Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 ŞUBAT 2000 PAZAR
14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr
Yıldız Kenter, 'Nükte'deki Prof. Bearing rolüyle 'büyüdüğünü hissediyor'
4
Artık Yİcdamtnızla baş başayız'
HANDANŞENKÖKEN
tngılizedebıyatıprofesörü, alanı 17.
yüzyıl şiiri, ihtısası John Donne'ın Kut-
sal Soneleri. (Tüm Ingiliz dilinde ölüm-
cüllüğü daha derinlemesıne irdeleyen
bireseryok.)
Prof. Vivian Bearing, yaşam ve ölüm
konusunda her şeyi biliyor. Güçlü, ka-
rarlı. dayanıklı.Zorlubirhoca,ödünver-
meyen. gerektiğinde meydan okuyan,
hiç kaçmayan. llerlemiş yumurtalık kan-
seri oldugunu öğrendiğinde bile hemen
bu konudamakaleleler, kitaplarokuma-
ya kalkışan, araştınna açısmdan bilime
çok önemlı katkısı olacağına inandığı
için sekiz dönem kemoterapiyi tam doz
kabul eden 'çetin ceviz' bir hasta!
MargaretEdson'ınyazdığı, LeylaTe-
pedelen'in çevirdiği. Vıldız Kenter'in
Kent Oyunculan'nda sahneye koyduğu
Pulitzerödüllü 'Nükte'(w;t)adlı oyun-
da, "yaşanu. ölüm_. Tann_ Ha>siyetii bir
yaşamın sürdüriilebilirliği... Dogum ve
ölüm arasındaki süreç içinde itelendiğt-
miz durumlar, seçmek zorunda kaldığı-
mız koşullar. Tıp ahlaki-. Bireyin kendi
yaşamj konusundaki lasamıf hakkıvebu
hakkın tıbbın gerçekleriyle çatoşması"
sorgulanıyor.
'Niikte' seyirciyi derinden sarsan, in-
sanı aydınlatan, büyüleyen bir karako-
medya. 'Bütünömrünüsözcüldereada-
yan' bir edebiyat profesörünün kansere
yakalanmasından sonra, 17. yüzyil Ingi-
liz şiiri ve metafizik felsefesine gitgel-
leri ile zenginleşen, seyirciyi gülme ile
acıma arasında dolaştıran, bu kınlma
noktasında yaşamdaki paradoks ve iro-
nik durumlarla iç içe sürükleyen çok et-
kileyici, 'gözkamaştırıcıbirinsanlıkko-
medisL'
Nükte patlamaJan eşliğinde...
Yıldız Kenter, yine muhteşem Prof. Vi-
vian Bearing rolünde. Sanki gözleriyle
konuşuyor. gülüyor, güldürüyor, acı çe-
kıyor! Olağanüstü. unutulmaz bir yo-
rumla 'çöldehaykıran birses'gibi. Ger-
çeklerden kaçmayarak, yüzyüze gelip,
mücadele etmemiz gerektiğini anlatıyor
bıze güleryüzle. Konu yaşam ve ölüm.
Ama bir kadının ölümünü izlemiyorsu-
nuz sahnede. Epik biroyun. Kimi zaman
seyircileri güldürüyor. Yıldız Kenter iç
içe geçen rollerde, bir oyııncu olarak bu
hastalığı anlatıyor, oyuna giriyor çıkı-
yor. Prof. Bearing olarak da tıbbi ve fel-
sefi sözcuk dağarcıgının gıtgelterı ara- •
sında nükteler oluşurarak bir hastalığın
anatomisini çıkanyor. Aklından geçen-
len yüksek sesle söylüyor, şiirler okuyor.
aktüel olanla bir araya getirerek. Bu. ger-
çeğin ta kendisi. Çok matematiksel, ab-
sürdilginçbiroyun.Ölümeacıyla.alay-
la, boyan eğişle yaklaşmasının hepimi-
ze dokunan biryanı var. Geçirdiği deği-
şimle bize ınsanlığımızı anımsatıyor.
~Nüktedan zekâsıyla yaşam,Tann gi-
bi sorulan yanıtiamaktansa bu soruiann
çetrefilliği ve çözülmezliği ile bayram
t/olohn Donne'ın
şiirlerine
yaşamını adamış
profesör Vivian
Bearing, kendini,
bu metafizik
felsefenin tıbbi
karşıtı içinde
buluradeta...
Tedavi süresince,
işini, yaşamını,
hastalığım
irdeler. Kendini,
çevresini;
insancıl, ironik
bir tebessümle
gözler.
eden" John Donne'ın şiirleri-
ne yaşamını adamış profesör
Vivian Bearing, üniversite has-
tanesinde. kendini, bu meta-
fizik felsefenin tıbbi karşıtı
içinde buluradeta... Uygulanan
deneysel tedavi süresi içinde,
işini, yaşamını, hastalığım ir-
deler. Kendini, çevresini; çok
insancıl, çok.ironik bir tebes-
sümle gözler. Ve bir değişime
uğrar. kendı de, seyirci de...
Ölümün kaçınılmazlığı, çö-
zümü olmayan bu bulmaca,
tıp ve bilim etiğı de dildeki ça-
tışma içinde sorgulanıyor.
"Bearing'in öğrencileri ile
birfikte, teorik olarak durmak-
sızm irdelediği temalar bird'-n
kendiyaşamında,yaşamsal teh-
likeler olarak dikilherijorlar
karştsma- Burada teori/pratik.
hayal/gerçek, şürsel felsefe/me-
dik felsefe çatışmalarından,
nükte patlamalan eşliğinde.
bazen dramatik-epik, çoğu za-
man da komik anlamda bir ti-
yatro oluşuyor. Oyun, bir ka-
dının yaşadıklannın sırasıyla
sunulmasıdeğil de, adetaoyun-
cunun bu rolü oynarken geçir-
diğj evreier gibi gelişiyor."
John Donne'ın nüktestni^rv«r|
lamak için, tek bir sonede her
sözcüğüen ince aynntısınadek Y ıldız Kenter, 'Nükte'yi okuduğonda çok etkilenmiş.
'didikieyedidikleye' inceleyen
J
Prof. Bearing. bu kez, yaşam savaşında
yayılan yumurtalık kanseri için deneme
tahtası gibi kullanılıyor. "Bu saplantı de-
recesinde ayrmtılı muayene, bu mikros-
kobik bilimsel incefeme de bana habis
bir iş gibi geliyor. Öteyandan başka ne
seçeneğimiz var? Cehalet? Cehalet...
Bahtiyadık olabilir, ama yüce bir gaye
olduğu da söylenemez."
Hiyerarşi, gereksiz bilgi gösterileri,
saman altından yürütülen rekabetler için-
de. tıpkı doktora seminerindeki gibi his-
sediyor kendini. "Büyük vizitlerde onlar
beni bir kitap gibi okuyor. Bir zaman-
lar ben öğretirdim. Şimdi bana öğreti-
yorlar." Paradokslar yumağı ironiyi do-
ğuruyor. "Meslektaşlarım bayıhrlardı
beynimi kustuğumu öğrenselerdi" di-
yor. Bağışıklık sisteminin çök-
tüğündeise: "Benkanseroldu-
ğum için, portakal büyüklüğün-
de bir tümörüm olduğu için tec-
rit edilmedim. Hayır. Kanser
tedavisi gördüğüm için tecrit
edildim. Çünkü bu tedavi haya-
tımı tehdit ediyor, İşteparadoks.
John Donne buna bayıhrdı."
Artık Prof. Bearing 'ayakka-
bBE ve kaşsız," Kemoterapi ya-
pılıyor, kusuyor, eski ögrencisi
tarafından nisai muayenesi ya-
pılınca haysıyeti ayaklar altına
alınıyor. Duygusallıktan hep ka-
çınmasına karşın yaşamı bu nok-
tada 'basmakaup bir romantiz-
me' dönüştüğünde, "Şimdi ba-
sit olma zamanı, şimdi şejkat
zamanı" diyor.
Güçlü zekâsıyla 'bu işi ahede-
bileceğini' sanırken, bu tedavı-
nın 'müthişeğiticP oldugunu gö-
rüyor; acı çekmeyi öğreniyor,
cehennem azabı içinde. "Ama
görüyor ki; istediğiniz kadar
güçlü olun, ölümün karşısında
yeıiik düşeceğinizi ta baştan bi-
liyorsunuz. Araştırmacıuğı her
zaman insanlığa tercih etmis bir
kadm sona >aldaşırken ölümün
getirdiği aczi hiç istemese de ka-
bul etmek zorunda kalıyor. İn-
sanlığı, bilim adamlığının önü-
ne geçiyor. Burada istediğin ka-
dar tannlaş, ölümlü olduğun
için ölüm gckligi zaman insansın— Ölü-
me bu kadar yaklaşmışken rücu ediyor
çocukluğuna.'"
Tedavisini üstlenen genç doktor, bdem-
li bilim adamı gibi araştırmacılığj insan-
lığa yeğliyor. Prof.Bearing ise (geçmiş-
te zavallı öğrencilerden şefkatli bir do-
kunuşunu acımasızca reddeden) şimdi
genç doktorun zavallı hastasıyla daha
yakın, daha kişisel bir ilişki kurmasını
istiyor.
"Şiirsel beraberlik sona ermiştir. Ar-
tık vicdanlarımızla baş başayız " diyor
Bearing. Yıldız Kenter ise bifincimizie
baş başa kalmayı istemedig imizi vurgu-
luyor: "Oyunun getirdiği etik sorun şu;
kişinin kendisine ait bugileri öğrenmek
istemesi. Bizde durum tam tersi. Bu, bil-
gi edinebilme,bilgiyidoğnı duyurabilme
özgürlüğüne Uişkin bir sorun. Biz anlat-
mak istemeyiz. Bilmese daha ivi, etkilen-
mesin. ögrenmesin isteriz. Hajır! Bu dep-
rem hırsızlığı gibi bir şey. 'Halkın bunu
bilmesi şart mı?', "Kemoterapık tedavi-
nin ne oldugunu bilmese daha iyi',' Dep-
rem acısı hepimizin yüreğini yakarken
bir de acı başka gerçekler... Ne gerek
var?' Sövlem sahibi kendini halktan so-
yutlamış, o biliyor, ama halk bilmesin is-
tiyor™ Faşizan bir enteiektüel baskı... Ne
olur halk bilirse? Hazuiıklı olur— Fena
mı olur vani_"
Oyun yalnızca ölümden söz etmiyor,
değişikumutlarbanndınyor. " Yaşam ve
ölüm birbirine bağlı. Birbirinin devamı "
diyor Bearing. "Sadece bir nefes, bir
küçük virgül, ayırır yaşam ile sonsuz
yaşamı. Olüm bir virgül, kısacıkbirara
oluyor."
'Sen de benim gittiğim yere bak'
Yıldız Kenter ise inanmasa da bu tûr
sözlerin ölümden sonra yaşananlar için
umut verdiği görüşünde: "Garipdüşûn-
celeri var insanlann. Bazen ölüm yaşa-
mın devamı gibi geliyor, bazen de bir
kurtuluş. Kimi zaman kendini toz zer-
resinin >üzde biri gibi hissediyor. Yanıtı
bilmiyoruz. John Donne'ın sorgulayıp
da yanıt alamadığı bir tannsal paradoks
var. Çügınca soneleri yazmış ama çöze-
memis. O beyinde birden çakıp sönüve-
ren düşüncekrgibi, bir sonuca ulasnuyor
ashnda ama sonuca ulaşmnor diye bu
problemlerin peşinden gitmeyecek mi-
sin,düşünmeyecek misin. araşürmayacak
mısın, sorguiamayacak mısın? Bir kar-
maşa var ortada, bir soru var. Sanat kar-
maşayı vakalar, gösterir."
Oyundaki bu enteiektüel hesaplaşma-
yı seyircinin değerlendirmesi yetiyor
Yıldız Kenter'e. "Seyirciyiotarafabak-
tıracak gibi görünüyor. götürmese bile.
Bu çok önemli bir şey. Yazar piyesi yaz-
mış, birtakım yerier gösteriyor. Oyuncu
olarak onun gösterdiği yeriere gidebildi-
ğin öiçüde başanh oluyorsun. Seyirciye
'Sen de benim gittiğim yere bak' diyor-
§un. Kimisi o kadar gküyor, kimisi bu
kadar_kimisi hiç bakmıvor."
Çok yorucu bir çalışma 'Nükte'. Araş-
tırmış, okumuş, tekrar tekrar çalışıp tar-
tışmış... "Bu boyutlarda çauşınca insan
büyüdüğünü hissediyor, ne kadar büyü-
yebilirsc... Nasılsa öleceksin, ögrenip de
ne olacak olmuyor işte!"
Yaşam bilgeliği üzerine 'Nükte'. Ya-
şam elden gitmekteyken, 'bahşedilmişye-
ni bir yaşam şansı gibL' Yüzleşebilen,
hesaplaşabilenJer için.
Ruhi Ayangil Orkestra Korosu ve Solistleri, bu akşam ünlü bestecinin 65. yaşını kutluyor
Yalçın Tura'ya doğum günü konseri
CUMHUR CANBAZOĞLU
Ayangil Türk Müaği Orkestra Korosu ve Solist-
leri bu akşam Maçka-İTİ' Mustafa Kemal ,\mfisi"nde
besteci. eğitmen Yalcın Tura'nın 65. doğum yılını
bir konserle kutluyor. Saat 19.00'dabaşlayacakkon-
senn solistleri Ayla Büyükataman, Erol Uras, Işın
Güyer, Özlem Arabacı, Zafer Tekeüoğtu, Ozgül Oz-
bilen ve İlhan Yazıa.
Yalçın Tura (23 Mart 1934, Istanbul doğumlu)
hem akademık hem de popüler yanıyla ulusal ve
uluslararası alanda önemli işlere imza atmış, yanm
yüzyıla yakın süre müziğin çeşitli alanlannda yapıt-
lar \ermiş bir isim. Doğu ve Batı'yı aynı derecede
özümseyip evrensel bir dil yakalama yolunda çaba-
lamış Tura'nın yapıtlan yine bugünlerde Türkiye Iş
Bankası'nın katkısı, Ayangil Orkestra Korosu'nun
yorumuyla iki albüme aktanimış durumda.
Konser öncesi Tura'yı müdürlüğünü yürüttüğü
İTl' Türk Musikisi Konservatuvan'nda ziyaret edip
kanyeri. bu akşamki konser, yeni albümleri ve gün-
cel gelişmelerle ilgili bilgiler aldık.
- Batı yanlısı hocalardan müzik eğitimi aunış, ay-
nca Galatasaray Lisesi'nde öğrenim görmüssünüz.
Doğu'va ve Türk Musikisi'ne bu derece Uginiz nere-
den ka>naklandı ?
YALÇIN TURA-Çocukluğumdan beri Türk mü-
ziğinin içinde büyüdüm; babam devrinin en önem-
li hocalanndan ders almış, hafiz olmuş biriydi. Ge-
leneksel müzığimizi çok iyi biliyordu; annem ud
çalardı. Bu kültürel besinler müzikal kişiliğimi be-
lirledi zamanla. Türk müziğinin taşıdığı olanaklan
çağdaş bıçımde kullanabilmek en büyük tutkum ol-
du. Ben Batı müziği eğitimi alıp da sonradan Türk
müziğine yönelmiş birisi değilim. Ancak yıllar son-
ra bu konservatuvarda göreve başladığımda birçok
Batıcı arkadaşım beni dışladı, cephe aldı. Halbuki
biz bir araya gelip daha zengin bir kültür oluştura-
cak yerde gereksizce kavga ettik.
Yirmi \il fîlm mûziklernie geçindi
- Aralannda Bir Yudum Sevgi,Sen deGitme_, Ke-
şanlı Ali Dcstanu Kuruluş, Aşk-ı Memnu, Küçük
Ağa'nın da bulunduğu yüze yaklaşan film, TV ve ti-
yatro müziği yaprtlannız popüleryanınızı yansınyor.
Bu dalda nereye koyuyorsunuz kendinizi?
TURA - Aşağı yukan hayatımın yirmi yılını sa-
dece profesyonel film müziği yazan olarak geçir-
dim Türkiye'de sadece müzik yazarak geçinen na-
dir ınsanlardan biriydim. En iyi rejisörlerle çalışma
imkânını buldum. Çok zaman senaryo çalışmalan-
alçın Tura hem akademik hem de popüler yanıyla ulusal ve uluslararası
alanda önemli işlere imza atmış, müziğin çeşitli alanlannda yapıtlar
vermiş bir isim. Doğu ve Batı'yı aynı derecede özümseyip evrensel dil
yakalamaya çabalamış Tura'nın yapıtlan Türkiye îş Bankası'nın katkısı,
Ayangil Orkestra Korosu'nun yorumuyla iki albüme aktanimış durumda.
na katıhr, filmin çekimlerinde bulunurdum. fyi iş-
ler yaptığıma inanıyorum. Genellikle filmlere çok
fazla müzik konulmasına taraftar değilımdır. Onun
için yaklaşık olarak, iki saatlik filmde 30. 35 daki-
ka müzik yer alır. Bazı yönetmenler müziği boşluk
doldurmak olarak kullanır. Ancak müzik de bir ak-
tör gibi oynaması gerektiğinde ortaya çıkmalıdır.
- Uzun yıllar telif hakları konusunda öncü çaüş-
malar yaptmız. Bugün gelinen durumu nasıl değer-
lendiriyorsunuz ?
TURA - Bir mıktar mesafe alınd) ama yetersiz ta-
bii. Yanlış şeyleryapılıyor çünkü; bu gibi kurumla-
nn tek olması gerekırken alınan bir kararla sayıla-
nnın çok olabilmesi sağlandı. Burada tekele ihtiyaç
var. Çünkü kurumlar asıl mücadele etmHeri gere-
ken konulan bırakıp birbirleriyle ugraşıyorlar.- Yö-
nettiğiniz konsenatuvaria ilgili de bir sonımuz var.
Öğrencilerinizin çoğu okula girdikten kısa süre son-
ra udunu kapnğı gibi L nkapanı piyasasına koşup şan-
sını denemenin yoUannı anyor. Nedir akademik ka-
riyerden bu derece kaçışın nedeni ?
TURA - Gençlerde müziklerini öğrenmeye karşı
büyük bir ilgi var; ancak dediğiniz gibi birinci se-
neden sonra gözleri Unkapanı'na dönüyor. Bunun
nedenleri çeşitli ama. başında böyle her şeyin alınıp
satıldığı bir dünyada müziğin de ticarileşmesi, mal
halinedönüşmesi geliyor. MaalesefCumhuriyet'in
son 50 yılında eğitim ve kültür çalışmalan açısın-
dan çok büyük bir gerileme yaşanıyor. Atatürk za-
manında başlatılan ve İnönü tarafından devam etti-
rilen o dinamizm, Demokrat Parti döneminde son
buldu ve geriye dönüşe geçildi. Eğitim seviyesi dü-
şünce genel beğeni düzeyi de sıfınn altına indi so-
nuçta.
- Pekiyi en gözler önündeki bu kurumun başında-
Id kişi olarak kötü duruma çözümünüz yok mu?
TURA - Kendı kabuğumuzu kıramıyoruz ki.. ör-
neğin geleneksel müzik dediğimiz yolda öğretecek
fazla bir şeyimiz yok. Bir yerden sonra çocuk sıkı-
lıyor. Bir çoban kavalıyla ne çalarsınız, nereye ka-
dar gidersiniz. Diyeceksiniz ki, 'Atabm mı'? Hayır
efendim, geleneksel çalgı olarak incelenir, renkle-
rinden istifade edilebiliyorsa edilir. Ama siz çoban
kavalını en fazla bir sene öğretebilirsiniz çocuğa. Pe-
kiyi, ikinci, üçüncü sene ne yapacak? Çok tartıştık
bazı arkadaşlarla, 'Baü'nın kemanı 11 sene öğretUI-
yor da, benim bağlamam niye öğretilnıiyor 11 sene'
diyorlardı. İşte her şeyi eşit düşünme yanlışından kay-
naklanıyorgençlerimizin başka yönegitmeleri. De-
ğişiklik yapmak da zor; yetkilerimiz yasalar ve yö-
netmeliklerle sınırlı. Bir şeye karar verebilmek, de-
ğişiklik yapabilmek için birçok kurulun onayı ge-
rek. Biz kendi aramızda bazı noktalarda birleşeme-
dikten sonra bu kurulian nasıl geçebiliriz ki... Bel-
ki üniversite senatosu bizi iyi değerlendirir de.. biz
aynı konularda aynı noktalan çok zor buluyoruz.
Deprem nedeniyle konser ertelenmişti
- Popülermüzikte ritiın, cinsellik. şovıın yardımıy-
la ufak ufak yurtdışına çıkmaya basladık. Klasik mü-
zikte neden bir kıpırdanma yok?
TURA - Bu işte geç kaldık. Batı, Doğu'nun me-
lodilerini çok önceden kullanmaya başladı. Rus bes-
tecileri örneğin hep Doğu'yu özümsediler. Dolayı-
sıyla bizim aksak ritimlerimiz, melodilerimiz zaten
kullanıldı. Tabii, bize geri kalanlan orijinal haliyle
işlediğinızde Batı buna sırt çevirmeyecektir ama.. ora-
da da eğlence müziği geçen asırda çok ileri gıder-
ken deneysel, ciddi. ileri müzik azalmaya, ancak
sponsorlarla ayakta durmaya başladı. Bizde de ay-
nı durum söz konusu. 20. yüzyılda dünyada yazıl-
mış on keman konçertosu seç deseler benim konçer-
tom onbirinci değil. Ama hâlâ bir kaseti, CD'si yok.
Zaten kımsenin de haberi yok.
- Geleüm konsere. Repertuvar nasıl saptandı?
TURA - Oostum Ruhi Ayangil'in kurduğu ve yö-
nettiği orkestra ve koro, Türk müziğini çağdaş gö-
rünümle, üslupla icra ediyor. Ben birçok eserimi ya
onlar için özel yazdım ya da düzenledim. Şeyh Ga-
lib'e Saygı Kantatf nı da bu orkestranın özellikleri-
ni düşünerek yazmıştım. Konser için birlikte seçtik
yapıtlan. Bu proje geçen yaz için planlanmıştı ama,
araya deprem felaketi girince ertelendi...
Greta Garbo 'nunyaşamı
müzikale konu oluyof
• Greta carbo nun
yaşamı bir müzikale
konu oluyor. Garbo
müzikali, sanatçının
doğum yeri olan
Isveç'in başkenti
Stockholm'de
önümüzdeki yıl
gerçekleştirilecek.
Müzikal, Stockholm'de
bir mağazada çalışan
genç kadın.
Hollyvvood'da fırtınalar
estiren bir yıldız ve
yaslılık yıllannda New
York'ta oturan ve
yaşamının
muhasebesini yapan üç
Garbo'nun yer aldığı
bir 'düş oyunu'
çerçevesinde
sahnelenecek. Müzikali
Scott Faris'in
yöneteceği belirtiliyor.
• Steven
Spielberg bir
böbreginın
alınmasından sonra
evde dinlenme
dönemine girdi. 53
yaşındaki yönetmenin,
11 Mart tarihinde
"Yönetmenler
Derneği'nin vereceğı
'Ömür Boyu Başan'
ödülüne kadar yapım
şirketi Dreamvvorks'e
gitmeyeceği ve
çalışmalannı evden
idare edeceği açıklandı.
• Nicole Kidman
ve Tom Cruise, Paula
VV'agner'in yönettiği
Celia Brayfield'in
'Heartswap' adlı
hikâyesinden esinlenen
bir filmde rol
alacaklannı açıkladılar.
Filmde aynı zamanda
nişanlanan 20'li
yaşlardaki iki kız
arkadaşın hıkâyesi
anlatılıyor.
• Courtney Love
başarılı ovunculuk
deneyıminden sonra
şimdi de yönetmenliğe
soyundu. 70'li yıllann
rock grubu Bay City
Rollers'ın
biyografisinden yola
çıkarak, hayran olduğu
bu grubu beyazperdeye
taşımanın yanı sıra o
dönemlerdeki 'glam
rock' çılgınlığını
yansıtmaya çalışacağını
açıkladı.
• Cwyneth
PaltrOW \e yönetmen
Tony Scott. İngiliz
yazar Michael Pye'ın
'Taking Lives' adlı
romanından esinlenen
bir film projesinde
çalışacaklar.
Senaryosunu Jon
Bokenkamp'in yazacağı
'The Lives' adlı filmde
Paltrovv, FBI'da
öldürdüğü
kurbanlannın kişiliğine
bürünen bir seri- katilin
profilini ortaya
çıkarmaya çalışan bir
ajanı canlandıracak.
• Blake Edwards
'Sanat Yönetmenleri
Derneği' tarafından
'Sinematik Görüntü
Ödülü'ne layık görüldü.
• Amerikan
CÜZelİ' ile Alan Ball,
'Altıncı His' ile M.
Night Shyalaman,
'Magnolıa' ile Paul
Thomas Anderson,
'John Malkovich
Olmak' ile Charlie
Kaufman ve 'Three
Kings' ile David
Russell' Amerika
Yazarlar Derneği
tarafından 'en iyi özgün
senaryo' ödülü için
aday gösterildiler.
Aynca 'en iyi uyarlama
senaryo' ödülünün
sahibi ise 'The Cider
House Rules' ile John
İrving, 'Election'
ile AIexander
Payne ve Jim '
Taylor, 'The
lnsider' ile Eric
Roth ve Michael
Mann, 'October
Sky' ile Lewis
Colıck,
'Öğretmen Mr.
Ripley' ile
Anthony Minghella
arasından seçilecek, •
5 Mart'ta açıklanacak
ödüllerin sonuçlannın
26 Mart'ta venlecek,;
olan Oscar ödülleri
üzerinde büyük etkisi
oluyor.
• Kevin smithin
"Dogma'sı Fransa'da
gösterildikten sonra
Katoliklerin protestosu
ile karşılaştı. Tann'yı
doğacak çocuğunu
aldırmaya çalışan bir
kadın olarak betimleyen
filmin gösterimi,
sinemalarda çıkartılan
yangın ve yapılan
gösterilerle
engellenmeye , ı
çalışılıyor.
• Bob Dylan ve
Bruce Springsteen ilk
oyunculuk t •-,,.;_
deneyimlerini
gerçekleştirdi. Dylan
'Dharma ve Greg' adlı
ünlü komedı dizisinin
bir bölümünde, dizuıin
kahramanının
düzenlediği bir konsere
hazırlanan grubun
solisti rolünü
canlandınrken, ~ — ı
Springsteen ise Nick \
Hornby'in 'Yüksek
Sadakat' adlı kitabtndan
uyarlanan bir filmde üç
dakikalık bir rolü
üstleniyor
• Michael
DOUglaS dünyanın
silahsızlanması ve
daimi banşm
gerçekleşmesi için
ıntemetteki Web
sayfasmdan kazandığı
bütün parayı bu amaç
için düzenlenecek
etkinliklere
bağışlayacağmı
açıkladı. 55 yaşındaki
aktör, dünyanın
savaştan çok sevgiye
ihtiyacı oldugunu ve
bunu sağlamada
Hollywood'un, gerek
yaptığı filmlerle
gerekse oyunculann
bireysel katkılan ile
öncü bir görev
üstlenmesı gerektiğini
belirtti.
• U2'nun solisti
Bono'nun aralık ayında
yeni albüm için yazılan
şarkı sözlennin de
bulunduğu valizi
havaalanında
kaybetmesinden sonra
çalışmalanna ara veren
grup, albüm
hazırlıklanna tekrar
başladı. Bono sadece
bateri, bas ve gitar
üzerine kurulu eski rock
albümlerine dönüş
yapacaklannı ve
albümde elektronık
hiçbir sese yer
vermeyeceklerini
belirtiyor.
• Kennettı
Branagh oiiver
Parker'ın son fîlmi
'FadeTo Black'te
Orson VVelles'i
canlandıracak.
Filmde. Roma'daki
Cinecitta'da film
çevirmekte olan
VV'elles'in film setinde
yaşanan birçok garip
olayla karşılaşması
konu ediliyor.