18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 TEMMUZ 1999 ÇARŞAMBA 14 [email protected] Amerikan müziğine tarihini, kişiliğini anımsatan bir ses olarak alternatifçilerin gözdesi Harper beş yıl sonra Açıkhava'daCUMHUR CANBAZOGLU *995"te, o zaman 'Gençlik Gûnleri' adıyla dü- zenlenen Yapı Kredi Festivali'nde tanıdık BenHar- per'ı. Bizım müzikseverin onun müzikal degerini anlaması için BülentOrtaçgüve John Hammond'un ardından gecenın geç saatlerinde verdiği kısa bir konser yetmişti. Bu şaşirtan ılgi sonucu art arda ilk albümü VVelcome To The Cruel World ile ikinci al- bümü Fıght FourYour Mind Türkiye piyasasına sü- rüldü... Neydi Harper'i bu derece se\ diren özellik? 1997 yazında çıkardığı The Will To iive adlı üçüncü al- bümünün tanıtımını yaparken Amerikalı sanatçıy- la ilgili görüşlerimizi şöyle özetlemiştik: 'Blues. funk ve reggaeyi birleştiren ve svveet soul music denen stili. ruhundakileri müziğe iyi yansrt- masL tüketime. ticarileşme) c. propagandaya, med- \anın giidümüne karşı çıkması, her fırsatta insan- lıgın bu da> atmaya karşı geleceğinden, banş ve kar- deşlikten söz etmesi. yeni ilah arayan Avnıpalı ve bi- zinı gençlere ilaç gibi geldl' Medyanın düzenine karşıydı Harper. ama bizim boyalı basına malzeme olmaktan kaçamamıştı. Al- bümünün tanıömı için ikinci kez Türkiye'ye gel- diğinde halk müzığimizi dinlemek için gittiği lo- kalden çıkarken yanında görülen bayanm kim ol- duğu. Harper'ın sanatının önüne geçerek boy boy sayfalan süslemişti. Şaşırmış. kızrnış. ama bir şey demeden gitmişti. Daha sonra 1998 turrtesini Tûr- kiye'ye kadar uzatacağı haberi yayıldı, ama gerçek- leşmedi... Ailesı üç kuşaktır akustik miizikle uğraşan (de- de ud benzeri bir saz çalıyordu ve müzik aletleri satan dükkânı vardı, nine gitarist. baba davulcu, an- ne şarkıcı ve gitarist) ve 12 yaşmda halkın önüne çıkıp gitar çalan Harper'ın RobertJohnson.Taj Ma- hal, Skip James, Bob Dylan, Blind \\ ıllie Johnson, Elizabeth Cotten, Bob Maıiey, Mississippi John Hurt ve Jimi Hendrix dinlemesinin, yıllarca sah- «LUSURAR İSTANBUL CAZ FESTİVALİ 'en Harper, black music'in hiçbir kuralına bağlı kalmadan blues, gospel, reggae, rocktan yararlanıp kısa cümlelerle dünya görüşünü aktarmaya çalışıyor. Sahnedeki karizması güçlü, samimiyetiyle kısa sürede dinleyeni etkisi altına alabiliyor. Konserlerinde konuşarak, bilgi vererek, sıcak bir ortam yaratmayı başanyor. nede canlı müzik yapmasının sonucuydu bu basa- n. Herman Weissenborn'ün Hawai'de yetişen koe ağacından 1926'dan 193 l'e dek uğraşarak yaptığı gitan dizine koyarak steel gitar gibi çalan, Hend- rix'inki gibi özel akustik bir sound yaratan Harper'ın müziğindeki asıl sihir belki de enstrümanındaydı. 'Bu müzikdaglardan. ağaçlardan geliyon sanld top- rağa düşen bir tohum gibi. Hâlâ yaşayan tahtadan yapılnuş enstrümanımla fiziksel ilerişimimden do- ğan müziğimin tohum gibi büyüyeceğine inanıyo- rum; çfinkü üretime ve varaöma inanan biriyim. tnsanlar akıllannı ve yüreklerini koyarak ürettik- lerinde çügın tüketimin yaratüğı bu ürkütücü ruh- sal boştuktan kurtulacaktır', diyen ve bluesu da bugünkü yozlaşmış halinden kurtanp köklerine ka- vuşturmak isteyen Harper. bu yolda ilerleyen Af- ro-Amerikan müzikçilerin de lideri haline geldi. Irkçıhğa ve haksızhğa karşı savaşıyor Müziğinde umuda yer veren, dünyayı değiştir- mek isteyen, tıpkı yaşamm akışı gibi gitan bazen sert, bazen yumuşak çalan genç adam. Hendrix ve Bob Marley'le kıyaslanıyordu. Yabancı basında şöyle yanıtlan çıkmıştı: 'Kimseyedersvermeyeni- yetfaı yok, Gördüklerimi söylüyorum şarkılarda; ba- nş için, ırkçıhk ve haksızhğa karşı savaşryonım. Tann'dan sözederken fanatikleri de lanetlKorum". Gerçekten de Ben Harper basit ama derin sözlerle oluşturduğuyapıtlanndakişileri hedefalmıyor fa- hişelerden, paradan, silahlardan direkt olarak bah- setmiyor, yeni rockçı kuşağı gibi nihilist bir yak- laşımla bağırmıyor ya da rapçılar benzeri şiddetin haberini yapmıyordu bestelerinde... Yalnız üç albümle bugünün müziğinin en ilginç kişiliklerinden biri haline gelmiş Harper, konser- lerinde insanlarla konuşmayı, bilgi vermeyi çok seviyor ve sıcak bir ortam yaratmayı başanyor. Black music'in hiçbir kuralına bağlı kalmadan blu- es. gospel, reggae, rocktan yararlanıp kısa cümle- lerle dünya görüşünü aktarmaya çalışıyor Sahne- deki karizması güçlü; samimiyetiyle kısa sürede din- leyeni etkisi altına alabiliyor. Grubu Innocent Cri- minals'tan bassçı Juan Nelson, davulcu Dean But- tenvorth ve vurmalılan çalan David Christopher Leach'ın yardımıyla melodileri istediği şekilde yo- rumlayıp bir çeşit psycho-funk'grubu gibi çalıyor- lar. Ben Harper. metropollerin gürültüsü içinde ken- dini yitirmış Amerikan müziğine tarihini, kişiliği- ni anımsatan bir ses olarak şu anda alternatifçile- rin gözdesi. Bugüne kadarbu müzik adamını tanıma olanağı bulamamışlar için festivalden iyi bir baş- langıç Harper konseri. Ilhan Erşahin s Wonderland Babylon da, Sluts 'n Strings Dulcinea da 'Kör Çocuklar'dangospelşöleni İlhan Erşahin saat 22.00'de Babylon'da. Kültür Servisi-6. Uluslararası îstan- bul Caz Festivali kapsamında, bu ak- şam dört ayn mekanda dört ayn prog- ram yer alıyor. Açık Hava Sahnesi 'nde saat 21 .OO'de sahneye The Blind Boys ofAlabama( Alabama'nın KörÇocuk- lan)topluluguçıkacak. lCökeni 193O'la- ra dayanan grubun ilk öğrencileri Ala- bama'daki Sağırlar ve Körler Oku- lu'nun öğrencileriydi. Hıristiyanlarca 'Tann'nın sartalan" olarak kabul edı- len ılahileri, gospeUeri ve diğer dini müzik türlerini yorumlayan grup, sa- bit üyelerden oluşmuyor. Topluluğun kuruculanndan Clarence Fountain, Johnny Fields. JT Hutton. Ollice Tho- mas, George Scott ve Vekna B. Taylor dışındaki üyeler sürekli değişiyor. 1948'den bu yana albüm kayıtlan ya- pan grup son olarak 'Hoklin' On' ad- lı bir CDçıkardı. 1950'lerde'Oh,Lord Sand B\ Me ve I Can See Everybody's Mother But I Can't See Mine gibi gos- pellen hıt yapan grubun tüm dünyaca tanınması, 1988'de 'Gospel at Colo- nus' adlı bir Broadway müzikalinde rol almasıyla gerçekleşti. Grubun lide- ri Clarence şöyle anlatıyor Blind Boys of Alabama'yı: "Tek isteğimiz gospel söylemek. Evet popüler olmak da isti- yoruz. ama gospel sö> leyerek-. BOrön diğer gospel gruplanna oranla daha avantajh sayıhrız. Gospel söyleyen bir sürü kör adamı sahnede görmek izle- yicilere çok ilginç veheyecanvericige- İiyor çünkü."" Blind Boys of Alabama'nın ardından blues-gitar virtüözü ve şarkı yazan Ben Harper ve grubu The Innocent Crimi- nab buluşacak müzikseverlerle. Festivalin bir diğer mekânı olan Roxy iseNüsPeterMolvaer'ın 'Khmer' ad- lı topluluğunu ağırlayacak bu akşam. Saat 23.30'da sahneye çıkacak olan topluluk Nills Petter Molvaer'in (trom- pet) dışında Eivind Aarseth, DJ Stran- gerfruit (dj). Audun Erlien (bas), Per LindvaD (davul) ve Rune Arnesen'den (davul) oluşuyor. Trompetle yapılan akıcı doğaçlamalar, gitar atakları. öz- gürce kullanılan sample"lar grubun en belirgin özellikleri. Norveçli trompet- çi Molvaer, modern cazla 90'lann elekt- ronik eğilimlerini harmanlayan, tek- nolojik öğelerle bezenmiş müziğiyle bir 'chıb' gecesi yaşatacak müzikseverle- re. Babylon'un bu akşamki konuğu ise. Ühan Erşahin's VV'onderland topluluğu. Saat 22.OO'de sahneye çıkacak olan toplulukta Erşahin'in (saksofon) dı- şında Val (sample. vokal), Dou Weiss (bas) ve KennyVVoHesen (davul) yer alı- yor. Bu aksam saat 23.00'te Dulcinea'da Erdem Tunakan (turn table) program- lama, power book), Patrick Pulsinger (turn table. programlama) ve Herbert GoUini'den (turn table, tuşlu çalgılar) oluşan Sluts'n Strings var. Tunakan ve Pulsinger 1993 'ten bu yana Viyana'nın müzik dünyasmda bağımsız neo-caz yapımcılan olarak çalışıyorlar. Yelpa- zeleri seksenlerin elektro-pop'undan hip- hop ve elektronik caza kadar va- ran müzisyenler, ilk albümleri 'Carre- ra' ve aynı albümdeki parçalann re- mix'leri ile büyük ses getirdiler. Top- luluk, DJ'lik alanına getırdıği yeni açı- lımlan sunacak. Biletlerden kesilen belediye eğlence vergisinin yüzde 75'i sinema ve müzik fonuna aktanlacak Türk sinemasına yeniden kaynak yaratıldı Örgüt temsilcilerinin görüşleri 'Çok özerk bir kurul değerlendirmeli' Sinema sektörünün temsilcile- rinden, kanun ve uygulaması hak- kındaki görüşjerini aldık: TANJV GURSU (SODER Baş- kanı): Bu sinema adına çok güzel bir gelişme, ama işi biraz saptınyor- lar. Sinemanın özünden çıkan pa- ra sinemanın yapımma dönecek. Yabancı filmler de dahil. Ama bu- rada çok önemli bir sorun \'ar; bu da paranın belediyeler tarafindan toplanması. Türkiye'de Istanbul da- hil batmamış, ifias etmemiş bir ta- ne belediye var mı? Şimdi sinemacılar rüsumlarını yine belediyecilere yatıracaklar. Yüzde yetmiş beşi hangi belediye verecek sinemacılara? Kandırma- yahm kendimizi. Bunun çokkolay bir yolu vardı. Sinema biletleri be- lediyelerden değil, telifhaklan mü- dürlüğünden alınacaktı ve oraya yatınlacaktı para. Belediyeler biz- den yüzde yirmi beş alacaklı olsun diyecektik. Hatta o da belediyele- rin sinemaya katkısı olsun diyecek- tik; yüzde yüzü de bizim olacaktı. Hiç umudum yok, ama varsaya- lım ki bu para toplandı, peki bu pa- rayı nasıl dağıtacağız? Efendim ku- rulda beş kişi olacakmış, dört kişi olacakmış... Bir kere işin içine si- yasetin girmemesine imkân ve ih- timal yok. Daha şimdiden dalkavuk- lar, bakarun etrafiru çevirmeye baş- ladılar. Yağcıhk şimdiden başladı, bakalım ileride neler olacak. Bu para da çıkar ilişkilerine göre da- ğılacak. RlîTKAY AZİZ (ÇASOD Baş- kanı): Son derece olumlu biradım, ancak Türk sinemasınm sorunlan sadece parasal bir kaynakla sınırlı değil. Üretime- canlıhk gelecektir. Fırm çekimlerinde saytsal artışlar gözlenecektir. Asıl tartışılması ge- reken konu, nitelikte hangi nokta- ya geleceğimiz. Bakanı ve işi bu noktaya getiren kişileri kutluyo- rum. Ama Türk sineması bununla kurtulmayacak. Türk sineması ulus- larası platforma nasıl çıkacak? Her şey öncelikle sinema ve tiyatronun toplumsal yenilenmedeki etkin gü- cüne inanmaktan geçiyor. Inanı- yorlar ki destekliyoriar. Ancak bu destek asla bir denetim altına alma- yı içermemelidir. Türkiye'de dü- şünmek.hâlâ suçrur. Türk sinema- sı ve tiyatrosu da her türlü baskıcı ve müdahaleei y^ılanmayla karşı karşıyadır. Özgürlukler ortammın bir an önce yakalanması gerekmek- tedir. Rüsumdan gelecek paranın da çoközerk bir kurul tarafindan de- ğerlendirilmesi aerekmektedir. SABAHATT&İÇETtN (FÎYAP Başkanı): Bütün sinemabiletlerin- den kesilen rüsumun sinema sana- yiimizi destekleyen bir fonda top- lanması yönündeki çağnmız Kül- tür Bakanlığı tarafindan benimsen- di. Geniş bir toplum kesiminden ve basından büyük destek buldu. Rüsum toplayan belediyeler bile bizi destekledi. Türk sinemasmı temsil eden ku- ramlar iki yıldan beri başta Kültür Bakanı Talay ve Türk sinemasına gönül vermiş bakanlık bürokratla- n ile birlikte çahşarak bu mutlu so- na ulaştılar. Son beş yıl içinde Ame- rikan sineması karşisında devlet desteği olmadan seyirci payını yüz- de 3'ten yüzde 17'ye çıkaran ulu- sal sinernamız önümüzdeki yıllar- da bu oranı yüzde 3O'lara yüksel- tebilecektir. Kfittür Servisi-Türk sinema- sınm, 1997yılmınaralıkayın- da, o tarihe dek sıfir olan rüsu- mun Amerikan hükümetinin baskısıyla yüzde 10'a yüksel- tilmesiyle başlayan rüsum sa- vaşı yeni birboyutaulaştı. 1997 yılmdan bu yana sinemalarda gösterime giren Türk filmle- rınden alman yüzde 10'luk rü- sum belediyeler tarafindan top- lanıyor. Bu yüzde 10'luk rüsu- mun yüzde 75'i bundan sonra yeniden sektöre aktanlacak. Kültür Bakanı İstemihan Ta- lay'ın sinema sektöründen çok sayıda kişinin katıldığı bir top- lanrıda açıkladığı kanunun uy- gulanması konusunda pek çok nokta henüz açıklığa kavuşmuş değil. Toplantıya katılan kişi- ler arasında TürkanŞorav, Ediz Hun, Çolpan tlhan, Sabahat- tin Çetfa,Fikrrt Hakan, Rırtkav Aziz, Tanju Gürsu, Yavuz Öz- kan, Kadri Mırdatap, Anf Yü- maz. Mustafa Altıoklar, Gül- sen Tuncer gibi isimler yer alı- yordu. tki yıl önce uluslararası ta- ahhütlerden ötürü zorunlu kı- lman rüsumua sinemacılar adı- na haksız rekabet koşullan ya- ratmış olduğunu vurgulayan bakan, sınemayla ilgili kuru- luşlarla dayanışma sonucunda bugünkü noktaya ulaştıklannı söyledi. Talay aynca, belediye eğlence vergisi olarak topla- nan rüsumun niteliğini değiş- tirip bundan sonra doğrudan sinema-müzik fonuna aktanl- ması için çalışacaklannı açık- ladı. Fonda toplanan paralar bir komisyon tarafindan değerlen- dirilecek. Yeni yönetmeliğe gö- re komisyonda sinema sektö- ründen 4, müzik sektöründen 1, bakanlıktan da 2 temsilci- nin yer alması öngörülüyor. Kurulda daha önce 4 bakanlık yetkilisi, 1 müzik sektörü tem- silcisi ve 2 sinema sektörü tem- silcisi yer alıyordu. Daha özerk (Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL) linema biletlerine iki yıl önce getirilen Belediye Eğlence Vergisi'nin yüzde 75'i Sinema ve Müzik Fonu'na aktanlacak. Bütçe Yasası'nda bir hüküm olarak yer alan bu uygulamada fonda toplanan paralar bir kurul tarafindan değerlendirilecek. Ancak bu kurulun işleyişi konusunda henüz bir netlik sağlanmadı. bir yapıya kavuşturulmaya ça- lışılan bu kurulun üyelerinin seçimi ve karar mekanizması- nın işleyişi konusunda da hiç- bir netlik sağlanmış değil. FİYAP Genel Başkanı Se- bahattin Çetin'in yaptığı açık- lamaya göre fondan sinemaya aktanlacak oran şöyle: Bele- diyelerin bugün rüsumdan el- de ettikleri gelir 3.5-4 milyon dolar arasında bir rakam. An- cak sıkı bir denetim yapılma- dığı bölgelerin bu rakama da- hil olmaması nedeniyle bu ge- lirin aslında 7.5-8 milyon do- lar arasında bir miktar olduğu tahmin ediliyor. Sıkı bir dene- tim sonrasında bu paranın yüz- de 75'inin 200 milyar lira ol- ması bekleniyor. Çetin, bu ra- kamm sektör için yılda 28-30 fılm ve yüzde 200'lük kapasi- teyle verimi ifade ettiğini vur- guluyor. Kültür Bakanı Talay, toplan- tı sırasında kendisıne yönelri- len sinema emekçilerinin yaşa- dıkları ekonomik sorunlar, emeklilık hakkı ve bir Yeşil- çam sitesi kurulması zorunlu- luğu yönündeki şikâyetleri ya- nıtlarken bu sorunlann da sine- ma fonundan elde edilen ge- lirlerie aşılmaya çalışılacağını söyledi. Fikret Hakan da toplantıda, bakanlığa bilgi sunacak. çalış- malara yön verebilecek bir da- nışmanlar kurulunun olması gerektiğini vurguladı. Hakan aynca fonda toplanacak para- nın eskiden olduğu gibi keyfı uygulamalara dayanmaması gerektiğini belirtti. Toplantı sonrasında sinema- dan alınan rüsumun yeniden sektöre döndürülmesi konu- sunda harcadıklan çabalar ne- deniyle Kültür Bakanı İstemi- han Talay ve ANAP milletve- kilı Ediz Hun'aplaket verildi. Ediz Hun Meclis'te topluma yararlı olacak bu tür konular- da ıktidar ve muhalefet parti- lerinin uyum içinde çalıştıkla- nnı ve sinema gibi toplum ya- ranna konularda muhalefet par- tilerinin de desteğini aldıklan- nı söyledi. DEFNE GÖLGESt TURGAY FİŞEKÇİ Tanıtım Yıldızı : Bilim Adamları Gazetecilerin tanıtım fılmlerinde yer atmalannın ne denli yakışık alıp almayacağı tartışmalan daha son- lanmadan şimdi de bir bilim adamı yatak tanıtımry- la karşımızda. Bu yolda girişimlere çoktandır rastlanryordu. Üniversite adına konuşan kişilertelevizyona çıkıp bir marka çocuk bezi, tuvalet kâğıdı ya da diş ma- cununun ötekilerden daha iyi olduğunu tanıtım film- lerinde söylediler. Kimi zaman da tek tek hekimler, isimleri belirtile- rek tanıtım filmlerinde yer aldılar. Son izlediğimiz film, öncekilerden farklı özellikler taşıyor: Ülkemizin önde gelen bilim kurumlanndan birin- de çalışan bir profesör, tanıtım filmine çıkıp, yaptığı bilimsel bir çalışmanın sonucunu açıklryor: Bel ağ- nsı çeken şu sayıda hastayı, şu kadar gün, şu mar- ka yatakta yatırdım, yüzde sekseninin ağnlan sona erdi, diyor. ••• Bilim ile tanıtımı yan yana düşünebilmek kolay de- ğil- Tanıtım, kimi zaman bilimsel kesinlikten yararla- nabilir, ama çoğu zaman özü bir "abartı'ya dayanır. Benzer deterjan markalarının hepsi de en iyi kendi- lerinin yıkadığını söylemek zorundadır. Bütün otomo- bil markalan en iyi, en sağlam, en güvenli araçların kendilerininki olduğunu söylerler. Burada bilimsel gerçek aramak boşuna olur. Çünkü, teknoloji üretildiği an çoğaltılıp satılabilen ve başkalarınca da kullanılabilen bir şeydir. Yataklar da, günümüzde endüstri ürünüdürier. Farklı markalann adını taşısalar da benzer teknolo- jiyle üretilirler. Birinde bulunan özellikleri ötekinin de taşıması kaçınılmazdır. Günümüzün küresel rekabet koşullan hiçbir alan- dafarklılıklara izin vermemektedir. Geride kalan, pa- zann da dışında kalmaktadır. Rekabet, satış koşul- lan, işçilik, satış sonrası hizmetler gibi yan alanlara taşınmaktadır. Şimdi yapılan "bilimsel çalışma" ile ilgili benim gi- bi sıradan bir insanın aklına gelebilecek sorulara ge- lelim: Yapılan çalışma, uluslararası kabul gören hangi bi- limsel dergide yayımlanmış. Çalışma sırasında, tanıtımı yapılan yatak markası dışında, öteki markalarta da deney yapılmış mı? Has- talar Yataş'ta değil de sözgelimi Idaş marka yatak- larda yatınlsaydı sonuç değişir miydi? Hastalann yüzde sekseninde sona eren ağnlann, hastalann hekim gözetiminde tedavi görüyor olma- lan gibi psikolojik nedenlere bağlı olup olmadığı araş- tınlmış mı? Bu sorulara verilebilecek doyurucu bir cevap ol- duğunu sanmıyorum. Olayla ilgili başka sorular da sorulabilir: Bir tanıtım fılminde oynamak, üniversite öğretim üyeliği ile bağdaşabilir işlerden midir? Bu tanıtım filmi karşılığı alınan bedel nedir? Kişi- set olarak m kuflanılmıştır, hastane gereksinimteri için mi? Dahası fakültenin etik kurulu böylesi bir çalışma ve davranış karşısında ne diyor? ••• Olayın. tanıtımı yapılan yatak firması bakımından öteki yatak markalan karşısında bir haksız rekabet unsuru oluşturduğu da ortada. Bu yönüyle, Reklam- cılar Derneği ile Reklamverenler Derneği'nin ilgili ku- rullarına da ış düşüyor. Böylesi bir haksız rekabet, bir medeni hukuk so- runu olarak hukukçulann da ilgi alanına giriyor. Bilim insanlannın, tanıtım sektörünce böylesine sorumsuzca kullanılabilmesi, bilim kurumlarımızın da ülkemizdeki toplumsal çürümeden kendini kur- taramadığını gösteriyor. YıMız Savaşlan' binyıla damgasını vurdu • LONDRA(AA) - Ingiliz film kanalı SKY Premier'in, izleyicileri arasında yaptığı ankette 'Star Wars 1' (Yıldız Savaşlan 1) binyılın en iyi filmi seçildi. 1997'de aynı ankette 'yüzyıla damgasını vuran film" seçilen ilk Yıldız Savaşlan Filmi, böylece binyıla da damgasını vurmuş oldu. Türünün en büyük kamuoyu yoklaması niteliğini taşıdığı söylenen ankete 60 bin izleyici katıldı. Ankette geçen yıhn bol Oscar'h filmi 'Titanic' ikinci sırayı alırken, bir sinema klasiği olarak belleklere yerleşen 1930 yapımı 'Rüzgâr Gibi Geçti' üçüncü seçildi. SKY Premier'in izleyicileri, yaptıklan seçimle, sinema dünyasında son dönemlerde hâkim olan teknolojik yenilikler ve dev bütçelere karşın tercihlerini klasiklerden yana kullandılar. Listenin ilk üç sırasında yer alan filmlerden sonra klasiklerin ağırhklı olduğu göze çarpıyor. Dördüncü sırayı 1942 yapımı 'Casablanca' alırken, 1946 yapımı 'Hayat Güzeldir' beşinci, 1972 yapımı 'Baba' altıncı, 1993 yapımı 'Schindler'inListesi' dokuzuncu, 1982 yapımı ET' on birinci, 1978 yapımı 'Grease' on üçüncü, 1959 yapımı 'Bazılan Sıcak Sever' on altıncı sıraya oturdu. K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K K Â M İ L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle