23 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 KASIM 2000 PEBŞEMBE 14 i l L J K [email protected] Tango Pasion, İstanbullu ideyicilerin karşısına bu kezfaridı birprogramla çıkıyor 'Değişmeyenin sonuölümdür' LEMANYILMAZ tstanbul'a ilk kez 1994 yılında gelen ve sunduklan gösteri sonucu Arjantin tango- sunun ilk adımlarının atılmasına öncü olan Tango Pasion, 12 Kasım'a dek Mydonose Showland'de bir kez daha istanbullu izle- yicılerin karşısına çıkıyor. Son yıllarda Istanbul'un yanı sıra Anka- ra, Izmir gibi büyûk kentlerde Arjantin tan- gosunun giderek büyûk bir ilgi alanı ohış- turduğu ve bu ilginin sadece öğrenilen dans adımlannda kalmayarak yurtdışından gelen eğitimcilerin düzenlediği workshop'lar, çe- şitli mekânlarda oluşturulan u Mflonga"lar- la (tango geceleri) da desteklendiği gözle- niyor. Şüphesiz Tango Pasion bu açıdan ba- kıldığında, özellikle Is- tanbul 'da Arj antüı tan- gosu kültürünün olu- şumunda en büyük kat- kılardan birine sahip. Genel sanat yönet- menliğini Hector Za- raspe'nin yaptığı Tan- go Pasion topluluğu, gösterilerini uzun yıl- lardan bu yana Jose Li- berteüa ve Luis Stazo yönetımındekı ünlü "SeöetoMayorOrkest- raa" ile sürdüriiyor. Tango Pasion toplu- luğu, bu kez İstanbul- lu izleyicilerin karşısı- na, ilk defa bu yıl Pa- ris'te gösterimine baş- lanan yeni birprogram- la çıkacak. Rudolf Va- lentino'nun 100. do- ğum yılı nedeni ile ha- zırlanan program, Piazzola'nın bir seri mö- ziği ile sanal dansçılann gerçek dansçılar- la bir arada sunduklan danslardan oluşuyor. Sexteto Mayor Orkestrası'nın müzik di- rektörü Jose Libertella ile tango müzığı ve dansının bugünkü durumu üzerine söyleş- tik. - Tango mûziği ve dansında son üç yüdan bu yana ne riir değişiklikler oldu? JOSE LİBERTELLA - Son yıllarda mü- zikte olsun danslarda olsun önemli değişik- likler oldu. Ömeğin daha önce Arjantin tan- gosu adına bilinen çok az sayıda müzik var- opluluk, ilk defa bu ytl ParisHe gösterimine başlanan programı 12 Kasım 'a dek İstanbuVda sunacak. Rudolf Valenûno *nun 100. doğum yılı nedeni ile hazırtanan program, Piazzola 'nın bir seri müziği Ue sanal dansçılann gerçek dansçUarla bir arada sunduklan danslardan oluşuyor. dı. Müzikler sürekli olarak değişime uğru- yor. Bu değışim de danslan etkiliyor. Ge- nelde daha önceleri 1950'lere kadar varolan müzikler, danslar tekrar ediliyordu. Sahne üzerinde yaptığunız gösteri, 1950'lerden esinlenilen müzikleri ve danslan içeriyor ama bunlan 2000 yılına taşıyor. Dûnyanın kalbine girmiş bir mfizik - Müzikteki geuşmıi nasıl göriiyorsunuz? LtBERTELLA -Degişmeyen bir şeyin so- nu ölümdür. Bu nedenle de tangonun, dün- yanm gelişünine uyum göstermesi gereki- yordu. Buenos Aires'te gerçekleşen olaylar- la da bunun çok yakından ilgisi var. 1940 'lı, 1950'li yıllar tangonun en iyi geliştiği yıl- lar. Bunda dışandan ge- len faktörler de önem taşıyor. Ozücü bir olay olmasına rağmen, ör- neğin II. Dünya Sava- şı, tangonun o yıllar- daki gelişünini etkile- yenbir olay. Bütün dün- yadaki büyük ülkeler o yıllarda silah üretimi ile uğraşıyorlardı. Ar- jantin büyük bir şans- la bütün bu olaylann hepsinden uzak kaldı- ğı için, bu ülkede yaşa- yanlann silah üretimi diye bir derdi yoktu ve tango üretimi ile uğraş- tılar. Bunu bir şekilde kül- türün çiçek açması ola- rak yorumlayabiliriz. Sigara Arjantin'deydi, bira Arjantin'deydi, tan- go Arjantin'deydi. O dönemdeki Buenos Ai- res'i, üzeri tango bulutlan ile kaplı bir cen- net olarak düşünüyorum. Bu cennette de aşk vardı. 1940'lardan sonra büyük ülkeler silah üretimini bıratap diğer şeyleri üretme- ye başladılar. Kendi ürünlerini satmak için Arjantin'deki alkolsüz içki fabrikalannı sa- tın aldılar. Buenos Aires'te bir cadde vardı ve burada Arjantin biralan satılırdı, dans- lar yapılırdı. Bu dönemden sonra bu sokak bile satın alındı ve burası tamamen öldü. Tango da bu dönemlerde yeni bir pazar halini aldı. Ama bunun sonucunda tangoyu oluşturan değer- ler de yok olup gitti. Arjantin'de tango ile beraber başka müzik tarzlan da sahnedey- di. Ama günümüzde hâlâ o günlerden ka- lan insanlar bir cevher olarak görülüyor- lar. Fakat bunu kendi ülkelehnde göster- mektense yurtdışında göstermek onlara daha kolay geliyor. - Tangoya olan tutkugiderek ar- tryor.Bukonu- danedüşünû- yorsunuz? LİBER- TELLA-Gü- nümüzde öy- le bir dünyada yaşıyoruz ki, özellikle duygu ile yüklü olan şeyler giderek orta- dan kalkıyor. Tango bu duygu yü- künü saklayan bir müzik. Her zaman bir ülkenin, bir toplulu- ğun elınde tutacağı bir şeyler vardır. Arjantin için bu, tango. Tango, Arjantinliler tarafindan bü- tün dünyadaki insanlann kalbine so- kulmuş bir müzik. Hiçbir zaman da or- tadan kalkmayacak bir şeyden, kadın ile er- kek arasındaki aşktan bahsediyor. -Birazda gösteriyedönetim isterseniz. Gös- terinin koreografikri nasıl hazırlanıyor? UBERTELLA - Daha önceden dansla- nn koreografıleri dansçılar tarafindan ya- pıhyordu. Ama bugün böyle değil. Artık insanlarbüyük müzikaller seyretmek için tiyatroya geliyorlar. O yüzden hem müzik, hem gösteri bölümlerini bir- leştirmemiz gerekiyordu. Gösteri için önce müzikler programa yerleşnriliyor. Da- ha sonra dansçılar bu mü- zikler üzerine danslannı oturtuyorlar. Koreog- rafımız Hector Za- raspe de bu dansla- n belli koreogra- fîleriçinde düzenli- yor. Gûnûmüzde öyte bir dünyada yaşıyoruz ki, özeffikte duygu Ue yüklü olau şeyler giderek ortadan kalkryor. Tango bu duygu yükünü saklayan bir müzik. 'Türldye'deçokfazlakayıpkadın vary Inci Aral 'Gölgede Kırk Derece'de 'yakıcı çaresizliği' kurguladığı iç savaşlarla anlatıyor Kültür Servi» - Son öykü kitabı'Sevgmin Eş- siz Kışı'ndan 14 yıl sonra tnci Aral yeni öyküle- riyle yinerfoplumun değışik kesimlennde, baş- kaldıran, koşullara boyun eğen, yenilen ya da çekip giden, yalnızlıklannm ve mutsuzluklannın içinde kaybolmuş kadınlan anlanyor. - Bu öyküler gerçek yaşamdan gözkmlerinizi mi içeriyor? İNCİ ARAL - Bana en gizli sırlannı açan okur- lanm, sorunlannı benimle bölüşen arkadaşlanm ve dostlanm bu kitabın yazılmasına katkıda bu- lundular. Ancak hiçbir öykü bire bir gerçekte ol- duğunca anlatılmadı. Ben yazm içinde kaiarak, genelde kadın kahramanlan olan öyküler yarat- tim. Anlattığım kadınlann benzerlerini kadınla- ra sevgi ve incelikle bakan herkes çevresinde görebilir. Bense, baştan beri kadınlar dünyasın- daki aynntı ve anlatım zengınlığini yazarîığıma uygun bulmuş biriyim. Kadınlan dinüyorve göz- lüyorum, ama asıl görünen ve söylenebilenin al- tında saklı iç derinlik ve birikimi anlamaya, an- latmaya çahşıyorum. 'Deneyimler sevgiyie bölûşülmefi' -KitabakeiKİisinisorgulavaıı,kendisiyfcveya- şanüa besaplaşan kadmbrm iç sesleriegemen.Bu, kadma özgü bir dunun mu? ARAL -Kadınlar önemli sorunlannı -ömeğin cinsellik- kadın arkadaşlanyla bile bölüşemiyor- lar. Dışa karşı açık vermemek, mutluluk oyunu oynamak zorundalar bir noktaya kadar. Ama ça- tışmalar, çelışkılı duygular ve kuşkular bitmek bilmez bir hesaplaşma olarak içlerinde sürüp gi- diyor. Yalnızlıktan, çocuklannm sahipsiz kalma- sından, ekonomik sorunlardan korkarak var olan düzeru sürdürmeye çahşırlarken küçük kaçışlar- la hayatı katlanılır kılrnaya çalışıyorlar. Sonra bir olay, bir rastlantı ya da yenilik, kadını patla- ma, her şeyi terk edip kaçma noktasına götürü- yor. Kitabımda aşkla cinayet, boyun eğmeyle başkaldırma, gerçekle düşler dünyası arasında gi- dip gelen yakıcı bir çaresizliği anlatmaya çalış- öm, iç savaşlar kurguladım. Sonra sabırla birik- tirilmiş gizli özlemleri, öfkeleri, pişmanhk ve bocalayışlan birinci kişi ağzından anlatmanın daha inandıncı olacağını anladun. Aradan çekil- dim ve bıraktım kendileri konuşsun. Bu sınırsız, içten taşan söylem, erkeklerde, kadınlarda oldu- ğu kadar vurucu olamıyor ve duygular kolayca ifade edünuyor. Tek erkek kahramanım Çahku- şu'nu ben -yazar- anlattım. - Kadın gözüyle erkekfcrin dünyasma bakışm sınıfsal farkbuklan ortadan kaldırdığnu vurgu- luyorsunuz. Kadınm sorunlarmdan kurtuhışu, idnüığini bulması nasıl gerçekleşebüir? ARAL - Aşk ılişkisinde bile sınıfsal farklılık- laro kadarkolay ortadan kalkmıyor. Bu öykükah- ramanı Nurhan'm yanılsaması. Kaldı ki o, ken- disine çok güveniyor. Sevdiği erkeği köylülük- ten kurtarması, kendi çevresine sokmak gibi sı- nıfinın doğası geregi pek de sevimli ve saf ol- İnci \ı al C;ÖU;EDE KIRK DEREC:E mayan amaçlar güdüyor. 1yi niyet ve aşkla dav- ranması ise sonucu, yam" erkeğin kişiliğini ko- ruma tepkisinin kabâ sabalığını ve insafsızhgı- m değıştirmiyor. Ben kendiini bir kadm sorun- lan yazan olarak görmüyorum.. ama kadını an- latmaktan zevk ahyorum. Kadınlan seviyorum, onlan çok güzel, duyarh, güçlü ve cesur bulu- yorum. Gelecekte daha iyi bir dünya olacaksa kuş- kum yok, bu dünyayı kadın cinsi yaratacak. Ezi- len her grup gibi kadınlann da kendilerine özgü gızlı yaşam alanlan, dilleri, davranış ve başkal- dırma biçimleri var. Bu bana yazar olarak geniş olanaklar sunuyor. Kadınm üretici ve yaratıcı yönlerini geliştirecek olanaklann yaratdması zo- nınlu. Öte yandan feminist birikimi önemsiyo- nım ve öncelikle erkeklerin harekete kazanü- malannın gerekli olduğuna inanıyorum. Bütün kadın ve hatta erkek deneyimlerinin sevgiyle bö- lüşülmesi gerekiyor. Bu yüzden kadınlann ve erkeklerin yazılmasına, anlaşümasına, konuşu- lup tartışılmasına çok ihtiyacımız var. - Kadm kahramanlaryaşadddanna karşm,yi- .ayıp hayatlar ülkesiyiz biz. Batman'da intihar eden genç kızlar da kayıp değil mi? Yola çıkıp bir daha kendilerinden haber alınamayan kadınlann izini sürebilsek çok şaşırtıcı öykülerle, cesur ve tutkulu kadınlarla karşılaşacağımıza kuşku duymuyorum.' ne de 'umutsuzluğun çığnğmda' kendDerini suç- luyorlar. Neden böyle hissediyorlar? ARAL - Kadın olmanın annelik, uysallık, uz- laşma ve sabır olduğunu, erkeğin koruması ol- madan yaşamanın güçlüğüne şartlanmış her ka- dm, her olumsuzlukta önce kendisinı suçlama- ya yatkın oluyor. Çünkü geleneksel anlayış, er- keğin sabır ve iyilikle idare edilebileceğini, uyum- suzluklann kadmlık özverisi ve hüneriyle çözü- leceğini söylüyor. Ama ohnuyor, yetmiyor. Ge- hşmemış erkek çoğunluğunun kadının gizil gü- cünden, yaratıcıhğından, kapasıte ve vericiliğin- den korktuğu bir gerçek. Korkan taraf zaüm, ben- cil ve sakınmacı oluyor. Bu, baskı yöntemleriy- le kadmı sürekli bir suçluluk psikozu içinde ya- şatıyor. Eksik olan kadının kendisine güveninin kontrol altında tutulması dolayısıyla inisiyatif- siz kalması ve kadınlıkla ilgili kavramlarm ağır ve zor değişir oluşu. - Doyumsuzluk ve geç kahnmışhktan kaynak- lanan bir umutsuzluk egemen kadmlara. Kayıp kadınlar ülkesine yokuluk etmek istiyoriar. Ne- den gitmek duygusu? ARAL -Öykülenmdeki kadınlar kendilerini az çok keşfettiklerinde dar bir alana sıkıştınlmış olduklannı ve kaybolmuş gerçekliklerini görü- yorlar. Evde bir eşya, duvarda solmuş bir resim, yani o kadar önemsiz ve ahşümış bir şey. Oysa ' yaşam değiştirmiş onlan. Yeni biri olarak, o gü- ne kadarki bütün deneyimlerinin ışığında sınır- lannı zorlamak, yeniden başlamak istiyoriar. Ye- niden sevmek, sevümek, doğrulup kalkmak ve bir insan olmaya çahşmak. Bunun için öncelik- le kurulu düzeni bırakıp gitmek gerekiyor, bili- yorlar. Kapıyı çekmek ve bir yaşamı bütün yön- leri, kayıplan ve kazanılanlan ile geride bırak- mak. Bu noktada kaybolma isteği ortaya çıkıyor. Kadmlar eski yaşamlanna geri döndürühnek is- temedikleri için kaybolmaktan başka çareleri kahnıyor. Bu yüzden bir not, bir açıklama bırak- madan evi terk ediyorlar. Biri eve gelen satıcıy- la gidiyor, ne olacağım fazla umursamadan. Öte- ki tek başına bir sahil kasabasına sığmıyor. Bir diğerinin bindiği gemi de kayıp kadınlar ülkesi- ne gidiyor. Gerçekten Türkiye'de çok fazla ka- yıp kadın olduğunu düşünüyorum. Soyut ve so- mut her iki anlamda kayıp hayatlar ülkesiyiz biz. Batman'da intihar eden genç kızlar da kayıp de- ğil mi? Tekstil atölyelerinden gecekondu bolge- lerinden ya da küçük kent otogarlanndan yola çı- kıp bir daha kendilerinden haber alınamayan ka- dınlann izini sürebilsek çok şaşırtıcı öykülerle, cesur ve tutkulu kadınlarla karşılaşacağımıza kuşku duymuyorum. Ama süremiyoruz o izle- ri.. çünkü onlar öncelikle kendi içlerinin derin- liğinde, düşlerinin labirentlerinde kaybolmuş oluyorlar. Doğuştan ruh özgürtüğûne sahip olmak -Bukendiiçlerinde kaybolmuş yaşamlannda- ki kayıp gerçeği arama ve kendi gerçelderine ak ofana çabasuıdaki kadmlara nasıl bir seçenek su- nulabflir? ARAL -Pratik çözümler ve seçenekler yok. Ka- dınlarkim ve ne olduklannı bilebılmek için olduk- ça güç bir yolculuk yapmak zorunda kalıyor ve bu uzun yolu ne yazık ki tek başlanna alıyorlar. Bu yolculuğa hiç çıkamayan, kendisini öğrenmeyi ve gerçekleştirmeyi hiç beceremeyen yığınla kadın var. Verili yaşamdan hoşnutsuzluk, cesaret ve ara- ma tutkusu işe yarayabilir. Bugün kasaba ya da kü- çük kentlenn tutucu onamında yaşayanlan bir ya- na bırakalım; büyük kentlerde, dünyalan inanıl- maz derecede dar genç kadınlar var. Çoğu üniver- site bitirmiş, hatta çahşan bu kadınlann yaşamla- n içerikten yoksun. Erkeklere çekici ve güzel gö- rünmeye, iyi giyinmeye, zengin bir koca bulup bir an önce evlenmeye yönelik arayışlar içinde nesneleşmişler. Sıkıcı ve anlamsız birer kabuktan ibaretler sanki. Aradıklarını bulsalarbile mutlu ola- mıyorlar. Düşlen ve amaçlan çok yavan.Sanınm kadınlar için asıl önemli olan doğuştan ruh özgür- lüğüne sahip olabihnek. IŞILDAK VE YELPAZE ATtLLA BtRKİYE "Peki Ne Yapmalı?' , Kitap Fuan'nın bu yılki konusu kürese/fesme. Küreselleşiyoruz. Küreselleştikçe de şiirden uzak- laşıyoruz. Çünkü galiba tuhaf bir biçimde de "popü- lerieşiyoruz". Dolayısıyla da şair, şiir, edebiyat, yazar tehdıt altında. Bu tehdidin altında yaşayıp gidecek mi, yoksa yok mu olacak? Belki de tüm bu tehditkâriığın altında bir başka, "yeni bir söylem oluşacak"! • • • Özdemir hce'nin son kitabı, Şiirde Devrim, (Adam Yay.). "Poetika"ya ilişkin durmadan, bıkmadan yazan; evrensel şiir kuramlannı irdelemenin yanı sıra, "ken- di şiir evreni"r\\r\ kuramını da oluşturmaya çalışan bir şair, yazardır, özdemir Ince. Yalnızca poetika ile ilgi- li değil, öteki "yazınsal söylem" ve kuramlarla daya- kından ilgilidir. Şiirde Devrim, şairin daha önce edebiyata, şiire iliş- kin "kuramsal çalışma/yazma" serüveninin "Şimdi- lik" son durağı. Bu serüven, 1986'da yayımlanan Şi- ir ve Gerçeklik (Broy Yay.) ile başlamıştı. Şiirde devrim Özdemir Ince için ne anlama geliyor; şöyle tanımlıyor. "Günümüzde, yirminci yüzyılın ortalannda ege- men olan bir şiir türü, 1850yıllanna doğru Fransa'da doğdu. Alman Novalis ile Amerikalı E. A. Poe'nun sezinledikleri ve daha sonra Baudelaire'/n muştu- cusu olduğu bu şiirsel biçimlerin sınıriannı Rimba- ud, Lautreamont ve Mallarme şiirin varlığını tehli- keye düşürecek noktalara kadar genişlettiler." Bu devrimi yaşamada, bilmeden, Rimbaud, Lautr- eamont, Mallarme gibi şairleri özümseyemeden mo- dem şiirin cümle kapısından girilmez, diyor özdemir Ince. Çünkü, Ince'nin şiirimize İlişkin savı, modem Türk şiirinin, evrensel modem şiirin kaynaklannı ve yapı- cılannı yeterince tanıtmadan çağdaşlaşmaya kalkış- masıydı. Yani ei yordamıyla. Bu da büyük yazınsal 'so- mnlara" ve karmaşaya yol açtı... Böylece, daha önceki eleştirel deneme kitaplann- da olduğu gibi, bu kitabmda da modem şiiri -modem- leşme sürecini- ve bugününü sorguluyor! ••• Şiirde Devrim'de edebiyat ve sanat dergilerinde ya- yımlanmtş on dört yazı ve şairte yapılan dört söyleşi yer alıyor. İlk üç yazı, uluslararası toplantılarda sunu- lan bildiriler. Kitabın başında yer alan ilk yazı "Şair, Şiir ve Ha- yat" başlığını taşıyor ve Ince'nin 26 Eytül 1998 günü Casablanca'da Uluslararası Şiir Forumu'nda Teh- dit edilen yaşam karşısında şair" başlıklı oturumda yaptıgı konuşmanın metni: "Günümüzde, gözleri gören ve kulaklan duyan vicdan sahibi bir şairin, Variık'ın (Hayatın) tehdit al- tında olduğunu anlaması için birbilici, biryatvaç ol- masına gerekyok. Tehdidin dehşetini anlaması için biraz insancıl biryürek, gerçekçi bir akıl ve orta hal- li bir imgelem gücü yeter de artar bile." Bu saptamasından sonra Ince "Peki ne yapmalı" sorusunu / sorununu gündeme getiriyor (ortaya atı- yor). Şairin, insan ve vatandaş olarak, bu tehdit al- tında yapacağı bir şey yok mu? Günümüze ilişkin çarpıcı bir ömek veriyor. '"* "Sanıldığının tersine, şairin yaptınm gücû hiçbirza- man olmadı, o sadece içindeki sesin buyruğuna uyup gördüklerini kitaba yazdı: Suyun ve rüzgânn M- tabına. Ama bir münafık çıkıp şöyle bir sonı sorabi- lir. Bu dünyada, Saint-John Perse'/n Nobel ödûlû kazandığı yıl yayımlanan kitabı yûz nüshadan fazla satmıyorsa, dûnyanın birçok büyük şaırinin kitapia- n yazıldıklan dilin konuşulduğu ülkelerde binden faz- la basılmıyorsa, gördüklerinikitabayazrnasınm ne öne- mi olabilir? Birçift çizmenin bütün Shakespeare küt- liyatından daha önemli olduğunun ilerisürüldüğü bu dünyada, kuşkusuz böyle bir soru soracak insanlar olabilir. It ürür kervan yürür ve şair gördüklerini kita- ba yazar." Bir şiir ülkesi olan günümüz Türkiyesi'nde durum daha da beter. Üstelik dünya şiirinin önemli bir sac- ayağının olduğu topraklarda... Ince'nin yanıtı belli. Şair "Hayır" demeyi becerme- li. Şair, paraya, medyaya, şöhrete, popülizme, yalın- katlığa, sahteciliğe, şova vb. vb. "Hayır" demeli ve şiirini yeryüzünde tek bir canlı kalana kadar yazma- h... "Yeterkisonu iyibitsin!" demiş Shakespeare... Ki- taplı günlerde, şiire, edebiyata ilişkin karamsar birdu- rumdan söz ettıysek de sonunu şiirie getırelim. öz- demir Ince'nin dizeleriyle bitirelim: Üzerinde uyuyabileceğim bir dünya var mı bu civarda? An sürüsü saldırmasın artık, acının yakası dar geliyor çocuk boynuma. Fraıtsız edebiyat ödülleri beHrienü • PARİS (AFP) - Fransa'nm edebiyat jürisi, Jamaic Kincaid ve Sri Lankalı yazar Michael Ondaarje'nin 'en iyi yabancı roman' dalında ödül kazandıklanm açıkladı. Michael Ondaatje, 'Le Fantome d'Aml (Aml's Ghost) kitabıyla 'The Prix Medicis', James Kincaid de 'Mon Frere' (My Brother) kitabıyla "The Prix Femina' ödülü kazandı. The Medicis and Femina jürisi, Fransız yazar Yann Appery'yi 'Diabolus in Musica' adü kitabıyla ve Camille Laurens'i de 'Dans ces brasla' (İn those arms) kitabıyla ödüle layık gördü. Diğer ödüller arasında, 'The Femina Deneme' dalında eski adalet bakam Robert Bedinter 'L'Abolition' ile ve Armelle Lebras- Chopard da 'Le Zoo des Philosephes'le ödül kazandılar. Fransa'mn en önemli edebiyat ödüllerinden biri olan 'Goncourt' ödülü 'Ingrid Caven' adlı kitabıyla Jean Jacques Schuhl'a, 'The Prix Renaudot' ödülü ise 'Allah n'est pas oblige' (Allah doesn't have to) adlı kitabıyla Ahmadou Kourouma'ya verildi. Bankalar Caddesi sergisi etkMüdepi sürüyor • Kültür Servisi - Osmanlı Bankası'mn Tarih Vakfı ile bırlıkte düzenlediği 'Bankalar Caddesi- Osmanh'dan Günümüze Voyvoda Caddesi' sergisi kapsamında, cadde ve çevresini, mimari özellikler, kent sosyolojisi ve şehir planlama açısmdan değerlendırmeyi amaçlayan çeşitli etkinlikler gerçekleştirilıyor. 11 Kasım'da saat 15.00'te Osmanlı Bankası'mn Voyvoda Caddesı'ndeki bınasında yapılacak İstanbul: Kent Mekâm ve Kent tmgesi Değişmeleri' konulu söyleşiye Prof. Dr. Atilla Yücel konuşmacı olarak katılacak. 12 ve 19 Kasım Pazar günleri ise saat 11 .OO'de Banş Altan'ın rehberliğinde cadde gezıleri düzenlenecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle