18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 KASIM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR [email protected] 15 Oyunla hayatın iç içe geçtiği büyülü zaman diliminde sanki ayn bir sahne metni oluşur Tiyatro provası Bruno Ganz, Sumru Yavracuk.., tstaobul Devlet Tiyatrosu'nda Cüneyt Çabşkur'un sahneye koyduğu "Le- enane'in GüzelMk KratiçesTnde Sumru Yavrucuk başrolde oynuyor. AYŞEEMELMESÇİ Yıl 1983... Berlin'de Schaubühne Tiyat- rosu'nda "Hamlet" oynamaya hazırlanan Bruno Ganz'ı izliyorum. Oğle saatleri. Klaus Mkhael Grüber'in sahneye koydu- ğu oyun 18.00'de başlıyor yanlış hatırla- mıyorsam, 6 saat sürüyor. TuncdKurtiz'Ie birlikteyiz, ama o bir yerden sonra "Ben çıkıyonım, arûk yeter. Bu herif deK" diyor ve gidiyor. Provalar çoktan sona ermiş du- rumda ashnda, oyun haftada dört ya da beş kez sergileniyor. Bruno Ganz ise her oyun günü yaklaşık 1 saat vücut ve 1 saat ses çalışmasının ardından eskrim hocasıy- la en az 1 saat gerçek kılıçlan tokuşturu- yor. Bunu baştan sona bir ezber provası iz- liyor ve sonra odasına çekilip oyun saati- ni bekliyor. O sırada biz de Schaubühne'de Tuncel Kurtız'in sahneye koyduğu, Nâ- zım Hikmet'in "Ferhad İle Ş> ^ _ _ ^ _ rin"ini oynuyoruz. Oyun gün- lerimiz "HamJefle çakıştığı zaman, soyunma odalannın koridorlannda fısıldaşmamız bile yasak. Kraliçe Gertrud'ü oynayan Edith Clever'le kar- şılaşıyorum bazen onlann ku- lisine yakın bir yerde. Dört ki- ^ ^ _ _ _ şi giydiriyor kraliçe kostümü- nü, o denli ağır. Kadıncağızın omuzlan yara olmuş, itirazsız kabulleniyor kostü- mü. Ara sıra Jutta Lampe geçiyor yanınuz- dan, dalgın Ophelia gözleriyle. Ve sonuç- ta insan o "Hamlet"i izlediğinde, 6 değil 16 saat sürse de yerinden kıpırdayamadan seyredermiş gibi geliyor. Kuşkusuz her provanın ya da her oyun hazırhğının mutlaka böyle yapılması ge- rekir diye bir kural yok. hatta olmamah. Ama prova süreci, özellikle de oyuncula- nn bir role hazırlanışlan tiyatro çalışma- sının tartışmasız en önemli kesitini oluş- turuyor. Prova, yazılı metin ve yöneticinin kon- septiyle seyirci karşısına çıkan oyun ara- sındaki yoldur ve oyunla ilgili verilerin, baş- tan verilmiş birtakım kararlann gözden geçirileceği, bazı şeylerin bir kcnara atı- lacağı, yeni birçok şeyin ise keşfedileceği bir sûreçtir. Bir diğer açıdan prova, haya- tın kendisiyle (oyunun üretim süreci, grup içindeki gündelik ilişkiler, dış dünyadan ta- şınan etkiler, vb.) giderek söze ve beden diline dökülen yazmın, yani kuruhnaya çalışılan "oyun alanTnın iç içe geçtiği tam bir ara kesittir. Provalara biraz uzaktan bakıldığında, dışandan izlendiğinde, henüz hiçbir şeyin kesin kararlaştınlmadığı, her şeyin hava- da uçuştuğu, keşiflere açık o büyülü zaman diliminde oyunla hayatın böylesine iç içe geçişi, insanı yepyeni çağnşımlara taşıya- cak ayn bir sahne metni olarak da okuna- bilirbelki. Beşiktaş Konservatuvan 'nda bale ögre- timine yeni başladığım yıllarda bile, ders aralannda üst kattaki tiyatro sahnesinin balkonuna gizlice girdiğimi, Ayberk Çö- jflk ritüellerden bu yana, oyunculukta değişmeyen bir özellik var. Insanın aklı, bedeni ve ruhuyla hem kendi olan, hem kendini aşkın bir dönüşüm anına ulaşma çabası. k>k, Füsun Erbulak, Erdoğan Gemkioglu, Ani İpekkaya, Tolga Aşkıner ve diğerleri- ni Max Meinecke ile prova yaparlarken seyrettiğimi anımsıyorum. O zamandan beri prova, ama gerçek prova izlemeyi se- verim. Ashnda son yıllarda özellikle sine- mada gerçekleştirilen ve bir sanat gösteri- siyle onun provalannı iç içe geçiren başa- nlı örnekler de provanın bu büyüsüne ta- nıklık ediyorlar bence (aklıma ilk gelen örnekler, Carlos Saura'dan "Cannen" ve "Tango"). Bruno Ganz'ın çalışmasında bana en çarpıcı gelen yan, harcadığı olağanüstü emekti. Gündehk yaşamdan yönetmenle iş- birliği içinde oluşturduğu oyun alanına gi- den yolda, kendi doğallığında belki sahip olmadığı özellikleri emek sarfederek edin- meye çalışıyordu. Belki günde değil bir, yir- mi dört saat de çalışsa Danimarka prensi- nin kılıç ustalığına ve bunun gerektirdiği beden kullanımına erişmesi olanaksızdı. Ama zaten sorun bu değildi: 0 kendine ye- ni bir şeyler ekleyerek dönüşmeye, "ken- di" Hamlet'ini izleyiciler açısından inan- dıncı kılmaya, yazılı metnin Hamlet'inin Bruno Ganz'vari "gölgesini'' yaratak onu sahnede var etmeye uğraşıyordu. Avcının biraz sonra peşine düşeceği ve öldüreceği avm ruhunun daha sonra ken- disini ve kabilesini rahatsız etmemesi için yaptığıritüelde,hem kendini (avcıyı) hem söz konusu hayvanı (avı) canlandınrken ya- ratüğı oyun alanuıdan bu yana, oyunculuk- ta değişmeyen bir özellik var: tnsanın ak- lı, bedeni ve ruhuyla hem kendi olan, hem kendini aşkın bir dönüşüm anına ulaşma çabası. Bunun için de yeteneğin yanı sıra çok yoğun bir emek de gerekiyor. _ _ _ ^ _ tstanbul Devlet Tiyatrola- n'nın Aziz Nesin sahnesinde Sumru Yavrucuk, Cûneyt Ca- uşkur'un sahneye koyduğu "Leenane'in Güzeltik Krab- çesi" oyununa hazırlanırken onu izliyor ve bunları düşünü- yorum. Sumru'nun yaptığı lr- _ _ _ _ _ landa folkloru figürlerini (bir ~~™"""" danshocasıylaçahşmış),Schu- mann'dan bir parçayı piyanoda hatasız, neredeyse profesyonelce çalışını (daha ön- ce hiç piyano çalmamış, bu oyun için ay- Iarca ders ahnış) seyrediyorum. Kelimeler- le ifade edilmesi zor bir coşku düğumle- niyor boğazımda. Eğer bir yerde böyle bir çalışma. o hem kendi olan hem kendini aş- kın hale ulaşması varsa, orada tiyatronun büyüsü başlıyor Sumru'ylakonuşuyorum. "Karşımaçı- kan her rolün hakkuu vermeye cakşınm, çûnkü ona bir daha dönme şansım yoktur. Hem zaten biz gerçek yaşamunızda ertele- rtjğimfa her şeyi sahnede yakalamaya çab- şuız" diyor. Oyunu seyrediyorum sonra, kendimi tiyatronun coşkusuna kaptırarak... tşte size hayatla oyun arasında kalmış, adına prova denen ara dünyadan bazı man- zaralar... " ., • Müstakiller Grubu içinde D Grubu'nun geometrik inşa mantığma en yakın duranlardan biriydi CevatDereU'yenereden bakmcdtyız: LEVENT ÇALIKOĞLU Cevat Dereli'nin, Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergilenen ça- lışmalannı iki ayn okuma üzerinden çö- zümlemeyı öneriyorum. llki, artık bık- kınlık veren Cemal Tollu-Cevat Dereli karşılaştırmasını nihayetlendirme ama- cı taşıyor. Bu karşılaştırma ve yan ya- na getirme telaşesinin doğurduğu yanıl- gıya Turan Erol bir yazısında kısa da olsa yer vermışti. (1) Her iki sanatçuun özellikle 1950-60 arası ürettikleri işler bu nedensiz muka- yesenin kaynağını oluşturur. Bu tarih- lerde Cemal Tollu, Hitit ortostradlarını hatırlatırkunt fıgürleri ve enine akan bir kompozisyon kurgusuyla, Anadolu'nun geleneksel ve arkeolojik değerlerine yaklaşııicen -bu aynı zamanda 1940 son- rası keskin görüşlerini törpüleyen diğer D Grubu elemanlan için de geçerlidir- Dereli, balıkçı, manav gibi gündelik ha- yatın popüler kahramanlannı lekeci ve yan inşacı bir boyamayla resmine ak- tanyordu. Konudan ziyade büinçli ve he- saplı bir resim yapma kararlüığına sa- hipti Tollu. Cevat Dereli ise, daha içeriden bir ba- kışla fıgürleri ile içli dışlı olmayı, res- mine dramatik, neredeyse, yaşayan bir hava katmaya çalışıyordu. Denilebilir ki ToUu'da resim, soğukkanhhkla çözüm- lenebilecek matematiksel bir denklem iken, Dereli de bu anlayış, içten, yaşam coşkusuyla dolu ve Turan Erol'un de- yişiyle "giderek çocuksuhığayaklaşan" birtavra dönüşür. Her ne kadar 1954 yı- lında Yapı Kredi Bankası'mn düzenle- diği "Istihsal" konulu sergiye her iki sanatçı da eser vermiş ve bu yapıtlar arasında bakar bakmaz görülebilecek belirgin bır akrabalık söz konusu ise de, kanımca benzerlik sadece konu seçi- miyle suurlıdır. Buna karşıhkresmeba- kış ve gördüğünü uygulama aşamasm- da her iki ressam, tamamı ile ters güzer- gâhlan takip eder. Doğaya yakın seyyar göziemci Cemal Tollu, çahşmalannuı hepsin- de, bağlı olduğu D Grubu'nun sanat an- layışmı bire bir olarak yansıtır. Yapısal bir arayıştu- onunkisi. Leger ve Groma- ire aracılığıyla Cezanne'a baglanır. Nes- ne, doğa ve canlılar, pür resme ulaşmak için birer vesiledir ashnda. Adnan Ço- ker'in "Cemal TolhT kitabında belirt- tiği gibi "nesnepianJanmn yönleri, boş- hıksal durumlan, giderek kâhn, agn-,yu- muşak fakat güçlü konturlann biçim bozma yöntemleriyle tablonun gereksi- ninıine yanıt araması" çalışmalannın temehnı oluşturur. Cevat Dereli ise, ku- ruluşunda Şeref Akdik, Mahmut Cüda, • Cevat Dereli, Müstakiller Grubu'nun açık bir temsilcisidir. Çizgisi daha hafif ve yumuşak, figürleri çevreleyen konturlar arasındaki ilişki daha jestüel ve içtenliklidir. Kaynağını direkt olarak hayatın kendisinde bulan ifadeci bir yöntemdir bu. Cemal Tollu\la sürekü karşılaşürüan Cev^t Dereü'nin Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergilenen çahşmalan iki ayn okuma üzerinden çözümlenebilir. Hale Asaf, Ali Çeiebi, Zeki Kocamemi, Muhittin Sebati ile bırlikte yer aldığı Müstakiller Grubu'nun açık bir temsil- cisidir. Figür ve nesnelerinde hacimsel duygu ve yapısal etki yer yer belirgin- likkazanmakla beraber, çoğunlukla ken- dini kolayca ele vermeyen bir yakla- şımdırbu. Özellikle 1950'den 1965'e ka- dar fıgür ve doğa kaynaklı çalışmalann- da belirgin bir nesne-plan-üç boyutlu- luk ilişkisi sezinlense de resim sanatı- nın saltbir biçim sorunu olmadığının far- kındadır Dereli. Cizgisi daha hafif ve yu- muşak, figürlen çe\Teleyen konturlar arasındaki ilişki daha jestüel ve içten- liklidir. Kaynağını direkt olarak haya- tın kendisinde bulan ifadeci bir yön- temdir bu. Her şeyden önemlisi de Tol- lu gibi problemlerini iç mekânda çözen bir atölye ressamı değil, sokağa. doğa- ya yakın seyyar bir göziemci olmayı yeğlemiştir. Yine de Müstakiller Grubu içerisinde D Grubu'nun geometrik in- şa manüğına en yalun duran birkaç isim- den birisidır Cevat Dereli. Bu nedenle onu D Grubu ve Müstakiller arasında bir ara yol olarak görmek en doğrusu. Ni- tekim D Grubu'nun patronu Nurullah Berk, yıllar sonra onun sanannı sadece Müstakil Ressamlar çerçevesi içinde in- celemenin yanlış olacağını söyleyerek üstü örtülü de olsa bu yakınlaşmadan söz eder. 1970'ten sonra kendine dönüş Jkinci okuma modeli ise Dereli'nin 1970 sonrası gerçekleştirdiği işlerle il- gili. Hazırlanan katalog yazısında Kıy- metGiray, Dereli'nin 1970'lerdenıtiba- ren geometrik plan kurgusundan tama- men uzaklaşarak yeni bir üsluba, lirik lekelerin şiirsel anlaturuna yöneldiğini söylüyor. Hemen ardından da bütünlü- ğü zedeleyen tüm aynntılardan resmi- ni ayıklayan ressamın, bunca yılın ar- dından elde ettiği birikimle renk. boya ve biçemle neredeyse oyun oynamaya başladığıru belirtiyor. Hakh da. Dereli'nin 1970 sonrası işleri görünüşte neredey- se kolayca bitinlmiş. hatta naif bir etki bırakır. Figür veya nesneler tuval yüze- yinde önce lekesel olarak işaretlenir, ar- dından kınlgan bir çizgi yapısıyla gö- rünürhale getirilır. Coğunda düzlemsel, neredeyse bir minyatür düzenlenişini hatırlatır şekilde yukandan aşağı veya tam tersi bir yerleştirim söz konusudur. Bazen bir levha içerisine bazen de bir aluılık gibi kompozisyonun üst bölü- müne üiştirilen eski yazı -özellikle Mev- levi dızisinde- bu çahşmalann referans- lanna ışık tutar. Fakat kabul etmek ge- rekir ki Dereli, bu anlayışa tesadüf ese- ri ulaşmamıştır. Dikkat edilirse, fırçayı hrik bir tarzda tuval yüzeyinde dolaştır- ma ve bu sayede hareketli, dinamik bir resim dili elde etme onun 1950 öncesi resimlerinde de var olan belirgin bir özelliktir. Özellikle CHP'nin düzenle- diği "YurtGezia'' vesilesi ile gittiği Si- nop ve Gümüşhane resimlerinde bu so- nucun açık etkilerini bulmak olasıdır. Ufak bir karşılaştınna bu sonuca ulaş- mak için yeter de artar bile. Aynca AhroetMuhip Dıranas'ın 1941 yılında Güzel Sanatlar Mecmuası'nda yaptığı teşhis bu geri dönüşün izlerine açıklık getirebilir: "(™) Sinop yofculu- ğu Cevat'myaraba hamlesi otnıuştur. Bu tuvaDer taze, şahsi ve ahenkli renklerin bir armonisidir. Mükemmel bir lokal içinde bütün taUolarmı saran loş orman yeşiOeri ve onlan yumuşatan griler, kur- tuhnuşbir ruhun aynadan vansı>an akis- lerigibidir. FakatCevat'ın bütünolgun- luğu bu kadarta suıırh değfldir. Kendi- siyle beraber aynı yügeziye çıkan on res- sam arasında birincütği almısûr." Bu- nunla beraber her iki zaman dilimi ara- smda farkhlıklar da dikkati çeker. Ör- neğin Yurt Gezisi resimlerinde manza- ra ile arasına belirgin birmesafe koymuş- tur Dereli, "orada" duran bir peyzaja. tıpkı ÇaBı kuşağııun bakışına benzerbir uzaklıktan bakar. 1970'lerde ise neredey- se ağaçlann, sokağın, doğamn içerisin- de yer alır; onlara dokunacak, elleriyle sevecek kadar yalanlaşır. (Kim bilir bel- ki de ilerlemiş yaşmda atölyeye sıkışıp kalmanın yarattığı bir özlemdir bu!) Ay- nca 1940'larda ağırlığı hissedilmeyen insan sorunsalı 1970'lerde çok net bir biçimde resmin hâkimi olacaktu-. Fakat resme yaklaşım, dünyayı içinde hisset- me bakımından her iki dönemde aynı du- yarhlığın izlerini taşm Bu nedenle De- reli'nin 1970 sonrası işlerini yeni bır üslup yerine tüm referanslanndan ve kuramsal hesaplaşmalardan uzak bir kendine dönüş olarak adlandırmak da- ha doğru bir yaklaşım olacaktır. (l) Turan Erol, "Ressamlann Yurt Gezileri ve Sonuçları", Yurt Gezileri ve Yurt Resimleri, Milli Reasürans Sanat Galerisi Yavınlan, tstanbul 1998, s:8. 2. Uluslararası istanbul Karlkatûr Festivali bugün başlıyor Tema 'DoğuveBatı' KültürServisi"-llki 1996 yılında düzenle- nen LFluslararası tstanbul Karikatür Festivali'nin 2.si Yeni Yüksektepe Kültür Derneği tarafm- dan 21 Kasım-5 Aralık tarihleri arasında ger- çekleştirilecek. Ana te- ması 'Doğu ve Baü' ola- rak belirlenen festivale bu yıl uluslararası alan- da pek çok çizer katıla- cak. Festival boyunca top- lam 80 yapıt sergilene- cek ve çeşitli etkinlikler düzenlenecek. Yann Ka- raköy'deki Schineder Tempel Mizah Galeri- si'nde açılacak olan top- lu sergide Aaron, Albert Poch, Aleksandar Ka- rakuseviç, Ali Ulvi, Amorina, Anton Kotre- ba, Atilla Özer, Aurel Stefan, Bastel Petraşu- an. Behiç Ak. Bortolot- ti .\ldo, Cnstian Topan, Dr.Jan TomaschofiF. John Lent, Ekrem Berber, Emillo Isca. Ferit Ön- gören, Frıtz Behrendt, George Licurici, Hona Crison. Hüseyin Çak- mak. Ivan Hamıja, Ivan Kdvacık, Izel Rozental, JacekFranskL Juli Sanc- his Aguado. Juüan Pena Pau, Kâmil Masaracı, Leonte NasJase, Liviu Stanila. L'ubonir Katr- ha, Mark Bryant, Mar- lane r\)hle. Maurice Tantl Burto, Mihaita PDrum- bita. Mikai Paujaru, Mu- sa Kayra, Necolai Mi- rodoni, Nezih Danyal. Nicolae, Octavian Bo- ur, Özbek, Paolo Dal- ponte. Peter Luko, Pe- ter \iewendijk. Rie Pen- will, Sakıc Zijad, Semi- ramis Aydınlık, Seyran Caferi. Simon, Sorin Postolache, Tan Oral, To- mek \\61OSZJTI, Tsavho Pee\, Turhan Selçuk, Umut Dinçşahin, Ugo Sajini. Vlademir Kaza- nevski. VVUüam Rasing. Wolfgang Schlegel'ın yapıtlan yer alacak. Festival kapsamında aynca 25 Kasım 11.00- 20.00 saatleri arasında Tarlabaşı Euro Plaza Oteli'nde bir sempoz- yumdüzenlenecek. 'Do- ğu ve Batı' teması üze- rine kundu sempozyuma Amerika 'dan John Lent 'Sotne Global Issues', Hollanda'dan Peter Ne- iuwendijk 'Bir Karikatü- rü Özel Yapmanın Ceşit- li Yollan', Türkiye'den Umut Dinçşahin 'Doğu ve Batı Felsefelerinde İnsan', Tan Oral 'Dogu- dan Batıya', Alman- ya'dan Marlene Pohle 'Gerçekten Doğulu ve Batılı Düşünme Şekil- leri Var mı?\ Ingilte- re'den MarkBryant Po- ison Pen And Good Tempered PenciF adlı konuşmalar yapacaklar. Sempozyuma aynca Ne- zih Danyal ve Behiç Ak da konuşmalan ile katı- lacaklar. Festivalin bir diğer et- kinliği de 26 Kasmı'da 12.00-16.00 saatleri ara- sında Kanlıca Meyda- nı'nda düzenlenecek olan \vorkshop olacak. Workshop 'ta tüm sanat- severler ve amatör kari- katür sanatçılan, ulus- lararası alanda çalışma- lannı sürdüren sanatçı- larla birlikte çizim ya- pabilecek ve karikatür hakkında konuşabilecek- ler. Bugün açılacaktı Stiegele 'ın sergisi gümrüğe takıldı KültürServisi- Alman sanatçısı Juüane Stiege- le'ın bugün Yıldız Tek- nik Üniversitesi, Y. Sa- bancı Sanat Merkezi'nde açılacak olan Mola/ Sto- pover sergisi gerçekle- şemiyor. Yerleştirmenin parça- lan YTÜ'den Tomur Atagök ile MSÜ'den Melih Görgün'ün tüm başvurulanna ve çaba- lanna karşm gümrükten çıkanlamadı. Açılamayan sergüıin tasanmı şöyleydi: Şef- faf kumaştan yapılmış 92 küçük çadu-, bir san- dık içinde Münih'ten İs- tanbul'a gönderildi. Bu çadırlar uçağm kalkışı- nı anımsatır biçimde gruplar halinde yerden 10 cm yüksekte tavandan asılacaktı. Hareketli bir yerleş- me yapısı olan çadır, in- sanın yaşammda nereye yerleşmesini, ne süre yer- leşmesini ya da hangi çevreyi fiziki ya da ma- nevi evi olarak tanımla- ması gibi değişik karar- larını vermeye olanak sağlıyor. Eski Mısu-lıla- nn söylediği gibi: "Ya- şam taştan bir ev yap- mak için çok kısa." Açdıştaki perfotmans- la asılı çadu-lar hareket ve havadan etkilenecek- lerdi. Bugün serginin ga- lerideki bölümü, kutu- nun afişi, İstanbul Hava- alanı'nın dia projeksi- yonu, Münih Havaala- nı'nın sesleri olacak. Yer- leştirmenin ana parçala- n ise İstanbul Gümrü- ğü'nde açıhnamış ola- rak bulunabilir. Boğaziçi Ünivepsitesi'nde org nesitali • Kültür Servisi - Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall'de (Saatli Bina) bulunan orgun suskunluğu, yaklaşık 40 yıl aradan sonra sona eriyor. Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü'nün düzenlediği konser bugün saat 18.00'de gerçekleşecek. Bükreş Filarmoni Orkestrası Şefi Nikolae Licaret tarafından verilecek resitalde Handel, Bach, Enescu ve Ritter'in yapıtlan seslendinlecek. (263 15 40-1591)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle