Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
9 ARALIK 2000 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
17
Gözüniiz aydın
Af tasansının TBMM'ye sunulduğu ge-
ce Hâkimevi'nde gazetecilerie yemek yiyen
Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'e sorul-
du: "Af dışında bırakılan kimi suçlar konu-
sunda Anayasa Mahkemesi iptal karan ve-
rebilir ve böylece affın kapsamı genişleye-
bilirmi?"
Türk, Abdullah Öcalan'ın hüküm giydi-
ği TCK'nin 125. maddesinden hüküm gi-
yenlerin de şartlı salıveıme kapsamına alın-
ması yönündeki istemi Anayasa Mahkeme-
si'nin 1992'de reddettiğini anımsattı. Öca-
lan'a af gözükmüyordu. Ya ötesi? Türk, o
konuda emin değildi: Tasannın şartlı salı-
verme kapsamına almadığı diğer madde-
ler içinriskvardır."
Bakan Türk'ün bu tümcesinden şu an-
lam çıkıyor: Banka hortumlayanlar, zim-
met suçu işleyenler, rüşvet alanlar, ırza ge-
çenler, uyuşturucu ticareti yapanlar, çete-
cilerfilan her ne kadar af kapsamı dışında
tutulsalar da, Anayasa Mahkemesi bu suç-
lardan hükümlülerin de "eşitlik" ilkesi uya-
nnca aftan yararlanabileceklerine karar ve-
rebilir. Başbakan Büterrt Ecevtt, tasan Mec-
lis'e giderken eşi Rahşan Ecevrt i telefon-
la aramış, haberi duyurmuş: "Rahşan müj-
de! Dediğin oldu."
Bir haber daha: Abdi Ipekçi cinayetinin
sorumlusu Mehmet Aii Ağca da af yasası
yürüriüğe girdiği an serbest kalacakmış.
Rahşan Ecevit, af yasasını değeriendirmiş:
"Istediğim gibi oldu."
ISIK KANSU
stcoin.tr.
Ankara lletişim Fakültesi'nden Funda Başa-
ran, "lletişim ve Emperyalizm, Türkiye'de Teleko-
münikasyonun Ekonomi Politiği" adlı yeni çıkan
kitabında, ulusal kurtuluş döneminden bir kesit su-
nuyor: "Istanbul'un işgali üzerine Ankara'ya ge-
len telgrafçılık eğitimi almış bir grup, ulusal kurtu-
luş savaşı süresince, Polatlı-Sanköy-Sivrihisar,
Sivrihisar-Aziziye-Mahmudiye, Yabanat-Gerede,
Ankara-Kalecik-Çankın ve Tosya-Koçhisar hatla-
n olmak üzere 495 kilometrelik telgraf hattı inşa
etmiştir. Sivrihisar'a ulaşan hatlar, Seyitgazi üze-
rinden iki tel ile Eskişehir'e ve Aziziye'ye ulaşan hat
Afyonkarahisar'a bağlanmıştır. Aynca Konya, Hay-
mana-Sarayönü üzerinden 140 kilometrelik bir
hatla doğrudan Ankara 'ya bağlanmış; Konya 'dan
Aksaray'a 160 kilometrelik bir hat ve gerektiğin-
de Kırşehir-Aksaray üzerinden Konya ile iletişim-
de kullanılmak üzere Koçhisar-Kırşehirarasına 60
kilometrelik bir hat yapılmış; bu hatlann yapımın-
dayöre halkı çalışmıştır. Taşra merkezlerinden ge-
tirilen mors makineleri tamir edilerek ihtiyaç bu-
lunan merkezlere yerleştihlmiş, memurihtiyacı ise
var olan memurlann gece gündüz çalışmalan sa-
Telekom'un Satışımn Anlamıyesinde aşılmıştır.'
Bu satırlar emek, imece, bağımsızlık ve ulusal
direncin oluşturduğu gücün önemini ne güzel vur-
guluyor. Hele hele Türkiye'yi iflasa sürükleyerek
ulusal iletişim kuruluşu Türk Telekom'u adeta zor-
la ele geçirme, yabancılaştırma girişimlerinin sür-
düğü bir dönemden geçiyorsak eğer...
Funda Başaran'a titiz bir çalışma sonrası orta-
ya çıkardığı yukandaki saptamalann anlamını sor-
duk. Yanıtladı: "Kurtuluş Savaşı'nda Ankara hü-
kümeti, birkaç müdahale ile telgraf ağını Ankara
merkezlihale getirerekhem Istanbul hükümetinin,
hem de işgal kuvvetlerinin kullanmasını engelle-
miş ve zafere dek etkin bir araç olarak kullanabil-
miştir. Bunun yapılabilmesi ise nedeni ne olursa
olsun Osmanlı Imparatortuğu'nun yan sömürge sta-
tüsüne karşın telgrafağının ne imtiyaz, ne de baş-
ka biryöntemle yabancı şirketlere devredilmemiş
olması ile ilgilidir. Telekomünikasyon altyapısı,
cumhuriyet sonrasında da, merkezde uygulanan
emperyalizmle bütünleşme politikalanna rağmen
zaman zaman ulusal bağımsızlığı savunan aktör-
lerin çabalan ile görece bağımsız birgelişim izle-
yebilmiştir."
Ya bugün? Yani, karar alma mekanizmalannda
verilen güvencelerle birlikte Telekom'un yabancı-
lara devredilmek istendiği bugünkü durumu na-
sıl açıklayacağız? Başaran'ın yorumunu dinleye-
lim: "Bunun anlamı, telekomünikasyon gibi ulusal
bağımsızlığı doğrudan işaret eden bir alanda, sı-
nıhı ve görece de olsa bağımsız gelişmeyi balta-
lamak; gerektiğinde ulusal çıkarian gözeten düzen-
lemelerin yapılabilmesi olasılığını ortadan kaldır-
maktır. özelleştirme ve icra heyeti aracılığıyla ka-
raralma ve politika oluşturma süreçlehnde yüzde
33'lük pay sahibi stratejik ortağı yetkili kılma ka-
ran, bundan sonra telekomünikasyon ağlannda
kamu çıkarian ve ulusal çıkahann söz konusu ol-
mamasıanlamınagelecektir. Telekomünikasyon alt-
yapısının birincil işlevi kapitalist çıkahann gerçek-
leşmesinin şartlannı yaratmak olacaktır. Oysa, te-
lekomünikasyonun tahhinden çıkartılması gere-
ken ders, dışa bağımlılığı perçinleyecek mekaniz-
malann yaratılması değil, dışa bağımlılığı zayıfla-
tacak olan teknoloji üretimini sürekli kılmak olma-
lıdır."
Cezaevlerindeki açlık grevi ve ölüm oruçla-
n ile ilgili tartışmalar "Kendi iradeleri ile grev-
leri sürdürenlere müdahale edilsin mi, edilme-
sin mi" noktasında odaklaştı. Değerii bilimin-
sanımız Prof. Dr. Bahri Savcı, 1980'de yayım-
lanan "Yaşam Hakkı ve Boyutlan" adlı yapıtın-
da bireysel kişilik hakkının betirdiği "beden bû-
tünlüğü" olgusuna deginiyor: "Bireysel kişilik
hak kavramının ilk gereğince bu beden doku-
nulmazdır. Dokunulmaz olmak zorundadır."
Insancıllığı göz ardı edip olaylara dar açılar-
dan yakiaşanlara yanıt verircesine "Ve" diye ek-
liyor Savcı, "Beden dokunulmazlığı, pekgeniş
bir kapsamdadır: Kişinin bedeni; hem bizzatki-
Yaşam hakkının boyutlan
şinin kendisine karşı, hem birûçüncü kişiye, ya-
ni bir başka bireye karşı, hem de devletin ken-
disine karşı, yani bu üç yönden gelen tehditle-
re, bozmalara, saldınlara karşı korunmakgere-
kir."
Kulaklara küpe oteun: Neymiş? Beden do-
kunulmazlığının korunmasında birincilik, kişi-
nin kendi bedenine yönetttiği tehditlere veril-
miş... Prof. Savcı, beden dokunulmazlığına yö-
nelik her türlü saldınnın korunması işlevinin
"devlete" düştüğünün de attını çiziyor: "Buiş-
levin yerine getirilmesi konusunda, devletin bir
dizi koruyucu-alakoyucu aktifgörevi doğmuş-
tur: Hem birey-kişinin, o üç yetenek alanında,
kendi eylemleri ile kendini kurma işine gerekli
ortamıyaratarak, hem de bu ortamı koruyarak...
Beden olgusunun oluşması, gelişmesi ortamı-
nı hazırlamada; onun bûtünlûğünün, bizzat be-
den sahibinin kendisi -birbaşkası- hatta bizzat
devtet tarafından bozulmaması düzenini kurma-
da, devlete gittikçe artan görevlerie örülmüş bir
işlev düşmektedir. Çünkü bedenin somut bü-
tünlüğü, yaşam hakkı soyutlaması ile değerka-
zanır."
Insanlar ölmemeli! Beden dokunulmazhgını
korumaklayükümlü devletyöneticileri... Felse-
fesi insan sevgisine dayanan, aynı zamanda da
kamusal sorumluluğu bulunan hekimlik mes-
leğini sürdürenler... Yazarlar, çizerler, sanatçı-
lar, hukukçular, açlık grevine, ölüm orucuna
yatanlar ve tüm yurttaşlar...
Çağn tümünüzedir: Insanlar ölmemeli, in-
saniar yaşamalı! lyi insan Bahri Savcı'nın de-
digi gibi: "Birey-kişiyaşamalıdır, yaşam da sür-
melidir, bedenselbütünlüğü içre sürmelidir; ve
çünkü, bu bütünlüğe getihlecek bir noksan,
yaşam hakkını özünde bozan, tahrip eden, yok
eden bir olay olur."
ISSIZ ODA YAZILARI
VEDAT ÖZDEMİROĞLU
Türkiye'de 80 tane Manisa var!
Muhabin Manisalı Genç-
ler'in beraat ettiği mahkeme-
nin kapısında saatlerce bek-
ledim, çıkmadılar. Arka kapı-
dan mı çıkarttılar acaba?
Kameraman: Herhakte Ma-
nisalı Gençler'i medyaya gös-
termek istemediler. Tek kare
bile görüntü alamadık. Yok-
lar.
. Köşe Yazan: Gazeteye ge-
leceklerdi, konuşacaktık. Gel-
mediler.
TV Yorumcusu: Manisalı
Gençler ortadan kayboldu!..
Az sonra!..
Manisalı Gençler'den Bi-
ri: Buradayız kardeşim.. Mah-
keme kapısında da, orada da,
burada da burnunuzun dibin-
deydik.. Ama bizi tanımadı-
nız.. Siz de haklısınız.. Adımız
'Manisalı Gençler
3
ama..on-
ca işkenceden, hastalıktan,
psikolojik bozukluktan sonra
insanda gençlik mi kalır? Ta-
nımamakta hakttsınız.. Genç-
liğimizi paramparça edip iş-
kencetezgâhlarına, hapisha-
ne ranzalarına, hastane kori-
dorianna dağıttılar... Biz artık
genç menç değiliz!..
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar
Serdar Akar'ın Gemide'den
sonra ikinci filmi Dar Alanda
Kısa Paslaşmalar, seyirci önü-
ne çıktı. Senaryosu Akar'la bir-
likte Önder Çakar tarafından
yazılan filmin müzikleri Fahir
Atakoğlu'na ait. Görüntü yö-
netmeni ise Mehmet Aksın.
Başlıca rollerini Savaş Dinçel,
Müjde Ar ve Erkan Can'ın pay-
laştığı filmin "olaylı" galasını iz-
ledim. Olaylardan önce film
hakkındaki düşüncelerimi ak-
tarmak istiyorum.
1982 yılında Bursa'da geçen
Dar Alanda Kısa Paslaşmalar'ın
odak noktasında futbol var,
ama bu film sadece bir futbol
filmi değil. Afişteki "Hayat fut-
bola benzer fena halde" slo-
ganını da, hayattaki futboldan
yana değil de, futboldaki hayat-
tan yana yorumlamak gereki-
yor sanırım. Esnafspor adlı bir
semt takımıyla beraber, semt in-
sanlannın sade, dokunaklı, sa-
mimi ilişkileri ve hikâyeleri an-
latılıyor. Yorgun ve kınk haya-
tını toprak sahalann tozuna bu-
lamış teknik direktör Hacı tip-
lemesinde Savaş Dinçel, usta
işi oynamış. Aynca Erkan Can'ı
da bu filmde dikkatle izlemek
gerekiyor. Can, tüm iyi niyeti, kü-
çük klırnazlıkları ve izleyiciyi
sarsan vefa duygusuyla takımın
"manifaturacının oğlu kalecisi-
ni" başarıyla canlandırmış. Ay-
nca diğer oyunculuklar da iyi.
Yönetmen ve görüntü yönetme-
ni işlerini titizlikleyaparken, tek-
nik numaralann samimi hikâye-
yı kapatmasını engellemekte
de başarılılar. Serdar Akar için
söylenecek özet söz, yine fut-
boldan: Ikide iki! Dar Alanda
Kısa Paslaşmalar'ın bence en
önemli zaafı, öyküdeki gerilim
ve çekişme unsurlannı yarata-
cak kişi ve olaylann yeterince
güçlü olmaması. Kader ve altı
hafıfçe çizilen rant düşkünleri
dışında, hemen herkes aslında
iyi. Belki de doğrusu budur, si-
nema dili bizi kötülere ve kötü-
lüklere alıştırmıştır, bilemiyo-
rum. Şike yok, doping girişim-
leri yok, takım içi kıskançlık ye-
terince yok. Ama filmde soyun-
ma odasında limon yiyen fut-
bolcular, düğünde kız kıza dans,
hamamda dönemin gözde
şampuanı Blendax, dolaba ya-
pıştırılmış Atatürk'ün 100. do-
ğum yılı çıkartması, soyunma
odasında Brezilya posteri gibi
öyle şık detaylar var ki, akışa ka-
pılıp seyir zevkinin tadını çıka-
rıyorsunuz.
Emeği geçen herkesi tebrik
ederim. Dar Alanda Kısa Pas-
laşmalar, görülmesi gereken bir
film.
Gelelim olaylı galaya. Önce-
likle 15 yaşındaki tinerci Or-
han Balci ve benzeri sokak çc~
cuklarmın dramına yürekten
üzüldüğümü ve bu toplumsal
çaresizliğin can sıkıcı olduğu-
nu belirteyim. Olayı, "filmin rek-
lamı için yapılmış bir tezgâh"
olarak yorumlamak çok acıma-
sız bir iddia olmanın ötesinde
ağır bir itham. Ne yakından ta-
nıdtğım Serdar Akar ve arkadaş-
lannın, ne de basında "Balcı'yı
sinemaya soktuğu' yazılan Müj-
de Ar'ın böylesine iğrenç ve
tehlikeli bir 'promosyonu' akıl-
larına bile getirmeyecekleri,
böyle bir reklama tenezzül et-
meyecekleri çok açık.
Medya ile seyirciler arasında-
ki gerilim ise normal. Insanlar,
böyle anlarda birbirlerini suç-
larlar. Medya görevini yaptı.
Anormal olan, bu tip olayları
engellemek için yetiştirilmiş gü-
venlik güçlerinin zamanlama
ve organizasyon olarak hatalı
davranmalan. Medyaya küfür
anlamsız, fakat polis, 'görevi
gereği' kameralan uzaklaştıra-
bilir ve konu profesyonelleri dı-
şındaki herkesi sahneden (ve
hatta salondan) çıkartabilirdi.
Olayın ucuz atlatılmış olması
hepimiz adına tesellidir.
Bu arada, olayın sosyal öne-
mini vurgulamak için, gaJası ya-
pılan filmi "eften-püften" diye
nitelemek büyük haksızlık. Ay-
nı olay bir imza gününde, birti-
yatroda veya herhangi bir yer-
de yaşanabilirdi. Bu dram yü-
zünden, ev sahiplerini suçla-
yıp aşağılamak dogru bir tavır
değil.
Yeni kitaplar
• Masal Mafya, Kutlukhan Perker (Çizgi öyküler, Çınar
Yayınlan)
• Yok Bi'Şey, Aydora Yıldız (Şiir, Haliç Edebiyat Yayınlan)
• Lombak 3, Fatih Solmaz ve Bahadır Baruter (Karikatür-
ler, Komik Şeyler Yayıncılık)
KİM KİME DUM DUMA BEHÎÇAK behicak(ö turk.net
ÇlZGÎLlK KÂMtL MASARACI
HARBl SEMİH POROY semihporoy@yahoo.com
KEDİ LEVO APTÜÜKA
G-ECB BtfZ KlTAP OKUDU^j
SAB-AH KALKTl&IMEA VARAfA
SASAM
\4AVATtM
TARÎHTE BUGÜN MÜMTAZARIKAN
FIAMAN RESSAMf MN ÛYCK..
16Aİ'DE BUGUhl, ÛHLÜ FLAMAN (BELÇİKA) f&SSA-
Ml SlR ANTNONY VAN OYCK, 42 YAŞlNM İNGİL-\
TEHB'OE ÖLDÛ. VAM OYCK, BÜYÜK USTA #U-
BENS'İN 8Af ASİsmHUĞIKll YAPTTeiNDA
HEUÜZ YiflUİ yAÇ/A/PA 8l LS DBSİLDİ. DAHA
SONRA, İTALWYA GİDER£K,/TALYAN USTALA-
RIUIN R£SİML£RİNİ 7KNIYAH GEMÇ SAMATÇl,
RaMA,FLOgAMSA,l/EMEDİK.,MİlAHO VE CENÖVÂ
PA 6 Y/L 6EÇIRDİ. ORADA KALDI&I SÜRE JÇİNDE,'
ESKİ AĞIR RESİM POfOlSU YBRİNİ DAHA RAHATifE
RENKLİ BlR 7ARZA BIRAKTI. BUNUN YANİ S/RA
BAROK. ÇAĞININ ÖZEUJX.L£Rİ DE ONU ETKİLEDİ.
IGSZ'DEN SONRA, YAN DYCK, İNGlLTEjeE KBAUNIN
SARAY R£ŞSAMI OLDU. £N ONEMÜ RESİMUERİ-
Nl(ö2£LUtO-EfORTRELERlNi^ORACrt YAPTI,.
9Arohk
GÖRÜŞ
EMİN GÜRSES
Serbest Pazar'a
Entegrasyon Tuzağı
Wall Street Journal'dan Robert Bartiey dünya eko-
nomisiyie entegre olan ülkelerin mali krizlerden da-
ha fazla etkilendiklerini savunurken, Çin'in krizlere
karşı dayanıklı olmasını ve bazı Latin Amerika ülke-
lerinin krizlere karşı korumasız olmasını entegrasyon
düzeyine bağlamaktaydı. Türkiye'de yaşanan mali
kriz bu yaklaşımı doğrular nıteliktedir. Istanbul Bor-
sası'ndan birkaç milyar doların Batılı ülkelere trans-
feriyle Türkiye'nin spekülatif krizlere karşı ne kadar
dayanıksız olduğu görülmüştür. Kriz olasılığının yük-
sek oluşunun hükümetlertarafından bilinmesine rağ-
men bazı çevrelerce mali sistemdeki başıboşluğa ve
yağmaya göz yumularak adeta krıze çağrı yapılmış-
tır. Hükümetin bunu, kontrol edemediği mali piya-
saları terbiye etmek için birfırsat olarak görmesi de
acıdır. IMF'nin hiç beîdemeden hükümetin yardımı-
na koşması ise ilginç bir ömektir. Programın uygu-
lamaya konulabilmesi için iyi bir fırsat yaratılmıştır.
IMF'nin en son deneme tahtası olan Türkiye ekono-
misini yan yolda bırakması da düşünülemezdi. Ak-
sitakdirdebu, IMF'nin başarısızlığınındatasdikıde-
mek olurdu.
Serbest pazar denen bir anlayışm gelişmekte olan
ülkelerde refahı arttırıcı bir rol oynayacağı sürekli
söylenegelmiştir. Oysa kaynayan kazandan taşan
sular yoksullann kaplarına gırmemek için nedense
direnmektedir. Serbest pazar anlayışı bir taraftan
Batılı merkezi gelişmiş ülkelere engelsızyenı pazar-
lann açılmasında yardımcı olurken, bu ülkelerin dı-
şında doğabilecek ekonomik güç merkezlerini be-
şiğinde boğmak gibi bir işlevi de yerine getirmekte-
dir. Bu anlayışm yarattığı bağımhlığın uygulamada-
ki en önemli ifadesi bankacılık ve borsa alanlarında
kendini göstermektedir. Bu alanlardaki faaliyetlerin
önündeki engellerin kaldırılmasına öncelik verilerek
gelişmekte olan ülkeler spekülatif faaliyetler karşı-
sında korumasız bırakılmaktadır. Çevre ülkelerde
bankacılık ve borsa faaliyetleri merkezi ülkelerin ku-
rallarına uygun olarak yapılandırılmaktadır. Gelişmiş
zengin merkezi ülkelerin kendi yapılarına ve çıkar-
lanna uygun kurumsallaşmaların çevre ülkelerde de
uygulamaya konulması, bu ülkeleri gelişmiş Batılı ül-
kelerin dayatmalarına karşı dirençsiz kılmaktadır.
Ağustos 1998'de spekülatör G. Soros, Rus eko-
nomisinin njblede yüzde 15-25 arası bir devalüas-
yon yapılmazsa krize gıreceğıni Rnancial Times'a açık-
layınca Moskova Borsası'nda yüzde 10 civannda ani
bir düşüş yaşanmış ve Moskova IMF'ye avuç açmış-
tı. Basına yansıdığına göre Soros, bu krizden 130 mil-
yon dolar kazanmıştı. 1997 Güney Asya krizinde de
1 ay içerisinde Asya merkez bankalanndan yaklaşık
100 milyar dolariık bir kaynak Batılı bankalara akta-
rılmıştı. Bu krizden özellikle Malezya fazlasıyla etki-
lenmiş ve tartışma Malezya Başbakanı Dr. Mahatr
Muhammed ile Soros arasında karşılıklı suçlama-
lara kadar varmıştı. Mahatır Muhammed, speküla-
törleri "gereksiz, üretimle ilişkisi olmayan ve ahlak-
sa" olarak nitelendirmişti. Spekülatör Soros ise Ma-
hatır'ın, ülkesı için birtehdit unsuru olduğunu ileri sür-
müştü.
ABD'li bazı ekonomistlerin sermayenin kontrolüy-
le Asya ekonomilerinin krizden kurtanlabileceğini
açıklamasına ise serbest pazar anlayışının baş söz-
cülerinden "The Economist" dergisi sert tepki gös-
termiş ve bunu serbest piyasaya bir saldırı olarak ni-
telendirmişti.
Uluslararası mali düzenlemeler, gelişmekte olan ül-
keler aleyhıne bir karşılıklı bağımlılığa dönüşmüştür.
Bu düzenlemelere uyum sağlamak için çaba harca-
yan ülkelerin milli kurumlan mali krizler yaratılarak
ve özelleştirme dayatılarak kemirilirken milli ege-
menliğin törpülenmesinin de yolu açılmaktadır.
1950-73 yılları arası yükselişe geçen kapitalizmin
bu tarihten itibaren sık sık yaşadığı krizlerden, özel-
likle belini doğrultmaya çalışan gelişmekte olan ül-
keler olumsuz etkilenmektedir. Türkiye'nin yaşanan
krizden çıkması için, 1970'lerdeki ekonomik krizle bir-
likte global kapitalizmin planlayıcısı rolünü üstlenme-
ye başlamış, global mali birikim sürecini düzene
sokma girişiminde "globalpolis" olarak merkezi rol
oynamış olan IMF'nin neden koşarak yardıma gel-
diği ise açıktır. Krize giren bir ülkeye dayatmalarda
bulunmak ve reçetelerini uygulatmak için bundan da-
ha iyi bir fırsat bulunamazdı. Siyasi otorite ise aciz-
liğini kabul edip normal zamanda alamadığı mali
tedbirleri bu bahaneyle almaya başladı bile. Bu tür
oyunlaria ülke kurumlannı serbest pazara entegre ede-
rek uluslararası yağmaya teslim etme kolayına ka-
çanlar krizlerin ve IMF'nin arkasına saklanmaktazor-
lanıyorlar.
E-mail: emingurses(a yahoo.com
Fax: 0212 5İ 3 85 95
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
SOLDA.NSAĞA:
1/ lçı astarlı ve .
su geçirmez
pardösü. II Bir 2
elektrik devre- o
sindeki akımı,
başka bir dev- 4
reden geçen
akımdaki degi-
şiklikleraracüı-
ğıyla denetle-
yen aygıt...
Amaç. 3/ Ko-
nut...Balıkyu-
murtasıyla ya-
pılan bir tür meze. 4/
Meyve kunısu... Islam
inancına göre ölüleri 2
mezannda sorguya çe- 3
kecek olan iki melekten 4
biri. 5/ Datça Yanma- 5
dası'ndaki ünlü antik
kent... Olumsuzluk be-
1 2 3 4 5 6 7
lirten bir önek. 6/ El,
göz ya da baş ile yapı- ö
lanişaret... Kent. 7/Oz- 9
gün çizim, harita, plan gibi şeylerin fotoğraf tekniğiy-
le çoğaltılması yöntemi. 8/ Tabaklanmış deri... Şube,
dal. 9/ Ticaret mallannı saklamak için nhtımda yapı-
lan büyük depo... "Ya — içinde harab ol ya aşk için-
de gönül" (Yahya Kemal).
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Yüksek rakımlı ülkelerde turizm ve dağcılık etkin-
likleri arasında yer alan yürüyüş gezileri. 2/ tki takı-
mın ya da iki sporcunun birbirleriyle yaptıkJan ikin-
ci karşılaşma... Karaciğerin salgıladığı acı sıvı. 3/ Ya-
bancı... Japonlann ulusal giysisı. 4/ Kesıntilerden son-
ra kalan miktar... Çıplak toprak. 5/ Bir çeşit spor çe-
ket. 6/ Büyük ve derin karavana... Yeterince aydınlık
olmayan. 7/ Bir tanm aracı... Mercanköşk de deni-
len güzel kokulu bir saksı bitkisi. 8/ Güvence. 9/ Bir
iş ya da sorun hakkında düşünülerek verilen kesın
yargı... llkel bir silah.