16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 ŞUBAT 2000 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 Hüseyin B. Alptekin'in yeni projesi, Jules Verne'in Türk kahramanı üzerine kurulu Keraban'ın izmde Karaderıiz ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Hüseyin Bahri Alptekin'in 'Ju- les Verne'in tzterinde Keraban'a Dair' başlıklı sergisi 1 Mart tari- hine dek Fransız Kültür Merke- zi'nde... Alptekin'in projesi, Ju- les Verne'in Türk kahramanı Ke- raban ve onun Hollandalı misafi- rinin Karadeniz kıyılanndaki yol- culuklannı anlatan kitabı üzerine kurulu. Fransız Kültür Merkezi bu projeden yola çıkarak, 'Jules Verne' haftası da düzenledi. Jules Verne'in dikbaşlı. inatçı Keraban'ının serüveni tstanbul'da başlıyor ve burada bitiyor. Topha- neli tütün tüccan Keraban'a Hol- landa'dan misafîrieri gelir. Misa- firlerini Boğaz'ın karşı tarafın- daki eğlence yerine götürmek is- teyen Keraban, on paralık geçiş üc- retini vermemek için direnir ve Hollandalılan bütün Karadeniz'i dolaştırarak karşı kıyıya geçirir. Istanbul'da başJayan ve sonla- nan bu yolculuk, roman kahra- manlannı Bulgaristan'a, Roman- ya'ya, Moldovya'ya, Ukrayna ve Gürcistan'a götürür. Tatarlar, Mu- seviler, Ermeniler, Kafkaslar, Rus- lar. Ukraynalılar gibi degişik top- lumlarla ılişkiye girer roman kah- ramanlan. Kozmopolit bir nüfu- su bir araya getiren liman kenti Odessa ise. Karadeniz üzerine ya- zılmış olan bu romanın önemlı noktalanndan bıri... Hüseyin Alptekin'in, romanı okuduktan sonra kitap üzerine ha- zırladığı proje. Karadeniz kıyıla- nyla ilgili bir sanat çalışması ola- rak nitelenebilir. Geçen temmuz ayında Odessa'ya giden Alpte- (Fotoğraf: İCADER TUĞLA) kin, Verne'in 19. yüzyılda kur- duğu kozmopolit Karadeniz dün- yasıyla 20. yüzyılın sonlannda dağalan Sovyetdünyasını ilişkilen- diriyor. Sanatoryumda kaldı Alptekin, Sovyet rejiminin çök- mesinden sonra. Karadeniz halk- lannın lstanbul'da buluşmasınm yeniden yaşandığına dikkat çeki- yor. Ve proje, bu göç hareketiyle 19. yüzyıl arasında paralellik kur- ma amacını taşıyor. "Kuzeyden îs- tanbul'a göç,özeüikk Sovyetter'in dağümasından sonra daha dayo- ğunlaşü. Önemli noktalardan bi- ri novalizm-göçerliğin globalizm- le ilgili olmaması. Istanbul Boğa- ZL, degişik toplumlann, özellikie deyüzyillar içinde kendi kaderle- rine hükmetmeye karar vererek ts- tanbul'a gelen Karadeniz köken- li halklann buluştuğu bir kavşak. Bu göç harekederi, med>atik\c po- Htik küresefleşmeden bağımsız ola- rak bir yeraltı ağı kurar. Kuşku- suz bu kendiliginden oluşan göçe- beiiğin temeiinde İstanbui'un yay- dığı çekim gücfl yer ahr." Karadeniz haritasını yeniden oluşturmayı öneriyor Alptekin. Jules Veme'in romanından hare- ket ederek oluşturduğu projesin- de, bu haritayı oluşturmak ve can- landırmak için, Varna'dan Kös- tence'den, Odessa'dan, Yalta'dan fotoğraflarda izleyicilere sunulu- yor. Projeyi geliştirmek için Odes- sa'daki bir sanatoryumda kalan Alptekin, buradaki izlenimlerinı 'anatçı, Verne'in 19. yüzyılda kurduğu kozmopolit Karadeniz dünyasıyla 20. . yüzyılın sonlannda dağılan Sovyet dünyasını ilişkilendiriyor. Karadeniz halklannın lstanbul'da buluşmasınm yeniden yaşandığına dikkat çekiyor. Proje, bu göç hareketiyle 19. yüzyıl arasında paralellik kurma amacını taşıyor. de sergide sunuyor. Alptekin, sergide bir Karadeniz haritasının yanına, İnatçı Kera- ban kitabındaki ilk illüstrasyon- lan oyun kartlanna dönüştürerek yerleştirmiş. Burada farklı ve de- ğişik görsel katmanlar yer alıyor. Sırası ve yerleri değıştirilen imaj- larla oyunsu bir sistem kurulma- ya çalışılıyor. Sergideki diğer çalışma ise iki farklı görüntünün yan yana yer- leştirilmesiyle oluşturulmuş. tşi 'okumak' izleyicinin hayal gücü- ne kahyor bir bakıma. Resimler- den biri bir Rus ressamına ait ol- sa da artık bir sigara markasına mal olmuş. Resmin altında sigaranın markası; Zaparovsky yazıyor. Bu resimde Kazaklar Türk sultana ya da padışaha ültimatom yazıyor- lar. Burada aslında iki farklı kişi- nin aynı resmi kendine mal etme- si de söz konusu, önce sigara pa- ketinin simgesi, sonra Alptekin 'in projesinin bir parçası oluyor re- sim. Gemiyle etkinlikler Diğer resim ise her yerde kar- şılaşacağımız türden oryantalist bir kartpostal. Burada da Arap giy- sileri içinde bir hikâye anlatıcısı, etrafinda oturan insanlarla birlik- te gösteriliyor. Hüseyin Alptekin bu iki resmi yan yana getirerek, sözsel gelenekten gelen toplum- larla yazıya geçmiş toplumlann farklıhklannı ortaya koymayı amaçhyor. Sergide aynca sanatçının gezi sırasında Sıtkı Kösemen ile çek- tiği, Romanya ve Ukrayna kıyı- sındaki birtakım rcstoranlann fo- toğraflan da bulunuyor. Alptekin sanatoryumdaki odasının fotoğ- raflanna da yer veriyor sergide. Sanatçı bu projeyi daha da ge- liştirmek istiyor. Ayarlanacak olan bir gemi ile Köstence, Odessa, Yafta gibi bölgelere gidilmesi ve uğranan yerlerde etkinlik düzen- lenmesi planlanıyor. Projeçerçevesindeki bazı çalış- malar daha önce 6. Uluslararası İstanbul Bıenali çerçevesinde Dul- cinea'da açılan Tepeler Arasında Tablo sergisinde de yer aldı. Şükran Kurdakul'un 'Şairler ve Yazarlar Sözlüğü' adlı kitabı altıncı baskısına ulaştı 'Kuşağında öncü,yenittkçV Kitabı, gizii sansüre duyduğu tepki yüzünden hazjrianuş. Kültür Senisi- Şükran Kurdakul 1970'ler- de, 'Şairler ve Yazartar Sözlüğü' adlı kita- bı hazırlar^şnedebiyatçımn{£şa$undaki her olayı doğnı saptayıp dogru aktaran, edebi- yatçının kişiliğini ortaya koyacak yargılar- da nesnel ölçütlere uyan bir kaynağı hedef- liyordu. Türkiye'nin edebiyat haritasını ede- biyatçılar ekseninde çıkarmak üzere hazır- lanmış öteki kitaplarda, siyasi kaygılar ne- deniyle bu ölçütlerin yeteri kadar dikkate alınmadığını düşünüyordu. ömeğin bir Nâzun Hikmet hemen hiç yeralmıyordubusözlülderde; 1948'deKırk- lareli'de uğradığı suikast sonucu öldürülen Sabahattin Ali'nin 'Kırklareli'de öldüğü' belirtılmekleyetiniliyordu yalnızca. Cum- huriyet döneminde şu ya da bu şekilde si- yasi baskı görmüş, takibe uğramış, hapse girmiş ya da ülkeden aynlmak zorunda kal- mış olan bütün edebiyatçılann yaşam öy- küleri yazılırken aynı sansür uygulanıyor- du. Cumhuriyet döneminde değil, Osmanlı dö- nemi edebiyatçılan için de geçerliydi aynı durum; örneğin, yabancı sermayeye karşı çıkan ve bu konuda çok sayıda makale ya- zan Namık Kemal'ın bu yönü hiç vurgulan- mıyordu. Sansür siyasi kaynaklı değil, ki- taplann yazarlannın kendi kendilerine koy- duklan birkısıtlama niteliğindeydi. Böyle- ce, dönemlerinin talim ve terbiye kurulla- n tarafından okullara yardımcı ders kitabı olarak tavsiye edilmeyi bir ölçüde güven- • 1318maddelikkaynak kitapta her bir edebiyatçının yaşamı, edebi kişiliği ve - yapıtlan belirtilerek, bu isimlere ulaşılabilecek önemli kaynaklar sıralanıyor. 'Kuşağında öncü, yenilikçi' isimleri seçtiğini söyleyen Şükran Kurdakuî, nesnelliği gözettiğini vurguluyor. ce altına almış oluyorlardı. "Bu kitabı hazırlamamın gerekçesi gizii sansüre duyduğum tepkidir" diyor Kurda- kul. "*Ç ünkü bu sansür, bir şair olarak ba- na dokunuvordu. Sağ ve sol ideolojinin et- kilerinden bağımsız bir kitap hazuiamak is- tedim. Bu kitapta Nâzım Hikmet de yer al- malıydL, Sabahattin Ali'nin ölüm nedeni de, Mehmet Akif Ersoy'un yapıtlan da. Dogal olarak Talim ve Terbiye Kurulu taranndan okullara tavsiye edilmevecekti." 'Kişisel beğenilerim ön planda' Kitabm ilkbaskısı 1976'daçıktı. Toplam 767 şair, yazar ya da edebiyat araştırmacı- sı hakkında bilgileri içeriyordu. fkinci, üçün- Nesli Çölgeçen, Türk ve Yunan oyuncularla birlikte 'Üçlü Oyun' adlı filmi çekiyor 'Diüerimiz farkh olsa da birbirinıize benzeriz9 Kültür Senisi - Züğürt Ağa, Selamsız Bandosu \e İmdat ileZarife gibi filmlere imza atan NesliÇölgeçen, sekiz yıl aradan sonra 'Üçlü Oyun" adını taşıyan yeni fil- minin çekimlerine başladı. Taksi şoförü, mafya şefı ve hasta bir yazann tesadüfen biraraya gelmeleri sonucunda apayn dün- yalardan gelen insanlann birbirleriyle kur- duklan ilerişirrri ve yaşadıklan ilginç olay- lan konu eden fılmin senaryosu da Nesli Çölgeçen ve Sait Aytemur'a ait. Türk-Yunan ortak yapımı olan filmin başrollerinde ZekiAlasya, Okan Ba\ ülgea Nikalaos Sergianopoulos, Dimirra Matso- uka. MariaStavrakelli'nin yanı sıra Şafak Sezer. Üstün Asuta>, Gül Onat. MeMa Arat, TekinTemel, MertAsutay ve VJ Bü- lentyeralıyor. Son yaşanan dep»rem felaketinden son- ra Yunanistan'la girilen yakın ilişkileri da- ha da güçlendirmek için ortak bir projeye imza atan ekip, iki halkın arasında başla- yan bu dostluk sürecine katkıda buluna- cağına inanıyor. 'Üçlü Oyun'da mafya şefini canlandı- ran Nikalaos Sergianopoulos, sadece po- litikacılann yarattığı birtakım senaryolar yüzünden iki milletin birbirine düşman olduğuna inandıgı için bu projede yer al- dığını açıklıyor. Tiyatro oyuncusu olma- sının yanı sıra televizyon dizilerinde de rol alan oyuncu, çalışmalara başladığında eki- bin gösterdiği uyumdan ve çahşma hızın- dan etkilenmiş. Türk sinemacılardan tanı- dıgı tek yönetmen olan Yılmaz Güney'in filmlerine hayran kaldığını, aynntılara ver- diği önem ve sakin üslubuyla Çölgeçen' in debu yönetmenin filmlerini andırdığını ifâ- de ediyor. Yunanistan'da üst düzeyde bir kamu- oyu-mafya ilişkisinin yaşanmadığını, ama Arnavutluk başta olmak üzere bazı ülke- ler tarafından Yunanlılara karşı bir mafya zihniyeti yerleştirilmeye çalışıldığını be- lirtiyor. Filmde ise mafya kavramının ön planda olmadığını ve sadece üç karakter arasında bir aracı görevi olduğunu söyle- yen Sergianopoulos. kendi canlandırdığı karakterin ilk bakışta 'kötü ruhlu, soğuk bir katiF tipini yansıttığını ifade edi- yor "Film gcliştikçe bu karakterin tama- men tersine dönerek asiında çocukken bü- yüdüğü ortamdan dolayı bu hale düştüğü anlaşılı>T»r. Eğer izleyici beni biryandan se- vip bir yandan da nefret ederse o zaman canlandırdığımkarakteribaşamiacanlan- dırmış olacağım." Canlandırdığı yazar karakteri ile üçlü- nün bir kolunu oluşruran Zeki Alasya da her ne kadar Yunanistan'la bağlantısı ol- Nikalaos Sergianopoulos, Okan Bayüigen, Zeki Alasya ve Dimitra Matsouka. masa da fılmin iki ülke arasında gelişen dostluğun devamını sağlayacağını ve sa- dece Türkiye ile sıntrlı kalmayan dünya- ya ait biryapım ortaya çıkaracaklannı ifa- de ediyor. Benzer tavirlar ve düşünceler Kendi içlerine kapanarak çok ciddi ve hızlı bir çalışma içinde olduklannı belir- ten Okan Bayüigen ise taksi şoförü ka- rakteri ile izleyicilerin karşısına çıkıyor. Türk-Yunan dostluğu ve ortak banş gibi kavramlann gündemde olduğu günümüz- de bu isteklerin gerçekleşmesinin ve sü- rekliliğini sağlamanın, ancak bu tür ortak çalışmalar sayesinde sağlanacağını söy- lüyor: "Çahşmalar sırasında fark ettik ki asiında iki millet birbirinden hiç farklı de- ğil. Komşu olduğumuz ve benzer bir geç- miş paylaştığunız bir miDetie konuştuğu- muzdiİlerfarklı olsada benzertavuiar, dü- şünceler ve duygulan sergüiyoruz." İlk kez İstanbul'da bulunan Dimitra Matsouka ise mafya şefınin güzel sevgi- lisi Sevda rolünü üstleniyor. Çok profes- yonel bir ekiple çalıştığı için yabancı dil dışında hiçbir sorunla karşılaşmadığını ifade eden oyuncu, gittiği her yerde Yu- nanlılara karşı sevgi ve konukseverlikle kar- şılaştığını da sözlerine ekliyor. Yapımcılığını Türker İnanoğlu ile Yu- nanlı prodüktörler ElmacıoğJu kardeşlerin üstlendiği ve çekimleri istanbul ve Abant'te devam eden fılmin birbuçuk ay içinde ta- mamlanması ve baharda vizyona girmesi planlanıyor. cü, dördüncü, beşinci derken 2000 yılının başında Inkılap Yayınevi tarafından altıncı baskısı yayımlanan kitap, edebi kişiliklen son yıllarda ortaya çıkan pek çok^anatçıy- la ilgili maddenin de eklenmesTyle 1318 maddelik bir kaynak halini aldı. Kitabm en önemli özellikkrinden biri, her bir edebiyatçınm yaşamı, edebi kişili- ği ve yapıtlan belirtildikten sonra, o edebi- yatçılar hakkında ulaşılabilecek önemli kay- naklann da sıralanmış olması. Örneğin Fa- zıl Hüsnü Dağfaırca üzerine bir araştırma ya- pan okur, şairle ilgili incelemelere, söyle- şilere, eleştirilere Papirüs'ün Şubat 1967, Varhk'ın Mart 1971 ya da Türk Dili Der- gisi'nin Mayıs-Haziran 1997 sayılannı oku- yarak ulaşabileceğini görüyor. Hatta bu kay- naklar arasında edebiyat fakülteleri arşiv- Ierine ait, bugüne dek hiç yayımlanmamış tezler de yer alıyor Kitabm bir başka özelliği de son bölümün- de, Türkiye'deki edebiyat coğrafyasını şe- killendiren, yön veren ya da o coğrafyanm sonucunda ortaya çıkan önemli dergiler hakkında kısa bilgileri içermesi. Burada Servet-i Fünun ve Varlık gibi uzun soluklu dergilerin yanı sıra Yeryüzü ve Beraber gi- bi kısa ömürlü dergilerin de yer almış ol- masını şöyle açıklıyor Kurdakul: "Yeryü- zü, Ahmed Aririn Uk şürlerini, Memet Fu- at'ın ilk yazılannı >ayımladığı için önemfi- dir. Beraber dergisinin başyazılannı Oktay Deniz takma adryla Fethi Naci yazıyordu. Orhan Veli'nin çıkardıgi ""•"^™"^~ Yaprakadtateksayfahkder- gi Garip akmunın dergsi ol- duğu için önem taşır. Bazı dergiler çok uzun yaşama- nuşlardır beikL ama edebi- yatunıza >eni bir soluk, bir hareket, bir tarûşma getir- mişlerdir." Kitabı hazırlarken ken- disinin ve edebiyat çevre- lerinin 'kuşağında öncü, yenifikçi' olarak nitendir- dikleri isimleri seçtiğini söyleyen Kurdakul. gözet- meye çalıştığı nesnellik öl- çütünün 'yüıe de göreceH' olduğunu kabul ediyor: "Seçimlerimde ilk belirie- yki olan kuşkusuz kendi kişisel beğenilerim. Ancak 'nesnellik'le kastettiğim, tanıtüğım yazann toplum- sal siyasal anlayışuıa duy- duğum tarafsızuk. Örneğin, biliyorsunuz Mehmet Akif cumhuri- yetin ilk döneminde dev- rimlerle ters düştüğü için Mıstr'agitti,yaşamının bü- yük bölümünü orada ede- biyat dersleri vererek ge- çirdi. Ama bu beni ilgilcn- dirmez. Onun şiirlerine yansıyan düya görüşünü saptamaya çahşırken, yak- laşımımda nesnel ounaya çalışıyorum. Aynı şekilde benim görüşümün parale- lindcki. toplumsal-ğerçek- çi, sosyalist düşüncedeki şairler ve yazarlar ileonla- nn getirdikleri yeniükler açısından da nesnel ohna- ya çaltştım." ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Sevgilerde... lyi ya da kötii, hiçbir olay yalnızca tek boyutlu değil. Belki de bu gerçeği çoğu kez göz ardı et- mekle, yaşamımızı kendimiz yoksullaştırmaktayız. Evet, hiçbir olay yalnızca tek boyutlu değil. Hatta çok sevdiğimiz birinin ölümü bile. Üstelik son zamanlardaki deneyimlerime göre ölüm, boyutlarından yana en zengin sayılabilecek olaylardan biri. Çünkü bir yanda, yitirmenin acısı çekilirken, bununla eşzamanlı olarak o ana değin kazanılmış sevgilerin, sakin sularda ilerlemesini sür- dürmüş dostluk gemilerinin hesabı da kendiliğin- den ortaya çıkıveriyor. Yıllar önce John Oonne'un şu unutulmaz di- zeleri bir daha silinmemek üzere belleğime yazıl- mıştı: "Insanları değiştiremezsin I Sadece onla- ra sevgi verebilir I Ve o sevgiyi almalarını bekle- yebilirsin..." Şimdi geriye dönüp baktığımda, ne- redeyse okuduğum andan başlayarak, belki bi- raz da içgüdüsel bir yönelimle, hep bu dizelerden bana yansıyan mesaj doğrultusunda yaşadığımı, en azından yaşamaya çalıştığımı anlıyorum. Nıce zamanlar önce sevgili Zeynep Avcı bir sohbeti- miz sırasında, "Sanki sende sevgi tükenmiyor, hep var!" demişti. Sanınm yine o sıralarda bir gün "Günün birinde sevme gücüm tükendiğinde, ya- şamım da noktalanmış olacak!" diye düşünmüş- tüm. Gündemimden hiç eksik olmayan, uzaktutma- maya çalıştığım sevgi, son zamanlardaki zorgün- lerimde katlanarak bana geri döndü. Annemin öl- düğü andan başlayarak kendimi sanki hasadını ne zaman gerçekleştirmiş olduğunu çoktan unut- tuğum bir sevgi ve dostluk tarlasında buluver- dim. Bir zamanlar çok yakın olduğum, amayaşamın akışı boyunca yollarımızın aynldığı sevilenler, o yollara ve geçen zamana meydan okurcasına ya- nımda bitiverdiler. Onlarla söze, çoğu kez sanki kaldığımız yerden başladık. Eski ilişkiler üzerinde yeniden düşünme gere- ğini duydum. Bu yazıya başlamazdan önce, Iştl Özgentürk'ün "Güle Güle" filmi üzerine kaleme aldığı nefis ya- zıyı okurken, hiç unutmayacağım şu satırlaria kar- şılaştım: "...bırakınaşklannız, sevdiklehniz, dost- lannız birer birer yanınıza gelsin. Içlerinde mut- laka canınızı acıtanlar olmuştur... Başka aşklara, başka sevgilere gidenler olmuştur. Bırakın yanı- nıza gelsinler. Onları gene ne kadar çok sevdiği- nizigöreceksiniz. Başka aşklar ve başka dostluk- lar sevdikleri için belki de. Belki de hâlâ sizi sev- dikleri için..." Ben de bıraktım gelsinler diye. Elbet canımı acıtmış olanlar da vardı, benim canlannı acrrtık- lanm da. Başka aşklara, başka sevgilere giden- ler de. Ama beni hâlâ sevdikleri için geldiler. Ve -belki de bir kez daha- anladım ki, artısıyla eksisiyle, ama hakkı tam olarak verilerek, hiç er- telenmeyerek yaşanmışlann hiçbiri boşa gitmi- yor. Birlikte oynanmış piyeslerin yıllar önce gös- terimden kalkmış olması, oyuncuların yıllar son- ra birbirine koşmasını engelleyemiyor. Bir ölüm yüzünden, yaşamımda sevgi günde- mi yeniden ağırlık kazandı. Aynca, bir noktada belli bir sorgulama gereği- ni de duydum. öğrencilerim yüzünden. Çok yakın geçmişteki o zor günlerde ve sonra- sında bana hazırladıklan sevgi iklimi ve cömert- çe sundukları insan sıcaklığı yüzünden. Yirmili yaşlardaki insanlara ölüm düşüncesi do- ğal olarak yabancıdır. Ama onlar, yanı öğrencile- rim, yanıma koşarken ve yanımda kalırken, bu yabancılığı sanki birçırpıda aştılar. Acıları genç bil- geler gibi paylaştılar. Her zaman bilgece konuş- ma gereğini duymaksızın. Yanıma oturup benim- lesusarak. Yanlanndan geçerken bakışlarıyla. Bir el tutuşuyla. Bütün yaralara iyi gelebilecek güç- teki sevgilerinin kilimlerini, inanılmayacak kadar ince aynntılaria dokuyarak... "Ben onlar için ne yaptım ki, beni bunca sev- diler" diye sordum kendime. Ve sorunun yanrtını yine yıllaröncesinde buldum. Şairin alıntıladığım dizelerinde. Onlara hep sevgi vermeye çalışmıştım. Demek ki almışlar! e-posta: ahmetcemal(« superonline.com [email protected] BUGUN • BABYLON'da saat 21.30'da bas gitarist Gürol Ağjrbaş'ın vereceği konser yer alıyor (292 73 68) • BORUSAN'da saat 12 30da 'Lübnan'dan Çağdaş Sanat' adlı belgesel ile saat 18.30'da Cihat Aşkm'ın '20. Yüzyü Sovyet Keman Okulu: David Oistrakh' adlı söyleşisi Izlenebilir. (292 06 55) • AKSANAT'ta Kayahan Türkantoz, 'Vıa Dolarosa: Kudüs'te Çfle Yolu' konulu bir konferans veriyor. (252 35 00) • NÂZIM KÜLTÜR VE SANAT VAKFI'nda Cevat Çapan, Vecihi Timuroğlu ve Genco Erkal'ın katıldığı 'Can Yücel'le Birlikte' başlıklı anma toplantısı saat 18.30'da yer alıyor. (252 63 14) • BtLGÎ ÜNtVERStTESİ'nde saat 19.00'da Nuri Bilge Ceylan'ın Koza adlı belgeselı ve Kasaba filmi gösteriliyor. (216 23 15) • fTALYAN KÜLTÜR MERKEZİ'nde saat 19.00'da yönetmen De Ska'nın filmi 'Ieri, Oggi, Domani'nin (Dün, Bugün, Yann) gösterimi gerçekleşiyor. (293 98 48) POLONYA FİLMLERİ HAFTASI'NDA BUGÜN • LEVTNT KÜLTÜR MERKEZÎ SİNEMA TÜRSAK'ta saat 18.30'da Jan Lenica'nın yönettiği Labirent adlı kısa film ile yönetmenliğinı Jacek Bromski'nin yaptığı 'Görüldü ama Duyulmadı' ve saat 21 .OO'de VVltold Giersz'in yönermenliğini üstlendiği kısa film •Kırmızı \e Siyah' ile Wladyslaw Pasikowski'nin 'Köpekler' adlı filmi gösteriliyor. (325 72 88) • AKM SİNEMA SALONU'nda saat 15.00'te Daniel Szczechura'nın yönettiği 'Başkanın Koltuğu' adlı kısa film gösteriminden sonra Madej Slecsicki'nin yönettiği 'Baba' ile saat 18.OO'de Julian Josef Antonisz'in yönermenliğini yaptığı 'Haber BobinJeri' kısa filmi ile Andrej Wajda'nın yönettiği Bayan Hiç Kimse' adlı film izlenebilir. (251 56 00)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle