Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 ARALIK1998PAZAR CUMHURİYET SAYFA
17
İFTT'nin
duraklarî
İstanbul'da İETT'nin
yeni duraklarının
kokusu çıkıyor.
ANAP'tan Beyoğlu
Belediye Meclisi üyesi
ve İETT'nin eski
murakıplarından Süha
Akıncı, İETT'nin Mars
Reklam Prodüksiyon
A.Ş. ile üç tip açık
durak yaptırmak üzere
sözleşme imzaladığını
açıklıyor. Döviz
karşılığı imzalanan
sözleşmeye göre 485
adet üçgen açık
durağın tanesi 2 bin
880 marktan, tarihi
bölgeler için 38 adet
açık durağın tanesi 2
bin 16 marktan ve yeşil
alanlar için 77 adet
durağın tanesi 1648
marktan yapıldığını
bildiriyor. Toplam bedel
1 milyon 600 bin 304
marka ulaşıyor. Yani,
yaklaşık 288 milyar lira.
Boyu 4.5 metre, eni 55
santimlik eşkenar
üçgen biçimdeki bir
durak neredeyse 500
milyon liraya geliyor.
Maliyetin 50 milyon
lirayı geçmeyeceğini
söyleyen Süha Akıncı
soruyor: "Durak işi
ihale ile yani açık ilan
verilerek mi yapıldı?
Kaç şirket teklifte
bulundu? Mark
üzerinden fiyatlan İETT
mi beliıiedi? İşi alan
şirketin kuruluş tarihi
ve sermayesi nedir,
kuruculan veya
ortakları kimdir?
Elektronik posta: som@posta.cumhuriyeLcom.tr Tel: 0.212.512 05 05 Faks: 0.212.512 44 97
- Demirel, hükümetin
kurulma süreci için 'Maç
yeni başladı' demiş...
- Millet ise
uzatmalan ovnuvor!
B
ugün pazar. Hafta sonu. Tatil. Bülent Ece-
vit'in hükümeti kurma çalışmaları gibi sı-
radan memleket meselelerini hafta içinde-
1 ki mesai günlerine bırakalım, Can Ozan'ın
yazdığı ve Kora Yayın'dan çıkan "Çiller Fıkralan"
kitabı "Çıkın"a göz atalım:
"Samimi bir arkadaşı, bir gün Çiller'e sormuş:
- Allah aşkına, bu çıkın hikâyesi nereden çıktı?
- Bir gün Çankaya'da Demirel'le haftalık olağan
kavgamızı yapıyorduk. Bir ara, bana kapıyı göste-
rerek, 'Çıkın dışarı' dedi. Oradan aklımda kalmış."
"Çiller, bir gün sevinçle eve gelerek:
- Ozer, bugün çok önemli bir şey öğrendim.
- Yaaa, ne öğrendin?'
- Hani şu Eyüp, âşık; Eyüp, âşık diyorlardı ya.
- Eee...
- Eyüp'ün kime âşık olduğunu öğrendim."
"Yine bir gün Tansu Çiller, eve gelir gelmez koca-
sına seslenerek:
Çıkın
- Özer, yarından tezi yok, bir fabrika kuralım.
- Bu da nereden çıktı, Tansu?
- Duymadın mı? Demirel, fabrika kurana Çanka-
ya'nın bahçesini veriyor!"
"Milletvekilleri Meclis diskoteğinde çılgınca
dansedip eğleniyonmuş. Bir ara müzik değişmiş ve
başta Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Eyüp Aşık ve Me-
ral Akşener başta olmak üzere hemen hemen bü-
tün milletvekilleri başlamışlar vücutlannın orasına bu-
rasına jilet atmaya. Ortalık ana baba gününe dön-
müş. Diskoteğin patronu, disk-jokeye sinirlenmiş:
- Çabuk çıkar şu Müslüm'ün kasetini!
- Ne Müslüm'ü patron? Alaattin'in kaseti bu!"
"Okuduğu bir şiir nedeniyle hakkında verilen on
aylık mahkûmiyet cezası onanan Tayyip Erdoğan'la
ilgili olarak Çiller'e sormuşlar:
- Ne diyorsunuz bu konuda?
- Kabahat onda. Ben bin defa dedim ki: Tayyip şi-
ir okuma, ezan oku... Beni dinlemedi."
"Çiller, yolda giderken hamile bir kadınla karşılaş-
mış. Politik yaklaşarak, sarılıp öpmüş falan. Arka-
sından da nasihat etmiş:
- Bak yavrum. llk fırsatta Amerika'ya git, e mi?
- Ama neden?
- Çocuk, Amerikan vatandaşhğına hak kazansın."
"Çiller, işkembeciye gitmiş. Garson gelmiş:
- Buyrun hanımefendi. Ne istersiniz?
- Kelle istiyorum. Ama Mesut'un kellesini!"
"Çiller, bir gün partisinin halkla ilişkilermüdürünü
yanına çağırmış:
- Ne yap et, beni derhal Şamdan, Gala ya da VI-
va'ya kapak yap.
Müdür mırın kırın edince:
- Anlamıyor musun? En çok onlar okunuyor."
SESSİZ SEDASIZ (!) NURİKURTCEBE Nemrut Dağı için proje üretilirken
Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat
Varlıklannı Koruma Genel Müdürü Ke-
mal Soyer'in Nemrut Dağı'na bir he-
yetle yaptığı resmi inceleme gezisi sı-
rasında Kâhta'da yedikleri yemeğin pa-
rasının ödenmediğini yazmıştık.
70 milyon liraJıkfaturanın sonradan
kaymakamlıkça ödendiği açıklandı.
Hemen düzeltip yazdık.
Ancak, Adıyaman'da yayımlanan
yerel gazetelerde çıkan ve düzeltil-
meyen bir haber kafamızı kanştırdı. Ga-
zetelerde, Kemal Soyer'in gezi-
ye eşi ile katıldığı yazıyordu.
Hatta "Eşiniz Zerrin Ha-
nım" ifadesi kullanılıyordu.
Açıklama bekliyoruz.
Bu arada, Kemal Soyer'in
Nemrut Dağı'ndaki "proje"sine onay
vermeyen Adana Kültür ve Tabiat Var-
lıklarını Koruma Kurulu üyesi Prof.Dr.
Levent Zoroğlu'nun görevden alın-
dığını yazmıştık.
Nemrut Dağı projesini öğrendik.
Yazıyoruz:
Devasa boyuttaki tann heykellerinin.
dağda inşa edilecek bir galeriye ta-
şınması ve aranıp bulunacak bir taş
ocağından temin edilecek benzer mal-
zeme ile imitasyon heykellerin yapı-
lıp tümülüse yerieştirilmesi.
Yani, Kommegene Kralı I. Antiok-
hos'un yaptırdığı beş katlı bina boyu-
tundaki heykellerin, günümüze kalan
tek katlı bina yüksekliğindeki baş kı-
sımlarının aynısı yapılacak...
200 milyar dolara mı yoksa 60 kat-
rilyon liraya mı orası belli değil!
Hazır el değmişken, Karya satrabı
Mausolos'un Bodrum'daki anıtmeza-
n Mausoleıum da yeniden inşa edil-
meli. Ne de olsa dünyanın yedi hari-
kasından biri...
Böyle proje her zaman bulunmaz!
ÇED KOŞESt
OKTAY EKİNCİ
Erol Çakır ve İstanbul
Istanbul V'alısı Erol Çakır'ı
1980'lerin sonlanndaki "Muğla
Valiliği" dönemınden tanıyoruz...
Turgut Özal'ın Güney Ege kı-
yılannı ve omıanlık koylan yağ-
maya açtığı politıkalannın doru-
ğa ulâ^tlğı yıllardı. A4anya*dLdi bir
konuşmasında turizm sezonunun
bereketli geçmesi için "Turistle-
ri sağın" şeklinde halka öğütler
veren Özal, Muğla'da yatınm yap-
mak isteyenlere de sanki "Doğa-
yı sağın" dercesine kıyılann \e
SlT alanlannın "tahsis" edildıği
uygulamalara önderlik edıyordu...
İşte böylesi bir süreçte Erol Ça-
kır da Muğla Valısi olarak hükü-
met destekJi \ağmacılığın "ku-
rallanna" bekçilık yapınca, ıs-
ter istemez aramıza kara kedı gir-
di. Siyasal iktidann çevre suçla-
nnı önlemek isterken "mülki ami-
rimizle" hep karşı karşıya gel-
dik.
• • •
Şimdi. yıllar sonra Erol Çakır'la
bu kez tstanbul 'da yine birlikteyiz.
O yine Vali. biz de kültür ve do-
ğa değerlerinı benzer yağmacı po-
litikalara karşı savunmayı sürdü-
rüyoruz...
Erol Çakır tzmir'den Istanbul'a
göre\lendirildiğinde. doğrusu
Muğla yıllanmızı anımsamadan
edemedim. Hele, şimdiki hükü-
metin de örneğin orman tahsisle-
ri ve "Gökkafes'i kayırma" gi-
bi tutumlanyla 1980'leri pek de
aratmadığını düşünürsenız. bun-
vasaklama" yöntemiyle çözüm
önerdigi o ilk günlerindeki acele-
cı çıkışını bir kenara bırakırsak,
özellikle "imar" konusunda ge-
hştirdiği son düşünceleri, karşı-
mızdayıllardırözlemiduyulanbir
"hukuk devleti yalisinin" artık
bulunduğu izlenimini veriyor...
Recep Tayyip Erdoğan'ın gö-
revıne son verilmesinde izlediğı
"tebügat" yöntemi siyası tartış-
malara yol açsa bile, lstanbul'da-
ki "kaçak yapılaşmaya" karşı
almak istediği "yasal önlemler"
hemen herkesin sonuna dek des-
teklemesi gereken kurallar. Ken-
tin doğal yaşam kaynaklannı ve
kültürel doku zenginliğini de hız-
la yok eden bu "imar suçu" sal-
gınını durdurma yönünde Erol Ça-
kır'a yardımcı olmak, tstanbul'da
yaşamayı "hak etmenin" de ön-
koşulu sayılabilir.
Valiliğin hazırladığı ve yaklaşık
bir aydır eski İstanbul Valisi Kut-
lu Aktaş'ın yönetimindeki İçışle-
ri BakanhğYndan "onay" bekle-
yen "1998/1 sayılı Valiiik Tebli-
ği" özetle şöyle:
a) Sadece kaçak yapıya değil, bu
yapılan kullanmaya ve elektrik,
su, telefon, kanalizasyon gibi hiz-
metler götürülmesine de asla izin
verilmeyecek; verenler cezalan-
dınlacak... Böylece imar yağma-
sı artık "siyasi himaye" göreme-
yecek...
b) Muhtarlar Valiiik onayı olma-
dan inşaat izni vermeyecek, kaçak
Çakır'ın valiiik tebliğine göre kaçak semtlere elektrik, telefon,
su bağlanmayacak. sokak adı bile verilmeyecek...
lara yönelık dırenışimızde de Erol
Çakır'ı karşımızda bulacağımız
kuşkusunun ne denli güçlü oldu-
ğunu tahmin edebilirsiniz...
Ancak yine de Ağustos (1998)
başlanndan bu yana, yani Çakır'ın
tstanbul Valiliği'ni Kutlu Ak-
taş'tan devraldığından beri Muğ-
la deneyimlerimizi anımsatan bir
"uj-annm" yazılanmda hiç yer al-
madığını sanırım ÇED Köşesi
okurlan da şımdi farkediyordur.
Bunun nedeni ise aradan geçen
yaklaşık 10 yıl içinde Erol Ça-
kır'ın artık hükümetlerin valisi
değil. "devletin valisi" olma yö-
nüıde belli bir deneyime ulaştığı
yöründeki umutlanmızdı. Bunun
anlışılması ıçın de biraz zaman
•geçmesi ve kent sorunlanna kar-
şı >aklaşımlanmn kendini öster-
mesi gerekiyordu...
Erol Çakır'ın, trafik tıkanıklı-
ğına "araçlara haftada bir gün
yapılar kapı numarası alamaya-
cak. kaçak sokaklara ise isim bi-
le verilmeyecek... Böylece "yasa-
dışı mahalle" oluşumu da önle-
necek...
c) Sıvasız. boyasız ve çevre dü-
zeni yapılmamış binalar iskân edi-
lemeyecek, böylece tstanbul'un
"sürekli şantiye" görüntüsünün
önüne geçılecek.
d) Kaçak yapılara ikamet vb.
resmi belgeler de düzenlenmeye-
cek... Böylece kente karşı suç ni-
teliğindeki bina sahipleri ve sa-
kinlerinin seçimlerde oy kullanma
hakları da olmayabilecek...
ÇED Köşesi de işte bu tebliğin
bir an önce yürürlüğe girmesini
bekliyor. Geriye tstanbul'daki söz-
de "yasal" (!), planlı \e hatta rujı-
satlı yağma kalıyor ki Erol Ça-
kır'ın bu konudaki yaklaşımlan-
nı görmek için de yine biraz za-
man gerekiyor...
HAYVANLAR İSMAIL GÜLGEÇ
KÎM KtME DUM"ptJMA BEHIÇAK behicak@turk.net
ÇIZGILIK KÂMİL MASARACI
H A R B İ SEMİH POROY
\ "
t
•
İP -
r 7 1 *
' ÜJEJ . r^ç,
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
ANADOLULUNOEL BABA.
6Amlık
342 'De BU6ÜH, f4O£L BABA,
MYKA, GÛNE/aAn AHADOLUCA KAÇ KA2AS*M
6OKm U2AKL(KTAKİ.SİI*Ol' OEMKE AMNI '
Ş/yAV YERDİKAUDOUTDA 0O6Uf> YETİ$£N
NOEL BAgA,Dİ6£K AOiJVlryLA/SAINTH/CO-
LAg,~£ANTX CLAUS?MYBA'M P/&ÇOPOS-
LU&* DESİN YÜKSELMr? B//Z DİH AO4-
MftTM. HIRİST/YAAUAK OM/ CAHA SON.
RA *A2/Z*'SAyAOitUA/eag.ONUN,
<IZI GATtlMAKTAN Klie7X£D/£/HA İNA-,
NIRLA/Z. NOEL BASA, ÖZEUJKLC /
ÇOCUKJ-AR/N, TüccA/evueiH, «C/W
CİLSKİAI VE DENİZCİLEBİN KO&U- '
YUCUSU OCARAK SUJA/M£tCTB-
Dİ*.
KADIN BESrBCIM/Z L£TZA SAZ
ISSS'OA BUeÜHÜNLÜ BESTBCi LEYLA SAZ İCWW.
BUL, KJZILTDPOAK'na 86 >MfrMCM ÖLDÜ. &EÇEN
VÜ2YIUH OOTASffiJOA DOİAN LBYIA HANIKA,OİL-
UAYAT KAUM'DANSONBA TİİeKUÛZ/âİNIN /KfNÖ
BÜYÜK KADIH BEereCJSİC/K.AILESİHhl SABAYLA
ŞŞ,
V£IL£lGÖOMÜfTÜ.MU.
LEt*?,&UNLA£O4N44 TAHES16ÜMJMÛ,
ZE ULAŞAgtüH/STTA. "MAHI OturOK
HAL/MIBUXİBEHİCA8IM'>I
PANO
DENİZ KAVUKÇUOGLU
Global Kriz
1
Boğaz'da artık pek ender rastlanan şirin balık lo-
kantalarından birinde oturmuş, ısmarladığım lüfe-
rimi bekliyordum. Önce kömürateşinde ızgara mü-
rekkep balığı, yanında taze soğan garnili roka sa-
latası istemiş, bunları bir "dub/e" Kulüp rakısı eş-
liğinde yanlamışken, garsonu çağınp, "Aşçıya be-
nim adıma teşekkür etmesini" söylemiştim. Son-
radan Anadolu Kavağı doğumlu olduğunu öğren-
diğim orta yaşlı aşçı, gerçek bir "mutfak ustasıy-
dı". Büyük lokantalardaki sonradan olma "şef'le-
rin tersine, mürekkep balığı ızgaraya nasıl hazırla-
nır, biliyordu. Enine değil boyuna, dört parçaya
ayırdığı mürekkep balığinı limon suyunda bir süre
dinlendirmiş, en geniş yerinden, -karnından-, kes-
tiği bir büyük diş sarmısağı balığın üzerine hafifçe
bastırarak gezdirdikten sonra tuzlayıp bibeıieyip ız-
garaya sürmüştü. Nefisti...
Usta, garson teşekkürümü kendisine iletince,
"merak edip " masama gelmişti. Konuşma sırasın-
da ona, iki ay kadar önce Rodos'ta kuytu bir çar-
şı lokantasında yediğim bir "deniz çipurası "nı an-
latmıştım. O çipurayı sur içinde, eski kentte, "Os-
manlı Kütüphanesi'nden aşağıya doğru inerken, "Di-
mokratou" sokağı ile "Pytagora" sokağının kesiş-
tiği kuytu köşedeki "NomonoiaLokantası"ndaye-
miştim. Yorgo Usta, balığı ızgarada pişirdikten son-
ra filetosunu çıkarmış, sonra daha önce hafifçe
ısıttığı bir krom kayık tabağın, -ince bir zar kalınlı-
ğında- limon suyu ile kaplanmış zeminine yerleş-
tirmişti. Krom tabak, balığı yemek boyunca sıcak
tutuyordu. Izgara balığa "limon"u alttan vermek sık
rastlanmayan biryöntemdi. Tabağın ısısıyla, limo-
nun aroması balığa daha kolay geçiyordu. Yunan-
iı usta balığın üzerine, saplannı ayırdıktan sonra mi-
nik minik kıydığı maydanozla, çok ince kıyılmış,
-ama öldürülmemiş-, kuru soğan serpiştirmişti.
Bunlan anlatınca, bizim usta, "Elimde taze lüfer var,
isterseniz aynıyöntemle bir de lüferi deneyelim" de-
mişti. Geri çevrilmesi olanaksız bir öneriydi bu... Lo-
kantada krom tabak bulunmaması bir "engel" de-
ğildi. önceden ısıtılmış, kalınca bir porselen tabak
da aynı işlevi görebilirdi. Garsonu çağırmış, iyi so-
ğutulmuş sek bir beyaz şarap söylemiştim. Balığı-
mı beklerken yanımdaki pencereden Boğaz'ı sey-
rediyordum. Onümden gemiler, motorlar geçiyor,
karşı yakadaki evlerin ışıkları birbiri peşi sıra yan-
maya baştıyordu. Lokantadayalnızdım. "Hayhuy"\a
geçen birkaç haftanm ardından yalnızlığın tadını çı-
karıyordum. Bir ıslıktutturacak kadar keyifliydim...
Damağının tadını bilen her insana, - Ellerine sağ-
lık usta" dedirtecek lezzetteki lüferimden ilk lok-
mamı almıştım ki, diğer müşteriler de sökün etme-
ye başladılar. llkin dört kişilik koyu giysili, koyu bı-
yıklı bir erkek grubu yanımdaki masaya yerleşti. Or-
ta yaşlı, sarkık göbekli, yüksek sesli insanlardı.
Masaya dizdikleri cep telefonlanndan önemli "işada-
m/"oldukları anlaşılıyordu. En uzun boylu olanının
önünde tam üç telefon duruyordu. Herhalde içle-
rinde en önemlisi oydu. Oturur oturmaz, bir büyük
"Yeni" söyleyip, "meze seçimi"r\\ garsona bırak-
tılar. Meyhane "raconu'nu iyi bildiklerini sanıyor-
lar, garsonun masalarından uzaklaşırken, iç geçi-
rip kafasını iki yana salladığını görmüyorlardı.
Lüferimi yerken onları izliyor'dum. Biraz örtce ya^;
şadığtm'"y^rf//fteyff
J
*benirrViçin
l
aTtılciatiı bir.
"anı" olmuştu. Tetefonları sürekli çafıyordu. Daha
yirmi dakika geçmeden, ona karşı "iki büklûm"
saygısından, uzun boylu adamın bir "çalışanı" ol-
duğunu anladığım ablak yüzlüsü dışında her biri en
az bir görüşme yapmıştı. Bir "kriz" yaşıyorlardı.
Zor durumdaydılar. Lokantadaki müşteriler yemek
yemeyi bırakmışlar, bunlan dinliyorlardı. uzun boy-
lu adam, -birtekstilciydi-, beşinci telefonunda "mu-
hasebe müdürûnü", altıncı telefonunda da Mer-
ter'deki "ihracat müdürûnü" kovdu. Tekstilcinin
karşısında oturan esmer yüzlü adam ikide bir "Glo-
bal kriz, abi" diyor, ama kendisini hiç kimse dinle-
miyordu. Sonunda çareyi kendi kendine yüksek ses-
le konuşmakta bulmuştu. Birkaç ay önce bir "ara-
cı "nın aklına uymuş, elinde nesi var nesi yoksa ya-
bancı hisse senetlerine yatırmıştı. Batıyordu. Uzun
boylu adam birden, "Moral bozma ulan!" deyince,
bir sarsılıp, sustu. "Bizde batıyoruz!..." Onun der-
di daha da büyüktü. Biri Izmir, ikisi İstanbul'da üç
ev bakıyor, yedi çocuk besliyordu. 'Global kriz" esas
onu vurmuştu! Malını satamıyor, sattıklannın para-
sını alamıyordu. Geçen yıl aldığı teknesine "birke-
re bile" binememişti. Sağ yanında oturan iki bük-
lüm yalakası, "Binersin, canım abim!..." der de-
mez herifin suratına bir tokat patlattı. Ben, tanık ol-
duğum bu sahnenin dehşetiyle dona kalmışken, gar-
son usulca yanıma yaklaşıp, kibarca "Siz, /sferse-
niz..." dedi. Sözünü kestim. Anlamıştım. Hesabı öde-
yip kalktım. Onlar, hiçbir şey olmamış gibi yeniden
"global kriz"e dönmüşlerdi.
Kapının önünde aşçıyla vedalaşırken, "Inşallah
hepsibatarda kurtuluruzbunlardan!" dedi. "Inşal-
lah!" dedim.
Faks:0 216-418 8410
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7 8SOLDA.N SAĞA:
1/Gövdeheyke-
li...EdremitKör-
fezilayısındatu-
ristikbiryöre. 2/
Ürik asidin tuzu
ya da esteri...
Kabartma bir fî-
gür oluşturacak
bıçimde yontul- _
muş değerli taş. °
3/Küçüktekke... 7
Hayat arkadaşı.
4/ "Çok yıyen- 8
ler, oburlar" an-
lamında eski
sözcük... tspanyollar'ın
sevinç sözü. 5/ Üvendire-
nin ucundaki sivri demir.
6/Ağızmukozasındaolu-
şan yüzeysel yara... Vü- 3
cuttaki AIDS virüsünü 4
saptamakta kullanılan ,-
test. 7/ Bir gösterme sı-
fatı...Çokhızlıgidebilen
bir tür keşif gemisi. 8/
Habercı... Ünlü Venüs 3
heykelinın bulunduğu Yu- „
nanadası.9/Trabzon'un
Akçaabat ılçesinde bir göl... Yıllık.
YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hukuk... Asık suratlı, so-
murtkan. 2/ Bir tarım aracı... Sporculann ya da atlann
koşarken attığı adımlardan her biri. 3/ Hekimlikte kulla-
nılan büyük yapraklı bir bitkı... Utanç duyma. 4/ Dolma
::
kalem... 196O'lı yıllarda Jamaika'da doğan ve daha son-
ra reggae'ye dönüşen müzik akımı. 5/ Halk edebiyatın-
da redife verilen ad. 6/ Dâhi... Ünsüzle biten bir sözcü-
ğün ünlüyle başlayan sözcüğe bağlanarak okunması. II
Eski Mısır'da güneş tannsı... Sanmsı yeşil renkli, cam
panltılı magnezyum ve demırli silikat. 8/ Gerçekleştiril-
mesi zamana bağh istek... Argoda gizli yere verilen ad.
9/" —Erdok": Kadın ressamımız... Mercanada.