27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 7 EKİM 2000 CUMARTESİ O L A l L A R V E G O R U Ş L E R olay.gorus@cumhuriyetcom.tr S anıyorum bir hafta ya da on gün önceydi. Televiz- yonda bir fiıtbol maçının canlı yayını sırasında ek- rana bir işkence olayı, utanç duvannı aşan bir in- sanlık suçu yansıdı. Tribünlerderi saha- ya atlayan, görûnüşe göre on yaşlann- da bir çocuk, iriyan bir insan yaratığı- nın saldınsına uğradı. Ama ne saldın! Silletokat, tekmelerle... Bu iriyan insan yarabğı, çocuğu elin- den tutmuş bir taraftan sürüklüyor, bir taraftan tekmeliyor, dövüyordu. Daki- • kalarca!.. Çocuk yerde kıvranırken bi- le karnına, böğrüne öyle tekmeler in- dirdi ki acısını iliklerimde duyumsadım. Geçmedi, hâlâ duyumsuyorum, insan- lığımdan da utanarak. tnsanlığımdan utanarak dememin nedeni, insanın tüm canlılar arasında işkence yapan, insa- na, hayvana, doğaya işkence yapan tek yaratık olmasıdır. Bir aralık çocuğu Öl- • dü ya da ölecek sandım. Biri gelip ço- cuğu o yaratığın elinden kurtardıktan , sonra bile yaratık, koşup iki tekme da- ha savurdu çocuğun arkasına. '" Olay stadyumda on binlerin önünde oldu. Tribünlerdeki on binler o sırada . dikkat ve ilgilerini sahaya yöneltrikle- , n ıçin belki de bu olayı göremediler. Fa- ,4cat televizyon bu olayı, bu ınsanlık su- t;unu, bu insanlık ayıbuu yakın planda başka on binlere yansıtü. - Bugüne kadar yazılı ve görüntülü medyada bu olayı irdeleyen bir haber .ya da tepki olup olmadığını bilemiyo- rum. Yalnız geçenlerde bizim "Cum- huriyefte bir arkadaşımızın yazısuun v sonunda olayı kınadığım okumuştum. Ogazeteyi şimdi bulamadığım için ya- •zann adını anımsayamadım, kendisin- den özür diliyorum. O yazıdan usum- da kalan "tinerci çocuk" deyimi ile iri- • yan insan yaratığının birinci adının Ah- met olduğudur. Televizyonda gördüğüm zaman, er- tesi gün ve günlerce yer yeriftden oy- nayacak, olay, gereken duygusal ve . .-•-> - . • Dilekçe özellikle de hukuksal tepkiyi görecek sanmıştım. Yer yerinden oynamadığı- na göre acaba ben ölü toprağını biraz kıpırdatabilir miyim diye düşündüm. Olayı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa- sı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin de altın- da imzası bulunan insan haklan bıldi- ri ve anlaşmalannın ışığı altuıda ay- dınlığa çıkarmaya çalışacağım. Önce uluslararası düzeyde "tasan Haklan" kavTarrunı ele alalun. Bu kav- ram her ne kadar Büyük Fransa Devri- mi öncesi, devrimin fikir mimarlan Voltaire, Diderot, Rousseau gibi *Ay- rfmlıklar Yüzyıh'nın yazar ve dûşünür- leri ile filizlenirse de asıl kurucu mec- lisin 26 Ağustos 1789 günü kabul etti- ği 17 maddelik "İnsan ve Yurttaşük Haklan BildirisTnde yerini bulur, so- mutlaşır. tnsan haklan kavramı bugün tüm çağdaş demokratik rejimlerin temelin- de yer alan ya da yer alması gereken bir "üstûn değer sistemi''dir. insan hakla- nnın böyle uluslararası bir düzeyde yükselişi Ikinci Dünya Savaşı sonrası- na rastlar. Burada, îkinci Dünya Sava- şı'nın, insan haklannı hor gören, te- melden reddeden totaliter, faşist ve Na- zi rejimlerine karşı yapılan bir "ideolo- ji savaşı 1 ' olduğu gerçeğini de belirte- biliriz. Bu kavram 6 Ocak 1941 günü Amerika Bırleşık Devletleri Başkaru Franklin D. Roosevelt'in Kongre'ye sunduğu "DÖrt Ozgürlük \lesajı'"nda şöyle özetlenmıştir: "Söz ve anlatım özgürfâğü", "Vkdan özgürlüğü", "\bk- sulhıktan kurtubna özgüriüğü", "Kor- kudan kurtulma özgüriüğü" tşte bu dört özgürlüğün projektörieri altında stadyumda 10-11 yaşındaki çocuğa "öl- düresiyedayakatma özgüriüğü' 1 sergi- lendi. HüsnüA.GOKSEL Şimdi insanlığın insan olma evrimin- de önemli yeri olan ve Birleşmiş Mil- letlerGenel Kundu'nun 10 Aralık 1940 günü 8 çekımsere karşı 48 oyla kabul ve ilan ettiği "tnsan Haklan Evrensel Büdirisi"ne değınelim. 27Mayıs 1949 gün ve7217saydıR£s- mi Gazete'de yayımlanarak Türkiye'de de geçerliğını kazanmış olan bu insan Haklan Evrensel Bildirisi'nin stadyum- da meydan dayağı yiyen çocukla ilgili bazı maddelerini özetleyelim; M. 1: Bütün insanlar birbirlerine kar- şı kardeşlik anlayışı ile hareket etme- lidir. M.2: Herkes bu bildiride ilan olunan bütün haklardan yararlanabilir. M.3: Kişi güvenliği herkesin hakkı- dır. M.5: Hiç kimse işkenceye ya da zul- medici, insanlık dışı, onur kuıcı işlem veya cezaya tabi tutulamaz. M.6: Herkes hukuk kişiliğinin tanın- ması hakkına sahiptir. M.7: Herkesin bu bildiriye aykm her türlü işlemlere karşı korunma hakkı vardu". Dayak yiyen çocukla dayak atan in- san yarahğını bu maddelerin neresine yerleştirebiliriz acaba? Bir de 19 Mart 1954 gün ve 8662 sa- yüı Resmi Gazete'de yayımlanan tt Av- rupa İnsan Haklan Sözleşmesi" var. Üçüncü maddesinde aynı şey vurgula- nıyor: "Hiç kimseişkenceye, insanlık 4- şı yada onur kmcıcezaveişlemJere ta- bi tutulamaz." Bunlardan başkaüyesi bulundugumuz Birleşmiş Milletlerce kabul edilmiş 9 Aralık 1975 tarihli "Bütün Kişflerin tş- kence, Zubnedki ve Aşağüayıcı Ceza ve Işlemkrden Korunmasına llişkin Bfldiri" daha var. Bunlara Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nca 20 Kasım 1959 günü kabul edilen "Çocuk Hak- lan Bildirisi''m de ekleyebiliriz elbet Bu sözleşmelere katılan bütün dev- letler insan haklanna saygı gösterme yü- kümlülüğünü üstlenmiş bulunmakta- drrlar. Bu sözleşmelerin ve bildirilerin işlerliği demokrasinin ön şartıdır. Bu ön şart olmadıkça demokrasi gerçeklese- mez. Yoksulluk ve cahülik geniş kitle- leri toplum sorunlan ile ilgilenmekten alıkoyarsa zulüm ortamı doğar. Bunu önlemek için "insan haklan" demok- ratik rejimlerin anayasalanna da gır- miştir. Şimdi bizim şu 1982 Anayasamızda dayak yiyen çocuk ve dayak atan yara- tık ile ilgili kimi maddeleri görelim: Başlangıç Bölümü'nden: "HerTürk vatandaşı, bu anayasadaki temel hak ve hürrryetierden e^tnk, adalet gerek- lerince yararianmak, medenJyet ve hu- kuk düzeni içinde onurlu bir haj at sür- dürmek hak ve yetkisine doğuştan sa- hiptir-.'' M.2: Türkiye Cumhuriyeti bir hu- kuk devletidır. M. 17: Kimseye işkence ve eziyet ya- pılamaz, kimse insan haysiyeti ile bağ- daşmayan bir ceza ve muameleye tabi tutulamaz. M.36: Herkes yargı mercileri önün- de davacı olarak (hakkını arama) hak- kına sahiptir. M.40. Anayasa ile tanınmış haklan ihlal edilen herkes yetkili makama ge- ciktirilmeden başvurma imkânınin sağ- lanmasını ısteme hakkına sahiptir. M.58: Devletgençleri alkol düşkün- lüğünden, uyuştunıcu maddelerden, suçluluk ve cehaletten konımak için gerekli tedbirleri ahr. M.81: Mılletvekılı andından: "Her- kesin insan haklanndan yararianması ülküsünden aynlmayacağıma_" M.103: Cumhurbaşkanı andından: "Herkesininsan haklanndan yararian- ması ülküsünden aynhnayacağıma-" Şimdi olayı baştan ele alalım... 10-11 yaşuıda (tinerci olduğu söyle- nen) ortaçağın arenalannda aslanlara yem olarak atılanlar gibi, bir çocuğa stadyumda, bir yaratık tarafından yer- lerde sürüklenerek, tekmelenerek aşa- ğılanarak işkence yapılıyor. Bu çocuk, Birleşmiş Mılletler'in çeşith insan hak- lan, bildiri ve anlaşmalanna imza at- makla yükümlülük alüna giren, bu yü- kümlülüğünü anayasasında belirten, milletvekili ve cumhurbaşkanı andla- nnda "ataid" haline geürmiş olan Tür- kiye Cumhuriyeti'nin garibanbiryurt- taşıdır. tnsan haklan dernekleri, Mec- lis İşkence Komisyonu, çocuk koruma dernekleri bilmem bu olayla ilgilendi- ler mi? Bana mı düşmeliydi onun hak- lannı konımak. Yıllarca önce, bir Adalet Bakanı var- dı: MahmutEsatBozkurtidi adı. Sav- cmuı idam isteği ile yargılanan gence- cik, kimsesiz, korumasız bir köylü ka- dmm davasını duymuş. Makamından inip savunman cüppesini giyerek onun savunmasını yapmıştı. Ben de şimdi devleti, o çocuğu uyuş- tunıcu alışkanlığından. cehaletten, yok- sulluktan, güçsüzlükten, suçluluktan, işkenceden koruyamayan, korkusuz ya- şama hakkını sağlayamayan, insanlık onunmdan yoksunbırakan devleti, Dev- let Başkaru'na şikâyet ediyorum. Onun tüm boyutlan ile insan haklannın, in- san haklanna saygılı, güçlü bir hukuk devleti olan koca Türk devleti ve bu hu- kuk devletinin hukukçu Devlet Başka- m taranndan gözetümesi umut ve di- leğimdir. (Yaadışı Not: Pbütikacüann, "Ünhw- site kürsüsünün politika kürsüsü ol- madığını" bilmelerinde sayısız ülke yaran vardır. H.A.G.) ARADABİR Av. KEMALETTtN ÇELAN Ey Partiler Hani Tepkiniz! '. ABD Temsilciler Meclisi Att Komis- yonu'nca alınan soykınm karan üze- rine hükümet birden celallendi. Ermeniler, bu karan almakla ne yap- •^rnayı düşünmektedir. Osmanlı'nın de- i/amı olan ve onun mirasına sahipTür- "kiye Cumhuriyeti'ni, sözde 1915 kat- liamından sorumlu tutmak ve belki de yüklü tazminatlar veya toprak talep etmek. Peki, kuruluşundan 8 yıl önce vuku bulduğu iddia edilen katliamdan genç Türkiye Cumhuriyeti sorumlu olabilir mi? Ne gariptir ki, bir yandan Cumhuri- yetimizin 75'inci yılını kutladık, öbür yandan Osmanlı Imparatoriuğu'nun, sanki yaşıyormuş gibi 700'üncü yılını kutluyoruz. Yazık ki bu kutlamaya hü- ' "kümet yetkilileri de katılmaktan geri kal- "'tnıyorlar. Kimlerin tezgâhladığı belli olmayan bu kutlama ile dünyaya, Osmanlı'nın ^mirasçısı olduğumuzu ve Osmanlı'nın 'isim değişikliği ile devam ettiği mesa- jını vermek istiyoruz. Ne hükümet ve ne de muhalefet ve ne de diğer top- ' luluklar, bu çarpık ve manasız kutla- \ maya karşı çıkmıyor. " r Bu manasız kutlama ile Ermeni da- vasına çanak tutmuyor muyuz? Büyük Atatürk, hilafetin kaldınlma- sı müzakeresini yapan meclis komis- yonundaki konuşmasında; "Osman- lı, bizim hürriyetimizi kuvvet yolu ile gasp etmiştir. Şimdi, biz de kuvvet yolu ile hümyetimiziontardan almış bu- lunuyoruz" demekle, yeni Cumhuriye- tin, Türklük ile hiç ilgisi olmayan Os- manlı Devleti'ni reddettiğini açıkla be- yan etmiştir. Osmanh'dan çok önceleri, Anado- lu'daTürk beylikleri vardı. Orhan Ga- zi'nin, Rum prensesi ile evlenmesi so- nucu önce, Hassa askeri Rum genç- lerden kuruldu. Babası Osman Gazi, "Tûrkleren büyük düşmanımızdır, on- lan birbirine kırdırmalısın" vasiyeti üzerine de Türk Karasi Beyliği'ni kal- dırdı. (M. Kemal Meram, Padişah i Analan) • Vaiidesi Ortodoks Sırp Prensesi ve eşi Rum olan Fatih Sultan Mehmet ise, Istanbul'u feth eder etmez, Türk- leri Istanbul'a sokmamak için, Bur- sa'daki Ermeni Papazı Yüvakim'i Is- tanbul'a davet ederek Ermeni Patriği yaptı ve Enmenistan'dan 250.000 Er- meniyi, Istanbul'a getirtip yerleştirdi. Trabzon'daki Rum Pontus'tan 100.000 civannda Rumu ve Bavyera'dan Ya- hudileri getirerek yerleştirdi. Istanbul'un Türklertarafından fethi, Büyük Atatürk'ün 1927 yılında Dol- mabahçe Sarayı nhtımına ayak bas- tığı gündür. Istanbul'un fethini müteakip, büyük dedesinin vasiyeti icabı, Türklükle hiç- bir ilgisi olmayan Osmanlı hanedanı, sadrazamlan ve en küçük memuria- ! nna kadar Türk olmayan unsuriarla i yönetilmiştir. Tüm vurgun savaşlannda Türkleri ön saflarda savaşa sokarak onlan kır- dırmapolitikası izlenmiştir. Bu ganimet savaşlannda elde edilen ganimetler ile vergiye bağladıklan Hıristiyan bey- liklerinden gelen paralar ve fakir Ana- dolu köylüsünden alınan fahiş aşar vergisi ile saraylarda ytyip zevki sefa içinde yaşamışlar, Anadolu'ya bir çt- vi dahi çakmamışiardır. Anadolu'da, yalnız asker toplamak için kervansaraylar yapmışlardır. Osmanlı'ya Türk denmesini büyük hakaret kabul eden Osmanlı ile Türk- lerin ne bağlantısı olabilir? (Prof. Boz- kurt Güvenç, Türk Kimliği") Türk milletinin bir numaralı düşma- nı olan Osmanlı'nın yeni kirii oyunla- nnı sergilemesini müsahama ile kar- şılayan hükümetin, yıllar öncesinden bilinen soykınm iddiasına karşı birden celallenmesi, hırsız girdikten sonra ka- pı dayaklamaya benziyor. Ne gariptir ki, hükümet 1915 yılı soykınm iddiasını çürütecek elinde birçok delil olmasına rağmen bu de- lilleri, ne Amerika Pariamentosu'na ve ne de Türk milletine bildirmiyor. Zan- nederim böyle bir hazırlığın içinde de bulunmuyor. (Merhum Falih Rıfkı Atay'ın, Zey- tindağı eserinde isyanı, Türkleri katle- den Ermenilerin, Cemal Paşa tarafın- dan Suriye ve Lübnan'a sürüldükleri, bir kısmınm ise Amerika'ya gittikteri be- lirtilmektedir.) Asırlarca Anadolu'da birlikte yaşa- yan, aynı örf ve âdeti paylaşan Enne- nilerin bu dostluğu günümüzde de devam etmektedir. Ancak, bu dostlu- ğu zedeleme azmindeki militan Erme- nilerin bu üzücü teşebbüsleri vesika- lar ile çürütülmelidir. Kaldı ki, Türk olmayan Sırp, Rum, Rus, Bulgar, Macar, Romen, Amavut ve devşirmelerden müteşekkil ve özel- likle iktkjarlannda Ermenilere büyük pa- yeler veren (Dışişleri, Maliye ve Tıca- ret Işleri gibi) bir devletin, Ermenilere karşı bir soykınmı düşünülebilir mi? Bir soykınm, devleti yönetenler ta- rafından verilen emir ve yetkilerle ya- pılabilir. Bünyesinde yetmiş iki tür mil- leti banndıran Osmanlı, bu soykınmı neden ve kimin lehine yapmış olabi- lir. Türklerin lehine olmaz. Çünkü Türk- ler, Osmanlılann en büyük düşmanı- dır. Ortadoğu tarihçisi Bernard Le- vis'in, Türkler, Osmanlı boyundunj- ğundan kurtulan son ulustur' rfadesi tamamen gerçeği ifade etmektedir. Osmanlı Devleti'nin, Fatih, II. Be- yazrt ve Sultan Selim zamanında yaptığı soykınmlar, yalnız Türklere uy- gulanmıştır. Osmanlı, Türkleri Araplaştırmak için her olanağı kullanmıştır. Peki, diğer partiler ne yapıyor? Üzer- lerine ölü toprağı serpilmiş gibi hepsi susuyor. Esasen, dünyada emsali ol- mayan mantık dışı, Osmanlı'nın 700. yılı kuttamalanna açıkça bir tepki gös- termedikleri gibi onaylar gibi politika- lar yürüttüter. Acaba büyük Atatürk'ün kurduğu çağdaş Türk Devleti'ni de ta- rihten silmek mi istiyoruz? Siyasal îslamcılara Goygoyculuk Dr. Alev COŞKUN Turizm Bakanı Erkan Mumcu, Istanbul Üniversitesi'nin açdış töre- ninde yaptığı konuşmada; "Üniversitelerin duyariılığı TSK'ninkifleaynı oiamaz. Ontolo- jflcvarnldanna aykmdır. Abarnlmış duvarhhk bizi yobazhğa götürme- metidir" diyor. Bu sözleri neden söyhıyor genç po- litikacı? OniversiteninrektörüSayın Prof. AJemdaroğhı konuşmasında; "Atatürk Türkiye'sini korumak- ta ve Cumhuriyetin değerlerine sa- hipçıkmaktakararfaolanuhısuinuz, başta TSK olmak üzere ünrvershe- lerimiz ve yflğdaş kurumlarumz ül- keyi akh ve vicdanı körkşmiş bir grubun çağdışı emeüerine terk et- meyeceğmigöstenniştir'' dedığı için, buna yanıt vermek amacıyla söylü- yor. Sayın Alemdaroğlu'nun bu ko- nuşması Atatürk ilkelerine ve dev- rimlerine inanmış bir bilim adamı- nın son yıllarda ülkemizde yaşanan gerici hareketlere ve eylemlere kar- şı yaptığı bir tespitidir. Bu saptamadaki öğeler nelerdir: 1 - Ulusumuz Atatürk Türkiye'si- ni korumakta ve cumhuriyetin de- ğerlerine sahip çıkmakta kararhdır. 2- TSK, üniversitelerimiz ve çağ- daş kurumlanmız, ülkemizi aklı ve vicdam körleşmiş bir grubun çağ- dışı emellerine terk etmeyeceğini göstermiştir. Şimdi, bu saptamalar doğru değil midir? Yoksa uzayda mı yaşıyoruz? • Hizbullah adı verilen birtarikat, işkenceler yaparak insanlan öldür- memiş midir? • Sıvas'ta göz göre göre 37 cana kıyılmamış mıdır? • Tarikatlar vakıflanyla, okulla- nyia, gazeteleri, TV'leri, finans ku- rumlanyla devleti kuşatmak istemi- yorlar mı? • Türban eylemi adı altmda üni- versiteler hatta TBMM'de bir da- yatmamn tamğı olmuyor muyuz? Pekiyi, Saym Mumcu'nun abart- ma dediği nedir? Bence Sayın Prof. Alemdaroğlu az bile söylemiş, "At«- törkfflteieri, devletbOtçesminohnak- tarmdan da yarananan karşı devrim- dkr tarafindan sistematikolarakyı- kümakisteniyor" demeliydi. Bu da karşı çıkılamayacak bilimsel bir saptamadır. Saym Mumcu, özgüriükleri sa- vunma kisvesi altında laik demok- ratik değerleri zedelemenin örneği- ni vermektedir. Ama bu gibi tutum ve davraruşlar yakın tarihimizde çoktur. Saym Mumcu'nun konuşması çc- ğulcudemokratik sısteme gjrdıgırruz son elli yıldır sağ ve kısır siyaset adamlanmn, din istismanna yöne- lik tutumlanmn en son örneklerin- den birisidir. Bu konuşmada sağlıksız olan nok- talar şunlardır: • Üniversitelerin duyariılığı TSK'ninki ile aynı oiamaz. Neden olmasın Sayın Mumcu? Ülkeyi or- taçağ karanlığına sürüklemek iste- yen örgütlü ve kimi durumlarda dış- tan finans destekli bir azmlığın yap- tıklanna karşı neden belli kurumlar aynı duyariılığı göstermesinler? • Mumcu'ya göre bunun nedeni ontolojik varlıklanna aykmdır. Bu da yanlış ve sağlıksız bir önyargı. Çünkü önemli olan ontolojik varlık- lar değil, önemli olan doğru ya da yanlış fikirler ve saptamalardır. Genç yaşta, bakanlık koltuğuna- oturan Sayın Mumcu kimi abartıl- mış fikirler ileri sürerek popülarite- sini konımak isteyen bir durumu za- man zaman sergilemektedir. örae- ğin bin bir emekle kurulmuş ve 40 yıldır geliştirilmiş olan Turizm Ba- kanlığı'na kilit vurmak istedi. Bu bakanlık kapanmca gerekli hizmet- leri kim verecekti? Mumcu, Turizm Müsteşarlığı ku- racak, onu da bir devlet bakanlığı- na bağlayacaktı. Mumcu, bir bakan- lığı yıkarak, onu daha sorumsuz devlet bakanlığına bağlamayı kamu yönetiminde bir reform diye suna- cak kadar kavramlan birbirine ka- nşuran ilginç birpohtikacıdır. Mum- cu, bu fikirleri bir reform sanmak- ta, böyle aykın bir şeyler söyleye- rek manşetlere geçmek istemekte- dir. Bu son konuşmada da talihsız bir duruma düşmüştür: Saym Mumcu ortaçağ karanlığı- na gidişi isteyen fikirleri sevebiür, isteyebilir. Şık giyinmesi yamnda kafasında gerici fikirleri benimse- yebilir. Ona bir şey diyemeyiz. Ama bilsin ki laiklik karşıthğı, demokratik gelişmeye, özgür dü- şünceye hiçbir katkı sağlamaz. Bu konuda fikir özgüriüğü kisvesi al- tında yapılan çılaşlar yobazlıktan başka bir sonuç getirmez. Çünkü laiklik karşıthğı, ashnda demokra- si karşıthğıdır. Avrupa'nın karanlık ortaçağdan kurtulup demokrasiye kavuşması nasıl oldu? Avrupa'da burjuva ve köylülerin, sanatçı, büim adamı ve aydınlann en- gizisyon mahkemelerinde yüzlerce yıl eza ve cefa çekmeleri unutula- bilir mi? Bu uğurda yüzyıllann harcanma- sı, üstün zekâlı birçok insanın acı çek- mesi, hatta yaşamlanm yıtirmek pa- hasına yoğun ugraşlar vermesi ge- rekti. Binlerce insan diri diri yakıl- dı. Daha sonra halk kitleleri ve bur- juva bitleşerek bağnaz din kuralla- nna ve papanın otoritesine karşı ha- rekete geçmediler mi? Bu savaşımlann tarihi, aydınlan- manın tarihidir. Dinle devletin bir- birinden aynhnasınm ve egemenli- gin kutsal sayılan varlüdardan ann- dınlıp halka verilmesinin tarihidir. Türk siyasal yaşamı son elli yıl- dır ne çektiyse hoşgörü, demokrasi ve fikir özgürlüğü kisvesi altmda gerici düşüncelerc goygoyculuk eden siyaset esnanndan çekmiştir. Bunun birçok örneğini son elli yılhk yaşamımızda çok gördük: Bun- lardan kimileri tarikat şeyhlerinin ellerini öptü, kimileri onlaraprim ver- di, imam-hatip okullannm sayısmı gereğinden çok çoğalttı, kimileri ta- rikat şeyhlerine Başbakanlık'ta iftar yemekleri verdi, kimileri anayasının 24. maddesinin değiştirihnesini is- tedi, kimileri ezan susmayacak, bay- rak inmeyecek diye bas bas bağu:- dı, kimileri siyaset dinin emrinde olacaknr dedi, kimileri de Türk-ls- lam sentezini ta yukan tepelere ka- dar taşıdı. Çoğulcu demokrasinin en önem- li özelliği, toplumda değişik görüş- lerin varlığmı ve yaşama hakkını ta- mmış obnaktır. Ancak, demokratik siyasal yaşamın bu çoğulcu ve çok- sesli düzeni içinde demokratik ya- şamı ortadan kaldınp karanlık orta- çağı getirmek isteyenlere özgürlük kisvesi altmda bu hak tanınacak mı- dır? Saym Mumcu'nun "Demokn- sinin, kendisini konımak hakkj" di- ye tanımlanan bir hukuki olgudan ha- beri varmı? Saym Mumcu bu konuşmayı bo- şuna yapmadı. Giderek oy kaybeden ANAP siyasal Islam konusunu kul- lanmak istiyor. Silahlı Kuvvetler'le halkı birbirine düşürmek istiyor. Za- ten ne ANAP ne de Sayın Mumcu yıllardırMechs'te oldukİan halde de- mokrarikleşme ve fikir özgüriüğü ko- nusunda bir tek adım atmaya yanaş- mamışlardır. Öyleyse ANAP ve onun lideri Yılmaz'ın yapmak istediği ne- dir? TCRKKALPVAKFI "Çocuk Kardiyolojisr Türk Kalp Vakfi kalitesi ve titizligiyle hizmetfaüzde 19 Mayıs Cd. No: 8 Şişli/İSTANBUL Tel: (0 212) 212 07 07 (pbx) Faks: (0 212) 212 68 35 KÜÇÜKÇEKMECE1. ASÜYE HUKUK MAHKEMESİ'NDEN DosyaNo: 1994/1092 Esas Davacı Remziye Nazan Hoşgör vekili Av. Ömer Erkul taranndan davah Şeref Hoş- gör aleyhine ikame olunan boşanma davası sırasında: Dava dilekçesi davalıya DORF Dortdebhanke, Gastete Beethwenestk 73663 Berg- len/Deutschland adresine dava dilekçesi tebliğ edilmiş olup, hâkinıliğimizce verilen mahkeme karan bakanlık kanalıyla bu adresteki davalıya tebliğ edilemeyip etnniyet araştırması neticesinde de adresi tespit edilemediğinden hâkimliğimizce verilen 04.04.1995 tarih 1994/1092 esas, 1995/341 karar sayılı ilamı ile verilen davanın kabu- lüne, Kırklareli, Merkez, Hacızekeriye Mah. cilt 003/03, sayfa 99, kütûk 1096'da nü- fusa kayıtlı bulunan davacı Remziye Nazan Hoşgör ile davah Şeref Hoşgör'ûn TMK'nun 134. maddesi gereğince boşanmalanna, taraflann müşterek çocuklan Arzu Hoşgör'ün velayetinin davacıya bırakılmasına dair verilen karann Türkiye'de ve Al- manya'da davalının bulunduğu adreste çıkan gûnlük gazetede yayınlanmak suretıyle ilanen tebliğine karar verilmiştir. Tebligat yerine kaim olmak üzere ilan olunur. 27.09.2000 Basın: 54164 Nüfus cüzdanımı kaybettim. Geçersizdir. ZAFER DURMUŞ PENCERE Harun Suçlu , Kurban! "Sydney Olimpiyatlan'na katılangüreşçimiz Ha- run Doğan ay-yıldızlı formayı giymedi; üzerinde ay-yıldız bulunmayan bir mayoyla mindere çık- mak istedi. Kıyamet koptu. Ne diyoriar gazete başlıklan: 'Güreşimiz irticaya tuş oldu.' 'Irtica güreşi ele geçirdi.' Her taşın altında irtica arayanlar, şamata yapı- yorlar, demokrasiye ters düşüyoriar, bunlarkılık k yafete bile el koyan faşist kafalılardır, küçük öğ- rencilere okullarda üniforma giydirirler; türbanlı genç kızlan üniversiteye sokmazlar. Harungûreş minderine milli takım mayosuyfa çık maz istemezse ne olmuş?.. özgürlük yok mu?.. Güreşçimiz Harun Doğan 'aidiyeti'n/ 'ümmet' toplumuna bağlamışsa, bu onun demokratik hak- kıdır, inancı 'milli'ye karşıysa, 'milli takım' ünifor- masını giymesi için zorlanamaz; insanlann kişilik- lerine saygı duymak, özgürlükrejimlerinin gereği- dir. Hem 'ulus devlet'/n artık sonu gelmedi mi?.. Birgüreşçi sağcı olur, solcu olur, ilerici olur, ge- rici olur; kim kanşır?.. Minderde güreşçinin fikir- leri mi güreşecek?.. Yoksa bedeni, gücü, ustalığ mı sonucu belirleyecek?.. Küreselleşen dünya- mızda bir güreşçinin ille de laik olmasını öngör- mek asıl gericiliktir. Harun giyim-kuşam özgürlüğü istiyor; inancına göre mayosunu giyip mindere çıksaydı, belki de biraltın madalya getirecekti; laikçileryüzünden bu fırsatı kaçırmış olduk. özgürlüğün dibiyoktur. Üniversitelerde kız öğrenciler 'tesettür özgürlü- ğü'nü kullanmalıdır. Harun istediği mayoyla mindere çıkabilrmlidir.' N a s ı l ? . . ••'• * •*•• Yukandaki yazryı begendiniz mi?.. Ben yazdım. Kimse Harun'a kjzmasın, kimse "tesettûr"ü yeg- leyen genç kıza bozulmasın!.. Bir insan nasıl yetiştirilirse, nasıl eğitim görürse, daha çocukluktan başlayarak beyni nasıl yıkanır- sa, yaşam biçimi ona göre belirienir; Türkiye'de ir- tica, kjrk yıldan beri devletin himayesi attında mi- litan yetiştiriyordu; kökü dışarda para kaynaklan- nı da kullanarak tabanını oluşturdu; bu kara eylem bugün de sürüyor. Akıl ve bilim egitiminde kimliği oluşmayanlann ül- kesinde demokrasi tohumlanamaz. İnsan ancak akıl ve bilimselliğin süzgecinden geçtikten sonra bağımsız tercihlerini yapabilir, se- çenekleri kullanabilir; kişi daha çocuk yaştan aklı dışlayan ve inancı körü körüne içleyen bir eğirimin baskısı attında yetişirse, özgür düşünme yetisin- den yoksun kalır. • Yurttaşlık kavramı 'Aydınlanma 'nın ürünüdür; Avrupa'da demokrasiytebiriikteoluştu. 1)(> , : Demokrasi yurttaşlann rejimid.ir. „ ' j Harun'da yurttaşlık bilinci yok!.. Harun'a kızmayalım.. Harun suçlu değil.. Kurban!.. \ ENGÎN ARASAN'a Şu kâinat denen nesnenin içinde en çok sevdiğim yürek, üstüne en çok titrediğim insan kalbi senin göğsündekidir. • ÎYİKİDOĞDUN ' YASEMÎN ARASAN DUYURU Spor Yaralanmalan Artroskopi ve Diz Cenrahisi Demeği Genel Kurul topiarrbsı B-Mikrocerrahi-Ortopedi ve Travmatoloji Hastanesi'nde (Kahramanlar-lzmir) 4 Kasım 2000'de, saat 11.30'da, çoğunluk sağlanamadığı takdirde 18 Kasım 2000'de aynı yer ve saatte yapılacaktır. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin yayınladığı günlük Bizim cazete Olke sorunlanna ilişkin raporlarıyla, araştırmalanyla, köşe yazılanyia, tarafsız haberleriyle sivil toplumlann gazetesi. Oüzenli okumak için abone olun. Tel: 0.212. 511 08 75 GözlüklüfiiMartı Istanbul yayalanna • "yatay geçiş" hakkı tanındı! Yaya geçitlerinde başgösteren kalabalıkta insanlann birtnrini çiğ- nemesini önlemek için Istanbullulara "yıtay geçiş" imkânı tanın- dı! Karşıdan karşıya dûz hat üzerinden yünime imkânı bulamayan- lann yampın ve otomobil tamponlan arasından yan yan geçmesi- ne trafık polisi göz yumacak Yakında tek-çıft plaka no'lan gibi yayalann da sıgorta sicil no'lanna göre mûnavebeyle sokağa çtka- nlmalan dûşünühîyor. B» konayn www.iribilgucom.tr adrcsinde Gddüklâ Mtrödaa oknyıbüirjiniz. ADIYAMAN ASIİYE HUKUK HÂKİMLİĞt'NDEN EsasNo: 1996/961 /Karar No: 1999/842 Davacı Halil Taşar vekili Av. Irfan Yıldınm tarafindan Ipekli köyünden davaya son- radan dahili olarak gösterilen bir kısım davalılar olan Ali çocuklan Hanım, Fatma, Der- viş ve Ali Dolaş yine Hasan çocuklan Fatma ve Rabia Dolaş aleyhlerine açılan tapu ip- tali ve tescil davasının yargılaması sonucunda davanın kabulüne karar verildiği, karann şahıslara teblığı için bütün aramalara rağmen bulunamamasından "hayali bir isim ol- duklanndan" tebliğ yapüamamış bu nedenle ilanen tebliğ yoluna gidilmiş olmakla, Karanmızın ilan tarihinden itibaren davalılann karara karşı 15 gûnlük süre içerisin- de itiraz etmesi, itiraz etmediği takdirde karann kesinleşeceğı hususu ilanen tebliğ olu- nur. 14.09.2000 Basın: 53740
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle