Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 KASIM 2000 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Oyunla hayatın iç içe geçtiği büyülü zaman
diliminde sanki ayn bir sahne metni oluşur Tiyatro provası
Bruno Ganz, Sumru Yavracuk..,
tstaobul Devlet Tiyatrosu'nda Cüneyt Çabşkur'un sahneye koyduğu "Le-
enane'in GüzelMk KratiçesTnde Sumru Yavrucuk başrolde oynuyor.
AYŞEEMELMESÇİ
Yıl 1983... Berlin'de Schaubühne Tiyat-
rosu'nda "Hamlet" oynamaya hazırlanan
Bruno Ganz'ı izliyorum. Oğle saatleri.
Klaus Mkhael Grüber'in sahneye koydu-
ğu oyun 18.00'de başlıyor yanlış hatırla-
mıyorsam, 6 saat sürüyor. TuncdKurtiz'Ie
birlikteyiz, ama o bir yerden sonra "Ben
çıkıyonım, arûk yeter. Bu herif deK" diyor
ve gidiyor. Provalar çoktan sona ermiş du-
rumda ashnda, oyun haftada dört ya da
beş kez sergileniyor. Bruno Ganz ise her
oyun günü yaklaşık 1 saat vücut ve 1 saat
ses çalışmasının ardından eskrim hocasıy-
la en az 1 saat gerçek kılıçlan tokuşturu-
yor. Bunu baştan sona bir ezber provası iz-
liyor ve sonra odasına çekilip oyun saati-
ni bekliyor. O sırada biz de Schaubühne'de
Tuncel Kurtız'in sahneye koyduğu, Nâ-
zım Hikmet'in "Ferhad İle Ş> ^ _ _ ^ _
rin"ini oynuyoruz. Oyun gün-
lerimiz "HamJefle çakıştığı
zaman, soyunma odalannın
koridorlannda fısıldaşmamız
bile yasak. Kraliçe Gertrud'ü
oynayan Edith Clever'le kar-
şılaşıyorum bazen onlann ku-
lisine yakın bir yerde. Dört ki- ^ ^ _ _ _
şi giydiriyor kraliçe kostümü-
nü, o denli ağır. Kadıncağızın omuzlan
yara olmuş, itirazsız kabulleniyor kostü-
mü. Ara sıra Jutta Lampe geçiyor yanınuz-
dan, dalgın Ophelia gözleriyle. Ve sonuç-
ta insan o "Hamlet"i izlediğinde, 6 değil
16 saat sürse de yerinden kıpırdayamadan
seyredermiş gibi geliyor.
Kuşkusuz her provanın ya da her oyun
hazırhğının mutlaka böyle yapılması ge-
rekir diye bir kural yok. hatta olmamah.
Ama prova süreci, özellikle de oyuncula-
nn bir role hazırlanışlan tiyatro çalışma-
sının tartışmasız en önemli kesitini oluş-
turuyor.
Prova, yazılı metin ve yöneticinin kon-
septiyle seyirci karşısına çıkan oyun ara-
sındaki yoldur ve oyunla ilgili verilerin, baş-
tan verilmiş birtakım kararlann gözden
geçirileceği, bazı şeylerin bir kcnara atı-
lacağı, yeni birçok şeyin ise keşfedileceği
bir sûreçtir. Bir diğer açıdan prova, haya-
tın kendisiyle (oyunun üretim süreci, grup
içindeki gündelik ilişkiler, dış dünyadan ta-
şınan etkiler, vb.) giderek söze ve beden
diline dökülen yazmın, yani kuruhnaya
çalışılan "oyun alanTnın iç içe geçtiği tam
bir ara kesittir.
Provalara biraz uzaktan bakıldığında,
dışandan izlendiğinde, henüz hiçbir şeyin
kesin kararlaştınlmadığı, her şeyin hava-
da uçuştuğu, keşiflere açık o büyülü zaman
diliminde oyunla hayatın böylesine iç içe
geçişi, insanı yepyeni çağnşımlara taşıya-
cak ayn bir sahne metni olarak da okuna-
bilirbelki.
Beşiktaş Konservatuvan 'nda bale ögre-
timine yeni başladığım yıllarda bile, ders
aralannda üst kattaki tiyatro sahnesinin
balkonuna gizlice girdiğimi, Ayberk Çö-
jflk ritüellerden bu yana, oyunculukta
değişmeyen bir özellik var. Insanın aklı, bedeni
ve ruhuyla hem kendi olan, hem kendini aşkın
bir dönüşüm anına ulaşma çabası.
k>k, Füsun Erbulak, Erdoğan Gemkioglu,
Ani İpekkaya, Tolga Aşkıner ve diğerleri-
ni Max Meinecke ile prova yaparlarken
seyrettiğimi anımsıyorum. O zamandan
beri prova, ama gerçek prova izlemeyi se-
verim. Ashnda son yıllarda özellikle sine-
mada gerçekleştirilen ve bir sanat gösteri-
siyle onun provalannı iç içe geçiren başa-
nlı örnekler de provanın bu büyüsüne ta-
nıklık ediyorlar bence (aklıma ilk gelen
örnekler, Carlos Saura'dan "Cannen" ve
"Tango").
Bruno Ganz'ın çalışmasında bana en
çarpıcı gelen yan, harcadığı olağanüstü
emekti. Gündehk yaşamdan yönetmenle iş-
birliği içinde oluşturduğu oyun alanına gi-
den yolda, kendi doğallığında belki sahip
olmadığı özellikleri emek sarfederek edin-
meye çalışıyordu. Belki günde değil bir, yir-
mi dört saat de çalışsa Danimarka prensi-
nin kılıç ustalığına ve bunun gerektirdiği
beden kullanımına erişmesi olanaksızdı.
Ama zaten sorun bu değildi: 0 kendine ye-
ni bir şeyler ekleyerek dönüşmeye, "ken-
di" Hamlet'ini izleyiciler açısından inan-
dıncı kılmaya, yazılı metnin Hamlet'inin
Bruno Ganz'vari "gölgesini'' yaratak onu
sahnede var etmeye uğraşıyordu.
Avcının biraz sonra peşine düşeceği ve
öldüreceği avm ruhunun daha sonra ken-
disini ve kabilesini rahatsız etmemesi için
yaptığıritüelde,hem kendini (avcıyı) hem
söz konusu hayvanı (avı) canlandınrken ya-
ratüğı oyun alanuıdan bu yana, oyunculuk-
ta değişmeyen bir özellik var: tnsanın ak-
lı, bedeni ve ruhuyla hem kendi olan, hem
kendini aşkın bir dönüşüm anına ulaşma
çabası. Bunun için de yeteneğin yanı sıra
çok yoğun bir emek de gerekiyor.
_ _ _ ^ _ tstanbul Devlet Tiyatrola-
n'nın Aziz Nesin sahnesinde
Sumru Yavrucuk, Cûneyt Ca-
uşkur'un sahneye koyduğu
"Leenane'in Güzeltik Krab-
çesi" oyununa hazırlanırken
onu izliyor ve bunları düşünü-
yorum. Sumru'nun yaptığı lr-
_ _ _ _ _ landa folkloru figürlerini (bir
~~™"""" danshocasıylaçahşmış),Schu-
mann'dan bir parçayı piyanoda hatasız,
neredeyse profesyonelce çalışını (daha ön-
ce hiç piyano çalmamış, bu oyun için ay-
Iarca ders ahnış) seyrediyorum. Kelimeler-
le ifade edilmesi zor bir coşku düğumle-
niyor boğazımda. Eğer bir yerde böyle bir
çalışma. o hem kendi olan hem kendini aş-
kın hale ulaşması varsa, orada tiyatronun
büyüsü başlıyor
Sumru'ylakonuşuyorum. "Karşımaçı-
kan her rolün hakkuu vermeye cakşınm,
çûnkü ona bir daha dönme şansım yoktur.
Hem zaten biz gerçek yaşamunızda ertele-
rtjğimfa her şeyi sahnede yakalamaya çab-
şuız" diyor. Oyunu seyrediyorum sonra,
kendimi tiyatronun coşkusuna kaptırarak...
tşte size hayatla oyun arasında kalmış,
adına prova denen ara dünyadan bazı man-
zaralar... " ., •
Müstakiller Grubu içinde D Grubu'nun geometrik inşa mantığma en yakın duranlardan biriydi
CevatDereU'yenereden bakmcdtyız:
LEVENT ÇALIKOĞLU
Cevat Dereli'nin, Yapı Kredi Kazım
Taşkent Sanat Galerisi'nde sergilenen ça-
lışmalannı iki ayn okuma üzerinden çö-
zümlemeyı öneriyorum. llki, artık bık-
kınlık veren Cemal Tollu-Cevat Dereli
karşılaştırmasını nihayetlendirme ama-
cı taşıyor. Bu karşılaştırma ve yan ya-
na getirme telaşesinin doğurduğu yanıl-
gıya Turan Erol bir yazısında kısa da
olsa yer vermışti. (1)
Her iki sanatçuun özellikle 1950-60
arası ürettikleri işler bu nedensiz muka-
yesenin kaynağını oluşturur. Bu tarih-
lerde Cemal Tollu, Hitit ortostradlarını
hatırlatırkunt fıgürleri ve enine akan bir
kompozisyon kurgusuyla, Anadolu'nun
geleneksel ve arkeolojik değerlerine
yaklaşııicen -bu aynı zamanda 1940 son-
rası keskin görüşlerini törpüleyen diğer
D Grubu elemanlan için de geçerlidir-
Dereli, balıkçı, manav gibi gündelik ha-
yatın popüler kahramanlannı lekeci ve
yan inşacı bir boyamayla resmine ak-
tanyordu. Konudan ziyade büinçli ve he-
saplı bir resim yapma kararlüığına sa-
hipti Tollu.
Cevat Dereli ise, daha içeriden bir ba-
kışla fıgürleri ile içli dışlı olmayı, res-
mine dramatik, neredeyse, yaşayan bir
hava katmaya çalışıyordu. Denilebilir
ki ToUu'da resim, soğukkanhhkla çözüm-
lenebilecek matematiksel bir denklem
iken, Dereli de bu anlayış, içten, yaşam
coşkusuyla dolu ve Turan Erol'un de-
yişiyle "giderek çocuksuhığayaklaşan"
birtavra dönüşür. Her ne kadar 1954 yı-
lında Yapı Kredi Bankası'mn düzenle-
diği "Istihsal" konulu sergiye her iki
sanatçı da eser vermiş ve bu yapıtlar
arasında bakar bakmaz görülebilecek
belirgin bır akrabalık söz konusu ise de,
kanımca benzerlik sadece konu seçi-
miyle suurlıdır. Buna karşıhkresmeba-
kış ve gördüğünü uygulama aşamasm-
da her iki ressam, tamamı ile ters güzer-
gâhlan takip eder.
Doğaya yakın seyyar göziemci
Cemal Tollu, çahşmalannuı hepsin-
de, bağlı olduğu D Grubu'nun sanat an-
layışmı bire bir olarak yansıtır. Yapısal
bir arayıştu- onunkisi. Leger ve Groma-
ire aracılığıyla Cezanne'a baglanır. Nes-
ne, doğa ve canlılar, pür resme ulaşmak
için birer vesiledir ashnda. Adnan Ço-
ker'in "Cemal TolhT kitabında belirt-
tiği gibi "nesnepianJanmn yönleri, boş-
hıksal durumlan, giderek kâhn, agn-,yu-
muşak fakat güçlü konturlann biçim
bozma yöntemleriyle tablonun gereksi-
ninıine yanıt araması" çalışmalannın
temehnı oluşturur. Cevat Dereli ise, ku-
ruluşunda Şeref Akdik, Mahmut Cüda,
• Cevat Dereli, Müstakiller Grubu'nun açık bir temsilcisidir.
Çizgisi daha hafif ve yumuşak, figürleri çevreleyen konturlar
arasındaki ilişki daha jestüel ve içtenliklidir. Kaynağını direkt
olarak hayatın kendisinde bulan ifadeci bir yöntemdir bu.
Cemal Tollu\la sürekü karşılaşürüan Cev^t Dereü'nin Yapı Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi'nde sergilenen çahşmalan iki ayn okuma üzerinden çözümlenebilir.
Hale Asaf, Ali Çeiebi, Zeki Kocamemi,
Muhittin Sebati ile bırlikte yer aldığı
Müstakiller Grubu'nun açık bir temsil-
cisidir. Figür ve nesnelerinde hacimsel
duygu ve yapısal etki yer yer belirgin-
likkazanmakla beraber, çoğunlukla ken-
dini kolayca ele vermeyen bir yakla-
şımdırbu. Özellikle 1950'den 1965'e ka-
dar fıgür ve doğa kaynaklı çalışmalann-
da belirgin bir nesne-plan-üç boyutlu-
luk ilişkisi sezinlense de resim sanatı-
nın saltbir biçim sorunu olmadığının far-
kındadır Dereli. Cizgisi daha hafif ve yu-
muşak, figürlen çe\Teleyen konturlar
arasındaki ilişki daha jestüel ve içten-
liklidir. Kaynağını direkt olarak haya-
tın kendisinde bulan ifadeci bir yön-
temdir bu. Her şeyden önemlisi de Tol-
lu gibi problemlerini iç mekânda çözen
bir atölye ressamı değil, sokağa. doğa-
ya yakın seyyar bir göziemci olmayı
yeğlemiştir. Yine de Müstakiller Grubu
içerisinde D Grubu'nun geometrik in-
şa manüğına en yalun duran birkaç isim-
den birisidır Cevat Dereli. Bu nedenle
onu D Grubu ve Müstakiller arasında bir
ara yol olarak görmek en doğrusu. Ni-
tekim D Grubu'nun patronu Nurullah
Berk, yıllar sonra onun sanannı sadece
Müstakil Ressamlar çerçevesi içinde in-
celemenin yanlış olacağını söyleyerek
üstü örtülü de olsa bu yakınlaşmadan söz
eder.
1970'ten sonra kendine dönüş
Jkinci okuma modeli ise Dereli'nin
1970 sonrası gerçekleştirdiği işlerle il-
gili. Hazırlanan katalog yazısında Kıy-
metGiray, Dereli'nin 1970'lerdenıtiba-
ren geometrik plan kurgusundan tama-
men uzaklaşarak yeni bir üsluba, lirik
lekelerin şiirsel anlaturuna yöneldiğini
söylüyor. Hemen ardından da bütünlü-
ğü zedeleyen tüm aynntılardan resmi-
ni ayıklayan ressamın, bunca yılın ar-
dından elde ettiği birikimle renk. boya
ve biçemle neredeyse oyun oynamaya
başladığıru belirtiyor. Hakh da. Dereli'nin
1970 sonrası işleri görünüşte neredey-
se kolayca bitinlmiş. hatta naif bir etki
bırakır. Figür veya nesneler tuval yüze-
yinde önce lekesel olarak işaretlenir, ar-
dından kınlgan bir çizgi yapısıyla gö-
rünürhale getirilır. Coğunda düzlemsel,
neredeyse bir minyatür düzenlenişini
hatırlatır şekilde yukandan aşağı veya
tam tersi bir yerleştirim söz konusudur.
Bazen bir levha içerisine bazen de bir
aluılık gibi kompozisyonun üst bölü-
müne üiştirilen eski yazı -özellikle Mev-
levi dızisinde- bu çahşmalann referans-
lanna ışık tutar. Fakat kabul etmek ge-
rekir ki Dereli, bu anlayışa tesadüf ese-
ri ulaşmamıştır. Dikkat edilirse, fırçayı
hrik bir tarzda tuval yüzeyinde dolaştır-
ma ve bu sayede hareketli, dinamik bir
resim dili elde etme onun 1950 öncesi
resimlerinde de var olan belirgin bir
özelliktir. Özellikle CHP'nin düzenle-
diği "YurtGezia'' vesilesi ile gittiği Si-
nop ve Gümüşhane resimlerinde bu so-
nucun açık etkilerini bulmak olasıdır.
Ufak bir karşılaştınna bu sonuca ulaş-
mak için yeter de artar bile.
Aynca AhroetMuhip Dıranas'ın 1941
yılında Güzel Sanatlar Mecmuası'nda
yaptığı teşhis bu geri dönüşün izlerine
açıklık getirebilir: "(™) Sinop yofculu-
ğu Cevat'myaraba hamlesi otnıuştur. Bu
tuvaDer taze, şahsi ve ahenkli renklerin
bir armonisidir. Mükemmel bir lokal
içinde bütün taUolarmı saran loş orman
yeşiOeri ve onlan yumuşatan griler, kur-
tuhnuşbir ruhun aynadan vansı>an akis-
lerigibidir. FakatCevat'ın bütünolgun-
luğu bu kadarta suıırh değfldir. Kendi-
siyle beraber aynı yügeziye çıkan on res-
sam arasında birincütği almısûr." Bu-
nunla beraber her iki zaman dilimi ara-
smda farkhlıklar da dikkati çeker. Ör-
neğin Yurt Gezisi resimlerinde manza-
ra ile arasına belirgin birmesafe koymuş-
tur Dereli, "orada" duran bir peyzaja.
tıpkı ÇaBı kuşağııun bakışına benzerbir
uzaklıktan bakar. 1970'lerde ise neredey-
se ağaçlann, sokağın, doğamn içerisin-
de yer alır; onlara dokunacak, elleriyle
sevecek kadar yalanlaşır. (Kim bilir bel-
ki de ilerlemiş yaşmda atölyeye sıkışıp
kalmanın yarattığı bir özlemdir bu!) Ay-
nca 1940'larda ağırlığı hissedilmeyen
insan sorunsalı 1970'lerde çok net bir
biçimde resmin hâkimi olacaktu-. Fakat
resme yaklaşım, dünyayı içinde hisset-
me bakımından her iki dönemde aynı du-
yarhlığın izlerini taşm Bu nedenle De-
reli'nin 1970 sonrası işlerini yeni bır
üslup yerine tüm referanslanndan ve
kuramsal hesaplaşmalardan uzak bir
kendine dönüş olarak adlandırmak da-
ha doğru bir yaklaşım olacaktır.
(l) Turan Erol, "Ressamlann Yurt
Gezileri ve Sonuçları", Yurt Gezileri ve
Yurt Resimleri, Milli Reasürans Sanat
Galerisi Yavınlan, tstanbul 1998, s:8.
2. Uluslararası istanbul Karlkatûr
Festivali bugün başlıyor
Tema 'DoğuveBatı'
KültürServisi"-llki
1996 yılında düzenle-
nen LFluslararası tstanbul
Karikatür Festivali'nin
2.si Yeni Yüksektepe
Kültür Derneği tarafm-
dan 21 Kasım-5 Aralık
tarihleri arasında ger-
çekleştirilecek. Ana te-
ması 'Doğu ve Baü' ola-
rak belirlenen festivale
bu yıl uluslararası alan-
da pek çok çizer katıla-
cak.
Festival boyunca top-
lam 80 yapıt sergilene-
cek ve çeşitli etkinlikler
düzenlenecek. Yann Ka-
raköy'deki Schineder
Tempel Mizah Galeri-
si'nde açılacak olan top-
lu sergide Aaron, Albert
Poch, Aleksandar Ka-
rakuseviç, Ali Ulvi,
Amorina, Anton Kotre-
ba, Atilla Özer, Aurel
Stefan, Bastel Petraşu-
an. Behiç Ak. Bortolot-
ti .\ldo, Cnstian Topan,
Dr.Jan TomaschofiF. John
Lent, Ekrem Berber,
Emillo Isca. Ferit Ön-
gören, Frıtz Behrendt,
George Licurici, Hona
Crison. Hüseyin Çak-
mak. Ivan Hamıja, Ivan
Kdvacık, Izel Rozental,
JacekFranskL Juli Sanc-
his Aguado. Juüan Pena
Pau, Kâmil Masaracı,
Leonte NasJase, Liviu
Stanila. L'ubonir Katr-
ha, Mark Bryant, Mar-
lane r\)hle. Maurice Tantl
Burto, Mihaita PDrum-
bita. Mikai Paujaru, Mu-
sa Kayra, Necolai Mi-
rodoni, Nezih Danyal.
Nicolae, Octavian Bo-
ur, Özbek, Paolo Dal-
ponte. Peter Luko, Pe-
ter \iewendijk. Rie Pen-
will, Sakıc Zijad, Semi-
ramis Aydınlık, Seyran
Caferi. Simon, Sorin
Postolache, Tan Oral, To-
mek \\61OSZJTI, Tsavho
Pee\, Turhan Selçuk,
Umut Dinçşahin, Ugo
Sajini. Vlademir Kaza-
nevski. VVUüam Rasing.
Wolfgang Schlegel'ın
yapıtlan yer alacak.
Festival kapsamında
aynca 25 Kasım 11.00-
20.00 saatleri arasında
Tarlabaşı Euro Plaza
Oteli'nde bir sempoz-
yumdüzenlenecek. 'Do-
ğu ve Batı' teması üze-
rine kundu sempozyuma
Amerika 'dan John Lent
'Sotne Global Issues',
Hollanda'dan Peter Ne-
iuwendijk 'Bir Karikatü-
rü Özel Yapmanın Ceşit-
li Yollan', Türkiye'den
Umut Dinçşahin 'Doğu
ve Batı Felsefelerinde
İnsan', Tan Oral 'Dogu-
dan Batıya', Alman-
ya'dan Marlene Pohle
'Gerçekten Doğulu ve
Batılı Düşünme Şekil-
leri Var mı?\ Ingilte-
re'den MarkBryant Po-
ison Pen And Good
Tempered PenciF adlı
konuşmalar yapacaklar.
Sempozyuma aynca Ne-
zih Danyal ve Behiç Ak
da konuşmalan ile katı-
lacaklar.
Festivalin bir diğer et-
kinliği de 26 Kasmı'da
12.00-16.00 saatleri ara-
sında Kanlıca Meyda-
nı'nda düzenlenecek
olan \vorkshop olacak.
Workshop 'ta tüm sanat-
severler ve amatör kari-
katür sanatçılan, ulus-
lararası alanda çalışma-
lannı sürdüren sanatçı-
larla birlikte çizim ya-
pabilecek ve karikatür
hakkında konuşabilecek-
ler.
Bugün açılacaktı
Stiegele 'ın sergisi
gümrüğe takıldı
KültürServisi- Alman
sanatçısı Juüane Stiege-
le'ın bugün Yıldız Tek-
nik Üniversitesi, Y. Sa-
bancı Sanat Merkezi'nde
açılacak olan Mola/ Sto-
pover sergisi gerçekle-
şemiyor.
Yerleştirmenin parça-
lan YTÜ'den Tomur
Atagök ile MSÜ'den
Melih Görgün'ün tüm
başvurulanna ve çaba-
lanna karşm gümrükten
çıkanlamadı.
Açılamayan sergüıin
tasanmı şöyleydi: Şef-
faf kumaştan yapılmış
92 küçük çadu-, bir san-
dık içinde Münih'ten İs-
tanbul'a gönderildi. Bu
çadırlar uçağm kalkışı-
nı anımsatır biçimde
gruplar halinde yerden
10 cm yüksekte tavandan
asılacaktı.
Hareketli bir yerleş-
me yapısı olan çadır, in-
sanın yaşammda nereye
yerleşmesini, ne süre yer-
leşmesini ya da hangi
çevreyi fiziki ya da ma-
nevi evi olarak tanımla-
ması gibi değişik karar-
larını vermeye olanak
sağlıyor. Eski Mısu-lıla-
nn söylediği gibi: "Ya-
şam taştan bir ev yap-
mak için çok kısa."
Açdıştaki perfotmans-
la asılı çadu-lar hareket
ve havadan etkilenecek-
lerdi. Bugün serginin ga-
lerideki bölümü, kutu-
nun afişi, İstanbul Hava-
alanı'nın dia projeksi-
yonu, Münih Havaala-
nı'nın sesleri olacak. Yer-
leştirmenin ana parçala-
n ise İstanbul Gümrü-
ğü'nde açıhnamış ola-
rak bulunabilir.
Boğaziçi Ünivepsitesi'nde
org nesitali
• Kültür Servisi - Boğaziçi Üniversitesi Albert
Long Hall'de (Saatli Bina) bulunan orgun
suskunluğu, yaklaşık 40 yıl aradan sonra sona
eriyor. Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü'nün
düzenlediği konser bugün saat 18.00'de
gerçekleşecek. Bükreş Filarmoni Orkestrası Şefi
Nikolae Licaret tarafından verilecek resitalde
Handel, Bach, Enescu ve Ritter'in yapıtlan
seslendinlecek. (263 15 40-1591)