Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 15 EKİM 2000 PAZAR
10 Y A Z I L A R I [email protected]
Ne olacak bu
Almanya'nın hali?
.Almanya'da insanlar haftalardır
hop oturup hop kalkıyor.
Sinirler nasıl da gergin, aklınız
durur! Ükönce basnran benzin
zammı ile ardından patlak veren
dazlak saldınlan ve sonra da
peşpeşe gelen çevre vergisi ile
Euro'nun tepetaklak
oluş haberleri, ülkede
yaşayanlan zıvanadan çıkardı.
Ve günlerdir gazete
manşetlerinden bu konular
düşmez oldu... Almanya'da
enflasyon son üç yılın en
yüksek dûzeyine tırmanıp 2.4
olunca mıllerin sabn taşü.
Zaten aylardır gülmeyen
yûzler, daha beter asıldı...
Petrol ürünlerine yapılan bu
şoke edici zamlardan sonra,
arabasını garajlarda bırakıp
metrolara doluşan kalabalıklan
incelerken Alman ınsanımn
ortak davranış karakterini çok
yakından ızliyorsunuz ve
sinirleniyorsunuz. ÖzellikJe
ırkçılık bu milletin nıhuna
işlemiş kardeşün! Almanlann
dünyaca ünlü radyo ve TV
kanalı 'Deutsche
WeDe'nın geçen
sene eylül aymda
elli ülkede
yaptırdığı anketten
çıkmıştı bu sonuç.
Yabancı
aynmcılığının yanı
sıra neo-Nazilerin
bütün ülkede
estirdiği terör, en başta
başbakanın canını sıİrtı! Aslında
Alman ilenci aydınlan eskiden
beri her şeyin farkındalar ve
kahroluyorlar ya neyse.
Aylardır ülkede yaşananlar bir
yana, ırkçılann son
manfetlenni ise Münih'te
"Oktober Fesfın son cumartesi
günü yaşadjk. Bira bayramını
fırsat bılip kente sızan 75
civannda dazlağın az kalsın linç
edılmesı işten bile değildi.
Manenplatz'dakı çılgın
kalabalığın içıne kanşan neo-
Nazı bozuntulannın karşı
gruptan SPD'li gençlerle
çatişmaması içın, polis anında
etten duvar ördü ve sindirildi
tehlike...
Evet, Almanlann ezeli ırkçılık
saplantısı son aylarda tekrar
"nûksetti". Ülkenin kuzeyinde
suçsuz ınsanlann evini
lcundaklayanlar, çelimsiz Çinli
garsonlan pataklayıp
Pakıstanlılann dükkân
camlannı ındirenlenn sayısı
inanın çığ gibi artıyor.
Geçen nisan ayında hükümet
tarafindan hazırlaülan bir
raporda neo-Nazilerin sayı
olarak 1999'da yüzde 11
oranında arttığı ve 53 bin 600'e
ulaştığı açıklanmıştı. Irkçı
şiddet olaylanndaki yüzde 9'luk
artışın son beş ayda katlandığı
da meydanda. Ülkede 114 aşın
sağcı grubun olduğunu ve
bunlann intemette aşağı yukan
kafadan 300 sayfalan
bulunduğunu da (!) uzmanlar
açıklıyor... Bunlar
ne yazık ki, yaşadığımız
Almanya'dan acı gerçekler.
Yaklaşık 82 milyonluk
Almanya'da, 7 miryon
yabancının keyfini kaçıran bu
son olaylann, Münih'e sıçrama
eğilimi de ortada. Oysa Münih,
öteden beri güvenlik güçlerinin
çok sıkı kontrol ettiği bir
kenttir. Ancak şehir içinde ve
civarda toplam 350 Neo-
Nazı'nın varhğı da polis
kayıtiannda sıntıyor... Kentte
yaşayan Nazilerden 120'sinin
aşın oranda şiddet eğilimli
olması ve geçen mayıstan bu
tarafa 40 kadar suç işlenmesi de
göz ardı edilemez. Resmen
"çetete" tutuyoruz artık!..
Kafalan sıfir numaraya
vurdurulmuş, kollan gamalı
haçı çağnştıran dövmelerle
dolu, küpeli-postalh bu gözü
dönmüşierin daha çok evsiz
Afhkalılara saldırdığı da ortada.
Evet, Almanya'da sinirler hayli
gergin!.. Televizyonlarda üst
üste düzenlenen açık
oturumlann en çok tutularu ise
pazar geceleri izleyici rekorlan
kıran Sabine ChristUnsen'in
hazırladığı "tarbşma"
programı... Kuruşlannın
hesabını yapan cimri Alman
milleti, benzin zammını yiyince
nasıl da şaşırdı hiç sormayın. Ve
millet hanl hanl gazete okuyup
haber izliyor ekranlarda...
Öteden beri kısacık haber
bültenlerinden sonra, cinayet
filmlenyle oyalanan, "kafalan
ütüknen" orta sınıf Alman da
şimdi başladı artık, yavaş yavaş
da olsa, "ne olacak biam bu
memleketin haM?" muhabbeti
yapmaya... Bitmedi. Bu arada
pazar keyfinizi kaçırdığına
yüzde yüz ınandığun bu bir
MÜNİH
yığın istatistik rakamlannın
yanı sıra Almanya'da aşın sağa
karşı birlikte olma çağnlanrun
arttığını müjdelemem lazım.
Zira ülkenin karşısındaki en
büyük bela bu. Tıpkı bızdeki
"şeriatçdar" gibi bir dert!
Yabancılar tedirgin. Hükümet
ise dunnadan alacağı önlemleri
görüşüyor... Bugün Münih'te
yaşayan toplam 270 bin
yabancının, bu gözü
dönmüşlere karşı tedirginlikleri
de söz konusu. Bizim 50 bine
dayanan Türk toplumunun da
giderek "getto"laştığını buraya
sıkıştırayun "Perlach" gibi
"Gieang"gibiTürklerin
topluca oturduğu semtlerde
balkonlardaki çanak antenlerin
çoğalması, bizimkilerin bir
aradalığının kanıtı. Türk
bakkalından alışveriş eden,
Türk bankasuıa giden, Türk
gazeteleri okuyan ve Türk
TV kanallannda gezinen
bizimkilerin çocuklan da
kentteki karate kurslanmn en
baş müşterisi... Hatta sokak
çetelerimiz bile
var! Boyunlannda
parlayan ay-yıldız
kolyelı "haşan"
delikanlılan metro
EROL girişlennde bol bol
ÖZKAN görüyorum...
Evet, sonbahann
_^mm^mmmm artık iyiden ıyiye
yaşandığı hüzünlü
ekım sabahlannda "pazar günü
kasvetimi" uzaktan gelen
telefonlar azaltıyor.
Seviniyorum. tçimde Ege
güneşleri açıyor sanki...
Ince ınce yağmurlann
hüzünlendırdiğı pazar günlen
"lsartor"dakı mavi hasır
sandalyeli şirin Yunan lokantası
'Safiaris'e oturup "buzoki
tmgn-tilı estetik" içinde Ege'yi
düşlüyorum... Cunda'dakı taş
kahveyi, Gümüşlük'ü ve
Bozcaada'nın arkasındaki
koylan en çok... Son yıllarda
sinemacılann mekânı olan
bizim Bozcaada'dakı "Enişte
Büfe"ile"Fuska"bardaki
ressam muhabbetlerini hayal
ediyoram bir de... Kısacası,
kendi coğrafyamı, kendı
insanımızı ve düşlerimdeki
sevgiliyi özlüyorum...
Almanya'nın yaşadığı bu
gerilimli günlerden sıynlmanın
en kestirme yolu ise düş
kurmak olmalı. Evet, dûşlerimız
olmasaydı sahi ne yapardık
değil mi, böyle sıkıntılı
pazarlarda, uzaklarda
yüreğimizde bir ekim
hüznüyle?..
Dünyayı işteBirçok hayal kınkhğı, bitmeyen bir baş,
susmayan bir yürek. Böyle özetleyebilirdi
belki tüm yaşamını. Uzaktan Bethlehem'in
yoksul ve suskun binalan görünmeye
başladığında, nedense aklından bunlar
geçti. Taksi şoförü Sami mümkün
olduğunca bilgi vermeye çalışarak, ara ara
konuşuyordu. Köy girişindeki "RacheTin
KabrP kilitli olduğu için giremediler.
Sami, kapının önündeki askerlerle
konuşarak ikna etmeye çahştıysa da,
askerin komutam anahtan alıp gittiği için
bir işe yararaadı. Kızgın güneş, havaya
yayılan tozu (toz muydu, ona mı öyle
geliyordu) sanki daha belirgın hale
getiriyordu. Bethlehem, Araplann
elindeydi ve girişe izin verilmediği
söylenmişti. Kudüs'e on dakika
uzaklıktaki bu köyü, Hz. tsa'nın doğduğu
yeri, "Buraiara kadar gelmişken mutlaka
görmefiyim" diye düşünmüştü. Neyse ki
hiçbir güçlükle karşılaşmadan
geçirmişlerdi kontrolü. Kibar olmaya özen
gösteren taksi şoförü -belki zaten hep
öyleydi- içten ve tngilizce, tbranice,
Arapçayı çok iyi konuşan biri olduğundan
bu küçük tur oldukça faydalı ve hoş
olmaya başlamıştı. "Nativfty" kilisesi
oldukça kalabalıktı. Dar merdivenlerden
aşağıya inerek, kalabalık arasından, Hz.
Isa'nın, mermer üzerinde bir yıldızla
KUDÜS
bezenmiş doğduğu yeri gördü. Daha sonra,
doğar doğmaz konduğu taşuı olduğu
bölmeye girdi. Bir din adamı başmda
sürekli olarak Incil okurken başını
kaldırdığmda göz göze geldiler. "Fotoğraf
çekebilir mryhn?" diye işaretle sordu.
Herkes çekiyordu, ama o yine de pek rahat
etmemişti bu işi yaparken. Bir kadın, yercle
dizlerinın üstünde eğilmiş, ağlayarak taşa
ellerini kollarmı sürüyordu. tnanan bir kişi
olmasma karşın, o anda kendini bu yapılan
işe uzak hissetti.
Nativity"den çıkmca, hemen
yandaki Katolik kilisesi St
Catherine'e girdiler. Dini bir
evin -binaıun olması
gerektiği gibi bir yer
olduğunu düşündü; aydmlık,
temiz, sessiz, açık renk ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^
boyanmış bir yerdi. Burada """""™~""™~
bu* süre kalabilir, Tann'yla baş başa
olduğunu düşünebilirdi. Dönüş yolunda
Sami, daha önceleri Israil polisinde görevli
olduğunu, bıçakla yaralandıktan sonra
polisliği bırakıp şoförlüğe başladığmı
anlattı. "Bıçakİayan Futstinli miydi?" diye
sonnadı. Ne fark ederdi ki, bir insan bir
üısanı bıçaklamıştı. Olay kötüydü. tsrail
tarafına geçerken önlerindeki arabalar
durdurulup kontrol edildiği halde,
pencereden bakan asker geç işareti yaptı.
El Aksa ve Hz. ömer camilerine
Müslüman olduğu için girebildiğı aklma
geldi. Nasıl aynlabilirdi ki insanlar böyle?
Nasıl bilinebilirdi bir insanın ne olduğu?
Ara kapıdan geçişine izin veren adam;
onun yüreğinin temiz olduğunu, hiç
kimseye kötülük etmedığini ve ahnteriyle
çalıştığuu nereden biliyordu? Hz. ömer
Camisi'nde, Hz. Muhammed'in
gökyüzüne çıktığı kayamn kıyısuıda yere
oturmuş dua ederken, başma gelip ısrarla
bir şeyler soran Arap kadını
ammsadı. Kaçımlmaz olarak,
etkilendiği o atmosferden
çıkarak, bildiği tüm iletişün
şekıllerini kullanarak kadınla
konuşmuş; tngilizce, işaretle,
Türkçe "Seni anlamıyorum"
^ ^ ^ ^ ^ demişti. Çıkış kapısmda
""""m
^~m
bekleyen, yüzünde en küçük bir
sevgi izi görmediği adam "Cennete gitmek
için sadaka verin. Sadaka vermek çok
iyidü"" deyıp para istemiş, o da
sınirlenerek "Cennete kimin gideceğine
Tann karar verir" yamtuu verip El-
Aksa'mn bahçesine doğru yürümüştü.
El-Aksa'da peşi sıra merakla yürüyen cami
görevlisi, huzur içinde namaz kılmasına
izin vermeyince, "Herhalde bugün ben bu
işi yapamayacağun" deyıp vazgeçmiştı.
Dönüşte geldiği Ağlama Duvan'nda,
GÖZDE
DEDEOĞLU
lavrulann
keyfl
yerinde
Arjantin'in
başkenti Buenos
Airesteki hayvanat
bahçesinde en çok
ziyaretçryi beyaz
Bengal kaplaıüan
topluyor. BaJıçenin
gözbebeği olan
yavru kaplanlar,
anneleri Betty'nin
yanındanhiç
ayTilrnıyor. Beyaz
Bengal kapbmlan,
soylantükenme
tetaükesryle karşı
karşryaolan
hayvanlar
Kstesinde yer
afayor. Ha>
r
vanat
bahçesiyetkilileri
bebek kaplanlarag
özkrigibi
bakryoriar.
(Fotoğraf:
REUTERS)
'Siz hayvan sevmiyorsunuz ki...'Manfred, bir Ahnan. Isveç'te
yaşıyor ve bir Alman olarak
bızlerın alışık olmadığı kadar iyi
lngilizce konuşuyor. ABD
Ingibzcesini sevmiyor. "Londra
aksanı çok farkİL, asıl aksan a"
diyor. Manfred'in Ingilızceyi bu
kadar iyi konuşmasının nedeni,
belki de bir anlamda dünya
vatandaşı olması. Mesleği
pazarlama danışmanlığı.
Londra'da uzun yıllar yaşamış.
Sonra ver elini Irak ve Suriye.
Oradaki yıllanru unutamamış.
"Hayaomm en değişik
deneyimleriyaV dıyor.
Türkiye'vi ise hiç görmemiş.
Fikrini soruyoruz. Ilginç bir
cevap geliyor: "Siz nayvan
sevmiyorsanuz kL" Suriye ve
Irak'ta gözleriyle görmüş.
Tûrkiye'yi ise televizyonlardan
izlemiş. Sokaklann başıboş
hayvanlarla dolu olması hiç
hoşuna gitmiyor.
Hayvan sevmeyenin
insan sevmeyeceğini
haörlaOyor ve
anlatıyor: "Benim,
evnndebaknğını
bep bir hayvanım
oldu. OaDemizin bir ^ _ _ _ _
parçasL Tûrldye'de ^
ise herkes sokaklarda seviyor.
Kimse evine ahnryor. Bu nasd bir
manok, hiç anlamıyorum. HeJe
bir de beslediği hayvanı yemek
için kesenkr var ki, onlann
COTEBORC
birbirierini bile sevdiğine
manmam." Bernd ise bir tsveçli.
Manfred'in bar arkadaşı. Onlarla
Göteborg'da bulunduğumuz süre
içinde akşamlan buluşuyoruz.
Bernd biraz alkole
düşkün. Ve alkolün
etkisiyle çenesi de
düşüyor. Ona
DENtZ Tûrkiye'yi
DERİNSU sorduğumuzda içtiği
içkinin etkisiyle
^ ^ ^ ^ ^ ^ düşen çenesinin
^™~"""~ kurbanı olmaktan
son anda kurtulduğunu
anlatıyor: "Güneyde tatOe
gehniştim. Tektik ve bir akşam
genç bir çiftie konuşmaya dakhk.
Epeyce içtiğhni haörhyorum.
Barmenden bir içki daha
istedim. Vermedi ve bardan zorla
çıkanh. Ertesi gûn yeniden
gıttün. Gâkrek karşdadı.
Nedenini sorduğunıda hayaûnu
kurtannğmı, çifiin
arkadaşlarmm onlarb
konuşmasuıa bozuMuğunu,
bayana asılmaya çahştığımı sanıp
bana sakürmaya
hazoiandıklannı söyfedL" Bernd
bir daha Türkiye'ye gehnemiş.
Ispanya'ya gidiyormuş.
Manfred ile Bernd'i
Türkiye'ye davet ettik.
Kimbilu-, belki bir gün gelirler.
Bakalım 2000'lerin Türkiye'si
için o zaman neler
düşünecekler...
Torontolu Mel Lastman ve BabaBiliyorsunuz, 2008 Olimpiyatlan için
îstanbul, Paris, Pekin ve Toronto çekişiyorlar.
Sayın Süleytnan Demird önümüzdeki aydan
itibaren ohınpiyatlan Istanbul'a kazandıracak
toplantılara başlayacak. Toronto Belediye
Başkanı Mel Lastman (67) ise, epey zamandır
kulislerde. Geçen yü Toronto'nun park ve
sokaklannı, Mus diye büinen ünlü Kanada
geyiğinin 325 heykeliyle donatan Lastman
epey eleştiri ahnıştı. Ancak zamanla bu melul
bakışlı, iri hayvancık heykellerine insanlann
gözlerinin ahşması, turistlerin, heykellerinin
önünde fotoğraf çektirmek için kuyruğa
ginneleri, başkana yöneltilen eleştirileri
unutturdu. Rengârenk heykellerin herhangi bir
nedenle hemen her gün gazetelerde boy
göstermesi ise, geyik turizmınden kazanç
sağlayan, Mus'lann gerçekten yaşadığı,
kuzeydeki şehirlenn belediye başkanlannı
kızdirdı. Geyik heykellerinin medyada
gördügu ilgiyi, onlann gerçek geyikleri
görmez olunca Lastman'ı dava etmeye karar
verdiler. Gerekçe: Lastman'ın onlara ait bir
değeri çalması. Lastman kendisini savunurken,
Mus'lann başlangıçta Toronto'da
yaşadıklanm, sonra 1800'lerinbaşlannda
Toronto şehri kurulunca kuzeye göçtüklerini
söyledi. Bunun böyle olduğuna dair kanıt
soran gazetecüere, kendisinin bile başlangıcını
TORONTO
HALİT
ANGİNER
unuttuğubir
zamandanberi
belediye
başkanlığı
yaptığmı
hatuianrcasuıa
u
Bu böyle oktu,
çûnkübeno
zaman bile
belediye başkanrydnn" dedı. Gerçekten
kimsenin hatırlamadığı bir zamandan beri
belediye başkanı, Mel. Esnaflıktan gelmiş.
Yonge Street'teki işyerine müşteri çekmek için
el ilanlan dağıtınnış. 1 dolar getiren herkese 2
dolar verileceğini ilan eden Lastman'uı
mağazası 1 dolar verip 2 dolar almak isteyen
insanlarla dolup taşmış. Ve bu tür reklamlarla
zengin olmuş Mel. Toronto'nun kavgacı ama
iyimser, coşku dolu, dehdolu belediye
başkanı, tam 5 miryon dolarlık evde oturuyor
şimdi. Lastman, oynadığı reklam filmindeki
"No Body", yani "Hiç Kimse" rolünde
söyledıği bu kelimeyle de amlıyor. Toronto'da
yaşayan herhangi bir kimseye biraz uzanarak
lngilizce, "Nooooo-body" derseniz,
karşmızdaki "Mel Lastman" demek
ıstediğinızi anlayacaktır. Oğlunun "Bad Boy",
yani "Kötö Çocuk* adlı mağazalaruun TV
reklamlannda da oğluyla birlıkte boy
gösteriyor Mel. Hapishane elbiseleri içindeki
oğlu soruyor: "Kötü Çocuklan daha iyi kim
var?" Lastman göriinüyor ve sesini uzatarak,
bütün sevimliliği ile "Nooo-Body" diyor, "Hiç
knnse". Mel, olimpiyatlar başladığından beri
Sydney'de. Heykellerinden birinı yanmda
götürerek bir parka yerleştirdi ve törenle
açıhşmı yapü. Sydney Mus'u, alnında Kanada
bayrağı, gövdesinde "2008 Toronto"
simgelerini taşıyor. Mel, yanında Ontario
Eyalet Başbakam ile Kanada Federal
Başbakanı'nın eşini de götürdü Sydney'e.
Üçlü, açıhşta parmaklannızla sıkıştırdığınızda
"Seni sCTiyorum Toronto" diye ses çıkaran
Mus figürlü anahtarlıklar, Toronto 2000
rozetleri dağıtn. Toronto 2000 kulisine
Kanadalı Olimpiyat sporculanndan 28'i de
katdıyor. Torontolulann Eskimolara bile
buzdolabı satacağına inandığı Lastman "Biz
kazanoız" diyor," bizde hayalgücü ve imkân
varf Ve eklıyor, "Yeter Id işin içine potitika
gn-mesjn." "Peki ya Istanbnl'un şana?_"
"Istanbul, hayır'' diyor Lastman, "Pdd
nereden bflivorsunuz?'' "5 yıl önce
Istanbul'daydım, Îstanbul imkânsız." Baba
polıüka adamı, her söyledıği, yaptığı bir
hesaba dayanır. Lastman aklına estıği gibi
konuşur. "İşin içine polirika gümezse" diyor
Lastman. Baba ise tepeden tırnağa polirika.
olağan zıyaretçiler, dua edenler arasmdaki
hahamlar ve din adamı olmak için yetişen
çocuklar geldi gözünün önüne. Bir haham,
duvann hemen önünde arkası dönük,
elinde kitabıru açmış okurken zangır
zangu- titriyor, genç bir delıkanlı da başmı
sallayarak bir şeyler rrunldamrken elleriyle
duvan tırmalıyordu. Aynı gün "Kutsal
Sepukhre"i de görmüşlerdi. Hz. Isa'mn
çarrruha gerildiğı yere girerek deliğe elini
soktuktan sonra, gruptan bir kadm, "Şimdi
Hnistiyan okhınuz" deyınce, "herhalde
şaka edryor" diye bakmış, şaka olduğunu
anlayınca, gruplannda böyle saçma bır
şeyi söyleyecek kışı olmadığı için
sevinmişti.
Alt katta, Hz. Îsa'nın çarmıhtan sonra
yattığı küçük karanlık odanın kapısmda,
ziyaretçileri sırayla içeri sokan papazın
yüzünde de aynı sevgisizliğı görünce
üzülmüştü.
Kilisenin Katolik. Yunan Ortodokslan,
Enneniler, Kıptiler ve Suriye Ortodokslan
olarak (bir de Etiyopyalı rahıpler vardı)
beşe bölündüğünü öğrenince, yanında
bulunanlara dönmüş. "İşte dünyayı da
böyle bölüyorlar" demıştı. Sonra da '
papazın yüzünü görünce, "Allahım, sen
dinleri dünya düzelsin diye göndermişsin;
ancak insanlar onu dünyayı bozmak için
kuDanryorlar" diye mınldanmıştı.
Kudüs'e girdiler. Aynı renkteki taşlardan
yapılmış bınalara baktı. Bu bej-san taşlar
sanki Kudüs'ün mıstık özellığını
artünyor, bir yandan da daha ağır bir etki
yaratıyordu.
"Taşlar sanki Kudüs'e damgasuu
vunnuş'' diye düşündü Hz. Süleyman'm
yapürdığı 1. Tapınak. ardından aym
yerde 2. Tapınak, Hz. Muhammed'in
gökyüzüne çıktığı kaya, 2. Tapınak'ın
kenannda Ağlama Duvan, Kutsal
Sepulchre...Sami, taksiye bindiği yer
olan Davud Kalesi'nde mi ineceğini
sordu. Bir sinagoğa gıdemediğini,
"Büyük Sinagog"a gitmek ıstediğıni
söyledi. Ne yazık ki bu smagog da
kapalıydı. Israil'de kaldığı günler içinde
bir türlü bır sinagoğun açık olduğu saati
yakalayamamıştı. "Tann'nın evi küıtn'
olur mu? Bir insan ne zaman gitmek
isterse gitmeli'' diye söylendı.
"O zaman, Ben Yehuda CaddesTne
gjdeyim" dedi. Sami, "Bulurum" dediği
halde, Tel Aviv mınibüsüne bineceği yeri
gösterip Ben Yehuda'ya bıraktı. "Belki
bir gün tekrar karşüaşınz" deyip
vedalaştılar. Ben Yehuda'dan bir
"cafc"ye oturup kahvesirti içerken "'{
aklmdan, yüreğinden geçenleri
değerlendirdi. ' - ^'-
Kudüs'ü görmek, Ortadoğu'ya banşm
geünesinin çok zor olduğunu
.düşündürtmüştü
ona. "Dümadaki bütün kargaşamn
nedeni para, din ve ırkçıhk" dedi.
"Her köşede fokurdayan bir kazan var.
İnsanlar birbirini bogazlıyor. tnsanhk
büyük suçlar işlryor." Kahvesıni
yudumladı. Son mınıbüsü kaçırmamak
için saatme baktı
Nobel mevsiminde
gözler yine îsveç'te
Bu satırlan yazdığım sırada
Nobel Edebıyat Odülü henüz
açıklanmadı. Dünyamn gözü bir
kez daha Stockholm'de, Nobel
Akademisi'nde. Bilim ödülleri
ise peş peşe verilmekte.
Dıyebılirim ki bu ülkede bu
mevsimin adı güz değil, "Nobel
mevsimi". Başta Isveç
Akademisi olmak üzere,
Stockhokn'ün dünyamn 5. en
ünlü kulesine sahip olan
Belediye Sarayı, kentin görkemli
konser salonu ve ödül
sahiplerinin kaldığı klasik Grand
Hotel, üzerine düşecek görevi
yapmaya hazırlamyor. Nobel
mevsiminde binlerce kişiye çok
iş düşüyor. Nobel ödülleri'nden
yalnızca Banş Ödülü Isveç
dışmda veriliyor:
Norveç'in başkenti
Oslo'da. Bu ödülü
Norveç
Parlamentosu'na
bağlı olan Nobel
Komitesi veriyor.
Diğer ödülleri ise şu
kurumlar veriyor: — — — —
Edebiyat ödülü'nün
kime verileceğine tsveç
Akademisi'nin 18 daimi üyesi
karar veriyor. Çoğunluğu yazar
olanbugruba"18'ler"
deniliyor. Halen bu grubun iki
üyesi çalışmalara kaülrruyor.
Fizik ve kimya ödüllerini
Kraliyet Akademisi,
Fizyoloji/Tıp Ödülü'nü Krah'yet
Bilim Akademisi ve Alfred
Nobel'in amsma 1969'dan sonra
verihnesine başlanılan Ekonomi
ödülü ise Isveç Merkez Bankası
tarafindan veriliyor. Bu yıl her
dalda ödül tutan 1 milyon dolar.
ödül kazananlar, Alfred
Nobel'in ölüm yıldönümü olan
10 Aralık'ta Konser Salonu'nda
Isveç Kralı Kari Gustav'm
elinden ödüllerini almadan önce
Stockholm'de, ilgili kurumda bir
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
"Nobel Söylevi" verirler. Banş
Ödülü'nü kazanan ise Oslo'da
aym şeyi yapar. Stockholm'de 10
Aralık gecesi Belediye
Sarayı'nda görkemli bir "Nobel
yemeği" verilir. Protokolün en
katı ve klasik kurallanna göre
verilen bu yemeği balo izler. Hiç
kuşkusuz bu yemeğin ve
balonun yankısı günlerce basuıı
ve iletişim organlannı bol bol
doyurur. 190l'den itibaren
verilmekte olan ödüllerin bu
yılki tutan ödül başuıa 1 milyon
dolar. Nobel Edebiyat Ödülü'nü
Jean -Paul Sartre ile Boris
Pasternak kabul etmemişti. Bu
ödülün ne zaman Türkçe yazan
bir yazara verileceği bilinmiyor.
Yaşar Kemal bu ödüle bir
zamanlar en çok
yaklaşmış
yazanmız. Yaşar
Kemal'den sonra
Isveç'te en tanınan
yazanmız Orhan
Pamuk. Isveçlüer
sevgilı Aziz Nesin'i
^ — — ne yazık ki çok geç
tanıdılar. Nobel
Ödülü de hayatta olmayan
kişüere verihniyor.
21 Ekim 1833'de Stockholm'de
doğan Alfred Nobel, "dinamiti
keşfeden kişi" olarak ünlendi ve
zengin oldu. Ne var ki ün ve
para ona mutlu bır yaşam
getirmedi. Bır deneme sırasında
kazayla kardeşini havaya uçurdu.
Buluşunun silah olarak
kullanılması onu çok üzdü.
Önce "Ordulann birbirini
havaya uçurması iyi oluyor"
dedi ama daha sonra "tnsanhğa
en iyi hizmet eden kişüere
verilmek" üzere bütün
varhğuıı Nobel Vakfi'na
bağışladı. 10 Aralık 1896'da
Italya'nın Sacramento kentinde
ölürken mutsuz ve yalnız bir
ihtiyardı.