25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 ARAUK 2000 PAZAR PAZAR KONUGU Baas Gazetesi Genel Müdürü Dr. TurMSakr, Türkiye-Suriye ilişkilerini değerlendird 'PKK KONUSU KAPANDI' 'İsrail Filistin sorunu' - Bir türtü çözülemeyen Filistin-lsraU sorunu var. Öteyandan İsrail bir arahk, 1967 savaşında Suriye 'den alıp işgal ettiği Golan Tepeleri'nigeri vereceğini söylemişti. Bu konulara çözüm getirilebilir mi? Getirilmezse ya da getirilirse bölge dengeleri nasıl etkiienir? - Istersenız hepsiru bir arada ele alalım. Israil-Filistın banşınm, Suriye-lsrail, dolayısıyla da Lübnan-îsrail banşına bağlı olduğıınu belirterek konuya girelim. Çünkü bütün çabalara rağmen bu iiç eksende Israil'in tutumundan kaynaklanan hiç bir gelişme sağlanamadı. lsrairin banş istemediğini biz söylemiyoruz, bütün dünya söylüyor. Israire sabip çıkan ABD'de bile pek çok çevre, hatta zaman zaman Başkan CKnton bıle banşı engelleyenin israil olduğunu bilmekte, söylemektedir. Suriye başta olmak üzere tüm Araplar, Baba Bush'un 1990'da ortaya attığı bölgesel banş projesine en samimı biçimde sahip çıkmışlardır. Ama İsrail ve o zamanki başbakanlan tzak Şamir, Bush'un bölgesel banş projesine karşı çıktı. Diyaloğa ginnesine karşın hiç bir zaman samimı davranmadı. Oysa biz her türlü ödünü vererek bu banş sûrecinın sağlıklı biçimde sonuca ulaşması için ûzerimıze düşenleri yaptık. Samimiyetie söyleyebılınm kı İsraıl'in katı tutumu nedeniyle her seferinde sekteye uğrayan banş sürecinde bu sorunlann aşdmasında yardımcı olma görevi hep bize düşmüştür. Hep olumlu öneriler getırdık ve bunu birçok kez başardık, ama karşı tarafın olumsuz tutumu hiç değişmedi. Bu çabalanmız sayesinde Suriye'yle İsrail arasmda sonuca çok yaklaşmıştık. Bu konuda Israil'in eski başbakanlanndan tzak Rabin'le vanlan anlaşmada İsrail Golan Tepeleri'nden çekilecekti ve bu ış bitecekti. Ama ne yazık ki Izak Rabin Israil'e döndüğû gün, büdiğiniz gıbi, Israılli ırkçı radikaller tarafindan öldüriildü. Biz hiç bir zaman aşm bir taleple ortaya çıkmadık. Istediğimiz tek bir şey vardı, o da BM Güvenlık Konseyi'nin 242 ve 338 sayılı kararlannın uygulanmasıydı. 'İsrail kararlara uytnadı' - Bu kararian açar mısımz? - Yani, Israil'in 1967 Ortadoğu Savaşı'nda işgal ettiği topraklardan çekilmesiydi. israil bu kararlara uyduğu zaman, bize göre sorunlann temeli çözûlmüş olacaktı. Geri kalan sorunlar da nasılsa zaman içinde çözülebiürdi. Ama demin de söylediğim gibi israil hiç bir zaman samimi davranmadı. Çözüme yakınmış gibi davrandı, ama en aynntılı, hiç beklemediğimiz konularda karşınuza çıkarak sürecin baltalanmasını, engeüenmesini hep başardı. lsrail'de rutucu, dinci radıkal gruplar egemen olduğu sürece -ki hep böyle olrmıştur, bundan sonra da böyle olacağını düşünüyorum- tsrail'le Araplar arasıada banşın geleceğini ben aydınlık görmüyonım. Ama umanm böyle olmaz. Israil'deki bu çevrelerin inançlarma göre Arap ülkelerinin topraklan hep işgal altında kalmahdır, Filistin ve Arap halklan hep ezümehdir, sulanna el konulmalıdır. Dünyada ve bölgede banşı hiç istemeyen bu çevreler lsrail'de var olduğu sürece ne yazık ki banştan umudum yok. Çünkü Israil'in toplumsal ve siyasal dinamikleri buna elverişli değil. Nitekim bunun en somut örneği de Lübnan'da son olanlar. tsraıl, geleceğe yöneük sonınlar kalsın diye Güney Lübnan'da elinde bulundurduğu bir kanşlık bir toprağı bile geri vermeyi reddetti. Bu da onlarm tavırlanm çok net olarak ortaya koymaktadır. Olaylara Filistin-Israil bağlamında baktığınızda durum çok daha kötü. Filistin halkmın ve yönetiminin verdiği tüm ödünlere karşın israil, altına imza attığı hiç bir anlaşmaya sadık kaknadı. Üstehk bu anlaşmalar kendi lehineydi. Bu da yetmiyormuş gibi Mescid-i Aksa, Harem-i Şerif' in bulunduğu alanı kendi topraklanna katma cüretini gösterdi. Bu alan bütün Müslümanlar için lcutsal topraklardır. tntifadanın temel nedeni de, Israüli savaş suçlusu Ariel Şaron'un üç bın askenyle birlikte Harem-i Şerif e girip Müslümanlan kışkırtmış olmasıdır. Ama Israil'in bu yaptıklanndan kaynaklanan bugünkü durumun alternatifı, kuşkusuz, savaş olmayacaktır. Ama bölge sürekli gergin yıllar yaşayacaktır. Patlamaya hazır toplumsal dinamikler her zaman olacaktır. Dolayısıyia da bu, bütün bölge ülkeleri ve halklan için karamsar bir tablodur. Yahudiler, Nazilerin kendilerine uyguladığı zulmü, misliyle Filistin halkına yapmaktadır. PORTRE / Dr. TURKt SAKR LEYLA TAVŞANOĞLU Ortadoğu her an patlamaya hazır bir barutfıçısı gibi. İsrail ile Filistin, Suriye, Lübnan arasında hâlâ banş umutlan yok. Öte yandan Türkiye 'nin uzun yıllar kavgalı olduğu Suriye'dedeğişim rüzgârları esiyor. Eski Cumhurbaşkanı Hafiz Esad'ın ölümünden sonra başa geçen oğlu Beşir Esad, ülkesinde açılım ve saydam demokrasi için adıntlar atıyor. Abdullah Öcalan 'ın Suriye den sınır dışı edilmesi ve Bekaa daki PKK kamplannın kapatılmasının ardından Ankara 'yla Şam arasında olumlu bir ortam doğmaya başhyor. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 'in Hafiz Esad'ın cenaze törenine gitmesiyle bu hava daha da yumuşuyor. Suriye den üst düzey heyetler Türkiye 'yi ziyaret ediyor. Son aylarda ikili ekonomik işbirliği ve ticaretin arttınlmasının yollarına bakılıyor. Bu arada önemli bir Suriyeli gazeteciler grubu da lstanbul'u ziyaret ediyor, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve bazı medya organlarında temaslarda bulunuyorlar. Grubun başkanlığını, Hafiz Esad 'ın en yakınlarından, şimdi de oğlu Beşir Esad 'a yakınlığıyla tanınan Baas gazetesinin Genel Yayın Müdürü Turki Sakryapıyor. Sakr'ın aile kökleri Türkiyeli. Her zaman Türkiye ve Türklere yakın olduğunu söylüyor. Hafiz Esad dönemindeki Şam 'ın Ankara 'ya düşmanca politikasım Soğuk Savaş 'a bağlıyor. Hatta Abdullah Öcalan ve PKK'nin, o dönemin Şam rejimi tarafından himaye edilmesinin nedeninin de Soğuk Savaş olduğunu söylüyor. Ama bundan sonra Türkiye 'yle Suriye arasındaki ilişkilerde, Fırat ve Dicle nehirlerinin suları da dahil, ciddi hiç birpürüz çıkmayacağı umudunu dile getiriyor. Baas gazetesinin 18yüdır genelyayın müdürü ve genel müdürü. Daha önce, HalkOrdusu adlı derginin yazı işleri müdürlüğünü yaptu Şam Üniversitesi Hukuk FaküîtesVnde yükseköğrenimini tamamladıktan sonra Moskova Bilim Akademisi'nde anayasa hukuku doktorasıyaptu 'Anayasa Hukuku İçinde Basın Yayın Özgürlüğünün Hukuksal Altyapısı', 'TelifHakkıSahiplerininKorunması', Çin'in Sovyetler Biriiği'nin çöküşünden sonra geleceğiyle ilgili olan 'Uyanan Bir Dev' ve 'Arap Medyası ve Globalleşme' adlı küaplan var. Suriye'nin ö'len Devlet Başkanı Hafiz Esad'ın bütün gezilerine eşlik etti Şimdiki Suriye Devlet Başkanı Beşir Esad'ın en yakznındaki gazeteci olarak tanımyor. - Bölgemizde son yaşanan olaylurdan sonra Türkiye-Suriye ilis- küerinin geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz? - Geçmışı bir yana bırakıp geleceğe umutla bakan yenı bir döne- min açıldığını net olarak söyleyebilirim. Suriye'yle Türkiye arasın- da yaşanabilecek bu açıhmın sadece bu iki ülke çıkarlanna değil, aynı zamanda bölgedekı bütün ülkeler ve halklann çıkarlarma hiz- met edeceğini düşünüyonım. Suriye daha 1970 yıhndan başlayarak Türiaye'ye özel ilgi duy- muş ve Türkiye'yle özel ilişkiler geliştirmek istemiştir. Eski Cum- hurbaşkanı Hafiz Esad'ın dönemınde, 1970'li yıllann ortalanndan itibaren, bizzat Esad'ın özel çabayla bu ilişkilere özen gösterdiği- ni biliyorum. Çeşitli nedenlerden dolayı aksayan bu çabalar Turgut Ozal dö- neminde hedeflenen, amaçlanan duruma geldi. Özal'la yapılan gö- rüşmelerde, Türkiye-Sunye ılişkilennde önemli gelişmeler sağlan- dı. O sırada yeni bir sayfa açılmıştı. Ancak Özal'la Esad arasında sağlanan bu çok olumlu gelışmenın bazılannı rahatsız ettiğini, da- ha sonraki dönemde net olarak gördük. Özellikle de dış kaynaklı bazı güçlerin, Suriye-Türiaye ilişkilerinin girdiği bu olumlu süreç- ten rahatsız olduklanna ve bu süreci baltaladıklanna tamk olduk. Bu da üzüntü verici bir şey. Ondan sonra da, büdiğiniz gibi Türki- ye-Suriye ilişkılerindeki olumsuzluklar kendini göstermeye başla- dı. Ama ben yine de bu olumsuzluklar üzerinde durmak istemiyo- nım. Ancak, 1998 Adana Anlaşması'yla birlikte bu olumsuzlukla- nn üzerine kalın bir perde çekilerek iki tarann bu anlaşmaya sadık kalması sonucu Türkiye'yle Suriye arasında yeni bir dönemin baş- ladığını açıkça görüyoruz. Bu olumlu süreç, Sayın Cumhurbaşka- nınız AhmetNecdet Sezer'in Şam'a gelip Hafiz Esad'ın cenaze tö- renine katılmasıyla çok farklı bir zemıne oturdu. En azmdan bızım açımızdan ilişkiîer çok olumlu bir yola girdi. -Nasü? " -Geleneklerimize göre acı günlerimizde yanımızda olanlann de- ğeri, mutlu günlerimizde yanımızda olanlardan bizım için çok da- ha fazladır. Işte, Sayın Ahmet Necdet Sezer'in Şam'ı ziyareti sa- dece yönetim kademelennde de- ğil, aynı zamanda tüm Suriye hal- kı üzerinde inanılmayacak kadar olumlu etkiler yaptı. Bu davranı- şın karşılıksız kalacağını hiç kim- se düşünmesin. Tren yola çılctı' Sezer'in Şam gezisini izleyen birkaç ay içinde iki taraf arasında çok olumlu gelişmeler sağlandı. Sayın Sezer ve Sayın Beşir Esad, bir kez daha, bu sefer Islam Zir- vesi'nde buluştular. Dışişleri ba- kanlanmız iki kez bir araya geldi- ler. Suriye Cumhurbaşkanı Yar- dımcısı Ankara'yı ziyaret etti. Bunlar bilinen görüşmeler. Arada çok sık diyalog olduğunu söyleye- bilirim. Özetlemek gerekirse, Su- riye-Türkiye ilişkilerindeki süreci şuna benzetmek istiyorum: Bir tren yola çıkıyor, bütün istasyon- lardan geçiyor ve hızla hedefe doğnı üerliyor. Bu çerçevede, sa- nıyorum Mustafa Kemal Ata- türk'ün "Yurtta Sulh, Cihanda SuHT sözleri tam anlamıyla yerli yerine oturuyor. Çünkü Türkiye- Suriye iiişkilerine karşılıİdı banş ortamı büyük katkı sağlamıştır. - Siz, Hafiz Esad'ın 1970'lerden itibaren Türkiye'yle ilişkileri düzeltmek istediğini, ama birilerinin bu süreci engellediğimi söy- lediniz. OsözünüettiğinizbirilerimiSuriye'yeAbdullah Öcalan'ı himaye etmeyadaPKK'ye Bekaa Vadisi'ndekampkurmaizniver- mesini teUdn ettiler? - Hiç kuşkusuz, Türkiye'de olduğu gibi, Suriye 'de de bazı iç çev- reler iki ülkenin dostluğundan rahatsız olmuşlardır ve bu dostlu- ğun kendi çıkarlannı zedeleyeceğinden korkmuşlardır. Bunu hepi- miz biliyoruz. Bunun gizlenecek hiç bir tarafı yok. tkincisi de, buna bağlı olarak iç dengelere, bölgesel, hatta ulus- lararası koşullara baküğımızda da çeşitli faktörlerin hem Türkiye'yi hem de Suriye'yi etkilediğini hepimiz biliyoruz. Sizin sonınuza ya- nıt verirken Suriye'nin o dönemdeki politikasına (Öcalan'la ilgili politikasım kastedıyor) bu çerçeveden bakarsanız samyorum daha sağhklı yorum yapabiliriz. Ben kendime şunu soruyorum: = - , - • . - ' . . : Suriye'nin, Türkiye'nin iç düzeninin bozuk olması, içeride terör yaşamasından ne çıkan olabilir? Isterseniz buna birlikte yanıt ara- yalım. Öncelikle şunu belirtmek lazım: Suriye halkı Türk halkına karşı hiç bir şekilde olumsuz duygular beslemez. Ortak olan dini- mizi, kültürumüzü, geleneklerimizi bir yana bıraksak bile aramız- da kan bağlan var. Akrabayız. O halde bırbirimize karşı nasıl düş- manca duygular besleyebüiriz? Tarihe baktığınızda bütün uluslar, bütün ülkeler arasında sorunlar yaşanmıştır. Dolayısıyia bu geçmiş- tekı sorunlara saplanıp kalmanın bir anlamı olmadığını düşünüyo- nım. Hatalar yapıldıysa da bunlar karşılıklı oknuştur. Ama artık bunlan aşmanın zamanı da geldi. Bizde şöyle bir atasözü vardır: "Konışun nthatsa sen daha rahatsm" Bunun tersı de doğru. Komşun çok kötüyse sen daha körüsün. Şanu vurgulamakta yarar var. Artık PKK, Türkiye-Suriye iüşkile- rinde hiç bir zaman gündemde olmayacaktır. Bu konu artık kapa- hlmıştır. - Acaba Soğuk Savaş dönemi mi Türkiye'yle Suriye arasındaki işleri bu noktaya getirdî? - Ben demin, bölgesel ve uluslararası koşullardan söz ederken bunu kastetmiştim. Ama işin aynntısına gumek istememiştim. Hiç kuşkusuz, o günkü koşullarda hem Türkiye'yi hem Suriye'yi etki- leyen ve kontrolümüz dışında olan etkenler vardı. Denizaşın fak- törlerin o dönemde ağır bastğmı hepimiz biliyoruz. Bildiğimiz söylemleri yinelemeye gerek yok. Siz, Türkiye ola- rak öyle bir sistemin içindeydiniz ki komünizmin sıcak bölgelere inmesini ve petrol bölgelerini tehdit etmesini önleme teorilerinin önemli bir parçasıydımz. Biz de Sovyetler Birliği'yle dosttuk. Do- layısıyia da ayn kamplardaydık. . • Fırat v e Dlcle n e h r l ^ -,•.;.'••'• - PKK ve Abdullah Öcalan sorunlannı aştık, diyetim. Bir de su meselesi var. Fırat ve Dicle nehirlerinin sulan gün gelir de Tür- kiye ve Suriye arasında yeniden sürtüşmelere, tatsızlıklara neden olabilir mi? - Pek çok Türkryetkililerinin, hatta basın mensuplannın, Fırat ve Dicle'nin sulannın Suriye'ye karşı bir diplomatik silah olarak kul- lanılmayacağını, kullanılmaması gerektığıni dile getiren sözleri var. Fırat ve Dicle nehirleri Türkiye'den doğarak Suriye ve Irak'a ak- maktadır. Ama bu, bugünün konusu değil. Yüz binlerce, belki mil- yonlarca yıl bu böyle süregelmiştir. Üç ülke içinde, iki nehrin çev- resinde hepimizin bildiği olağanüstü uygarlıklar kurubnuş ve ya- şamıştır. Bunlar, hepimizin ortak uygarlıklandır. Türkiye başını alıp buradan girmeyeceğine ve biz de bu bölgede yaşadığımıza göre hep birlikte, yine, yüz binlerce yıldır olduğu gi- bi bu nehirlerin, geleceğe yönelik insa etmemiz gereken ortak uy- garlıklanmızın temel taşım oluşturması inancmdayız. Kişisel olarak söylemem gerekirse, ben Fırat ve Dicle'nin sula- nnın bu üç ülkeye yeterli olduğuna ınanıyorum. Mesele, adil bir paylaşımın dostane ilişkiîer içinde, hiç bir soruna yol açmaması- dır. Bazılannın kışkırtmak istediği gibi su savaşının olmayacağına kesinlikle inamyorum. Bunun ötesinde, şimdiye kadar yaşanan suyla ilgili üişkiler ve uygulamalar böyle bir soruna zaten yol açmamışnr. Kaldı ki ulus- lararası hukuk da var. Dünyanın her yerinde ortak sular konusun- da zaman zaman sorunlar çıkar. Ama sağduyu sahibi ve uluslara- rası hukuka saygılı ülkeler bu tür sorunlan dostça ilişkiler içinde çözmüşlerdir. Ama ben yine de uluslararası hukuk söylemlerine pek sıcak bakmıyorum. Çünkü biliyorum ki Türkiye-Suriye-Irak ara- sındaki dostça diyalog, samimi ilişkiler, su ve benzeri bütün mese- lelerin çözülmesine yardımcı olacaktır. Sonuçta, su konusu insani ve toplumsal bir meseledir. Dolayı- sıyia ne Türkiye'nin, ne Suriye'nin bu konuda olumsuz bir tavır için- . de olacağını düşünüyorum. Asl nehrl - Bir de sınırdaki Asi Nehri var. Bu nehrin sulan giderek aza- hyor ve kirleniyor. Bu konudaki düşünceleriniz nedir? - Bildiğim kadanyla iki ülke ilişkılerinde Asi Nehri konusu zo- runlulukla tartışmaya girmemiştir. Kaldı ki Fırat ve Dicle konusu var, siz Asi Nehri'ni de kattınız. Başkalan başka konular katıyor- lar. Biz ise tam tersine, sorunlann sayısmı ne kadar azaltırsak o de- rece daha çabuk kaynaşınz diye düşünüyonız. - Yıllar sonra bayramlarda ortak sınır açıltyor ve her iki taraf- tan aileler birbirlerini ziyaret etme olanağı buluyorlar. Sınınn açılıp ailelerin birbirleriyle görüşmeleri düzenli olarak sürecek mi? -Bu konuda ben daha kapsamlı gelişmeler bekliyorum. Sınır boy- lannda herkes akraba. Dolayısıyia sınır boylanndaki yetkililerin ve merkezi hükümetlerin sorumluluğu sadece bayramlarda değil, bü- tün öbür günlerde de, ortak bir anlaşmaya vanldıktan sonra, insan- lann karşıuklı olarak, en rahat biçimde birbirlerini ziyaret etmele- rini sağlamak olacaktır. Buna inamyorum. - Suriye ve Türkiye, bin kilometrelik ortak bir sınıra sahip iki komşu ülke olmalanna karşın ekonomik ilişkileri ve ticaretleri çok altdüzeyde. Bu ilişkiler nasıl geliştirilebilir? - Bu kadar uzun ortak bir sınınmız olduğunu ve Türkiye'nin ne kadar büyük ve gelişmiş bir ülke olduğunu düşünürsek, dediğiniz gibi, ilişkilerin bu çapta olmaması gerekir. Bunun için de iki ülke arasında ekonomik ortaklık anlaşması sağ- lanmalıdır. Istanbul'da, Türkiye-Suriye Iş Konseyi başkanıyla yap- tığımız sohbette iki ülke arasındaki iş hacminin 600 milyon dolar dolaymda olduğunu gördük. Birbirine komşu iki ülke olduğumuzu düşünürsek bu, çok düşük bir rakam. Suriye 'deki yeni açılımı da düşünürsek ticarette, sana- yide, ulaştumada, turizmde ciddi bir yakmlaşma ve ışbıriığı ola- naklannı ben net olarak görebiliyonım. Türk yatınmcılanrun Su- riye'ye yakın ilgi göstereceklerini, Suriye yönetiminin de Türk işa- damlan ve yatınmcılanna özel öncelıkler tanıyacağını açıkça söy- leyebilirim. Bu yıl Türkiye, Devlet Bakanı Recep Önal başkanlığındaki ge- niş bir heyetle Şam'da yapılan uluslararası fuara katıldı. Burada ola- ğanüstü ilgi gördüler. Demin anlattığım ilişkilerin altyapısı da o ge- zide kuruldu. Önümüzdeki dönemde bunun hızlı bir biçimde geli- şeceğini tahmin edebiliyorum. Şu anda bu ilişkilerin hukuki altyapısı hazırlanıyor. Çifte vergi- lendirmenin kaldınhnası, gümrük vergilerinin sınrlanması, ortak yatınmlann yapılması konusunda anlaşmalar düzenleniyor. Bu an- laşmalar yapıldıktan sonra Türklerin Suriye'de yatınm yapmalan için her türlü kolaylık, öncelik ve imtiyaz verileceğini biliyorum. Suriye'nin adım adım açılıma, reformlara doğru gittiği bir dö- nemde Türkiye'yle ilişkilerdeki gelişmenin denk düşmesi iki ülke- nin çıkanna olacaktır. - Suriye'de ciddi bir demokratikleşme hareketi olduğunu biliyo- ruz. Bu arada ekonomik altyapının da değişmesi sözkonusu. Bü- tün bunlan adım adım mı, yoksa hep birlikte, paket halinde miya- ptyorsunuz? - Demin, liberal piyasa ekonomisine geçişin ipuçlannı verdim. Bu konuda çok ciddi çalışmalar yapıhyor. Biz işi paket halinde yap- mıyoruz, aşamalı olarak gitmek istiyoruz. Çünkü bu konudaki de- neyimimiz yeterii değil. Bırdenbire böyle bir açılımı yaparsak olum- suzluklarla karşılaşabileceğimizi düşünüyonız. Liberal ekonominin standartlan var. Dolayısıyia bu standartlara uyarken tüm altyapıyı hızlı bir bi- çimde hazırlamaya özel çaba harcı- yoruz. Bu anlamda da özel sektöre büyük önem verrrieye başladık. Özel sektörün yatınmlanna devlet desteği veriliyor. Ülkemizde daha önce özel sektör yoktu. Şimdi özel sektörün güçlenmesiyle ikinci adım olarak özelleştirme, daha sonra da dış yatınmcılara olanak sağlama adımlan atılacaktır. Slyasette »beralleşme - Ya siyaset?.. - Siyasal liberalleşmede de so- mut adımlar atıhyor. tlk aşamada yüzlerce siyasal tutuklunun serbest bırakıhnası için geçen ay Cumhur- başkanı Beşir Esad tarafından karar alındı. Yine, genel af yasasıyla bü- tün cezaevleri hemen hemen boşal- tıldı. Yine Baas Partisi'yle iktidar- da olan partilerin daha önce olma- yan haklan verildi. Örneğin bu par- tilere kendi adlanna ya da özel ola- rak gazete çıkanna hakkı tanındı. En önemlisi de sansür kaldınldı. Ar- tık Suriye'ye giren hiç bir yayın sansüre tabi olmayacak. Buna bağ- lı olarak basın yaym yasalan da ciddi biçimde gözden geçiriliyor. Basrn yasalannda yapılacak değişiklikle herkes, istediği gibi gaze- te çıkarabilecek. tkinci aşamada da özel radyo ve televizyonlar da hayata geçecek. Cumhurbaşkam Beşir Esad da zaten yemin töre- nindekı konuşmasında bu gelişmelerin ipuçlaraıı vennişti. Esad, yi- ne bu konuşmasında ifade özgürlüğü ve muhalefetin her^türlüsüne saygı gösteribnesi, onlarla diyalog içinde olunması konulannı vur- gulamışO. . . . . - Orada akla takılan bir nokta var. Cumhurbaşkanı Beşir Esad tüm bu reformlart yaparken anlaşüan, ülke içinde ve dışmaaki ile- rici ve demokratik güçler kendisini destekliyor. Ülke içinde ve dı- şında, Suriye'nin onlarcayıldır kapalı bir rejimleyönetilmesin- den çıkar sağlayanlara karşı Beşir Esad ve kadrosu son tahlilde başarüı olabilecek, o güçlükleri aşabilecek mi? - Dünyanın her yerinde, her türlü değişime karşı olanlar olmuş- tur, olacaktır da. Bunu da doğal karşılıyoruz. Birileri değişimi baş- ka türlü algılar, biz başka türlü algılanz. Ama sonunda, bu değişi- min yanında olanlar, değişimde ısrarcı olduklan sürece bunu so- nuca götürebılirler. Beşir Esad'ın bu önerileri ve attığı adımlar, Ba- as Partisi'nin son kongresinde olağanüstü bir destekle onaylandı. Kuşkusuz, eski yapımn devammdan yarar sağlayan çevreler bu de- ğişimi engellemeye çahşacaktır. Fakat şunu söylemeliyim ki bu sü- reç devam edecektir. Aslında biz toplumumuzda tek tip insan iste- miyonız. Bu karşıtlann var olması da bir anlamda olumludur. Çün- kü biz çizdiğimiz yolda heyecan içinde ve farkında olmadan bazı yanlışlar yapabiliriz. Ama o karşıtîann var oknası sayesinde belki biz yapacağımız hatalan görür ve bunlan düzeltiriz. Toplumun, bu yeni yönelışlerde ne kadar beraber olduğunu gö- rerek adımlar atılmasında da hiç kuşkusuz yarar var. Nitekim Cum- hurbaşkam Beşir Esad da bütün bu gelişmelerde herkesin olumlu ya da olumsuz tepki göstermesini istedi. Her ülkenin kendi özgün sorunlan vardır. Ekonomik ya da siya- sal sorunlann çözümü için bütün ülkelere uygulanabilecek tek bir reçete yoktur. Dolayısıyia o sorunlan en iyi bilen, yine o ülkenin insanlandır. Cumhurbaşkam Beşir Esad, bu yolda herkesin katkı- da bulunmasmı, herkesin olumlu ya da olumsuz eleştirmesini iste- di ki sağlıklı reçeteyi bulup kendi dertlennuze doğru ilacı uygula- yalım, diye...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle