Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 12ARALIK2000SAU
14 KULTUR kulturracumhuriyet.com.tr
TİYATRO DÜNYASINDAN DİKMEN GÜRÜN
^Leeııane'ııîn Güzellik Kraliçesi'• Leenane'nin Güzellik
Kraliçesi'ni ilginç kılan
yönlerden biri, yazann
dışlanmışlık, göç ve aidiyet
olgulannı işleyiş biçimidır.
Günümüzde çarpıcı
resimlerdir bunlar.
Istanbul Devlet Tiyatrosu tarafm-
dan Aziz Nesin Sahnesi'nde oynanan
ve sağlam bir ekip çahşması olarak
dikkat çeken Martm McDonagh'ın
"Leenane'nin Güzellik Kraücesi" ad-
lı oyunu, yazıldığı günden bu yana
(1996) çeşitli ödûllere aday gösteril-
miş ve bunlann çogunu almış bir ya-
pıt Bıldığim kadanyla dört Tony ve bir
Lawrence Olivier Ödülü sahibi... Bu
küçük bılgileri oyunun broşûründen
veya program dergisinden öğrenmiş
değilim. Çünkû program basılmamış.
Belki yılbaşından sonra basılacak-
mış! Kanımca tiyatro seyircisi elinde
bir program dergisi, bir broşûr, en azın-
dan bir kâğıt parçası olmasını profes-
yonelliğın ıcabı olarak bekler. Hele
ödenekli bir tiyatroya gidiyorsa, iki
sayfalık bir programın maddi sorun-
lar nedeniyle basılmaması gibi bir ge-
rekçeyi anlamakta oldukça zorlanır.
Herneyse...
"Leenane'nin Güzellik Kraliçesi"
aynı zamanda "LeenaneÜçkmesi''nin
de ilk oyunu. Diğer ikisi 1997'de ya-
zılan "TbeSkullinConnemarra* (Con-
nemarra'daki Kafatası) ve "TheLan-
some West" (Yalnız Baü). Bu oyunla-
nn ortak özelliği, sert ve gerçekçi bir
ûsluba sahı'p oluşlan.
Cüneyt Çahşkur'un metni tıtizlikle
irdeleyen yorumu ve başta Samru Yav-
rucuk olmak üzere. Rüçhan Çahşkur,
Hakkı Ergök, Yurdaer Okur'un aynı
ritizlıkle örtüşen oyunculuklan "Leena-
ne'nin Güzellik Kraliçesrnı sezonun
önemlı çalışmalanndan biri olarak be-
lırliyor. Oyunda. ınsanlar arasındaki gü-
vensizlik, ilişkilerdeki tedirginlik, şid-
Sumnı Yavrucuk Maureen'de ince bir oyunculuk serginyor, Rüçhan Çalışkur ise Meg'i ölçülü biçimde sahneye taşryor.
det, kin ve nefretin yaşam koşullann-
dan beslenmesi gözlemleniyor. Bu sü-
reç, yazann dilinde biçimleniyor. Oyun
dilini Connemarra dağltk bölgesinde-
ki (Gahvay) insanlann kısır yaşamla-
n içindeki sıradan patlamalarla oluş-
turan McDonagh'ın üslubunun Türk-
çeye de taşınabılmiş olması, Seygi San-
lı'nın akıcı çevırisinden kaynaklan-
makta.
Connemarra'nm bir kesımının ka-
yalarla, bir kesimının de batakhkla
kaph bulunduğu, yerleşim alanının dar
bir bölgeye sıkıştığı, toprağın kum ve
yosundan oluştuğu, insanlann bu top-
raklar üzennde birbırlennden uzak,
bırbirlerinden kopuk yaşadıklan düşü-
nülürse ilişkilerdeki sertlik, acımasız-
lık, umutsuzluk daha net çizgiler için-
de gözlemlenebilir. Doğanın koşulla-
n kaçınılmaz olarak yaşamlara da yan-
sıyacaktır.
Yalnızhk, ıssızhk
McDonagh'ın lrlanda'sı ıssız ve yal-
nız bir trlanda'dır. Yönetmen Cüneyt
Çalışkur, yaratnğı atmosferde bu ıssız-
lığın ve umutsuzluğun altrnı her an bir
arada olan iki insanın kendilerine ve
birbırlerine olan acımasızlıklannda
çizmiştir.
Maureen ve Meg arasındaki ilişki,
şiddet içeren bir ilişkidir. Garip bir
mücadeledir. Bir yerde kısıhp kalmış
olmanın, çaresizliğin sonucudur. Bu
mücadele, kaçak olarak lngütere'de
çalışan ve Amerika'ya göçmeye hazır-
lanan Pato ile onun kardeşi Ray'in
devreye girmesiyle zaman zaman bir
kara komediye dönüşür. Pato, sanki
bir biçimde "göç" olgusunun simge-
sıdir. Zorunlu göçün sancılan, umut-
suzluklan ve her şeye karşın taşıdığı
umut kınntılan onun, o çok basit tüm-
celerinde derinlik kazanır. Maureen'in
ona tutkusu ise aşk değil, kaçıştır.
Yağmurdan, çamurdan, bataklıktan,
orada ölmekten ve Meg'den kurtul-
mak için bir arayıştır. Bunun bir uzan-
tısı olan Maureen ve Pato'nun buluş-
ma sahnesi, acemice oynaşmalan bel-
ki içinde bir güldürü unsunı banndı-
nr, ama bu aynı zamanda çok buruk
bir sahnedir de. Hasret çekmek, kaç-
mak, korkmak gibi duygulann kişisel
ilişkilerin dışına taşarak bu iki insanın
ötesine yayılmasıdır.
"Leenane'nin GüzellikKraocesin
ni
ilginç kılan yönlerden biri, yazann
göç, dışlanmışlık ve aidiyet olgulan-
nı işleyiş biçimindeki yalınlıktır. Cü-
neyt Çalışkur da yorumunda bu husu-
sun altını çizer. Oyun kişilerinin tümü
kendi topraklarında, kendi mekânlann-
da dışlanmışlardır ve bunun sancısı
içindedirler. Bu sancıyı en yoğun bi-
çimde yaşayan kişi Maureen'dir. Sum-
ru Yavrucuk, 40'ına gelmiş ve tüm ya-
şamı sert doğa koşullanyla ve kin do-
lu, kışkırtıcı bir yaşlı anneyle müca-
dele ederek geçmiş bir kadının buna-
lımlannı, acılannı, hırçnılıklannı izle-
yiciyi daha ilk andan itibaren içine çe-
ken ince bir oyunculukla sergiliyor.
Maureen'in yaşadığı evle, o evi çev-
releyen verimsiz topraklar ve o evin bir
parçası olarak sevdiği ve nefret ettiği
Meg'le ilişkisi; asiında trajik bir sahip-
sizlik ve sahiplenmeme sürecinden
başka bir şey değildir. Rüçhan Çahş-
kur'un ölçülü bir oyunculukla sahne-
ye taşıdığı acımasız ve tatminsiz Meg
için de aynı sorun söz konusudur. Roy
ise yörenin genç kuşağını bekleyen
karanlığı ve umutsuzluğu vurgular.
Yurdaer Okur, bu kaybohnuşluğu den-
geli bir oyunculukla veriyor.
Öteyandan, Pato mekânsızlığınbir
uzantısı olarak göç olgusunun ezik-
liğini çeker. Halda Ergök'ün genç ada-
mın zaman zaman böbürlenen, zaman
zaman burukluğunu sergileyen oyun-
culuğu bu ilginç dörtlüğu tamamlıyor.
Etfaem Ozbora'nın mekân tasanmı,
oyunculann hareket alanlannı özgür bı-
rakırken sıkışmışhk duygusunu da des-
tekliyor.
"Leenane'nin Gü2effikKraliÇesi''nde
insanlann ıçıne sıkıştıklan mekânlar-
da, alanlarda yaşadıklan şiddet ve ai-
diyet duygusunun yitıp gidişi, sahip-
sizlenme,yerdeğıştirme gibiolgular,
salt trlanda'nın Connemarra bölgesin-
de değil, dünyanın pek çok yöresinde-
ki yaşamlarla örtüşmektedir.
Equinox Miizlk, Mesut cemil'in yorumlarından oluşan albümleri ithal ettl
Ustadın kayıtları CD'lerde toplandı
CUMHUR CANBAZOĞLU
Yerlı müzikte, arşive, kataloglara, nostaljiye
yönelik yayımlardakı artış, popüler üretimdekı
kalite düşüîdüğünden yakman kitlelere, geçmiş-
te üretilmiş yapıtlara ilgı duyanlara sık sık ilginç
sürprizler yapıyor. Arşivcilere ve Türk musikisi
tutkunlanna son armağanı, Mesut Cemil'in iki al-
bümünü Türkiye'ye ithal eden Equinox Müzik
adlı şırket verdi. ABD'de Golden Horn etiketiy-
le yayımlanmış bu albümlerde, teknik açıdan bu-
günün kulaklannı rahatsız edecek birkaç parça
dışında, yapıtlann kayıtlan genelde temız ve tat-
min edıci.
Geçmişin hazinelerini bugüne ve geleceğe ta-
şıyan bu albümlerdeki parçalardan birkaç ömek
aktaralım: İlk CD'de (süresi 50 dakika, 7 sani-
ye), kendi bestesi Şehnaz Sirto, Tûti-i mucize-
gûyem ne desem laf değil, Dök zülfünü meyda-
na gel, Ben sana mecbur olmuşum gel yavruca-
ğım, Hicaz taksim ve Mandıra gibi çok sevılen
yapıtlan yorumluyor Mesut Cemil, koro ve dı-
ğer sanatçılar.
iki CD'den oluşan ikinci albümde ise (toplam
süre: 138 dakika 18 saniye) Tanburi tshak'ın
Rehavi Peşrev'i, Nedim Ağa'nın Sultaniyegâh
Saz Semaisi, Şevld Bey'in Mecnun gibi ben ge-
zerken dağlan, Nikolai Efendi'nin Suzinak Saz
Semaisi. Tanburi Cemil Bey'in Çeçen Kızı gibi
klasık Türk musikisinin yine en çok bilinen ya-
pıtlan yer alıyor.
Mesut Cemil 1902 tstanbul doğumlu. Temel
kemençe eğirimini babası Tanburi Cemil Bey'den
gördükten sonra. onun öğrencileri Kadı Fuat
Efendi ve Refîk Fersan tarafından yetiştirilmiş.
Hukuk fakültesindeyken öğrenimini yanda bıra-
kıp Sadettin Arel'in yardımıyla 1921 yılında mu-
sikı eğitimi için Almanya'ya gitmiş. Hugo Bec-
ker'den viyolonsel dersleri almış. Türkiye'ye dö-
nünce bir süre liselerde müzik öğretmenliği yap-
mış. 1926 yılında Türk Telsiz Teîefon Şirketi'nin
başlattığı yayınlan yürüten Istanbul Radyosu'na
spiker göreviyle girmiş ve zamanla Ankara Rad-
yo Müdürlüğü'ne kadar yükselmiş. Bu arada Ga-
zi Eğitim Enstitüsü ile Ankara Devlet Konserva-
tuvan'nda eğitmenlik yapmış. Ankara ve Istan-
bul radyolannda kurduğu korolarla buralarda
birçok öğrenci yetiştirmiş ve Türk musikisinin
çok genç bir dönemine, öğretmenliği, müzisyen-
liği, besteciliği ve yöneticiliğiyle damgasını vur-
muş. Kâni Karaca ile dini ve din dışı musikı
programlan hazırlayarak birçok yapıtı radyonun
arşivine kazandırmış. Mûnir Nurettin Sdçuk'la
konserler verip plaklar doldurmuş.
Mesut Cemil 31 Eylül 1963 tanhinde aramız-
dan aynlmış. Kemençeden lavtaya, uttan kema-
na, viyolonselden bağlamaya kadar birçok enst-
rümanı başanyla çalabüen Mesut Cemil'in tan-
burda babasmın seviyesine yükseldiğini iddia
eden müzik adamlannın sayısı fazla. Aynca ko-
ro yöneticıliğindeki üstün yetenekleri ve eğıt-
men niteliği de kitaplarda en çok vurgulanan di-
ğer bir özelliği.
Türk musikisi camiasında, gelenekçiler, diye
tanımlanan bir grup tarafından, sade üslubuyla
musıkiyı sıkıcı hale geürmekJe suçlansa da bu çiz-
gide devam etmesi ve farklı bir yol açması ayn-
ca önemli.
Pes sesli çalgı sıkıntısı çeken Türk musikisi-
nin icrasında yaylı tanburu ve viyolonseli kulla-
nıp büyük bir eksikliği gideren babası Tanburi
Cemil Bey'in ardından giderek konserlerinde vı-
yolonsel çaldıran ya da bizzat kendisi ıcra eden
Mesut Cemil'in kalemınden çıkma 'TanburiCe-
mil'in Hayaa' adlı kitabı da var. Tanburi Mesut Cemil (Kalan Müzik arşrvinden)
Sinan Demirtaş'ın taşbaskdarı Galeri BînyıPda
40saııatçıdan 75yapıt
Bu koleksiyon, Sinan
Demirtaş'ın 1993 yılından bu
yana 40 sanatçı ile yapmış
olduğu yaklaşık 75 taşbaskı
resimden oluşuyor. Sergide yer
alan sanatçılar arasında Adnan
Çoker, Ömer Uluç, Erdal
Abmtar, Burhan Doğançay,
Özdemir Altan, Zekai Ormancı,
Mustafa Ata, Güngör Taner,
Zahit Büyfi kişleven, Ergin tnan,
Tülin Onat, Tomur Atagök,
Mustafa Ahmtaş. Ayten
Yetişdogu, Cihat Burak, Asım
îşler, Neşe Erdok, Leyla Gamsız,
Taner Ceyian, Mehmet Güreli,
tsmail Ilhan. Muzaffer Tire,
Antonkı Cosentino, Ruhcan Akil,
Ferhat Özatar. Semiramis Sokul,
Pınar Haşlakoğhı. Tülay Tura
Börtecene, Tanju Demirci, Ali
Teoman Germaner, Mehmet
Slazoviç, Savastin Dimitri, Nü
Yaher, Hale Sontaş, Gfiroi Sözen,
Habip Aydogdu. Hüseyin Bffişim
ve Sinan Demirtaş bulunuyor.
(Galeri Binyıl, Zeytinoğlu
Caddesi Beşiktaş Bel. Akatlar
Kültür Merkezi No: 8, Tel:0212/
3519713-15)
ZEYNEPRONA
Sinan Demirtaş yıllardır taşbaskı
üzerine çalışan bir sanatçı. Onun bu
alandaki başansuıı önce Aksanat atöl- .
yelerindeki işlerinden izledik. Taşbas-
kı, diğer çoğaltma yöntemleriyle kar-
şılaştınldığında en zor olan baskı tür-
lerinden biri, dolayısıy-
la da pek yaygın değil;
daha çok bu eğitimi ve-
ren kunımlarda yapılı-
yor.
Sinan Demirtaş da
1993'te bu atölyelerin
başına getirilince bu ek-
sikliği fark etmiş ve tüm
gücüyle bu tekniğin di-
ğerleri kadar tanınma-
sına katkıda bulunmuş.
Taşbaskı geleneği çok
eski bir gelenek ve ne-
redeyse 200 yıldır pek
fazla değişikliğe uğra-
madan günümüze ulaş-
mış. Her renk için tek
tek hazırlanan baskı
bloklan ise diğer yön-
temlere oranla hem da-
ha fazla zaman alıyor
hem daha yorucu, ancak
sonuç son derece çarpı-
cı.
Sinan, bu teknikle il-
gili yeteıii bilgi ve dene-
yimi olmadığından, ba-
şında Aksanat'ta bir
miktar zorlanmış, ama
çok sevdiği bir baskı türü olduğu için
araştırmaktan, denemekten vazgeç-
memiş. Açıldığından bugüne Aksanat
atölyelerinde, 50 sanatçıya özgünbas-
kılar hazırlanmış. Sinan Demirtaş,
kendi gibi sanatçı olan eşi Gülay Se-
mercioğlu ile birlikte 1997'de Deri-
mod'un sahiplerinden Hasan Yel-
men'in desteğiyle Sanyer'de kendi
özel taşbaskı atölyesini açtı ve 2000
yılının ilk aylannda Gümüşsuyu'nda-
ki yeni atölyesine geçti. Demirtaş'ın
atölyesi bütün sanatçılara açık oldu-
ğu gibi bu konuyu öğrenmek isteyen-
lere de açık, aynca atölyede bu konu-
da kurumsal bilgiler de veriliyor. De-
mirtaş'm amacı bu tek-
niği Türkiye'de sevdir-
mek, özeUikle de genç sa-
natçı adaylannın bu tek-
niği el yordamıyla öğren-
mek yerine, bütün yönle-
riyle öğrenebilecekleri bir
atölye hizmeti sunmak.
Demirtaş atölyesinde
yapılan baskılar gerçek-
ten son derece nitelikli ve
ustaca. Yeni atölyelerinde
bugüne kadar yaptıklan
baskılan sürekli olarak
sergiliyorlar. Özgün bas-
kının bir özeUiği de çoğal-
nlmış oknası, dolayısıy-
la sanat yapıtlannın yay-
gınlaşmasma hatın sayı-
lır bir katkısı var.
Günümüzde resim alma
imkâm ohnayanlann bu
yolla sevdikleri bir sanat-
çmın yapıtma sahip ol-
malan mümkün. Demir-
taş'ın baskılannı Galeri
Binyıl'da 12 Aralık-6
Ocak tarihleri arasında
açık kalacak bu sergide iz-
Sman Demirtaş (sağda), Erdal Alantar'm da baskrsını yapmış. leyebilirsiniz.
YAZI ODASI
SELtM İLERİ
Unutamayışın Tortusu
Arzu Başaran'ın Galeri Apel'deki sergisine gi-
derken Leyla Erbil'i düşünüyonjm. Daha doğru-
su Leyla Erbıl'den nefis bir öyküyü: "Trianon Pas-
tanesi".
Trianon Pastanesi bu sokakta mıydı diyordum
kendi kendime. Istanbul'da Zaman'da yer alan
öykii, günlerce düşündüğüm, gizini çözmeye ça-
lıştığım öykü.
Tomris Uyar'la Sırma Köksal'ın hazırtadıklan,
Büke Yayınları'nın venmi Istanbul'da Zaman, in-
celikli yazılarla örülü bir kitap. Çok severek oku-
dum. Ama Leyla Erbil'in "Trianon Pastanesi" bam-
başka:
"Birde insan, hiç tanımadığı bilmediği birdille,
kültürie konuşup duran kaçık bir kan kocayı (?),
aradan bunca yıl geçtikten sonra hâlâ neden öz-
ler, adamın elini tutuşunda, parmaklannın kımıltı-
sında duran El Greco duyarlığını neden unutmaz,
neden sever, arar, ıster o gunleri, neden kimı geç-
miş mekânlann önünden geçerken içi trtrer?"
Galatasaray'daki Hayriye Caddesi. Biraz sonra
Apel'den içeriye girer gimnez, Arzu Başaran'ın ina-
nılmaz portrelerinde aynı giz ve acıyla karşılşaca-
ğımı bilmiyordum.
Girdiğim mekân öyküdekı gibiydi: "Tonozlann,
tuğlalann, kemerterin arasında ne aradığını yeni-
den anımsıyor."
Daha ilk resimler böylesi bir arayışı, arayışın
anımsanmastnı dile getiriyordu. Hemen hepsine bi-
rer 'otoportre' denebilecekken resimleri bambaş-
ka okumak da olası. Otoportre tutumundan yoîa
çıkılmış olunsa bile, zamanın hem işlediği hem si-
lindiği, hem dağılıp parçalandığı hem yeniden bir-
leştiği ya da birieşir gibi olduğu, acı dolu resimler.
Zaman, bir bakıma, ressamın portrede aradığı,
yansrtmak ıstediği her şey olup çıkmış. Tanpınar
gibi Arzu Başaran da, "Ne içindeyim zamanın, I
Ne de büsbütün dışında;" diyor sanki. Ama şiirin
"Içim muradına ermiş I Abasız, postsuz bir der-
viş" dizeleriyle htç mi duygu bağı kurmadan.
Tam tersine, Arzu Başaran'ın sanki kazındıkça
ortaya çıkmış, sanki ortaya çıkarken sanatçı tara-
fından silinmiş ürpertici portreleri, boyuna içe atıl-
mış, susulmuş, hep susulmuş bir şeylen söylüyor,
belki de haykınyor. O kadar suskun, oylesine ses-
sizler ki, uğuttuyu çok geçmeden hissediyorsunuz.
Bir kez daha Leyla Erbil'e başvurmak ihtiyacını
duyuyorum:
"(...) hayretle seyrettiğim sonsuzca insan anısı,
insan acısı, sonsuzca mekân, sonsuzca insan,
sonsuzca kitap..."
Günün begenilmek, güzel görünmek, herkes
için geçerli akçe olmak özlemlerine, tutkulanna, o
silik, adeta bile isteye yanm bırakılmış, bazılann-
da akıp giden mürekkep lekelerine, yollanna, izle-
rine gönül vermış resimleriyle Arzu Başaran'tn o
kadar uzak durduğunu şaşırarak gördüm.
Şaşırarak diyorum; çünkü her biri cıcili bicili ev-
lerin duvarlarını süsleyebilecek, eli ayağı düzgün
(!) portreler olabılecekken ressam, kaskatı anılar,
unutamayışlar, içsel kederteryotculuğunda tek ki-
şi olmayı ve öyle kalmayı seçmış.
Kişisel üslubun artık çok az yakalanabildiği gü-
nümüz yaygın sanat anlayışında, ressamın kişisel
üslup peşinde yol alması herhalde başına buyruk-
luğu simgeliyor. Herkes gibi olmaktan uzak duruş,
çok geçmeden, hepimızin yaşayıp, ama itiraf et-
mekten kaçındığımız birçok şeyi söylemeye koyu-
luyor.
Bellek asla merhametlı olamıyor. Arzu Başaran
da, yaldızlar serpiştirdiği bir portresinde bile, bel-
leğin çektirdiklerini ifade etmiş. Yüzler, gitgide si-
linirken ya da bu kazı çalışmasında hep yıprak, asıl-
lanna ulaşamayacak kadar tahrip görmüş olarak
karşımıza çıkartılmışken, belleğin ürkünç öyküsü-
nü bir kez daha yakalıyoruz.
Galeri Apel'den çıktığımızda gün çoktan karar-
mıştı. Gündelik şeylerden konuşuyorduk. Ne var
ki resimler içtekı sızıyı yineleyip duruyordu. Yani re-
simlerin bellekteki hırplayıp duran anısj.
Takvimde h Bırakan:
"Uyandığımda akşam oluyordu, masanın üze-
rinde bir kâğıt, 'Işte hepsi bu teşekkür ederim,' yaz-
mıştı, imza yoktu." Leyla Erbil, Gecede, 1968.
'YönetmeıUer Derneği Ödüllepi'
verttdi
• NEVVYORK
(REUTER)-Geçen
günlerde New
York'ta yapılan bir
törenle 'Directors
Guild Awards'
(Yönetmenler
Derneği Ödülleri)
sahıplerine verildi.
Törende dernek
tarafından sinema
dünyasının
dışından bir kişiye
verilen en prestijli
ödül olan 'The
National Honaree Award' (Ulusal Onur Ödülü),
Gwyneth Paltrovv'un elinden. sanata olan destek
ve bağışlanndan dolayı Amerikah Senatör
Edward M. Kennedy'ye verildi. Törende aynca,
ünlü yönetmen Sydney Pollack. sanatçı haklan
için yaptığı çalışmalan ve gösterdiğı çabalanndan
dblayı, Sanatçı Haklan Vakfı'nın ' John Houston
Ödülü'nü aldı. Frank Capra Jr.'a da North
Carolina-Wilmıngton'ın hem televizyon hem de
sinema alanında bölgesel bir prodüksiyon
merkezine dönüşmesi için gösterdiği çabalar için
Shirley McLaine'in elinden 'Yönetmenler
Derneği Ödülü' verildi.
Sting HoHyvvood'da
• HOLLYVVOOD (REUTER) - tngiliz rock
şarkıcısı Sting. geçen günlerde Hollywood'da,
şarkılannı seslendirdığı animasyon filmi 'The
Emperor's New Groove'un tanıtımına katıldı.
Tanıtımda filmdeki karakterlerden birinı
seslendiren Eartha Kıtt'le yer alan Sting. Sahnan
Rüşdü ile de bir süre sohbet etti. Film, 15
Aralık'ta Amerika'da gösterime girecek. Ünlü
şarkıcı, bir süre önce de Hollywood'daki yıldızlar
kaldınmında yıldızı olan sanatçılar arasına
katılmış ve duygulannı, 1978'de Hollyvrood'a ilk
kez geldiğinde bunu hayal bile edemeyeceğini
söyleyerek ifade etmiştı.