24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 TEMMUZ 1999 PERŞEMBE 14 KULTUR kultur@cumhuriyet.com.tr Bolşoy Bale Tiyatrosu; Romeo ve Juliet, Carmina Burana ve Carmen Süiti'ni sahneliyor 'Duyguları öne çıkanyorum' ESRA ALİÇAVTJŞOĞLU Yapı Kredi Sanat Festivali, '99 çerçevesinde bu gece ve yann, Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyat- rosu'nda saat 21.15'te, önemli bale ekolünün yaratıcılanndan Valentin Yelizariev yöneriminde, Belarus Cumhuriyeti Utusal Aka- demik Bolşoy Bale Tiyatrosu, üç bale gösterisiyle Istanbul'da ola- cak. Topluluk bu gece Romeo ve Jüliefi. yann gece ise Carmina Burana ve Carnıen Suiti'nı sah- neleyecek. Vaganov Okulu'nda koreog- rafi, St. Petersburg Rimski-Kor- sakov Konservatuvan'nda bale master eğitimi alan Valentin Ye- lizariev. 1973 yılında, Belarus Cumhuriyeti UlusaJ Akademik Bolşoy Bale Tiyatrosu'ndan da- vet alarak burada çalışmaya baş- ladı. Yelizariev. Carmen Süiti, Spartaküs, Fındıkkıran. Bolero. Romeo ve Juliet, Bahar Ayini, Kuğu Gölü gibi yapıtlann kore- ografisinı üstlendi. Yelizariev ıle Bolşoy Bale Tiyatrosu üzerine görüştük. - Belarus Cumhuriyeti Llusal Akademik Bolşoy Bale Tiyatro- su'ndan söz eder misiniz? 1978 yılından itibaren balenin direktörlügünü ve sanat yönet- menliğinı yapıyorum. Belarus'ta balenin tarihçesi 18.yüzyıladek uzanıyor. 20. yüzyılda Moskova ve St. Petersburg ekolü bir ara- ya gelerek çalışmalannı sürdür- meye başladı. Ekibimiz bugün 100 kişiden oluşuyor. Aynı za- manda Minsk kentinde 400 öğ- rencinin eğitim aldığı milli bale okulu bulunuyor. Bu okuldan her yıl yetenekli 5-6 öğrenciyi kad- romuza dahil ediyoruz. Bale oku- lunun deviet tarafından fınanse ediliyor olması bizim için çok önemli. Topluluğumuz; dünya balesinın önemli yapıtlannın ya- nı sıra çağdaş ve milli yapıtlara da eşit derecede önem veriyor. Ulusal ve uluslararası bale yanş- Valentin Yelizariev (Fotoğraf: KADER TUGL A) apıtlardaki karakterlerin iç dünyalan her zaman daha çok önem taşıyor benim için. Sahneye koyarken bir düşünce varsa, metin ve müzik de güzelse o zaman ortaya çıkan yapıt dört dörtlük oluyor. malannda ödüller kazanan sa- natçılarla birlikte çalışıyoruz. Çok çalışkan ve yetenekli sanat- çılarla çalışmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. -1992 > ılında Yapı Kredi Ban- kası'nın 50. >üı dolayısıyla tstan- bul'da Spartaküs'ü sahnelemiş- tiniz— Evet. Çok hoş anılanm var bu- rada. Spartaküs'ü sahneledikten biryıl sonra tstanbul Deviet Ope- ra ve Balesı ile Don Kişot'u sah- neledik. Bunun benim için en güzel tarafı, yapıtın 4-5 sezon sahnelenerek büyük ilgi görme- si oldu. -Sovyetter Büiiği'nin dağdma- sı ve şimdiki durum baleyi nasıl etkiledi? Çok etkilendiğimizi söyleye- mem. Ben işime aynı biçimde devam ediyorum. Eski Sovyetler Birliği'nde de bizi seviyorlardı, şimdi de seviyorlar... Deviet yar- dımı gereken ölçülerde sürüyor. Insanlar Rusya'nın bugünkü du- rumunu abartıyorlar. Rusya şu anda kötü bir durumda değil. aşı- n bir yoksulluk içinde bulunmu- yoruz. Dükkânlar dolu, her şey var... Eski Soyvetler Birliği hak- kında efsaneler üretiliyor sade- ce. 'İyive kötü bale vardır' - Romeo ve Juliet, Carmina Burana ve Carmen Süiti'nin sah- nelenmesine nasıl karar verildi? Yapı Kredi ile birlikte düşün- dük. Çünkübuyapıtlardünyanın pek çok kentinde sahnelendi ve büyük ılgi gördü. Aynı ılginin Istanbul'da da olacağını düşünü- yorum -Klasik yapıtlan tekrar sahne- ye koyarken neleri göz önünde bulunduruyorsunuz? Bu yapıtlan yeniden sahneye koyuyorum... Bir anlamda ya- pıtiann anne ve babası gibiyim. Özellikle insani duygulan ön pla- na çıkarmayı seviyorum. Örne- ğin Carmen Süiti'nde Carmen'ı sokak kadını olarak yorumlama- dım. Onu, acı çeken ve sevgiye ulaşmak isteyen bir kadın ola- rak göstermek istedim. Yapıtlar- daki karakterlerin iç dünyalan her zaman daha çok önem taşı- yor benim için. Bir yapıt sahne- ye koymadan önce insanın anla- tacağı bir şeyler olmalı, bir şey- ler söylemek istemeli. Bir dü- şünce varsa, metin ve müzik de güzelse o zaman ortaya çıkan ya- pıt dört dördük oluyor. Bütün bu unsurlann bir arada olması gere- kiyor. Dışavurumcu tarafim ol- duğu dogru. Devamhhğı ve can- lılığı seviyorum. Şunu özellikle belirtmem gerekiyor: Sanatçıla- nm tek tek yıldız olmasalar da hepsi bir araya geldiğınde çok büyük bir yıldız kümesi oluştu- ruyorlar. -Klasik ve modern bale arasın- daki aynmı nasıl tanımlrvorsu- nuz? Benim için klasik ve modern bale diye bir şey yok. lyi ve kö- tü bale var. Ancak şöyle diyebi- lirim; modernde iyiyi seviyorum, klasikte ise kötüyü sevmiyorum. Bunu çok iyi ayırmak gerekiyor. Bugün modern baleyi yaratan ki- şiler yeni bir üslup geliştirebilir- ler ama içinde manevi bir metin olmalı. Bunu görmüyorum. Gö- rebilirsem çok sevineceğim. -Azerbaycan kökenlisiniz. Bir röportajuuzda doğduğunuz yer için bir şeyleryapmak istediğini- zi belirtiyordunuz. Azerbaycan için bir projeniz var mı? Azerbaycan'ı vatanım olarak görüyorum. Babam Azerbay- can'da doğdu ve mezan orada. Hazar Denizi'ni. çocukluk arka- daşlanmı, mersin balığını çok seviyorum; Azerbaycan'ı çok se- viyorum. Beni davet ederlerse orada iyi şeyler yapmak için ha- zınm. Ama kendiliğimden gıt- 'Carmen Süiti', cnma akşarru Açıkhava Tiyatrosu nda. mem dogru olmaz. - Önümüzdeki aylarda hangi ülkelere turncierdüzenley eceksi- niz? Ağustos ayında Yunanistan'a, kasımda Çin Cumhuriveti'ne ve arahkta lspanya'ya gideceğiz. Çin'de Kuğu Gölü ile Romeo ve Juliet'i. Yunanistan'da Sparta- küs ve Carmina Burana'yı, tspan- ya'da ise Bahar Ayini ve Ateş Kuşu'nu sahneleyeceğiz. 29 bölümHikserüvent Asuman Ercan 'ın 'Dolunay Yansımaları' adlı kitabı ay söylenceleriyle örülü düşler dünyası sunuyor GÜLERÇETtS "Ay da, ten de, ruh da sanki var oluşa dair son kozlarını oynarlar. Ay, bü- yüsünün ve kışkırtıcılığı- nın; ruh başkaldırısınm ve sarhoşluğunun; ten, hayat- ta kalma arzusunun sınır- larını zorlar. Bu kozlar bir- birlerine yakın güçlerdey- se, işte o zaman. belki de hayatın en büyüleyici oyu- nu soluk alıp vermeye baş- lar. Bu oyunun adı aşktır." Asuman Ercan. ''Dolu- nay Yansunalan" adlı ilk kitabında aşkı ve ayın ruhu- muz ile tenimiz üzerinde- ki etkilerini böyle tanımlı- yor. Yirmi dokuz parçadan oluşan kitap adeta ayın yir- mi dokuz günlük yolculu- ğunu izleyerek bir düşler, fanteziler dünyasına çeki- yor okuru. Can Yayınla- rı'ndan çıkan öykü/'anlatı türündeki kitap, ayın baştan çıkancı çekimi üzerine an- latılagelen söylenceleri bü- tünleştirerek sezgilerle iz- lenebilecek bir roman his- si uyandırıyor. "•Dolunay Yansunalan'', yazann sırküpügibı kapa- lı. su gibi berrak imgeleri arasında gidip gelirken din- gin bir müziğin notalannı, içsel bir şiirin dizelerini su- nuyor okura. Basın sektö- ründeki yazı ve çizimlerin- den tanıdığımız Asuman Ercan ile ilk kitabı üzerine konuştuk: 'Çağuı hıa rahatsız ediyor' -Kitaptaki 29 parçanm türü öykü/an- laü olarak tanımlanmış. Ancak bu tür- leri de aşan; romanı, şürL denemeyi çağnştıran yanlan var kitabın. Siz öy- kü >a da anlatı türünde yazacağım, di- ye mi çıkmıştınız yola ya da bu sapta- ma sonradan mı yapddı? Ben zaten yazarken türünü düşünme- den çıkmıştım yola. Basılma noktası- na geleceğini bile düşünmüyordum başlangıçta. Zaten elimdeki işleri bi- tirdiğim az görülmüştür. Bu kitabın di- ğerlerinden tek farkı, bitirebilmem ol- du. Ancak diğer işlerim gibi nereye gittiğini bilmeden ilerledim. Bu da ba- na bir serüven duygusu verdi. Kitabın tam bir türünün olmaması da benim ki- tabı yazarken yaşadığım serüvenden kaynaklanıyor sanınm. - Kitabın 29 bölümden oluşması da ayın 29 günlük yolculuğunu çağnşdn- Y Y (Fotoğraf: KADER TUGLA) JL-LQX gece penceremin karşısında bana bakıyor ay. Feministlerin amblemindeki cadı da süpürgesiyle ayın önünden geçer. Kadınla bağlantılı bir yanı vardır ayın. Beni en çok çeken yanı insanın yabani yanını kışkırtması. yor. Ayın yolculuğunun peşinden sü- rüklenmek nasıl bir duygu? Ay üzerinde yoğunlaşmak gibi bir amacım yoktu başlangıçta, ancak yaz- maya koyulduğum dönemde ay imge- lemimi harekete geçirdi. Aynı konu. yazdığun birkaç bölümde tekrarlayın- ca ay üzerine daha fazla düşünmeye baş- ladım. Zaten her gece penceremin kar- şısından bana bakıyor ay. Feministle- rin amblemindeki cadı da süpürgesiy- le ayın önünden geçer. Yani kadınla bağlantılı bir yanı vardır ayın. Beni en çok çeken yanı da insanın yabani ya- nını kışkırtmasıydı. Bütün dinlerde, özellikle çoktanrdı dinlerdepekçok söy- lence vardır ay üzerine. Böyle düşün- meye başladığımda, ay üzerine söyle- necek, yazılacak şeylerin sonunun ol- madığını gördüm. Buna artık bir son vermem gerektiğini, nerede bitirebi- lecegimi düşündügümde de yine ayla ilgili bir sayı olsun istedim. Ay da en fazla 29 gün gözüktüğü için böyle bir seçim yapmış ol- dum. - Kent teması neredej'se hiçyokyazdıklannızda.Ğö- rûnse de mizahi bir vakla- şunla ayın önündeki anten görüntülerhle sızabiliyor kitaba ancak. Bilinçli bir kaçış mı bu? Evet, biraz benim mo- dern çağdan kaçışımdan kaynaklanıyor. Yapı olarak sosyal, kentin olanaklannı çok fazla kullanan bir insan değilim. Biraz kapalıyım, ama kentten kaçıp doğaya gittiğimde de yapıp yapa- mayacağımı pek bilmiyo- rum. Modem çağm hızı be- ni rahatsız ediyor. Sürekli baskısı altmda olduğumuz bilgi ve imaj bombardıma- nının insanın kendi içinde- ki ya da doğadaki akışı his- setmesine engel olduğunu düşünüyorum. Bu yaşantı- yı insanın biyolojik ve psi- kolojik gelişimine aykın buluyorum. Birçok konu- da insanlann önüne mitler sunuluyor. Sanki kımse yaş- lanmayacakmış gibi genç- Hk, genç gibi davranmak yüceltiliyor. Bir de her ko- nuda bir şey bilme zonın- luluğumuz doğdu artık. Bu bılgiler de bir yerlerde yı- ğılıp duruyor, sonuç ola- rak. Yararlı dönüşümü yok yaşamlanmıza... Modern çagı en çok kentler temsil ettiği için uzak duruyorum kentlere. - Çok açık ve çok kapalı anlatnn tür- leri bir araya gelmiş krtapta. Kimi za- man imgelerinizi takip etmek güçleşi- yor. Kimi zaman da kolay izlenebilir bir öykü kurgusuyia karşüaşrvor okur. Ne tür bir üişki kurmayı amaçhyorsu- nuz okurla? Yazarken kimin için yazdığımı pek düşünmüyorum. Böyle bir kaygınız ol- madığı zaman da asıl okurkendisi olu- yor yazann. Bu noktada da şöyle bir durum çıkıyor ortaya. Kendi imgele- rinizden çıkan bir şeyi çok kolay anla- yabiliyorsunuz. Bu yazılanlar basılıp kitap oldugunda ise durum değişiyor. Sadece kendi yaşamlan, bakış açılan çakışan insanlar çözebiliyor bu imge- leri. bağlan. Bunun dışında sizin de belirttiğiniz gibi giriş, gelişme sonuç sırasını izlediğim öykülerimde imge- ler çok daha somut. Çok özel kesişme- ler gerektirmeden anlaşılabiliyor bu öyküler. Montrö Caz Festivali'nde Ertegün ün anısına ! Kudsi Erguner ve 'Ottomania' projesiEMtNE KARAKİTAPOĞLL MONTRÖ - Dünyanın en önemli caz festivallerinden bınsı olan Mont- rö Caz Festivali bu yıl 33. kez, dün- yanın en ünlü müzisyenlerini bir ara- ya getirdi. Başlangıcından beri, adı caz olmasına karşın her türlü müziğe ve müzisyene kapılannı açan festi- val, Leman Gölü kıyısmdaki Isviçre kasabası Montrö'nün yaşam şeklinı yi- ne 16 günlüğüne değiştırdi. Göl kıyı- sına kûrulan sahnelerde gün boyu ke- sintisiz konserler verildi, geçit tören- leri düzenlendi; ünlü caz. blues, pop, rock sanatçılannın konserleri tıklım tıklım doldu. Salsa ve Gospel botlan Leman Gölü'ne açıldı; konuklannı gemideki konserler eşliğinde Isviçre ve Fransız sa- hillerinde dolaştırdı. Festival ala- nında yapılan ve satılan her şe- yin bedeli, festivalin geleneksel parası, ortası delikli metal caz ile ödendi. Bu yıl Alanis Mori- sette,Garv Moore. Bktndie, B.B. King,JamesTa\lor,Herbie Han- cock, Pat Methenv Trio v e diğer birçok soul, funk&gospel, hip hopçunun yanı sıra,Türk ney- zeni Kudsi Erguner ile altı Grammy ödüllü besteci ve aran- jör ArifMardin de, Montrö'nün önemli konuklan arasındaydı.. Nasuhi Ertegün'ün ölüm yıl- dönümü anısına ıthaf edilen 15 Temmuz gecesi bir konser veren neyzen-müzıkolog Kudsi Er- guner ve grubu, - (Christof La- uer, Mkhel Godard (özel ko- nuklar). Dery^ Turkan, Mehmet Emin Bitmez, Hakan Güngör, Kej'van Chemirani)-Ottomania Sufı-Caz projesi ile büyük beğeni top- ladı. Montrö Caz Fesrivali'nin kuru- luşunda etkili olan Ertegün'ün ölümü- nün 10. ve caz tarihinin ünlü ismi Du- ke EIBngton'm doğumunun 100. yılı anısına düzenlenen gecede, Est Esb- jörn Trio, Christof Lauer Group ve Arif Mardin'in yönettiği NDR Big- band da birer konser verdiler. Erguner, Osmanlı klasik müzıgini ilk kez "farklı bir anlayısla" Batı caz emprovizyonlan veritimleriile büieş- tirdiğini ve Sufı-Caz Projesi "Otto- mania"nın bir "ilk" olduğunu belirt- ti. Dünyanın birçok ülkesindeki mü- zisyenlerle birlikte çalarak mistik, ev- rensel ve esasa ait müziğe ulaştıgı be- lirtilen Erguner'e göre, bugün üreti- len "fiısion" müziğin yüzde 99'u, ba- sitçe, kötü bir şekilde birbirine yapış- tınlmış kolajlardan öteye gidemiyor. "Celaleddin Rumi bugün yaşasaydı, saksofonu kutsal enstrüman olarak adlandırabiurdi" diyen Erguner. Al- man saksofoncu ChnstofLauer, Fran- sız tubacı Michel Godard ve Ameri- kalı davulcu MarkNausserie birlik- te yaptığı Ottomania ile gerçek bir fusionun oluşmasını saglamaya ça- lıştığını belirtiyor. 1975 yılından be- ri Fransa'da yaşayan Erguner, daha önce de film ve tiyatro müziklennde Peter Gabriel, Maurice Bejart, Peter Brook gibi isimlerle çalışmış. Gele- neksel Türk müziği ile Batı müzigi- nin en farkli stillerini ve dönemlerini birpotada eriten Kudsi Erguner, son yıllarda Türkiye'de de konserler vermişti. Babası, büyük ney ustası Ottomania'nın CD'si Abnanya'da çıkb. Uhi Ergunertaranndan klasik ağız ge- leneği ile ney eğitimi verilen. Erguner, kuşağının tek müzisyeni ve toplam 58 CD'si var. Erguner, bir ay önce Almanya'da pi- yasaya çıkan Sufi- Caz Projesi Otto- mania CD'sinin. iki günde ortaya çı- kan bir proje olduğunu belirterek şun- lan söylüyor: "Türk sanatçılannın Türk cazı adı altmda vaptığı müzik- lervar. Kullarulan hep popüler müzik- ler, oyun havalan. Halbuki cazın kö- keninde dinsel bir yapı var. Bizim ta- sa>wfve klasikmüzigimizdedebu his- ler daha fazla. Avnca daha teknik bir yapısı var bu projenin: Bizim müziğj- mizin kendine has aralıkları var. Ba- tı müriğinc geçtiğûniz zaman bunlar- dan vazgeçme gibi bir anlayış hâkim. Biz tam tersini yaptık ve saksofon, kontrbas, tuba gibi Batı müzik aletle- rini de kullandık ve bunlan bizim ma- kamsal yapunıza çektik." IŞILDAK VE YELPAZE ATİLLA BİRKİYE Yaşamın En Güzel Şiiri Yaşamın yazdığı en güzel şiir aşk değil midir? Binlerce tanımı olmasına karşın, yine de kimile- ri, hani yürekten inanmış birkaç kişi, zaman zaman, hani sırası geldiğinde aşk nedir diye sormaz mı? Aslında, soruyu sormak bile, bu soruyu sorma gereksinimi bile çok güzel! Yazarlar, özellikle de şairler çağlar boyu aşkın pe- şinden koşmamışlar mı? O gizemli imgeyi yazma serüveni biter mi? Aşk, her şeyden önce dolunaya dokunmaktr, öz- cesi benim sözlüğümde yazan. Böylesine bir açıklamayı hiçbir yerde bulamaz- sınız; hiç aramayın. Peki dolunaysız gecelerde, ne olacak, diye de sormayın. Ya da bulutların dolunayı kıskandığı gecelerde, ne olacak, diye sormayın. öyle ya, çoğunlukla dolunay, ayda bir gecedir ve yaşam ne kadar bulutluysa gökyüzü de öyle- dir. Onun da yanıtı açık değil mi? Dolunaysız gecelerde, yüreğinizde duyumsadı- ğınız dolunaya dokunmaktır aşk, bu kez de... Bu bir tanımlamak uğraşıdır hiç kuşkusuz, inkâr edilemez; belki şiirsel, belki imgesel ama nerden bakarsanız bakın birtanımlama çabasıdır. Belki de genetik bir şeydir bu, illa da bir tanım getirmek. Belki de tanım getirmek insanın bir tür kendini güvenceye almasıdır. Aşk için binlerce tanım vardır; bu da inkâr edi- lemez. Neden bir nilüfer çiçeği aşkı tanımlamasın; ya da bir yüreğin size gülüşü... Ya da haziranda açan kırmızı bir gül... Belki aşk fazlasıyla sevmektir birini. Belki de aşk "seni seviyorum" diyebilmektir, birinin gözlerinde yiterken. Aşklar da aşk tanımı gibi çoktur. Imkânsız aşklar, yasak aşklar, platonik aşklar... Öyle aşklar vardır ki, uzak aşklardır bunlar. Bir şiirin dizesi gibi gelir ilk duyduğumuzda, ama gerçekten de uzak aşklar vardır. Zorunlu ayrılıklardır: Araya kentler, kıtalar, ülke- ler, denizler, göller girmiştir. Yaşamın akışıdır aşkian uzak kıian. Aslında aşk varsa, gerçekten yaşanıyorsa iki yü- rekte, gerçekten de dokunuluyorsa dolunaylı ge- celerde dolunaya... Ya da dolunaysız gecelerde duyumsanan dolu- naya dokunuluyorsa... Dünyanın öbür ucu da olsa... Aşkın önüne kim geçebilir? Hangi güç aşkın bü- yüsüne karşı koyabilir? Aşk engel tanımaz; coşan bir ırmak gibidir, tut- kuyla yatağında akar. Gerçekten seviyorsa insan, hani tüm tutkusuy- la, tüm coşkusuyla seviyorsa... Gerçekten aşkı, yani yaşamın kendisine olan gülüşünü yakalamışsa... Ve bir daha kolay kolay o gülüşü bulamayaca- ğını biliyorsa... Ve aşk şiirlerde, yazılarda, resimlerde durdunj; lamaz bir yaratıcılığa dönüşmmüşse... Haziranda açan kırmızı bir gül kadar tutku do- luysa... Her türlü özveri vardır, artık o aşkı yaşatmak için. Çünkü aşk yaşamın yazdığı en güzel şiirdir. Çünkü, aşk bulutların üstünde olmaktır. Çünkü, aşk yüreğinizi cesurca, saf haliyle orta- ya koymak, birine sunmaktır. Yürekten sevdiğiniz bir kadına sunmaktır. Bir haziran günü kırmızı bir gülü, büyüsüne ka- pıldığınız bir kadına vermektir, aşk. Evet dedik, bazen uzak aşklar yaşanır, uzakla- ra giden bir sevgili vardır; ya da uzaklara giderken geride bıraktığınız bir sevgili. Siz istemezseniz de yaşam çığlık çığlığa böler birlikteliğinizi, kuşkusuz geçici bir çığlıktırbu, çün- kü gerçek aşk öyle kolay kolay silinmez yürekler- den ve anlardan. Uzaklara giderken, bazen, haykırışlar denizin engin maviliğinde dalgalanır, iki dize olarak bir kı- yıya vuruverir. Uzaklara giden bir sevgilinin ardından haykınş- lar, bazen gökyüzüne çıkar, sonsuzluğa uzanan üç boyutlu bir resim oluverir: Yûzün hep gökyüzünde '{ Yüzün silinmeyen Çünkü, bir hayat imgesi Keşfettiğim gülüşün VVolfgang VVagner festivalin başkanlığını bırakmıyor • Kültür Servisi - Vv'olfgang VVagner, her yıl düzenlenen VVagner Festıvali'nin başkanlığını bırakacağı yolundaki söylentilerin asılsız olduğunu açıkladı. Önümüzdeki ay 80. yaşını kutlayacak olan Wagner, Richard Wagner anısına düzenlenen ve dünyanın en ünlü yaz festivali olma özelliğini taşıyan festivalin başkanlığını kendisinden sonra yürütecek bir isim aradığı konusunda yaptığı açıklamanın yanlış anlaşıldığını belirtti. .-': Festivalin geleceğini garanti altına almadan görevinden asla aynlmayacağını söyleyen Wagner'in ileride görevi devretmeyi düşündüğu adaylar arasında, aile bireylerinin yanı sıra Israilli ünlü orkestra şefı David Barenboim de yer alıyor. Altinoluk Film Şenligi başhyor • Kültür Servisi - Altinoluk Belediyesi tarafından düzenlenen Altinoluk Film Şenligi yann başhyor. 25 temmuza dek sürecek şenlikte ücretsiz film gösterimlerinin yanı sıra "Fotoğraflarla Sinema' başlıklı bir sergi. paneller. oyuncu ve yönetmenlerle söyleşiler gerçekleştirilecek. Şenlik programı çerçevesinde yann 19.30'da Şerif Gören'in yönettiği 'Yol' ve 21.30'da Turgut Yasalar'ın yönettiği 'Leopann Kuyruğu' adlı filmler; cumartesi günü saat 17.00'de yönetmen Reis Çelik'in de katılacağı 'Türk Siyasetinin Sinemaya Yansıması' başlıklı panel, 19.30'da Canan Evcimen'in yönettiği 'Hoşçakal Umut' ve 21.30'da Reis Çelik'in yönettiği 'Hoşçakal Yann' isimli filmler gösterilecek. Pazar günü saat 17.00'de Canan Evcimen'le oyuncu Berhan Şimşek'in de katıldığı 'Yerel Yönetimlere Sanatın Katkısında Sinema Örneği' başlıklı panel, 19.30'da Başar Sabuncu'nun yönettiği 'Yolcu' ve 21.30'da Tunca Yönder'in yönettiği 'Çökertme' adlı filmler izlenebilir. Aynca cumartesi-pazar 11.00 ve 12.00 saatlerinde Sahil Çay Bahçeleri'nde oyuncularla söyleşiler gerçekleştirilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle