Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18TEMMUZ1999PAZAİ
"-'* OLAYLAR VE GORUŞLER
Turizmde Yaşanan Acı (1)
ÇelikGÜLERSOY
H
er şey "pakeüeyip tes-
lim etrae" işi ile başla-
dı. Adamın Sunye'den
çıkanlması ve birkaç
ülke dolaştınldıktan
sonra bize postalanma-
sı olaymdaki "hikmeti" hiçbir zaman an-
layamadım. Ama uçağa bindirilıp bi-
zim yöne gönderildığıni duvduğum ilk
an, bunu "formüllerin en kötüsii" ola-
rak adlandırdığımı belirteyim. Kimile-
ri bunu çeşitli açıdan sevmçle karşıla-
yabilırler. Bana ise "dertii başa, yeni
dertier açmak" olarak görünüyor.
Çevremizdeki -hatta ıçimizdeki- olay-
lar o kadar şaşırtıcı vehızlı içerikJerka-
zandı kı, her gelişmenin ardındaki ne-
denJeri sorgulamamız gerektiğinı dü-
şünür oldum. Bunlara denk düştügünü
sandığım bir fıkradaki gıbi: lki düşman
kişi varmış. Biri ölmüş. Öbürüne "müj-
deyi" yetiştirmışler. Beriki asık suratla
sormuş: "Yaa! Amacı nedir acaba?"
"Ambalaj" olayınm arkasını ve bu
armağanı yollayanlann beklentilerini,
herhalde ancak tarih açıklayacak. Ken-
disımn de yargılama sırasında söyle-
diklerinin ıçinde bence en ilginci "Be-
ni bir ateş top gibi size nrlatülar.1
'* de-
mesi oldu. O da ışın arkasını, tam kes-
tiremiyoranlaşılan. Olay, böylece, şim-
.. dilik karanlıkta.
Ç Ama iki şey, gün gibi aydınlık:
* - Türk iç ve dış politikasında yeni bir
dönemı başlatmakta olan dönemeç, bu
• paket ve postalama olayıdır.
- Içıne gırilmekte olan yeni dönemin
£ -ve bence, bır bunalımın- olumsuz et-
5 kılerinden ilk yarayı, Türkiye turizmi
aldı.
Turizm, ardı ardına açtınlan ve şaş-
kınlıkla gözlemlediğimiz perdelerle,
ağır yara aldı: Bir çarşı, içindekilerle
biriikte ateşe verildi ve yitirecek hiçbir
şeyi olmayan birkaç genç, bu kez baş-
kalannı degil, kendilerini yaktılar ve
Avrupa'nm basınj ve en etkili görüntü
araçlan, buolaylan, "acağı acağma" (tam
bir iştahla da denebilir) dünyaya anın-
da duyurdular. Avnıpa'da yılhk gezi
pJanlan yapan insanlar, haklı olarak,
kaygı duydular. Tûrkiye'ye turist gön-
deren tur operatörleri de, programlan-
nı iptale başladılar. Güney kıyılanmız-
dakı saray-oteller, suyu kesilmiş değir-
menlere döndü.
Olan bitenler. başlangıçta bir "fiyat kır-
ma" manevrası olarak algılancb. Ama dü-
şen Fıyatlara da müşten yollanmayınca,
işin boyutlannın bu kadar basıt değil, da-
ha derin olduğu anlaşılıyor ve bıraz bi-
raz gerçekçi yorumJar yapıhr gibi olu-
yor.
"Mraz" ve "gibi" deyişlerini kullanı-
yorum, çünkü gördüğüm kadanyla kar-
şımızdaki bir fili yine biitünü ile göre-
miyonız ve sadece orasına burasına do-
kunarak sonuç çıkanyonız.
Meslekte 52. yılını doldurmuş -arük
yaşlı- bir turizmci olarak, kendi yorum-
lanmı kamuya sunmayı görev biliyo-
rum.
1) PbJitika: İlk ve en ağır etken, öyle
anlaşılıyor lci, dünya güçlerinin bölge-
ye uygulamaya başladıklan kendi çıkar
stratejilendir Bu uzun bahsin satırbaş-
lannı sıralarsak. şöyle bir tablo çıkıyor:
Balkanlar, Kıbns ve Yakındoğıı. özel-
likJe Kuzey Mezopotamya, yeni bir çe-
kışmenin alanlandır. Bir yanda süper
güç ABD, öte yanda Almanya'nın ağır
basOğı Avrupa. Türkiye ise iki kümenin
ortasında, ama daha çok ABD etkisi al-
tında. Avrupa ûlkelerinin, bundan ra-
hatsızlık duyduklan anlaşılıyor
Bu "kamp ferklıbğı'' yanında, Al-
manya'nın tavnnda bir faktörün daha,
hatta başrolü oynadığı, sanınm kesinleş-
ti: PKK ile yaptıklan bir pazarlık ve
vardıklan bir anlaşma:
PKK, terorizmi Almanya'dan çıkanp
Tûrkiye'ye taşıyacak. Alman medyası
da "teşekkür jesti" olarak, bunlan ye-
terince dünyaya duyuracak.
Bir teşekkür jestleri olabilir:
Ellerinin alondaki turizm vanasını
kapatmak.
Bütün bu pazarlıklar, ahlak açısmdan
elbetteki ele$nrilir. Ama o zaman, Al-
manlar da önümüze bir Tûrk atasözünü
sürmezler mi? "Gemisinikurtaran kap-
tan!" Bu dûnya öylesine can pazandır.
Görünürde birtakım gerekçeleri var:
Önce "güvenli bir tatil yeri değüsiniz!"
Sonra "Silahb ayaklanmalara karşı, siz
anlayış gösterin. Demokratik hakJar ve-
rin." Tek güvensız yer bız miyız ve Tür-
kiye'deki olaylar neden dolayı ilk ve baş
haber oluyor? Yine önce, bunlann ya-
nıtı yok.
Sonrasında, Almanya, bütün terör
olaylanna karşı aynı duyarlılığı göste-
riyor mu ve eşit bir uygulama sergiliyor
mu? En çarpıcı birörnek, PKK'nin Al-
manya"dakı Israil konsolosluklanna kar-
şı düzenlediği gösterilerde yaşanan olay-
lardır. Kürt gençlerinin silahsız olarak,
sadece taşla yaptıklan saldınlara Israil
görevlileri ateş açö ve resmen adam öl-
dürdü. Alman hükümetinin gıkı çıkma-
dı. Üstelik konsolosluklar "jdari" kim-
liktedir. Yani diplomatik dokunulmaz-
lıldan da yoktur. Aynca bir yan konu var
karanlıkta kalan: PKK, neden dolayı
Almanya'dakj Israil konsolosluklanna
saldırdı? Ocalan'ın dolaştınldığı ülke-
ler içmde Israil yok ki? Israil o işlerde
hiç devrede gözükmedi ki? Sakın, pa-
ketleme işinde ana rolü Mossad oyna-
mış olmasın?
Kendi topragında silahsız gençlerin öl-
dürülmesine ses çıkarmayan Almanya,
Türkiye'deki kanlı terorizme biranlam-
da arka çıkıyor. Bunun tutaryanı varmı?
ABD yörüngesine girdigi için Türki-
ye'yi eleştiren Avrupa, bir de çelişkinin
tam ortasındadır: ABD'ye karşı koy-
mak o kadar kolaysa, hepsi birden ne-
den Kosova operasyonuna para, silah
ve asker vererek katıhrlar?
Gelelim Fransa'ya, bu ülke de kendi
içinde azınlık dillerini koruyacağına da-
iruluslararası sözleşmeye imzaattı. Fa-
kat geçenlerde toplanan Anayasa Kon-
seylen, gözü kapalı geri çevirdi: "Fran-
sa'ıun birtiğini bozar!" Böylece kendi-
lerindekı birlik ilkesi, Türkiye'ye ge-
lince, geçerli değil.
Bunlar ne kadar acı, çıfte standartlar
ve bir felsefe ülkesi olan Fransa için, ne
kadar tutarsız ve kötü davranışlar.
Ama bunlann hepsi "zengin amcala-
rm" kendi iç anlaşmazlıkfendır. Yoksul
yeğen, aile büyükJerine ne diyebilir?
Bu "potitiktaMo" bahsini toparlaya-
cak olursak, tunzmın etkisi altında ka-
lacağı faktörlerin başında, politıka ve as-
ken olaylar gelir. Bunu bütün ögretici
kitaplar yazar. Bir yerde, eşyanın tabi-
atı gereği, firtına çıktığında kaplumba-
ğalara bir şey olmaz, ama kelebeklerin
önce yaldızlan dökülür, sonra kendile-
ri telef olur.
Dış turizmin bu "handikapı" her za-
man vardır ve onun içindir ki, gelişmiş
ülkeler, ekonomilerini, asıl temel yatı-
nmlara, yani başlıca, endüstriye dayan-
dırmışlar ve sadece dış turizm gelirle-
rine bel bağlamamışlardır. Sonra da, iç
milli geliri -ve onun paylaşımını- her
sektörü yaşatacak düzeye yükseltip ora-
da tutmaya ve iç turizmin, ülkenin tu-
rizm yatınmlannı kendi başına yaşata-
cak güçte ve canlılıkta olmasına özen
göstermişlerdir.
Kendi halkının sosyal ve ekonomik
olarak turizm yapamadığı, sadece dış
turizme "endekslendiği'' ülkelerin adı,
turizmin bilimsel literatüründe "eski
KübamodeU"dir.
2) Asıl çözüm: Yabancı güçlerin tez-
gâhlanna karşı yapacak fazla bir şeyi-
mız olamaz. Onlara kızrhak da derde
şifedeğtl. SağJıklı çözüm, Türkiye'yi ger-
çekten güvenli, içi sağlam, halkı ban-
şık bir ülke haline getirebilmektir. Ge-
nelkurmayımız da bunun altını çizmek-
te. Bunun kolay olmadığı ve tümü bi-
zım elimizde de olmayan bir reçete ol-
duğu söyienebilir. Ama çıkış yolunun da
bu olduğunda bari birlik olalım.
3) Ekonomik koz: Türkiye'nin dene-
yeceği çözümlerden biri, iş ilişkisinde
olduğumuz, yani para kazandırdığımız
Avrupa çevrelerini devreye sokmak ola-
bilir. Italya ile yaşanan kn'zde bu "eko-
nomik kart" işe yaramıştı.
Gelecek yazıda, turizm bunalımında
bu dış etkilerden sonra, kendi kronik
yanlışlanmızın rolünü gündeme getire-
yim.
İEVET/HAYIR
İ OKTAY AKBAL
Behzat Ay İçin...
^ "Şu kül rengi havalar beni daha çok üzgûnleş-
tiriyor. Evet alabildiğine üzüntü içindeyim. Nâzım
bir yazısında 'Hüzün kötümseıiik değildir' diye
yazmış. Kötümseriik olsa ne yazar! Benşusonyıl-
lanmda alabildiğine karamsanm. Acılanmdan ge-
l bereceğim nerdeyse."
Bilmiyorum kaç gün sonra bulmuşlarodasında...
Yapayalnız... Hep yazdığı, telefonlarla dostlanna
anlattığı gibi: "Insanın en büyük sorunu, sayrılık
ve yoksulluktan sonra yalnızlığıdır."
Belli değildi ne zaman arayacağı! Ya sabahtır, tam
gazetenizı okurken ya da bir şeyler karalarken, te-
tefon çalar, Behzat Ay'dır. Sözcükktri yanm yama-
lak, kimbilir ne zamandan beri içkiyle kafasını du-
manlaştıirmış, ama size bir söyleyeceği varsa ille
de anlatması gereken bir Behzat Ay...
O da, çekip gitmiş tek başına! Herkes tek başı-
na mı gider? Çevresinde eşi, çocukları, dostlan da
olsa yine yalnız gidilir sonsuzluğa... Sonsuzluk di-
ye kendimizi mi aldatıyoruz? Belki de hiçliğe!..
Dağlarca yazmadı mı 'Kimsecikleraldırmıyorötü-
me'diye...
Mersin'in ünlü Aslanköyü'nde doğmuş, Köy
Enstitüsü'nü brtirmiş, uzun yıllar Milli Eğitim mü-
fettişliğinde görev yapmış... İlk romanı DorAli'de
yazdığı gibi "Denizlere akan ırmaklargibi toprak-
sız köylülerde kentlere akıyor, akıyor. Kimi dönem-
lerde sellergıbı bozbulanık akıyor,"
Köyden Geliyorum, Dor AJi, Sürgün, Sis Için-
de vb. romanlar, öyküler, gazete ve dergilerde çı-
kan yazılar, belki de en önemlisi Türk Dili Dergisi
(Resmi Dil Kurumu'nunki değil, Ahmet Miskioğ-
lu'nun dergisinde) hemen her sayı yayımlanan
günlükleri...
Tahir Alangu, günlüklerin bu incelikli yazannın
romanlannı Yop/umcusrerçe/rç//;7c'akımının ürün-
leri sayar. "1950'den sonra makineleşen, bûyûk
tarım karşısında ezilen küçük çiftçinin dramını
olaylann içinde yaşamış göztemcilere has sağlam-
lıkta ortaya koymuştur" der. Topraksız, az toprak-
lı köylülerin sorunlannı ilk işleyenlerden bıridir Beh-
. zat Ay, ama bu yolda dırenememıştir. Eğitim ça-
lışmalan, belki de kendisinı kapkara bir yalnızlığa
iten yaşam koşulları, onun roman alanında daha
üstün çalışmalar yapmasını önlemiştir.
'Akıp Giden Günler'... 'Çmlçıplak Kalbim',.. Gün-
lüklerinin başlıklan idi. Yüreğini bütün açıklığı ile
sergilediği yazılar. Herduyarlı insanın yaşadığı yal-
nızlık anlan. Bu anlar geçicidir, ama bir de sürek-
li olursa!.. "Yalnızlıktan sıkıldım. Ağustos böcek-
lehnin sesleri yalnızlığın şariası gibi geliyor. Evet
'sonsuzlukta bir yıldız yalnızlığıyla' yaşamaktan
sıkıldım."
Yalnız insanı, yalnızlığı en iyi anlatan, yaşatan bir
şair varsa, o da Özdemir Asaf'tır. Bazı şeyler, ya-
şanmadan yazılmaz. Bu yaşantı, içte de olur dış-
ta da! Kimi zaman görülür, çoğunlukla görünmez
sezilir... Sevgili Behzat Ay'ınki hem apaçıktı, hem
de gizli. özdemir Asaf, şu dizeleri sanki onun için
yazmış:
;. 'Yalnız I Bir ordudur I Kendi çölünde I Sonsuz
•j savaşlannda I Hep yener I Kendi ordusunu.'
< Anısınasaygıyla...
ADDlOYaşında
Prof. Dr. Mustafa ALTEVTAŞ ADD Kurucusu
O
n yıldan bu yana, 19 Mayıs'la-
nn kutlanmasının, anılmasının
iki temel nedeni var. Bunlar-
dan birincisi, Türk Ulusal Ba-
ğımsıziık Savaşımızın başlan-
gıç tanhı olmasıdır. Samsun'da-
ki ilk adım. Izmir'de noktalanacak ve Türkiye
Cumhuriyeti, ulusal bağımsızlık savaşının utku-
ya varmasından sonra, tam bağımsızlık ilkesi üze-
rine temellenecektir. 19Mayıs'ıanlamJandıran
ikinci girişim, 1989'daAtatürkçüDüşünceDer-
neği 'nin (ADD) kuruluşunun Türk kamuoyuna
açıklanmasıdır.
M. tftk/d -4talWtft»nfiadwjtfaoJik acfa4 - .
mın anlamı. ilk adım şçnrasındaki şurec ve so-
nucu üimk Uuracak dc^lıni Ç & f ö bu ilk v.
adımın görkemlı başansı ortada: Demokrarik, la-
ik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cum-
huriyeti!.. Tarihteki onurlu yerini aldı. Yazımın
konusunu, onuncu 4curulus yılına ulaşan ADD
oluşturacaktır.
ADD, Atatürk'ün bedensel varlığının aramız-
da bulunmamasından yüreklenen içteki ve djş-
taki kimi olumsuz güçlerin, Atatürk devrim ve
ilkelerine karşı, açık ya da kapalı saJdınlannı do-
ruğa ulaştırmış olduklan ve bundan daha da kö-
tüsü, planlı ve sinsi çahşma ile Atatürk devrim
ve ilkelerini gelecekte yok etme çabasına karşı,
duyarlılık gösteren 53 saygm düşün, bilim, ya-
zın, ekin insanı tarafindan 19 Mayıs 1989'da
kurulmuştu. ADD'nin kuruluşunun üzerinden 10
yıl geçti. Ne yazık ki 10 yıl önce ADD'nin ku-
ruluşuna neden olan gelişmeler. daha bir azgın-
laştı. Sinsılik ve gizlilik ortadan kalktı. M. Ke-
mal Atatürk'ün "en büyükeserimdir" dediği ve
Türk ulusunun bağımsızlığının ve egemenligi-
nin yüce kurumu olan TBMM kürsüsüne kadar
uzadı. Derneğin kuruluş nedeni olarak kamuoyu-
na duyunılan gerekçenin, günümüzde artan bır
önem kazandığını, demokratik, laik cumhuriye-
timize açıktan ve eylemli saldınlann tırmanış gös-
termesi, kanıtlamaktadır.
ADD'nin kuruluş nedenini anlamak ve kav-
ramak için, 19 Mayıs 1989'da, Kurucu Genel Baş-
kanı Prof. Dr. Muammer Aksoy tarafindan ya-
pılan açıklamalara kulak vermek gerekmekte-
dir. Prof. Aksoy. kurucularile biriikte düzenle-
diği basm toplantısında, önce Atatürk devrim ve
ilkelerinin ne anlama geldiğini şu sözlerle orta-
ya koymaktadır: Atatürk Devrim ve llkeleri:
- Bağımsızlıgı tümü ile tehlikeye düsmüş Türk
ulusunu ve yurdunu büyük-küçük emperyalist
güçlerin işgalınden kurtarmaktır.
- Siyasal ve ekonomik alanlar başta olmak
üzere, her alanda bağımsızlığımızı yok edici ya
da kısıtlayıcı olumsuz bağlan kopartmaktır.
- Ulusal egemenliği gerçekleştu"ecek Türki-
ye Cumhuriyeti'ni kurmaktır.
- Kişisel inançlara dokunmayarak Türk top-
lumunu ortaçağ düşüncesinden ve şenattan kay-
nakfanan "naJdl"e dayalı kurum ve kunıllardan
kıırtanp, sürekli biçimde cağdaş ve uygar bir ulus
olmanın ve böyle kalmanın yollannı gösteren la-
ik düşünce, laik hukuk ve laik eğitim sistemle-
rini toplum yaşamında egemen kılmakhr.
- Tüm özgürlüklerin, insan hakJannın, sosyal
hukuk devletinin ve çogulcu demokrasinin yo-
lunu açmaktır.
- Yüzyıllarca ikinci sınıf insan durumuna dü-
şûriilmüş Türk kadınını gerçek yerine yûksel-
tip, eşit haklara ve eşit onura sahip insan ve yurt-
taş yaparak, yapay eşitsizlikleri kaldırmaktır.
- Içten ve dıştan kaynaklanan her türlü sömü-
flöftlUBayarak Jıalk»r>yBlsı*sjyasal deği k eko-
ngnûk^alanda dagercek ejgnjii/iururrıuna'gel-
IIMHIH'Î'I tümffirttâşJarrn ğönencini, devlerin
varlık nedeni ve amacı saymaktır.
- Ulusal ekonominin, girişimcilerin keyfîne,
yalnız kâr ve rekabet aygıtına göre başıboş bi-
çimde işlemesini değil, toplumun ve tûm yurt-
taşlann gereksinimlerini karşılayacak biçimde
devlet tarafindan yönlendirilmesini ilke olarak
benimsemek ve benimsetmiş olmaktır.
- Yurdumuzun yeraltı ve yerüstü zenginlikle-
rinden, Türkiye halkının yararlanmasını benim-
semek ve kabul ettirmektir.
- Ulusal sınırlar(Misak-ı Milli) içinde "Tür-
küm" diyen herkesin Türk olduğu ölçütünü ge-
rirerek, ırkçılıgı reddedip yapıcı, olumlu ve cağ-
daş Türk ulusalcılığını yaratıp, onu devletimi-
zin temel ilkelerinden biri yapmaktır
- Heryurttaşın efitimden, bihmden ve sanat-
tan payını almasını, "fikri hür, vicdanı hür, ir-
fonıhürkuşaklar"yetiştirilmesini, devletin baş-
ta gelen görevı yapmaktır.
- Kültürsömürüsünden kurtulabümemiz ve eği-
timi yaygınlaştırabılmek için, yeni Türk harfle-
rini kabul etmenin yani sıra Türic dilinin anndı-
nlmasını ve zenginleştirilmesini büyük bir top-
lumsal görev saymaktır.
- Dış politikada. "dünya uluslan aifesinin eşit
haklara sahip, onurlu bir üyesi otana" ölçütünü
ve "karşjhbk kurabnı" vazgeçilmez ilke yapmak-
tır.
- "Yiırtta banş,dünyada bsutş" ilkesi ile dev-
let yaşamında ve uluslararası ilişkilerde kaba
gücü, ırkçılıgı ve saldın savaşını mahkûm etmek-
tir.
- Bütün uluslann insanlık ailesinın birparça-
sı olduğunu vurgulayarak insanlığın bütünleş-
mesi düşüncesinin tohumlannı atmaktır.
ADD'nin kuruluş amacı, yukanda tanımlanan
Atatürkçü düşünüşün tam karşıtını oluşturan ve
gerçekte demokratik, laik Atatürk cumhuriye-
tini sessizce yok etmek için yaratılmış birtakım
sentezlerle fTürk-lslam) düşün savaşımı vere-
rek, ülkemizin bağımsızlığının ve ulusumuzun
egemenliğinin temel harcı olan Atatürk devrim
ve ilkelerini tanıtmak, savunmak ve Atatürkçü
düşünüş sisteminin toplumumuzun sorunlan-
nın çözümünde ışık tutucu olmasını sağlamak-
tır.
Aradan geçen 10 yıl, başta Ord. Prof. Dr. Hıf-
a Vieklet VeBdedeoğlu, Prof. Dr. Muammer Ak-
soy, Doç. Dr. Bahriye Üçok, Ahmet Bo\acıoğiu,
Prof. Dr. Bahri Sava, Prof. Dr. Fehnii Yavuz,
Prof. Dr. Münci Kapani, Prof. Dr. NusretFişek,
Prof. Dr. Lütfi Duran olmak üzere. ADD loiru-
culannın ne denli haklı olduklannı ortaya koy-
muştur. Gemi azıya almalar o boyuta varmışhr
ki geçen 10 yıllık süre içinde, yalnız Atatürk dev-
rim ve ilkeleri değil, ülkemizin bağımsızlıgı ve
ulusumuzun egemenliği, yakın bir tehlıkenin
içine girmiştir.
ADD'nin kuruluş bildirisini ve bu bildirinin
kamuoyuna açıklandığı basın toplantısını, 28
W9? ? f * ğg
remVA.İHda tO.yıröîtt* "dunım-
dan gorev'* çıkaTtanlann ortaya koyduklan bir
tf
manife$to
n
dur.
Başlangıçta, sınırlı sayıda üye ve şube ile dü-
şün derneği olarak kurulan ADD, kuruluşunun
hemen sonrasında Kurucu Genel Başkanı Prof.
Aksoy ile Doç. Üçok'un alçakça saldınya uğ-
rayarak aramızdan kopartılması ve ADD'nin
kurulmasının her aşamasında katkı ve emeğini
esirgemeyen üğur Mmncu'nun havaya uçurul-
masından sonra, toplumun gereksinim duydu-
ğu "demokratik, laik cumhuriyetin sığuıağı ve
bannağı" işlevını üstlenır olmuştur. Varlık ne-
denleri, Atatürk devrim ve ilkelerine bağlı siya-
sal partilerin, demokratik ve laik cumhuriyete
karşı yönelik başkaldınya karşı çıkmamalan,
hatta bazılannın bu başkaldınnın içinde yer al-
malan, ADD'yi toplumun güven duyduğu ku-
rumadönüştüımüş, günümüzde şube sayısı 400,
üye sayısı ise 70 binleri aşmıştır.
ADD'nin şube ve üye sayısındaki patlama, de-
mokratik, laik cumhuriyetimiz açısından bir gü-
vencedir. Bununla biriikte, bu nicel artışın, ni-
telıksel olarak da yükseltilmesi gerekmektedir.
ADD'nin hemen kuruluş sonrasında "Türk Ka-
muoyuna Laiklik Çağrtsı" ile Kurucu Genel
Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy'unöldürül-
düğü 31 Ocak 1990 günu, değerli gazeteci Emin
Çöiaşan ile yaptığı söyleşide dile getırdiği ger-
çekler, yaptıklan uyanlar, güncelliğini ve değe-
rini korumaktadır. ADD'ye günümüzde düşen
görev ve sorumluluk, kuruluşu sırasında düşen-
den daha fazladır. Toplumumuzu ortaçağın ka-
ranlığına geri götürmek isteyenler, ülkemizi et-
nik ve dinsel temelde bölüp-parçalamak iste-
yenlerin ürmanışı, TBMM kürsülerine kadar
varmış bulunmaktadır. Hedefleri, ülkemizin ba-
ğımsızlığını ve ufusumuzun egemenliğini orta-
dan kaldırmaktır ADD, toplumun öncüsü olmak
durumundadır. Demokratik kıtle örgütü olarak,
Türkiye'deki olumsuzluklann önünde aşümaz bir
burç işlevi görmeli, toplumu yeniden uyarma-
lıyız.
ADD'nin onuncu yılını, şanlar, onurlar ile
kutlarken, aramızdan aynlan kuruculanmızı say-
gı ile anmak isterim. _.. , ,.
Senin minik ikizlerindik biz...
Zaman hızla aktı, biz dakikalan gözümüzde
büyütürken, kapı çalınca elinde kırmızı
karanfillerle içeri giren adam gelmez oldu.
Kapıyı çalmıyordu çünkü artık o, çalamıyordu. Ve
zaman değişti. Ne kadar sıcaktı o yaz hava.
Yıl 1988'i gösteriyordu. Temmuzun 17'siydi.
17 bizim için uğursuz kaldı oysa mayısın 17'sinde
doğmuştu. O tarihten sonra zaman kınklara aynldı.
Her çatlakta bir duygumuz kaldı. Birinde sevgi
vardı, diğerinde gözyaşı akıyordu dibe doğru.
Güvenin tohurrrfan başka bir çatlakta
kaybokju. Yıllar örttü çatlakları; ama biz, bize a/t
olanı bir daha bulamadık. iki küçük esmer kız
bağırıyordu uzaktan ağız birliği etmişçesine aynı
anda: "Toprak atmayın nefes alamaz sonra!" ve
ağlıyordu hıçkırarak.
Keşke hıç toprak atmasalardı...
MİNE-BİLCE ÜNLÜ
Bu güleryüz
sizi Beykent'e davet ediyor.
"Demohratik ve kurallı bir ortamda, çağdaş
dünya görtlşUne sahip, araştıran,
dğrendiğini uygulayabilen, Ingilizce temeüi
eğitlmiyle uluslararası rehabete ve
profesyonel hayata hazır, kendine gUuenen
tfğrencller yetiştiriyoruz."
Prof.Dr.H.fehml Ouruhanogiu
Rektor
Tercih Danışmanhğı
www.beyu.edu.tr
021 2 - 872 64 34 / 4 h a t
BEYKENT
ÜNİVERSİTESİ
1997
Beylikduzü. Gurpınar E-5 Yol Aynmı,
Beykent 34900 Büyükçefcmece / Istanb i'
Tef: 0212 872 64 32'8 hat
Faks: Q2l2 872 24 89 www.beyu.edu.tr
* e-maıl: pri&beyu.edu.tr
PENCERE
Zakkumun Köküyle
Zıkkımın PekL.
Yağmur bulutu geçerken denize bir damla düş-
tü..
Yağmur damlası, denizi tanıyınca kendinden
utandı, içe dönük bir hesaplaşmaya girişerek de-
di ki:
- Denizin varlığı yanında ben neyim?.. Eğer o
varsa, ben yok sayılınm.
Istiridye damlayı duydu..
Acıdı..
Sevip kucakladı, bağnna bastı, uzun yıllar se-
defiyle besledi..
Damla inciye dönüştü.
• •" ' •
Istiridyenin ömrü sekiz yıl, bir inc/nin oluşması
için altı yıl gerekli..
Bağrından kopanlıyor istiridyenin, ama, yazgı-
sı değişmiyor incinin, bu kez kadının boynunda,
göğsünde yerini buluyor Kitaplann yazdıkianna gö-
re kimi kadının teri inciyi öldürürmüş, kimi kadının
teni inciyi beslermiş...
Ancak inci, kadın teniyle uzun süre temas et-
medi mi, mutsuzJaşıp donuklaşırmış...
Incı aşk ürünü..
Aşk takısı..
•
Yumurtaya can veren Allah, inciyi bile aşkla to-
humladığına göre insanogluna sevdayı aşılamaz
mı?..
Âşık Veysel'e sormuşJar:
-Aşknedir?.. -.* ;
Ozanın ünlü yanrtı:
- Sevdiğine kavuşamazsın, aşk olur.
Tarihin ve edebiyatın ünlü aşklannda belirleyici
olan, kavuşamamaktır; yasaklar aşkı tutkuya dö-
nüştürür, engeller de sevgiyi sevdaya...
Leyla ile Mecnun, Romeo ile Jülyet, Ferhat ile
Şirin, vb. arasında en ilginci Yusuf ile Züleyha'nın
öyküsüdür; çünkü iki sevgilinin birbirine kavuşa-
mamasında belirleyici rolü erkek üstlenir; Züley-
ha girişimci, atak, saldırgan; Yusuf çekingen, kor-
kak, pısınk; erkekle kadın yer değiştirirler.
Söylenceye göre eski çağın peygamberi öyle-
sine çekiciydi ki kadınlar Yusufun güzelliğini gö-
rünce her şeyi unutur, ellerindeki meyve bıçağıy-
la elmayı değil, parmaklannı keserlerdi...
Züleyha, Yusuf'un efendisi Aziz'in eşiydi, görür
görmez tutuldu Yusuf'a..
Tutkusundan deli olayazdı.
Aşk şarabından içince aklı baş/ndan giden Zü-
leyha puta tapıyordu; yasak sevdasından utandı-
ğı için 'gönvesin' diye putun yüzünü şalıyla ört-
tü, sonra Yusuf'a hallendi; ama, sevgilisi kaçtı.
Züleyha yakaladığı yerde Yusuf'u kucaklayıp öp-
meye çalıştı:
- Ne acımazsın, dedi, halimi görmüyor mu-
sun?.. Yüreğin taştan mıdır?.. Ne olur beni dış-
lama!.. Biröpücüğünle mutlu olacağım, elimi tut,
yeter..
İki eliyle yüzünü kapadı, ağlamaya başladı Yu-
suf, çünkü Züleyha yasaklıydı. *
Yusuf dedi ki: »
- Sen tahtadan yontulmuş putundan utanıyor-
sun da ben Allah'tan utanmaz mıyım?..
•
Geleceğin alabildiğine özgürlükler dünyasında
insanlar yasaklardan bağımsız yaşamaya başla-
dıklannda aşk ne olacak?..
Yasaksız sevişmenin zehir zakkum tadına eriş-
mesi olanaksız!.. Sevdanın tadı tuzu kalmayacak,
aşkın tutkusu acısız bibere dönüşecek, göz yaşart-
mayacak!.. Oysa zakkumun kansere bile iyi gel-
diği söyleniyor.
Bir sevda, zakkumun köküytezıkkımın pekini ye-
meden yaşanabilir mi?..
(021 2) 293 •« 78 (3 N«T)
Borusan Kültürve
itl ,T erı
J II
1000-13 00
Atdly-e
£ 7750
Vıdeo Belgesd:
C JohnOge
17:30
Vıdeo Belgesel
JohnOge
^ ^ *l have nochng to &ay and
3 1 an sjymg ıt"
(56 (*.;
E
E
22N
3
10:00-12:30
lAtöyr
Stvya BoN*nöer
Tanntçmr
^°
(8-12 >Qj grubu)
17.30<D
gj BORUSAN
E
E
"TheMısfıts
30yean
o/Buxus"
10:00-
' 13.00
Atol*
N IJfur
24
E
E
Etkinlikfer ücretsizdir.
6tnf k*rt*n, ıtkınBkJef&n *n J*î 39 <O_ onem
BORUSANJKültür
Sanat
. «UU> 292 04 55 F»ks (0212) 252 '
YAZ KARMASI'99
25 Haziran-25 Eytül
Abidin Dino
Eren EyUbogiu
Fikret Mualla
MUbin Or+ıon
Ortıan Peker
Burhan Uygur
Avni Arba?
Ali Atmaca
GUIgUn Başarır
Burhan Dogançay
Turan Erol
Julide
Komet
Adnan Varınca
Nejdet Vcrgili
ADTOAN
ŞAKAYHC SOKAK NO 54/1
NIŞANTAŞI / TEL 247 90 81
Mimarlık / İç Mimarlık / İşletme / Turizm İşletmeciliği / Uluslararası İlişkiler / Yönetim Bilişim Sistemleri
Matematik-Bilgisayar / İngiliz Dili ve Edebiyatı / Sinema-TV / Tekstil Tasarımı / Grafik Tasarım
Türkçe adımla gurur
duyuyorum.
TÜRK DİL KURUMU
DİKİLÎASIİYE
HUKÜK
HÂKİMIİĞİ'NDEN
1998'234
Davacı Yıldız lmbal vekılı
avukat Sema AJuocı tarafindan
davalı Güven Imbat aieyhme
açılan boşanma davasının yapı-
lan açık durujması snasmâa ve-
nlen ara karan gereğisce
Davalı Güven Imbat (Nevzat
oflu, Fatma'dan olma,
17.09 1966 dogumlu) duru^ma
günânü ıçeren dava dilekçesı
teblığ edılemedığınden yapılan
tüm zabıta soruşturuıası netıce-
sınde de adresı tespıt edılemedı-
ğınden adı geçen davalmm du-
m$ma gûnû olan 9.9 1999 gûnû
saat 9 35'te Dıkılı Adlıyesı As-
lıye Hulcuit Mahkemesı dunış-
ma salonunda hazır obnası veya
kendisinı bır vekıl ile temsıl el-
tıtmesı, aksı takdırde yargila-
maya yoklugunda devam olu-
nup bır karar veniecegı bususu
davalı Güven Imbat'a dava dı-
Idcçesı yenne kaım olmak ûze-
re ılan olunur 18 6 1999.
Basın. 34117