24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18TEMMUZ1999PAZAİ "-'* OLAYLAR VE GORUŞLER Turizmde Yaşanan Acı (1) ÇelikGÜLERSOY H er şey "pakeüeyip tes- lim etrae" işi ile başla- dı. Adamın Sunye'den çıkanlması ve birkaç ülke dolaştınldıktan sonra bize postalanma- sı olaymdaki "hikmeti" hiçbir zaman an- layamadım. Ama uçağa bindirilıp bi- zim yöne gönderildığıni duvduğum ilk an, bunu "formüllerin en kötüsii" ola- rak adlandırdığımı belirteyim. Kimile- ri bunu çeşitli açıdan sevmçle karşıla- yabilırler. Bana ise "dertii başa, yeni dertier açmak" olarak görünüyor. Çevremizdeki -hatta ıçimizdeki- olay- lar o kadar şaşırtıcı vehızlı içerikJerka- zandı kı, her gelişmenin ardındaki ne- denJeri sorgulamamız gerektiğinı dü- şünür oldum. Bunlara denk düştügünü sandığım bir fıkradaki gıbi: lki düşman kişi varmış. Biri ölmüş. Öbürüne "müj- deyi" yetiştirmışler. Beriki asık suratla sormuş: "Yaa! Amacı nedir acaba?" "Ambalaj" olayınm arkasını ve bu armağanı yollayanlann beklentilerini, herhalde ancak tarih açıklayacak. Ken- disımn de yargılama sırasında söyle- diklerinin ıçinde bence en ilginci "Be- ni bir ateş top gibi size nrlatülar.1 '* de- mesi oldu. O da ışın arkasını, tam kes- tiremiyoranlaşılan. Olay, böylece, şim- .. dilik karanlıkta. Ç Ama iki şey, gün gibi aydınlık: * - Türk iç ve dış politikasında yeni bir dönemı başlatmakta olan dönemeç, bu • paket ve postalama olayıdır. - Içıne gırilmekte olan yeni dönemin £ -ve bence, bır bunalımın- olumsuz et- 5 kılerinden ilk yarayı, Türkiye turizmi aldı. Turizm, ardı ardına açtınlan ve şaş- kınlıkla gözlemlediğimiz perdelerle, ağır yara aldı: Bir çarşı, içindekilerle biriikte ateşe verildi ve yitirecek hiçbir şeyi olmayan birkaç genç, bu kez baş- kalannı degil, kendilerini yaktılar ve Avrupa'nm basınj ve en etkili görüntü araçlan, buolaylan, "acağı acağma" (tam bir iştahla da denebilir) dünyaya anın- da duyurdular. Avnıpa'da yılhk gezi pJanlan yapan insanlar, haklı olarak, kaygı duydular. Tûrkiye'ye turist gön- deren tur operatörleri de, programlan- nı iptale başladılar. Güney kıyılanmız- dakı saray-oteller, suyu kesilmiş değir- menlere döndü. Olan bitenler. başlangıçta bir "fiyat kır- ma" manevrası olarak algılancb. Ama dü- şen Fıyatlara da müşten yollanmayınca, işin boyutlannın bu kadar basıt değil, da- ha derin olduğu anlaşılıyor ve bıraz bi- raz gerçekçi yorumJar yapıhr gibi olu- yor. "Mraz" ve "gibi" deyişlerini kullanı- yorum, çünkü gördüğüm kadanyla kar- şımızdaki bir fili yine biitünü ile göre- miyonız ve sadece orasına burasına do- kunarak sonuç çıkanyonız. Meslekte 52. yılını doldurmuş -arük yaşlı- bir turizmci olarak, kendi yorum- lanmı kamuya sunmayı görev biliyo- rum. 1) PbJitika: İlk ve en ağır etken, öyle anlaşılıyor lci, dünya güçlerinin bölge- ye uygulamaya başladıklan kendi çıkar stratejilendir Bu uzun bahsin satırbaş- lannı sıralarsak. şöyle bir tablo çıkıyor: Balkanlar, Kıbns ve Yakındoğıı. özel- likJe Kuzey Mezopotamya, yeni bir çe- kışmenin alanlandır. Bir yanda süper güç ABD, öte yanda Almanya'nın ağır basOğı Avrupa. Türkiye ise iki kümenin ortasında, ama daha çok ABD etkisi al- tında. Avrupa ûlkelerinin, bundan ra- hatsızlık duyduklan anlaşılıyor Bu "kamp ferklıbğı'' yanında, Al- manya'nın tavnnda bir faktörün daha, hatta başrolü oynadığı, sanınm kesinleş- ti: PKK ile yaptıklan bir pazarlık ve vardıklan bir anlaşma: PKK, terorizmi Almanya'dan çıkanp Tûrkiye'ye taşıyacak. Alman medyası da "teşekkür jesti" olarak, bunlan ye- terince dünyaya duyuracak. Bir teşekkür jestleri olabilir: Ellerinin alondaki turizm vanasını kapatmak. Bütün bu pazarlıklar, ahlak açısmdan elbetteki ele$nrilir. Ama o zaman, Al- manlar da önümüze bir Tûrk atasözünü sürmezler mi? "Gemisinikurtaran kap- tan!" Bu dûnya öylesine can pazandır. Görünürde birtakım gerekçeleri var: Önce "güvenli bir tatil yeri değüsiniz!" Sonra "Silahb ayaklanmalara karşı, siz anlayış gösterin. Demokratik hakJar ve- rin." Tek güvensız yer bız miyız ve Tür- kiye'deki olaylar neden dolayı ilk ve baş haber oluyor? Yine önce, bunlann ya- nıtı yok. Sonrasında, Almanya, bütün terör olaylanna karşı aynı duyarlılığı göste- riyor mu ve eşit bir uygulama sergiliyor mu? En çarpıcı birörnek, PKK'nin Al- manya"dakı Israil konsolosluklanna kar- şı düzenlediği gösterilerde yaşanan olay- lardır. Kürt gençlerinin silahsız olarak, sadece taşla yaptıklan saldınlara Israil görevlileri ateş açö ve resmen adam öl- dürdü. Alman hükümetinin gıkı çıkma- dı. Üstelik konsolosluklar "jdari" kim- liktedir. Yani diplomatik dokunulmaz- lıldan da yoktur. Aynca bir yan konu var karanlıkta kalan: PKK, neden dolayı Almanya'dakj Israil konsolosluklanna saldırdı? Ocalan'ın dolaştınldığı ülke- ler içmde Israil yok ki? Israil o işlerde hiç devrede gözükmedi ki? Sakın, pa- ketleme işinde ana rolü Mossad oyna- mış olmasın? Kendi topragında silahsız gençlerin öl- dürülmesine ses çıkarmayan Almanya, Türkiye'deki kanlı terorizme biranlam- da arka çıkıyor. Bunun tutaryanı varmı? ABD yörüngesine girdigi için Türki- ye'yi eleştiren Avrupa, bir de çelişkinin tam ortasındadır: ABD'ye karşı koy- mak o kadar kolaysa, hepsi birden ne- den Kosova operasyonuna para, silah ve asker vererek katıhrlar? Gelelim Fransa'ya, bu ülke de kendi içinde azınlık dillerini koruyacağına da- iruluslararası sözleşmeye imzaattı. Fa- kat geçenlerde toplanan Anayasa Kon- seylen, gözü kapalı geri çevirdi: "Fran- sa'ıun birtiğini bozar!" Böylece kendi- lerindekı birlik ilkesi, Türkiye'ye ge- lince, geçerli değil. Bunlar ne kadar acı, çıfte standartlar ve bir felsefe ülkesi olan Fransa için, ne kadar tutarsız ve kötü davranışlar. Ama bunlann hepsi "zengin amcala- rm" kendi iç anlaşmazlıkfendır. Yoksul yeğen, aile büyükJerine ne diyebilir? Bu "potitiktaMo" bahsini toparlaya- cak olursak, tunzmın etkisi altında ka- lacağı faktörlerin başında, politıka ve as- ken olaylar gelir. Bunu bütün ögretici kitaplar yazar. Bir yerde, eşyanın tabi- atı gereği, firtına çıktığında kaplumba- ğalara bir şey olmaz, ama kelebeklerin önce yaldızlan dökülür, sonra kendile- ri telef olur. Dış turizmin bu "handikapı" her za- man vardır ve onun içindir ki, gelişmiş ülkeler, ekonomilerini, asıl temel yatı- nmlara, yani başlıca, endüstriye dayan- dırmışlar ve sadece dış turizm gelirle- rine bel bağlamamışlardır. Sonra da, iç milli geliri -ve onun paylaşımını- her sektörü yaşatacak düzeye yükseltip ora- da tutmaya ve iç turizmin, ülkenin tu- rizm yatınmlannı kendi başına yaşata- cak güçte ve canlılıkta olmasına özen göstermişlerdir. Kendi halkının sosyal ve ekonomik olarak turizm yapamadığı, sadece dış turizme "endekslendiği'' ülkelerin adı, turizmin bilimsel literatüründe "eski KübamodeU"dir. 2) Asıl çözüm: Yabancı güçlerin tez- gâhlanna karşı yapacak fazla bir şeyi- mız olamaz. Onlara kızrhak da derde şifedeğtl. SağJıklı çözüm, Türkiye'yi ger- çekten güvenli, içi sağlam, halkı ban- şık bir ülke haline getirebilmektir. Ge- nelkurmayımız da bunun altını çizmek- te. Bunun kolay olmadığı ve tümü bi- zım elimizde de olmayan bir reçete ol- duğu söyienebilir. Ama çıkış yolunun da bu olduğunda bari birlik olalım. 3) Ekonomik koz: Türkiye'nin dene- yeceği çözümlerden biri, iş ilişkisinde olduğumuz, yani para kazandırdığımız Avrupa çevrelerini devreye sokmak ola- bilir. Italya ile yaşanan kn'zde bu "eko- nomik kart" işe yaramıştı. Gelecek yazıda, turizm bunalımında bu dış etkilerden sonra, kendi kronik yanlışlanmızın rolünü gündeme getire- yim. İEVET/HAYIR İ OKTAY AKBAL Behzat Ay İçin... ^ "Şu kül rengi havalar beni daha çok üzgûnleş- tiriyor. Evet alabildiğine üzüntü içindeyim. Nâzım bir yazısında 'Hüzün kötümseıiik değildir' diye yazmış. Kötümseriik olsa ne yazar! Benşusonyıl- lanmda alabildiğine karamsanm. Acılanmdan ge- l bereceğim nerdeyse." Bilmiyorum kaç gün sonra bulmuşlarodasında... Yapayalnız... Hep yazdığı, telefonlarla dostlanna anlattığı gibi: "Insanın en büyük sorunu, sayrılık ve yoksulluktan sonra yalnızlığıdır." Belli değildi ne zaman arayacağı! Ya sabahtır, tam gazetenizı okurken ya da bir şeyler karalarken, te- tefon çalar, Behzat Ay'dır. Sözcükktri yanm yama- lak, kimbilir ne zamandan beri içkiyle kafasını du- manlaştıirmış, ama size bir söyleyeceği varsa ille de anlatması gereken bir Behzat Ay... O da, çekip gitmiş tek başına! Herkes tek başı- na mı gider? Çevresinde eşi, çocukları, dostlan da olsa yine yalnız gidilir sonsuzluğa... Sonsuzluk di- ye kendimizi mi aldatıyoruz? Belki de hiçliğe!.. Dağlarca yazmadı mı 'Kimsecikleraldırmıyorötü- me'diye... Mersin'in ünlü Aslanköyü'nde doğmuş, Köy Enstitüsü'nü brtirmiş, uzun yıllar Milli Eğitim mü- fettişliğinde görev yapmış... İlk romanı DorAli'de yazdığı gibi "Denizlere akan ırmaklargibi toprak- sız köylülerde kentlere akıyor, akıyor. Kimi dönem- lerde sellergıbı bozbulanık akıyor," Köyden Geliyorum, Dor AJi, Sürgün, Sis Için- de vb. romanlar, öyküler, gazete ve dergilerde çı- kan yazılar, belki de en önemlisi Türk Dili Dergisi (Resmi Dil Kurumu'nunki değil, Ahmet Miskioğ- lu'nun dergisinde) hemen her sayı yayımlanan günlükleri... Tahir Alangu, günlüklerin bu incelikli yazannın romanlannı Yop/umcusrerçe/rç//;7c'akımının ürün- leri sayar. "1950'den sonra makineleşen, bûyûk tarım karşısında ezilen küçük çiftçinin dramını olaylann içinde yaşamış göztemcilere has sağlam- lıkta ortaya koymuştur" der. Topraksız, az toprak- lı köylülerin sorunlannı ilk işleyenlerden bıridir Beh- . zat Ay, ama bu yolda dırenememıştir. Eğitim ça- lışmalan, belki de kendisinı kapkara bir yalnızlığa iten yaşam koşulları, onun roman alanında daha üstün çalışmalar yapmasını önlemiştir. 'Akıp Giden Günler'... 'Çmlçıplak Kalbim',.. Gün- lüklerinin başlıklan idi. Yüreğini bütün açıklığı ile sergilediği yazılar. Herduyarlı insanın yaşadığı yal- nızlık anlan. Bu anlar geçicidir, ama bir de sürek- li olursa!.. "Yalnızlıktan sıkıldım. Ağustos böcek- lehnin sesleri yalnızlığın şariası gibi geliyor. Evet 'sonsuzlukta bir yıldız yalnızlığıyla' yaşamaktan sıkıldım." Yalnız insanı, yalnızlığı en iyi anlatan, yaşatan bir şair varsa, o da Özdemir Asaf'tır. Bazı şeyler, ya- şanmadan yazılmaz. Bu yaşantı, içte de olur dış- ta da! Kimi zaman görülür, çoğunlukla görünmez sezilir... Sevgili Behzat Ay'ınki hem apaçıktı, hem de gizli. özdemir Asaf, şu dizeleri sanki onun için yazmış: ;. 'Yalnız I Bir ordudur I Kendi çölünde I Sonsuz •j savaşlannda I Hep yener I Kendi ordusunu.' < Anısınasaygıyla... ADDlOYaşında Prof. Dr. Mustafa ALTEVTAŞ ADD Kurucusu O n yıldan bu yana, 19 Mayıs'la- nn kutlanmasının, anılmasının iki temel nedeni var. Bunlar- dan birincisi, Türk Ulusal Ba- ğımsıziık Savaşımızın başlan- gıç tanhı olmasıdır. Samsun'da- ki ilk adım. Izmir'de noktalanacak ve Türkiye Cumhuriyeti, ulusal bağımsızlık savaşının utku- ya varmasından sonra, tam bağımsızlık ilkesi üze- rine temellenecektir. 19Mayıs'ıanlamJandıran ikinci girişim, 1989'daAtatürkçüDüşünceDer- neği 'nin (ADD) kuruluşunun Türk kamuoyuna açıklanmasıdır. M. tftk/d -4talWtft»nfiadwjtfaoJik acfa4 - . mın anlamı. ilk adım şçnrasındaki şurec ve so- nucu üimk Uuracak dc^lıni Ç & f ö bu ilk v. adımın görkemlı başansı ortada: Demokrarik, la- ik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cum- huriyeti!.. Tarihteki onurlu yerini aldı. Yazımın konusunu, onuncu 4curulus yılına ulaşan ADD oluşturacaktır. ADD, Atatürk'ün bedensel varlığının aramız- da bulunmamasından yüreklenen içteki ve djş- taki kimi olumsuz güçlerin, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saJdınlannı do- ruğa ulaştırmış olduklan ve bundan daha da kö- tüsü, planlı ve sinsi çahşma ile Atatürk devrim ve ilkelerini gelecekte yok etme çabasına karşı, duyarlılık gösteren 53 saygm düşün, bilim, ya- zın, ekin insanı tarafindan 19 Mayıs 1989'da kurulmuştu. ADD'nin kuruluşunun üzerinden 10 yıl geçti. Ne yazık ki 10 yıl önce ADD'nin ku- ruluşuna neden olan gelişmeler. daha bir azgın- laştı. Sinsılik ve gizlilik ortadan kalktı. M. Ke- mal Atatürk'ün "en büyükeserimdir" dediği ve Türk ulusunun bağımsızlığının ve egemenligi- nin yüce kurumu olan TBMM kürsüsüne kadar uzadı. Derneğin kuruluş nedeni olarak kamuoyu- na duyunılan gerekçenin, günümüzde artan bır önem kazandığını, demokratik, laik cumhuriye- timize açıktan ve eylemli saldınlann tırmanış gös- termesi, kanıtlamaktadır. ADD'nin kuruluş nedenini anlamak ve kav- ramak için, 19 Mayıs 1989'da, Kurucu Genel Baş- kanı Prof. Dr. Muammer Aksoy tarafindan ya- pılan açıklamalara kulak vermek gerekmekte- dir. Prof. Aksoy. kurucularile biriikte düzenle- diği basm toplantısında, önce Atatürk devrim ve ilkelerinin ne anlama geldiğini şu sözlerle orta- ya koymaktadır: Atatürk Devrim ve llkeleri: - Bağımsızlıgı tümü ile tehlikeye düsmüş Türk ulusunu ve yurdunu büyük-küçük emperyalist güçlerin işgalınden kurtarmaktır. - Siyasal ve ekonomik alanlar başta olmak üzere, her alanda bağımsızlığımızı yok edici ya da kısıtlayıcı olumsuz bağlan kopartmaktır. - Ulusal egemenliği gerçekleştu"ecek Türki- ye Cumhuriyeti'ni kurmaktır. - Kişisel inançlara dokunmayarak Türk top- lumunu ortaçağ düşüncesinden ve şenattan kay- nakfanan "naJdl"e dayalı kurum ve kunıllardan kıırtanp, sürekli biçimde cağdaş ve uygar bir ulus olmanın ve böyle kalmanın yollannı gösteren la- ik düşünce, laik hukuk ve laik eğitim sistemle- rini toplum yaşamında egemen kılmakhr. - Tüm özgürlüklerin, insan hakJannın, sosyal hukuk devletinin ve çogulcu demokrasinin yo- lunu açmaktır. - Yüzyıllarca ikinci sınıf insan durumuna dü- şûriilmüş Türk kadınını gerçek yerine yûksel- tip, eşit haklara ve eşit onura sahip insan ve yurt- taş yaparak, yapay eşitsizlikleri kaldırmaktır. - Içten ve dıştan kaynaklanan her türlü sömü- flöftlUBayarak Jıalk»r>yBlsı*sjyasal deği k eko- ngnûk^alanda dagercek ejgnjii/iururrıuna'gel- IIMHIH'Î'I tümffirttâşJarrn ğönencini, devlerin varlık nedeni ve amacı saymaktır. - Ulusal ekonominin, girişimcilerin keyfîne, yalnız kâr ve rekabet aygıtına göre başıboş bi- çimde işlemesini değil, toplumun ve tûm yurt- taşlann gereksinimlerini karşılayacak biçimde devlet tarafindan yönlendirilmesini ilke olarak benimsemek ve benimsetmiş olmaktır. - Yurdumuzun yeraltı ve yerüstü zenginlikle- rinden, Türkiye halkının yararlanmasını benim- semek ve kabul ettirmektir. - Ulusal sınırlar(Misak-ı Milli) içinde "Tür- küm" diyen herkesin Türk olduğu ölçütünü ge- rirerek, ırkçılıgı reddedip yapıcı, olumlu ve cağ- daş Türk ulusalcılığını yaratıp, onu devletimi- zin temel ilkelerinden biri yapmaktır - Heryurttaşın efitimden, bihmden ve sanat- tan payını almasını, "fikri hür, vicdanı hür, ir- fonıhürkuşaklar"yetiştirilmesini, devletin baş- ta gelen görevı yapmaktır. - Kültürsömürüsünden kurtulabümemiz ve eği- timi yaygınlaştırabılmek için, yeni Türk harfle- rini kabul etmenin yani sıra Türic dilinin anndı- nlmasını ve zenginleştirilmesini büyük bir top- lumsal görev saymaktır. - Dış politikada. "dünya uluslan aifesinin eşit haklara sahip, onurlu bir üyesi otana" ölçütünü ve "karşjhbk kurabnı" vazgeçilmez ilke yapmak- tır. - "Yiırtta banş,dünyada bsutş" ilkesi ile dev- let yaşamında ve uluslararası ilişkilerde kaba gücü, ırkçılıgı ve saldın savaşını mahkûm etmek- tir. - Bütün uluslann insanlık ailesinın birparça- sı olduğunu vurgulayarak insanlığın bütünleş- mesi düşüncesinin tohumlannı atmaktır. ADD'nin kuruluş amacı, yukanda tanımlanan Atatürkçü düşünüşün tam karşıtını oluşturan ve gerçekte demokratik, laik Atatürk cumhuriye- tini sessizce yok etmek için yaratılmış birtakım sentezlerle fTürk-lslam) düşün savaşımı vere- rek, ülkemizin bağımsızlığının ve ulusumuzun egemenliğinin temel harcı olan Atatürk devrim ve ilkelerini tanıtmak, savunmak ve Atatürkçü düşünüş sisteminin toplumumuzun sorunlan- nın çözümünde ışık tutucu olmasını sağlamak- tır. Aradan geçen 10 yıl, başta Ord. Prof. Dr. Hıf- a Vieklet VeBdedeoğlu, Prof. Dr. Muammer Ak- soy, Doç. Dr. Bahriye Üçok, Ahmet Bo\acıoğiu, Prof. Dr. Bahri Sava, Prof. Dr. Fehnii Yavuz, Prof. Dr. Münci Kapani, Prof. Dr. NusretFişek, Prof. Dr. Lütfi Duran olmak üzere. ADD loiru- culannın ne denli haklı olduklannı ortaya koy- muştur. Gemi azıya almalar o boyuta varmışhr ki geçen 10 yıllık süre içinde, yalnız Atatürk dev- rim ve ilkeleri değil, ülkemizin bağımsızlıgı ve ulusumuzun egemenliği, yakın bir tehlıkenin içine girmiştir. ADD'nin kuruluş bildirisini ve bu bildirinin kamuoyuna açıklandığı basın toplantısını, 28 W9? ? f * ğg remVA.İHda tO.yıröîtt* "dunım- dan gorev'* çıkaTtanlann ortaya koyduklan bir tf manife$to n dur. Başlangıçta, sınırlı sayıda üye ve şube ile dü- şün derneği olarak kurulan ADD, kuruluşunun hemen sonrasında Kurucu Genel Başkanı Prof. Aksoy ile Doç. Üçok'un alçakça saldınya uğ- rayarak aramızdan kopartılması ve ADD'nin kurulmasının her aşamasında katkı ve emeğini esirgemeyen üğur Mmncu'nun havaya uçurul- masından sonra, toplumun gereksinim duydu- ğu "demokratik, laik cumhuriyetin sığuıağı ve bannağı" işlevını üstlenır olmuştur. Varlık ne- denleri, Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı siya- sal partilerin, demokratik ve laik cumhuriyete karşı yönelik başkaldınya karşı çıkmamalan, hatta bazılannın bu başkaldınnın içinde yer al- malan, ADD'yi toplumun güven duyduğu ku- rumadönüştüımüş, günümüzde şube sayısı 400, üye sayısı ise 70 binleri aşmıştır. ADD'nin şube ve üye sayısındaki patlama, de- mokratik, laik cumhuriyetimiz açısından bir gü- vencedir. Bununla biriikte, bu nicel artışın, ni- telıksel olarak da yükseltilmesi gerekmektedir. ADD'nin hemen kuruluş sonrasında "Türk Ka- muoyuna Laiklik Çağrtsı" ile Kurucu Genel Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy'unöldürül- düğü 31 Ocak 1990 günu, değerli gazeteci Emin Çöiaşan ile yaptığı söyleşide dile getırdiği ger- çekler, yaptıklan uyanlar, güncelliğini ve değe- rini korumaktadır. ADD'ye günümüzde düşen görev ve sorumluluk, kuruluşu sırasında düşen- den daha fazladır. Toplumumuzu ortaçağın ka- ranlığına geri götürmek isteyenler, ülkemizi et- nik ve dinsel temelde bölüp-parçalamak iste- yenlerin ürmanışı, TBMM kürsülerine kadar varmış bulunmaktadır. Hedefleri, ülkemizin ba- ğımsızlığını ve ufusumuzun egemenliğini orta- dan kaldırmaktır ADD, toplumun öncüsü olmak durumundadır. Demokratik kıtle örgütü olarak, Türkiye'deki olumsuzluklann önünde aşümaz bir burç işlevi görmeli, toplumu yeniden uyarma- lıyız. ADD'nin onuncu yılını, şanlar, onurlar ile kutlarken, aramızdan aynlan kuruculanmızı say- gı ile anmak isterim. _.. , ,. Senin minik ikizlerindik biz... Zaman hızla aktı, biz dakikalan gözümüzde büyütürken, kapı çalınca elinde kırmızı karanfillerle içeri giren adam gelmez oldu. Kapıyı çalmıyordu çünkü artık o, çalamıyordu. Ve zaman değişti. Ne kadar sıcaktı o yaz hava. Yıl 1988'i gösteriyordu. Temmuzun 17'siydi. 17 bizim için uğursuz kaldı oysa mayısın 17'sinde doğmuştu. O tarihten sonra zaman kınklara aynldı. Her çatlakta bir duygumuz kaldı. Birinde sevgi vardı, diğerinde gözyaşı akıyordu dibe doğru. Güvenin tohurrrfan başka bir çatlakta kaybokju. Yıllar örttü çatlakları; ama biz, bize a/t olanı bir daha bulamadık. iki küçük esmer kız bağırıyordu uzaktan ağız birliği etmişçesine aynı anda: "Toprak atmayın nefes alamaz sonra!" ve ağlıyordu hıçkırarak. Keşke hıç toprak atmasalardı... MİNE-BİLCE ÜNLÜ Bu güleryüz sizi Beykent'e davet ediyor. "Demohratik ve kurallı bir ortamda, çağdaş dünya görtlşUne sahip, araştıran, dğrendiğini uygulayabilen, Ingilizce temeüi eğitlmiyle uluslararası rehabete ve profesyonel hayata hazır, kendine gUuenen tfğrencller yetiştiriyoruz." Prof.Dr.H.fehml Ouruhanogiu Rektor Tercih Danışmanhğı www.beyu.edu.tr 021 2 - 872 64 34 / 4 h a t BEYKENT ÜNİVERSİTESİ 1997 Beylikduzü. Gurpınar E-5 Yol Aynmı, Beykent 34900 Büyükçefcmece / Istanb i' Tef: 0212 872 64 32'8 hat Faks: Q2l2 872 24 89 www.beyu.edu.tr * e-maıl: pri&beyu.edu.tr PENCERE Zakkumun Köküyle Zıkkımın PekL. Yağmur bulutu geçerken denize bir damla düş- tü.. Yağmur damlası, denizi tanıyınca kendinden utandı, içe dönük bir hesaplaşmaya girişerek de- di ki: - Denizin varlığı yanında ben neyim?.. Eğer o varsa, ben yok sayılınm. Istiridye damlayı duydu.. Acıdı.. Sevip kucakladı, bağnna bastı, uzun yıllar se- defiyle besledi.. Damla inciye dönüştü. • •" ' • Istiridyenin ömrü sekiz yıl, bir inc/nin oluşması için altı yıl gerekli.. Bağrından kopanlıyor istiridyenin, ama, yazgı- sı değişmiyor incinin, bu kez kadının boynunda, göğsünde yerini buluyor Kitaplann yazdıkianna gö- re kimi kadının teri inciyi öldürürmüş, kimi kadının teni inciyi beslermiş... Ancak inci, kadın teniyle uzun süre temas et- medi mi, mutsuzJaşıp donuklaşırmış... Incı aşk ürünü.. Aşk takısı.. • Yumurtaya can veren Allah, inciyi bile aşkla to- humladığına göre insanogluna sevdayı aşılamaz mı?.. Âşık Veysel'e sormuşJar: -Aşknedir?.. -.* ; Ozanın ünlü yanrtı: - Sevdiğine kavuşamazsın, aşk olur. Tarihin ve edebiyatın ünlü aşklannda belirleyici olan, kavuşamamaktır; yasaklar aşkı tutkuya dö- nüştürür, engeller de sevgiyi sevdaya... Leyla ile Mecnun, Romeo ile Jülyet, Ferhat ile Şirin, vb. arasında en ilginci Yusuf ile Züleyha'nın öyküsüdür; çünkü iki sevgilinin birbirine kavuşa- mamasında belirleyici rolü erkek üstlenir; Züley- ha girişimci, atak, saldırgan; Yusuf çekingen, kor- kak, pısınk; erkekle kadın yer değiştirirler. Söylenceye göre eski çağın peygamberi öyle- sine çekiciydi ki kadınlar Yusufun güzelliğini gö- rünce her şeyi unutur, ellerindeki meyve bıçağıy- la elmayı değil, parmaklannı keserlerdi... Züleyha, Yusuf'un efendisi Aziz'in eşiydi, görür görmez tutuldu Yusuf'a.. Tutkusundan deli olayazdı. Aşk şarabından içince aklı baş/ndan giden Zü- leyha puta tapıyordu; yasak sevdasından utandı- ğı için 'gönvesin' diye putun yüzünü şalıyla ört- tü, sonra Yusuf'a hallendi; ama, sevgilisi kaçtı. Züleyha yakaladığı yerde Yusuf'u kucaklayıp öp- meye çalıştı: - Ne acımazsın, dedi, halimi görmüyor mu- sun?.. Yüreğin taştan mıdır?.. Ne olur beni dış- lama!.. Biröpücüğünle mutlu olacağım, elimi tut, yeter.. İki eliyle yüzünü kapadı, ağlamaya başladı Yu- suf, çünkü Züleyha yasaklıydı. * Yusuf dedi ki: » - Sen tahtadan yontulmuş putundan utanıyor- sun da ben Allah'tan utanmaz mıyım?.. • Geleceğin alabildiğine özgürlükler dünyasında insanlar yasaklardan bağımsız yaşamaya başla- dıklannda aşk ne olacak?.. Yasaksız sevişmenin zehir zakkum tadına eriş- mesi olanaksız!.. Sevdanın tadı tuzu kalmayacak, aşkın tutkusu acısız bibere dönüşecek, göz yaşart- mayacak!.. Oysa zakkumun kansere bile iyi gel- diği söyleniyor. Bir sevda, zakkumun köküytezıkkımın pekini ye- meden yaşanabilir mi?.. (021 2) 293 •« 78 (3 N«T) Borusan Kültürve itl ,T erı J II 1000-13 00 Atdly-e £ 7750 Vıdeo Belgesd: C JohnOge 17:30 Vıdeo Belgesel JohnOge ^ ^ *l have nochng to &ay and 3 1 an sjymg ıt" (56 (*.; E E 22N 3 10:00-12:30 lAtöyr Stvya BoN*nöer Tanntçmr ^° (8-12 >Qj grubu) 17.30<D gj BORUSAN E E "TheMısfıts 30yean o/Buxus" 10:00- ' 13.00 Atol* N IJfur 24 E E Etkinlikfer ücretsizdir. 6tnf k*rt*n, ıtkınBkJef&n *n J*î 39 <O_ onem BORUSANJKültür Sanat . «UU> 292 04 55 F»ks (0212) 252 ' YAZ KARMASI'99 25 Haziran-25 Eytül Abidin Dino Eren EyUbogiu Fikret Mualla MUbin Or+ıon Ortıan Peker Burhan Uygur Avni Arba? Ali Atmaca GUIgUn Başarır Burhan Dogançay Turan Erol Julide Komet Adnan Varınca Nejdet Vcrgili ADTOAN ŞAKAYHC SOKAK NO 54/1 NIŞANTAŞI / TEL 247 90 81 Mimarlık / İç Mimarlık / İşletme / Turizm İşletmeciliği / Uluslararası İlişkiler / Yönetim Bilişim Sistemleri Matematik-Bilgisayar / İngiliz Dili ve Edebiyatı / Sinema-TV / Tekstil Tasarımı / Grafik Tasarım Türkçe adımla gurur duyuyorum. TÜRK DİL KURUMU DİKİLÎASIİYE HUKÜK HÂKİMIİĞİ'NDEN 1998'234 Davacı Yıldız lmbal vekılı avukat Sema AJuocı tarafindan davalı Güven Imbat aieyhme açılan boşanma davasının yapı- lan açık durujması snasmâa ve- nlen ara karan gereğisce Davalı Güven Imbat (Nevzat oflu, Fatma'dan olma, 17.09 1966 dogumlu) duru^ma günânü ıçeren dava dilekçesı teblığ edılemedığınden yapılan tüm zabıta soruşturuıası netıce- sınde de adresı tespıt edılemedı- ğınden adı geçen davalmm du- m$ma gûnû olan 9.9 1999 gûnû saat 9 35'te Dıkılı Adlıyesı As- lıye Hulcuit Mahkemesı dunış- ma salonunda hazır obnası veya kendisinı bır vekıl ile temsıl el- tıtmesı, aksı takdırde yargila- maya yoklugunda devam olu- nup bır karar veniecegı bususu davalı Güven Imbat'a dava dı- Idcçesı yenne kaım olmak ûze- re ılan olunur 18 6 1999. Basın. 34117
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle