Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2000 PERŞEMBE
O L A Y L A R V E G O R U Ş L E R o>ay.gorus@cumhuriyet.com.tr
EVET/HAYIR
OKTAY AKBAL
0 Günün Anıları..
Anılar dirilir zaman zaman... 10 Kasım 1938... Okui-
da duydum haberi. Bahçede toplandık. Kimse konuş-
muyor. Atatürk ölmüş! Haftalardık biliyorduk hasta ol-
duğunu. Öleceği, hayalimizden geçmiyordu. Ölür müy-
dü o? ölmüştü işte. 0 sabah, 9.05'te... Öğleye doğru
okul müdüru Agâh Strn Levent bahçedeki havuzup
başında konuştu bizlerie... Ağlayanlanmız çoktu. Gizli-
den gizliye gözyaşlannı silenler. Erkekliğe leke sürme-
mek için keridilerini tutanlari Ağlamak erkekiıği bozar mıy-
dı! Dayanamıyordum böyle erkekliğe, arkadaşlanm alay
eder diye direniyordum. Gözyaşlanmı ıkide bir elimin ter-
siyle siliyordum. Gerçeği daha benimseyememiştim. Bir
azı büyüyordu içimde.. Şimdilik bu sızının gittikçe ka-
bardığını, taştığını, bütün varlığımı kapladığını duyuyor-
dum, hepsi bu... Atatürk ölmez, ölemez diyordum. Ama
herşey ölümünü anımsatıyordu. Bayraklaryanya inmiş,
her yer kapanmış. Ulusal yas açıklanmıştı. Gözlerimin
önüne Atatürk'ü getırdim. Bir gün onu gormüştüm. Şeh-
zadebaşı'ndan arabayla geçmişti. Alkışlamıştık, elini sal-
lamıştı. Bir kez de Iran Şahı ile birlikte Beyazıt meyda-
nında... Birer andı bunlar. Kısacık birer an... Bazı anlar
ne de güçlüdür, ne de ıızun kapsamlıdır, ne de derindir!
Daha sonraki yaşamımda uzadıkça uzadı, derinleştik-
çe derinleşti bu anlar. 10 Kasım 1938'e ait başka bir şey
yok. Duyarak anımsıyorum o günü, düşünerek değil...
Sonra, Dolmabahçe Sarayı'nda tabutunun önürtden ge-
çişimiz. Bekleyen nöbetçiler. Sıra sıra geçip giden oğ-
renciler. Yalnız öğrenciler mi? Bütün Istanbul, genci ile,
yaşlısı ile önünden geçti, geçti, geçti. Sonra Ankara'ya
onu yolcu ettik. Dolmabahçe'den Sarayburnu'na kadar
bütün yollar tıklım tıklımdı. Kalabalıktan bir türtü Sirke-
ci'ye inememiştim. Ahırkapı önlerinden seyrettim Ata-
türk'ün Yavuz zırhlısına gidişini... Yabancı ülkelerin sa-
vaş gemileri önümüzdeydi. Dünya uluslan kanlı bir sa-
vaşın öncesinde son kez bir araya gelmişti o gün... Son-
ra zaman akıp geçti, yazılar yazdım, o günlerin önemli
dergilerinde yayımlandı bu ögrencinin yazdıklan...
Anılar geçip gidiyor, yenileri geliyor, onlar da geçiyor.
Bir de bakıyorsunuz anı olmaya değer bir şey bulamı-
yorsunuz! Anı olan biryaşantı, değerii biryaşam parça-
stdır. Yıllardır gündelikolaytar arasındayaşıyoruz. Anı ola-
mıyor biri bile! Anımsamak istemiyoruz, acı veriyor anım-
samakl Yalnız Atatürk'ün anılan hiç eskimeyen, ölme-
yen, yaşadıkça en önemli yanımız, hatta bir parçamız
olarak bizimle yaşryor... 10 Kasım yazılan diye bırtürvar-
dır basınımızda. Her yılın bir gününe sığdınlır bu anılar...
Anmatörenleri, duygusal söylevler, an vah'lar, ertesi gün
brter gider hepsi! Açtım gazeteleri, okudum. Bakanlann
sözteri, muhalefet liderterinin demeçleri, yazılar, fıkralar...
Daldım gittim: Nüfusumuz 15 milyondu, bugün kaç?..
Okumuş yazmışlanmız kat kat çoğaldı. Yine de derim
ki, 1938 geride değil ileridedir. Niye öyle? Ciltlede kitap
yazmalı bu 'niye'yi anlatmaya... Bazı 10 Kasımlar"da
içimden hiçbir şey yazmak gelmez. Oysa bugün Atatürk'ün
öldüğü gün, diriliverdi şu korkunç güneş altında. Sonra
şu sözteri: "Hepiniz anayasayı okuyunuz. öğrenci, as-
ker, genç, yaşlı, ulusun her kişisi anayasayı iyice belle-
s/n". "Kurduğumuz yönetimde tek kişi konuşmaz, ko-
nuşma karşılıklı olur, halkçı yönetim söyleşmeye daya-
nır, açık konuşmaya dayanır."... Sonra, en sonra da bu-
gün bile pek çok politikacının, pek çok yazar taslağının
kulağına küpe olacak şu sözü: "Eskiyönetim sermaye-
nin jandarmalığını yapmıştı. Hayır. Biz bunu yapmaya-
cağo."
Evet, 10 Kasım 1938 gerilerde, çok gerilerde değil, ile-
ride, çok ileride.
(Bu yazı 25 yıl önce 'Cumhuriyette çıkmıştır. Bak:
."Atatürk Yaşadımı?"
Yaşayan Susurluk!
Dr. Sema TUIÂR PİŞKİNSÜT
3
Kasım 1996 tarihinde Susurluk'ta
meydana gelen trafık kazasından
sonra siyaset-bürokrasi-mafya iliş-
kisi üzerine çok şey söylendi ve ya-
zıldı. Birçok kişi de bu ilişküerin za-
ten tahnun edildiğini, kaza ile bu
durumun yalnızca belgelendığıni belırtti. Kaza-
nın meydana gelmesinden sonraki süreç ince-
lendiğinde, toplumsal duyarlılığın artmasma
neden olan saptamalarda (tespitlerde) bir yan-
hşbuhmmadığı görülmektedir. Ancak bu duyar-
lılığın ve saptamalann büyük ölçüde olayın so-
nuçlan ile ılgılı ohnası, nedenler üzerinde ye-
terince durulamaması büyük bir eksiklik oluş-
turmuştur.
Susurluk olayı, nedenleri açısından ele alın-
dığında, devlet kadrolan içındeki kimi görevli
ve yetkililerin demokrasi ve hukukun üstünlü-
ğü ilkelerini koruma ve gelıştirmede yetersiz
kaldıklan, meşru otanayangüçkrle ışbırh'ğı yap-
tıklan ya da onlara gereksinim duyduklan ger-
çeğı ile hemen karşılaşılmaktadır. Bu dunım
devletin, sorunlan çözmede çoğu zaman yeter-
sızliğiru ve zaaf ögeleri taşıdığını ortaya koymak-
tadır. Türkiye'de, temel toplumsal dönüşümle-
n gerçekleştirememiş otmanın sıkıntısı yasan-
maktadır. Çok partili sısteme geçişle birlikte ar-
tarak devam eden feodallerle yapılan işbirliği-
nin olumsuz sonuçlan, bu dönüşümlerin yapıl-
masının önünde daıma en önemli engellerden
birisi olmuştur. Toplumda bir yanda genış halk
kitlesinin istekleri söz konusu iken öte yanda bel-
li bir azınlığın çıkarlanru sürdünne, ülkeyi bu
yönde yönetme arzulan ve girişımlen görül-
mektedir. Özellikle son 20-30 yılda devlet bi-
rimlerindeki eksiklikleri ve zaaflan dengele-
mek adına bu kesimlere verilen tavizler çok art-
nuşnr.
Bugün Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde hâ-
lâ tarıhten kalıt (miras) olarak kalan kendine
özgü bir feodal yapı söz konusudur Bu bölge-
lerin sorunlannnı büyük ölçüde böylesi bir ya-
pıdan kaynaklanmasına karşın ne yazık ki çağ-
daş ve demokratık bir toplum yapısınm oluştu-
rulabilmesini sağlayabilmek için bu unsurlar
günümüze kadar tasfiye edilememiş, tam tersi-
ne, korunmuş ve güçlendinlmiştir.
FeodaUereverilen ödünler, onlann sıyasete de
ağniıklarmı koymalannı, değışen koşullara uyum
sağlamalannı ve bundan yararlanmalarmı doğur-
muştur. Yine bu unsurlar elde ettikleri güç sa-
yesinde bölgenin sorunlannın çözümünü en-
gellemiş ve zorlaştırmışlardır. Koruculuk siste-
mınde ortaya çıkan sıkıntılann nedenı de, bu sıs-
temin büyük ölçüde feodal yapıya dayanmasın-
dan kaynaklanmaktadır. Türkıye, demokrasiye
zarar veren, halkı sindıren feodallerden gerek te-
rörle mücadelede gerekse ıç sıyaset dengelerin-
de yararlanmamalı, tam tersine, yaratüğı olum-
suz sonuçlar nedeniyle birbakıma teröre güç ve-
ren bu yapıya karşı bir mücadele anlayışı sergı-
lenKİiydi.lşteSusurtukfotografindayer alanmil-
letvekılinı bu açıdan değerlendırmek gerekiyor.
Susurluk olayı ile ılgılı tanımlanan sıyaset ya
da siyasetçi kavramı içensinde feodallenn ya-
nında, Batfdaki gelişme sürecını hem kurum-
sallasma hem de kültürel anlamda yaşamamış
^•S.
baa dar,çıkara 'iş çevreleri' ve onlann siyaset-
teki temsflcieri de yer ahnaktadır. Üretım yap-
madan, istıhdam yaratmadan devletin sırtından
haksız kazanç sağlayan, her türHi usulsüzKik. yol-
suzluk ve kaçakçılıkla topluma zarar vermeyi
âdet edinenler, onlarla çıkar ilişkisinde buluna-
rak onlann denetımınde ve güdümünde hareket
edenler, feodallerle birlikte Susurluk fotoğrafin-
da yer alan diğer tip siyasetçiyi tanımlamakta-
dır. Son günlerde yaşanan batüc bankalar olayı-
na bu açıdan baktığımızda Susurluk'un günü-
müze uzanan boyutlanm ve hâlâ yaşamaya de-
vam etn'ğini büyük bir üzüntüyle görmekteyiz.
Bir başka temel konu: Özellikle 1961 Ana-
yasası'nın sağladıgı açılımlarla ve uluslararası
koşullann etkisıyle güçlenen toplumcu düşün-
celenn Soğuk Savaş koşullannda, ayınm göze-
tilmeksizın iktıdarlar tarafından kuşku ile kar-
şılanması ve sen yöntemlerle bastınlmasıdır.
Bu süreçte ve özellikle 1980 öncesi dönemde
şıddet olaylannın yaygınJaşması, devletin bazı
birimlerinin ve yetkODermin mesnı gûçter dı-
şmdaki unsurburian yararlanma yoiuna gjöne-
si, ajan-provokatörlerin kuUanılması, resmi gü-
venlik görevlileri dışında bazı kişilerin kendi-
lerini devletin güvenlik birimleri gibi görmele-
ri ve güvenlik birimleri tarafından da büyük öl-
çüde öyle kabul edılmelen, gladio yapılanma-
lan, bunlara bağlı işleyeni büinmeyen (faiü meç-
hul) cinayetler, kayıplar, birhukuk devletine ya-
kışmayan uygulamalar olmuştur.
12 Eylül darbesı toplumcu düsüncelerin bas-
tinlması ve her türlü örgütlü yapuıın -partilenn,
sendikalann, sıvıl toplum örgütlennin- dağıul-
ması sonucunu doğurmuştur. 1989-1991 yılla-
nnda Sovyet sistemının dağılması ve soğuk sa-
vaşın sona ermesı ile birlikte "deviete yaıttam-
a olan gûçler''in bir kısmı Doğu ve Güneydo-
ğu'daki olaylarda değerlendirilmış, büyük bir
kısmı ise deneümden çıkarak maryalaşmıştır. Ön-
celeri devletin bazı yetkılıleri tarafından kulla-
nılan bu unsurlar, daha sonra kendilerini devle-
tin gerçek sahibi görmelen yanında bizzat dev-
leti kullanmaya da başlamışlardır. Devletı ko-
nıma adına yola çıktıklannı iddıa edenlerin,
başta uyuşturucu olmak üzere her türlü kaçak-
çılık işine bulasmalan ve ülke çıkarlan aleyhi-
ne yabancı ülkelerin ıstıhbarat örgütleri ile bir-
likte hareket etmekten çekınmemelen ise konu-
nun bır başka önemli boyutudur. Yaşanan bu
sürecın sonunda, Türkıye'dekı toplumsal bılınç-
lenme demokrasimizingelişmesi yönünde olum-
lu katkılar sağlamıştır. Ancak yapılan uygula-
malardan kamuoyu tatmin olmamıştır ve kamu
vicdanı rahat değıldir.
Sorun, nedenlennden uzaklaştınlarak Yeşfl
gibi "gö^e adam"lara ındırgenerek ele alınır-
sa, günün koşullannagöre değışen ve oluşan fark-
lı gölge adamlann arkasındakı gerçek kişılerve
onlann denetlediği (kontrol ettiği) yapı görüle-
mez, o zaman sorunun çözümü yenne ancak bu
yozlaşmış yapınm devammakatkıdabulunulmuş
olunur.
Bir başka kesım ise konuyu, yalnızca kapita-
lizmin yapısal sorunu olarak değerlendirmekte
ve sorumluluk almaktan kaçınmakta, çözume
inanmamakta ve bunun için sisteme yönelik
sözlü muhalefeunindışında herhangi bir gırişim-
de bulunmamaktadır. Oysa Susurluk gerçekten
de sistemdekı yapısal bozukluklarla bağlantılı-
dır, ama atılrnası gereken pek çok adım kadar
çözühnesi mümkün olan pek çok da sorun bu-
lunmaktadır. TBMM Susurluk Araşürma Komis-
yonu Raporu'na 3 Nisan 1996 tanhınde partim
adına koymuş olduğum gerekçeli karşı oy yazı-
smdakomisyon çahşmalannı, bilimsel ve verim-
li bir temele oturtulamaması, olayın özünü ay-
dınlatıcı ohnadığı gibi yeterince yönlendincı de
olamaması, fezlekeve iddianamesonuçlanndan
farklı hiçbir boyut yakalayamaması nedeniyle
eleştırmiş ve yargının önünün koşulsuz açılma-
sma iüşkin desteğin sağlanmasmı ıstemısam. Dört
yıl sonra bugün toplumu böylesıne derinden
sarsan bir olayda sorunun çözülmüş olmasını,
kuşkulanmın yersizliğini ve yanıldığımı anla-
mayı ne çok isterdim... Yazık!
Yine aynı yazıda, araştırma kapsamının dar
tutulması ile sorunun belki de en can abcı yanı
olan ekonomik boyutunun gözden kaçınldığı-
na, bu suçlardan elde edılen paralann kaynak-
lannın yani olaylann maddı (ekonomik) delil-
lerinin araştınlmadığına dikkat çekmiş, aynca
bu konularda yalnızca araştırma yapılması ile
sınırlı kalınmaması gerektiğini belirterek yargı
denetiminden de geçirilmesuü önermiştim.
Bugün }aşananlar bu saptamamı doğrula-
maktadır. Susurluk yaşamaktadır. Koşullara gö-
re biçim değiştirmekte ve uyum sağlamaktadır.
Taıkıbiravi^bibulunduğukabaı^klinialmak-
twhr. Bir yanda Turkbank, Esbank, Yurtbank,
Yaşarbank,Sümerbank,Egebank.BankapitaL
Etibankvb.gİH yüznnfi bankalarda göstermek-
te; öbür yanda sınır ticareti biçiminde y« da bir
başka boyutta ihakier, tekefleşen sistemler için-
deortayaçıkmaktadır. Susurluk'un devamı olan
buöroekler çoğalobbflir ve bilinmelidir ki bun-
lar Sasurhık'un mej-veieri ya da saçüan zehuü
tohumlandr.
Türkiye'de 1985'ten günümüze 15 yıldn* uy-
gulanan özelleştırme programı sonunda elde
edilen gelir, Özelleştirme Idaresi'nın 22 Ağus-
tos 2000 verilerine göre 7.2 miryar dolar ohıp,
bunun tahsil edilen miktan 6.8 miryar dolardır.
Buna karşılık özelleştirme uygulamalan için
yapılan harcamalar 8.8 milyar dolardır. Son ay-
İarda el konulan ve bir anlamda devletleştirilen
7 bankanın Hazıne'ye, yani halka getireceği
yükün ise 7-10 mih/ardolar arasında olacağı an-
laşılmıştır. Batık bankalara kamu bankalann-
dan yapılan kaynak transferleri sonucu ülkenın
kıt kaynaklannnı ısrafı ve buna baglı olarak
yatınm yapüamaması, işlendirme (istihdam)
sağlanamaması, ekonomi üzenne aynca ağır ek
yüklergetinnektedir. Bu durum halk adına kabul
edilemeyecek bir başka faturadır.
Sonuç: Susurluk'un çözülmesinde ve bir daha
tekrarlanmamasında elbette esas güç halktır ve
oounorlaya ko>«cağıiradeninönündedurulamaz.
Eksık ya da yanlış bılgılerle halkın bellı bir süre
oyalanması mümkün olabılır, ama bu durumun
sürekli hale getirilmesi söz konusu olamaz.
Parlamentonun, halkın isteklenni dikkate alan
bir icraat ıçınde olması, yargının bağımsız bu
tutumla hukuk kurallannı ışletmesı sorunlarm
çözümünü kolaylastıracaktır. Geçen her günün
Susurluk'un çözülmesi ve sonuçlandırılması
yönünde toplumsal isteği güçlendırdığini
görüyonız. Bu nedenle yaşanan bütün olum-
suzluklara karşın geleceğe umutla bakmalı ve
halka güvenmeliyız.
PENCERE
Suretimiz?..
Ortalığı köçek modası mı saracak?..
Tetevizyonlarda "o/yanta/dansöz"diyesunulan "göbekrak-
kaseleri'nin pabuçlan dama atılryor; "köçek" modası uç veri-
yor.
Kimi ünlü erkek şarkıcı, ekranlarda, tam bir köçek gibi kıvı-
nyor.
Geçenlerde -adı lazım değil- bir televizyonda, -yine adı la-
zım değil- kadınsı bir arabesk şarkıcının göbek dansını, evli
barklı, tutucu, alaturka, edepli, başörtülü, çocuklu, büyüklü bir
kalabalık seyrediyordu; sonunda bir alkış kıyamet koptu; her-
kes çok beğenmişti oyunu; ama, ne oyun!.. Eskiden anneler
böyle şeyleri görmesinler diye çocuklannın gözlerini kapatır-
lardı.
•
Osmanh'da köçeklik bir kurumdu.
Güzel erkek çocuklan yedi sekiz yaşlanndan başlayarak
eğitilir, sonra köçek takımlanna katılırlardı; çoğunuluğu eşcin-
sel olan köçekler saçlannı da uzatıriardı; malını mülkünü sev-
diği köçek için harcayan zamane zenginlerinin adlan dillerde
dolaşırdı. Köçeklerin Istanbul'u saran sanlan vardı:
Büyük Afet, Altıntop, Tazefidan, Yenidünya, Kıvırcık vb...
Tanzimat, Osmanh'da yaşamı büyük çapta etkiledi; Cevdet
Paşa "Teza/c/r"inde "Delikanlılar eskiden oğlancılık yapariar-
dı, şimdi zamparalık yapıyoıiar" diye yazar.
1856'da çıkanlan bir yasayla köçeklerin çalışmalan yasak
edildi; çoğu ünlü köçek Mısır'a kaçtı; ama, mesleğin sonu gel-
medi, gizlice sürdü.
•
Cumhuriyeften sonra kadının yurttaş olarak toplumda ye-
rini alması süreci başiar.
Kadın ile erkek, eşit yurttaş olarak ilişkilerini doğallaştırma-
ya çalışıriar; ama, yasalardan dışlansa da geçmişin mirasını
hayattan ayıklamak kolay değildir. Âdem ile Havva'nın sisli ve
gizemli bağıntılannın kördüğümlerini kuşaktan kuşağa her iki
cins de çözmeye çabalayacaktır.
21 'inci yüzyıla böylece vanlacaktır.
Milenyum?..
Bir dönüm noktaa..
Peki, tutucu ailelerden gelen türbanlı, başörtülü, kapalı ka-
dınlann TVde köçek oynatması ne anlama geliyor?..
Kadın özgüriüğü mü?..
Al sana bir bilmece!..
Laik Cumhuriyet'in tek partili devrimci modeünde alaturka-
nın yıldızı kimdi?..
Münir Nurettin!..
Kimi zaman fraklı, her zaman ağırbaşlı, erkek tavıriı, edep-
li, ölçülü...
Çok partili rejimin demokrasi içeriğinden yoksun cıvıklığın-
da alaturkanın yıldızlığını üstlenen şarkıcı kimdi?..
Zeki Müren!..
Allıpullu..
Kadınsı..
Münir Nurettin ile Zeki Müren arasındaki aynm iki dönemin
iki rengtni oluşturuyor.
•
Televizyon yaşadığımız dönemin aynası!..
Irtica ile sefahat bir arada, fuhuş peçe takmış, göbek atıyor.
Görgüsüz zenginlik gerdan kıvınyor..
Demokrasi ve özgürlük bu mu?..
Yoksa lanetfi Lut kavmi 'millenyum'a girerken bizim suretimiz-
de mi hortladı?..
Türk Hava Yollan'nın resmi kredi kam. Garanti*den. Harcadıkça bedava uçak bileti kazandırır. Ister yurtiçi, ister yurtdışı. Başka bir arzunuzf
TK90000000İ
dünyanın her yerinde geçen bir
kredi kartıdrr. Shop&Miles'ın
Türkiye'deki özel üye mağazalan
ekstra mil veya taksit imkânı sunar.
HAVA YOLLAIII
• Christofle • Detishow • Derishow Mimarca
• Macrocenter • Max6cCo. • Monev • North Sbields
• Pal Zilcri • Shell • Sports Internatioaal
• STG Turizm • Vetrina
Shop&Miles istek formlan Garanti şubeleriade,
THY uçaklannda, THY biiet satış ofislerinde,
K^v3^|3nlar)pH^ yç özel üye tnağazalardsL
<*•'
« h o p a a d m i l e f . c o m