24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22OCAK1999CUMA 14 KULTUR Emin Çizenel'in yaşadığı coğrafyanın renklerini yansıtan sergisi İstanbul Galeri Nev'de Akdeniz'i kucaldayan resimler ESRA ALİÇAVUŞOĞLU Yaşamını Kıbns'ta silrdüren Emin ÇizeneL son dönem resım- lerini Galeri Nev'de sergiliyor Sa- natçı yaşadığı coğrafyanın renkle- nni. görüntülerini kendı içsel süz- gecınden geçırerek buluşturuyor ızleyicilerle. Emin Çizenel ile resimleri ve onlan oluşturan öğeler ûzerine gö- rüştük. -Resimleriniz: "Kavramlardan çok inıgelcre, sözcüklerden çok cümlelere yakın olması nedenivle ş,ürsel bir tada sahiptir. İmgelerte. şairin dille oynadığı denli. özgürce oynaşır." şeklinde yorumlanıyor. Ressam ve şair nerede buhışuyor? Resmin. yaşamla bağlantılı sa- hici anlamlara doğru seriiveni. sa- natçının bire bır kendi için en doğ- ru ifade biçimıni seçebileceğine dair oland\r bana göre. Bu anlam- da resmimin "şiirsel" ya da "kav- ramsaJ" olup olmaması yerine. bu coğrafyada yaşamı nasıl elledi- ğimle ilgili en doğa! sonuçlara bağ- layabilirim. Algılama olarak ev- rensel normlarda bir sanatçı. ken- di boy aynasında kendıni nasıl gör- düğünün sıkıntılan. yine evrensel bir insan tavnnın sınırlan içinde ol- maktadır. Oysa kodlanmış bu coğ- rafyanın kendı yazgısında insana geçirdiği farklı duyarlılıklar, benim de yaşadığım kendi gerçekliğim- dir. Resmime yûkJemeye çalıştığım anlam yükü. betimleyıcı birta\Tin ötesinde. kavTamlarla dayatılabile- cek bir filozofiyle çerçeveleyip her gün üstüne metinler ekleyebi- leceğim bir kaygıyı taşımıyor. Zorlu bir serüvenm - Resünkrinizyaşadı^nızcoğraf- yadan neleri alıyor ve aktanyor iz- İeyidye? Resmimi, bu coğrafyada insan- ca yaşayabileceğim heT aynntı ile dıllendirebıleceğim ifadelerle kur- maya çalışıyorum. Imgelem gü- cü, sözcük çağnşımlanyla olabil- dıği gibi. renk ve bıçimle kavrana- cak bır şiirselliğe taşınabilir. Bu benım en doğal ılışkılerde çevrem- le olan sorunsalımı oluşturuyor. Hüzünlü bir coğrafyada her şeyi ba- haratlı bır aşka dönüştürmek dili- • 'Hüzünlü bir coğrafyada her şeyi baharath bir aşka dönüştürmek dilimi çok yakıyor ama yüreğim önlenemez şarjlarla doluyor. Sonuçta resim kendi varlığınla ilgili bir gerçeklik oluyor sanki. Bu doğal ilişkilerin akışı, yaşadığım coğrafya ile ilgili tanımlamalara yol açabilir. "Akdenizlilik" bu kültürler bütünselliğinin kimlik oluşumunda ortaya çıkacak farklılık ise, bunu kabul ediyorum.' mi çok yakıyor ama yüreğim ön- lenemez şarjlarla doluyor. Sonuç- ta resim kendi varlığınla ilgili bır gerçeklik oluyor sankı. Bu doğal ilişkilerin akışı. yaşadığım coğraf- ya ile ilgili tanımlamalara yol aça- bilir. "AkdeniztiUk" bu kültürler bütünselliğinin kimlik oluşumun- da ortaya çıkacak farklılık ise bu- nu kabul ediyorum. Çünkü bunun adını koysak ya da koymasak her şeyi o eksende çözebileceğıme da- ir özel yolculuklaroluşturabiliyo- rum. Çok uçurumlu alanlan kul- lanıyor olsak bile, her uçuruma köprü kurabilecek transandantal algılamayı budoğadabulabildiğı- me inanıyorum. - Tüm bunlann içinde erotizmi de yoğun biçimde hissedivoruz re- sinikrinizde» Bu 'aşk'ın hissediş biçimı, ken- di içinde banndırdığı her türlü his- sedişin skalasıdır. Erotizmi de ba- nndırması doğal olduğu kadar ya- şamla olan ilişkiler bağlamında onarabileceğimiz yığınla çökün- tülerin ortasına çatılar kurabiliyor. Bütün bunlar, buranm tarihsel bel- leğı ile ilgili çözülmelerde arana- bileceği gibı. bireysel \arlığımda oluşan belleğın geriye dönük ya- şanmışlıklarda altını çizebilece- ğim satırlar oluşturuyor. "Sömür- ge dönerai", "cumhurivet döne- mi" ve yenı bır "cumhurhet dö- nemi." Her şeyi kucaklayan parlak Ak- denız mavisi ve en dıri ışığı ile ya- şanan onca şeyın merkezinde "kim- liksizlikje-kimligin atiasınT çıkar- mak zorlu bır serüven. "AkdenizHBk" olsa olsa bu aday- la özdeş olmaktır sanınm. Ipuçlannuı öznel anlatımı - Resim serüveninizin. birbirini tamamlayan dizilerie bir bütiinlü- ğe ulaşüğını görüyoruz. Bunun de- vamhhğı söz konusu mu? Resmimin son on beş yıllık se- rüvenı. bellı ana başlıklarla çoğa- lan dizilersonucu, herbırinın ken- di gerçekliğı ile birbırine bağlı ipuçlannm öznel bir anlatımı sa- yılabilir. 'Akdeniz'den Masallar", "Sömürge Dönemi îmgeteri", "Tes- cil Edilmiş Yaşam Kesitkri". "Sa- vaş Tannsına Kurban". "Ayaydın Manzaralar", "Maki Sendromu" gıbi ana başlıklarla çoğalan dizi- lerdi bunlar. Her bir dizı bellı ya- şanmışlıklaradairdökümlerdi. Ya- şamın. ve gıderek kendi bireysel varlığının sorgulandığı izdüşümler. Estetik resimsel kavramların. esas kişilik sorunlanyla kendi bi- çimsel gerçeğine ulaşması. boya- tuval ilışkısi ile fizıki bir coğraf- ya bulması gerek bir sorunsallar yu- mağı. Nedenı, niçinı, alabıldığıne yorulan felsefesi, ve dünya sana- tının yığınla ürettiği estetik kavram- lar. Yok olmak, ya da onca karma- şa içinde kişinin kendi gerçeğı ile tanışması. Ve giderek "başına buy- nık" olması. Son dönem çalışma- lanm, alışkanlıklann ters yüz ol- duğu. daha çok da doğanın mut- lak gerçeğine yönelmiş bir açı içe- risinde çoğalmaya başladı. Doğa- nın derinlerine zoomlanmış, bir bakış acısı. Amaç msan- tarih, do- ğa ilişkisindeki kolajlara, yani ıç ıçe. üst üste. yan yana oluşan bu ortak ve "sarmaT serüvene este- tik- resimsel birdenge ile bakmak- tı. Tılsımlı bir yokuluk - Peki bu denge oluşabikli mi? Renk olgusunun lekeye dönüş- tüğü, organik olana. özdeşleyim ihtiyacının sanat istemini belirle- miş olması yerine, öze yönelik so- yutlamaya "transandantal" bır renge dönüştürmeyı amaçladım. Bu noktada oluşacak biçımlerin anlatımcı içerıği yerine. resmin kendı gerçeğıni ele geçirmesinı ıs- tedım. Malzemenın. resminin ken- dı açılımlanna koşut olarak geliş- tiğınin. son ikı yıl içinde daha da belirleyici olduğunu görüyorum. - Bu arada bir de Anadolu yot- culuklannız var. Bu yokuluklar nasıl etkiledi sanatınıa? Anadolu'ya yolculuklar, eski kentler, antik uzam içinde en do- ğal malzemelere yönlendiğim tıl- sımlı bir yolculuğa dönüştü. Ana- dolu'da, hâlâ eski çarşılarda bula- bildiğim varaklarla çivit ve doğal boyalann seriiveni benı çok çeki- yor. Bu simge. resminin yüzey iliş- kilerindeki katmanlarla ortaya çık- maya başlayan bu coğrafyanın ha- ritasına çok uygun sanki. Şarapla imknmiş bir bakış - VakJaşıkiki yılönce Derefi Mer- yem Kiliscsi'nde farklı resim geie- nekkrinin yan yana durduğu bir sergi gerçekteştirdiniz. Bu da ta- rih olmuş bir zaman dflimine, -bir tarafiyla yaşayan- dokunmak ama- cı mı taşıvordu? 'Dereli MeryenT Kilisesi ile bu- luştuğumda, eskı bir Bizans kili- sesi ile tarihi ellemek anlamında inanılmaz bir etkileşim yaşadık. Freskolann onanmı, çok eski ya- şanmışlıklann her an dönüp bana gelen kıpırtılan, Hıristiyan btr me- kânda tslam imgeleri ile buluşan, kesışme noktalan, resmimde yenı bır dönemin açılmasına neden ol- du. Eski ahşaplar, çivit, toprak bo- ya vealtın.. Kilisenin restorasyo- nunun bitımi, birlikte bir dizi ah- şap üsrü resimler doğurdu. Aslın- da bunlar *itahüer"di. Birbirınden bağımsız ama bir- biri ile çoğalan parçalar. 40 Şarap 40 Etıket başka bir projeydi. An- cak bütün bu duyarsızlıklann mer- kezinde. bir öncekı ışlenn omur- gasına yerleştı. Doğu Akdeniz'de, Osmanlı ile de kurgulanan ritüel- lerin tanhe dönük merkezine "Şa- rapla imknmiş*1 bir bakıştı. 40 re- sim bu coğrafyanın kanında dola- şan (simgesel olarak) 40 şaraba etiket olmuştu. Bu proje "DereK Meryem" Kilısesf nin mekânla- nnda hem kendini. hem de mekâ- nın kendi akışı içinde farklı birta- riflemeyi getirdi. - Bu serginin Galeri Nev'deki sergiye göadermesi var mı? Galen Ne\ "deki sergi başından ben kendi içinde "duşünseT ola- rak bütünlüğü olabilecek bu seri- nin son ayağmı oluşturuyor. Bir bakıma "4OŞarap4OEtikrt"in Os- manlı başkentine kadeh kaldırma- sı gibi. 'Aşk Şeytandır' Francis Bacon 'ın sanatıyla özelyaşantısının önemli bir bölümünü ele alıyor Uçlarda yaşanan bir aşk öyküsü • John Maybury'nin ilk filmi 'Aşk Şeytandır' aynı zamanda ünlü ressam Bacon üzerine yapılmış ilk konulu film. Bacon'ın 'krarı oynadığı yapıtta George Dyer da 'kurban' rolünü üstleniyor. ASLISELÇUK "Aşk Şeytandır" ünlü lngıliz ressam Francis Bacon üzerine yapılmış ilk konu- lu film. Francis Bacon'ın sanatıyla özel ya- şantısının önemli bir bölümünü ele alıyor. 1964'te, bir gün genç ve yakışıklı George Dyer,yasal olmayan bir biçimde Bacon'un atölyesine tam bir hırsız gibi gırer. Genye dönüşü olmayan bir karşılaşmadır bu. Bu karşılaşma bir kadere dönüşür. sonuçta ikı adamın yaşamlannı mühürleyecektir. George Dyer, 20. yûzyıhn en çok tartı- şılan lngiliz sanatçısı Bacon'ın sosyal. özel ve yaratıcı sanat yaşamınm belirleyici ser- mayesi olacaktır. 60'h yıllann Soho bohcmi "AşkŞotandu-" 60"lı yıllann Soho bo- hemini ortaya senyor. Sanatçılar, fahişe- ler, alkolikler, toplumun bu aykın insan- lan Bacon'ın çevresıni saran kişiliklerdir. Bu film. öncelikle iki insanm acılanna, ıs- tıraplanna. arzulanna ve tüm bu duygula- nn yıkımına yapılan düşsel bır yolculuk. Senaryonun büyük birbölümü Danki Far- son'un "The GfldedGutterLifeof Francis Bacon" (Francis Bacon'un Şatafaüı Sıra- dan Yaşamı) biyografısine dayanılarak yö- netmen John Maybury tarafindan yaal- mış. Bu iki insan arasındaki uçtaki bir aşk öyküsü. Kuv-vet dengeierinin sürekli değ^- tiği, duraganlaşamayan zorbirflişjd,bir paj- laşun anlanhyor. Film beklendiği gibi ola- ğanüstübirvaşamınöyküsünü ortaya koy- nıuyor, tam tersine sıradan gündelik bir yaşamın en oiağan aniannı gözier önüne se- riyor. Âşık olan her kişi büyük bir olasüık- la kendini u .\şk Şe>iandü-"'da hemen ve kolaycabuluvenr. "AşkŞeytandır" da Ba- con Kralı o>Tiuyorsa, Dyer da kurban ro- lünü üstlenmıştir. Filmin gerçekleştırilme aşamasında yö- netmen John Maybury. Bacon bıyografı- sınin yazarı Daniel Farson'la yoğun bir hızlaçalışrnış. Farson.Maybury'i Bacon'ın dostlarıyla tanıştırmış, ressamın değışik öykülerine ve mektuplarına ulaşmasını sağlamış ona. "Aşk Şe>1andır"ın çalışma- lan Francis Bacon öldükten tam iki yıl sonra 1994'te başlıyor. Daniel Farson fılm- de danışmandır ve o da 1997"de ölür. Bugün, John Maybury 40 yaşındadır. Londra'nın avangart sanat anlayışına bağ- lı olan bir ressam-yönetmendir. Maybury. 19 yaşmdayken Francis Bacon"la olan kar- şılaşmasını bır daha hıç unutmamış: "70'K yıllann plastik sanatlannda beni en çok et- kikven ressam Bacon'dı" dıyen Maybury sözlerini sürdürüyor: -Bilirmisiniz,herkes Bacon'dan çok korkardı»'" John Maybury. kendısı gibi bir lngıliz olan ressam- yönetmen Derek Jarman'ın 1977'de ona ilk kamerasım hediye etme- siyle sinemav a da ilk adımını atar. 1977"de Jarman'ın "Jübik" filmindekı kostümle- ri. dekorlan da Mavbury gerçekleştirir. 1987'de yine Jarman' ın "tngUtere'nin So- nu"nda İcurgucu, 1988"de de "Savaş Ağn ü" filminde de yeniden dekoratör ve kos- tümcü olarak çalışır. 1980'lerde vıdeo fılm- ler de yapan Maybury, ardmdan Boy Ge- orge, Morrissey ve Sinead O'Connor'ın kliplerini çeker. 1998 Cannes Film Festivali'nin "Beür- li Bir BaJuş" bölümünde gösterilen "Aşk Şeytandır" ressam-yönetmen John May- bury'nin öteki çalışmalanna göre piyasay- la yaptığı ilk uzlaşmacı uzun metraj dene- mesı... 'Esin kaynağım Bacon'ın tabtobtn* Bu çalışmasını anlatırken "BBC. Fran- cis Bacon'ın biyografısini çekmem için be- ni aradı" dı\ e söze gıriyor Mayburv1 . "Ko- nuyu salt bir biyografi olarak ele almak is- temedim. Daha kişisel bir bakış açısıyla yaklaşmak istryordum Bacon'a. Bacon'ın, George D>er portreleri beni her zaman et- kilemişti. Bir sanatçı ve onun esini arasın- daki dinamik oluşum. sanatçının yaratıcı- bğı ve özel >aşamı arasında vaptığı seçinv lerdeki devinim beni çok etkiledi. Tarihi aynnalara airmektense, biratmosferyarat- nıavı istedim. Bacon. tekdüze,dengeii sıra- dan bir kişilik değildi. Bir buçukyıl boyun- casürekl ön çahşma.araşnrmayapom. Duc- hamp, Pıcasso. Cocteau, Burrough, War- hol, Genet, Mishima'dan, beatnik yazar- lardan. deneysel (Maya Deren) ve sessiz si- nemadan. 70'li yıllann pop müziğinden (Bowie, Roxy Music, Sex Pistols) ve televiz- yondan etkikndim. E$in ka> naklarun el- bette Bacon'ın tablolan oldu. Mckânın bo- ğucu, basmçlı bölmelere av nlması \v figür- lerin iç karartıcı görsel bozukluğu. tablo- lanndaki ışıkve palctindeki ona özgü renk- ler benim etkilendiğim öğelerdi. Bacon'ın kendisi dc bövlece filmin sanat vönetmeni oldu diyebilirim. Çünkü.onun tablolan fil- mi ne şekilde çekebileceğimi bana göster- diler. Vapıtlanndaki karanlığın. boğucu- lukduygusunun yansınıalannı filmdeki ki- şikıie yaratmava çahşbm. Bacon. tabiola- nnda insan figürünü yahtmak için basit birvöntem uygular. Bu mimari tasanmda, insanlar arasında ilenşim kurulamaz. Ki- şikrvalıtılmışlardır. sonıında kendi \almz- hklannın içinde hapsolmuşlardır. Sonuçta oyuncu vönetimimde, sahnelememde, çe- kimimde Bacon'ın tabiolanndaki iletı- şımsizlıkten oluşan mekân duygusunu' ye- niden kurmayı, yaratmayı amacladım-." Francis Bacon rolü içm yönetmen May- bury. ilk önce lngiliz oyuncu Malcolm Mc DoweU'ı (Otomatık Portakal) düşünmüş. Başta senaryo ile çok ılgılenen Mc Dovvell. sözleşmeden bir gün önce filmde oyna- maktan vazgeçmiş. Maybury'nin ajanı, ay- Aııadolu, opera ile buluşacak İZMtR (AA) - Türkiye'de kurufuşunun 50. yılını geride bırakan opera ve bale, Anadolu'ya açılıyor. Kurulma karan çıkan Antalya, Gaziantep, Samsun, Swas ve Van birimleri, opera ve balenin büyük kentler dışma taşınmasmı sağlayacak. Cumhuriyet tarihi boyunca 4 birim ile faaliyetlerini sürdüren opera bale, 1998 yıhnda alınan kararla Akdeniz'de Antah/a, Güneydoğu Anadolu'da Gaziantep, Doğu Anadolu'da Van, Karadeniz'de Samsun ve İç Anadolu Bölgesi'nde Sıvas'ta yeni sahnelere kavuşacak. Antalya sahnesi için bugüne kadar 975 kadro tahsis edildi ve sınavlar yapıldı. Antalya Devlet Opera ve Balesi, şubat ayında gala konseriyle perdelerini açacaL Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürii H. Hüseyin Akbuhit, 5 ayn birim açılmasını "de\THn" olarak tanımlarken opera ve balenin büyük kentierin tekelinden çıkarak Anadolu'ya yaygmlaşmasmı şöyie değertendiriyor: "Anadolu halkı da sanatin güzettkterini yaşamak istiyor. Çünkü onlar da bu ülkede vvrgi ödüyoriar. Sahneier yöre halknu eğitmt misyonunu da > üklenecek. En (inemlisi de yöredeki sanatçı potansiydini değerlendireceğiz. Bu sahnekrde görev alacak sanatçdarın yöre insanlannın araandan çıkmasını istiyoruz. Bu nedenle de yöredeki sanat eğitimi veren kurumJann daha çok sayıda sanatçı yetiştirmesi gerekiyoı;" Opera ve balenin karşı karşıya olduğu en önemli sorunun salon olduğunu vurgulayan Akbulut, Türkiye'nin yeni salonlara ihtiyacı bulunduğunu, devletin verdiği ödeneklerin yant sıra sponsorluk uygulamasının çok olumlu sonuçlar verdiğini söyledi. nı zamanda ünlü lngiliz oyuncu Sir Derek Jacobi'nın ajanı da olan kişi senaryoyu Ja- cobi'ye götürür. John Maybury, bu ünlü Shakespeare oyuncusuna rolü götürmeye pek cesaret edememiştir. Jacobı senaryoyu okur. May- bury ile buluşmak ister. Maybury. Daniel Farson. Jacobi bir araya gelirler. uzun uzun konuşurlar. Bacon üzerine videolar izler- ler. onun gittiği publaragiderier. Maybury, Jacobi'ye eşcinsel olduğunu söyler ve ona resimlerini gösterir. Jacobi'nın yanıtıysa şöyledir: "Tıyatrodaahnabilecektümrisk- leri aldım. Şimdi daha çoksinemav a yönel- mek. filmlerde oynamak Lstivorum. Sizin- le birlikte bu filmde oynamak riskini dese- ve seve ahyorum." Yunan trajedisinin klaak tasanmı Maybury, daha ilk günden Jacobı'den. Bacon'ı taklıt etmemesini ıstiyor. Jacobi, ressamla ilgili belgesellen izledıkten son- ra Bacon'ın vücut dilinı kapıyor... Bır gün Bacon'ın kadın arkadaşlanndan biri sete geldiginde, Jacobi'nın oyununu görünce hıç- kıra hıçkıra ağlar ve onun ayaklanna ka- panır. Jacobi ise kadına "BUiyorsun, ben Francis değüim..." der... Bacon'ın genç, yakışıklı sevgilisi rolünü Daniel Craıg yo- rumlamakta. Yönetmen John Maybury, ilk fılmi "Aşk Şeytandır"ı Yunan trajedisinin klasik ta- sanmıyla örmüştür yaklaşımını anlatır- ken: "Olaylar,değişmezbiryazgıilegelişir der, filmdeki ikincil karakterler antik ko- rovTi temsii ederler der yönetmen, olayla- ra kanşmaksızın ola> lan vonımlarlar..." "AşkŞeytandır'' ressam, dekoratör, kos- tümcü, kurgucu, tıyatro ve sinema yönet- meni John Maybury'nın gerçekten önem- li bir ilk film çalışması. Filmde kullanıl- mış olan tüm özel efektler şaşmaz biçim- de yerinde ve başanlı. Japon besteci- oyun- cu Ryuichi Sakamoto'nun müziği ve gö- rüntü yönetmenı John Mathieson'un gö- rüntüleri olağanüstü etkıleyici. Sir Derek Jacobi ise oyunuyla nefes kesici, adeta Ba- con'ın ta kendisi... YAZI ODASI SELİM İLERİ Büyülü Dağ Güzel bir roman okumak bana hep mutluluk ver- di. Okumayı geç söktüm. Bütün arkadaşlanmdan daha geç. Yakama kırmızı kurdele takılmadı. Ne var ki 'okuma' sanatından bir daha vazgeçme- dim. En çok da roman okumayı sevdim galiba. Ne vardı bu romanlarda; beni alıp alıp serüvenlere, aşklara, yaşamalara, yitirmelere, sevinçlere, hü- zünlere götürürierdi; onlarda her şey, hayat var- dı. Eğitilmiş bir roman okuru sayılınm. Çocuk, genç- lik romanlan, popüler romanlar, aşk ve karasev- da romanlan, macera romanlan, tarihi romanlar, klasikler, hepsini sırayla okudum neredeyse. Kerime Nadir'den önce Virginia Wooh°u, Par- dayanlar'dan önceAşk-ı Memnu'u okumadım. Bu sıra, kendiliğinden bu okuma düzeni romana çok geniş bir görüngeden yaklaşabilmemi sağladı. Yıllarca roman okudum, her tarz romandan bam- başka tatlar almanın sevincini yaşadım. Bununla birlikte son dönemler romandan uzak- laştığımı sanıyordum. O eski okumalanm, Con- rad tutkum, unutulmuş M. Turtian Tan'ın Cinci Hoca'sını kimbilir kaçıncı kez okuyuşum dinmiş- ti. 'Yeni' bir romanı, çogu kez, sürükleye sürük- leye brtirebiliyordum. Sonra bir şey daha olmuştu: Yeni romanlardan çok, geçmişte okuduklanmı yeniden okumak mutlu kılıyordu beni. Zamanla 'sizin' romancıla- nnız oluyor; onlan ötekilerden ayınyorsunuz. Za- manla 'sizin' romanlannız da oluyor; biri çıkıp sor- sa, 'benim romanlarım' listesini hazıriayabilir mi- yim bilmiyorum ama, art arda yirmi beş otuz ro- man adı sayabilirim... Thomas Mann tutkunu olduğum romancılar- dandır. Ataç onu bir yazısında yerden yere çalar; Ataç'ın bıîyazısına çok şaşırmıştım. Thomas Mann'\Alacakaranlıkta adlı uzunöykü- süyletanımıştım. Sonra hemen Venecfik'te ölöm, inanılmaz güzellikte bir Necatigil çevinsi. Yazık ki dilimizde fazla eseri yoktu bu büyük romancı- nın. Burhan Arpad emeği Buddenbrook Ailesi, çevirmenini hatırlamadığım (sonradan Fatih Öz- güven dilimize kazandırdı) Tonio Kröger; galiba hepsi bu. Bir de Gürsel Aytaç'ın özlü incelemesi vardı; Thomas Mann'ın 'Der Zauberger' ve 'Lotte in Weimar' Romanlanndaki Ebedi Kişiliği. Ne Bü- yülü Dağ'\ okumuştum, ne de Lotte VVeimar'da- yı. Öte yandan Gürsel Aytaç'ın 1972 basımı in- celemesini ders çalışır gibi okumuş, birçok satı- nn altını çizmıştim. Gürsel Aytaç önce Lotte VVeimar'dayı dilimize kazandırdı. Şimdilerde Büyülü Dağ'ı okuyorum (Can Yayınlan). Gürsel Aytaç, Thomas Mann çevirme- nin güçlüklerinden söz açıyor. Oysa Büyülü Dağ çevirisini hayranlıkla okuyorum. Evet, olağanüstü güzellikte bir roman okuyo- rum. 1924tarihli Büyülü Dağ, güncel medyatikrö- man komedilerinin liste başı kesildiği ülkemizde acaba kaç kişinin ilgisini çekecek? Gerçekten 'roman' okumak isteyenler, dilerim bu esere bir an önce kavuşsunlar. Gürsel Aytaç incelemesinde Büyülü Dağ'ın "bir Avrupa romanı" olduğunu belirtir ve ekler: "Avrupa kültürünü, Avrupa hayat felsefesini uğraştıran konular ve alanlar bu romanda eğiti- mini izlediğimiz kahramanın manevi dünyasını yaratır." Kültürden zamana, aşktan ölüme, hayatın bü- tün elementleri Büyülü Dağ'da -deyiş yerindey- se- serinkanlı birtutumla irdelenir. Romancının me- safeli anlatımı, ironik üslubu, derinlikli çözümle- meleri sayfadan sayfaya büyülüyor. Bu roman günün birinde bitecek, bu okuma saltanatı sona erecek diye korkuyorum. Büyülü Dağ bin sayfaya yakın bir roman. Can Yayınlan iki ciltte sunmuş. Olay örgüsünden söz açmayı yersiz buluyorum. Usta işi, sanatkârca yazılmış romanlarda olay örgüsü her zaman ön planda değildir. Işte, Hans Castorp'un yaşadıklan, daha doğ- rusu, yaşamınm bütünüyle değişmesi, Büyülü Dağ'ın olay örgüsü. Bir yaşamın değişmesi: Büyülü Dağ tadını çı- kara çıkara yansıtıyor. Tbkvimde tz Bırakan: "Uyusam, IKendimibirson vapurdasansam... I Peşimizde yıldızlar, I Peşimizde uskur, I Uyu- sam... " Sait Faik Abasıyaruk, Şimdi Sevişme Vak- ti, Bilgi Yayınevi, 1988. Adnan Özyalçıner'in 45. sanat yılı • Kühür Servisi - Oykücülüğümüzün yaşayan ustalanndan Adnan Özyalçıner 45. sanat yılını geride bıraktı. Özyalçıner'in 45. sanat yılı etkinliği 30 Ocak Cumartesi günü saat 16.00'da Evrensel Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Aynntılı bilgi için 0 212 243 08 03 numaralı telefona başvurabilirsiniz. K Ü L T Ü R İ Ç İ Z t K K Â M l L M A S A R A C I
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle