savunmak Cumhuriyetin kuruluş felsefesi ve kuruculann perspektifine de uy- gun düsmez. Onlara dayanarak bunu savunmak mümkün değildir. Çağdaşlaşmarun buradaki tezahürü ulusal üstü bir dünyayla bütünleş- mektir; hem ekonomik hem de hu- kuksal bakımdan... AB motor oldu - Siz 1997'deTÜSİAD için Tür- kiye de Demokratikleşme Perspek- tifleri ' baslıklı bir rapor hazırlanus- tutız. Aralık 1999 tarihli deyeni bir demokratikleşme raporu daha dü- zenlediniz. Aradan geçen iki yü içinde sizce Türkiye 'de neler değiş- tiyada neler değişmedi? - îkinci raporu yazarken ben de bu soruyu kendi kendime sordum. Bu yeni rapor aslında sizin sorunu- za bir yanıt niteliğinde. İlk raporda yapılan tahliller, getırilen eleştiriler ve önerilerin sayısı 100'ün biraz üzerindeydi. İkinci raporun sonuç bölümünde bir tablo yaptım. O ta- rihten bu yana sayısal olarak ne de- ğişti? 29 önerinin gerçekleştiğini gördüm. Bunlar daha çok yasa de- ğişikliği düzeyinde. Yirmiden fazla konunun da anayasa değişikliği ya da yasa değişikliği halinde TB- MM'nin gündeminde olduğunu saptadım. Toplam değişiklikler ya da gerçekleşme yolunda olduğunu varsayabileceğimiz değişiklik- lerin sayısı 50 dolayında. Bu, yan yanya bir gerçekleşmedir. Sev- gili okurlar bunu, "Raporun yazan hidayete ermtştir. Türkiye'nin kurtancı üsteshü bir ilmihal şekünde 100 kalemde özetkmiştir. EDi- si gerçekleşmiştir ve sınıfl geçmiştir'' biçiminde vorumlamasuılar. Öyle bir iddiam yok. Bir başka hukukçuya bu verilseydi, o da baş- ka türlü bakardı. Ama sanuım rapordaki öneriler genel ortalama- mn ifadesıdir. Bence çok da radikal değildir. Bence gerçekleşen bu değişıkliklerin sayısı fena değüdir. Türkiye'nin iç dinamikleri var- du-, ama dış dinamikler de önemlidir. AB, Türkiye için çok önemli bir dış motor oldu. Kendi kültürümüz, anlayışlanmız nedeniyle ba- zı zorluklar çıkartılıyor. Ama bu, önemli dıs yardımlar getirebilir. Bundan yararlanmak lazrmdır. Ben o yüzden bu ivmenin hızlana- cağını tahmin ediyorum. Örneğin, bugünkü TBMM'ye baktığrmızda FP gibi, demokrasi, laiklik konusunda hiç de samimi pozisyonda ohnadığuıı sandığun bir parti geçenlerde bir anayasa değişikliği çalışması yayunladı. Bu, bir-iki nokta dışmda gayet olumludur. Bu parti bile muhalefete düş- tükten sonra demokrasi ve laıklığın herkese lazım olduğunu idrak etmiştir ya da idrak etmiş görünmek ihtiyacı içindedir. ANAP'ın bir liberalleşme çalışması vardır. Bu da olumludur. Anayasanın geçici 15. maddesinin son fıkrasını değiştirmek için sanıyonım TBMM'de bir konsensus oluşmaktadır. Bu fikra 12 Eylül 1980 ile 6 Aralık 1983 arasında yapılan kanun ve kanun hükmündeki kararnamelerin Ana- yasa Mahkemesi 'ne gönderilmesini engelliyor. Bunun kaldınlma- sı yönündeki konsensus çok olumludur. Tamamıyla değilse bile or- talığı büyük çapta temizleyebilir. Sekiz yüzü aşkın kanun ve kanun hükmündeki karamame en azından Anayasa Mahkemesi'ne gider. Türkiye'nin büyük bir avantajı var. Koalisyonlar ülkemizde istik- rarsızlığın sımgesi gibi algılanmısur. Oysa bu koalisyon hükümeti, Türkiye'de ciddi bir istikrann göstergesi oldu. lcraatlannı beğenin ya da beğenmeyin, ama şu anda bir uyum görünüyor. Türkiye, şim- di AB'yle kanşık bir momentum yakaladı. Ben, içinde olduğumuz yasama yıh için ciddi atılımlar yapdacağuu düşünüyorum. -Ama öteyandan cumhurbaşkanmıyeniden seçtirmek için ana- yasa değişikliği, 5+5 formüllerinin görüşülmesi hangi şeffaf de- mokrasilerde vardır? - Evet, ama şu da var: 5+5 formülünün tek bir şahıs için günde- me getirilmiş olması tabii ki hoş değil. Bir defa daha seçilme ise cumburbaşkanının tarafsızlığını sağlayabüir. Ama bu, bir şahısla bir- leştirildiği için rahatsızlık yaratıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle