Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 31 AĞUSTOS 1999 SAU
14 JV.LJ.L1 L J J A kultur@cumhuriyet.com.tr
Canan Beykal ve Melih Görgün'ün Münih'te açtığı sergi kimliksizliğe uzanan bir alanda kimliği sorguluyor
'Ben kendmı değüiııı kL..'• Sergi, geçmişle
gelecek arasındaki
aynmm yok edildiği.
kımseye ait olmayan
bir zaman ve mekân
içinde 'Ben'in
sorgulanması', 'Ben'i
bir başkasına'
dönüştürmeyi
amaçhyor. Vietnam'dan
Kamboçya'ya.
Kosova'dan
Türkiye'ye kadar
savaşın ve felaketin
olduğu her yerde. tüm
çocuklarla birlikte
onlardan
biriymişçesine yer
alıyor sanatçılar kendi
çocukluk
fotoğraflanyla.
ESRA ALtÇAVUŞOGLU Kunst Pavfllion'daki çadınn içinde -sergi salonunun duvarlanna da yansiülan- bilgjsayar montajıyla iç içe gecmiş çocuk fotoğraflan yer alıyor.
'Kimsin sen?' dedı Tırtıl. Konuşma-
nın bu tümceyle başlaması hiç de yürek-
lendirici değildi doğrusu. Alice biraz
da utanarak. "Ben de pek bihniyorum
efendim.şu sıralar," diye yanıtladı. "Ya-
ni bu sabah kalktığumda kim oktuğumu
bih'yorum ya, o zamandan beri kaç kez
değişime uğramış olsam gerek." Tırtıl
kaşlannı çatarak: "Nedemekistiyorsun
bununla, söylediklerini açıkla." "Vazık
ki bunu vapamam cfendim," dedı Ali-
ce. "Çünkü bunlan benim söylediğiın-
den emin değüim kL Ben kendim deği-
lim ki, anlarsuıız ya."
Canan Beykal ve MdflıGörgün'ün Al-
manya'nın Münih kentinde Kunst Pavil-
lion'da açhklan 'I'am Another
3
(Ben Bir
Başkasıyım) başlıklı sergi Levis Car-
rol'un Alice Harikalar Diyannda adlı
masalından, Alice'in Tırtıl'Ia karşılaş-
ma sahnesinden yola çıkılarak oluştu-
rulmuş.
Alice ile Tırtıl'ın konuşması sergi sa-
lonunun dış cephesinden friz şeklinde
iç mekân duvarlannı dolaşıyor. tzleyi-
ciler galeriye girdikleri zaman Tırtıl'ın
"Kimsin sen" sözleriyle karşılaşıyorlar
önce. Ve "Ben ben değüim ki, ben bir
başkasıyım" cümJesiyle sona eriyor iz-
leyicilerin mekânı dolaşmalan. Canan
Beykal ve Melih Görgün'ün birlikte ha-
zırladıklan sergi birçok bakımdan son
dönem yaşadığımız felaketlerle de ör-
tüşüyor.
Münih'te bir Kıalay çadın
Sergide tüm mesafelerin, gelecekle
geçmiş arasındaki aynmın kaydedildi-
ğine tanık oluyor, içinde bulunduğu-
muz, kimseye ait olmayan bir zaman ve
mekân içinde dolaşıyorsunuz. Bu dola-
şımlan sağlayan da galeri mekânının
ortasına yerleştirilmiş bir Kızılay çadı-
n.
Sergi mekânına girdiğinizde ilk dik-
katinizi çeken -şu günlerde özellikle
Türkiye'de yaşananlar açısından pek
çok anlam ifade eden- bir Kızılay çadı-
n oluyor.
Kızılay'ın 'dermeçatma'çadın Mar-
mara'da yaşanan deprem fefaketinden ha-
bersiz, yaklasık 15 gün önce Münih'in
camla kaplı sergi salonunun ortasına
kurulmuş bu kez. Çadır; yerleşikliğe
karşın yersiz-yurtsuzlaşmayı, kalıcılı-
ğa karşın geçiciliği, aynmcılığı ve ya-
lıtılmışlığa karşın aynılaşmayı ve bü-
tünsellığı ifade ediyor. Bugünlerde ise
tek bir şeyı; depremi...
Marmara Bölgesi'nin bir çadırkent
görünümü aldığı son günlerde sanınz ça-
dınn kimliksizliğı, aidiyetsizliği, her-
kese ve her yere ait olabileceği bir kez
daha kendini tüm çıplaklıgıyla gösteri-
yor. Sergi. geçmişle gelecek arasındaki
aynmın yok edildiği, kimseye ait olma-
yan bir zaman ve mekân içinde 'Ben'in
sorgulanması', 'Ben'i bir başkasına' dö-
nüştürmeyi amaçlıyor. Sergi birbakıma
aidiyet kavramını yeniden tartışmaya
açıyor ve kimliksizliğe uzanan bir alan-
da kimliği sorguluyor. Canan Beykal ve
Melih Görgün'ün Almanya'nın Münih
kentinde. Kızılay çadın ile birlikte kur-
guladıklan sergi, içine gırildiğinde bam-
başka bir dünyanın da kapılannı aralı-
yor bizlere. Çadınn içinde -sergi salo-
nunun duvarlanna da yansıtılan- bılgi-
sayar montajıyla iç ıçe geçmiş çocuk
fotoğraflan yer alıyor. Birçoğumuzun hâ-
lâ belleklerinde yer alan fotoğraflar bun-
lar...
Kosova'dan Nazi toplama kamplan-
na uzanan çocuk görüntüleri... Bu fotoğ-
raflarda 1946 yılında battaniye yardımı
alınış bir Yunanlı çocuğun yanında Ca-
nan Beykal'ın birdiğerinde ise toplama
kampındaki çocuklarla birlikte Melih
Görgün'ün izleyicileri çocukluk halle-
riyle 'setamladıklanna' tanık oluyoruz.
Vietnam'dan Kamboçya'ya, Kosova'dan
Ruanda'ya, Türkiye'den Polonya'ya ka-
dar savaşın ve felaketin ol-
duğu her yerde. tüm çocuk-
larla birlikte onlardan biriy-
mişçesine yer alıyor sanatçı-
lar kendi çocukluk fotoğraf-
lanyla. Her iki sanatçı da bu
çocuklar arasında birbaşka-
sı olarak, kendi kimliksiz-
liklerine işaret ediyorlar.
Gerçek ortamda. yaşan-
mış bir tarih diliminde, ger-
çek dışı birbuluşmanm ola-
sı gerçekliğine dikkat çekme-
yi amaçlıyorlar. Aslında her
iki sanatçı da tıpkı çadınn
kendisi gibi bir yerlerden,
bir tarihten başka bir zaman
dilimine îletiyorlar kendile-
rini. Sanatçılann bununla de-
ğinmek istedikleri ise kimlik.
"tnsarun tek bir kimliği var;
insan. Kimliksizliğe \ardığı-
ınızdaancakgerçek insan Idm-
liğini kazanacağız. Kimliksiz-
lik ve aidivetsizlik kavramını
sadeceçocuktagörüyoruz. Ço-
cuğun ait olduğu bir şey yok. Bizim çocu-
ğun üzerine yüklediğimiz değerlerin hiç-
biri onun için meşru değerier değü."
Bu yüzden olacak ki tıpkı fotoğrafla-
nn orijinallerinde olduğu gibi sanatçıla-
nn kendi çocukluklannda da yaş, milli-
yet, ırk ve renk özellikleri yok.
"Çocukluk hailerimizte, fotoğraflann
yansıttığı tarih diliminin içinde yer aldık.
O tarihin içindeki çocuklarla birlikteyiz ve
o oiaydayız. Biz orada olabilirdik ve o ço-
cuklar bizi seyrediyor olabilirdL Bakan
göz olarak biz. aynı zamanda bakılan oi-
duk. Böylelikle Lacan'ın 'Tek bir ben yok-
tur' sözünii doğruladık'".
Siemens Türkiye, TC Münih Başkon-
solosluğu ve Kızılay'ın katkılanyla ger-
çekleştirilen sergi 3-27 Ağustos tarihleri
arasında izleyicilere sunuldu. Canan Bey-
kal ve Melih Görgün, 2001 yılında yine
aynı yerde bu kez bir Alman sanatçının
da katılımıyla ortak bir sergi açmayı plan-
lıyor.
Arundhati Roy'un kazandığı büyük başan, eli kalem tutan bütün Hintlileri harekete geçirdi
Hindistan'da artık herkes bir 'yazar'
Kültür Servisi - Booker
Ödüllü Hintli yazar Arund-
hati Roy'un Batı'da yakala-
dığı akıl almaz büyüklükte-
ki ün, Hındistan'ın Ingilızce-
yi yetkinlikle kullanan diğer
yazarlannı da harekete ge-
çirdi. Yalnızca yazarlannı
değil, öğretmenlerinı. psikı-
yatrlannı, avukatlannı, vez-
necilerinı. bürokratlannı ve
diğer pek çok meslek gru-
bundaki insanlannı da... Ar-
tık Hindıstan'daeli kalem tu-
' tan herkes bir roman yazı-
yor ve Batılı yayıncılann ka-
pısını çalıyor.
1980'lerin sona erdiği yıl-
larda Hindistan'da, Ingiliz-
ce yazan ve ünü ülkesınırla-
nnın dışında yakalayan kü-
çük bir yazar kabilesi türe-
mişti. Vlkram Sethın 'The
Golden Gate'ı. I Allan Se-
afcyin 'TheTrotteıvNaına'sı,
AmitavGhosh'un 'TheCirc-
le of Reason'ı ve Rohinton Mistry'nin 'Such A
Long Journey'i bu dönemin ürünüdür. Bu yazar-
lann hemen hepsi ılk olarak Londra ve New York'ta
keşfedıldi. Kendi ülkelerinde takdiredilmeleri için
önce buralarda kabul görmeleri gerekti. (Daha ön-
ce de lngilizce yazan Hintli yazarlar arasında Ba-
tı'da ün kazanmış olanlan vardı elbette. Ama sa-
yılan bir elın parmağmı geçmiyordu. Örneğin
1930'lardanberi yazan RKNarayan, 1960'lardan
beri yazan Anita Desai ve 1948'de eşsiz birklasik
yazmış olan GV Desai... Ancak bunlar 'marjinal'
yazarlar olarak görülüyorlardı. halkın içinde değil-
lerdi, günlük yaşamın profılini yakalamaktan uzak-
tılar.) Hindıstan'da ilgi görmelerini de kendileriy-
le aynı okullarda eğitim görmüş yeni kuşak birga-
zetecı ordusunun ortaya çıkışına borçluydular.
Medya onlan öve öve göklere çıkanyordu.
Ancak kazanı kaynatan şey, ne bu yazarlann ye-
Anındhati Rov'un (ortada) başansryla başlayan Hintii yazar padamasına bu yaz bir de Salman Rüştü-Vlkram Seth arasındaki savaş eklendi.
nnı ardına dek açtı. O günden sonra, ABD ve İn- kazanıyorlardı.teneği, ne de Hint medyasının onlara olan ilgisiy-
di.Çünkû hâlâ daha Hindistan'ın kitap pazannda
bu yazarlann romanlan ortalama olarak 1000 adet
satıyordu, en çok satanlarbile 5000'den daha faz-
la bir satış rakamına ulaşamıyordu.
Hintli yazarlann asıl dayanağı Ingiliz ve ABD'li
yayıncılann ilgisiydi. Bu ilginin ortaya ilk çıktığı
tarihi vermek bile mümkün: 1992'de Orion Yayı-
nevi Vıkram Seth'in 'A Suıtabie Boy' adlı romanı-
na 250 bin dolar ödediğinde Hintli yazının Ba-
tı'daki çılgın serüveni de başlamış oldu. (Bu yılın
yayıncılık sektöründeki en ilginç öyküsü Salman
Rushdie ve Vlkram Seth'in yeni kitaplan arasın-
daki savaştı. tki ünlü Hintli yazar tarafindan mü-
zik ve aşk üzerine yazılmış iki kitap milyonlarca
dolarlık satış rakamına ulaşmıştı. Seth'in kitabı
Ingiltere'de en çok satan oldu ve bu başan, yeni ku-
şağın parlak Hintli yazarlanna da Batı'nın kapıla-
gecikmediler. Raj Kamat-
ha'nın 'TheBlueBedspread'
adlı kitabı Picador tarafin-
dan yayımlandı. Picador ge-
lecek yıl da Pankaj Mish-
ra'nm 'The Romantics'inı
yayımlayacak. Film yapım-
cısı Ruchir Joshi'nm 'The
Last Engine Laugh' adlı ro-
manı da Ingiliz yayınevi Fla-
mingo'ya kısmet oldu. Bu
inanılmaz kasırganın aynı
şiddette sürüp sünneyeceği,
bu üç kitabın kazanacağı ba-
şanya bağlı.
80'lerin sonunda Hindis-
tan dört ya da beş tane 'bü-
yük' yazara sahipti. Hepsi
de dünyaca ünlü yazarlardı
ama ne haklannda tantana
yapıhyordu, ne bol sıfirlı ra-
kamlara mal olmuş reklam
panolanna konu mankeni
oluyorlardı ne de yedi süla-
lelerine yetecek kadar para
giltere'deki büyük yayınevlerinin Hintli yazarlann
kitaplannı ardı ardına yayımladıklannı duyduk.
Vlkram Chandra, Mukul Kesavan, Amit Chaud-
huri gibi pek çok isim, büyük ün ve yabana atıl-
mayacak servet kazandı.
Ancak Hintli yazarlann Batı'daki talihini tümüy-
le değiştiren asıl olay, 1996'da eski bir film yapım-
cısı ve bir mimar olan genç bir kadının ilk roma-
nının metnini Harper CoUins'e göndermesi oldu.
Arundhati Roy adındaki bu yazann 'Küçük Şey-
lerin Tanrüan' adlı kitabı Ingiltere'de bir milyon
sattı, yirmi dile çevrildi ve dünyadaki satış rakamı
dört milyona ulaştı, Booker ve Commonwealth
ödüllerini aldı.
Roy'un yarattığı kasırga. yayıncılan ve yayın
ajanlannı hemen harekete geçirdi. Herkes yeni bir
Roy'un peşine düşmüştü. Yeni isimler bulmakta da
90'lar biterken ise kendini Batı'nın şaşaalı ede-
biyat konaklanna koşullandırmış Hintli yazarlar-
la doldu taştı ortalık. Artık Hindistan'da. Ingilte-
re'de ya da ABD'de Hintli bir yazara ait yeni bir
kitap mutlaka şarap ve peynir partileriyle tanıtılı-
yor.
Yalnızca lngiltere'de yayımlanmayı bekleyen
otuz Hint kitabı var. Hindistan'ın yeniden keşfı
Batı'da coşkuyia karşılanıyor ve ayakta alkışlanı-
yor. Batılı edebiyat çevrelerinin birbölümü bu ya-
zarlann Hintli yazına ve Ingilizceye taze bir dil ve
yeni bir ruh getirdiğini söylerken, bir bölümü de
bu yeni yetmelerin biçemden, kurgudan, edebiyat
bilgisinden habersiz olduklan kanısında. Ancak
Hindistan'ın son dönemde yetiştirdiği tek büyük
yazann Arundhati Roy olduğu konusunda hemen
herkes hemfikir.
August Strindberg'e coşkulu kutlamaKültür Servisi - Isveç edebiyatının yaramaz ço-
cugu August Strindberg'in doğumunun yüz ellin-
cı yıldönümü, Stockholm'de büyük bir kültür fes-
tivaliyle kutlanıyor. Geçen cumartesi başlayan fes-
tival. 5 Eylül'de sonaerecek.
Festival çerçevesinde çeşitli müzelerde yazann
yapıtlan sergilenecek. Sanatsal yaşamı dahaçokya-
zm alanında yoğunlaşmasına karşın bir ressam ve
fotoğrafçı olarak da ürün veren Strindberg'in bu alan-
daki yapıtlan. Ulusal Müze ve Nordic Museum'da
yer alacak. Festivalin en ilginç programlannı ise hiç
şüphesız, tiyatro oyunlan ve perfonnanslar oluştu-
ruyor. Strindberg"in müzik. resim, edebiyat ve sa-
natın diğer dallanna bakış açısmı yansıtan oyun-
lar. Isveçli ya da İsveç dışından gelen gnıplar tara-
findan yorumlanacak. Laura Angiulli'nın yönetı-
mindeki The Galleria Torino adlı Italyan topluluk.
yazann ünlü oyunu 'Temporal'i (Fırtına) sahnele-
yecek. Topluluğun bu oyundaki yorumu, bu yaz Tu-
rin Tiyatro Festivali'nde övgüye değer bulunmuş-
tu. Almanya'dan Schauspiel Bonn adlı topluluk ise
'To Damascus'u oynayacak.
Festivale. tele\'izyonlar da hazırladıklan program-
larla katkıda bulunuyorlar. Önceki gün birteleviz-
yon kanalı, ıkişer saatlik altı bölümden oluşan bir
Strindberg belgeselini hiç ara vermeden yayımla-
dı. Bir başka kanal ise her gün bir saatini yazara
ayınyor. Programda Strindberg'in en sevdiği mey-
hanelerden birinde ünlü bir aktör, yazara ilişkin
öyküler anlatıyor. "The Wine and Spirits Muse-
um'un (Şarap ve Ruh Müzesi) yetkilileri de müze
içindeturlardüzenleyerck, içkinınyazann yaşamın-
daki rolü konusunda merak edilen sonılan yanıtiı-
yorlar.
Kadın düşmanı mıydı?
Yazar, tiyatro oyunu yazan, ışıklandırma tasanm-
cısı, ressam, simyacı, filozof, toplumsal eleştir-
men... Bu uğraşlann hepsini birden yürütüyordu
Strindberg. Ancak bütün bunlann yanı sıra Strind-
berg adı 'kadın düşmanı'. 'kadın özgürlükleri kar-
şrtı' ve 'erkekşovenisti' nitelemeleriyle birlikte anı-
lıyor çoğu kez. Gerçekten de Strindberg'in gerek
sanat yapıtlannda, gerekse özel sohbetlerinde ka-
dın ve erkek cinslerinın arasındaki savaşta erkeği
tutan, kadını aşağılayan bir söylem ön plana çıkı-
yor. tnsanlann evlilikten beklentilerinin absürd
yönlerini ti'ye alan 'Miss Julie' adlı oyunu, 'To
Marry' gibi pek çok öyküsü de onun bu yöndeki
ününü perçinliyor. Işte Stockholmlüler, Strind-
berg'in bu alandaki ününü de unutmamışlar ve ya-
zann kadmlara ilişkin düşüncelerinin tartışıldığı
bir panel düzenlemışler. Festival kapsamında ya-
pılacak olan panelde modern evliliklerin ya da iliş-
kilerin, iki cins arasında 'eşhiiğhi' sağlanmasına
karşın yürümemesinin nedenleri konuşulacak.
Tam da Strindberg'inkadındüşmanlığı konusun-
daki tartışmalann yeniden alevlenmesme hazırla-
nılırken geçen hafta Isveç gazetelerinde verilen bir
ilan, dikkatleri iyıden iyiye bu noktaya çekti. 60 ya-
şındakı emekli bir kadın öğretmen tarafindan ve-
rilen ilanda 'Strindberg karşıtı bir dernek' kurul-
duğu yazıyordu. Hemen sonra gazetecilenn akını-
na uğrayan öğretmen, ders verdiği 40 yıl boyunca
Strindberg hakkında nesnel da\Tanmaya çalıştığı-
nı, ancak onun sıradan bir yazar olduğuna ilişkin
gerçek düşüncelerini gizlemekten dolayı büyük ra-
hatsızlıkduyduğunubelirtti "Yazarhğnun büyük-
lüğü yahuzca tiyatro o> unlannda kendini gösteri-
yor. Tatsız nızsuz bir insan... Evi çekipçevirmevi bil-
meyen. yüksek taoakayaaitüç kadınla evlenecek ka-
dar da aptaJ üstelik. Bö> lesine üretkenlikten uzak
kadınlaıia evüük \apmasma bakarsak, Strindberg'in
kadmlann ise yaramaz parazitkrolduğu yolundaki
görüşü hiç de şaşımcı değil aslında." Kadınlar Strindberg karşıtı bir dernek kurdular.
YAZI ODASI
SELİM tLERİ
Kitaplar Kuıtarır
Behçet Necatigil unutulmayacak şiirinde di-
yor:
"Uzak kahvelerde olacağım. I Aniatırdı geceler
ağlayarak uyanırmış."
Belki birçoğumuz öyle.
Hüzünlü çareyi de söylüyor şair:
"Ve yanıma yalnız kitaplar alacağım."
Her şeyin böylesine göçtüğü, böylesine pıhtılaş-
tığı, iç burktuğu günlerde kitaplara sığınılabilirmi?
Yazmak, okumak işlevsizleşebilir. Sonra dönüp yi-
ne okumalar. Her çarpıklığın altında 'okumamak'
yatmıyor mu? Bir an önce okumak, yeniden oku-
mak.
Birkaç kitap önereceğim şu günler için.
Şiirden söz açtık, önce bir şiir seçkisi. Memet
Fuat birinci basımı 1985'te yapılan Çağdaş Türk
Şiiri Antolojisi'ni on üçüncü basımda genişletmiş,
yeni şiirierle beslemiş, şairierin şiir üzerine yazıla-
nndan seçmeleri eklemiş. Adam Yayınlan'nın ve-
rimi.
Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi benim için, çok yet-
kin bir seçkidir. Bu alandaki en büyük emek. Türk
şiirini neredeyse günü gününe izlemiş bir eleştir-
men, bu şiire büyük bir sevgiyle yaklaşarak kotar-
mıştır eserini.
Yahya Kemal ve Ahmet Haşim'le başlayan
seçki, Türk şiirinin gerçek ustalanndan molalarla
1944 doğumlulara kadar uzanır. Memet Fuat'ın
tasası, 'en güzel' şiirleri seçmek değildir. Gerçi
çok güzel şiirler karşımıza çıkar, okumaya, tekrar
tekrar okumaya doyamadığımız şiirler. Ne var ki,
eleştirmen, Türk şiirinin 'gelişim' çizgisini sapta-
mayı denemiştir. Türk şiirinin nereden nereye yol
aldığını bu bin sayfalık seçkide yakalarsınc.
Bana kalsa, okullanmızın hazin, köhnemiş Türk
Dili ve Edebiyatı kitaplarını bir kenara bırakır, bu
değerli seçkide bütün bir edebiyatı yakalamaya ça-
lışırdım...
Sel Yayıncılık, bizde de bir iki eseri yayımlanmış
Venüs Khoury-Ghata'nın Gözyaşlannın Kıyısın-
daki Ev 'roman'\n\ okura sundu. Romanı özellikle
tırnak içine aldım. Gözyaşlannın Kıyısındaki Ev ro-
man olduğu kadar, çok kişisel bir yaşamöyküsü.
Son yıllarda hiçbir kitap beni bunca üzmedi. Ay-
şe Ece'nin -herhalde genç bir çevirmen- enikonu
özenli Türkçe'sinden okuduğum roman, bütün ser-
mayesi özgürtüğü ve Rimbaud'su olan bir genç
adamın inanılmaz serüveni. Yazar, dönüp bakıyor,
hiçbirzaman kapanmayacak yaraya. Lübnan'lı bir
ailenin bireylerini tek tek gözlemleyerek, ama hep
o erkek kardeşe ağıt yakarak. Bir daha okunama-
yacak kadar acı.
Necatigil'in andığım şiirinden dizeler gibi, Göz-
yaşlarının Kıyısındaki Ev:
"Düş ya da gerçek gördükçe — / De ağlama-
yacağım."
Bilgi Yayınevi bir ustanın, Memduh Şevket
Esendal'ın "Bütün Eserieri"ni 'yeni' kitaplaria sür-
dürüyor. Muzaffer Uyguner'in hazııiadığı Tahran
Anılan ve Düşsel Yazılar -Niye 'düşselyazılar'?-,
Esendal'ın yirmili yıllarda Tahran'da geçen günle-
rini kaleme getirdiği anılarla başlıyor. Bir küçük
defter. Ama Esendal'a özgün sayısız aynntıyla, ay-
rıntılardaki incelikle donanmış.
Niye düşsel yazılar diye sordum. Çünkü öteki ya-
zılar da, ya çocukluktan, ya Türkçe'den iz sürüş-
lerie birer deneme. Kimileri anı ağırlıklı, kimileri
ekinsel bilgilendirmelere yönelik. Fakat hepsi so-
luk soluğa okunuyor. Harikulâde yazılar.
Çocukluğunun Çoriu'sunu anlatan Esendal, im-
paratorluk ortamındaki Çorlu insanlanna değiniyor.
Türkler, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler. Rumlann "bir
tiyatrolan ve bir kulüpleri var"mış. Ekliyor, Türki-
ye'yi çok sevmiş Esendal: "Bizimkilerin böyle bir
tiyatrolan olmadığına şüphe yoktur." Rum, Erme-
ni kadınlan toplumsal hayatın içinde. Esendal so-
ruyor "Aile hayatını açmak, hayatın yansını evler-
de esirliğe bırakmak bilmem daha ne zaman ken-
di devresini bitirecek ve erkek sözüne kadınlar da
kanşacak?"
Necatigil uslarda kalsın:
"Ve yanıma yalnız kitaplar alacağım."
Kitaplar yıkımlara yol açan vicdan azapsızlan
bile eğitebilir.
Takvimde İz Bırakan:
"Gitmek! yazmışım defterime çoktan / Rıhtım-
lar, güz halatlan, daha birsürü şey/Şuramdadar-
madağınık." Edip Cansever, Şairin SeyirDefteri
("Kuşatma"dan), 1980.
Asmabmescit ressamiarından
depremzedelere yardım
•Kültür Servisi - Asmalımescit ressamlan depremin
acısını paylaşmak üzere 3-18 Eyiül tarihjeri arasında
Asmalımescit, Şehbender Sokak No: 8/2 Neriman
Oyman Atölyesi'nde buluşacak. Sergi satışından elde
edilecek gelir depremzedelere bırakılacak. Sergiye,
Neriman Oyman, Muzaffer Akyol, Nazmi Yılmaz,
Balaban, Fikret Öztürk, Nurten Sözeri gibi sanatçılar
katılıyor.
Medeya'nın evinde yaşanan
trajedi ve sevinç
•Kültür Servisi - Rus yazar Liyudmila
Ulittskaya'nın 'Medeya ve Çocuklan' romanı Doğan
Kitapçılık'ın Dünya Edebiyatı Dizisi'nde yayımlandı.
Yazann ilk öyküleri 1980'lerin sonunda kendi
ülkesinde yayımlanmıştı. 'Yoksul Akrabalar' adlı
öyküler toplamı, 'Soneçka' adlı uzun öyküsü,
'Medeya ve Çocuklan' ile 'Cenaze Töreni Eğlencesi*
adlı romanlan da pek çok dile çevrildi. Yazar,
Fransızlann Medici Ödülü ile ttalyanlann Penne ve
Guiseppe Acerbi ödüllerini aldı. 'Medeya'nın
Çocuklan' adlı yapıt. Rusya'nın güneyinde, Kınm'da
birkaç kuşağın bir araya geldiği Medeya'nm Evi'nde,
kimi kez trajik olaylarla sarsılan bir ailenin öyküsünü
anlatıyor.
'Aftmcı His' tarihe geçti
•VVASHTJNGTON (AA) -Bruce Willis'in son filmi
'Altıncı His' (Sixth Sense), Amerikan sinema
tarihinde arka arkaya 4 hafta 20'şer milyon dolann
üzerinde hasılat toplayarak tarihe geçti. Korku
türünde yılın en başanlı yapıtlanndan sayılan 'Altıncı
His', Titanic ve Star Wars filmlerinin ardından arka
arkaya 4 hafta 20 miJyon dolar barajını aşma
başansını gösteren üçüncü film oldu. Bruce Willis,
filmde ölülerle konuşan küçük bir çocuğun terapisti
rolünde. Film sadece bu hafta sonu 20.1 milyon dolar
toplayarak toplam hasılatını 139 milyon dolara
çıkardı. 'Altıncı His'i gösterime yeni giren Antonio
Banderas'ın 'On Üçüncü Savaşçı' filmi izliyor.