Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 10 ŞUBAT 2000 PERŞEMBE
14 kultur@cumhuriyet.com.tr
Gerçek öykülerinpeşinde...
Erica Fischerhnyeni kitabında da 'Aimee ve Jaguar'gibi aşk ve sosyolojik olgular bir arada
BARIŞ BEHRAMOĞLU
Femınıst yazar Erica Fischer, yenı ro-
manı için araştırma yapmak için Türki-
ye'ye geldi. Kadınlar üzerine çalışmala-
n ve soykınma karşı duyarlılığı ile tanı-
nan 'Aimee ve Jaguar' adlı romanın ya-
zan Erica Fischer, ırkçılığın tamamen ül-
kelerin politikasından kaynaklandıgı gö-
rüşünde. Savaşlann en çok kadınlan et-
kılediğini söyleyen Avusturyalı yazar,
'Aimee ve Jaguar'dan sonra Bosna'da fi-
ziksel ve duygusal tacize uğramış kadın-
lan anlatan analitik bir kitap yazdı. Tüm
çalışmalannı belgelerden yola çıkarak
gerçekleştiren ve kitaplannda daima ger-
çek öykülere yer veren Fischer, yazaca-
ğı yeni romanı için çeşitli iilkelerde bil-
gı topluyor.
- 'Aimee ve Jaguar'ı yazma kararmı
nasıl aldınız?
ERİCA FISCHER-Ashndakitabı yaz-
ma fıkn bana aıt değildi. Ajanlık görevi
olan biri. editörüme 'Bu gerçek öyküyii
khaplaştırabilir miyiz' diye sormuş. Edi-
törüm de bu fikn bana sundu. Savaş ve
, aşk gibi birbirine zıt iki kavramı bir ara-
ya getiren, büyüleyici biröykü olduğu için
karar vermek için beş dakikadan fazla
harcamadım. Kısa zamanda araştırmala-
nma başladım ve bu yaşanmış hikâyeye
daha ilginç boyutlar kazandırdım.
Yahudilerin yaşama bakış açısı
- Araşnrmalarda elde ettiginiz çok sa-
yıda belgeyi nasıl bir araya getirdiniz?
FİSCHER - Yahudi kız FeBce hakkın-
da seksen fotoğraf ve iki yüz tane belge
buldum. Yapmam gereken ilk şey, LUy
Wust ve diğer görgü tanıkJanyla konuş-
maktı. Sözlü ve yazılı belgeleri bir araya
getınp bir düzene soktum. Savaş yılları-
nı anlatan sayısız kitap okudum. Gazete-
lerin arşivlerini taradım ve savaş zama-
nındakj gündelik hayat hakkında bilgiler
edindim.
- Kitabuuzda iki kadın arasındaki aş-
kı \c savaşın rüm \ahşetini işlerken, bunu
bir denge>e oturtmakta/»rtuk çektiniz mi?
FİSCHER- Fazla bir zorluk çekmedim.
Aslında amacım o dönemdeki Yahudile-
rin hayata bakış açılannı anlatmaktı. Ta-
rih hakkında fazla bilgisi olmayan genç
kadınlann da kitabı okuyacaklannı düşün-
^ (Fotoğraf: KADER TUĞLA)
i3avaşın gerçek yüzünü bir aşk öyküsü çerçevesinde anlattığı 'Aimee ve Jaguar'dan sonra
Erica Fischer, savaşta yaralanmış, tecavüze uğramış kadınlan koruma altında tutan yardım
merkeziyle ilgili belgesel bir kitap yazdı. Yeni romanı için Türkiye'ye araştırma yapmaya
gelen Erica Fischer, bir Yahudiyle farklı ırktan birinin yaşadığı aşkı anlatacak.
dükçe, o günlerde yaşanan zorluklan bir
aşk hikâyesi çerçevesinde anlatmayı uy-
gun gördüm.
- Daha çok sosyolojik konulara par-
mak basmasına karşın neden kitabın ka-
pağmda 'Bir Aşk Hikâyesi' yazıyor?
FİSCHER - Almanya'da kitabın ilgi
çekebilmesi için böyle biryöntem gerek-
liydi. Ama çok satmasına rağmen içeri-
ği fazla anlaşılmamış gibi. Almanya'da
kitabın sırf bir aşk hikâyesini anlatmadı-
ğını, savaşın gerçek yüzünü yansıttığını
göstermek için uzun zamandır mücade-
le ediyorum. Sizin ülkenizde kitabın sos-
yolojik ve asıl yönünü görmeniz, bana gö-
re bu konulara daha duyarlı olmanızdan
kaynaklanıyor ve bana göre doğru olan
da bu zaten.
Suçlannı affettirme yöntemi
-Yahudi ohnamzkimiyerde duygusal-
hğınızın ön plana çıkmasuıda etken ola-
bflirdi, bu durumda kitabı > azarken nes-
ndliğinizi nasıl kormabildiniz?
FİSCHER- Bu, benım için çok büyük
bir sorun oldu. Asıl amacımın ne oldu-
ğuna kesin olarak karar vermem gerek-
ti. Öteki sorun ise konuştuğum insanla-
nn olaylan çelişkıli aktarmalanydı. lşte
o sınırda, benim ne düşündüğüm daha
önemli oluyordu. Garip bir ikileme gir-
dim; kimi zaman gerçekçi olmam, kimi
zaman ise konuştuğum insanlann görüş-
lerine yer vermem gerekiyordu.
-Özeffikle Almanya'da, Yahudilerin ya-
şadıkian vahşet ve acılar, sinema ve ede-
bryatta çok kez işlendi. Sizce bunun sebe-
bine?
FİSCHER - Almanya için bu gerçek-
ten suçlannı affettirme yöntemi. Korkunç
tarihe rağmen, bunu telafi etmek için çe-
şitli yöntemlere başvurdular ve özellik-
le 80'li yıllarda Yahudi kültürüyle ilgilen-
meye başladılar.
- Bir feminist olarak, bugünkü feminist-
ler ve feminist edebiyat hakkmda ne dii-
şünfiyorsunuz?
FİSCHER- 1970'lerin başlannda ina-
nılmaz bir feminist edebiyat patlaması
yaş^ndı. Analitik açıdan bakarsak, femi-
nistler harika işler başardılar, ama hare-
kete geçme sorunu yaşadılar. Bugünkü fe-
minist yazarlar, bizim dönemimizden da-
ha gözü pek. Aslında ataerkil toplumun
bizlere dayattığı şey buydu: Duygulan-
nı, neysen onun gibi ifade et! Böyle saç-
malık olur mu? Şöyle eleştiriler yapılıyor,
kadın yazar ya da şair yok, çünkü hepsi
erkek gibi yazıyorlar! Ataerkil bir düzen
bir şekilde oluşmuş ve dayatılmış. Erkek
gibi yazmak sadece onlara mahsus bir
şey değil. Çok sayıda eşçinsel erkek ya-
zar var, bu durumda onlara, "Hayır, sen
bir erkek yazar değilsin, çünkfi duygula-
nm bir kadın gibi ifade ediyorsun, öytey-
se sen bir kadınsın" mı demek gerekir?
Kadının gûcü ve ûretkenliği
- 'Aimee ve Jaguar'dan sonra feminist
yanınızı bir kez dahaortaya koyan ve Tür-
kiye'de yayımlanmayan, belgesel yanı ağır
basan bir kitap yazdınız. Bu kitabı yaz-
mak için nereden yola çıktınız?
FİSCHER- Özellikle kadınlann oku-
makta zorlandıklan, acı çektikleri bir ki-
taptı. Feministlerin ve Alman bir kadın
doktorunun oluşturduklan yardım mer-
kezinde, savaşta yaralanmış, tecavüze uğ-
ramış kadınlan gördüğümde aklıma ge-
len bir çahşmaydı. Hâlâ işleyen ve şid-
dete maruz kalmış kadınlan koruma al-
tında tutan bu merkezi araştırmaya baş-
ladım ve oradaki kadın dayanışması, gü-
cü ve üretkenliğini göstermeyi denedim.
- Buraya yeni kitabınız için araştırma
yapmaya getdiniz~
FİSCHER - Bu yeni kitap çalışmam-
da, Yahudi birisiyle farklı ırktan birinin
yaşadığı aşkı anlatacağım. Bunun için
Çekoslovakya, Israil, Amerika, Polonya
gibi bir sürü ülkeye gittim. Kitap tama-
men gerçek öykülerden oluşacak. Bura-
da da Yahudi bir gençle bir Türk kızının
yaşadıklan aşk hikâyesini buldum. 'Ai-
meevcJaguar' gibi, aşk ve sosyolojik olay-
lan bir arada işleyeceğim. Çeşitli huzu-
rcvlerine gittim, fakat çok zor bir yol seç-
mişim. Biraz zor bir araştırma, çok para
gerekiyor.
Hitşarkmuı matematikselgiziKüttür Servisi - Müzikseverlerin dillerine peısenk
olan şarkılar nasıl yazılıyor... Kimler, hangi koşullar-
da oluşturuyor şarkılartnı... Bugûnlerde dünyadaki
tüm müzikseverlerin dinlediği baladlar bir kişiye ait:
Diaıte Warren'a. VVarren'in yazım tekniği romantizm-
den çok matematiksel bir förmüle dayanıyor. War-
ren'm sesini henüz kimse duymasa da şarkılan Rod
Stovart, Cefine Dion, Eric dapton, Whitney Hustnn.
, LioiKİ Rkhie, Bonie Tyler, Aerosmith. Toni Braxton,
1
Eton John. Vleat Loaf, Cber, Mkhael Bokoo, Mari-
ah Carey, Bon Jovi gibi birçok ünlü sanatçı tarafmdan
seslendıriliyor. Yaldaşık her beş dakikada bir radyo-
iarda onun şarkılan çahnıyor.
Peki modem balladlann kraliçesi Diane Warren'm
bu başansının sırn nereden kaynaklanıyor. Onun şar-
kılan dinleyenleri 'uçnnnaya'yetecekdenli abartılı ve
duygusal...
'If I Could Tunı Back Time*, 'Ffl lie For Yöu And
That's the Truth', "Wre Not Makmg Love Afirçmo-
rc', 'Un- Break My Heart* gibi şarkıiann bircoğu Di-
ane Warren'a ait Waren tıpkı birraatetnatik ögretme-
ni gibi görünüyor ve konuşuyor. Yazmaya akustik gi-
Mariah Carey \e Whitney Houston
tarla 14 yaşmda başlayan Warren, Hollywood'un ba-
tısındaki stüdyosunda sabah saat 08. OO'den. gece
21 .OO'e dek yazmakla geçiriyormuş zamanını. Bryan
Adams' ın *Every1hing I Do (I Do It For You)* adtı şar-
kısnu duygusal trendin başlangıa olarak gösteriyor War-
ren.' '
şarkı romantizBiİB doruğu olarak nitetendirüdL"
Diane Warren. Guns'N'Roses'm 'SweetCMdO' Mi-
ne' adlı şarkısını oidukça tyi* olarak nitelendiriyor :
"Evet çok iyi bir şarkı ancakiçok temel bir yaohşı var:
birdeo iazla soiosu >tuv" Warren iyi bir balad örnegi
olarak yine kendisinin yazdığı Aerosmitiı'in 'I Dont
VVant fo Miss a Tbing'ini gösteriyor. "Bu şarkı, mo-
dernbirbaladınaasılolmasıgerektjginigöstereneniyi
örnek. Şimdilik çok raükemmel depU girişi biraz faz-
la uzun. İyi bir baladm gbişinin 15 saniyeden fazla oi-
mamaa gerekiyor. Bütün metodüer bash ohnab. Şar-
kdanmı ofabüdigince lasa girişterie ohışturmaya çafa-
şrvflrum ve bir tek gitar soioya yer veriyorum."
Diane Warren bütün şarkılannda aşkı ve duygulan
anlatmayı amaçhyor. Warren'ın şarkılannda bo! bol
'afk', 'acı\ 'gecc' ve 'bebek' kelimelerine yer veriyor.
Sanınz buntar modern bir balad yazanntn onlarsız
olamadığı sözcükler.
Peki Diane Warren'ın bu duygusalhğı nereden ile-
ri geliyor. Gerçekte "vVarreTi'ın aşk hayatt bu kadar şid-
detli mî? "Hayır. Bazen mutsuz ohPrVrum. Ama kefi-
meterin nereden gekliğini bflmryoruıa.'
Polonyalı Jacek Bromski, Türkiye'yi Avrupa Yönetmenler Birliği'ne katılmaya davet ediyor
6
GeliiL, sîz de bîze katdın!'
AHSEN ERDOĞAN
Polonyalı film yönetmeni Jacek
Bromski, "Komedi filmi, insanın
kendisi ve yaşam hakkında ciddi
ounası gerektiğini göstermeli, her
şeyi belli bir uzaklıktan gözlemle-
mesini >« gördüklerine gülmesini
sağiamair diyor. Insanlan 'cid-
di' olmaya teşvik etmek için kul-
landığı araç ise 'yergi komedisi'.
Yükselen değerlenn yerleşık de-
ğerlere dönüşmesini gülmece yo-
luyla veriyor.
Jacek Brornski. Polonya Fılm-
leri Haftasrnın açılış filmi. 1996
yapımı 'GörûldüAma Duyulma-
dJ'nın \önetmeni. Polonya sinema-
sınm son yirrri yılına büyük kat-
kıda bulunmuş bir sinemacı.
- Amerikao sinemasımn ege-
menliğini Avnıpah bir yönetmen
olaraknasıl değeriendiriyorsunuz?
BR0MSKJ - Amerikan sine-
ması yalnız A^mpa için değil, As-
ya, Aftka, hatta Kanada için de
çok büyük bir sorun. Andrej VVaj-
d a bir gün bına şöyle demişti:
"Biz onlann lapmadığı filmleri
yapmaa çalı^nahyız."
Bizier sinenıamızı 'sanat' ola-
rak sunmak isıedik. Çünkü bir yö-
netmei zanaadcârdeğildir, sanat-
çıdır. \ma Amerikan sineması,
sinemı>ı bir eglence haline getır-
meye alıştı M ne yazık ki başar-
d ı . Sirekli irraç ettıği değerler
sistemne Amerikan sinemasım
• Amerikalılar, Avrupa sinemasım Avrupa'dan
silmek için her gün yeni bir şey icat ediyor.
Tepkimizi koymalıyız. Çünkü gelecek kuşaklar,
kendi dillerinde yönetmenlerinin çektiği filmleri
izleyebilmeli. Aksi halde hepimiz birer
Amerikah olacağız.
da ekledi. Bütün pazarlan ele ge-
çirmeye çalışıp, şöyle bir taktik uy-
guluyorlar: Her bir ülkenin ulusal
sinemasıyla rekabet edemeyecek-
lerini bildikleri için 'sözde Avru-
pa filmleri' üretiyorlar. American
Motion Pictures Association'ın
başkanı JackValenty'nin ağzından
şu sözleri duydum: "Avnıpa film-
leri mi? Ama bizbunu sizin için za-
ten yapryoruz!" Örneğın 'Only
You'yu (Yalnız Sen) ammsayın;
insanlar bu fılme Italyan filmi di-
ye gittiler. Bunun için filmin Ital-
ya'da çekilmiş olması yeterliydı.
Ya da 'French Kiss'i (Fransız Opü-
cüğü) ammsayın, bir-iki motif,
onu bir Fransız filmi yaptı.
'Ayncalığt korumahw'
- Bu olumsuz koşullarla sa\a-
şırken birincil olarak ne\i ön pla-
na çıkanyorsunuz?
BROMSKİ - Avrupa sinema-
sım Avrupa'dan silmek için her
gün yeni bir şey icat edıyorlar. Bu-
nun farkında olmalı ve tepkimizi
koymalı, entelektüel ayncalığımı-
zı korumalıyız. Işitsel-görsel en-
düstrimizi, mümkün olduğunca
ticari kaygılardan uzak tutmamız
gerekiyor. Çünkü gelecek kuşak-
lar kendi dillerinde, kendi yönet-
menlerinin çektiği filmleri izle-
yebilmeliler. Aksi halde hepimiz
birer Amerikah olacağız. Polon-
yalılık ya da Çeklik folklorik bir
öğe olmaktan öteye geçmeyecek
ve Amerikalılar bizi müzelerde
izlerneye gelecekler.
- Polonya sinemasımn özelinde
yaşanan sorunlar neter?
BROMSKİ - Polonya sinema-
sımn sorunlannın kaynağı, 1989'da
siyasal sistemimizın çökmesi ve
değışmesi. O tarihten önce sine-
mamız polıtik merkezliydi. Bü-
tün komünıst ülkelenn içinde re-
jime tepki gösteren, sesini yük-
selten tek sınemaydı. Tüm Doğu
Bloku'nda çok popülerdi. Rus-
ya'da pek çok kez sansüre uğradı.
Sistem değişikliğinden sonra sine-
mamızın tepkisel ışlevine gerek du-
yulmamaya başlandı. Çünkü artık
savaşacak bir düşman yoktu. Si-
nema adma ne yapacağımızı bil-
miyorduk. Yaşamımızda ilk kez
yüzde yüz açık olarak eski rejimin
ne olduğunu gösterme şansını ya-
kalamıştık ve böylece yakın tari-
hımizi incelemeye başladık. Bu
filmler bütün dünyada gösterildi,
ama kendi ülkemizde hiç kimse
bunlan görmek istemedi. Çünkü
herkes gırtlağına kadar komü-
nizmle doluydu. Komünizm ya
da tarih üzerinde konuşmaya da-
yanamıyorlardı. Dışa açılma der-
ken Amerikan filmleri ağırlığını
gösterdi. Herkes popüler pen ma-
salları dinlemek istiyordu.
Ekonomik sorunlar başgöster-
di. Çünkü devlet desteğini tama-
men üzenmizden çekmişti. Çok
küçük bütçeli, mütevazı filmler
yapıyorduk; büyük, iddialı olan-
lara gücümüz yetmiyordu. Ama
pes etmedik ve üretimimizi sürdür-
dük. İyi ki de öyle yapmışız. Yok-
sa bütün sinema çalışanlan silinip
gideceklerdı. Bu filmleri onlan
konımak adına yapıtk.
Niteük ve yerellik aravişı
- Bugün geUnen nokta nedir?
BROMSKİ - Bu on yılın ardın-
dan Polonya sineması tekrar po-
püler hale gelmeye başladı. En
büyük neden, insanlanmızın ye-
niden niteük ve yerellik arayışına
girmeleriydi. Sınemanın 'faydah
bir endüstri' olduğunu fark eden
birkaç banka da destek verdi. Te-
levızyonlar Polonya filmlerine dö-
nüş yaptı. On yıllık uykudan son-
YonetmenJacek Bromski, Potonyah Fümcfler Birüği'nin de başkanı.
ra sinema şöyle bir silkelendi. Ye-
niden büyük yapımlar üretmeye
başladık. Ünlü yönetmen Kawa-
lerowkz - 77 yaşında- 'Quo \a-
dis'in yeni bir versiyonunu çekme-
ye hazırlanıyor. Bunlar çok ümit
verici gelişmeler.
- Başkanı olduğunuz Polonyab
Fiunciler Birliği'nin amacı ve işle-
vi nedir?
BROMSKİ - Sinemayla ilgili
olan herkesın bir araya geldiği,
mesleğimizi korumaya yönelik
oluşturulmuş, politik gücü de olan
bir birlik. Ulusal sinemayı koru-
maya yönelik bir Fransız kanu-
nunun ülkemize uyarlanması ko-
nusunda hükümeti zorluyoruz.
Daha fazla söz sahibi olmak isti-
yoruz. Telif haklannda çok bü-
yük adımlar attık. Filmlerimizi
gösteren her türlü kurum ve ku-
ruluştanpara ahyoruz. Polonya'da
hiçbirtelevizyon kanalı yönetme-
nin izni olmaksızın filmin arası-
na tek birreklambile alamaz. Çün-
kü film, en çok yönetmene aittir.
Avrupalı Yönetmenler Birliği
(Federation of European Films
Directors) ile çok yakın ilişkiler
içindeyiz. Bu oluşum, Amerikan
sinemasımn ihracına karşı dur-
mak. Avrupa sinemasım iyileştir-
mek için diğer ülkelerle iletişim
kuruyor. Birliğin Çin'den Korsi-
ka'ya kadar pek çok ülkeden üye-
si var, ama Türkiye'den tek bir
temsilci bile yok. Özellikle onla-
n davet etmek istiyorum, gelin bi-
ze katılın.
IŞILDAK VE YtLPAZE
ATtLLA BİRKİYE
0 İsimler, 0 YüzJer' T
"Düşlerin En iyi Yoldaşı, IskandinavKayası, Fyonfla-
nn Sfenksi, Alev alev Yaşanan Buz, Tanrısal Kadın,
Şiir, Şafak ve Müzik, Ateşli Saldırgan, Günahkâr Ba-
kire, Kuzeyli Su Perisi, Karizmatik Yalnızlığın Evren-
selSimgesi, Baltık'ın Utangaç Güzeli, Hollywood'un
İlk Hanımefendisi, Bir Milyon Dolarlık Azize, Kuzey
Küre Gizemi, Buz Meşalesi, Istırabı Bilmeyen Mer-
mer, Hayalet Kadın, Kadın Hamlet, Tragedyanın In-
san Üstü Simgesi, Görkemli Biçimde Kadınsı Şa-
şırtıcı Biçimde Erkeksi, İnsanlann Çelişkilerini Yan-
sıtan Berrak Ayna..."
Tüm bu yakıştırmalar ve tanımlar -belki de 'tanım-
sızlıklar' demek daha doğru- beyazperdenin ilahi
yüzü, bir döneme adını yazdıran ve hiç silinmeyen
Greta Garbo için...
36 yaşında bir "sfar"ken sinemayı bırakan, yalnız-
lığına çekilen ya da kendi deyimiyle "yalnız bırakıl-
mayı" dileyen, Garbo...
1941'den yaşamını yitirdiği 1990'a kadar New
Vbrk'ta Central Park'a bakan dairesinde yaşayan, alış-
veriş ve yürüyüşleri için sokağa çıkan, sinemayı bı-
rakmasına karşın bu yaşamı bile, bırakın yazı dizile-
rine, filmlere de konu olan Garbo...
Anna Christie, Anna Karenine, Kamelyalı Kadın,
Ninotchka - Gülmeyen Kadın filmlerinin unutulmaz
oyuncusu, "gizemli kahramam" Garbo...
Yüzyılın ilk yansının güzellik simgelerinden biri ve
de estetik gizemin beyazperdedeki imgesi...
Isveçli Greta Garbo'nun yaşamöyküsüne baktığı-
mızda -birçok bilinmezlik ve gizle karşılaşırız-, ço-
cukluğunun ve ilkgençlik yıllannın yoksulluk ve mut-
suzlukla geçtiğini görürüz.
Birçok sanatçının, oyuncunun ortak yazgısı olan,
"Bir Dickens romanını anımsatan biryoksulluk"\\w
bu...
Birçok yazara göre bu çocukluk onun "tedavi edi-
lemez" bir mutsuzluğu oimuştur.
14 yaşındayken mankenliğe başlayan ve ilk filrni-
ni 17 yaşındayken çeken Garbo, çok kısa sürede ses-
siz sinemanın stan olmuş ve çözülemez gizemiyle
mityonlarca hayranın yüreğinde taht kurmuş, büyü-
lü bir güzellik olarak karşımıza çıkar...
Sesli sinemada da başansı ve ünü devam etmiş,
hatta artmıştır. Ama çevresi, basın, kamuoyu, sine-
ma dünyası, -belki de çocukluğu- onu kopma nok-
tasına getinmiştir.
Ünlü yönetmen Peter Brook'un tanımıyla, "Gü-
nahın ehşemeyeceği, Meryemvari haleli bir yara-
tık", son filmi İki Yüzlü Kadın'ın "başansızlığı"y\a bir-
likte kendini odasına kapatır.
Greta Garbo gibi yüzyıla adını yazdıran dünya si-
nemasımn yüz elli oyuncusunun yaşamöyküsü, film-
leriyle birlikte yer alıyor, Atillâ Dorsay'ın '100 Yılın
150 Oyuncusu' adlı kitabında.
Kitap, bize yüzlerini beyazperdede, çeşitli biçim-
lerde gördüğümüz ve isimlerini çeşitli imgelere dö-
nüştürdüğümüz yüz elli oyuncunun, biraz da olsa 'dün-
yalanna" girmemizi sağlıyor.
Yazma serüveninde -yazı kaynaklan ve Internet-,
Dorsay bakın bu ünlülerin "ne"leriyte karşıiaşıyor.
"Böylecenelerneleröğrendim... JohnBarVymp*
re, Richard Burton, Dean Martin veya Peter OTo-
ole'un hayatlannı mahveden içki tutkusundan Va-
lentino'nun kadınlardan nasıl korktuğuna, Errol
Ftynn, Montgmeriy Clift veya Anthony Perkins'/n
gizlı eşcinselliğinden Steve McQueen'/n gizli huzur-
suzluğuna... Bogart ve Sinatra'n/n kelleşme korku-
suna, Tyrone Power'/n yüzünün güzelliğinden na-
sıl nefret ettiğinden Ava Gardner'/n güzelliğini kay-
betmekten nasıl mutsuz olduğuna... Dean Martin -
Jerry Lewis ikilisinin birbirleriyle rekabet duygula-
nnın nasıl nefrete dönüştüğüne..."
• • •
'lOOYılın 150 Oyuncusu 'nda, 1882doğumluses-
siz sinemanın ilahlanndan John Barrymore'dan 1967
doğumlu son on yılın gözdelerinden Julie Roberts'a
uzanan "o yüzler, o isimler"\n yaşamöyküleri, film-
leri ve de bazı "s/r"ları yer alıyor...
Van Gogh'un kurşunkalem resmi
175 bin dolara satıldı
• AMSTERDAM (AA) -Vincent Van Gogh'un
kurşunkalemle yapılmış, 25'e 30 cm. boyutunda
küçük bir resmi Hilversum kentinde düzenlenen açık
arttırmada 175 bin dolara satıldı. Karalama şeklinde
yapılmış çam ağaçlannın olduğu resim geçen yıl
ortaya çıktı. Van Gogh'un Güney Fransa'da Saint-
Remy'de bulunduğu sırada yaptığı tahmin edilen
resminin alıcısı ve satıcısınm adı açıklanmadı.
Tıyatro Tıyatro, Hadi Çaman
Tıyatrosu'nda - \.
• Kültür Servisi -Ankara'da oyunlannı sahneleyen
'Tıyatro Tiyatro' topluluğu bu akşam 19.00'da Hadi
Çaman Tiyatrosu'na konuk oluyor. Nazım
Hikmet'in hikâyelerinin yer aldıgı oyun, Kartallı
Kazım, Memetçik Memet, Şeyh Bedreddin,
Kadınlar ve Kambur K.erim'in de içinde bulunduğu
14babdanoluşuyor. y ~_ |. J _"^i ^>
Hasan Erdemip'in sergisi
Stockholm'da açılıyor
• STOCKHOLM - Hasan Erdemir yeni kişisel
sergisini yann Stockholm'un Solna semtinde açacak.
Isveçte yaşayan Türk ressamın bu ikinci sergisinde
12 adet tempera teknikle yaptığı tablolan yer alacak.
daha önce 1 'i tzmir'de, diğerleri Stockholm'da
olamka üzere 14 karma sergiye katılan ressam
dışavurumcu ve renkçi bir tarzla çahşıyor. • •
'AX' adlı film uluslararası
film festivallerîne katılacak
• Kültür Servisi - Mezopotamya Kültür Merkezi,
Sinema Birimi tarafından çekilen 'AX' ('Toprak')
adlı 27 dakikahk kısa metrajh film, 2000'de çeşitli
ülkelerden 5 Uluslararası Film Festivali'ne katılacak.
Senaryosunu MKM Sinema biriminin yazdığı filmin
yönetmenliğini yine MK.M Sinema Birliği "nden
Kazım Öz gerçekleştirdi. 1999 yılında 4. Milano
Uluslararası Kısa Film Festivali'nde 'Corto-
metraggio 99 (kısametraj 99)' En tyi Kısa Film
ödülünü alan film aynca 15. Hamburg Uluslararası
Kısa Film Festivali'nde 'François O'de' ötiülüne de
layık görüldü. 'AX' filmi, 4-12 Şubat tarihleri
arasında '22. Clermont-Fenand Kısa Film
Festivali'nde; 8-12 Mart arasında "30. Tampere
Uluslararası Kısa Film Festivali'nde; 6-16 Nisan
tarihleri arasında '2. Buenes Aires Uluslararası
Bağımsız Sinema Festivali' ile ' 5. Nürenberg
Kültürlerarası Film Festivali'nde; 15-30 Nisan
tarihleri arasında da ' 19. lstanbul Film Festivali'
tnsan Haklan Bölümü kapsamında gösterilecek.