23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29ARAUK2000CUMA HABERLER DUNYADA BUGUN ALİ SİRMEN Paris ve Boğaziçi PARİS - Louvre Müzesi'nin ortasındaki cam pi- ramide artık gözümüz alıştı. Oysa, Çinli mimarPei'nin cam piramit projesi or- tayaçıktığında nasıl kıyamet kopmuş, netartışma- lar yaşanmıştı. Paris'in özelliklerinden biri bu. Kentte en ufak bir değişiklik, onagerçekten tutkun olan hemşerilerta- rafından hemen tartışılmaya başlanıyor. Yalnız mi- mariar değil, sosyologlar, sanatçılar, yazarlar san- lıyoriar kaleme. Kamuoyu da onlan yakından izli- yor, kendi görüşünü açıklıyor, kentteki en ufak bir proje bile geniş katılımlı bir tartışmadan sonra ya- şama geçiriliyor. Yetmişli yıllann başlarında, kentin merkezindeki hallerin kaldırılması sırasında da öyle olmuş, kıya- sıya bir tartışmadan sonra "HallerÇukuru "nun na- sıl düzenleneceği karara bağlanmıştı. Fransa'nın dünyaca ünlü, anayasa ve siyasal bi- limler profesörü ve aynı zamanda çok seçkin bir ya- zan olan Maurice Duverger, Le Nouvel Observa- teur dergisınde yayımlanan ve "Sir" diye başlayan yazısını, Colbert'in krala yazdığı mektuplarda kul- landığı üslupla kaleme almıştı. Zaten Paris'i böylesine müstesna bir kent yapan da bu bilinç. Yalnız bu bilinç de yetmiyor, aynı zamanda çıkar çevrelerinin baskısına dayanacak azim de gerek. Nitekim Eugene Sue'nin romanları, "Paris'in Es- ran" vb, gibi eserier, bu kenti de talan etmek iste- yen spekülatörierin öyküleriyle doludur. Ama Fransa, devletiyle ve halkıyla yine de bu kenti oluşturup korumayı bir iki istısna dışında bü- yük ölçüde becermıştir. • • • Birde dünya incisi Istanbul'u ve onun mücevhe- ri Boğaziçi'ni düşünün! Ne yaparsanız yapın kimin umurunda ki? Ne devlet bilincinde elindeki cevherin, ne de ka- muoyunun umurunda ne olduğu... Yoksa, Boğaz'dan geçişi düzenleme bahanesiy- le dikilmesine karar verilmiş olan, dokuz adet, her biri 30 - 40 metre boyunda, 15 metre çapındaki he- yula kuleler projesi, devletin aymazlığı ve kamuoyu- nun böylesine vurdumduymazlığı ile karşılaşırmıy- dı? Dikkat buyrunuz, Boğaz trafiğini düzenleyecek önlemlerin gereksiz olduğunu söylemiyor kimse. Ama düzenleme var, düzenleme var... Artık uydularla yapılan, kontrol için yüksek tepe- lerde 4 m2'lik platformlar üzerine yerleştirelecek ay- grtlar da yettiği halde, biri Ahırkapı Feneri yanına ve ondan çok daha geniş ve yüksek olarak 9 kule oturtmak önerisini kabul etmek ve kamuoyunun da buna seyirci kalması hangi akla hizmettir ki? Üsküdar Meydanı'nda Koca Sinan'ın eserieri- nin arasından, Kanlıca'daki tarihi Ismail Ağa Yalı- sı'nın ensesinden heyulalar çıkmasına göz yuman- lar, sonra evlatlarına bu cinayetlenni nasıl açıklaya- caklardır? . • • • • .... '--..rt. Loekheed Martin Overseas Co. firmasına ihale edilmesine karar verilen projenin müzakere safrıa- sında, şirket yetkilileri hiç ortada görünmemişler, görüşmeleri Ankara'dakı meşhur kulenin miman olan ve şirket adına Boğaziçi'ne heyulalan dikecek Ragıp Uluç yürütmüştür. Konu Istanbul 3 numaralı Kültür ve Tabiat Varlık- lannı Koruma Kurulu gündemine geldiğinde, kuru- luş 2863 sayılı kanunun ve ilgili yönetmeliğin ken- disine verdiği yetkiye dayanarak bu spesifik konu için DZ. KKSeyir ve Hidrografi Dairesi, Istanbul Tek- nik Üniversitesi, TÜBİTAK ve Bilten gibi uzman ku- ruluşlardan görüş istenmesine karar vermiştir. Ka- rann nedeni karan verecekleri bağlayıcı görüşün bi- limsel temeli olması isteğidir. Ama Denizcilik Müşteşariığı bu bilimsel görüş is- teklerine karşı çıkmış, onunla da yetinmeyerek 1938 tarihli 3353 sayılı yasaya dayanarak Devlet Bakanı Rüştü Kâzım Yücelen'i hakem tayin et- miş, Sayın Bakan da, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Vartıklannı KorumaYasası'nın, "izinsizkullanmaya- sa<J/"getiren amir9. maddesini hiçesayarak "pro- jelerin Kültür ve Tabiat Variıklannı Koruma Kurul- lan'ndan karar alınmaksızın ....ihaleye çıkanlması- na "şeklindeyasal dayanağı olmayan bir karar ver- miştir. * Kısacası, kısa bir süre sonra yapılacak bir ihale ile Istanbul'un Boğaz ve Marmara kıyılarına dokuz heyula dikilecektir. Bu işin, neden yangından mal kaçınr gibi yapıl- dığını anlamak güç. Daha önce Oktay Ekinci'nin de gazetemizde gündeme getirdiği konuya med- yanın ve kamuoyunun ilgisizliğini anlamak ise da- ha da güç. Işte devletin aymazlığı ile kamuoyunun vurdum- duymazlığıyla 16. yüzyılın mimari şaheserierini, do- ğa nimetlerini ayaklar altına alacak gudubetler di- kilmeye hazırlanıyor Istanbul'a. Ve size de ey Istanbul halkı, Paris'e gidip, kente aval aval bakıp "Aşkolsun yahu! Herifler amma kent meydana getirmişler, bir de bizim Istanbul'a bak!" demek kalıyor. Paris ile Istanbul'un farkı, Fransız Devleti ile TC'nin, Paris halkı ile Istanbul halkının farkıdır. Acı ama ne yazık ki gerçek. 'Ermeni jddiaları seçhnlerde gündeme geMyor' • ANTALYA(AA) - Bayram tatili nedeniyle geldiği Antalya'da DSP İl Başkanlığı'nda düzenlenen bayramlaşmaya katılan Dışışleri Bakaıu İsmail Cem, Ermeni soykınmı ıddialanrun. bazı ülkelerde özellikle seçim dönemlennde oy kaygısıyla gündeme getirildiğini belirterek "Bu ıddialarla Türkiye"ye yapılan haksızbkla mücadele ediyoruz" dedi. luyganrBat]Trakya'da • GÜMÜLCİNE (AA) - Şeker Bayranu dolayısıyla Batı Trakya'yı ziyaret eden Atina Büyükelçisi Ali Tuygan. Türkiye ile Yunanistan arasındaki ilişkilerin geliştinlmesuun, Batı Trakya Türk azınlığmın yaşamına olumlu yansımalan olacağını belirtti. Tuygan. 30 ydlık aradan sonra Batı Trakya"nın dağlık kesımlerine giden ilk büyükelçi oldu. DSPiçebinasinasaMm • Istanbul Haber Servisi - Ümranıye'de DSP ilçe bınasına molotofkokteyli atıldı. İlçe binasında çıkan yangın, ıtfaıyenin zamanında nıüdahalesıyle büyümeden söodürülürken bınada hasar meydana geldi. Burdur Cezaevi'ne yapılan müdahalede kolunu kaybeden Veli Saçılık tahliye oldu 'Kohımıı bflerek koparddar 9 MUTLUSERELİ ANKARA - Burdur Cezaevi'ne 5 Temmuz'da gerçekleştirilen operasyon- da kepçe aracının koğuşun duvannı de- lerek içeri girmesi sonucu sağ kolunu yitiren Vdi Saçıhk, aftan yararlanarak 23 Aralık'ta tahliye oldu. Henüz "dışa- nya ahşamadığmı" vurgulayan Saçılık, yavaş yavaş sol kolunu kullanmayı öğ- rendiğini söylüyor. Bundan sonra ne yapacağrnı düşünmediğini anlatırken "tşçifikyapmayıterrihecuyordum. ama bundan sonra herhalde mümkün değil. Fiaki yapuna uygun bir şey bulmaya çalışacağun" diye konuşuyor. Veli Saçıhk 1977 doğumlu. Yardım ve yataklık suçundan aldığı 3 yıl 9 ay- lık hapis cezasınuı 2 yıl 3 ayını yattık- tan sonra tahliye oldu. Saçılık ile kolu- nun kopmasma neden olan cezaevı olaylannı, Adalet Bakanhğının kendi- sine verdiği "protez kohı biz takûraca- ğız" sözünü ve içerde yaşadıklannı ko- nuştuk... - Cezaevine girmenizle sonuçlanan süreç nasıl getişti, hangi suçtan hüküm giydiniz? - Endüstri Meslek Lisesi' nden mezun olduktan sonra Ostim'de makıne ressa- mı olarak çalışmaya başladım. 1995 yı- lında birkaç arkadaşımla birlikte işçi bir- liği kurma suçlamasıyla gözaltına alın- dım. Orada sendikal bir çalışma yapı- yorduk. Tabii siyasi bir boyutu da var- dı. TDKP örgütûne yardım ve yataklık- tan hakkımda dava açıldı. 2.5 ay ceza- evinde kaldıktan sonra tahliye edildim. Çıktıktan sonra aynı yerde çalışmaya devam ettim. Faaliyetlerimi de işçi der- neği çalışmalan yaparak sürdürdüm. 1997'nın sonuna doğru cezam onaylan- dı, 1998'in Aralık ayında da cezaevine girdim. Ilk olarak Ulucanlar'daydım. Ulucanlar katliamının hemen öncesin- de Burdur'a gönderihniştim. • 'İnsan onurunun kabul ede- meyecefll şeyler dayatıldı" - Burdur Cezaevi'ne gönderildikten sonra neier yaşadınız? - Ulucanlar katliamının hemen önce- sinde Burdur Cezaevi^ne Erzurum Ce- zaevi Müdürü Katip Özen atandı. On- dan sonra baskılar başladı. Daha önce cezaevi ile herhangi bir sorun, uç çaüş- malar yoktu. En doğal haklaranız bile gasp edilmeye başlandı. Kendisi zaten "Burasuu da ben Ulueanlar'a çevirece- ğim. SLa muma döndüreceğim. Ya terö- ristolrnaktanvazgeçeceksinizyadaölü- mü seçeceksiniz" tarzında şeyler söylü- yordu sürekJi koğuş kapısında. Aslında herhangi bir eylem yapmak ya da diren- mek gibi genel bir eğilimimiz yokken gerçekten insan onurunun kabul etme- yeceği şeyler dayatıldıkça ortam ger- ginleşiyordu ve saldırı yaşandı. - Operasyonun gerekçesi neydi? - Saldınnın bir sebebi var, ama bu se- bep herhangi bir şey olabilirdi. En son mahkemeye çıkmama gibi bir sebeple saldın başlatıldı. O olmasaydı başka bir şey olacaktı. Biz koğuşta 22 kişıydik. Benim dışımda herkes aynı gruptaydı. Tamamı MLKP davasrndan kişilerdi. Ben o kişileri fıkren kendime yakuı bul- duğum için o koğuşta kalıyordum. Ar- kadaşlar birkaç kere mahkemeye gitti- ler. Dayak yediler. Bunlar adli tıp raporlanyla da belge- lendi. En son "Hücreler kaldınlsın'" is- temiyle verilen bir dilekçe nedeniyle 11 arkadaş hakkında dava açılmıştı. Ilk git- tiklerınde dayak yediler. Ikinci mahke- mede "Siz bizi döveceksiniz.can güven- liği garantisi verirseniz çıkanz, yoksa çıkma>acağE" dediler. Katip Özen de davadan bir gün önce gelerek "Ya be- nim istediğhn şekflde çıkacaksuuz >-a da ben istediğimi yapanm" dedi. Müdü- rün koğuşa gelmesi çok nadir olan bir şey. "Bu adam yine tehdit ediyor, arnk saldıracaklar dedi" arkadaşlar. - Operasvon ne zaman oldu? - 5 Temmuz sabahı saat 08.30 gibi ol- du. Sayıma gelmediler. Doğrusu boyu- tunu tahmin edemedik. tlk olarak özel timler cezaevi çatısuıda belirdi. Arka- daşlar bağırdılar, "Sakünvar" diye. Ar- dından her tarafta askerler belirdi. Bir- den yüklendiler. Bizim arkadaşlar da ko- ğuşta bulunan eşyalarla kapının arkası- na barikatlar kurdular. O sırada ses, gaz ve sis bombası atılmaya başlandı. Koğu- şun duvannı da yıkmaya başladılar. Yak- laşık 1 saat sonra koğuşa girdiler. Biz o sırada 3. koğuşa çekildik, oraya gireme- mişlerdi. Karşı bir direniş yok. O sırada insanlar tabii ki kendilerini savunuyor- lardı. Bu savunma tamamen koğuştaki cam bardakla, eldeki kitabı atarak ya da koğuşta ne bulunursa onlarla yapılıyor- du. Epey kötü bir ortamdı. Gerçekten savaş alanı deyimi tam olarak böyle bir ortam için kullanılabilir. içerde birçok kişi yanma tehlikesi geçirdi. Itfaiye gaz döküyordu, onlar da yaİayorlardı. 3. koğuşta bir taraftan su sıkıyorlardı, bir taraftan yakıyorlardı. Ateş bir taraf- tan söndürüldüğü için içerde yoğun bir duman vardı. İçerde durmak mümkün değildi. Ta\'anı delerek gaz bombası ya operatörü. Ben kolumla birlikte duvara yapıştım. Kolum o anda kopmuş. 'Kolumu caput parçasıyla bağladılar - Bayıldınız mı? - - Hayır, aşağıdan sesler geliyordu, jandarmanın ve operatörün sesi, "Kohı koptu" diye bağmyorlardı. Yer içeri sı- kılan sularla doluydu. Ben yere düştü- ğümde su başımı geçiyordu. Arkadaş- lar sudan çıkardılar beni, başımın altı- na su bidonu gibi bir şey koymuşlar. Kendknden geçmemem için sürekli so- rular soruyorlardı. Kolumu bir çaput parçasıyla kan kaybı olmasm diye bağ- ladılar. Sonra birisi orada galiba gezi- yormuş, kolumun üzerine basmış. Eli- ni sokup çıkarttı. Tam olarak kopma- mış, deri parçası uzun bir şekilde duru- yormuş. Kolumu ahp üstüne koydular. Bunlar olurken üst üste gaz bombası atılmaya başlandı içeriye. Herkes yere yattığı için o sırada yine suyun içine düştüm. Boğulma tehlikesi geçirdim. da sinirgazı bombası atnlar. O sırada ba- yılmışım. Gözümü açtığımda baa arka- daşlar beni bayanlar koguşuna çekmiş- lerdi. Orada havabiraz daha iyiydi. 1 sa- at orada oturduk. Herkes çok bitkin du- rumdaydı. Gaz bombası gerçekten insa- nın iç organlannı yerinden sökecek ka- dar etkili. Birçok insanı öldürebilir, eğer ciğerlerinde biraz hastalık varsa. Uyandıktan yanm saat sonra her ta- raftan duvarlan kırmaya başladılar. Bir- den dış bahçeye bakan duvar delindi. Deünmesiyle birlikte, o kum kepçeleri- ni bilirsiniz, onun ağzı içeri girdi. O sı- rada yine gaz bombası atılmıştı, içerisi duman dolmuştu. Ben birazcık hava ala- bilmek için o kepçenin açtığı deliğe yak- laştım. Epeyce büyük bir delikti. Kep- çeyi rahathkla görebiliyordum. O da be- ni görüyordu. Kepçeninüzerime gelebi- leceğini düşündüm. Çekilmek istedim, nasü oldu bilmiyorum kepçeyi kolumun üzerinde hissettim. Bilerek yaptığına eminim. Çok rahat görüyordu kepçe Bir arkadaş sürüne sürüne geldi, yine kafamın altına bir şey koydu. Sünikleyerek ambulansa blndirdiler' - Kolunuzun koptuğunu biliyoriar mıydı? - Kesuüikle biliyorlardı. Orada iki sa- at boyunca suyun içinde yattım. Daha sonra gaz bombasının galiba etkisi geç- ti, arkadaşlar biraz kendilerine gelince "VeK'viaşağryavereBm" dediler. Aşağı- ya bağırdılar "Yaratamm vmyoruz" di- ye. tki saat geçti en azından, bundan eminim. Sonra aşağıya verildim. Beni sürükleyerek ambulansa bindirdiler, Burdur Devlet Hastanesi'ne götürül- düm. Hastaneye grrdığımde kendimdey- dim. Ök önce doktor bakü. "Çok z»r" dedi. Tetanos iğnesi gibi bir şey yaptı- lar. "Biz bir şey yapamayız. Isparta'ya gönderetim" diye sevk kâğıdı çıkarttılar. - Burada müdahale yapüması gerek- roezmhdi? - Ben onlara -daha önce bir yerden duymuştum- kopan parçayı buza koy- malan için ısrar ettim. Öradaki hemşi- rekızdı: u Çokkonuşuyorsun.Bizeişimi- ziöğreöne'' dedi. Öylece, yani sadece te- tanos iğnesi yaparak Isparta Devlet Has- tanesi'ne sevk ettiler. Bu srrada olayın üzerinden 4-5 saat geçmişti. Isparta Devlet Hastanesi'ne gittiğimde hava ka- rarmıştı. Oradabanabakan doktor, "Ko- hınu dikemeyeceğiz, buza koymamışlar, hücrrfer öbnûş, geç kahnmış!'' dedi. Ardından ameliyat oldum. Sabah uyandığımda ayağunda kelepçe vardı. Yataktaydım. Çıkartmak için çok müca- dele verdim ama başaramadım. Kelep- çeli olduğum için yatakta düz oturanu- yordum. Hastane odasından çıkanldık- tan sonra hastane hücresine götürüldüm. Dışardan tamamen haber aiamaz bi- çimde, her şeyden kopuk yaşadım. Bu sırada elbisesız kaldım. tç çamaşırla- nm bile çıkarümışü. Ailem geldikten sonra çamaşrr almayı kabul ettiler. Son- rasında yeniden Burdur Cezaevi'ne Kepçe operatörü beni duvara yapıştırdr "Kepçeyk duvarlan yıkryorlardı. İçeri gaz bombası atılmıştL, ben birazcık hava alabilmek için o kepçenin açüğı detiğe yaklaştım. n l ' Nasıl oldu bilmiyorum, kepçeyi kolumun üzerinde hissettim. Bilerek yapüğına eminim. Çok rahat görüyordu kepçe operatörü. Ben kolumla birlikte duvara yapışüm. Kolum o anda kopmuş." (Fotoğraf: SERDAR ÖZSOY) sevk edildim. Müdürler benimle konuş- madı. Sadece bir gardiyan beni aldı. Yu- kanda bir revir odasına çıkardı. Yerde ince bir halı dışında hiçbir şey yoktu. Zaten yan baygın haldeyim ve ayakta duracak gücüm yok, "Bana yatak la- zım, yatmam gerekiyor'' dedun, biraz tartıştık. Sonunda bir yatak ve bir bat- taniye getirdiler. îkisi de ıslaktı. Ben ta- bii oraya yatamayacağım için halnnn üzerine yattım. Ardmdan 11 Tem- muz'da açhk grevine başladım. Yapabi- leceğim başka bir şey yoktu. Galiba o sırada köpek olayı da olmuş. - Kolunuzun bir köpeğin ağzmda so- kaklarda dolaştığmı nasıl duydunuz? - Bir hafta sonra ailem bana söyledi. Bu o sıralarda gazetelerde fazlasıyla yer aldığı için benim açlık grevine baş- lamam galiba işlerine gelmedi. Beni Burdur Devlet Hastanesi'ne sevk etti- ler cezaevinden. Yine hücreye koydu- lar. Yatağa kelepcelediler. O gün geçtik- ten sonra Adalet Bakanlığı'ndan baş- müfettiş geldi. Ifade verdim. Onu gö- rünce doktor da geldi pansumana. Yan- lış ilaçlar da vermışler. Ben de o kadar çağırdım gelmedi diye orada pansuman yapmasını kabul etmedim. Açlık grevi- ne yeniden başlayacağımı söyledim. Başmüfettiş benim kararlıhğımı görün- ce "Seni yeniden Isparta'ya göndere- Bm" dedi. Ambulansla beni götürme- leri için emir verdi. O sırada samyorum dışarda bir kamuoyu oluşmuş, tavırlan daha değişmiş. Eskisi kadar küfur et- mez oldular. Orada da ayağım kelepçe- ü biçimde toplam 24 gün hastanede kal- dım. Bunun 15 gününü hiçbir şekilde bir yerim temizlenmeden geçirdim. 15 günün sonunda sadece saçlanmı ve eli- mi yıkatmayı başarabildim. -Kohınuzun bir köpeğin ağzındabu- hınduğunu duyduğunuzda neler hisset- tiniz? - Oradaki psikolojimi şimdi tam ak- taramıyorum. Şimdi iyiyim ama o za- man kolumu kaybetmek, ilaçlar ve pis- lik içinde olmanın de etkisiyle kendimi çok kötü hissediyordum. Hastanede bır kalem istedim, vermediler. Dışanya not gönderirsin ya da o kalemden bir şey yaparsın diye. 'Medyatlk olmak bazen İşe yarıyor1 - Protez kol taküması vaadi ne oldu? - 24. günün sonunda Haymana Ceza- . evi 'ne sevk edildim ve tahliyeme kadar orada kaldım. Ama Haymana'da bir de Ulucanlar maceram var. Protez için gö- türmüşlerdi. Tedavi olamadık, ama epey bir deneyim yaşadık. Medyada be- nim durumum epey yer aldıktan sonra, Adalet Bakanı "Kolu biz taknracağu" demiş. Medyatik ohnak galiba bazen işe yanyor. Bunun üzerine müdür beni çağırdı, "Sen iyi bir adanımışsm" dedi. Ben de "Bütûn devrimcüer ryidir" de- dim. "Yahu bırak arûk,Sovyetter de da- ğüdı" dedi. Ben fikirlerimden vazgeç- meyeceğimi söyledim. Eğer protez ta- kacaklarsa kabul edeceğimi, ama fikri olarak ya da başka bır şeki lde dığer dev- rimcilere karşı beni kullanmak isterler- se asla kabul etmeyeceğimi söyledim. Bunu söyleyince bürokratik işlere dök- tüler, yok ödenek çıkmadı, yok olmadı falan dediler. Üzerinden yaklaştk 5 ay ' geçti. Hâlâ takacaklar. Vaatte kendileri bulundular. Şimdi cezaevinden de tah- liye oldum. Galiba tümden unutacaklar. Eğer takıhrsa da galiba biraz duyarh çevrelerin sayesinde olacak. - Cezaevlerindeki genel havayı anla- tjrmısınız? - Cezaevlerinde gerilla dediğimiz in- sanlar var. Televizyonda gösterdikleri o makineli tüfekleri kullanmasrnı çok iyi biliyorlar. O silahlara sahip olsalar, ora- da durmazlar, orada dursalar da mermi sayısmca insan ölür. Böyle bır şeyin ol- ması mümkün değil. Cezaevlerine ba- bamlar gelir, içeriye domates, peynir sokmazlar. Her 15 günde bir koğuşlan, yataklan talan ederler, kitaplan yırtar- lar. Her 15 günde bir yatak dikmek zo- runda kalırız. Oradaki tek gücümüz ira- demiz. Sürekli eylem yapıyorlar diyor- lar ya, eylemlerimizin nedenlerine bak- sanız, "Khabonızı verin,mektubumuzu wrin" ya da "Aflelerimizi dövmeyin''dir. Ulucanlar'da annemı dövmüşlerdi. Ulucanlar'da 120 kişiyle birlikte kal- dım. Herkes bir kere bassa toz kalkıyor. 10-15 kişüik koğuş vermelerini istedik. İnsan gibi yaşamak istiyoruz. Içerdeki insanlareğitimsiz insanlar da değil. Ben 2 yıl içinde 1 kamyon kitap okudum. - Yaşammızın bundan sonraki bölfi- mûnde neier yapmayı planhyorsunuz? - Ne yapacağımı çok düşünmüş de- ğilim, ama işçilik yapmam herhalde mümkün değil. îşçilik yapmayı tercih ediyorum, ama artık biraz daha kitabe- vi gibi şeylerle ugraşmayı düşünüyo- rum. Fizikı yapuna uygun bir şey bul- maya çahşacağım, bulur muyum bilmi- yorum. Daha çok kendi fikirlerim doğ- rultusunda yaşamak istiyorum, bunu da hâlâ sağlayabihnm sanıyorum. NOKTASI /ORAL ÇALIŞLAR oralcalislar@yahoo.com Ali Açan, çocukluk ve gençlik ar- kadaşım. 1968'in ODTÜ'lüsü. Kü- çük kardeşi Selim 'Hayata Dönüş' operasyonunda Bayrampaşa Ce- zaevi'ndeydi. Selim, ölüm orucunu zamansız buluyordu, bu nedenle ölüm orucuna katılmamıştı. Bay- rampaşa'daki görüşmeler sırasın- da, onu da ziyaret etmiştim. Selim de operasyon sonrası Edirne F Tipi Cezaevi'ne götürüldü. Ali Açan, kardeşi Selim'i ziyaret etmişti. Önceki gün aradı ve ondan dinlediklerini aktardı. Selim'in ka- burgalan kınlmıştı, omzunda bir kur- şun ve ayağında şarapnel yarası vardı. Selim, ağabeyi Ali'ye, "Se- nim durumum çok iyi, burada in- sanlar yara bere içindeler, benden çok kötü durumdalar. Kimsenin al- dırdığı yok. Bunlan lütfen anlatın" demişti. Ali Açan, çok dikkatli ve kibar bir insandır, duyguludur. Bayram sa- bahı, beni aradığı ve bunlan anlat- tığı için özür diledi. Ali, öfke ve ça- insanlar Ölüyor, 'Hayata Dönüş' Nerede? resizlik içindeydi. Yazılan yalanlarla gerçek arasındaki farkı iyi bildiği için özellikle yazarlara çok kızıyordu. Yalan yanlış yapılan yorumlar, onu derin bir hayal kırıklığına uğratmış- tı. Bir başka 68'li arkadaşım Oktay aradı. Yeğeni Edirne'deymiş, görüş gününü kaçınmışlar, ne yapacağını soruyordu. Ablasının ağlamaktan gözleri şişmişti. Şadi Ozpolat'ın babası avukat Halil Özpolat aradı. Şadi'ye 'yaton'talimatı verildiği söy- lenen telefonu sorduğunu ve onun şu cevabı verdiğini anlattı: "Bizgö- zümüzü açtığımızda pijamalıydık. Üzerimize kurşun ve bomba yağı- yordu. Buradan telefon etmek mümkün değil, zaten bunu yapa- cak fırsatımız da yoktu." Başka aileler de aradı. F tipi ce- zaevlerinde çok sayıda yaralı oldu- ğunu, dayak atıldığını, elbisesiz kal- dıklannı anlattılar. Asıl dramatik olan işe ölüm oruçlarının sürmesiydi. Önceki gün Ceyhan Cezaevi'nde ölüm orucu yaparken operasyon sonrası Adana Balcalı Hastahane- si'ne kaldırılan Halil Önder de ya- şamını yitirdi. Ümit Kanh'nın anne- si Gülter Kanlı telefonda, çocukla- nnın ölüme gittiğini, çaresiz kaldık- lannı söyledi. Ona bir şey söyleye- medim. Cezaevi operasyonlan günlerin- de yalan yanlış bilgilerle, belki de daha çok insanın ölümüne neden olan yayınlar yapan yayın organla- nnın bugünkü gerçekteri aktarma- daki isteksizliklerini görmek ne acı. Hani şu F tipi cezaevlerini '5 yıldız- lı otel' diye yazanlar, şimdi nerede- ler? Boş F tipi cezaevlerine turistik sefer düzenlemek kolaydı. Asıl şim- di F tipi cezaevlerinde neler oluyor, bunu araştırmak gerekiyor? Gaze- teciler, bu cezaevlerine girip çıkan annelerte, babalarla, kardeşlerie ko- nuşsalar ya! Olümler sürüyor. Elektronik pos- tamı her açtığımda yeni bir ölüm ha- beri almaktan korkuyorMrn. İnsanlar ölüyor. ölümlere tam aBamıyla se- yirci kalıyoruz. Artık iddia edildiği gi- bi ortada ne örgüt var, ne de örgüt baskısı. Şimdi bütün siyasi tutuklu ve mahkûmlar devletin 'şefkatll' el- lerindeler. ölüyorlar. Zoraki müda- haleler, daha büyük sorunlara ne- den olacak gibi gözüküyor. Bizler, yılbaşı ve bayram kutlama- lan içinde günlerimizi geçirirken ba- zı aileler en sevdikleri çocuklannı toprağa veriyoriar. Bazılan, hasta- nelerin, hapishanelerin kapısında bekleşiyoriar. Çaresizlik içindeler. Bir baba telefonda Bayrampaşa'da öldürülen oğluna ağlıyor. Bir ülkenin yönetimi, intikam alma hakkına sahip değildir. Devlet "On- lar bize karşı koydular, şimdi bela- lannı buldular" diyemez. Her yurt- taşın, hapishanede de olsa, hakla- n vardır. Kimseyi mahkeme karan olmadan hücreye atmazsınız, bas- kı altında tutamazsınız. Cezaevin- deki görüşmelerin ilk başladığı gün, Adalet Bakanı bize Başbakan Bü- lent Ecevit'in "Tek kişilik hücreler, kullanılmayacak" dediğini aktarmış- tı. O sözün de yerinde yeller esiyor. Bugün bayram, dün de bayram- dı. İki gün sonra ise yılbaşı. Annele- rin çığlıklanyla, nasıriaşmışyürekle- rimizle yeni bir yıla giriyoruz. Tıp eti- ğini tartışmaktan yorulduk, ama ga- zetecilik etiğini tartışmıyoruz. 'Ha- yata Dönüş' operasyonu sırasında, operasyonculann yalan larıyla ger- çekleri karşılaştırmamızın zamanı gelmedi mi? Hiç olmazsa yeni yılda bu mesleğin daha onurlu olması için bir başlangıç yapalım. 2000 yılını çok iyi geçirdiğimiz söylenemez. Umanm 2001 yılı ge- çen yıldan daha iyi olur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle