Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 EKİM 1999PAZAR CUMHURİYET SAYFA
J. LJlı. kultur@cumhuriyet.com.tr 15
Yekta Kara, opera ve balede 'yeni binyılda daha farklı işler gerçekleştirmek' amacında
EDOB, bu sezon da ^derle dohı
Yekta Kara'nınsahneye koyduğu'HoffmanıTın Masallan'ülkemizde ilk kez Fransızcaoynanıvor.
'Çok renklifantastik opera'
• Yapıtı 'bir sanatçının kendisiyle ve sanatıyla
hesaplaşfnası' olarak nitelendiriyor Yekta Kara.
Offenbach'ın toplumsal eleştirisini ön plana
çıkaran Kara için HofTmann,'dış dünyaya
uyum sağlamakta güçlük çeken bir sanatçı'.
Yaklaşık 15 yıldır lstanbul'da
sahnelenmeyen ve Offenbach'ın
hetn başyapıtı hem de tek ope-
rası olma özelliğıni taşıyan HofF-
mann'ın Masallan, ülkemizde
ilk kez orijinal dilinde, Fran-
sızca oynanıyor. Bu sezon
iDOB'un orijinal dilde sunu-
lan tüm yapımlannda kullanı-
lacak olan ışıklı üst yazı siste-
mi de, Hoffmann'ın Masalla-
n'yla birlikte uygulamaya gir-
di.
Kara, eseri şöyle tanımlıyor:
"Hoflmann'm Masallan. prolog
•"İ'epitogdaki gerçekçiliğe kar-
ın, kahramanının umut ve kor-
.uîanıun yansıtıldığı, diiş ile
.erçeğin iç içe girdiği öyküler-
e fantastik boyutun öne çıktı-
ı bir operadır."
Operet bestecisi olarak tanı-
nan Offenbach, yaşammın so-
nuna geldiğini hissettiği gün-
lerde kendini sanatına karşı so-
rumlu, hatta borçlu hissediyor
ve 'Bir opera bestelemeiiyim,
bir başyapıt bırakmaiıvım' di-
yerek ölümle yanşırcasına ça-
lışmaya başlıyor; ancak opera-
nın ilk sahnelenişini göreme-
den yaşama veda ediyor.
OfFenbach, E.T.Â. Hoff-
mann'ın öykülerinden yola çı-
karak hazırlanan birtiyatro met-
ninden librettoya dönüştürülen
yapıtm içine, Hoffmann'ı oyu-
nun baş kahramanı olarak ek-
liyor. Hoffmann'ın düşlerinde
yarattığı kadına aıt özellikJerse,
yapıtı oluşturan üç ayn öykü-
deki üç kadına bölünüyor. Bi-
rinci öyküde koronmaya muh-
taç, safbir 'bebek' kadm. Orym-
pia; ikinci öyküde müzisyen
kimliğini ve şarkı söyleme tut-
kusunu her şeyin üstünde tu-
tan, sadece sanatı için var olan
Antonia: üçüncü öyküde ise kış-
kırticı güzelliğiyle istedigi her
erkeği baştan çıkarabilecek fet-
tan Giulietta çıkıyor sahneye.
Ancak Hofftnann hem bu özel-
likleri aynı kadında bulamıyor
hem de üç aşkta da ayn ayn
hüsrana uğruyor; çünkü ilham
perisi, sadece sanatına ait kılmak
adına yaratıcılığını öldürebile-
cek her şeyden koruyor onu. tç-
kiye olan düşkünlüğü de, alışı-
lagelmiş erdemli opera kahra-
manlarından ayınyor Hoff-
mann'ı.
Yapıtı, *bir sanatçının kendi-
siyleve sanatıyla hesaplaşması'
olarak nitelendiren Kara. Hoff-
mann'ı da. 'dış dünyaya uyum
sağlamakta güçlük çeken bir
sanatçı' olarak değerlendiriyor:
" Burada sanatçı naifliğiyle top-
lumun acımasızlıgı arasındaki
çaüşma var. Yapıttaki üç öykii,
Paris, Münih ve Venedikolmak
üzere dünvanın üç ayn kenrin-
de geçiyor. Ancak bu üç ayn me-
kinda da dış dünyayla baş et-
mekte, en basit soranlann bik
üstesinden gelmekte zorianıyor
Hoffmann. Çünkü cinselliğin.
paranın ve kaba gücün hâkim
olduğu birdünya bu. Beninusa-
tır aralannda gördüğüm veken-
di yorumumda ön plana çıkar-
mak istediğûn de, Offenbach 'm
oyuna katoğı toplumsal eleştirl
Dış dünyamn acunasızhğı, Hoff-
mann gflbi korunmasız bir sanat-
çıya göre değü."
FECİRALPTEKİN
Hem sunduğu nitelikli ve çok çeşitli yapımlar
hem de izleyicinin büyük ilgisiyle, yoğun ve başa-
nlı bir sezonu ardında bırakarak 1999- 20O0 sezo-
nuna, depremzedeler yaranna gerçekleştirilen Mo-
zart'ın 'Requiem'iyle giren İstanbul Devlet Opera
ve Balesi, sonbahann ilk yeni operası olan, J. Of-
fenbach imzalı 'Hoflmann'ın Masallan'nı dün Ata-
türk Kültür Merkezi 'nde izley icilere sundu. Opera-
yı sahneye koyan. İDOB Müdürü ve Genel Sanat
Yönetmeni Yekta Kara 21. yüzyılı da zengin bir re-
pertuvar. yeni yapımlar ve 'flkler'le karşılamaya ha-
zırlandıklannı sanatseverlere müjdeliyor.
1999 yılımn sonuna dek
19 yapımla toplam 65 tem-
sil vermeye hazırlanan
İDOB'un repertuvannda
bu sezon 7 yeni yapım var.
Bu yapımlardan, yılbaşın-
dan önce izleyiciyle bulu-
şacak olan dördü, Hoff-
mann'ın Masallan, Mo-
zart'ın 'Saraydan KızKa-
çırnıa' operası, J. Bock' un
'BeniSeviyor' müzikali ve
'VTyana Esintüerf başlık-
lı bir kolaj operet progra-
tm. Yeni yapımlann ve ge-
çen yıllarda büyük beğeni
topladıklanndan bu yıl da
sahnelenmelerine karar ve-
rilen "Cannina Btırana,
Mfizikallerden Seçmeler,
Tatn Charity, Cavalleria
Rusticana. I PagBacci. l yu-
yan GüzeL Carmen. Ku-
ğuGölü,KanşıkDııygular.
Fm4kkıran,Külkedisf nın
yanı sıra İDOB'un reper-
tuvannda, 17 Kasım'da yi-
ne depremzedeleryaranna,
Paris Operası başdansçıla-
nyla ortak bir çalışma için-
de gerçekleştirilecek 'Ba-
le GalaGecesi've 16 Ara-
lık'ta izleyiciye sunulacak
'YeniYılKonseri'yeralı-
yor.
Istanbul'daki tek opera
ve bale kurumu olarak,
kendi kendileriyle sürekli
yanşmalan ve her zaman,
bulunduklan noktanın üs-
tüne çıkmak için çalişma-
lan gerektiğinin bilincinde
• 1999 yılının sonuna dek 19
yapımla toplam 65 temsil vermeye
hazırlanan ÎDOB'un
repertuvannda 7 yeni yapım var.
Rossini'nin 'îtalya'da Bir Türk'
operası ve Saint-Saens'm 'Samson
ve Dalila'sı Türkiye'de; librettosu
Nâzım Hikmet'e ait olan, Azeri
besteci Arif Melikoff'un 'Ferhad
ile Şirin' balesi lstanbul'da ilk kez
sahnelenecek.
olduklannı belirten Kara, 'yeni binyılda daha fark-
h işler gerçekleştirmek' adına 21. yüzyıla girerken
bazı 'ilkler'i yakalamaya çalıştıklannı belirtiyor.
Gerçekten de İDOB'un yılbaşmdan sonra izleyici-
lerine sunacağı üç yeni gösteriden, Rossini'ninTürk-
leri konu alan 'ttaİya'da Bir Türk' operası ve Saint-
Saens'm 'Samson ve Daiüa'sı Türkiyede; libretto-
su Nâzım Hikmet'e ait olan. Azeri besteci Arif Me-
KkofTun 'Ferhad ile Şirin' balesi ise lstanbul'da ilk
kez sahnelenecek.
Yuri Grigaroviç sahneye koyacak
Yıllar önce Ankara'da sergilenen Ferhad ile Şı-
rin'i, Türkiye'ye ilk kez konuk olacak dünyaca ün-
lü Rus koreograf Yuri Grigaroviç sahneye koyacak.
Maliye Bakanlığı 'nın kısıtlamalan nedeniyle yaban-
cı sanatçılan Türkiye'ye getirmekte güçlük çektik-
lerini dile getiren Kara, Grigaroviç gibi isimlerin
iDOB'a konuk olmalannm önemini vurguluyor:
"Hem bizim sanatçıianmız yurtdtşına gitmeli hem
de yabancı orkestra şefleri, rejisörler, solist sanatçı-
lar, koreograflar Türkiye'ye getebilmeli. Bu sayede
sanatçıianmız kendi alânlannın önde gelen temsil-
cilerini tanıvarak, farklı üsluplan, değişik yorumla-
n görerek motrvc olurlar. Dünyada geçerii olan sis-
tem bu. Opera ve balevi diri tutan, >araocılığı geliş-
tirenbiruygulama.Ötekitüriü, 'kapalı devre' işyap-
mışolursunuz!"
Sezonun, yeni yılda devam edecek bölümünde de
bir Bale Gala Gecesi. Gala Konser ve bir çocuk oyu-
nu gerçekleştirilecek. 17
Ağustos depreminin ar-
dından. aynı acıyı payla-
şan insanlanmızın duy-
gulanyla örtüşeceğine
inanarak Mozart'ın Re-
quiem'ini repertuvarla-
nna aldıklannı söyleyen
Kara, deprem bölgesin-
de bir çocuk oyunuyla
başlayan etkinliklerinin
de sezon boyunca süre-
ceğini bildiriyor.
Müzikalden baleye,
çocuk oyunundan opera-
ya uzanan zengin bir re-
pertuvarla izleyicinin kar-
şısına çıkan İDOB'un,
ödenekli tiyatro olarak
15 milyon nüfuslu Istan-
bul'da büyük sorumlu-
luk üstlendiğini ifade
eden Kara, kaliteden
ödün vermemek şartıyla
her yaş. kesim ve beğe-
niye ulaşabilecek çapta
bir yelpaze oluşturmak
zorundâ olduklannı belir-
tiyor: "Tek vönlü bir re-
pertuvar anlavışına hak-
kımızyok; zaten asıl olan,
opera ve balevi sevdir-
nîek,herkesin keyifalabi-
leceği evrensel sanadar
olduklannı gostermek.-
Biz, opera vebalenin Tür-
Idye'de vaşav abümesi için
özellikle çocuklara ve
gençlere yahnm vapma-
mız gerektigine inandık.
Bu nedenle var olan kla-
sik opera repertuvannın
dışına taşıp. daha önce sahnelenmemiş eserieri, gör-
sdliğin önemini vurgulayacak yapımlan çağdaş be-
ğeni dogrulrusunda gündeme getirdik. Öte yandan
küçük sevircilerin opera ve baleyle tantşmasını sağ-
layan, nnları büyük prodüksiyonlara haarlayan
oyunlar sunduk."
Knhüvükdü^İlX)B'aaitbirhina!' ~
21. yüzyıla girerken en büyük düşlerini, 'sadece
İDOB'a ait bir bina' ve daha geniş bir bütçe olarak
özetleyen Kara'ya göre. yeni sezonun en heyecan
verici yanlanndan biriyse, geçen yıl sınavla kadro-
ya alınan genç oyuncularla İDOB'un deneyimli sa-
natçılannın birçok yapımda aynı sahneyi paylaşa-
cak olmalan... Kara tarafından sahneye konulan
Hoflfmann'ın Masallan da bu yapımlardan biri.
Jeremy Isaacs, yeni kitabında Domingo, Pavarotti ve Carreras'la birlikte çalışmayı anlatıyor
6
2OOO'e girerken üç tenor düşüşte'
• Domingo, bariton ve
çelloyu andıran sesiyle 'üç
tenomn en iyisi' olarak
nitelendirilebilecek
olağanüstü bir müzisyen.
Pavarotti'ye gelince, o bir
baritondan çok katıksız bir
İtalyan tenoru. Carreras ise
ne yazık ki öteki iki tenorun
kalibresinin gerisinde
kalıyar.
Kültir Servisi - "1988 yıhnda Royal
Opera >a ilk gekiiğimde,' Uç Tenor" ola-
\ı henûr gündemde değildi Gişe rekor-
lan kırın çok başanlı opera sanatçılan
vardı:aıcak izleyicinin bu denh' 'özel'
buldu^ Uk eldpti Domingo, Pavarotti ve
Carrens-.' Bir dönem Royal Opera Ho-
use'uryönetiminde bulunan Jeremy
Isaacı 'Never Mind the Moon: My Ti-
me atoe Royal Opera House' adlı kita-
bında perada geçen yıllanna ait dene-
yimlerni, izlenimlerini ve son bölüm-
de de Racido Domingo, Luciano Pava-
rotti, Jee Carreras üçlüsüyle ılgili dü-
şüncetrini okurla paylaşıyor.
Isaas'a göre Domingo, karanhk. ba-
riton \ı çelloyu andıran sesiyle, 'üç te-
norucn iyisi' olarak değerlendirilebi-
lecekcağanüstü bir müzisyen; son dö-
nemdtie perfoımansının doruğunda...
Pavaroti'ye gelince, o bir baritondan
çok kaksız bir İtalyan tenoru. Bazı bü-
^ k rD*rde rakibi yok; ancak ilk kayıt-
lanndaü ses kalitesini yitirmiş görünü-
yor. Creras ise ne yazık ki diğer iki te-
norunialibresinin gerisinde kalıyor...
Birtıte verdikleri konserlerin üç te-
iora aemli bir prestij ve büyük para-
ır kiaıdırdığını söylüyor Isaacs. Dö-
lemrae, Domingo 36, Pavarotti 15,
rarreRda 18 kez Ğovent Garden'da sah-
ıeye ;nuşlar. Domingo ve Pavarotti için
)rtalua2000 koltuk satılıyor, hatta hiç
değisi.yen fanatik hayranlan dünyamn
dört 3 vanmdan düzenli olarak Do-
Isaacs, düşüşe geçmiş olsalar da, üç tenorun günümüz müziğinde kendilerine önemli bir yer edindikkrine inanıyor.
mingo'yu izlemeye geliyor, istisnasız
her konserde salon tıklım tıklım dolup
taşıyormuş. Isaacs, üç tenorun, Covent
Garden'ın en yüksek ücret ödediği sa-
natçılar olarak da tarihe geçecekJerini
söylüyor.
Isaacs kitabında, üç tenorun. birinci
elden yaşamadığı öykülerinden de ör-
nekler veriyor. Öykülerden biri, Martin
Feinstein'la Domingo arasında geçen
bir olaya dayanıyor.
Tosca'nın sahnelendiği bir dönemde
Domingo aniden rahatsızlanıyor ve son
anda temsile çıkamayacağına karar ve-
riyor. Bunun üzerine izleyiciye bir açık-
lama yapmak bay Feinstein'a düşüyor
tabii. Birkaç gece üst üste aynı sahne tek-
rarianıyor; Feinstein sahneye çıkıyor ve
'Ne yazık ki sayın Domingo rahatsızlığı
nedeniyle bu akşam sizlerle olamaya-
cak' sözleriyle izleyiciye yumuşak bir
seslenişte bulunuyor.
Sonunda Domingo'nun sağlığı düze-
liyor, temsile geri dönebileceğine karar
veriyor veFeinstein'ikarşısmaalıp şöy-
le dıyor: "Gösterdiğin anlayiş için ger-
çekten sana teşekkür ederim, Bugün de
ben sahneye çıkıp izleyicilere şöyle diye-
ceğim: Ne yazık ki bay Feinstein bu ak-
şam sizlerle olamayacak!"
Isaacs, yüzyılın en büyük seslerinden
biri olduğunu_söylediği Pavarotti'nin,
aksine çok çocuksu bir ruha ve bu den-
li başanlı birinden beklenmeyecek ka-
dar basit zevklere (chat yapmak, yemek
yemek, futbol izlemek gibi) sahip oldu-
gunu, sanat ortammdan çok ailesi ve ar-
kadaşlanyla birlikte olmayı yeğlediği-
ni belirtiyor.
1990'da 'Aşktksiri', 92-93'te 'Tosca'
ve 95'te 'Maskeli Balo' olmak üzere kı-
sa sürede üç ayn gösteriyle Royal Ope-
ra House'da sahneye çıkan Pavarotti "yle
ilk tanıştığında, tenorun hareket etmek-
te güçlük çekecek kadar şişman oldu-
ğunu yazıyor Isaacs. Kitapta, ünlü teno-
ra kolaylık olsun diye sahne düzenleme-
lerinde bile büyük değişiklikler yapıl-
dığı anlatılıyor.
Isaacs, Pavarotti'yi bir aktörolarak as-
la Domingo ayannda görmediğini, hay-
ranlannın onu sadece sesi için sevdik-
lerini de açıkça belirtiyor kitabında. Ona
göre yine de Pavarotti'nin en büyük
özelliği doğalhğı ve her zaman 'kendi'
olması.
Üç tenoru anlattığı sayfalarda Carre-
ras, zamanının bir büyük sanatçısı ve çok
onurlu bir adam olarak tanıülıyor Isa-
acs'ın gözünden.
İlk dönemlerinde olağanüstü bir sese
sahip olduğu, ancak yakalandığı löse-
mi hastalığı nedeniyle zamania yıpran-
dığı söyleniyor. Yaşadığı engellere kar-
şın yeniden sanatına dönebildiği için
Isaacs onu bir fenomen' olarak nite-
lendiriyor.
'Tek başlanna daha iyiler'
Royal Opera House'daki döneminin
Domingo, Pavarotti. Carreras konser-
leriyle hatırlanacağmı; ancak bu döne-
min daha çok üç tenorun iniş süreciyle
çakıştığını dile getiriyor Isaacs.
Oç tenorun, solo performanslannda
ya da birbirlerinden bağımsız olarak rol
aldıklan operalarda, üçlü konserlerine
oranla daha başanlı oîduklan görüşünde
de ısrar ediyor. 'Yine de yıllar sonra
geriye dönüp bakıldığında. bu üçlünün
günümüz müziğinde kendilerineönemli
bir yer edindikleri görülecek" diyor
Isaacs. "Opera sanatı üzerinde
bıraktıklan etki, henüz tam olarak
anlaşılnuş değU".
Isaacs'a göre üç tenorun Covent
Garden'daki konserlerinin devamı
gelecek gibi görünüyor; çünkü burası,
Nevv York, Milano, Viyana ve Paris'le
birlikte dünyamn en önemli opera
evlerinden biri olarak her sanatçı için özel
anlam taşıyor.
Covent Garden'da sahneye çıkmak
hem büyük bir prestij kaynağı; hem de
gerek sanatçılar, gerekse konser salonu
için oldukça kârlı bir iş.
KUŞBAKIŞI
MEMET BAYDUR
Galileo Ispanağı
Bilim dediğimiz nane (o olağanüstü, o güzelim na-
ne!) binbir mesele içinde aslında bir tek mesele ile
uğraşır temelde. Doğayı, evreni ANLAMAK mesele-
si. Belki bu yüzden bilim adamlannın dinle, tanrıyla,
peygamberlerle sorunlan yoktur temelde. Anlamak,
inancı gerektirmez çünki.
Kendisine 1965 yılında Nobel Fizik Ödülü verilen
Teorik Fizik Profesörü Richard Feynman, 1981 yı-
lında BBC televizyonunda yapılan bir söyleşide şun-
lan söylüyor: "Doğayı anlamaya çalışmak, tannlann
oynadığı enfes bir oyunu, satranç gibi bir oyunu ke-
nardan, kıyıdan seyretmeye benzer. Oyunun kural-
lannı da bilmiyorsunuzdur üstelik ama seyretmeni-
ze izin verilmiştir. Herzaman değil, arada sırada oyun
alanına bakmanıza izin verilmiştir. Işte o köşeden, gör-
düğünüz kadanyla bu muhteşem oyunun kurallannı
anlamaya çalışırsınız. Satrançtaki gibi hangi parça-
nın nasıl, nereye gittiğini örneğin..." Feynman bu
"oyunu" bir süre gözledjkten sonra, neyin nereye
nasıl gittiği konusunda birfıkir sahibi oiacağımızı söy-
lüyor. Satranç tahtasında bizim Fil, frenklerin Pisko-
pos dediği parça, aynı renk damalann üstünde çap-
raz gider gelır örneğin. Yalnızca ve daima böyle ha-
reket eder. Bunu anladıktan sonra, bu hareketin AN-
LAMINI da keşfedebıliriz doğal olarak. Satranç tab-
lasında örneğin bir tek fil kalırsa, o fil hep aynı renk-
teki karelenn üstünde kalacaktır. Değişmez bir kural,
bir. kanun. Bunu öğrenip soluklandığımız anda bek-
lenmedik bir şey olur. Kural dışı bir şey değil! Yeni,
yesyeni, beklenmedik bir şey. Şimdi onu da öğren-
mek ve anlamak ve değeriendirmek gerekecektir.
Oyunun başında kendi karesinden yola çıkıp, gi-
de gide, yenilip yutulmadan, oyun sahasının dışına
itilmeden ilerleyen bir piyon (bir piyade), karşı tara-
fın sınırlannı aşarak satranç tahtasının öbür ucuna ula-
şırsa ve isterse bir file (bir piskoposa) dönüşebilir.
Işte bu noktada, bızım kural ya da değişmez ka-
nun olarak algılayıp kabullendiğimiz şeyler değişir ve
olup biten her şeyi bu sefer, bu yeni kuralın ışığında
değerlendirmek gerekir. Feynman bu satranç örne-
ğinden yola çıkarak, bilimin de aşağı yukarı böyle iş-
lediğini söylüyor. Bilimin kanunlan da hep pozitif gö-
rünür ve akıl çerçevesinde işlerliklerini koruriar.. der-
ken küçük, minicik bir jest (bir numara? bir akıl zıp-
laması?) o kanunun yanlış olduğunu gösterir, kanıt-
lar ve satranç tahtasındaki piskoposun (filin) nasıl
renk değiştirdiğini anlamak zorunda olduğumuz gi-
bi, bilimin bu kuralının da artık neden geçerii olma-
dığını anlayıp, oradan yeni bir kural çıkarünz, bilim
adamıysak.
Bilimi satrançtan ayıran önemli bir ayrtntı var elbet-
te. Satrançta ileriedikçe işler çok daha karmaşık, do-
lambaçlı bir hale dönüşür. Biîimdeyse ne kadar iler-
lerseniz, işler o kadar basitleşiyor. güzel / duru / an-
laşılır hale geliyor. Bilimde "yeni" olan her şey, bir ön-
cekinden daha basittir. Bu karmaşık görünen basit-
liğin yüreğini kavramak içinse, matematiksel düşün-
ceyi kavramak gerekir. Fizik dünyasını, evreni, nes-
neler arasındaki etkileşimi / iletişimi, bunlar üstüne
bulunmuş kanunlann evrensel yapılannı anlamanın
temel yollanndan biri, matematik bilmektir. Bu elbet-
te fizik bilimini ve ona bağlı olanlan anlayıp çözüm-
lemek için gereklidir. Yoksa örneğin aşkı, seksı, gü-
zel sanatlan ve benzeri önemli işleri anJayip çözüm-
lemek içı'n matematik gerekmeyebilir. Evreni anlamak
için elzemdir yalnızca.
Bilimin gelişmesiyle ilgisi yokmuş gibi görünen kü-
çük aynntıların önemi üstüne de düşünmek gerekir
kimi zaman. Galileo, 1641 yılında ihtiyar, kör ve za-
manın bağnaz pislik iktidan karşısında yenik bir bi-
limciyken ve rahat bir evde gözaltına alınmışken, evi-
ne komşu bir manastırda yaşayan çok sevdiği kızı-
na, kendi pişirdiği ıspanak yemekleri gönderir. Kalın
bir battaniye gönderir. Kızının yattığı odanın pence-
re pervazlanna kendi eliyie macunladığı yeni çerçe-
veler yapar. Yeryüzünü ve gökyüzünü anlamamızı
sağlayan dahi bir bilim adamıdır bunlan yapan. Ga-
lileo'nun hayatını / canını sıkan insanlann kim oldu-
ğunu bilmiyoruz. Yeni Cami imamından Vatikan'da-
ki Papa'ya kadar artık herkesin kabul ettiği bir şey
var oysa. Dünya evrenin merkezi değil ve güneşin et-
rafında dönen küçük bir gezegen. Bunu söylediği
için rtip kakılan bilim adamının HAKLJ olduğu, din adam-
lan taraftndan ancak 350 yıl sonra, 1992 yılında Pa-
pa tarafından kabul ediliyor.
Türkiye'deki genci maymunlann ve onlann demok-
rat avukatlannın unuttuğu aynntı da budur belki: Dü-
şünen insanın yüreği de, aklı da bütün bu acılan kal-
dınr hep. Zaman bizden yana işlemektedir.
'Salkım Hanım'm Tanelerf
Oscar aday adayı seçildi
• Kültür Servisi - 'Salkım Hanım'ın Taneleri',
Akademi ödüllerinin yabancı fılm dalındaki aday
seçimlerinde Türkiye'yi temsil edecek. Tomris
Giritlioğlu'nun yönettıği ve Antalya Altın Portakal
Film Festivali'nde en iyi film ödülüne değer bulunan
Salkım Hanım'ın Taneleri, Hülya Koçyiğıt (SODER),
Cengız Ergun (FlYAP), Rekin Teksoy (TÜRSAK),
Kutay Köktürk (ÇASOD), Aydın Sayman (SİNE-
SEN), Tunca Arslan (SİYAD), Semir Arslanyürek
(FİLM-YÖN) \e Kadri Yurdatap'tan (SESAM) oluşan
seçici kurul tarafından Türkiye'nin Oscar aday adayı
olarak belirlendi. Altın Portakal Film Festivali'nde
Uğur Polat'a da en iyı erkek oyuncu ödülünü
kazandıran film, 'Her Şey Çok Güzel Olacak',
'Hoşçakal Yann', 'Leopann Kuyruğu', 'Yaşama
Hakkı', 'Propaganda'. 'Lola-Bilidikid' ve 'Harem
Suare'yi gende bıraktı. Filmde başrolleri Uğur Polat.
Derya Alabora. Zuhal Olcay ve Hülya Avşar
paylaşıyorlar.
Abraham Polonsky öldü
• Kültür Servisi - 1950'lerdeki komünist avının
kurbanlanndan, film yapımcısı Abramam Polonsky
88 yaşında Los Angeles'ta öldü. Bir dönem.
Komünist Parti üyesi olarak kara listeye alınan
Polonsky'nin kalp krizi sonucu Beverly Hills'teki
evinde yaşamını yitirdiği açıklandı. İlk filmi 'Touch
of Evil'ı 1948 yılında çeken Polonsky, muhbirlik
yapmayı reddettiği için uzun yıllar çalışmalan
engellenmiş ve ikinci filmi 'Willie Boy is Here'ı
1969'daçekebilmışti.
BUGLN
• CEMAL REŞİT REY KONSER SALONU nda
sezon, Mersin Devlet Operası Solistleri, Korosu ve
Orkestrası'nın seslendıreceği, A. Adnan Saygun'un
'Yunus EmreOratoryosu' ile 19.30'da açılıyor.
(232 98 30)
• BABYLON'da saat 18.00'de Fatih Erkoç'un
konseri izlenebilir. (292 73 68)
• ADA ETKİNLtK SALONU'nda saat 18.00'de
Bizim Tiyatro, 'Yargı' adlı oyunu sahneliyor.
(244 28 39)