25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 1999 SAU 14 JV.LJ.L1 L J J A kultur@cumhuriyet.com.tr Canan Beykal ve Melih Görgün'ün Münih'te açtığı sergi kimliksizliğe uzanan bir alanda kimliği sorguluyor 'Ben kendmı değüiııı kL..'• Sergi, geçmişle gelecek arasındaki aynmm yok edildiği. kımseye ait olmayan bir zaman ve mekân içinde 'Ben'in sorgulanması', 'Ben'i bir başkasına' dönüştürmeyi amaçhyor. Vietnam'dan Kamboçya'ya. Kosova'dan Türkiye'ye kadar savaşın ve felaketin olduğu her yerde. tüm çocuklarla birlikte onlardan biriymişçesine yer alıyor sanatçılar kendi çocukluk fotoğraflanyla. ESRA ALtÇAVUŞOGLU Kunst Pavfllion'daki çadınn içinde -sergi salonunun duvarlanna da yansiülan- bilgjsayar montajıyla iç içe gecmiş çocuk fotoğraflan yer alıyor. 'Kimsin sen?' dedı Tırtıl. Konuşma- nın bu tümceyle başlaması hiç de yürek- lendirici değildi doğrusu. Alice biraz da utanarak. "Ben de pek bihniyorum efendim.şu sıralar," diye yanıtladı. "Ya- ni bu sabah kalktığumda kim oktuğumu bih'yorum ya, o zamandan beri kaç kez değişime uğramış olsam gerek." Tırtıl kaşlannı çatarak: "Nedemekistiyorsun bununla, söylediklerini açıkla." "Vazık ki bunu vapamam cfendim," dedı Ali- ce. "Çünkü bunlan benim söylediğiın- den emin değüim kL Ben kendim deği- lim ki, anlarsuıız ya." Canan Beykal ve MdflıGörgün'ün Al- manya'nın Münih kentinde Kunst Pavil- lion'da açhklan 'I'am Another 3 (Ben Bir Başkasıyım) başlıklı sergi Levis Car- rol'un Alice Harikalar Diyannda adlı masalından, Alice'in Tırtıl'Ia karşılaş- ma sahnesinden yola çıkılarak oluştu- rulmuş. Alice ile Tırtıl'ın konuşması sergi sa- lonunun dış cephesinden friz şeklinde iç mekân duvarlannı dolaşıyor. tzleyi- ciler galeriye girdikleri zaman Tırtıl'ın "Kimsin sen" sözleriyle karşılaşıyorlar önce. Ve "Ben ben değüim ki, ben bir başkasıyım" cümJesiyle sona eriyor iz- leyicilerin mekânı dolaşmalan. Canan Beykal ve Melih Görgün'ün birlikte ha- zırladıklan sergi birçok bakımdan son dönem yaşadığımız felaketlerle de ör- tüşüyor. Münih'te bir Kıalay çadın Sergide tüm mesafelerin, gelecekle geçmiş arasındaki aynmın kaydedildi- ğine tanık oluyor, içinde bulunduğu- muz, kimseye ait olmayan bir zaman ve mekân içinde dolaşıyorsunuz. Bu dola- şımlan sağlayan da galeri mekânının ortasına yerleştirilmiş bir Kızılay çadı- n. Sergi mekânına girdiğinizde ilk dik- katinizi çeken -şu günlerde özellikle Türkiye'de yaşananlar açısından pek çok anlam ifade eden- bir Kızılay çadı- n oluyor. Kızılay'ın 'dermeçatma'çadın Mar- mara'da yaşanan deprem fefaketinden ha- bersiz, yaklasık 15 gün önce Münih'in camla kaplı sergi salonunun ortasına kurulmuş bu kez. Çadır; yerleşikliğe karşın yersiz-yurtsuzlaşmayı, kalıcılı- ğa karşın geçiciliği, aynmcılığı ve ya- lıtılmışlığa karşın aynılaşmayı ve bü- tünsellığı ifade ediyor. Bugünlerde ise tek bir şeyı; depremi... Marmara Bölgesi'nin bir çadırkent görünümü aldığı son günlerde sanınz ça- dınn kimliksizliğı, aidiyetsizliği, her- kese ve her yere ait olabileceği bir kez daha kendini tüm çıplaklıgıyla gösteri- yor. Sergi. geçmişle gelecek arasındaki aynmın yok edildiği, kimseye ait olma- yan bir zaman ve mekân içinde 'Ben'in sorgulanması', 'Ben'i bir başkasına' dö- nüştürmeyi amaçlıyor. Sergi birbakıma aidiyet kavramını yeniden tartışmaya açıyor ve kimliksizliğe uzanan bir alan- da kimliği sorguluyor. Canan Beykal ve Melih Görgün'ün Almanya'nın Münih kentinde. Kızılay çadın ile birlikte kur- guladıklan sergi, içine gırildiğinde bam- başka bir dünyanın da kapılannı aralı- yor bizlere. Çadınn içinde -sergi salo- nunun duvarlanna da yansıtılan- bılgi- sayar montajıyla iç ıçe geçmiş çocuk fotoğraflan yer alıyor. Birçoğumuzun hâ- lâ belleklerinde yer alan fotoğraflar bun- lar... Kosova'dan Nazi toplama kamplan- na uzanan çocuk görüntüleri... Bu fotoğ- raflarda 1946 yılında battaniye yardımı alınış bir Yunanlı çocuğun yanında Ca- nan Beykal'ın birdiğerinde ise toplama kampındaki çocuklarla birlikte Melih Görgün'ün izleyicileri çocukluk halle- riyle 'setamladıklanna' tanık oluyoruz. Vietnam'dan Kamboçya'ya, Kosova'dan Ruanda'ya, Türkiye'den Polonya'ya ka- dar savaşın ve felaketin ol- duğu her yerde. tüm çocuk- larla birlikte onlardan biriy- mişçesine yer alıyor sanatçı- lar kendi çocukluk fotoğraf- lanyla. Her iki sanatçı da bu çocuklar arasında birbaşka- sı olarak, kendi kimliksiz- liklerine işaret ediyorlar. Gerçek ortamda. yaşan- mış bir tarih diliminde, ger- çek dışı birbuluşmanm ola- sı gerçekliğine dikkat çekme- yi amaçlıyorlar. Aslında her iki sanatçı da tıpkı çadınn kendisi gibi bir yerlerden, bir tarihten başka bir zaman dilimine îletiyorlar kendile- rini. Sanatçılann bununla de- ğinmek istedikleri ise kimlik. "tnsarun tek bir kimliği var; insan. Kimliksizliğe \ardığı- ınızdaancakgerçek insan Idm- liğini kazanacağız. Kimliksiz- lik ve aidivetsizlik kavramını sadeceçocuktagörüyoruz. Ço- cuğun ait olduğu bir şey yok. Bizim çocu- ğun üzerine yüklediğimiz değerlerin hiç- biri onun için meşru değerier değü." Bu yüzden olacak ki tıpkı fotoğrafla- nn orijinallerinde olduğu gibi sanatçıla- nn kendi çocukluklannda da yaş, milli- yet, ırk ve renk özellikleri yok. "Çocukluk hailerimizte, fotoğraflann yansıttığı tarih diliminin içinde yer aldık. O tarihin içindeki çocuklarla birlikteyiz ve o oiaydayız. Biz orada olabilirdik ve o ço- cuklar bizi seyrediyor olabilirdL Bakan göz olarak biz. aynı zamanda bakılan oi- duk. Böylelikle Lacan'ın 'Tek bir ben yok- tur' sözünii doğruladık'". Siemens Türkiye, TC Münih Başkon- solosluğu ve Kızılay'ın katkılanyla ger- çekleştirilen sergi 3-27 Ağustos tarihleri arasında izleyicilere sunuldu. Canan Bey- kal ve Melih Görgün, 2001 yılında yine aynı yerde bu kez bir Alman sanatçının da katılımıyla ortak bir sergi açmayı plan- lıyor. Arundhati Roy'un kazandığı büyük başan, eli kalem tutan bütün Hintlileri harekete geçirdi Hindistan'da artık herkes bir 'yazar' Kültür Servisi - Booker Ödüllü Hintli yazar Arund- hati Roy'un Batı'da yakala- dığı akıl almaz büyüklükte- ki ün, Hındistan'ın Ingilızce- yi yetkinlikle kullanan diğer yazarlannı da harekete ge- çirdi. Yalnızca yazarlannı değil, öğretmenlerinı. psikı- yatrlannı, avukatlannı, vez- necilerinı. bürokratlannı ve diğer pek çok meslek gru- bundaki insanlannı da... Ar- tık Hindıstan'daeli kalem tu- ' tan herkes bir roman yazı- yor ve Batılı yayıncılann ka- pısını çalıyor. 1980'lerin sona erdiği yıl- larda Hindistan'da, Ingiliz- ce yazan ve ünü ülkesınırla- nnın dışında yakalayan kü- çük bir yazar kabilesi türe- mişti. Vlkram Sethın 'The Golden Gate'ı. I Allan Se- afcyin 'TheTrotteıvNaına'sı, AmitavGhosh'un 'TheCirc- le of Reason'ı ve Rohinton Mistry'nin 'Such A Long Journey'i bu dönemin ürünüdür. Bu yazar- lann hemen hepsi ılk olarak Londra ve New York'ta keşfedıldi. Kendi ülkelerinde takdiredilmeleri için önce buralarda kabul görmeleri gerekti. (Daha ön- ce de lngilizce yazan Hintli yazarlar arasında Ba- tı'da ün kazanmış olanlan vardı elbette. Ama sa- yılan bir elın parmağmı geçmiyordu. Örneğin 1930'lardanberi yazan RKNarayan, 1960'lardan beri yazan Anita Desai ve 1948'de eşsiz birklasik yazmış olan GV Desai... Ancak bunlar 'marjinal' yazarlar olarak görülüyorlardı. halkın içinde değil- lerdi, günlük yaşamın profılini yakalamaktan uzak- tılar.) Hindıstan'da ilgi görmelerini de kendileriy- le aynı okullarda eğitim görmüş yeni kuşak birga- zetecı ordusunun ortaya çıkışına borçluydular. Medya onlan öve öve göklere çıkanyordu. Ancak kazanı kaynatan şey, ne bu yazarlann ye- Anındhati Rov'un (ortada) başansryla başlayan Hintii yazar padamasına bu yaz bir de Salman Rüştü-Vlkram Seth arasındaki savaş eklendi. nnı ardına dek açtı. O günden sonra, ABD ve İn- kazanıyorlardı.teneği, ne de Hint medyasının onlara olan ilgisiy- di.Çünkû hâlâ daha Hindistan'ın kitap pazannda bu yazarlann romanlan ortalama olarak 1000 adet satıyordu, en çok satanlarbile 5000'den daha faz- la bir satış rakamına ulaşamıyordu. Hintli yazarlann asıl dayanağı Ingiliz ve ABD'li yayıncılann ilgisiydi. Bu ilginin ortaya ilk çıktığı tarihi vermek bile mümkün: 1992'de Orion Yayı- nevi Vıkram Seth'in 'A Suıtabie Boy' adlı romanı- na 250 bin dolar ödediğinde Hintli yazının Ba- tı'daki çılgın serüveni de başlamış oldu. (Bu yılın yayıncılık sektöründeki en ilginç öyküsü Salman Rushdie ve Vlkram Seth'in yeni kitaplan arasın- daki savaştı. tki ünlü Hintli yazar tarafindan mü- zik ve aşk üzerine yazılmış iki kitap milyonlarca dolarlık satış rakamına ulaşmıştı. Seth'in kitabı Ingiltere'de en çok satan oldu ve bu başan, yeni ku- şağın parlak Hintli yazarlanna da Batı'nın kapıla- gecikmediler. Raj Kamat- ha'nın 'TheBlueBedspread' adlı kitabı Picador tarafin- dan yayımlandı. Picador ge- lecek yıl da Pankaj Mish- ra'nm 'The Romantics'inı yayımlayacak. Film yapım- cısı Ruchir Joshi'nm 'The Last Engine Laugh' adlı ro- manı da Ingiliz yayınevi Fla- mingo'ya kısmet oldu. Bu inanılmaz kasırganın aynı şiddette sürüp sünneyeceği, bu üç kitabın kazanacağı ba- şanya bağlı. 80'lerin sonunda Hindis- tan dört ya da beş tane 'bü- yük' yazara sahipti. Hepsi de dünyaca ünlü yazarlardı ama ne haklannda tantana yapıhyordu, ne bol sıfirlı ra- kamlara mal olmuş reklam panolanna konu mankeni oluyorlardı ne de yedi süla- lelerine yetecek kadar para giltere'deki büyük yayınevlerinin Hintli yazarlann kitaplannı ardı ardına yayımladıklannı duyduk. Vlkram Chandra, Mukul Kesavan, Amit Chaud- huri gibi pek çok isim, büyük ün ve yabana atıl- mayacak servet kazandı. Ancak Hintli yazarlann Batı'daki talihini tümüy- le değiştiren asıl olay, 1996'da eski bir film yapım- cısı ve bir mimar olan genç bir kadının ilk roma- nının metnini Harper CoUins'e göndermesi oldu. Arundhati Roy adındaki bu yazann 'Küçük Şey- lerin Tanrüan' adlı kitabı Ingiltere'de bir milyon sattı, yirmi dile çevrildi ve dünyadaki satış rakamı dört milyona ulaştı, Booker ve Commonwealth ödüllerini aldı. Roy'un yarattığı kasırga. yayıncılan ve yayın ajanlannı hemen harekete geçirdi. Herkes yeni bir Roy'un peşine düşmüştü. Yeni isimler bulmakta da 90'lar biterken ise kendini Batı'nın şaşaalı ede- biyat konaklanna koşullandırmış Hintli yazarlar- la doldu taştı ortalık. Artık Hindistan'da. Ingilte- re'de ya da ABD'de Hintli bir yazara ait yeni bir kitap mutlaka şarap ve peynir partileriyle tanıtılı- yor. Yalnızca lngiltere'de yayımlanmayı bekleyen otuz Hint kitabı var. Hindistan'ın yeniden keşfı Batı'da coşkuyia karşılanıyor ve ayakta alkışlanı- yor. Batılı edebiyat çevrelerinin birbölümü bu ya- zarlann Hintli yazına ve Ingilizceye taze bir dil ve yeni bir ruh getirdiğini söylerken, bir bölümü de bu yeni yetmelerin biçemden, kurgudan, edebiyat bilgisinden habersiz olduklan kanısında. Ancak Hindistan'ın son dönemde yetiştirdiği tek büyük yazann Arundhati Roy olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. August Strindberg'e coşkulu kutlamaKültür Servisi - Isveç edebiyatının yaramaz ço- cugu August Strindberg'in doğumunun yüz ellin- cı yıldönümü, Stockholm'de büyük bir kültür fes- tivaliyle kutlanıyor. Geçen cumartesi başlayan fes- tival. 5 Eylül'de sonaerecek. Festival çerçevesinde çeşitli müzelerde yazann yapıtlan sergilenecek. Sanatsal yaşamı dahaçokya- zm alanında yoğunlaşmasına karşın bir ressam ve fotoğrafçı olarak da ürün veren Strindberg'in bu alan- daki yapıtlan. Ulusal Müze ve Nordic Museum'da yer alacak. Festivalin en ilginç programlannı ise hiç şüphesız, tiyatro oyunlan ve perfonnanslar oluştu- ruyor. Strindberg"in müzik. resim, edebiyat ve sa- natın diğer dallanna bakış açısmı yansıtan oyun- lar. Isveçli ya da İsveç dışından gelen gnıplar tara- findan yorumlanacak. Laura Angiulli'nın yönetı- mindeki The Galleria Torino adlı Italyan topluluk. yazann ünlü oyunu 'Temporal'i (Fırtına) sahnele- yecek. Topluluğun bu oyundaki yorumu, bu yaz Tu- rin Tiyatro Festivali'nde övgüye değer bulunmuş- tu. Almanya'dan Schauspiel Bonn adlı topluluk ise 'To Damascus'u oynayacak. Festivale. tele\'izyonlar da hazırladıklan program- larla katkıda bulunuyorlar. Önceki gün birteleviz- yon kanalı, ıkişer saatlik altı bölümden oluşan bir Strindberg belgeselini hiç ara vermeden yayımla- dı. Bir başka kanal ise her gün bir saatini yazara ayınyor. Programda Strindberg'in en sevdiği mey- hanelerden birinde ünlü bir aktör, yazara ilişkin öyküler anlatıyor. "The Wine and Spirits Muse- um'un (Şarap ve Ruh Müzesi) yetkilileri de müze içindeturlardüzenleyerck, içkinınyazann yaşamın- daki rolü konusunda merak edilen sonılan yanıtiı- yorlar. Kadın düşmanı mıydı? Yazar, tiyatro oyunu yazan, ışıklandırma tasanm- cısı, ressam, simyacı, filozof, toplumsal eleştir- men... Bu uğraşlann hepsini birden yürütüyordu Strindberg. Ancak bütün bunlann yanı sıra Strind- berg adı 'kadın düşmanı'. 'kadın özgürlükleri kar- şrtı' ve 'erkekşovenisti' nitelemeleriyle birlikte anı- lıyor çoğu kez. Gerçekten de Strindberg'in gerek sanat yapıtlannda, gerekse özel sohbetlerinde ka- dın ve erkek cinslerinın arasındaki savaşta erkeği tutan, kadını aşağılayan bir söylem ön plana çıkı- yor. tnsanlann evlilikten beklentilerinin absürd yönlerini ti'ye alan 'Miss Julie' adlı oyunu, 'To Marry' gibi pek çok öyküsü de onun bu yöndeki ününü perçinliyor. Işte Stockholmlüler, Strind- berg'in bu alandaki ününü de unutmamışlar ve ya- zann kadmlara ilişkin düşüncelerinin tartışıldığı bir panel düzenlemışler. Festival kapsamında ya- pılacak olan panelde modern evliliklerin ya da iliş- kilerin, iki cins arasında 'eşhiiğhi' sağlanmasına karşın yürümemesinin nedenleri konuşulacak. Tam da Strindberg'inkadındüşmanlığı konusun- daki tartışmalann yeniden alevlenmesme hazırla- nılırken geçen hafta Isveç gazetelerinde verilen bir ilan, dikkatleri iyıden iyiye bu noktaya çekti. 60 ya- şındakı emekli bir kadın öğretmen tarafindan ve- rilen ilanda 'Strindberg karşıtı bir dernek' kurul- duğu yazıyordu. Hemen sonra gazetecilenn akını- na uğrayan öğretmen, ders verdiği 40 yıl boyunca Strindberg hakkında nesnel da\Tanmaya çalıştığı- nı, ancak onun sıradan bir yazar olduğuna ilişkin gerçek düşüncelerini gizlemekten dolayı büyük ra- hatsızlıkduyduğunubelirtti "Yazarhğnun büyük- lüğü yahuzca tiyatro o> unlannda kendini gösteri- yor. Tatsız nızsuz bir insan... Evi çekipçevirmevi bil- meyen. yüksek taoakayaaitüç kadınla evlenecek ka- dar da aptaJ üstelik. Bö> lesine üretkenlikten uzak kadınlaıia evüük \apmasma bakarsak, Strindberg'in kadmlann ise yaramaz parazitkrolduğu yolundaki görüşü hiç de şaşımcı değil aslında." Kadınlar Strindberg karşıtı bir dernek kurdular. YAZI ODASI SELİM tLERİ Kitaplar Kuıtarır Behçet Necatigil unutulmayacak şiirinde di- yor: "Uzak kahvelerde olacağım. I Aniatırdı geceler ağlayarak uyanırmış." Belki birçoğumuz öyle. Hüzünlü çareyi de söylüyor şair: "Ve yanıma yalnız kitaplar alacağım." Her şeyin böylesine göçtüğü, böylesine pıhtılaş- tığı, iç burktuğu günlerde kitaplara sığınılabilirmi? Yazmak, okumak işlevsizleşebilir. Sonra dönüp yi- ne okumalar. Her çarpıklığın altında 'okumamak' yatmıyor mu? Bir an önce okumak, yeniden oku- mak. Birkaç kitap önereceğim şu günler için. Şiirden söz açtık, önce bir şiir seçkisi. Memet Fuat birinci basımı 1985'te yapılan Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi'ni on üçüncü basımda genişletmiş, yeni şiirierle beslemiş, şairierin şiir üzerine yazıla- nndan seçmeleri eklemiş. Adam Yayınlan'nın ve- rimi. Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi benim için, çok yet- kin bir seçkidir. Bu alandaki en büyük emek. Türk şiirini neredeyse günü gününe izlemiş bir eleştir- men, bu şiire büyük bir sevgiyle yaklaşarak kotar- mıştır eserini. Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'le başlayan seçki, Türk şiirinin gerçek ustalanndan molalarla 1944 doğumlulara kadar uzanır. Memet Fuat'ın tasası, 'en güzel' şiirleri seçmek değildir. Gerçi çok güzel şiirler karşımıza çıkar, okumaya, tekrar tekrar okumaya doyamadığımız şiirler. Ne var ki, eleştirmen, Türk şiirinin 'gelişim' çizgisini sapta- mayı denemiştir. Türk şiirinin nereden nereye yol aldığını bu bin sayfalık seçkide yakalarsınc. Bana kalsa, okullanmızın hazin, köhnemiş Türk Dili ve Edebiyatı kitaplarını bir kenara bırakır, bu değerli seçkide bütün bir edebiyatı yakalamaya ça- lışırdım... Sel Yayıncılık, bizde de bir iki eseri yayımlanmış Venüs Khoury-Ghata'nın Gözyaşlannın Kıyısın- daki Ev 'roman'\n\ okura sundu. Romanı özellikle tırnak içine aldım. Gözyaşlannın Kıyısındaki Ev ro- man olduğu kadar, çok kişisel bir yaşamöyküsü. Son yıllarda hiçbir kitap beni bunca üzmedi. Ay- şe Ece'nin -herhalde genç bir çevirmen- enikonu özenli Türkçe'sinden okuduğum roman, bütün ser- mayesi özgürtüğü ve Rimbaud'su olan bir genç adamın inanılmaz serüveni. Yazar, dönüp bakıyor, hiçbirzaman kapanmayacak yaraya. Lübnan'lı bir ailenin bireylerini tek tek gözlemleyerek, ama hep o erkek kardeşe ağıt yakarak. Bir daha okunama- yacak kadar acı. Necatigil'in andığım şiirinden dizeler gibi, Göz- yaşlarının Kıyısındaki Ev: "Düş ya da gerçek gördükçe — / De ağlama- yacağım." Bilgi Yayınevi bir ustanın, Memduh Şevket Esendal'ın "Bütün Eserieri"ni 'yeni' kitaplaria sür- dürüyor. Muzaffer Uyguner'in hazııiadığı Tahran Anılan ve Düşsel Yazılar -Niye 'düşselyazılar'?-, Esendal'ın yirmili yıllarda Tahran'da geçen günle- rini kaleme getirdiği anılarla başlıyor. Bir küçük defter. Ama Esendal'a özgün sayısız aynntıyla, ay- rıntılardaki incelikle donanmış. Niye düşsel yazılar diye sordum. Çünkü öteki ya- zılar da, ya çocukluktan, ya Türkçe'den iz sürüş- lerie birer deneme. Kimileri anı ağırlıklı, kimileri ekinsel bilgilendirmelere yönelik. Fakat hepsi so- luk soluğa okunuyor. Harikulâde yazılar. Çocukluğunun Çoriu'sunu anlatan Esendal, im- paratorluk ortamındaki Çorlu insanlanna değiniyor. Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler. Rumlann "bir tiyatrolan ve bir kulüpleri var"mış. Ekliyor, Türki- ye'yi çok sevmiş Esendal: "Bizimkilerin böyle bir tiyatrolan olmadığına şüphe yoktur." Rum, Erme- ni kadınlan toplumsal hayatın içinde. Esendal so- ruyor "Aile hayatını açmak, hayatın yansını evler- de esirliğe bırakmak bilmem daha ne zaman ken- di devresini bitirecek ve erkek sözüne kadınlar da kanşacak?" Necatigil uslarda kalsın: "Ve yanıma yalnız kitaplar alacağım." Kitaplar yıkımlara yol açan vicdan azapsızlan bile eğitebilir. Takvimde İz Bırakan: "Gitmek! yazmışım defterime çoktan / Rıhtım- lar, güz halatlan, daha birsürü şey/Şuramdadar- madağınık." Edip Cansever, Şairin SeyirDefteri ("Kuşatma"dan), 1980. Asmabmescit ressamiarından depremzedelere yardım •Kültür Servisi - Asmalımescit ressamlan depremin acısını paylaşmak üzere 3-18 Eyiül tarihjeri arasında Asmalımescit, Şehbender Sokak No: 8/2 Neriman Oyman Atölyesi'nde buluşacak. Sergi satışından elde edilecek gelir depremzedelere bırakılacak. Sergiye, Neriman Oyman, Muzaffer Akyol, Nazmi Yılmaz, Balaban, Fikret Öztürk, Nurten Sözeri gibi sanatçılar katılıyor. Medeya'nın evinde yaşanan trajedi ve sevinç •Kültür Servisi - Rus yazar Liyudmila Ulittskaya'nın 'Medeya ve Çocuklan' romanı Doğan Kitapçılık'ın Dünya Edebiyatı Dizisi'nde yayımlandı. Yazann ilk öyküleri 1980'lerin sonunda kendi ülkesinde yayımlanmıştı. 'Yoksul Akrabalar' adlı öyküler toplamı, 'Soneçka' adlı uzun öyküsü, 'Medeya ve Çocuklan' ile 'Cenaze Töreni Eğlencesi* adlı romanlan da pek çok dile çevrildi. Yazar, Fransızlann Medici Ödülü ile ttalyanlann Penne ve Guiseppe Acerbi ödüllerini aldı. 'Medeya'nın Çocuklan' adlı yapıt. Rusya'nın güneyinde, Kınm'da birkaç kuşağın bir araya geldiği Medeya'nm Evi'nde, kimi kez trajik olaylarla sarsılan bir ailenin öyküsünü anlatıyor. 'Aftmcı His' tarihe geçti •VVASHTJNGTON (AA) -Bruce Willis'in son filmi 'Altıncı His' (Sixth Sense), Amerikan sinema tarihinde arka arkaya 4 hafta 20'şer milyon dolann üzerinde hasılat toplayarak tarihe geçti. Korku türünde yılın en başanlı yapıtlanndan sayılan 'Altıncı His', Titanic ve Star Wars filmlerinin ardından arka arkaya 4 hafta 20 miJyon dolar barajını aşma başansını gösteren üçüncü film oldu. Bruce Willis, filmde ölülerle konuşan küçük bir çocuğun terapisti rolünde. Film sadece bu hafta sonu 20.1 milyon dolar toplayarak toplam hasılatını 139 milyon dolara çıkardı. 'Altıncı His'i gösterime yeni giren Antonio Banderas'ın 'On Üçüncü Savaşçı' filmi izliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle