Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29ARAUK2000CUMA
HABERLER
DUNYADA BUGUN
ALİ SİRMEN
Paris ve Boğaziçi
PARİS - Louvre Müzesi'nin ortasındaki cam pi-
ramide artık gözümüz alıştı.
Oysa, Çinli mimarPei'nin cam piramit projesi or-
tayaçıktığında nasıl kıyamet kopmuş, netartışma-
lar yaşanmıştı.
Paris'in özelliklerinden biri bu. Kentte en ufak bir
değişiklik, onagerçekten tutkun olan hemşerilerta-
rafından hemen tartışılmaya başlanıyor. Yalnız mi-
mariar değil, sosyologlar, sanatçılar, yazarlar san-
lıyoriar kaleme. Kamuoyu da onlan yakından izli-
yor, kendi görüşünü açıklıyor, kentteki en ufak bir
proje bile geniş katılımlı bir tartışmadan sonra ya-
şama geçiriliyor.
Yetmişli yıllann başlarında, kentin merkezindeki
hallerin kaldırılması sırasında da öyle olmuş, kıya-
sıya bir tartışmadan sonra "HallerÇukuru "nun na-
sıl düzenleneceği karara bağlanmıştı.
Fransa'nın dünyaca ünlü, anayasa ve siyasal bi-
limler profesörü ve aynı zamanda çok seçkin bir ya-
zan olan Maurice Duverger, Le Nouvel Observa-
teur dergisınde yayımlanan ve "Sir" diye başlayan
yazısını, Colbert'in krala yazdığı mektuplarda kul-
landığı üslupla kaleme almıştı.
Zaten Paris'i böylesine müstesna bir kent yapan
da bu bilinç.
Yalnız bu bilinç de yetmiyor, aynı zamanda çıkar
çevrelerinin baskısına dayanacak azim de gerek.
Nitekim Eugene Sue'nin romanları, "Paris'in Es-
ran" vb, gibi eserier, bu kenti de talan etmek iste-
yen spekülatörierin öyküleriyle doludur.
Ama Fransa, devletiyle ve halkıyla yine de bu
kenti oluşturup korumayı bir iki istısna dışında bü-
yük ölçüde becermıştir.
• • •
Birde dünya incisi Istanbul'u ve onun mücevhe-
ri Boğaziçi'ni düşünün!
Ne yaparsanız yapın kimin umurunda ki?
Ne devlet bilincinde elindeki cevherin, ne de ka-
muoyunun umurunda ne olduğu...
Yoksa, Boğaz'dan geçişi düzenleme bahanesiy-
le dikilmesine karar verilmiş olan, dokuz adet, her
biri 30 - 40 metre boyunda, 15 metre çapındaki he-
yula kuleler projesi, devletin aymazlığı ve kamuoyu-
nun böylesine vurdumduymazlığı ile karşılaşırmıy-
dı?
Dikkat buyrunuz, Boğaz trafiğini düzenleyecek
önlemlerin gereksiz olduğunu söylemiyor kimse.
Ama düzenleme var, düzenleme var...
Artık uydularla yapılan, kontrol için yüksek tepe-
lerde 4 m2'lik platformlar üzerine yerleştirelecek ay-
grtlar da yettiği halde, biri Ahırkapı Feneri yanına
ve ondan çok daha geniş ve yüksek olarak 9 kule
oturtmak önerisini kabul etmek ve kamuoyunun da
buna seyirci kalması hangi akla hizmettir ki?
Üsküdar Meydanı'nda Koca Sinan'ın eserieri-
nin arasından, Kanlıca'daki tarihi Ismail Ağa Yalı-
sı'nın ensesinden heyulalar çıkmasına göz yuman-
lar, sonra evlatlarına bu cinayetlenni nasıl açıklaya-
caklardır? . •
• • • .... '--..rt.
Loekheed Martin Overseas Co. firmasına ihale
edilmesine karar verilen projenin müzakere safrıa-
sında, şirket yetkilileri hiç ortada görünmemişler,
görüşmeleri Ankara'dakı meşhur kulenin miman
olan ve şirket adına Boğaziçi'ne heyulalan dikecek
Ragıp Uluç yürütmüştür.
Konu Istanbul 3 numaralı Kültür ve Tabiat Varlık-
lannı Koruma Kurulu gündemine geldiğinde, kuru-
luş 2863 sayılı kanunun ve ilgili yönetmeliğin ken-
disine verdiği yetkiye dayanarak bu spesifik konu
için DZ. KKSeyir ve Hidrografi Dairesi, Istanbul Tek-
nik Üniversitesi, TÜBİTAK ve Bilten gibi uzman ku-
ruluşlardan görüş istenmesine karar vermiştir. Ka-
rann nedeni karan verecekleri bağlayıcı görüşün bi-
limsel temeli olması isteğidir.
Ama Denizcilik Müşteşariığı bu bilimsel görüş is-
teklerine karşı çıkmış, onunla da yetinmeyerek
1938 tarihli 3353 sayılı yasaya dayanarak Devlet
Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'i hakem tayin et-
miş, Sayın Bakan da, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat
Vartıklannı KorumaYasası'nın, "izinsizkullanmaya-
sa<J/"getiren amir9. maddesini hiçesayarak "pro-
jelerin Kültür ve Tabiat Variıklannı Koruma Kurul-
lan'ndan karar alınmaksızın ....ihaleye çıkanlması-
na "şeklindeyasal dayanağı olmayan bir karar ver-
miştir.
* Kısacası, kısa bir süre sonra yapılacak bir ihale
ile Istanbul'un Boğaz ve Marmara kıyılarına dokuz
heyula dikilecektir.
Bu işin, neden yangından mal kaçınr gibi yapıl-
dığını anlamak güç. Daha önce Oktay Ekinci'nin
de gazetemizde gündeme getirdiği konuya med-
yanın ve kamuoyunun ilgisizliğini anlamak ise da-
ha da güç.
Işte devletin aymazlığı ile kamuoyunun vurdum-
duymazlığıyla 16. yüzyılın mimari şaheserierini, do-
ğa nimetlerini ayaklar altına alacak gudubetler di-
kilmeye hazırlanıyor Istanbul'a.
Ve size de ey Istanbul halkı, Paris'e gidip, kente
aval aval bakıp "Aşkolsun yahu! Herifler amma
kent meydana getirmişler, bir de bizim Istanbul'a
bak!" demek kalıyor.
Paris ile Istanbul'un farkı, Fransız Devleti ile
TC'nin, Paris halkı ile Istanbul halkının farkıdır.
Acı ama ne yazık ki gerçek.
'Ermeni jddiaları seçhnlerde
gündeme geMyor'
• ANTALYA(AA) - Bayram tatili nedeniyle geldiği
Antalya'da DSP İl Başkanlığı'nda düzenlenen
bayramlaşmaya katılan Dışışleri Bakaıu İsmail Cem,
Ermeni soykınmı ıddialanrun. bazı ülkelerde özellikle
seçim dönemlennde oy kaygısıyla gündeme getirildiğini
belirterek "Bu ıddialarla Türkiye"ye yapılan haksızbkla
mücadele ediyoruz" dedi.
luyganrBat]Trakya'da
• GÜMÜLCİNE (AA) - Şeker Bayranu dolayısıyla Batı
Trakya'yı ziyaret eden Atina Büyükelçisi Ali Tuygan.
Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin
geliştinlmesuun, Batı Trakya Türk azınlığmın yaşamına
olumlu yansımalan olacağını belirtti. Tuygan. 30 ydlık
aradan sonra Batı Trakya"nın dağlık kesımlerine giden
ilk büyükelçi oldu.
DSPiçebinasinasaMm
• Istanbul Haber Servisi - Ümranıye'de DSP ilçe
bınasına molotofkokteyli atıldı. İlçe binasında çıkan
yangın, ıtfaıyenin zamanında nıüdahalesıyle büyümeden
söodürülürken bınada hasar meydana geldi.
Burdur Cezaevi'ne yapılan müdahalede kolunu kaybeden Veli Saçılık tahliye oldu
'Kohımıı bflerek koparddar
9
MUTLUSERELİ
ANKARA - Burdur Cezaevi'ne 5
Temmuz'da gerçekleştirilen operasyon-
da kepçe aracının koğuşun duvannı de-
lerek içeri girmesi sonucu sağ kolunu
yitiren Vdi Saçıhk, aftan yararlanarak
23 Aralık'ta tahliye oldu. Henüz "dışa-
nya ahşamadığmı" vurgulayan Saçılık,
yavaş yavaş sol kolunu kullanmayı öğ-
rendiğini söylüyor. Bundan sonra ne
yapacağrnı düşünmediğini anlatırken
"tşçifikyapmayıterrihecuyordum. ama
bundan sonra herhalde mümkün değil.
Fiaki yapuna uygun bir şey bulmaya
çalışacağun" diye konuşuyor.
Veli Saçıhk 1977 doğumlu. Yardım
ve yataklık suçundan aldığı 3 yıl 9 ay-
lık hapis cezasınuı 2 yıl 3 ayını yattık-
tan sonra tahliye oldu. Saçılık ile kolu-
nun kopmasma neden olan cezaevı
olaylannı, Adalet Bakanhğının kendi-
sine verdiği "protez kohı biz takûraca-
ğız" sözünü ve içerde yaşadıklannı ko-
nuştuk...
- Cezaevine girmenizle sonuçlanan
süreç nasıl getişti, hangi suçtan hüküm
giydiniz?
- Endüstri Meslek Lisesi' nden mezun
olduktan sonra Ostim'de makıne ressa-
mı olarak çalışmaya başladım. 1995 yı-
lında birkaç arkadaşımla birlikte işçi bir-
liği kurma suçlamasıyla gözaltına alın-
dım. Orada sendikal bir çalışma yapı-
yorduk. Tabii siyasi bir boyutu da var-
dı. TDKP örgütûne yardım ve yataklık-
tan hakkımda dava açıldı. 2.5 ay ceza-
evinde kaldıktan sonra tahliye edildim.
Çıktıktan sonra aynı yerde çalışmaya
devam ettim. Faaliyetlerimi de işçi der-
neği çalışmalan yaparak sürdürdüm.
1997'nın sonuna doğru cezam onaylan-
dı, 1998'in Aralık ayında da cezaevine
girdim. Ilk olarak Ulucanlar'daydım.
Ulucanlar katliamının hemen öncesin-
de Burdur'a gönderihniştim. •
'İnsan onurunun kabul ede-
meyecefll şeyler dayatıldı"
- Burdur Cezaevi'ne gönderildikten
sonra neier yaşadınız?
- Ulucanlar katliamının hemen önce-
sinde Burdur Cezaevi^ne Erzurum Ce-
zaevi Müdürü Katip Özen atandı. On-
dan sonra baskılar başladı. Daha önce
cezaevi ile herhangi bir sorun, uç çaüş-
malar yoktu. En doğal haklaranız bile
gasp edilmeye başlandı. Kendisi zaten
"Burasuu da ben Ulueanlar'a çevirece-
ğim. SLa muma döndüreceğim. Ya terö-
ristolrnaktanvazgeçeceksinizyadaölü-
mü seçeceksiniz" tarzında şeyler söylü-
yordu sürekJi koğuş kapısında. Aslında
herhangi bir eylem yapmak ya da diren-
mek gibi genel bir eğilimimiz yokken
gerçekten insan onurunun kabul etme-
yeceği şeyler dayatıldıkça ortam ger-
ginleşiyordu ve saldırı yaşandı.
- Operasyonun gerekçesi neydi?
- Saldınnın bir sebebi var, ama bu se-
bep herhangi bir şey olabilirdi. En son
mahkemeye çıkmama gibi bir sebeple
saldın başlatıldı. O olmasaydı başka bir
şey olacaktı. Biz koğuşta 22 kişıydik.
Benim dışımda herkes aynı gruptaydı.
Tamamı MLKP davasrndan kişilerdi.
Ben o kişileri fıkren kendime yakuı bul-
duğum için o koğuşta kalıyordum. Ar-
kadaşlar birkaç kere mahkemeye gitti-
ler. Dayak yediler.
Bunlar adli tıp raporlanyla da belge-
lendi. En son "Hücreler kaldınlsın'" is-
temiyle verilen bir dilekçe nedeniyle 11
arkadaş hakkında dava açılmıştı. Ilk git-
tiklerınde dayak yediler. Ikinci mahke-
mede "Siz bizi döveceksiniz.can güven-
liği garantisi verirseniz çıkanz, yoksa
çıkma>acağE" dediler. Katip Özen de
davadan bir gün önce gelerek "Ya be-
nim istediğhn şekflde çıkacaksuuz >-a da
ben istediğimi yapanm" dedi. Müdü-
rün koğuşa gelmesi çok nadir olan bir
şey. "Bu adam yine tehdit ediyor, arnk
saldıracaklar dedi" arkadaşlar.
- Operasvon ne zaman oldu?
- 5 Temmuz sabahı saat 08.30 gibi ol-
du. Sayıma gelmediler. Doğrusu boyu-
tunu tahmin edemedik. tlk olarak özel
timler cezaevi çatısuıda belirdi. Arka-
daşlar bağırdılar, "Sakünvar" diye. Ar-
dından her tarafta askerler belirdi. Bir-
den yüklendiler. Bizim arkadaşlar da ko-
ğuşta bulunan eşyalarla kapının arkası-
na barikatlar kurdular. O sırada ses, gaz
ve sis bombası atılmaya başlandı. Koğu-
şun duvannı da yıkmaya başladılar. Yak-
laşık 1 saat sonra koğuşa girdiler. Biz o
sırada 3. koğuşa çekildik, oraya gireme-
mişlerdi. Karşı bir direniş yok. O sırada
insanlar tabii ki kendilerini savunuyor-
lardı. Bu savunma tamamen koğuştaki
cam bardakla, eldeki kitabı atarak ya da
koğuşta ne bulunursa onlarla yapılıyor-
du. Epey kötü bir ortamdı. Gerçekten
savaş alanı deyimi tam olarak böyle bir
ortam için kullanılabilir. içerde birçok
kişi yanma tehlikesi geçirdi. Itfaiye gaz
döküyordu, onlar da yaİayorlardı.
3. koğuşta bir taraftan su sıkıyorlardı,
bir taraftan yakıyorlardı. Ateş bir taraf-
tan söndürüldüğü için içerde yoğun bir
duman vardı. İçerde durmak mümkün
değildi. Ta\'anı delerek gaz bombası ya
operatörü. Ben kolumla birlikte duvara
yapıştım. Kolum o anda kopmuş.
'Kolumu caput
parçasıyla bağladılar
- Bayıldınız mı? -
- Hayır, aşağıdan sesler geliyordu,
jandarmanın ve operatörün sesi, "Kohı
koptu" diye bağmyorlardı. Yer içeri sı-
kılan sularla doluydu. Ben yere düştü-
ğümde su başımı geçiyordu. Arkadaş-
lar sudan çıkardılar beni, başımın altı-
na su bidonu gibi bir şey koymuşlar.
Kendknden geçmemem için sürekli so-
rular soruyorlardı. Kolumu bir çaput
parçasıyla kan kaybı olmasm diye bağ-
ladılar. Sonra birisi orada galiba gezi-
yormuş, kolumun üzerine basmış. Eli-
ni sokup çıkarttı. Tam olarak kopma-
mış, deri parçası uzun bir şekilde duru-
yormuş. Kolumu ahp üstüne koydular.
Bunlar olurken üst üste gaz bombası
atılmaya başlandı içeriye. Herkes yere
yattığı için o sırada yine suyun içine
düştüm. Boğulma tehlikesi geçirdim.
da sinirgazı bombası atnlar. O sırada ba-
yılmışım. Gözümü açtığımda baa arka-
daşlar beni bayanlar koguşuna çekmiş-
lerdi. Orada havabiraz daha iyiydi. 1 sa-
at orada oturduk. Herkes çok bitkin du-
rumdaydı. Gaz bombası gerçekten insa-
nın iç organlannı yerinden sökecek ka-
dar etkili. Birçok insanı öldürebilir, eğer
ciğerlerinde biraz hastalık varsa.
Uyandıktan yanm saat sonra her ta-
raftan duvarlan kırmaya başladılar. Bir-
den dış bahçeye bakan duvar delindi.
Deünmesiyle birlikte, o kum kepçeleri-
ni bilirsiniz, onun ağzı içeri girdi. O sı-
rada yine gaz bombası atılmıştı, içerisi
duman dolmuştu. Ben birazcık hava ala-
bilmek için o kepçenin açtığı deliğe yak-
laştım. Epeyce büyük bir delikti. Kep-
çeyi rahathkla görebiliyordum. O da be-
ni görüyordu. Kepçeninüzerime gelebi-
leceğini düşündüm. Çekilmek istedim,
nasü oldu bilmiyorum kepçeyi kolumun
üzerinde hissettim. Bilerek yaptığına
eminim. Çok rahat görüyordu kepçe
Bir arkadaş sürüne sürüne geldi, yine
kafamın altına bir şey koydu.
Sünikleyerek
ambulansa blndirdiler'
- Kolunuzun koptuğunu biliyoriar
mıydı?
- Kesuüikle biliyorlardı. Orada iki sa-
at boyunca suyun içinde yattım. Daha
sonra gaz bombasının galiba etkisi geç-
ti, arkadaşlar biraz kendilerine gelince
"VeK'viaşağryavereBm" dediler. Aşağı-
ya bağırdılar "Yaratamm vmyoruz" di-
ye. tki saat geçti en azından, bundan
eminim. Sonra aşağıya verildim. Beni
sürükleyerek ambulansa bindirdiler,
Burdur Devlet Hastanesi'ne götürül-
düm. Hastaneye grrdığımde kendimdey-
dim. Ök önce doktor bakü. "Çok z»r"
dedi. Tetanos iğnesi gibi bir şey yaptı-
lar. "Biz bir şey yapamayız. Isparta'ya
gönderetim" diye sevk kâğıdı çıkarttılar.
- Burada müdahale yapüması gerek-
roezmhdi?
- Ben onlara -daha önce bir yerden
duymuştum- kopan parçayı buza koy-
malan için ısrar ettim. Öradaki hemşi-
rekızdı: u
Çokkonuşuyorsun.Bizeişimi-
ziöğreöne'' dedi. Öylece, yani sadece te-
tanos iğnesi yaparak Isparta Devlet Has-
tanesi'ne sevk ettiler. Bu srrada olayın
üzerinden 4-5 saat geçmişti. Isparta
Devlet Hastanesi'ne gittiğimde hava ka-
rarmıştı. Oradabanabakan doktor, "Ko-
hınu dikemeyeceğiz, buza koymamışlar,
hücrrfer öbnûş, geç kahnmış!'' dedi.
Ardından ameliyat oldum. Sabah
uyandığımda ayağunda kelepçe vardı.
Yataktaydım. Çıkartmak için çok müca-
dele verdim ama başaramadım. Kelep-
çeli olduğum için yatakta düz oturanu-
yordum. Hastane odasından çıkanldık-
tan sonra hastane hücresine götürüldüm.
Dışardan tamamen haber aiamaz bi-
çimde, her şeyden kopuk yaşadım. Bu
sırada elbisesız kaldım. tç çamaşırla-
nm bile çıkarümışü. Ailem geldikten
sonra çamaşrr almayı kabul ettiler. Son-
rasında yeniden Burdur Cezaevi'ne
Kepçe
operatörü
beni duvara
yapıştırdr
"Kepçeyk duvarlan
yıkryorlardı. İçeri
gaz bombası
atılmıştL, ben
birazcık hava
alabilmek için o
kepçenin açüğı
detiğe yaklaştım.
n l
'
Nasıl oldu
bilmiyorum, kepçeyi
kolumun üzerinde
hissettim. Bilerek
yapüğına eminim.
Çok rahat
görüyordu kepçe
operatörü. Ben
kolumla birlikte
duvara yapışüm.
Kolum o anda
kopmuş."
(Fotoğraf:
SERDAR ÖZSOY)
sevk edildim. Müdürler benimle konuş-
madı. Sadece bir gardiyan beni aldı. Yu-
kanda bir revir odasına çıkardı. Yerde
ince bir halı dışında hiçbir şey yoktu.
Zaten yan baygın haldeyim ve ayakta
duracak gücüm yok, "Bana yatak la-
zım, yatmam gerekiyor'' dedun, biraz
tartıştık. Sonunda bir yatak ve bir bat-
taniye getirdiler. îkisi de ıslaktı. Ben ta-
bii oraya yatamayacağım için halnnn
üzerine yattım. Ardmdan 11 Tem-
muz'da açhk grevine başladım. Yapabi-
leceğim başka bir şey yoktu. Galiba o
sırada köpek olayı da olmuş.
- Kolunuzun bir köpeğin ağzmda so-
kaklarda dolaştığmı nasıl duydunuz?
- Bir hafta sonra ailem bana söyledi.
Bu o sıralarda gazetelerde fazlasıyla
yer aldığı için benim açlık grevine baş-
lamam galiba işlerine gelmedi. Beni
Burdur Devlet Hastanesi'ne sevk etti-
ler cezaevinden. Yine hücreye koydu-
lar. Yatağa kelepcelediler. O gün geçtik-
ten sonra Adalet Bakanlığı'ndan baş-
müfettiş geldi. Ifade verdim. Onu gö-
rünce doktor da geldi pansumana. Yan-
lış ilaçlar da vermışler. Ben de o kadar
çağırdım gelmedi diye orada pansuman
yapmasını kabul etmedim. Açlık grevi-
ne yeniden başlayacağımı söyledim.
Başmüfettiş benim kararlıhğımı görün-
ce "Seni yeniden Isparta'ya göndere-
Bm" dedi. Ambulansla beni götürme-
leri için emir verdi. O sırada samyorum
dışarda bir kamuoyu oluşmuş, tavırlan
daha değişmiş. Eskisi kadar küfur et-
mez oldular. Orada da ayağım kelepçe-
ü biçimde toplam 24 gün hastanede kal-
dım. Bunun 15 gününü hiçbir şekilde
bir yerim temizlenmeden geçirdim. 15
günün sonunda sadece saçlanmı ve eli-
mi yıkatmayı başarabildim.
-Kohınuzun bir köpeğin ağzındabu-
hınduğunu duyduğunuzda neler hisset-
tiniz?
- Oradaki psikolojimi şimdi tam ak-
taramıyorum. Şimdi iyiyim ama o za-
man kolumu kaybetmek, ilaçlar ve pis-
lik içinde olmanın de etkisiyle kendimi
çok kötü hissediyordum. Hastanede bır
kalem istedim, vermediler. Dışanya not
gönderirsin ya da o kalemden bir şey
yaparsın diye.
'Medyatlk olmak
bazen İşe yarıyor1
- Protez kol taküması vaadi ne oldu?
- 24. günün sonunda Haymana Ceza-
. evi 'ne sevk edildim ve tahliyeme kadar
orada kaldım. Ama Haymana'da bir de
Ulucanlar maceram var. Protez için gö-
türmüşlerdi. Tedavi olamadık, ama
epey bir deneyim yaşadık. Medyada be-
nim durumum epey yer aldıktan sonra,
Adalet Bakanı "Kolu biz taknracağu"
demiş. Medyatik ohnak galiba bazen
işe yanyor. Bunun üzerine müdür beni
çağırdı, "Sen iyi bir adanımışsm" dedi.
Ben de "Bütûn devrimcüer ryidir" de-
dim. "Yahu bırak arûk,Sovyetter de da-
ğüdı" dedi. Ben fikirlerimden vazgeç-
meyeceğimi söyledim. Eğer protez ta-
kacaklarsa kabul edeceğimi, ama fikri
olarak ya da başka bır şeki lde dığer dev-
rimcilere karşı beni kullanmak isterler-
se asla kabul etmeyeceğimi söyledim.
Bunu söyleyince bürokratik işlere dök-
tüler, yok ödenek çıkmadı, yok olmadı
falan dediler. Üzerinden yaklaştk 5 ay
' geçti. Hâlâ takacaklar. Vaatte kendileri
bulundular. Şimdi cezaevinden de tah-
liye oldum. Galiba tümden unutacaklar.
Eğer takıhrsa da galiba biraz duyarh
çevrelerin sayesinde olacak.
- Cezaevlerindeki genel havayı anla-
tjrmısınız?
- Cezaevlerinde gerilla dediğimiz in-
sanlar var. Televizyonda gösterdikleri o
makineli tüfekleri kullanmasrnı çok iyi
biliyorlar. O silahlara sahip olsalar, ora-
da durmazlar, orada dursalar da mermi
sayısmca insan ölür. Böyle bır şeyin ol-
ması mümkün değil. Cezaevlerine ba-
bamlar gelir, içeriye domates, peynir
sokmazlar. Her 15 günde bir koğuşlan,
yataklan talan ederler, kitaplan yırtar-
lar. Her 15 günde bir yatak dikmek zo-
runda kalırız. Oradaki tek gücümüz ira-
demiz. Sürekli eylem yapıyorlar diyor-
lar ya, eylemlerimizin nedenlerine bak-
sanız, "Khabonızı verin,mektubumuzu
wrin" ya da "Aflelerimizi dövmeyin''dir.
Ulucanlar'da annemı dövmüşlerdi.
Ulucanlar'da 120 kişiyle birlikte kal-
dım. Herkes bir kere bassa toz kalkıyor.
10-15 kişüik koğuş vermelerini istedik.
İnsan gibi yaşamak istiyoruz. Içerdeki
insanlareğitimsiz insanlar da değil. Ben
2 yıl içinde 1 kamyon kitap okudum.
- Yaşammızın bundan sonraki bölfi-
mûnde neier yapmayı planhyorsunuz?
- Ne yapacağımı çok düşünmüş de-
ğilim, ama işçilik yapmam herhalde
mümkün değil. îşçilik yapmayı tercih
ediyorum, ama artık biraz daha kitabe-
vi gibi şeylerle ugraşmayı düşünüyo-
rum. Fizikı yapuna uygun bir şey bul-
maya çahşacağım, bulur muyum bilmi-
yorum. Daha çok kendi fikirlerim doğ-
rultusunda yaşamak istiyorum, bunu da
hâlâ sağlayabihnm sanıyorum.
NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com
Ali Açan, çocukluk ve gençlik ar-
kadaşım. 1968'in ODTÜ'lüsü. Kü-
çük kardeşi Selim 'Hayata Dönüş'
operasyonunda Bayrampaşa Ce-
zaevi'ndeydi. Selim, ölüm orucunu
zamansız buluyordu, bu nedenle
ölüm orucuna katılmamıştı. Bay-
rampaşa'daki görüşmeler sırasın-
da, onu da ziyaret etmiştim. Selim
de operasyon sonrası Edirne F Tipi
Cezaevi'ne götürüldü.
Ali Açan, kardeşi Selim'i ziyaret
etmişti. Önceki gün aradı ve ondan
dinlediklerini aktardı. Selim'in ka-
burgalan kınlmıştı, omzunda bir kur-
şun ve ayağında şarapnel yarası
vardı. Selim, ağabeyi Ali'ye, "Se-
nim durumum çok iyi, burada in-
sanlar yara bere içindeler, benden
çok kötü durumdalar. Kimsenin al-
dırdığı yok. Bunlan lütfen anlatın"
demişti.
Ali Açan, çok dikkatli ve kibar bir
insandır, duyguludur. Bayram sa-
bahı, beni aradığı ve bunlan anlat-
tığı için özür diledi. Ali, öfke ve ça-
insanlar Ölüyor, 'Hayata Dönüş' Nerede?
resizlik içindeydi. Yazılan yalanlarla
gerçek arasındaki farkı iyi bildiği için
özellikle yazarlara çok kızıyordu.
Yalan yanlış yapılan yorumlar, onu
derin bir hayal kırıklığına uğratmış-
tı. Bir başka 68'li arkadaşım Oktay
aradı. Yeğeni Edirne'deymiş, görüş
gününü kaçınmışlar, ne yapacağını
soruyordu. Ablasının ağlamaktan
gözleri şişmişti. Şadi Ozpolat'ın
babası avukat Halil Özpolat aradı.
Şadi'ye 'yaton'talimatı verildiği söy-
lenen telefonu sorduğunu ve onun
şu cevabı verdiğini anlattı: "Bizgö-
zümüzü açtığımızda pijamalıydık.
Üzerimize kurşun ve bomba yağı-
yordu. Buradan telefon etmek
mümkün değil, zaten bunu yapa-
cak fırsatımız da yoktu."
Başka aileler de aradı. F tipi ce-
zaevlerinde çok sayıda yaralı oldu-
ğunu, dayak atıldığını, elbisesiz kal-
dıklannı anlattılar. Asıl dramatik olan
işe ölüm oruçlarının sürmesiydi.
Önceki gün Ceyhan Cezaevi'nde
ölüm orucu yaparken operasyon
sonrası Adana Balcalı Hastahane-
si'ne kaldırılan Halil Önder de ya-
şamını yitirdi. Ümit Kanh'nın anne-
si Gülter Kanlı telefonda, çocukla-
nnın ölüme gittiğini, çaresiz kaldık-
lannı söyledi. Ona bir şey söyleye-
medim.
Cezaevi operasyonlan günlerin-
de yalan yanlış bilgilerle, belki de
daha çok insanın ölümüne neden
olan yayınlar yapan yayın organla-
nnın bugünkü gerçekteri aktarma-
daki isteksizliklerini görmek ne acı.
Hani şu F tipi cezaevlerini '5 yıldız-
lı otel' diye yazanlar, şimdi nerede-
ler? Boş F tipi cezaevlerine turistik
sefer düzenlemek kolaydı. Asıl şim-
di F tipi cezaevlerinde neler oluyor,
bunu araştırmak gerekiyor? Gaze-
teciler, bu cezaevlerine girip çıkan
annelerte, babalarla, kardeşlerie ko-
nuşsalar ya!
Olümler sürüyor. Elektronik pos-
tamı her açtığımda yeni bir ölüm ha-
beri almaktan korkuyorMrn. İnsanlar
ölüyor. ölümlere tam aBamıyla se-
yirci kalıyoruz. Artık iddia edildiği gi-
bi ortada ne örgüt var, ne de örgüt
baskısı. Şimdi bütün siyasi tutuklu
ve mahkûmlar devletin 'şefkatll' el-
lerindeler. ölüyorlar. Zoraki müda-
haleler, daha büyük sorunlara ne-
den olacak gibi gözüküyor.
Bizler, yılbaşı ve bayram kutlama-
lan içinde günlerimizi geçirirken ba-
zı aileler en sevdikleri çocuklannı
toprağa veriyoriar. Bazılan, hasta-
nelerin, hapishanelerin kapısında
bekleşiyoriar. Çaresizlik içindeler.
Bir baba telefonda Bayrampaşa'da
öldürülen oğluna ağlıyor.
Bir ülkenin yönetimi, intikam alma
hakkına sahip değildir. Devlet "On-
lar bize karşı koydular, şimdi bela-
lannı buldular" diyemez. Her yurt-
taşın, hapishanede de olsa, hakla-
n vardır. Kimseyi mahkeme karan
olmadan hücreye atmazsınız, bas-
kı altında tutamazsınız. Cezaevin-
deki görüşmelerin ilk başladığı gün,
Adalet Bakanı bize Başbakan Bü-
lent Ecevit'in "Tek kişilik hücreler,
kullanılmayacak" dediğini aktarmış-
tı. O sözün de yerinde yeller esiyor.
Bugün bayram, dün de bayram-
dı. İki gün sonra ise yılbaşı. Annele-
rin çığlıklanyla, nasıriaşmışyürekle-
rimizle yeni bir yıla giriyoruz. Tıp eti-
ğini tartışmaktan yorulduk, ama ga-
zetecilik etiğini tartışmıyoruz. 'Ha-
yata Dönüş' operasyonu sırasında,
operasyonculann yalan larıyla ger-
çekleri karşılaştırmamızın zamanı
gelmedi mi? Hiç olmazsa yeni yılda
bu mesleğin daha onurlu olması için
bir başlangıç yapalım.
2000 yılını çok iyi geçirdiğimiz
söylenemez. Umanm 2001 yılı ge-
çen yıldan daha iyi olur.