Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 31 EKİM 1999 PAZAR
10 K.AZAl\ YAZJ.JLAİYİ dishab(â cumhuriyet.com.tr
Türkün Türk olmayan Roşforlu dostlanBhlerce yıl önce aynldığı denizin
aşayla yanıp tutuşan bir toprak.
Fnnsa'nın Atlas Okyanusu kıyılanna
kuj uçuşu 5 kilometre mesafede,
Pais'in 500 kilometre
güıeybatısında, sırtını "Cognac"
bögesine vermiş, aşağısını da
"Bordeaux bağlan"yla saglama
alraış sakin ve sade bir belde. 300 yıl
önce bir yakasına yerleştiği, birkaç
kilometre ötede tuzlu sulara kavuşan
Chırente Nehri sayesinde kendini
hep "ötelerin kapısı" görmüş
Rochefort (Roşfor okunur) kasabası.
zaten "tersane" görevi üstlensin diye
"Guneş KraT namıyla maruf 14.
Louis devrinde kurulmuştu. Kentmiş;
hem de zamanında ne kentmiş. Hatta
1697 de "Kraliyet Bahariye
Tersanesi"nin civanna bir botanik
bahçesi yaptıran Kraliyet
Başlevazımcısı Michel Begon'un
(1638-1710) anısına bugûn "Begonya
Konservatuvan" bile var. Eh,
"Begonya" çiçeginin isim babasına
bu kadar vefa gösteren Rochefort
dünyaca en ûnlü evladı için neler
yapmaz?
O, en ünlü "evladının" âşık olduğu,
ikinci "vatan" bellediği "ülke"
umursamasa, yüzde bin kayıtsız kalsa
bile. hemşerileri ona müzeler kurar,
her yıl onun anısına seminerler,
konferanslar düzenler. sergiler açar.
"Aziyade"yi. "BirSipahinin
Romanrnı. "Mutsuz Kadınlar"ı,
Istanbul'u, Izmir'i, Bursa'yt, Eyüp
Sultan'ı, Abdülmecit'i, Autûrk'ü
anarlar. Bu kasabanın çocuğu,
bahriye subayı. amatör botanikçi,
"Academie Française"in 41 yaşında
üyesi olmuş, çok renkli ve çok yönlü
yazar, olaganüstû bir kişilik Louis-
Marie Julien Vîaud veya daha yaygın
tanınan imzasıyla "Pierre Loti"
(1850-1923), her geçtigi yere, eşine
dostuna (dûşmanlan ve karşıtlan da
varmış tabii ki) önce "Osmanh",
sonra "Türkiye'' ve "Türk" sevgisini
hiç kimseden gocunmadan adeta bir
virûs gibi aşılamış. En zor tarihsel
anlarda Osmanh'yı savunup
Abdülmecit'in dostluğuna, gencecik
Türkiye Cumhuriyeti'ni destekleyip
Mustafa Kemal Atatürk'ün teşekkür
ve minnetlerine mazhar olmuş.
Türkofili (Türk sevgisi) ötesinde,
"Ötekini" tanımak, "Farklryı"
sevmek, sevdirebilmek için ömrünü
vermiş olan adam için peki "biz" ne
yapmışız? Yanılıyorsak, yanlışımız
eksiğimiz varsa, bilenler düzeltsinler
lütfen. Eserlerinin çoğu Türkçeye
bile çevrilmemiş. Faruk Ersöz'ün
Fransızca yazdığı bir kitap ve
1958 de Abdülhak Şinasi Hisar'ın
"fstanbul ve Pierre Loti" adlı ve son
olarak da bu yıl yayımlanan, değerli
araştırmacı-gazeteci-tarihçı Orhan
Kologlu nun "Haremin Kadınlan"
ROCHEFORT
•UĞUR
HÜKÜM
çalışmalan ve sınırlı sayıda makale
dışında Loti'yle ilgili doğru dürüst
hiçbir Türkçe malzeme yok.
Istanbul'daki kahvehane, bir cadde ve
de Fransız okulundan başka adına,
eserine, daha da önemlisi bize olan
sevgi ve sadakarine ne kadar değer
vermişiz. Nâzun Hikmet tarihsel
"bağlamımn" bağladıği özel
koşullarda bol bol "sömürgeci" diye
taşlayıp haşlamış yazar kişiliği;
Hüseyin Rahmi Gürpınar. tatlısu
kaptanı "Orient"sever, Batılı erkek
dadı seviyesinde tanıtmış adamı.
Mührü kendinde saklı bazı "ağır
entetektfiel"lerimiz ise soytan,
hafiftneşrep "dandy" muamelesi
yaprruşlarLoti'ye.
Rochefort'un kibrit kutusu gibı sade.
iki-üç katlı san-beyaz, bej-beyaz
okyanus evleri gibi gösterişsiz yazan.
dünyasını, görmek istediği evreni
temiz ve duru bir dille anlatan
yazann yapıtlanna ve hayatına
yakından baktığınızda her şeyin hiç
de o kadar basit olmadığını
görüyorsunuz. Askeri bir disiplin,
katıksız bir bilim adamı titizliğindeki
gözlemciliği yazarlığına.
maceraperest seyyahlığına eklenince
ortaya şaşılası özgün bir eser
bütünlüğü çıkjyor. 1891 yılında,41
yaşında Fransız Akademisi'ne
seçilmesi sıradan bir raslantı veya
ahbap-çavuş ilişkisinden
kaynaklanmıyor.
Rochefort'da doğdugu ev de dahil
olmak üzere 3.5 evin
birleştirilmesiyle kurulmuş, Pierre
Loti SokağTndakı "Pierre Loti Evi"
müzesi, meraklılanna eşine ender
rastlanır keyifte bir âlem sergiliyor.
Her yıl sayısı artan ve şimdilerde
yılda ortalama 50.000 ziyaretçinin
hayran bakışlan arasında bu mekâna
rehber eşliğinde, sayısı 20'yi
aşmayan gruplarla giriliyor. Kalan
yanm evde de, Türk kahvesi de
ikram edilen modem bir "cafe-
boutkjue" var.
21-24 Ekım tarihleri arasında
"Association pour la Maison de Pierre
Loti - Pierre Loti E\i Derneği"
tarafından. Rochefort ve La Rochelle
belediyelerinin desteğiyle,
"Fransa'da Fas Yıbr
çerçevesinde
düzenlenen "Les Mediterranees de
Pierre Loti - Pierre Loti AkdenizterT
kültürel faaliyetlerinin açış gününün
kollokyum başlığı Loti ve olay
hakkında belirleyici öğeyi baştan
ortaya koyuyordu: "Une Seconde
Patrie: la Turquie - İkinci Bir Vatan:
Türkiye" Ve değerli okurlar,
Türkiye 'den bir tek kişi, uzman yazar,
resmi şahsiyet, gayri resmi kişilik
yoktu. Neyse ki lsveçli Demir Özlü,
Fransah 0)1)616 Berk-Bozdemir ve
Nedim Gürsel, Parisli konfeksiyon
çalışanı ve doktora öğrencisi Hüseyin
Kaya kısmen sohbet, kısmen de
müdahalelere katıldılar. Loti'yle ilgili
bilinen en geniş araştırmalan
gerçekleştiımiş olan AJain Queua-
VIII eger ve AJain Buisiııe'nin dışında
Amerika, Kanada, İtalya, Fas,
Cezayir, Mısır gibi ülkelerden gelen
uzmanlarla her faaliyet vesilesiyle
(ister dans, ister tiyatro, ister sergiler
konferanslar olsun), hatta bazen
rahatsız edecek düzeyde Loti'nin
Türk dostu oluşu vurgulandı. Üyeleri
arasında başta emekli amiraller
olmak üzere çok sayıda her kademe
ve sosyal kategoride insanın olduğu
derneğin başkanı Profesör Bruno
Vercier, Türkiye'den muhatap(!)
bulamadıklanndan yakındı.
Duyduğumuz kadanyla Türkiye "de
en azından bir "Pierre Loti Dostlan
Derneği" vardı. Acaba neredeydiler?
Sonuçta etraf Türk dostlanyla
doluydu, ama görünürde pek Türk
yoktu!
Diyojen, ortalık fazla aydınlık(!>, yak
şu mumu!
Sonbahar hüznü, fal
merakı ve çikolata
MUNIH
Sonbahar, olanca hüznüyle Almanya'nın
yaşamına el koydu artık. Önce havalar
so|udu, kışlıklar ortaya çıktı ve vitrinler
değişti. Yazdan kalma son güneşli günleri
artık arayın da bulun. Hafta sonlannda ise
' sinemalar, tiyatrolar tıklım
tıklım dolu... Isıtmayan kış güneşinin
getirdiği. yaşattığı bir hüzün yüreklerdeto
rtulanan! Ve insanlar sonbahar depresyonl
arına yakalanmamak için birtakım hafta s
onu oyalanmalan yaratıyorlar
kendilerine.
Evlerinde pazar günleri pijama rahatlığı
içinde televizyon kanallannın
saçmalıklannı izleyip yeni tatil düşleri
kuran orta sınıf Almanın yanı sıra bizim
Türklerin büyük çoğunlugu kahveleri
dolduruyor. Sanat olaylarından, kültür
etkinliklerinden etkilenen çok az bir
kesim ise sergilere, konserlere ve _- , ^
defilelere taşınıyor.
Sonbahar olanca hüznüyle yaşanıyor
artık. Bu arada Münih kışa ve yeni yıla
hazırlık yaparken burün caddeler, u-bahn
girişleri ve otobüs duraklanndaki ışıklı
reklam panolan son bir haftadır.
Almanlann son gözde mankeni
"Verona"nın iç gıcıklayıcı afişleriyle
süslenip donatıldı. Verona, bizdeki
"Hülya Avşar Show" türü programlar
yapan ve şu son bir
ıki haftadır yıldızı
parlayan bir manken.
Alman erkeklerinin
başını döndüren bir
"fisük" demek daha
doğru olur. Bütün
dişiliğini sergileyen iç
çamaşın
reklamlanyla gözleri
kamaştıran, verdiği erotik pozlarla
erkeklerin başını döndüren bir afet bu
Verona. Eski Modern Talking grubunun
şarkıcısı Dieter Bohlen'in kansı iken
boşanan ve medyanın keşfettiği bu dişi
yaratık, geçen hafta yaptığı Show'la 2.3
milyon Almanı büyülemiş ve televizyon
başına çekmişti. Ve ünlü Bild gazetesi
günlerdir Verona'nın yaşam öyküsünü
anlatırken, Münih'te her köşe başında bu
hatun gülümsüyor artık.
Işte bu Verona konusunda geçen hafta.
Münih'teki Türk modacı AByeGüler ile
önce telefonlaşıp sonra onun zevkle
döşenmiş evinde buluştuk. Defilelerin
müdavimi olup Alman modacılann
yakından tanıdığı ve "Aiiye" imzasıyla
tanınan bu hanımefendinin evinde bir
pazar kahvaltısının rehaveti ile moda ve
tekstil dünyasından Türkiye 'deki yaşam
pahalıhğına, manken "Sivaslı Cindy"den
Deniz Pulaş ve Demet Akalın'a, Ebru
Ürün ve Aylin Arasıl'dan pek çok ttalyan
stiliste kadar kulağını çınlatmadığımız
modacı kalmadı. Laf Verona'nın sunduğu
külot modellerine kadar uzadı.
Son derece sempatik, cin gibi bir insan
t = ÖZKAN
Aliye. Minyon görünümlü ve oldukça
mütevazı ve çekici bu hanımla
konuşuyoruz. Neredeyse kış günlerinin
yarattığı karamsarlık, zamansız ölümlerin
ve aynlıklann yarattığı karamsarlık ve
monotonluk ortak konumuz. "lnarur
mısuuz şu son aylarda kendimizi kahve
falına verdikr
diyor ve ekliyor: "Bir tür
aJdatmaca da olsa pazarian bir araya
topluyor bizi, konuşuyoruz."
Münih'teki etkinlikleri, Ulm'deki bir
defileden izlenimleri ve yine Alman
modacılann "Şuşu" (Cem) ve "Fifi"
(Şermin) diye adlandırdığı iki genç
mankenimizden söz ediyor Aliye Hanım.
"İsterseniz, Fıfi'yi de çağuıp büükte
kahve icefirn" önerisine "olur" diyorum.
Ve kısa bir telefonlaşmanın ardından,
Aliye'nin evine siyahlar içinde hayli şık
manken kızımız kıntarak çıkageliyor. Hoş
beşten sonra, "Verona'yı nasıl
buluyorsun" soruma gülümseyerek "Şans
ve medvanın itici gücü" diyor! Kahvaltı
uzayıp "bnınch"a dönüşürken ardı ardına
"sekt"ler açılıyor. Ve ardından kahve falı,
yıldız falı, tarot falı derken iş lnternet
kanallanndan çıkan fallann tutup
tutmadığma kadar gıdiyor.
Münih'teki kadın lnternet hastalannın fal
merakı yeni bir salgın. Sanal bir dünyada
aşk özlemleri mi insanlan
etkileyen acaba?
Güz hüznü insanlann
psikolojik dengesini altüst
ediyor. Ani ölümlerin,
EROL aynlıklann doğurduğu
acılar yüreklerde birikiyor!
tşte buna son örnek güzel
_ _ _ ^ ^ _ insan Ahmet Taner Kışlab
idi yaşadığımız. Ve
diğerleri, acısı yüreklerde dinmeyen
depremin izleri, uzaklarda bile olsanız...
Ve sonbahar olanca hüznü ile kapımızı
çalıyor. tnsanlann yalnızlığı hafta
sonlannda artıyor biraz da.
Ve sonbahar depresyonundan
kurtulmanın yolunun ise yeni bir "aşk"
bulmak ve bol bol "çikolata" yemek
olduğunu uzmanlarbeürtiyorlar. Çikolata,
"aşk acılanna" ve "yalnızhğa"
birebirmiş. Almanya'da çikolatayı en çok
kadınlar rüketiyor. İçinde bulunan
"Feniletilanıin" isimli maddenin
insanlarda gerginliği azalttıgı
keşfedilirken yine çikolatanın içerdiği
şekerin beyindeki "seretonin" oranını,
yağ ve "endorfin" salgısını arttırdığını
saptamışlar. Sonbahann yüzünü
gösterdiği, hüzünlü pazar sabahlan, kahve
falına bakıp çikolata atıştırarak insansız
sokaklarda yürüyorum. Incecik bir
yağmur...
Duvarda Verona'nın erotik afişlerine
kayıyor gözlerim. Gülümsüyorum...
Ancak acılı bir gülümseyiş bu!..
Sonbahann yarattığı bir hüzün yüreklerde
duyulan...
ffîhİ. Kuşlar gibi özgürce havada uçmak isteyenler "•skydiving* yapıyorlar. Uçaktan
arJayansporcularuzunsüreparaşütleriniaçmadangöklerdesiizülüyoriar.Avust-
raha'da Nevv South VVaJes'de yapıJan Dünya SkydKing Şampiyonasr nda sekiz kişilik tngiliz ekibi muhte-
şem bir gösteri sundu. (Fotoğraf: REUTERS)
İbrişimi ele geçirmek...
Kayın. meşe, findık. kestane
ağaçlanndaki yapraklann rengi,
solgun sanrun çılgın kızıllığında
birleşmiş. Ağaçlann uzunca, findığı
andıran ve kadehçik adıyla anılan
sert, pürüzlü bir yüksük içinde
bulunan. tanence zengin meyveleri
yere saçılmış. Güz, Frankfurt'a
bu yıl güneşler içinde girdi. 51. ^ ^ _ _ —
Uluslararası Kitap Fuan da, güneş
ışınlannın kayıngillerin yapraklanyla doyumsuz
oynaş.malan sürerken açıldı. Doğrusu onca insanı,
kitaptan başka hiçbir güç kapalı fiıar alanına
çekemezdi. Her yıl olduğunca. bu yıl da dünyanın pek
çok ülkesinden gelmiş binlerce kitap oburu, tam altı
gün kitap konuştu, kitap tartıştı. İnsan ruhundan kopup
gelmiş nesnelerdi bunlar. Kimisi bir ruhun
benzetisiydi, kimi ise gölgesi. Tam altı gün, yüz
doksan bin metrekarelik alana yayılmış katlar,
"haü"ler, stantlar arasında gezindik. Tam altı gün, yüz
on üç ülkeden, dokuz bin dökuz yüz kırk üç
yayınevinin, dört yüz bine yakın kitabınm. kâğıdmı
mürekkebini soluduk. Kitaplar, anlatılamayanlann
arasında billûrlaşıveriyordu. Kitaplar arasında
dolaşırken birden aklıma geldi. Geçenlerde bir tanış ile
söyleşiyorduk. Bizi dinleyen oğlu: "Bunca kitap
okudunuz da başuuz göğe mi erdi" demez mi! Dostum.
yalnızhğın baş döndüren sessiz kulesinden kaçarak
kitap okumaya başlanabiîeceğini anlatmaya çalıştı
oğluna. Ben de: "\ma bu bir kerede ounaz, sabır ve
sonsuz bir özen gerektirir" diye ekledim. Nereden
FRANKFURT
USTUN
AKMEN
nereye. tam Londra'dan gelen
"Young Corci" standınm önünde, bir
Hint öyküsünü anımsadım. Gelmiş
geçmiş hükümdarlardan birinin
danışmanı varmış. Olur ya,
danışman, günü gelmiş gözden
düşmüş. Hükümdar da onu, aşağıya
bakıldığında baş döndüren
- ^ — — - ^ — ^ yükseklikteki bir kulenin en üstüne
kapattırmış. Bahtsız danışmanın
kansı, kendisine fevkalade bağlıymış. Kadın, her gece
kulenin dibine gelir, kocasına seslenir, kendisine nasıl
yardımcı olabileceğini sorarmış. Bir gece, kansına
ertesi akşam gelirken yanında uzun bir urgan, uzun
sağlam bir sicim, uzun bir ibrişimle, bir böcek, bir
tutam da bal getirmesini söylemiş. Kansı önce pek
şaşırmış, ama kocasının söylediklerini de bir bir yerine
getirmiş. Ertesi gece kulenin önüne gelmiş. Kocası
yukandan seslenerek ibrişimi böceğe bağlamasını,
böceğin duyargasına bir damla bal sürmesini, sonra
başı yukan gelecek biçimde kulenin duvanna
koymasını söylemiş. Kadın söylenenleri dinleyip
yerine getirmiş. Böcek yukan tırmanmaya başlamış.
Bal kokusunu araya araya. yavaş yavaş kulenin
tepesine dek yürümüş. Tutuklu danışman, onu
yakalayarak ibrişimi tufmuş, sonra kansından
ibrişimin aşağıdaki ucuna sicimi bağlamasını istemiş.
Çekmiş sicimi yukan. Sicimin aşağıdaki ucuna da
urganı bağlatmış, onu da yukan çekmiş.Ondan sonrası
mı? Sonrası bilinen gerçek. Sorun ibrişimi ele geçirip
geçirememekte...
1 Mayıs'ın
tarihini kimler
değiştirdiABD ve Kanada'da eylül
ayının ilk pazartesi
günü, emekçiyi ve onun
sendikasını onurlayan
bir bayram günü olarak
1882'debaşlamıştı.O
dönemlerde. New York
kentinde "Merkez Işçi
Sendikası"nm
örgütlediği 30 bin kişilik
ilk işçi mitingi, kentin
Union Square adlı
alanında toplanmış ve
patronlann ücret
ödemeye yanaşmadığı
miting günü, tarihsel bir
dönüm noktası olmuştu.
1890 yılına kadar, eyalet
devletlerinden
bazılannın, kimi
yörelerde belediyelerin
"işçi bayramı- labour
djry" olarak onayladığı
tatil günü,
Cumhurbaşkanı Crover
Cleveland'in seçim
kampanyasıyla birlikte,
ulusal bir tatil günü
olarak benimsendi.
Gerçek işçi bayramınm,
sömürü, acımasızlık ve
baskı ile iç- içe olan
öyküsü, 1884 yılında
Chicago kentindeki dev
bir girişimJe örgütlenir.
Örgütlü Işçi Sendikalan
Federasyonu, yasal
saptanmış sının olmayan
ve kimi zaman 14 saate
bile çıkan çalışma
gününün, 8 saate
indirilmesi için, tüm
işverenlere ültimatom
vermiş ve 8 saat süreli iş
gününün "1 Mayıs"ta
başlamasını önermişti.
Sendika liderlerinin 8
saatlik iş günü önensıni,
öfkeyle reddetti
patronlar. Chicago'da,
"McCormick Reaper
Works" adh çelik
fabrikasının binlerce
emekçisi, 8 saatlik iş
günü istemini
"yıkıcıhkla" adlandınlan
işverene verilecek tek
yanıtm grev oldoğuna • J
kararlaştırdı. Kentteki
diğer fabrikalarda işi
durduran diğer
emekçilerin de
katılmasıya, sayısı
onbinlere çıkan
emekçilerin iş bırakımı I
Mayıs 1886 günü
başladı. tşyerleri
önünde, ellerindeki
sloganlı yaftalarla
dolaşan grevci
emekçiler, şiddeti
reddeden ağırbaşlı bir
protesto eylemi
sürdürdüler. 3 Mayıs'a
kadar süren banşçıl
ortam, grevcilere ansızın
aîeş etmeye ginşen
polislerle tam bir
karmaşaya dönüşecekti.
Bir yandan tabanca ve
tüfeklerini boşaltan,
öbür yandan da coplarla
saldtran polisler. 4 kişiyi
öldürdü. Yüzlerce yaralı
emekçi hastanelere
taşınırken, sendika
liderleri. polis zulmünü
protesto etmek için
"Haymarket Aianı"nda
büyük bir kınama
mitingi yapılacağını ilan
ettiler.
"Haymarket Alaıu"
mitingi, bir gün önceki
dehşet verici olaylardan
sonra morali bozulan
işçilerin uzak
durmasıyla başansız
geçti. Ancak birkaç yüz
kişinin katıldığı protesto
mitinginde, son
konuşmacının kürsüyü
bıraktığı sırada, 180
polisin coplan
sallayarak, kalabalığı
dağıtmak üzere
yürüdüğü görüldü. Bir
gün önceki polis
saldınsmı ammsayan
işçiler, alandan
çekilmeye başlarken,
kalabahğin tam
ortasında bir bomba
patladı ansızın. Patlayan
pombayla birlikte,
hemen silahlanna sanlan
polisler, sağa sola ateş
etmeye başladılar ve 12
işçinin ölümüne yol
açtılar. Bombayı kimin
savurduğu, ortaya
çıkanlmadı ama, olay
emekçinin ve sol
eylemin hedef
seçilmesine can atan
çevreler için bulunmaz
bir firsat oldu. Mitingde,
işçilerin örgütlenmesine
yardımcı olan 8 solcu
eylemci, elde hiçbir
kanıt olmadan
mahkemeye çıkanidı ve
hepsi de ölüm cezasma
çarptınldılar.
Chicago'daki bombalı
işçi mitingi ve mitingi
TORONTO
ENGİN
AŞKIN
izleyen düzmece
duruşmalar, gücü
Avrupa'da büyümekte
olan emekçileri derinden
etkileyecekti. 1889
yılında, Paris'te toplanan
"İkinci Enternasyonal",
Chicago'da bir kan ve
şiddet gününe dönüşen 1
Mayıs'ın uluslararası bir
dayanışma ve onur günü
olarak kutlanması için
karar aldı. "1 Mayıs
1890" günü, Amerika'da
can veren işçilerin ve
eylemcilerin kutsal
anısına adanan
uluslararası bir işçi
bayramına dönüştü
böylece. Kuzey
Amerikalı patronlar,
işbirlikçi sendikalar ve
resmi yetkililer, varlığı
Chicagolu işçilerden
esinlenen "1 MayB"],
"kızılhk koktuğu
savıyla","Eylül ayının
ilk pazartesi günü"
olarak değiştirdi. İşçi
bayrammın gerçek
tarihinin gerisindeki
kanlı savaşım, sürekli
olarak belleklerden uzak
tutulacaktı. İş
dünyasının dümen
suyunu izleyen ödüncü
işçi liderleri, mega
medyanın besleme
kalemleri. ilkesiz,
erdemsiz. çıkarcı ve etik
dışı postmodern
aydınlar. 1 Mayıs'ın
gerçek öyküsünü
gizlemeye devam
ediyorlar.
Yeni Dünya Düzeni
denen emperyalist
tuzakla ağır darbeler
yiyen Kuzey Amerika
emekçisi, "6 Evhli"
olarak empoze edilmiş,
ama gerçek tarihi
"1 Mayıs" olan "tşçi
Ba>Taım"nda, tüm
caddelerde
Robespierre'in soylu
inancasıyla yürüdü:
"Bizler, tüm aşağılık ve
kıyıa tutkulann
zincire vurulduğu bir
düzen istiyoruz.
Üstünlüklerin
eşitlikten doğdugu,
cömertligin ve özverinin
onuriandığı bir adalet
düzeni istiyoruz".
<*;-
Derdini anlatamayan öğrencilerin imdadına 'dert telefonu' koşacak
Stefan, ortaokula gidiyor. On üç yaşında.
Okulunda sorunlu öğrenciler az değil. Ders
aralannda, okul bahçesinde itiş kakış, kavga
dövüş. Öğretmenler öğrencilerle pek baş
edemiyorlar. 'Çeteleşme'başlamış. 12-13
yaşmdakiler küçük gruplar oluşturmuşlar.
Birbirlerine karşıt elebaşılar 'dayı'. Zayıf, ufak
tefek, çekingen birini ele geçirdiler mi
yakasını bırakmıyorlar. 'Şamar oğianı' ömeği
onu devamlı itip kakalıyorlar, çelme takıyorlar,
herkesin içinde hakaret ediyorlar. 'Yağcılar' ile
şakşakçılannı da hiç yanlanndan ayırmıyorlar.
On üç yaşındaki Stefan zayıf, cılız, gözlüklü,
uslu ve de çalışkan. Sınıfın 'dayısı'nın
gözünde Stefan 'ukalanın teki'. Üzerine
gittiğinde, hakaret ettiğinde, itelediğinde
şakşakçılar sıntıyor, alkışlıyorlar. Tökezleyip
yere düştüğünde kasıklannı tuta tuta
gülüyorlar. 'Dayı' hindi gibi kabanyor.
Küçük Stefan ile bir arkadaşının evinde sohbet
ediyoruz. Okulda günbegün yaşadıklannı anne
ve babasına hiç anlatmamış. Nedense onlardan
çekiniyor. Kızacaklanndan korkuyor. Ona
biraz olsun arka çıkan arkadaşı ile
dertleşebiliyor.
"Başka bir sınıfta 'kızlar çetesi' var" diye
arkadaşı söze kanşıyor. Hayretle baktığımı
sezen Stefan, "Yalan değil" diye sesini
yükseltiyor: "Diğer kız öğrencilerden haraç
topluyorlar. Hiçbiri de korkusundan sesini
çıkaramıyor." Para vermeyenlere okul dışında
dayak atıklığını, hakaret edildiğini, haklannda
dedikodu çıkanldığını da anlatıyorlar.
"Peld, öğretmenler okulda bu olup bitenlerin
farkında değil mi" diye soruyorum. Ikisi de
gülüyor.
STUTTCART
AHMET
ARPAD
Stefan ile arkadaşının anlattıklan ülke çapında
bir sorun. Hem de uzun yıllar ciddiye
alınmadığı için gittikçe büyüyor; özellikle
ortaokullarda rastlanan bir eğitim sorunu.
Şimdi, biraz geç de olsa, üzerine gidiyorlar.
Pedagoglar, psikologlar, sosyologlar
soruşturmalar, istatistikler yapıyorlar. Sayfalar
dolusu araştırmalar kaleme alıyorlar,
konferanslar, seminerler düzenliyorlar.
Anaokulundan meslek yaşamına uzanan bir
süreçte gelişen bu önemli sorunun ileride
toplumun başına büyük dertler getireceğini
fark ettiler. Bugün okulda arkadaşını ezen,
ilerde günlük yaşammda çevresindekilere,
meslektaşlanna da kötü davranır. İnsanlar arası
banş zedelenir; toplumsal çöküşün
nedenlerinden biri olur.
Bu konuda Stuttgart'ta yapılan bir araştırmayı
geçenlerde açıkladılar. Ortaokullarda 11-16
yaş grubundaki erkek öğrencilerden yüzde
70'inin arkadaşlan tarafından ezildikleri
ortaya çıktı. Kızlarda zorunlu yaş grubu ise
15-17 arası. Polis istatistiklerine göre de
öğrencilerin işlediği suçlann sayısında büyük
bir patlama var; on yıl öncesine göre on kat
artmış.
Bizim, "Ağaç yaşken eğin'r'' deyimi burada da
geçerli. Okulunda ezilen, ancak çekindiği ve
utandığı için dertlerinden kimseye söz
edemeyen öğrencilerin danışabileceği bir
telefon hattı geçenlerde
Stuttgart'ta hizmete girdi. 0800-7776665 no'lu
bu "dert telefonu"nu arayan öğrenci,
isim vermeden, karşısındaki psikoloğa
sorunlannı anlatıp onun vereceği öğütleri
dinleyebilecek. Büyükkent belediyesinin
başını çektiği bu girişime sayısız kuruluş
destek vermekte: Alman telefon idaresi,
hastalık sigortası, eyalet sağlık idaresi, çeşitli
üniversiteler, ebeveyin dernekleri, kimi reklam
şirketleri...
Ne de olsa "öğrencilere dert telefonu" son 10
yılda sorunlan hızla artan Alman
toplumundaki yozlaşmayı durdurması ümit
edilen sayısız önlemlerden biri.