25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 EKİM 2000 PAZAR 10 Y A Z I L A R I [email protected] Ne olacak bu Almanya'nın hali? .Almanya'da insanlar haftalardır hop oturup hop kalkıyor. Sinirler nasıl da gergin, aklınız durur! Ükönce basnran benzin zammı ile ardından patlak veren dazlak saldınlan ve sonra da peşpeşe gelen çevre vergisi ile Euro'nun tepetaklak oluş haberleri, ülkede yaşayanlan zıvanadan çıkardı. Ve günlerdir gazete manşetlerinden bu konular düşmez oldu... Almanya'da enflasyon son üç yılın en yüksek dûzeyine tırmanıp 2.4 olunca mıllerin sabn taşü. Zaten aylardır gülmeyen yûzler, daha beter asıldı... Petrol ürünlerine yapılan bu şoke edici zamlardan sonra, arabasını garajlarda bırakıp metrolara doluşan kalabalıklan incelerken Alman ınsanımn ortak davranış karakterini çok yakından ızliyorsunuz ve sinirleniyorsunuz. ÖzellikJe ırkçılık bu milletin nıhuna işlemiş kardeşün! Almanlann dünyaca ünlü radyo ve TV kanalı 'Deutsche WeDe'nın geçen sene eylül aymda elli ülkede yaptırdığı anketten çıkmıştı bu sonuç. Yabancı aynmcılığının yanı sıra neo-Nazilerin bütün ülkede estirdiği terör, en başta başbakanın canını sıİrtı! Aslında Alman ilenci aydınlan eskiden beri her şeyin farkındalar ve kahroluyorlar ya neyse. Aylardır ülkede yaşananlar bir yana, ırkçılann son manfetlenni ise Münih'te "Oktober Fesfın son cumartesi günü yaşadjk. Bira bayramını fırsat bılip kente sızan 75 civannda dazlağın az kalsın linç edılmesı işten bile değildi. Manenplatz'dakı çılgın kalabalığın içıne kanşan neo- Nazı bozuntulannın karşı gruptan SPD'li gençlerle çatişmaması içın, polis anında etten duvar ördü ve sindirildi tehlike... Evet, Almanlann ezeli ırkçılık saplantısı son aylarda tekrar "nûksetti". Ülkenin kuzeyinde suçsuz ınsanlann evini lcundaklayanlar, çelimsiz Çinli garsonlan pataklayıp Pakıstanlılann dükkân camlannı ındirenlenn sayısı inanın çığ gibi artıyor. Geçen nisan ayında hükümet tarafindan hazırlaülan bir raporda neo-Nazilerin sayı olarak 1999'da yüzde 11 oranında arttığı ve 53 bin 600'e ulaştığı açıklanmıştı. Irkçı şiddet olaylanndaki yüzde 9'luk artışın son beş ayda katlandığı da meydanda. Ülkede 114 aşın sağcı grubun olduğunu ve bunlann intemette aşağı yukan kafadan 300 sayfalan bulunduğunu da (!) uzmanlar açıklıyor... Bunlar ne yazık ki, yaşadığımız Almanya'dan acı gerçekler. Yaklaşık 82 milyonluk Almanya'da, 7 miryon yabancının keyfini kaçıran bu son olaylann, Münih'e sıçrama eğilimi de ortada. Oysa Münih, öteden beri güvenlik güçlerinin çok sıkı kontrol ettiği bir kenttir. Ancak şehir içinde ve civarda toplam 350 Neo- Nazı'nın varhğı da polis kayıtiannda sıntıyor... Kentte yaşayan Nazilerden 120'sinin aşın oranda şiddet eğilimli olması ve geçen mayıstan bu tarafa 40 kadar suç işlenmesi de göz ardı edilemez. Resmen "çetete" tutuyoruz artık!.. Kafalan sıfir numaraya vurdurulmuş, kollan gamalı haçı çağnştıran dövmelerle dolu, küpeli-postalh bu gözü dönmüşierin daha çok evsiz Afhkalılara saldırdığı da ortada. Evet, Almanya'da sinirler hayli gergin!.. Televizyonlarda üst üste düzenlenen açık oturumlann en çok tutularu ise pazar geceleri izleyici rekorlan kıran Sabine ChristUnsen'in hazırladığı "tarbşma" programı... Kuruşlannın hesabını yapan cimri Alman milleti, benzin zammını yiyince nasıl da şaşırdı hiç sormayın. Ve millet hanl hanl gazete okuyup haber izliyor ekranlarda... Öteden beri kısacık haber bültenlerinden sonra, cinayet filmlenyle oyalanan, "kafalan ütüknen" orta sınıf Alman da şimdi başladı artık, yavaş yavaş da olsa, "ne olacak biam bu memleketin haM?" muhabbeti yapmaya... Bitmedi. Bu arada pazar keyfinizi kaçırdığına yüzde yüz ınandığun bu bir MÜNİH yığın istatistik rakamlannın yanı sıra Almanya'da aşın sağa karşı birlikte olma çağnlanrun arttığını müjdelemem lazım. Zira ülkenin karşısındaki en büyük bela bu. Tıpkı bızdeki "şeriatçdar" gibi bir dert! Yabancılar tedirgin. Hükümet ise dunnadan alacağı önlemleri görüşüyor... Bugün Münih'te yaşayan toplam 270 bin yabancının, bu gözü dönmüşlere karşı tedirginlikleri de söz konusu. Bizim 50 bine dayanan Türk toplumunun da giderek "getto"laştığını buraya sıkıştırayun "Perlach" gibi "Gieang"gibiTürklerin topluca oturduğu semtlerde balkonlardaki çanak antenlerin çoğalması, bizimkilerin bir aradalığının kanıtı. Türk bakkalından alışveriş eden, Türk bankasuıa giden, Türk gazeteleri okuyan ve Türk TV kanallannda gezinen bizimkilerin çocuklan da kentteki karate kurslanmn en baş müşterisi... Hatta sokak çetelerimiz bile var! Boyunlannda parlayan ay-yıldız kolyelı "haşan" delikanlılan metro EROL girişlennde bol bol ÖZKAN görüyorum... Evet, sonbahann _^mm^mmmm artık iyiden ıyiye yaşandığı hüzünlü ekım sabahlannda "pazar günü kasvetimi" uzaktan gelen telefonlar azaltıyor. Seviniyorum. tçimde Ege güneşleri açıyor sanki... Ince ınce yağmurlann hüzünlendırdiğı pazar günlen "lsartor"dakı mavi hasır sandalyeli şirin Yunan lokantası 'Safiaris'e oturup "buzoki tmgn-tilı estetik" içinde Ege'yi düşlüyorum... Cunda'dakı taş kahveyi, Gümüşlük'ü ve Bozcaada'nın arkasındaki koylan en çok... Son yıllarda sinemacılann mekânı olan bizim Bozcaada'dakı "Enişte Büfe"ile"Fuska"bardaki ressam muhabbetlerini hayal ediyoram bir de... Kısacası, kendi coğrafyamı, kendı insanımızı ve düşlerimdeki sevgiliyi özlüyorum... Almanya'nın yaşadığı bu gerilimli günlerden sıynlmanın en kestirme yolu ise düş kurmak olmalı. Evet, dûşlerimız olmasaydı sahi ne yapardık değil mi, böyle sıkıntılı pazarlarda, uzaklarda yüreğimizde bir ekim hüznüyle?.. Dünyayı işteBirçok hayal kınkhğı, bitmeyen bir baş, susmayan bir yürek. Böyle özetleyebilirdi belki tüm yaşamını. Uzaktan Bethlehem'in yoksul ve suskun binalan görünmeye başladığında, nedense aklından bunlar geçti. Taksi şoförü Sami mümkün olduğunca bilgi vermeye çalışarak, ara ara konuşuyordu. Köy girişindeki "RacheTin KabrP kilitli olduğu için giremediler. Sami, kapının önündeki askerlerle konuşarak ikna etmeye çahştıysa da, askerin komutam anahtan alıp gittiği için bir işe yararaadı. Kızgın güneş, havaya yayılan tozu (toz muydu, ona mı öyle geliyordu) sanki daha belirgın hale getiriyordu. Bethlehem, Araplann elindeydi ve girişe izin verilmediği söylenmişti. Kudüs'e on dakika uzaklıktaki bu köyü, Hz. tsa'nın doğduğu yeri, "Buraiara kadar gelmişken mutlaka görmefiyim" diye düşünmüştü. Neyse ki hiçbir güçlükle karşılaşmadan geçirmişlerdi kontrolü. Kibar olmaya özen gösteren taksi şoförü -belki zaten hep öyleydi- içten ve tngilizce, tbranice, Arapçayı çok iyi konuşan biri olduğundan bu küçük tur oldukça faydalı ve hoş olmaya başlamıştı. "Nativfty" kilisesi oldukça kalabalıktı. Dar merdivenlerden aşağıya inerek, kalabalık arasından, Hz. Isa'nın, mermer üzerinde bir yıldızla KUDÜS bezenmiş doğduğu yeri gördü. Daha sonra, doğar doğmaz konduğu taşuı olduğu bölmeye girdi. Bir din adamı başmda sürekli olarak Incil okurken başını kaldırdığmda göz göze geldiler. "Fotoğraf çekebilir mryhn?" diye işaretle sordu. Herkes çekiyordu, ama o yine de pek rahat etmemişti bu işi yaparken. Bir kadın, yercle dizlerinın üstünde eğilmiş, ağlayarak taşa ellerini kollarmı sürüyordu. tnanan bir kişi olmasma karşın, o anda kendini bu yapılan işe uzak hissetti. Nativity"den çıkmca, hemen yandaki Katolik kilisesi St Catherine'e girdiler. Dini bir evin -binaıun olması gerektiği gibi bir yer olduğunu düşündü; aydmlık, temiz, sessiz, açık renk ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ boyanmış bir yerdi. Burada """""™~""™~ bu* süre kalabilir, Tann'yla baş başa olduğunu düşünebilirdi. Dönüş yolunda Sami, daha önceleri Israil polisinde görevli olduğunu, bıçakla yaralandıktan sonra polisliği bırakıp şoförlüğe başladığmı anlattı. "Bıçakİayan Futstinli miydi?" diye sonnadı. Ne fark ederdi ki, bir insan bir üısanı bıçaklamıştı. Olay kötüydü. tsrail tarafına geçerken önlerindeki arabalar durdurulup kontrol edildiği halde, pencereden bakan asker geç işareti yaptı. El Aksa ve Hz. ömer camilerine Müslüman olduğu için girebildiğı aklma geldi. Nasıl aynlabilirdi ki insanlar böyle? Nasıl bilinebilirdi bir insanın ne olduğu? Ara kapıdan geçişine izin veren adam; onun yüreğinin temiz olduğunu, hiç kimseye kötülük etmedığini ve ahnteriyle çalıştığuu nereden biliyordu? Hz. ömer Camisi'nde, Hz. Muhammed'in gökyüzüne çıktığı kayamn kıyısuıda yere oturmuş dua ederken, başma gelip ısrarla bir şeyler soran Arap kadını ammsadı. Kaçımlmaz olarak, etkilendiği o atmosferden çıkarak, bildiği tüm iletişün şekıllerini kullanarak kadınla konuşmuş; tngilizce, işaretle, Türkçe "Seni anlamıyorum" ^ ^ ^ ^ ^ demişti. Çıkış kapısmda """"m ^~m bekleyen, yüzünde en küçük bir sevgi izi görmediği adam "Cennete gitmek için sadaka verin. Sadaka vermek çok iyidü"" deyıp para istemiş, o da sınirlenerek "Cennete kimin gideceğine Tann karar verir" yamtuu verip El- Aksa'mn bahçesine doğru yürümüştü. El-Aksa'da peşi sıra merakla yürüyen cami görevlisi, huzur içinde namaz kılmasına izin vermeyince, "Herhalde bugün ben bu işi yapamayacağun" deyıp vazgeçmiştı. Dönüşte geldiği Ağlama Duvan'nda, GÖZDE DEDEOĞLU lavrulann keyfl yerinde Arjantin'in başkenti Buenos Airesteki hayvanat bahçesinde en çok ziyaretçryi beyaz Bengal kaplaıüan topluyor. BaJıçenin gözbebeği olan yavru kaplanlar, anneleri Betty'nin yanındanhiç ayTilrnıyor. Beyaz Bengal kapbmlan, soylantükenme tetaükesryle karşı karşryaolan hayvanlar Kstesinde yer afayor. Ha> r vanat bahçesiyetkilileri bebek kaplanlarag özkrigibi bakryoriar. (Fotoğraf: REUTERS) 'Siz hayvan sevmiyorsunuz ki...'Manfred, bir Ahnan. Isveç'te yaşıyor ve bir Alman olarak bızlerın alışık olmadığı kadar iyi lngilizce konuşuyor. ABD Ingibzcesini sevmiyor. "Londra aksanı çok farkİL, asıl aksan a" diyor. Manfred'in Ingilızceyi bu kadar iyi konuşmasının nedeni, belki de bir anlamda dünya vatandaşı olması. Mesleği pazarlama danışmanlığı. Londra'da uzun yıllar yaşamış. Sonra ver elini Irak ve Suriye. Oradaki yıllanru unutamamış. "Hayaomm en değişik deneyimleriyaV dıyor. Türkiye'vi ise hiç görmemiş. Fikrini soruyoruz. Ilginç bir cevap geliyor: "Siz nayvan sevmiyorsanuz kL" Suriye ve Irak'ta gözleriyle görmüş. Tûrkiye'yi ise televizyonlardan izlemiş. Sokaklann başıboş hayvanlarla dolu olması hiç hoşuna gitmiyor. Hayvan sevmeyenin insan sevmeyeceğini haörlaOyor ve anlatıyor: "Benim, evnndebaknğını bep bir hayvanım oldu. OaDemizin bir ^ _ _ _ _ parçasL Tûrldye'de ^ ise herkes sokaklarda seviyor. Kimse evine ahnryor. Bu nasd bir manok, hiç anlamıyorum. HeJe bir de beslediği hayvanı yemek için kesenkr var ki, onlann COTEBORC birbirierini bile sevdiğine manmam." Bernd ise bir tsveçli. Manfred'in bar arkadaşı. Onlarla Göteborg'da bulunduğumuz süre içinde akşamlan buluşuyoruz. Bernd biraz alkole düşkün. Ve alkolün etkisiyle çenesi de düşüyor. Ona DENtZ Tûrkiye'yi DERİNSU sorduğumuzda içtiği içkinin etkisiyle ^ ^ ^ ^ ^ ^ düşen çenesinin ^™~"""~ kurbanı olmaktan son anda kurtulduğunu anlatıyor: "Güneyde tatOe gehniştim. Tektik ve bir akşam genç bir çiftie konuşmaya dakhk. Epeyce içtiğhni haörhyorum. Barmenden bir içki daha istedim. Vermedi ve bardan zorla çıkanh. Ertesi gûn yeniden gıttün. Gâkrek karşdadı. Nedenini sorduğunıda hayaûnu kurtannğmı, çifiin arkadaşlarmm onlarb konuşmasuıa bozuMuğunu, bayana asılmaya çahştığımı sanıp bana sakürmaya hazoiandıklannı söyfedL" Bernd bir daha Türkiye'ye gehnemiş. Ispanya'ya gidiyormuş. Manfred ile Bernd'i Türkiye'ye davet ettik. Kimbilu-, belki bir gün gelirler. Bakalım 2000'lerin Türkiye'si için o zaman neler düşünecekler... Torontolu Mel Lastman ve BabaBiliyorsunuz, 2008 Olimpiyatlan için îstanbul, Paris, Pekin ve Toronto çekişiyorlar. Sayın Süleytnan Demird önümüzdeki aydan itibaren ohınpiyatlan Istanbul'a kazandıracak toplantılara başlayacak. Toronto Belediye Başkanı Mel Lastman (67) ise, epey zamandır kulislerde. Geçen yü Toronto'nun park ve sokaklannı, Mus diye büinen ünlü Kanada geyiğinin 325 heykeliyle donatan Lastman epey eleştiri ahnıştı. Ancak zamanla bu melul bakışlı, iri hayvancık heykellerine insanlann gözlerinin ahşması, turistlerin, heykellerinin önünde fotoğraf çektirmek için kuyruğa ginneleri, başkana yöneltilen eleştirileri unutturdu. Rengârenk heykellerin herhangi bir nedenle hemen her gün gazetelerde boy göstermesi ise, geyik turizmınden kazanç sağlayan, Mus'lann gerçekten yaşadığı, kuzeydeki şehirlenn belediye başkanlannı kızdirdı. Geyik heykellerinin medyada gördügu ilgiyi, onlann gerçek geyikleri görmez olunca Lastman'ı dava etmeye karar verdiler. Gerekçe: Lastman'ın onlara ait bir değeri çalması. Lastman kendisini savunurken, Mus'lann başlangıçta Toronto'da yaşadıklanm, sonra 1800'lerinbaşlannda Toronto şehri kurulunca kuzeye göçtüklerini söyledi. Bunun böyle olduğuna dair kanıt soran gazetecüere, kendisinin bile başlangıcını TORONTO HALİT ANGİNER unuttuğubir zamandanberi belediye başkanlığı yaptığmı hatuianrcasuıa u Bu böyle oktu, çûnkübeno zaman bile belediye başkanrydnn" dedı. Gerçekten kimsenin hatırlamadığı bir zamandan beri belediye başkanı, Mel. Esnaflıktan gelmiş. Yonge Street'teki işyerine müşteri çekmek için el ilanlan dağıtınnış. 1 dolar getiren herkese 2 dolar verileceğini ilan eden Lastman'uı mağazası 1 dolar verip 2 dolar almak isteyen insanlarla dolup taşmış. Ve bu tür reklamlarla zengin olmuş Mel. Toronto'nun kavgacı ama iyimser, coşku dolu, dehdolu belediye başkanı, tam 5 miryon dolarlık evde oturuyor şimdi. Lastman, oynadığı reklam filmindeki "No Body", yani "Hiç Kimse" rolünde söyledıği bu kelimeyle de amlıyor. Toronto'da yaşayan herhangi bir kimseye biraz uzanarak lngilizce, "Nooooo-body" derseniz, karşmızdaki "Mel Lastman" demek ıstediğinızi anlayacaktır. Oğlunun "Bad Boy", yani "Kötö Çocuk* adlı mağazalaruun TV reklamlannda da oğluyla birlıkte boy gösteriyor Mel. Hapishane elbiseleri içindeki oğlu soruyor: "Kötü Çocuklan daha iyi kim var?" Lastman göriinüyor ve sesini uzatarak, bütün sevimliliği ile "Nooo-Body" diyor, "Hiç knnse". Mel, olimpiyatlar başladığından beri Sydney'de. Heykellerinden birinı yanmda götürerek bir parka yerleştirdi ve törenle açıhşmı yapü. Sydney Mus'u, alnında Kanada bayrağı, gövdesinde "2008 Toronto" simgelerini taşıyor. Mel, yanında Ontario Eyalet Başbakam ile Kanada Federal Başbakanı'nın eşini de götürdü Sydney'e. Üçlü, açıhşta parmaklannızla sıkıştırdığınızda "Seni sCTiyorum Toronto" diye ses çıkaran Mus figürlü anahtarlıklar, Toronto 2000 rozetleri dağıtn. Toronto 2000 kulisine Kanadalı Olimpiyat sporculanndan 28'i de katdıyor. Torontolulann Eskimolara bile buzdolabı satacağına inandığı Lastman "Biz kazanoız" diyor," bizde hayalgücü ve imkân varf Ve eklıyor, "Yeter Id işin içine potitika gn-mesjn." "Peki ya Istanbnl'un şana?_" "Istanbul, hayır'' diyor Lastman, "Pdd nereden bflivorsunuz?'' "5 yıl önce Istanbul'daydım, Îstanbul imkânsız." Baba polıüka adamı, her söyledıği, yaptığı bir hesaba dayanır. Lastman aklına estıği gibi konuşur. "İşin içine polirika gümezse" diyor Lastman. Baba ise tepeden tırnağa polirika. olağan zıyaretçiler, dua edenler arasmdaki hahamlar ve din adamı olmak için yetişen çocuklar geldi gözünün önüne. Bir haham, duvann hemen önünde arkası dönük, elinde kitabıru açmış okurken zangır zangu- titriyor, genç bir delıkanlı da başmı sallayarak bir şeyler rrunldamrken elleriyle duvan tırmalıyordu. Aynı gün "Kutsal Sepukhre"i de görmüşlerdi. Hz. Isa'mn çarrruha gerildiğı yere girerek deliğe elini soktuktan sonra, gruptan bir kadm, "Şimdi Hnistiyan okhınuz" deyınce, "herhalde şaka edryor" diye bakmış, şaka olduğunu anlayınca, gruplannda böyle saçma bır şeyi söyleyecek kışı olmadığı için sevinmişti. Alt katta, Hz. Îsa'nın çarmıhtan sonra yattığı küçük karanlık odanın kapısmda, ziyaretçileri sırayla içeri sokan papazın yüzünde de aynı sevgisizliğı görünce üzülmüştü. Kilisenin Katolik. Yunan Ortodokslan, Enneniler, Kıptiler ve Suriye Ortodokslan olarak (bir de Etiyopyalı rahıpler vardı) beşe bölündüğünü öğrenince, yanında bulunanlara dönmüş. "İşte dünyayı da böyle bölüyorlar" demıştı. Sonra da ' papazın yüzünü görünce, "Allahım, sen dinleri dünya düzelsin diye göndermişsin; ancak insanlar onu dünyayı bozmak için kuDanryorlar" diye mınldanmıştı. Kudüs'e girdiler. Aynı renkteki taşlardan yapılmış bınalara baktı. Bu bej-san taşlar sanki Kudüs'ün mıstık özellığını artünyor, bir yandan da daha ağır bir etki yaratıyordu. "Taşlar sanki Kudüs'e damgasuu vunnuş'' diye düşündü Hz. Süleyman'm yapürdığı 1. Tapınak. ardından aym yerde 2. Tapınak, Hz. Muhammed'in gökyüzüne çıktığı kaya, 2. Tapınak'ın kenannda Ağlama Duvan, Kutsal Sepulchre...Sami, taksiye bindiği yer olan Davud Kalesi'nde mi ineceğini sordu. Bir sinagoğa gıdemediğini, "Büyük Sinagog"a gitmek ıstediğıni söyledi. Ne yazık ki bu smagog da kapalıydı. Israil'de kaldığı günler içinde bir türlü bır sinagoğun açık olduğu saati yakalayamamıştı. "Tann'nın evi küıtn' olur mu? Bir insan ne zaman gitmek isterse gitmeli'' diye söylendı. "O zaman, Ben Yehuda CaddesTne gjdeyim" dedi. Sami, "Bulurum" dediği halde, Tel Aviv mınibüsüne bineceği yeri gösterip Ben Yehuda'ya bıraktı. "Belki bir gün tekrar karşüaşınz" deyip vedalaştılar. Ben Yehuda'dan bir "cafc"ye oturup kahvesirti içerken "'{ aklmdan, yüreğinden geçenleri değerlendirdi. ' - ^'- Kudüs'ü görmek, Ortadoğu'ya banşm geünesinin çok zor olduğunu .düşündürtmüştü ona. "Dümadaki bütün kargaşamn nedeni para, din ve ırkçıhk" dedi. "Her köşede fokurdayan bir kazan var. İnsanlar birbirini bogazlıyor. tnsanhk büyük suçlar işlryor." Kahvesıni yudumladı. Son mınıbüsü kaçırmamak için saatme baktı Nobel mevsiminde gözler yine îsveç'te Bu satırlan yazdığım sırada Nobel Edebıyat Odülü henüz açıklanmadı. Dünyamn gözü bir kez daha Stockholm'de, Nobel Akademisi'nde. Bilim ödülleri ise peş peşe verilmekte. Dıyebılirim ki bu ülkede bu mevsimin adı güz değil, "Nobel mevsimi". Başta Isveç Akademisi olmak üzere, Stockhokn'ün dünyamn 5. en ünlü kulesine sahip olan Belediye Sarayı, kentin görkemli konser salonu ve ödül sahiplerinin kaldığı klasik Grand Hotel, üzerine düşecek görevi yapmaya hazırlamyor. Nobel mevsiminde binlerce kişiye çok iş düşüyor. Nobel ödülleri'nden yalnızca Banş Ödülü Isveç dışmda veriliyor: Norveç'in başkenti Oslo'da. Bu ödülü Norveç Parlamentosu'na bağlı olan Nobel Komitesi veriyor. Diğer ödülleri ise şu kurumlar veriyor: — — — — Edebiyat ödülü'nün kime verileceğine tsveç Akademisi'nin 18 daimi üyesi karar veriyor. Çoğunluğu yazar olanbugruba"18'ler" deniliyor. Halen bu grubun iki üyesi çalışmalara kaülrruyor. Fizik ve kimya ödüllerini Kraliyet Akademisi, Fizyoloji/Tıp Ödülü'nü Krah'yet Bilim Akademisi ve Alfred Nobel'in amsma 1969'dan sonra verihnesine başlanılan Ekonomi ödülü ise Isveç Merkez Bankası tarafindan veriliyor. Bu yıl her dalda ödül tutan 1 milyon dolar. ödül kazananlar, Alfred Nobel'in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık'ta Konser Salonu'nda Isveç Kralı Kari Gustav'm elinden ödüllerini almadan önce Stockholm'de, ilgili kurumda bir STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN "Nobel Söylevi" verirler. Banş Ödülü'nü kazanan ise Oslo'da aym şeyi yapar. Stockholm'de 10 Aralık gecesi Belediye Sarayı'nda görkemli bir "Nobel yemeği" verilir. Protokolün en katı ve klasik kurallanna göre verilen bu yemeği balo izler. Hiç kuşkusuz bu yemeğin ve balonun yankısı günlerce basuıı ve iletişim organlannı bol bol doyurur. 190l'den itibaren verilmekte olan ödüllerin bu yılki tutan ödül başuıa 1 milyon dolar. Nobel Edebiyat Ödülü'nü Jean -Paul Sartre ile Boris Pasternak kabul etmemişti. Bu ödülün ne zaman Türkçe yazan bir yazara verileceği bilinmiyor. Yaşar Kemal bu ödüle bir zamanlar en çok yaklaşmış yazanmız. Yaşar Kemal'den sonra Isveç'te en tanınan yazanmız Orhan Pamuk. Isveçlüer sevgilı Aziz Nesin'i ^ — — ne yazık ki çok geç tanıdılar. Nobel Ödülü de hayatta olmayan kişüere verihniyor. 21 Ekim 1833'de Stockholm'de doğan Alfred Nobel, "dinamiti keşfeden kişi" olarak ünlendi ve zengin oldu. Ne var ki ün ve para ona mutlu bır yaşam getirmedi. Bır deneme sırasında kazayla kardeşini havaya uçurdu. Buluşunun silah olarak kullanılması onu çok üzdü. Önce "Ordulann birbirini havaya uçurması iyi oluyor" dedi ama daha sonra "tnsanhğa en iyi hizmet eden kişüere verilmek" üzere bütün varhğuıı Nobel Vakfi'na bağışladı. 10 Aralık 1896'da Italya'nın Sacramento kentinde ölürken mutsuz ve yalnız bir ihtiyardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle