27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2000 PAZAR 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Yıldız Kenter, 'Nükte'deki Prof. Bearing rolüyle 'büyüdüğünü hissediyor' 4 Artık Yİcdamtnızla baş başayız' HANDANŞENKÖKEN tngılizedebıyatıprofesörü, alanı 17. yüzyıl şiiri, ihtısası John Donne'ın Kut- sal Soneleri. (Tüm Ingiliz dilinde ölüm- cüllüğü daha derinlemesıne irdeleyen bireseryok.) Prof. Vivian Bearing, yaşam ve ölüm konusunda her şeyi biliyor. Güçlü, ka- rarlı. dayanıklı.Zorlubirhoca,ödünver- meyen. gerektiğinde meydan okuyan, hiç kaçmayan. llerlemiş yumurtalık kan- seri oldugunu öğrendiğinde bile hemen bu konudamakaleleler, kitaplarokuma- ya kalkışan, araştınna açısmdan bilime çok önemlı katkısı olacağına inandığı için sekiz dönem kemoterapiyi tam doz kabul eden 'çetin ceviz' bir hasta! MargaretEdson'ınyazdığı, LeylaTe- pedelen'in çevirdiği. Vıldız Kenter'in Kent Oyunculan'nda sahneye koyduğu Pulitzerödüllü 'Nükte'(w;t)adlı oyun- da, "yaşanu. ölüm_. Tann_ Ha>siyetii bir yaşamın sürdüriilebilirliği... Dogum ve ölüm arasındaki süreç içinde itelendiğt- miz durumlar, seçmek zorunda kaldığı- mız koşullar. Tıp ahlaki-. Bireyin kendi yaşamj konusundaki lasamıf hakkıvebu hakkın tıbbın gerçekleriyle çatoşması" sorgulanıyor. 'Niikte' seyirciyi derinden sarsan, in- sanı aydınlatan, büyüleyen bir karako- medya. 'Bütünömrünüsözcüldereada- yan' bir edebiyat profesörünün kansere yakalanmasından sonra, 17. yüzyil Ingi- liz şiiri ve metafizik felsefesine gitgel- leri ile zenginleşen, seyirciyi gülme ile acıma arasında dolaştıran, bu kınlma noktasında yaşamdaki paradoks ve iro- nik durumlarla iç içe sürükleyen çok et- kileyici, 'gözkamaştırıcıbirinsanlıkko- medisL' Nükte patlamaJan eşliğinde... Yıldız Kenter, yine muhteşem Prof. Vi- vian Bearing rolünde. Sanki gözleriyle konuşuyor. gülüyor, güldürüyor, acı çe- kıyor! Olağanüstü. unutulmaz bir yo- rumla 'çöldehaykıran birses'gibi. Ger- çeklerden kaçmayarak, yüzyüze gelip, mücadele etmemiz gerektiğini anlatıyor bıze güleryüzle. Konu yaşam ve ölüm. Ama bir kadının ölümünü izlemiyorsu- nuz sahnede. Epik biroyun. Kimi zaman seyircileri güldürüyor. Yıldız Kenter iç içe geçen rollerde, bir oyııncu olarak bu hastalığı anlatıyor, oyuna giriyor çıkı- yor. Prof. Bearing olarak da tıbbi ve fel- sefi sözcuk dağarcıgının gıtgelterı ara- • sında nükteler oluşurarak bir hastalığın anatomisini çıkanyor. Aklından geçen- len yüksek sesle söylüyor, şiirler okuyor. aktüel olanla bir araya getirerek. Bu. ger- çeğin ta kendisi. Çok matematiksel, ab- sürdilginçbiroyun.Ölümeacıyla.alay- la, boyan eğişle yaklaşmasının hepimi- ze dokunan biryanı var. Geçirdiği deği- şimle bize ınsanlığımızı anımsatıyor. ~Nüktedan zekâsıyla yaşam,Tann gi- bi sorulan yanıtiamaktansa bu soruiann çetrefilliği ve çözülmezliği ile bayram t/olohn Donne'ın şiirlerine yaşamını adamış profesör Vivian Bearing, kendini, bu metafizik felsefenin tıbbi karşıtı içinde buluradeta... Tedavi süresince, işini, yaşamını, hastalığım irdeler. Kendini, çevresini; insancıl, ironik bir tebessümle gözler. eden" John Donne'ın şiirleri- ne yaşamını adamış profesör Vivian Bearing, üniversite has- tanesinde. kendini, bu meta- fizik felsefenin tıbbi karşıtı içinde buluradeta... Uygulanan deneysel tedavi süresi içinde, işini, yaşamını, hastalığım ir- deler. Kendini, çevresini; çok insancıl, çok.ironik bir tebes- sümle gözler. Ve bir değişime uğrar. kendı de, seyirci de... Ölümün kaçınılmazlığı, çö- zümü olmayan bu bulmaca, tıp ve bilim etiğı de dildeki ça- tışma içinde sorgulanıyor. "Bearing'in öğrencileri ile birfikte, teorik olarak durmak- sızm irdelediği temalar bird'-n kendiyaşamında,yaşamsal teh- likeler olarak dikilherijorlar karştsma- Burada teori/pratik. hayal/gerçek, şürsel felsefe/me- dik felsefe çatışmalarından, nükte patlamalan eşliğinde. bazen dramatik-epik, çoğu za- man da komik anlamda bir ti- yatro oluşuyor. Oyun, bir ka- dının yaşadıklannın sırasıyla sunulmasıdeğil de, adetaoyun- cunun bu rolü oynarken geçir- diğj evreier gibi gelişiyor." John Donne'ın nüktestni^rv«r| lamak için, tek bir sonede her sözcüğüen ince aynntısınadek Y ıldız Kenter, 'Nükte'yi okuduğonda çok etkilenmiş. 'didikieyedidikleye' inceleyen J Prof. Bearing. bu kez, yaşam savaşında yayılan yumurtalık kanseri için deneme tahtası gibi kullanılıyor. "Bu saplantı de- recesinde ayrmtılı muayene, bu mikros- kobik bilimsel incefeme de bana habis bir iş gibi geliyor. Öteyandan başka ne seçeneğimiz var? Cehalet? Cehalet... Bahtiyadık olabilir, ama yüce bir gaye olduğu da söylenemez." Hiyerarşi, gereksiz bilgi gösterileri, saman altından yürütülen rekabetler için- de. tıpkı doktora seminerindeki gibi his- sediyor kendini. "Büyük vizitlerde onlar beni bir kitap gibi okuyor. Bir zaman- lar ben öğretirdim. Şimdi bana öğreti- yorlar." Paradokslar yumağı ironiyi do- ğuruyor. "Meslektaşlarım bayıhrlardı beynimi kustuğumu öğrenselerdi" di- yor. Bağışıklık sisteminin çök- tüğündeise: "Benkanseroldu- ğum için, portakal büyüklüğün- de bir tümörüm olduğu için tec- rit edilmedim. Hayır. Kanser tedavisi gördüğüm için tecrit edildim. Çünkü bu tedavi haya- tımı tehdit ediyor, İşteparadoks. John Donne buna bayıhrdı." Artık Prof. Bearing 'ayakka- bBE ve kaşsız," Kemoterapi ya- pılıyor, kusuyor, eski ögrencisi tarafından nisai muayenesi ya- pılınca haysıyeti ayaklar altına alınıyor. Duygusallıktan hep ka- çınmasına karşın yaşamı bu nok- tada 'basmakaup bir romantiz- me' dönüştüğünde, "Şimdi ba- sit olma zamanı, şimdi şejkat zamanı" diyor. Güçlü zekâsıyla 'bu işi ahede- bileceğini' sanırken, bu tedavı- nın 'müthişeğiticP oldugunu gö- rüyor; acı çekmeyi öğreniyor, cehennem azabı içinde. "Ama görüyor ki; istediğiniz kadar güçlü olun, ölümün karşısında yeıiik düşeceğinizi ta baştan bi- liyorsunuz. Araştırmacıuğı her zaman insanlığa tercih etmis bir kadm sona >aldaşırken ölümün getirdiği aczi hiç istemese de ka- bul etmek zorunda kalıyor. İn- sanlığı, bilim adamlığının önü- ne geçiyor. Burada istediğin ka- dar tannlaş, ölümlü olduğun için ölüm gckligi zaman insansın— Ölü- me bu kadar yaklaşmışken rücu ediyor çocukluğuna.'" Tedavisini üstlenen genç doktor, bdem- li bilim adamı gibi araştırmacılığj insan- lığa yeğliyor. Prof.Bearing ise (geçmiş- te zavallı öğrencilerden şefkatli bir do- kunuşunu acımasızca reddeden) şimdi genç doktorun zavallı hastasıyla daha yakın, daha kişisel bir ilişki kurmasını istiyor. "Şiirsel beraberlik sona ermiştir. Ar- tık vicdanlarımızla baş başayız " diyor Bearing. Yıldız Kenter ise bifincimizie baş başa kalmayı istemedig imizi vurgu- luyor: "Oyunun getirdiği etik sorun şu; kişinin kendisine ait bugileri öğrenmek istemesi. Bizde durum tam tersi. Bu, bil- gi edinebilme,bilgiyidoğnı duyurabilme özgürlüğüne Uişkin bir sorun. Biz anlat- mak istemeyiz. Bilmese daha ivi, etkilen- mesin. ögrenmesin isteriz. Hajır! Bu dep- rem hırsızlığı gibi bir şey. 'Halkın bunu bilmesi şart mı?', "Kemoterapık tedavi- nin ne oldugunu bilmese daha iyi',' Dep- rem acısı hepimizin yüreğini yakarken bir de acı başka gerçekler... Ne gerek var?' Sövlem sahibi kendini halktan so- yutlamış, o biliyor, ama halk bilmesin is- tiyor™ Faşizan bir enteiektüel baskı... Ne olur halk bilirse? Hazuiıklı olur— Fena mı olur vani_" Oyun yalnızca ölümden söz etmiyor, değişikumutlarbanndınyor. " Yaşam ve ölüm birbirine bağlı. Birbirinin devamı " diyor Bearing. "Sadece bir nefes, bir küçük virgül, ayırır yaşam ile sonsuz yaşamı. Olüm bir virgül, kısacıkbirara oluyor." 'Sen de benim gittiğim yere bak' Yıldız Kenter ise inanmasa da bu tûr sözlerin ölümden sonra yaşananlar için umut verdiği görüşünde: "Garipdüşûn- celeri var insanlann. Bazen ölüm yaşa- mın devamı gibi geliyor, bazen de bir kurtuluş. Kimi zaman kendini toz zer- resinin >üzde biri gibi hissediyor. Yanıtı bilmiyoruz. John Donne'ın sorgulayıp da yanıt alamadığı bir tannsal paradoks var. Çügınca soneleri yazmış ama çöze- memis. O beyinde birden çakıp sönüve- ren düşüncekrgibi, bir sonuca ulasnuyor ashnda ama sonuca ulaşmnor diye bu problemlerin peşinden gitmeyecek mi- sin,düşünmeyecek misin. araşürmayacak mısın, sorguiamayacak mısın? Bir kar- maşa var ortada, bir soru var. Sanat kar- maşayı vakalar, gösterir." Oyundaki bu enteiektüel hesaplaşma- yı seyircinin değerlendirmesi yetiyor Yıldız Kenter'e. "Seyirciyiotarafabak- tıracak gibi görünüyor. götürmese bile. Bu çok önemli bir şey. Yazar piyesi yaz- mış, birtakım yerier gösteriyor. Oyuncu olarak onun gösterdiği yeriere gidebildi- ğin öiçüde başanh oluyorsun. Seyirciye 'Sen de benim gittiğim yere bak' diyor- §un. Kimisi o kadar gküyor, kimisi bu kadar_kimisi hiç bakmıvor." Çok yorucu bir çalışma 'Nükte'. Araş- tırmış, okumuş, tekrar tekrar çalışıp tar- tışmış... "Bu boyutlarda çauşınca insan büyüdüğünü hissediyor, ne kadar büyü- yebilirsc... Nasılsa öleceksin, ögrenip de ne olacak olmuyor işte!" Yaşam bilgeliği üzerine 'Nükte'. Ya- şam elden gitmekteyken, 'bahşedilmişye- ni bir yaşam şansı gibL' Yüzleşebilen, hesaplaşabilenJer için. Ruhi Ayangil Orkestra Korosu ve Solistleri, bu akşam ünlü bestecinin 65. yaşını kutluyor Yalçın Tura'ya doğum günü konseri CUMHUR CANBAZOĞLU Ayangil Türk Müaği Orkestra Korosu ve Solist- leri bu akşam Maçka-İTİ' Mustafa Kemal ,\mfisi"nde besteci. eğitmen Yalcın Tura'nın 65. doğum yılını bir konserle kutluyor. Saat 19.00'dabaşlayacakkon- senn solistleri Ayla Büyükataman, Erol Uras, Işın Güyer, Özlem Arabacı, Zafer Tekeüoğtu, Ozgül Oz- bilen ve İlhan Yazıa. Yalçın Tura (23 Mart 1934, Istanbul doğumlu) hem akademık hem de popüler yanıyla ulusal ve uluslararası alanda önemli işlere imza atmış, yanm yüzyıla yakın süre müziğin çeşitli alanlannda yapıt- lar \ermiş bir isim. Doğu ve Batı'yı aynı derecede özümseyip evrensel bir dil yakalama yolunda çaba- lamış Tura'nın yapıtlan yine bugünlerde Türkiye Iş Bankası'nın katkısı, Ayangil Orkestra Korosu'nun yorumuyla iki albüme aktanimış durumda. Konser öncesi Tura'yı müdürlüğünü yürüttüğü İTl' Türk Musikisi Konservatuvan'nda ziyaret edip kanyeri. bu akşamki konser, yeni albümleri ve gün- cel gelişmelerle ilgili bilgiler aldık. - Batı yanlısı hocalardan müzik eğitimi aunış, ay- nca Galatasaray Lisesi'nde öğrenim görmüssünüz. Doğu'va ve Türk Musikisi'ne bu derece Uginiz nere- den ka>naklandı ? YALÇIN TURA-Çocukluğumdan beri Türk mü- ziğinin içinde büyüdüm; babam devrinin en önem- li hocalanndan ders almış, hafiz olmuş biriydi. Ge- leneksel müzığimizi çok iyi biliyordu; annem ud çalardı. Bu kültürel besinler müzikal kişiliğimi be- lirledi zamanla. Türk müziğinin taşıdığı olanaklan çağdaş bıçımde kullanabilmek en büyük tutkum ol- du. Ben Batı müziği eğitimi alıp da sonradan Türk müziğine yönelmiş birisi değilim. Ancak yıllar son- ra bu konservatuvarda göreve başladığımda birçok Batıcı arkadaşım beni dışladı, cephe aldı. Halbuki biz bir araya gelip daha zengin bir kültür oluştura- cak yerde gereksizce kavga ettik. Yirmi \il fîlm mûziklernie geçindi - Aralannda Bir Yudum Sevgi,Sen deGitme_, Ke- şanlı Ali Dcstanu Kuruluş, Aşk-ı Memnu, Küçük Ağa'nın da bulunduğu yüze yaklaşan film, TV ve ti- yatro müziği yaprtlannız popüleryanınızı yansınyor. Bu dalda nereye koyuyorsunuz kendinizi? TURA - Aşağı yukan hayatımın yirmi yılını sa- dece profesyonel film müziği yazan olarak geçir- dim Türkiye'de sadece müzik yazarak geçinen na- dir ınsanlardan biriydim. En iyi rejisörlerle çalışma imkânını buldum. Çok zaman senaryo çalışmalan- alçın Tura hem akademik hem de popüler yanıyla ulusal ve uluslararası alanda önemli işlere imza atmış, müziğin çeşitli alanlannda yapıtlar vermiş bir isim. Doğu ve Batı'yı aynı derecede özümseyip evrensel dil yakalamaya çabalamış Tura'nın yapıtlan Türkiye îş Bankası'nın katkısı, Ayangil Orkestra Korosu'nun yorumuyla iki albüme aktanimış durumda. na katıhr, filmin çekimlerinde bulunurdum. fyi iş- ler yaptığıma inanıyorum. Genellikle filmlere çok fazla müzik konulmasına taraftar değilımdır. Onun için yaklaşık olarak, iki saatlik filmde 30. 35 daki- ka müzik yer alır. Bazı yönetmenler müziği boşluk doldurmak olarak kullanır. Ancak müzik de bir ak- tör gibi oynaması gerektiğinde ortaya çıkmalıdır. - Uzun yıllar telif hakları konusunda öncü çaüş- malar yaptmız. Bugün gelinen durumu nasıl değer- lendiriyorsunuz ? TURA - Bir mıktar mesafe alınd) ama yetersiz ta- bii. Yanlış şeyleryapılıyor çünkü; bu gibi kurumla- nn tek olması gerekırken alınan bir kararla sayıla- nnın çok olabilmesi sağlandı. Burada tekele ihtiyaç var. Çünkü kurumlar asıl mücadele etmHeri gere- ken konulan bırakıp birbirleriyle ugraşıyorlar.- Yö- nettiğiniz konsenatuvaria ilgili de bir sonımuz var. Öğrencilerinizin çoğu okula girdikten kısa süre son- ra udunu kapnğı gibi L nkapanı piyasasına koşup şan- sını denemenin yoUannı anyor. Nedir akademik ka- riyerden bu derece kaçışın nedeni ? TURA - Gençlerde müziklerini öğrenmeye karşı büyük bir ilgi var; ancak dediğiniz gibi birinci se- neden sonra gözleri Unkapanı'na dönüyor. Bunun nedenleri çeşitli ama. başında böyle her şeyin alınıp satıldığı bir dünyada müziğin de ticarileşmesi, mal halinedönüşmesi geliyor. MaalesefCumhuriyet'in son 50 yılında eğitim ve kültür çalışmalan açısın- dan çok büyük bir gerileme yaşanıyor. Atatürk za- manında başlatılan ve İnönü tarafından devam etti- rilen o dinamizm, Demokrat Parti döneminde son buldu ve geriye dönüşe geçildi. Eğitim seviyesi dü- şünce genel beğeni düzeyi de sıfınn altına indi so- nuçta. - Pekiyi en gözler önündeki bu kurumun başında- Id kişi olarak kötü duruma çözümünüz yok mu? TURA - Kendı kabuğumuzu kıramıyoruz ki.. ör- neğin geleneksel müzik dediğimiz yolda öğretecek fazla bir şeyimiz yok. Bir yerden sonra çocuk sıkı- lıyor. Bir çoban kavalıyla ne çalarsınız, nereye ka- dar gidersiniz. Diyeceksiniz ki, 'Atabm mı'? Hayır efendim, geleneksel çalgı olarak incelenir, renkle- rinden istifade edilebiliyorsa edilir. Ama siz çoban kavalını en fazla bir sene öğretebilirsiniz çocuğa. Pe- kiyi, ikinci, üçüncü sene ne yapacak? Çok tartıştık bazı arkadaşlarla, 'Baü'nın kemanı 11 sene öğretUI- yor da, benim bağlamam niye öğretilnıiyor 11 sene' diyorlardı. İşte her şeyi eşit düşünme yanlışından kay- naklanıyorgençlerimizin başka yönegitmeleri. De- ğişiklik yapmak da zor; yetkilerimiz yasalar ve yö- netmeliklerle sınırlı. Bir şeye karar verebilmek, de- ğişiklik yapabilmek için birçok kurulun onayı ge- rek. Biz kendi aramızda bazı noktalarda birleşeme- dikten sonra bu kurulian nasıl geçebiliriz ki... Bel- ki üniversite senatosu bizi iyi değerlendirir de.. biz aynı konularda aynı noktalan çok zor buluyoruz. Deprem nedeniyle konser ertelenmişti - Popülermüzikte ritiın, cinsellik. şovıın yardımıy- la ufak ufak yurtdışına çıkmaya basladık. Klasik mü- zikte neden bir kıpırdanma yok? TURA - Bu işte geç kaldık. Batı, Doğu'nun me- lodilerini çok önceden kullanmaya başladı. Rus bes- tecileri örneğin hep Doğu'yu özümsediler. Dolayı- sıyla bizim aksak ritimlerimiz, melodilerimiz zaten kullanıldı. Tabii, bize geri kalanlan orijinal haliyle işlediğinızde Batı buna sırt çevirmeyecektir ama.. ora- da da eğlence müziği geçen asırda çok ileri gıder- ken deneysel, ciddi. ileri müzik azalmaya, ancak sponsorlarla ayakta durmaya başladı. Bizde de ay- nı durum söz konusu. 20. yüzyılda dünyada yazıl- mış on keman konçertosu seç deseler benim konçer- tom onbirinci değil. Ama hâlâ bir kaseti, CD'si yok. Zaten kımsenin de haberi yok. - Geleüm konsere. Repertuvar nasıl saptandı? TURA - Oostum Ruhi Ayangil'in kurduğu ve yö- nettiği orkestra ve koro, Türk müziğini çağdaş gö- rünümle, üslupla icra ediyor. Ben birçok eserimi ya onlar için özel yazdım ya da düzenledim. Şeyh Ga- lib'e Saygı Kantatf nı da bu orkestranın özellikleri- ni düşünerek yazmıştım. Konser için birlikte seçtik yapıtlan. Bu proje geçen yaz için planlanmıştı ama, araya deprem felaketi girince ertelendi... Greta Garbo 'nunyaşamı müzikale konu oluyof • Greta carbo nun yaşamı bir müzikale konu oluyor. Garbo müzikali, sanatçının doğum yeri olan Isveç'in başkenti Stockholm'de önümüzdeki yıl gerçekleştirilecek. Müzikal, Stockholm'de bir mağazada çalışan genç kadın. Hollyvvood'da fırtınalar estiren bir yıldız ve yaslılık yıllannda New York'ta oturan ve yaşamının muhasebesini yapan üç Garbo'nun yer aldığı bir 'düş oyunu' çerçevesinde sahnelenecek. Müzikali Scott Faris'in yöneteceği belirtiliyor. • Steven Spielberg bir böbreginın alınmasından sonra evde dinlenme dönemine girdi. 53 yaşındaki yönetmenin, 11 Mart tarihinde "Yönetmenler Derneği'nin vereceğı 'Ömür Boyu Başan' ödülüne kadar yapım şirketi Dreamvvorks'e gitmeyeceği ve çalışmalannı evden idare edeceği açıklandı. • Nicole Kidman ve Tom Cruise, Paula VV'agner'in yönettiği Celia Brayfield'in 'Heartswap' adlı hikâyesinden esinlenen bir filmde rol alacaklannı açıkladılar. Filmde aynı zamanda nişanlanan 20'li yaşlardaki iki kız arkadaşın hıkâyesi anlatılıyor. • Courtney Love başarılı ovunculuk deneyıminden sonra şimdi de yönetmenliğe soyundu. 70'li yıllann rock grubu Bay City Rollers'ın biyografisinden yola çıkarak, hayran olduğu bu grubu beyazperdeye taşımanın yanı sıra o dönemlerdeki 'glam rock' çılgınlığını yansıtmaya çalışacağını açıkladı. • Cwyneth PaltrOW \e yönetmen Tony Scott. İngiliz yazar Michael Pye'ın 'Taking Lives' adlı romanından esinlenen bir film projesinde çalışacaklar. Senaryosunu Jon Bokenkamp'in yazacağı 'The Lives' adlı filmde Paltrovv, FBI'da öldürdüğü kurbanlannın kişiliğine bürünen bir seri- katilin profilini ortaya çıkarmaya çalışan bir ajanı canlandıracak. • Blake Edwards 'Sanat Yönetmenleri Derneği' tarafından 'Sinematik Görüntü Ödülü'ne layık görüldü. • Amerikan CÜZelİ' ile Alan Ball, 'Altıncı His' ile M. Night Shyalaman, 'Magnolıa' ile Paul Thomas Anderson, 'John Malkovich Olmak' ile Charlie Kaufman ve 'Three Kings' ile David Russell' Amerika Yazarlar Derneği tarafından 'en iyi özgün senaryo' ödülü için aday gösterildiler. Aynca 'en iyi uyarlama senaryo' ödülünün sahibi ise 'The Cider House Rules' ile John İrving, 'Election' ile AIexander Payne ve Jim ' Taylor, 'The lnsider' ile Eric Roth ve Michael Mann, 'October Sky' ile Lewis Colıck, 'Öğretmen Mr. Ripley' ile Anthony Minghella arasından seçilecek, • 5 Mart'ta açıklanacak ödüllerin sonuçlannın 26 Mart'ta venlecek,; olan Oscar ödülleri üzerinde büyük etkisi oluyor. • Kevin smithin "Dogma'sı Fransa'da gösterildikten sonra Katoliklerin protestosu ile karşılaştı. Tann'yı doğacak çocuğunu aldırmaya çalışan bir kadın olarak betimleyen filmin gösterimi, sinemalarda çıkartılan yangın ve yapılan gösterilerle engellenmeye , ı çalışılıyor. • Bob Dylan ve Bruce Springsteen ilk oyunculuk t •-,,.;_ deneyimlerini gerçekleştirdi. Dylan 'Dharma ve Greg' adlı ünlü komedı dizisinin bir bölümünde, dizuıin kahramanının düzenlediği bir konsere hazırlanan grubun solisti rolünü canlandınrken, ~ — ı Springsteen ise Nick \ Hornby'in 'Yüksek Sadakat' adlı kitabtndan uyarlanan bir filmde üç dakikalık bir rolü üstleniyor • Michael DOUglaS dünyanın silahsızlanması ve daimi banşm gerçekleşmesi için ıntemetteki Web sayfasmdan kazandığı bütün parayı bu amaç için düzenlenecek etkinliklere bağışlayacağmı açıkladı. 55 yaşındaki aktör, dünyanın savaştan çok sevgiye ihtiyacı oldugunu ve bunu sağlamada Hollywood'un, gerek yaptığı filmlerle gerekse oyunculann bireysel katkılan ile öncü bir görev üstlenmesı gerektiğini belirtti. • U2'nun solisti Bono'nun aralık ayında yeni albüm için yazılan şarkı sözlennin de bulunduğu valizi havaalanında kaybetmesinden sonra çalışmalanna ara veren grup, albüm hazırlıklanna tekrar başladı. Bono sadece bateri, bas ve gitar üzerine kurulu eski rock albümlerine dönüş yapacaklannı ve albümde elektronık hiçbir sese yer vermeyeceklerini belirtiyor. • Kennettı Branagh oiiver Parker'ın son fîlmi 'FadeTo Black'te Orson VVelles'i canlandıracak. Filmde. Roma'daki Cinecitta'da film çevirmekte olan VV'elles'in film setinde yaşanan birçok garip olayla karşılaşması konu ediliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle