Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 TEMMUZ 1999 ÇARŞAMBA
14 [email protected]
Amerikan müziğine tarihini, kişiliğini anımsatan bir ses olarak alternatifçilerin gözdesi
Harper beş yıl sonra Açıkhava'daCUMHUR CANBAZOGLU
*995"te, o zaman 'Gençlik Gûnleri' adıyla dü-
zenlenen Yapı Kredi Festivali'nde tanıdık BenHar-
per'ı. Bizım müzikseverin onun müzikal degerini
anlaması için BülentOrtaçgüve John Hammond'un
ardından gecenın geç saatlerinde verdiği kısa bir
konser yetmişti. Bu şaşirtan ılgi sonucu art arda ilk
albümü VVelcome To The Cruel World ile ikinci al-
bümü Fıght FourYour Mind Türkiye piyasasına sü-
rüldü...
Neydi Harper'i bu derece se\ diren özellik? 1997
yazında çıkardığı The Will To iive adlı üçüncü al-
bümünün tanıtımını yaparken Amerikalı sanatçıy-
la ilgili görüşlerimizi şöyle özetlemiştik:
'Blues. funk ve reggaeyi birleştiren ve svveet soul
music denen stili. ruhundakileri müziğe iyi yansrt-
masL tüketime. ticarileşme) c. propagandaya, med-
\anın giidümüne karşı çıkması, her fırsatta insan-
lıgın bu da> atmaya karşı geleceğinden, banş ve kar-
deşlikten söz etmesi. yeni ilah arayan Avnıpalı ve bi-
zinı gençlere ilaç gibi geldl'
Medyanın düzenine karşıydı Harper. ama bizim
boyalı basına malzeme olmaktan kaçamamıştı. Al-
bümünün tanıömı için ikinci kez Türkiye'ye gel-
diğinde halk müzığimizi dinlemek için gittiği lo-
kalden çıkarken yanında görülen bayanm kim ol-
duğu. Harper'ın sanatının önüne geçerek boy boy
sayfalan süslemişti. Şaşırmış. kızrnış. ama bir şey
demeden gitmişti. Daha sonra 1998 turrtesini Tûr-
kiye'ye kadar uzatacağı haberi yayıldı, ama gerçek-
leşmedi...
Ailesı üç kuşaktır akustik miizikle uğraşan (de-
de ud benzeri bir saz çalıyordu ve müzik aletleri
satan dükkânı vardı, nine gitarist. baba davulcu, an-
ne şarkıcı ve gitarist) ve 12 yaşmda halkın önüne
çıkıp gitar çalan Harper'ın RobertJohnson.Taj Ma-
hal, Skip James, Bob Dylan, Blind \\ ıllie Johnson,
Elizabeth Cotten, Bob Maıiey, Mississippi John
Hurt ve Jimi Hendrix dinlemesinin, yıllarca sah-
«LUSURAR
İSTANBUL
CAZ FESTİVALİ
'en Harper, black
music'in hiçbir kuralına
bağlı kalmadan blues,
gospel, reggae, rocktan
yararlanıp kısa cümlelerle
dünya görüşünü
aktarmaya çalışıyor.
Sahnedeki karizması
güçlü, samimiyetiyle kısa
sürede dinleyeni etkisi
altına alabiliyor.
Konserlerinde konuşarak,
bilgi vererek, sıcak bir
ortam yaratmayı başanyor.
nede canlı müzik yapmasının sonucuydu bu basa-
n.
Herman Weissenborn'ün Hawai'de yetişen koe
ağacından 1926'dan 193 l'e dek uğraşarak yaptığı
gitan dizine koyarak steel gitar gibi çalan, Hend-
rix'inki gibi özel akustik bir sound yaratan Harper'ın
müziğindeki asıl sihir belki de enstrümanındaydı.
'Bu müzikdaglardan. ağaçlardan geliyon sanld top-
rağa düşen bir tohum gibi. Hâlâ yaşayan tahtadan
yapılnuş enstrümanımla fiziksel ilerişimimden do-
ğan müziğimin tohum gibi büyüyeceğine inanıyo-
rum; çfinkü üretime ve varaöma inanan biriyim.
tnsanlar akıllannı ve yüreklerini koyarak ürettik-
lerinde çügın tüketimin yaratüğı bu ürkütücü ruh-
sal boştuktan kurtulacaktır', diyen ve bluesu da
bugünkü yozlaşmış halinden kurtanp köklerine ka-
vuşturmak isteyen Harper. bu yolda ilerleyen Af-
ro-Amerikan müzikçilerin de lideri haline geldi.
Irkçıhğa ve haksızhğa karşı savaşıyor
Müziğinde umuda yer veren, dünyayı değiştir-
mek isteyen, tıpkı yaşamm akışı gibi gitan bazen
sert, bazen yumuşak çalan genç adam. Hendrix ve
Bob Marley'le kıyaslanıyordu. Yabancı basında
şöyle yanıtlan çıkmıştı: 'Kimseyedersvermeyeni-
yetfaı yok, Gördüklerimi söylüyorum şarkılarda; ba-
nş için, ırkçıhk ve haksızhğa karşı savaşryonım.
Tann'dan sözederken fanatikleri de lanetlKorum".
Gerçekten de Ben Harper basit ama derin sözlerle
oluşturduğuyapıtlanndakişileri hedefalmıyor fa-
hişelerden, paradan, silahlardan direkt olarak bah-
setmiyor, yeni rockçı kuşağı gibi nihilist bir yak-
laşımla bağırmıyor ya da rapçılar benzeri şiddetin
haberini yapmıyordu bestelerinde...
Yalnız üç albümle bugünün müziğinin en ilginç
kişiliklerinden biri haline gelmiş Harper, konser-
lerinde insanlarla konuşmayı, bilgi vermeyi çok
seviyor ve sıcak bir ortam yaratmayı başanyor.
Black music'in hiçbir kuralına bağlı kalmadan blu-
es. gospel, reggae, rocktan yararlanıp kısa cümle-
lerle dünya görüşünü aktarmaya çalışıyor Sahne-
deki karizması güçlü; samimiyetiyle kısa sürede din-
leyeni etkisi altına alabiliyor. Grubu Innocent Cri-
minals'tan bassçı Juan Nelson, davulcu Dean But-
tenvorth ve vurmalılan çalan David Christopher
Leach'ın yardımıyla melodileri istediği şekilde yo-
rumlayıp bir çeşit psycho-funk'grubu gibi çalıyor-
lar.
Ben Harper. metropollerin gürültüsü içinde ken-
dini yitirmış Amerikan müziğine tarihini, kişiliği-
ni anımsatan bir ses olarak şu anda alternatifçile-
rin gözdesi. Bugüne kadarbu müzik adamını tanıma
olanağı bulamamışlar için festivalden iyi bir baş-
langıç Harper konseri.
Ilhan Erşahin s Wonderland Babylon da, Sluts 'n Strings Dulcinea da
'Kör Çocuklar'dangospelşöleni
İlhan Erşahin saat 22.00'de Babylon'da.
Kültür Servisi-6. Uluslararası îstan-
bul Caz Festivali kapsamında, bu ak-
şam dört ayn mekanda dört ayn prog-
ram yer alıyor. Açık Hava Sahnesi 'nde
saat 21 .OO'de sahneye The Blind Boys
ofAlabama( Alabama'nın KörÇocuk-
lan)topluluguçıkacak. lCökeni 193O'la-
ra dayanan grubun ilk öğrencileri Ala-
bama'daki Sağırlar ve Körler Oku-
lu'nun öğrencileriydi. Hıristiyanlarca
'Tann'nın sartalan" olarak kabul edı-
len ılahileri, gospeUeri ve diğer dini
müzik türlerini yorumlayan grup, sa-
bit üyelerden oluşmuyor. Topluluğun
kuruculanndan Clarence Fountain,
Johnny Fields. JT Hutton. Ollice Tho-
mas, George Scott ve Vekna B. Taylor
dışındaki üyeler sürekli değişiyor.
1948'den bu yana albüm kayıtlan ya-
pan grup son olarak 'Hoklin' On' ad-
lı bir CDçıkardı. 1950'lerde'Oh,Lord
Sand B\ Me ve I Can See Everybody's
Mother But I Can't See Mine gibi gos-
pellen hıt yapan grubun tüm dünyaca
tanınması, 1988'de 'Gospel at Colo-
nus' adlı bir Broadway müzikalinde
rol almasıyla gerçekleşti. Grubun lide-
ri Clarence şöyle anlatıyor Blind Boys
of Alabama'yı: "Tek isteğimiz gospel
söylemek. Evet popüler olmak da isti-
yoruz. ama gospel sö> leyerek-. BOrön
diğer gospel gruplanna oranla daha
avantajh sayıhrız. Gospel söyleyen bir
sürü kör adamı sahnede görmek izle-
yicilere çok ilginç veheyecanvericige-
İiyor çünkü.""
Blind Boys of Alabama'nın ardından
blues-gitar virtüözü ve şarkı yazan Ben
Harper ve grubu The Innocent Crimi-
nab buluşacak müzikseverlerle.
Festivalin bir diğer mekânı olan Roxy
iseNüsPeterMolvaer'ın 'Khmer' ad-
lı topluluğunu ağırlayacak bu akşam.
Saat 23.30'da sahneye çıkacak olan
topluluk Nills Petter Molvaer'in (trom-
pet) dışında Eivind Aarseth, DJ Stran-
gerfruit (dj). Audun Erlien (bas), Per
LindvaD (davul) ve Rune Arnesen'den
(davul) oluşuyor. Trompetle yapılan
akıcı doğaçlamalar, gitar atakları. öz-
gürce kullanılan sample"lar grubun en
belirgin özellikleri. Norveçli trompet-
çi Molvaer, modern cazla 90'lann elekt-
ronik eğilimlerini harmanlayan, tek-
nolojik öğelerle bezenmiş müziğiyle bir
'chıb' gecesi yaşatacak müzikseverle-
re.
Babylon'un bu akşamki konuğu ise.
Ühan Erşahin's VV'onderland topluluğu.
Saat 22.OO'de sahneye çıkacak olan
toplulukta Erşahin'in (saksofon) dı-
şında Val (sample. vokal), Dou Weiss
(bas) ve KennyVVoHesen (davul) yer alı-
yor.
Bu aksam saat 23.00'te Dulcinea'da
Erdem Tunakan (turn table) program-
lama, power book), Patrick Pulsinger
(turn table. programlama) ve Herbert
GoUini'den (turn table, tuşlu çalgılar)
oluşan Sluts'n Strings var. Tunakan ve
Pulsinger 1993 'ten bu yana Viyana'nın
müzik dünyasmda bağımsız neo-caz
yapımcılan olarak çalışıyorlar. Yelpa-
zeleri seksenlerin elektro-pop'undan
hip- hop ve elektronik caza kadar va-
ran müzisyenler, ilk albümleri 'Carre-
ra' ve aynı albümdeki parçalann re-
mix'leri ile büyük ses getirdiler. Top-
luluk, DJ'lik alanına getırdıği yeni açı-
lımlan sunacak.
Biletlerden kesilen belediye eğlence vergisinin yüzde 75'i sinema ve müzik fonuna aktanlacak
Türk sinemasına yeniden kaynak yaratıldı
Örgüt temsilcilerinin görüşleri
'Çok özerk bir kurul
değerlendirmeli'
Sinema sektörünün temsilcile-
rinden, kanun ve uygulaması hak-
kındaki görüşjerini aldık:
TANJV GURSU (SODER Baş-
kanı): Bu sinema adına çok güzel
bir gelişme, ama işi biraz saptınyor-
lar. Sinemanın özünden çıkan pa-
ra sinemanın yapımma dönecek.
Yabancı filmler de dahil. Ama bu-
rada çok önemli bir sorun \'ar; bu
da paranın belediyeler tarafindan
toplanması. Türkiye'de Istanbul da-
hil batmamış, ifias etmemiş bir ta-
ne belediye var mı?
Şimdi sinemacılar rüsumlarını
yine belediyecilere yatıracaklar.
Yüzde yetmiş beşi hangi belediye
verecek sinemacılara? Kandırma-
yahm kendimizi. Bunun çokkolay
bir yolu vardı. Sinema biletleri be-
lediyelerden değil, telifhaklan mü-
dürlüğünden alınacaktı ve oraya
yatınlacaktı para. Belediyeler biz-
den yüzde yirmi beş alacaklı olsun
diyecektik. Hatta o da belediyele-
rin sinemaya katkısı olsun diyecek-
tik; yüzde yüzü de bizim olacaktı.
Hiç umudum yok, ama varsaya-
lım ki bu para toplandı, peki bu pa-
rayı nasıl dağıtacağız? Efendim ku-
rulda beş kişi olacakmış, dört kişi
olacakmış... Bir kere işin içine si-
yasetin girmemesine imkân ve ih-
timal yok. Daha şimdiden dalkavuk-
lar, bakarun etrafiru çevirmeye baş-
ladılar. Yağcıhk şimdiden başladı,
bakalım ileride neler olacak. Bu
para da çıkar ilişkilerine göre da-
ğılacak.
RlîTKAY AZİZ (ÇASOD Baş-
kanı): Son derece olumlu biradım,
ancak Türk sinemasınm sorunlan
sadece parasal bir kaynakla sınırlı
değil. Üretime- canlıhk gelecektir.
Fırm çekimlerinde saytsal artışlar
gözlenecektir. Asıl tartışılması ge-
reken konu, nitelikte hangi nokta-
ya geleceğimiz. Bakanı ve işi bu
noktaya getiren kişileri kutluyo-
rum. Ama Türk sineması bununla
kurtulmayacak. Türk sineması ulus-
larası platforma nasıl çıkacak? Her
şey öncelikle sinema ve tiyatronun
toplumsal yenilenmedeki etkin gü-
cüne inanmaktan geçiyor. Inanı-
yorlar ki destekliyoriar. Ancak bu
destek asla bir denetim altına alma-
yı içermemelidir. Türkiye'de dü-
şünmek.hâlâ suçrur. Türk sinema-
sı ve tiyatrosu da her türlü baskıcı
ve müdahaleei y^ılanmayla karşı
karşıyadır. Özgürlukler ortammın
bir an önce yakalanması gerekmek-
tedir. Rüsumdan gelecek paranın
da çoközerk bir kurul tarafindan de-
ğerlendirilmesi aerekmektedir.
SABAHATT&İÇETtN (FÎYAP
Başkanı): Bütün sinemabiletlerin-
den kesilen rüsumun sinema sana-
yiimizi destekleyen bir fonda top-
lanması yönündeki çağnmız Kül-
tür Bakanlığı tarafindan benimsen-
di. Geniş bir toplum kesiminden
ve basından büyük destek buldu.
Rüsum toplayan belediyeler bile
bizi destekledi.
Türk sinemasmı temsil eden ku-
ramlar iki yıldan beri başta Kültür
Bakanı Talay ve Türk sinemasına
gönül vermiş bakanlık bürokratla-
n ile birlikte çahşarak bu mutlu so-
na ulaştılar. Son beş yıl içinde Ame-
rikan sineması karşisında devlet
desteği olmadan seyirci payını yüz-
de 3'ten yüzde 17'ye çıkaran ulu-
sal sinernamız önümüzdeki yıllar-
da bu oranı yüzde 3O'lara yüksel-
tebilecektir.
Kfittür Servisi-Türk sinema-
sınm, 1997yılmınaralıkayın-
da, o tarihe dek sıfir olan rüsu-
mun Amerikan hükümetinin
baskısıyla yüzde 10'a yüksel-
tilmesiyle başlayan rüsum sa-
vaşı yeni birboyutaulaştı. 1997
yılmdan bu yana sinemalarda
gösterime giren Türk filmle-
rınden alman yüzde 10'luk rü-
sum belediyeler tarafindan top-
lanıyor. Bu yüzde 10'luk rüsu-
mun yüzde 75'i bundan sonra
yeniden sektöre aktanlacak.
Kültür Bakanı İstemihan Ta-
lay'ın sinema sektöründen çok
sayıda kişinin katıldığı bir top-
lanrıda açıkladığı kanunun uy-
gulanması konusunda pek çok
nokta henüz açıklığa kavuşmuş
değil. Toplantıya katılan kişi-
ler arasında TürkanŞorav, Ediz
Hun, Çolpan tlhan, Sabahat-
tin Çetfa,Fikrrt Hakan, Rırtkav
Aziz, Tanju Gürsu, Yavuz Öz-
kan, Kadri Mırdatap, Anf Yü-
maz. Mustafa Altıoklar, Gül-
sen Tuncer gibi isimler yer alı-
yordu.
tki yıl önce uluslararası ta-
ahhütlerden ötürü zorunlu kı-
lman rüsumua sinemacılar adı-
na haksız rekabet koşullan ya-
ratmış olduğunu vurgulayan
bakan, sınemayla ilgili kuru-
luşlarla dayanışma sonucunda
bugünkü noktaya ulaştıklannı
söyledi. Talay aynca, belediye
eğlence vergisi olarak topla-
nan rüsumun niteliğini değiş-
tirip bundan sonra doğrudan
sinema-müzik fonuna aktanl-
ması için çalışacaklannı açık-
ladı.
Fonda toplanan paralar bir
komisyon tarafindan değerlen-
dirilecek. Yeni yönetmeliğe gö-
re komisyonda sinema sektö-
ründen 4, müzik sektöründen
1, bakanlıktan da 2 temsilci-
nin yer alması öngörülüyor.
Kurulda daha önce 4 bakanlık
yetkilisi, 1 müzik sektörü tem-
silcisi ve 2 sinema sektörü tem-
silcisi yer alıyordu. Daha özerk
(Fotoğraf: KUBİLAY TÜNTÜL)
linema biletlerine iki yıl önce getirilen Belediye Eğlence
Vergisi'nin yüzde 75'i Sinema ve Müzik Fonu'na aktanlacak. Bütçe
Yasası'nda bir hüküm olarak yer alan bu uygulamada fonda
toplanan paralar bir kurul tarafindan değerlendirilecek. Ancak bu
kurulun işleyişi konusunda henüz bir netlik sağlanmadı.
bir yapıya kavuşturulmaya ça-
lışılan bu kurulun üyelerinin
seçimi ve karar mekanizması-
nın işleyişi konusunda da hiç-
bir netlik sağlanmış değil.
FİYAP Genel Başkanı Se-
bahattin Çetin'in yaptığı açık-
lamaya göre fondan sinemaya
aktanlacak oran şöyle: Bele-
diyelerin bugün rüsumdan el-
de ettikleri gelir 3.5-4 milyon
dolar arasında bir rakam. An-
cak sıkı bir denetim yapılma-
dığı bölgelerin bu rakama da-
hil olmaması nedeniyle bu ge-
lirin aslında 7.5-8 milyon do-
lar arasında bir miktar olduğu
tahmin ediliyor. Sıkı bir dene-
tim sonrasında bu paranın yüz-
de 75'inin 200 milyar lira ol-
ması bekleniyor. Çetin, bu ra-
kamm sektör için yılda 28-30
fılm ve yüzde 200'lük kapasi-
teyle verimi ifade ettiğini vur-
guluyor.
Kültür Bakanı Talay, toplan-
tı sırasında kendisıne yönelri-
len sinema emekçilerinin yaşa-
dıkları ekonomik sorunlar,
emeklilık hakkı ve bir Yeşil-
çam sitesi kurulması zorunlu-
luğu yönündeki şikâyetleri ya-
nıtlarken bu sorunlann da sine-
ma fonundan elde edilen ge-
lirlerie aşılmaya çalışılacağını
söyledi.
Fikret Hakan da toplantıda,
bakanlığa bilgi sunacak. çalış-
malara yön verebilecek bir da-
nışmanlar kurulunun olması
gerektiğini vurguladı. Hakan
aynca fonda toplanacak para-
nın eskiden olduğu gibi keyfı
uygulamalara dayanmaması
gerektiğini belirtti.
Toplantı sonrasında sinema-
dan alınan rüsumun yeniden
sektöre döndürülmesi konu-
sunda harcadıklan çabalar ne-
deniyle Kültür Bakanı İstemi-
han Talay ve ANAP milletve-
kilı Ediz Hun'aplaket verildi.
Ediz Hun Meclis'te topluma
yararlı olacak bu tür konular-
da ıktidar ve muhalefet parti-
lerinin uyum içinde çalıştıkla-
nnı ve sinema gibi toplum ya-
ranna konularda muhalefet par-
tilerinin de desteğini aldıklan-
nı söyledi.
DEFNE GÖLGESt
TURGAY FİŞEKÇİ
Tanıtım Yıldızı :
Bilim Adamları
Gazetecilerin tanıtım fılmlerinde yer atmalannın ne
denli yakışık alıp almayacağı tartışmalan daha son-
lanmadan şimdi de bir bilim adamı yatak tanıtımry-
la karşımızda.
Bu yolda girişimlere çoktandır rastlanryordu.
Üniversite adına konuşan kişilertelevizyona çıkıp
bir marka çocuk bezi, tuvalet kâğıdı ya da diş ma-
cununun ötekilerden daha iyi olduğunu tanıtım film-
lerinde söylediler.
Kimi zaman da tek tek hekimler, isimleri belirtile-
rek tanıtım filmlerinde yer aldılar.
Son izlediğimiz film, öncekilerden farklı özellikler
taşıyor:
Ülkemizin önde gelen bilim kurumlanndan birin-
de çalışan bir profesör, tanıtım filmine çıkıp, yaptığı
bilimsel bir çalışmanın sonucunu açıklryor: Bel ağ-
nsı çeken şu sayıda hastayı, şu kadar gün, şu mar-
ka yatakta yatırdım, yüzde sekseninin ağnlan sona
erdi, diyor.
•••
Bilim ile tanıtımı yan yana düşünebilmek kolay de-
ğil-
Tanıtım, kimi zaman bilimsel kesinlikten yararla-
nabilir, ama çoğu zaman özü bir "abartı'ya dayanır.
Benzer deterjan markalarının hepsi de en iyi kendi-
lerinin yıkadığını söylemek zorundadır. Bütün otomo-
bil markalan en iyi, en sağlam, en güvenli araçların
kendilerininki olduğunu söylerler. Burada bilimsel
gerçek aramak boşuna olur.
Çünkü, teknoloji üretildiği an çoğaltılıp satılabilen
ve başkalarınca da kullanılabilen bir şeydir.
Yataklar da, günümüzde endüstri ürünüdürier.
Farklı markalann adını taşısalar da benzer teknolo-
jiyle üretilirler. Birinde bulunan özellikleri ötekinin de
taşıması kaçınılmazdır.
Günümüzün küresel rekabet koşullan hiçbir alan-
dafarklılıklara izin vermemektedir. Geride kalan, pa-
zann da dışında kalmaktadır. Rekabet, satış koşul-
lan, işçilik, satış sonrası hizmetler gibi yan alanlara
taşınmaktadır.
Şimdi yapılan "bilimsel çalışma" ile ilgili benim gi-
bi sıradan bir insanın aklına gelebilecek sorulara ge-
lelim:
Yapılan çalışma, uluslararası kabul gören hangi bi-
limsel dergide yayımlanmış.
Çalışma sırasında, tanıtımı yapılan yatak markası
dışında, öteki markalarta da deney yapılmış mı? Has-
talar Yataş'ta değil de sözgelimi Idaş marka yatak-
larda yatınlsaydı sonuç değişir miydi?
Hastalann yüzde sekseninde sona eren ağnlann,
hastalann hekim gözetiminde tedavi görüyor olma-
lan gibi psikolojik nedenlere bağlı olup olmadığı araş-
tınlmış mı?
Bu sorulara verilebilecek doyurucu bir cevap ol-
duğunu sanmıyorum.
Olayla ilgili başka sorular da sorulabilir:
Bir tanıtım fılminde oynamak, üniversite öğretim
üyeliği ile bağdaşabilir işlerden midir?
Bu tanıtım filmi karşılığı alınan bedel nedir? Kişi-
set olarak m kuflanılmıştır, hastane gereksinimteri için
mi?
Dahası fakültenin etik kurulu böylesi bir çalışma
ve davranış karşısında ne diyor?
•••
Olayın. tanıtımı yapılan yatak firması bakımından
öteki yatak markalan karşısında bir haksız rekabet
unsuru oluşturduğu da ortada. Bu yönüyle, Reklam-
cılar Derneği ile Reklamverenler Derneği'nin ilgili ku-
rullarına da ış düşüyor.
Böylesi bir haksız rekabet, bir medeni hukuk so-
runu olarak hukukçulann da ilgi alanına giriyor.
Bilim insanlannın, tanıtım sektörünce böylesine
sorumsuzca kullanılabilmesi, bilim kurumlarımızın
da ülkemizdeki toplumsal çürümeden kendini kur-
taramadığını gösteriyor.
YıMız Savaşlan' binyıla
damgasını vurdu
• LONDRA(AA) - Ingiliz film kanalı SKY
Premier'in, izleyicileri arasında yaptığı ankette 'Star
Wars 1' (Yıldız Savaşlan 1) binyılın en iyi filmi
seçildi. 1997'de aynı ankette 'yüzyıla damgasını
vuran film" seçilen ilk Yıldız Savaşlan Filmi,
böylece binyıla da damgasını vurmuş oldu. Türünün
en büyük kamuoyu yoklaması niteliğini taşıdığı
söylenen ankete 60 bin izleyici katıldı. Ankette
geçen yıhn bol Oscar'h filmi 'Titanic' ikinci sırayı
alırken, bir sinema klasiği olarak belleklere yerleşen
1930 yapımı 'Rüzgâr Gibi Geçti' üçüncü seçildi.
SKY Premier'in izleyicileri, yaptıklan seçimle,
sinema dünyasında son dönemlerde hâkim olan
teknolojik yenilikler ve dev bütçelere karşın
tercihlerini klasiklerden yana kullandılar. Listenin
ilk üç sırasında yer alan filmlerden sonra klasiklerin
ağırhklı olduğu göze çarpıyor. Dördüncü sırayı
1942 yapımı 'Casablanca' alırken, 1946 yapımı
'Hayat Güzeldir' beşinci, 1972 yapımı 'Baba'
altıncı, 1993 yapımı 'Schindler'inListesi'
dokuzuncu, 1982 yapımı ET' on birinci, 1978
yapımı 'Grease' on üçüncü, 1959 yapımı 'Bazılan
Sıcak Sever' on altıncı sıraya oturdu.
K Ü L T Ü R t Ç İ Z İ K
K Â M İ L M A S A R A C I