27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
20 NİSAN 1997 PAZAR CUMHURfYET SAYFA KULTUR 13 Adalet Ağaoğhı île yüz yüzeFERtDUNANDAÇ Orada, kente lcuşbakışı bakılan yeni mekânında yurdundan edilmiş biri, top- rağından kopanlmış bir çiçek gibi yaşı- yordu aylardır. Arada bır uğrayıp ko- nuştuğumda, yanına gelip gidenleri an- lattığında, yurduna, iklimine kavuşmuş- çasına ışıltılarla doluyordu gözleri. O bilinen saldın (trafik saldınsı) son- rası yurdundan edilmiş, ikliminden ko- panlmış, başka mekânlarda yaşamaya itilmişti. Bunu zorunJu bir göç, bir ne- vi yurdunda sürgûnlük gibi almasını söylemeye çalışmıştım Ama o, ısyanı- nı; "Ben artık ben değilim, burası bana ait değil, gövdem bana ait değil," sözle- riyle dıle getirmeye çahşıyordu. Yeni tanımlar getiriyordu, bilincinde uçla- nanlara... Yaşadığı kopuş içindeki sü- rekliliklerin önünü alamıyordu yine de. Bir bir sözlerine yansıyordu bunlar. Aylar sonra adımını dışan atmanın sevınciyle karşıladı. Işılolı gözler, se- vinçli gülüşlerle sözden söze geçtik; "Behçet Necatıgil'e bir saygı dunışuy- du o, gjtmem gerekiyordu", diyordu. "Sonra ne diyeceider, 'Bakın koşa koşa gitti, ödülüaldı!'-" Biz yine bu yeni konumuna döndûk. Sonra ödül.. Biranlamı, gönendirici bir yanı varelbet... Amao"Enbüyüködü- İü okur veriyor" diyordu. Oradan ro- manla bütünleşen dünyasına uzandık. - Geçenlerdeld konuşmamtzda "Ro- mantik Bir Vıyana Yazı" Ueromana ye- ni hayat kazandımıaktan söz etmiştiniz. 'Roman öldü, ölüyor' tartışmalan kar- şısında romaıun/anlaümın hiçbir zaman öJemeyeceğini söv lüyordunuz. Bir yerde insanın romana daha çok gereksinmesi var. Sanki, bu romanınız da böylesi bir donanımla. savla geldi! Ne dersiniz? - Bu romanı bana yazdıran şey, roma- nın içindeki anlatıcı-yazar olan kahra- manın algıladığı şey diyeyim. Orada bir anlatıcı-yazar var, kahraman olarak. Ro- man yazılryor. Onu harekete geçirdiği gibi benı harekete geçiren de bazı dü- şûnce an'lannın art arda çözûlmesidir. Bunlardan bir tanesi, bildiğinizgibi; ro- man bittı mi, roman tik'e mi yakalan- dı. Bu iki şey... Yani roman strese, geri- • lime mı girdi! gibi çok çeşitli arayışlar da var. Ve belirsiz birzaman... Belirsiz, çönkü müthiş bir hızla yaşıyoruz. Belir- siz zamanın romanı ne olmalıdır? Onu biraz da bana bırak, zamanı çağnştıran, belirsiz bir zamanı... Çok süslû, umur- samazlık veya hayalcilik... Bu düşünce- lerle başladım yazmaya. Yavaş, bir ha- yatın hıza dönüştüğu zaman... Bir de drğerlerm çözülmesi... Ashnda bunu böyle söylemem gerekiyor. Bilinen de- ğerlerin yavaş yavaş yok olmast, orta- dan kalkması... Eskiden kolaydı, 'Doğu BlokıT, 'Ba- ü Bloku' diyorduk... Onlara göre bazı görüşlerkonumlandınlıyordu. tnsanlar belli yerlerde göstenlebiliyordu. Ama artık, hele duvann yıkılmasmdan son- ra. ki duvann yıkıima anıydı o, birtakım bilindiği sanılan değerler ortadan kalk- n. Ozaman eski değerlerleyaşayan, on- larla ayaklannı basacaklartnı, yer bul- duklarmı sanan insanlar boşlukta yûz- meye başladılar. O zaman insan hayatı da flulaştı. Artık dayanacağı bir yer yok. Buna özgûrleşme de denilebilir. - Aidiyetsizlik duygusu ağır bastı di- yebiHr miyiz? - Evet, bunun adı sonradan "çoklriU- türiülük" oldu biliyorsunuz. Bu da ya- vaş yavaş ırkçıhk, milJiyetçilik oluyor. Peki bu belirsizlik dunimunu, insanuı belirsizliğini, bilinmezde yüzmesinı, ayağmı basacağı bir yer bulmamasını nasıl değerlendirecek, anlatacaktık? Bunlann yerleri ne? Sol mu, sağ mı, Çin mi, Islam mı, Afrika mı? Nedir? Bir de tabii o zamana kadar insan haklan ile il- gili adımlar da atümış... Yani öyle kim- seyi kolay kolay köşesine itemiyorsu- nuz. Müthiş bir kanşma yaşaranaya baş- landı. O zaman, eğer roman hayatın an- taplannda da böyle anlaülır. Onun için emekli bir tarih ögretmeni vardır ro- manda kahraman olarak. Ama burada anlatıcı-yazarla birbirine yavaş yavaş bir benzeşme başhyor. Hatta, belki de aynı oluyor, önce parçalanmış bir insan var, sonra bütünlenen, bunun gibi tari- he de öyle denir, ama tarih hayal edildi- ği zaman çok canlıdır. Ölüden diri çıka- nnz biz. Romanı da böyle görûyorum, tarihle roman arasındaki benzeşme de bu. Zaten bûtün bir edebiyat tarihineba- karsak, toplumlann en sallantılı, en ö!ü olarak geçtiği dönemde tanık olarak bir roman kalıyor. O dönemi tespit eden, yannJara armağan eden, bir veya beş eser kalıyor. Bunun en iyi ömekleri ede- biyatta var. Micbei Butor'da gözlerim açılarak okumuştum. Benim düşündüğüm şey- ler bunlar ashnda. Neden Shakespeare en çok ele ahnır, yorumlanır derdim. - Şifa olmasa bile bunlann aşılması için bir başkaldın diye görebiliriz. Bir de şu var: Ozgûrlük en pahaJı ödenen şeydir. Yazann ya da romanm özgürleş- mesi veya bu kadar çeşitlenmesi arayı- şın... Artık belli formülleTyok. Amabir- denbire karşımıza yeni bir kategori çı- kanlıyor: Postmodern diye. Ben, ashn- da modernizmin içinden postmoderne de kuşkuyla bakıyorum. Biz bunlara belki bize sunulan hazır kahplara bir başkaldın da diyebiliriz. Yalnızca geç- mişi eleştirmekle yetinmiyorum. Bir de içinde bulundugumuz duruma, bu 'an'a eleştirel gözle bakabihnek; geleceğe buradan neyı götûrebileceğimizi tayine çalışmak... Tayin edemeyiz tabii. Şöy- le diyebilirim: Sis de bir gerçektir. Ama sisin içinde bir şey vardır; sis okunabi- lir, değil mi? Siz, güzel bir şey söyledi- niz: İnsan var romanda. Postmodern ro- manlarda bu yok. Her şey flu!.. M,'üthiş bir kanşma yaşanmaya başlandı. O zaman, eğer roman hayatın anlamlandınlması ise, romanın da bu belirsizliğe karşı kendi belirsizliğini, şöyle cesaretini gösterecek; belirsizliğini, fluluğunu belirleme cesaretini gösterecek bir çalışmaya ihtiyacı vardı. Benbu düşüncelerle yola çıktım. lamlandınlması ıse, romanm da bu be- lirsizliğe karşı kendi belirsizliğini, şöy- le cesaretini gösterecek; belirsizliğini, fluluğunu belirleme cesaretini göstere- cek birçahşmaya ihtiyacı vardı. Ben bu dûşüncelerle yola çıktım. - Romanda aniatının bir başka me- kâna taşmması var. Orada, çözülmeyle birHkte tarih bilinci, öne çıkıyor. Tarih- sd zamana dönüş, yani bir silkelenfş, benHğe dönüş var. O yokoluşla öne çt- kan_ Roman, insanlılda varolabifecek bir anlatL Bunun bütünselliğini belirle- yen de insanın haysOdır. Yine romanmı- za dönecekotursak,borada romanm/ro- mancmın kendi kendini anlatması, ifa- de etmesi de söz konusu. Çok katmanh bir yanı var romanınmn-. - Bir de başta ifade etmiştiniz, roma- nın ölmemesi. Tarih için de öyle denir. Tarih, yaşanmış ve bitmiştir. Tarih ki- Fiaubert neden bazı şeylerin simgesi oluyor, derdim. Güzel roman olduklan için mi? Bunlan çok düşünüyordum. Homeros, her ne kadar MÖ 3. yûzyılda yazdığı söylense de, asıl 13. yûzyılda değerlendirilmiştir. Shakespeare'e, Fla- ubert'ebakalım... Bütün dünyada birta- kım değerlerin, bir yerden bir yere ge- çişin çok belirgin olduğu zamanlarda yaşanmıştır bunlar. Onlar, bu dönetneç- leri tespit etnuşlerdır. Edebiyat tarihin- de en çok yorumlanan eserler de bun- lardır. -Buyazariardabirüısanlıkdurumıı- nun tespiti söz konusu. Romantık'te de bir anlamda siz böylesi bir tespite yöne- liyorsunuz. Sunulan yaşam kesitlerine eleştirel yaklaşım da var. Peki. şöyle di- yebilir miyiz: lnsanlığın yüzyıümızdaki sorunlanna, açmazlanna 'şifa'dır ro- man! Bu biraz saçma gekcek belki! -Sunulan,yerleştirilen biçimlere kar- şı bir başkaldından söz cttiniz. Bir anla- tryia bu verilebilir diyorsunuz. Roman- laruuzda böyle bir bovut var. Bunlar, sa- nıyorum,önceden tasarianımş,düşünûl- müşbicimler dcgil.. Başkaldın öğesinde uymama. uvumsuzluk söz konusu. 19. vy. roman bicemi bugün aşılmış durum- da. Bunlaria ilişldlendirerek şunu sor- mak istiyorunı: SH, bir yerde 'Zor bir okur isterim' dedmiz. Sıradanlığın öte- sinde bir yan bulmalı okur, diyorsunuz sanınm. Kitabuı kapağmı kapattığuıda kendisinde bir şeyleri >asatmalı_ - Ya da kendisi kendi öyküsüyle ro- manı yazmalı yeniden... - Ftaubert'in Duygusal Eğitimi'nde deböylesi bir olgunlaşma sûrecini yaşar okur kendi içinde. Romantik'te de böy- le bir yan var. Roman bhmiyor. En azın- dan okur düzkminde böyle. - Tabii roman bitmiyor. İnsan hayatı bitmedikçe roman da bitmiyor. Ancak insan hayannı; egemen gûçler diyelim belirli, bilinen veya kendilerinin tayin ettikleri, buna da okur diyelim; oku- ru/yazan, isterseniz ya da okurdan oy toplama durumunda olan güçler diye- üm, kaybettikleri bir yere doğru sûrü- yorlar, hemen bir kategori hazırlanıyor; yeniden bir yere sokuluyor. Bense, ro- manda, roman kahramanı olan anlatıcı yazann sıkıştığı noktada, sizin söyledi- ğiniz bütün bu hesaplaşmalara dön- dûm.. bunlann ardında şöyle bir şey var Izin verirseniz romandan onu okuya- yım size, "Lanet obnn! Her saür, her göz tarafindan o an bağn-saklann çahş- masma uygun efli ayn kıhga girecek ol- duktan sonra, rahatça soluklan ve bas g«za!" (s. 170). Bu, "bas gaza" diyor, nedir? Bir sorumsuzluk değil bu. Bir çerçeveyi kırmak... Her zaman hayat önûnüze hazır bir çerçeve koyuyor. Du- rum, koşullar ne kadar değişirse değiş- sin yeni değerler geliyor, bu kez o çer- çevenin içinde kalıyoruz. Bu romanda önermek istediğım, sizin okur katında çok gûzel algıladığmız, tıpkı bu roman yazarmın bunu oluştururken bir şeyle- re şöyle bakması gibi sen bu romana da öyle bakabilirsin ya da sen önerini ya- pabilirsin, sadece şikâyet etmek değil. Roman öldüyse; peki ne obnası gereki- yor? Onu yapmak önemli başkaldın de- dığım şey... Ama bunu nasıl yapmak? Bilinen klasik romanı reddetmiyorum asla. Onun bir birikimi var bende. Mo- derni de asla reddetmiyorum. Postmo- dernin içinde konuşsam bile, modernin bir devamı olduğunu biliyorum. ondan kopuk değilim; bilerek konuşur, bilerek algılanm, bilerek ifade edebilirim. Bun- dan ötesini ne yapacağımdan da ben so- rumiuyum. Onun hesabmı vermek zo- rundayım. Orada bir sorumluluğum ol- duğunu biliyorum. Yani eleşnrmek so- rumluluk dışı bir şey değildir. Sanıyo- rum bu romanda o sorumluluğu yûkle- niyorum. Sözünû ethğiniz biçimi, dili, kurgulanması açısından... Söz aramızda uzayıp gidiyor, yeni roman akımına, tiyatrodan romana ge- çiş serûvenine, romanla hesaplaşması- na, ilk adım Ohneye Yatmak'ın Roman- tik'in arka planma... Bu geç geçişin ne- denlerine, yeni arayışlann izlennde yû- rüyûşüne, uzamyoruz. Yazann (roman- cının) her şeyi biune serüveninin gizle- rini aralıyoruz. 'Dedim' 'dedflerin ger- çekliğine bakıyoruz. Biçimle, söyleni- lenlerle hesaplaşmalannda sözû Dosto- yevski'de, uçlandınyoruz. Romancınm bugünkü mısyonu üzerinde duruyoraz. "Romanı savunmak, yazıyı savunnuk- ür" sözleny le bu '^eni'" yurdundaki ko- numuna dönüyoruz Adalet Ağaoğ- lu'nun. "Solgun bir gûl" gibi olan gülüşleri çmlıyor, gûn'e, hayat'a dönüyor. Yazı- ya adanan ömrûnün izlerinde yürüme- nin, düşlerinden söz etmenin ışıltısını yakalıyorum o gülüşlü gözlerinde... O- nun kendi adasında yalnız olmadığmı görüyorum... Avrupa, İtalyan tenor Bocelli'yi çok sevdiSanremo'da üç yıl önce seslendir- diğı Con Te Partiro'nun ingilizce versiyonu TinıetoSayGoodbye. yal- nız Ahnanya'da iki milyon üç yüz bin adet satarak tüm zamanlann en fazla ilgi gören yabancı parçası un- vanını ele geçirmişri.. Aynı single , Belçika, Hollanda ve Fransa'da lis- •telerin üst sıralannda gezinerek • uluslararası piyasaya Italya'dan ye- ni bir tenorun girdiğini müjdeliyor- du Bubaşanmnsahibigençttalyan tenor AndreaBoceDi'ydı. Türkiye'de iki ay önce Romanza adiı albümü piyasaya verilen Bocelli, bir anda Avnıpa'da en fazla pazan olan İtal- yan haline gelmişti. Onlü eleştirmen Rodoho CeDedi, Bocelli için şunlan söylüyordu: ^ o k iyi birBrik tenorsesesahip, an- cak görme özüıiü olması bir opera- da rol almasını engetthor. Yoksa Bo- heme'deki Rodotfo ya da Tosca'daki Cavaradossi rolüne çok uygun biri BocellT. •lepertuvannda Verdi, Pucdni, Dcnizetti'mn yanında OSoleMio gi- b i halk ezgileri de bulunuyordu. ICcnserlen de aynı espri üzerine ku- rumuştu; melodik birkaç popüler şükıyla bırlikte klasikler iç içe girin- c«iinleyıcı kıtlesi birdenbire geniş- liprdu. Konserlere Tosca, NVerther, Crmen, Boheme, EHsir'den arya- Isıa başla>an genç tenor. ardından Napoliten şarkılara geçiyor, Sanre- mo'da hit olmuş parçalara uğruyor ve yeni pop hitleriyle programını bi- tiriyordu. Bocelli'nin kişiliğinde, melodramla paketlenmiş îtalyan müziği, Çizme dışında çok tutulan bir ürün haline geliyordu... Rossini'yi rock kahplannda yo- rumlamayı ya da Verdi'yi poplaştır- mayı 'kniflik' diye niteleyen Bocel- li stiliyle ilgili şunlan anlahyor: "Klasik müzikle hafif müzikten han- gisinin daha iyi olduğunu tarbşma- yı,fldsmibhieştirmevi bırakıp sesine he>l ecan katanlann ve çok çahşanla- ruı izlenmesj genekrvor bence. Hafif müziği deneyen Caruso. Del Mona- co gibi tüm zamanlann en iyi tenor- lan da işte bu ekiptendT. Bocelli'nin VerdKSanremo for- mülünûn uluslararası pazarda var ol- maya çabalayan italyan bluescu Zuccbero'dan, kalpleri titreten Eros Ramazzotti'den, swıng ustası Paok» Conte'den, Pavarotti'den ya da İtal- yan müziğınin yeni temsılcisi Laura Pausini'den şu anda daha fazla ilgi gördüğü rakamlarla sabit. tlk kez pop, rock, lirik ve Napolıten'i birlik- te veren Pavarotti'nin toplam sahşı- na şu anda ulaşamasa da sesindeki sıcaklıkla, belki de görme özürlü oluşunun yarattığı ilgiyle, diğer tür- leri deneme cesaretiyle yakında onu da yakalarsa kimse şaşırmasın. Harrison Ford Ue Brad Pitt'i bir araya getiren "The Devil's Own" oyunculanndan biri tarafindan terorizmi allayıp pulladtğı' gerekçesiyle eteştiriklL Fümde IRA teröristini canlandıran Brad Pht, "Bugüne dek gördüğüm en sorumsuz film yapımlanndan biriydf dedi "A Furtiıer Gesturen m başrol oyuncusu Stephen Rea da fHmi bir tngüizin yönetroesine karşı çıkü. IRAfümlerinde sorun üstiine sorun KüHûr Servisi - Ira teröristleriyle ilgili iki yeni film, tartışmalann odağı oldu. Bu filmlerden Hollyvvood yapımı olan ve baş- hca rollerinde HarrisonFord ile Brad Pitt'i bir araya getiren "The Devfl'sOwn", oyun- culanndan biri tarafindan "terorizmi aHa- yıp palbdığı'' gerekçesiyle eleştirildi. In- giliz TV kanah Chanel 4'ün yapımı olan "A Further Gestnre" ise başrol oyuncusu Stephen Rea'nın, filmi bir tngilizin yönet- mesine karşı çıkması üzerine sorun oldu. Türkiye sinemalannda 2 mayısta "Ses- sizDüsman" adıyla gösterime girmesi bek- lenen "The Devil's Own" filmindebirlRA teröristini canlandıran Brad Pitt. "Bugüne dek gördüğüm en sorumsuz film yapıfnla- nndan birij'di'' şeklinde açıklama yapar- ken, film şirketi çok geçmeden bu sözle- rini geri alması için ünlü oyuncuyu uyar- dı. Ancak fılmin yönetmeni, daha önce "Khrte" ve "AflthePresident'sMen'' (Baş- kanın Bütün Adamlan) gibi filmlere im- zasını atan Alan Pakula bile "çekimlerin tam bir fetaket" olduğunu kabul ediyordu. Hollywood yapımı "Sessiz Düşman"ın al- tı kişiden oluşan senaryo ekibinin, senar- yoyu çekimden "yalnızca birkaç daldka önce tamamlayıp tesüm ettiği" haberlen basında çıktı. Bu arada filmin 35 milyon dolarlık bütçesi de (Pitt'in aldığı ücret 11, Harrison Ford'un aldığı ücret 13 milyon dolara yükselmişti) 60 milyon dolara da- yanmıştı. Senaryoda yapılan değişikliklerle, Brad Pitt'in canlandırdığı terörist "kendini da- vaya adamış, cumhuriyetçi ohımlu ve iyi bir insan" olarak beyazperdeye yansıyor. Oysa özgün senaryoda bu karakter, Ingi- liz askerlerine ateş açıyor ve kokain kulla- nıyordu. Filmdeki rolüyle ilgili olarak Harrison Ford da çeşitli sıkıntılar yaşamış. Senaryo- nun ilk halinde teröristin peşine düşen, kendi defteri de pek temiz ohnayan 'kötii bir poBs' olan Harrison Ford, önceki fîlm- lerindeki 'iyi adam' imajını korumak iste- diğini söyleyınce yine senaryo değişikliği yapılmış. ABD sinemalannda iki hafta önce gös- terime girer girmez eleştinnenlerin adeta top ateşine tuttuğu "Sessiz Dâşman" fıl- miyfe ilgili olarak New York Post gazete- sinin eleştirmeni IVfichael Medved, "kanh terorizmi hakh göstennekJe'" suçladı. Channel 4'ün fıhni "A Further Gestu- re" ise başrol oyuncusu Stephen Rea'nın film için adı gecen yönetmenleri veto et- mesiyle çekim öncesinde çeşitli sorunlar yaşadı. Filmin yapımcısı Chris Curling, "Stephen.trlanda'nm poBtikasını bir lngi- Kz yönetmenin kavrayamayacağı gerekçe- siyle bizim düşündüğumüz yönetmenlere karşı çıkü" diyor. Irîanda'yla ilgılı oiarak daha önce "Cal" ve "The Crying Game" (Ağlatan Oyun) fihnlerinde rol alan Step- hen Rea, Amerikalı yöneönen Chris Ge- robno'yu istiyordu. Ancak bu isme de ya- pım şirketi karşı çıktı. Film için "Bonnie and Clyde" ve "Iitt- le Big Man" (Küçük Büyük Adam) gibi filmlerin ünlü yönetmeni Aröıur Penn'in de adı geçerken, sonunda bu işi Romen yöneönen Robert Dornhelm ûstlendi. Film, Paris'e kaçan bir IRA teröristinin öy- küsünü anlatıyor. Elvis Presley'nin 77 şarkısı bulımdu • EİVİS Presley'in şimdiye dek hiç çalınmayan 77 parçası, ünlü şarkıcının ölümünün 20. yılında, 16 agustosta ilk kez hayranlanna sunulacak. RCA müzik şirketi tarafindan yayımlanacak şarkılar arasmda Bob Dylan'ın ünlü şarkısı 'Blovving in the Wind'in de bir versiyonu yer alıyor. Elvis Presley'in Almanya'da askerlik yaparken doldurduğu bu kayıtlar, Presley'in babasınm evinde bulundu. • Dlmrtra Llanl geçen yıl ölen ünlü Yunan sosyalist lider Papandreu ile anılannı kitap haline getirecek. Liani, 1990'da, Papandreu ile evlendiğinde kendisi 42, ünlü lider ise 70 yaşındaydı. • inglllz Hasta'nm Oscar başansı Italya'da turizmi canlandırdı. Toskani bölgesinde çekilen filmin cazibesine kapılan turistler buraya akın ediyorlar. özellÛde fılmde Juliette Binoche'un Ralph Fiennes'i tedavi ettiği Sant'Anna manastm, kalabalık sayıda ziyaretçi tarafindan geziliyor. • Paul Fregosi tarafindan yazılan ve Islam dininde 'kutsal savaş' anlamına gelen 'Cihad' adını taşıyan kitap, yayıncısı tarafindan sansürlendi. Bir yıl önce Little Brovvn Yaymlan arasmda çıkan kitap, Islami çevrelerden gelen tepki üzerine pıyasadan toplaüld;. Yazar Fregosi, yayıncısınm turumundaki değişikliği, geçen günlerde Londra'da bürosu olan bir Suudi gazetesine yapılan bombalı saldınnın yarattığı korkuyla açıkladı. Söz konusu kitap 'cihad' üzerine Batı yazınında yayımlanan ilk örneği oluşturuyordu. Kitabın yazan Fregosi ise 'Cihad' ile Hz. Muhammed'in savaşçı ve 'kan içiçi' yönünü göstermek istediğini söyledi. • Klasik Müzlk dinleyenler daha uzun yaşıyor. lsviçre'nın Umea Üniversitesi'nde 120 bin kişi üzerinde yapılan araştırma sonucunda profesör Olov Bygren klasik müzik dınleyen kişilerin diğer sanatseverlerden daha uzun yaşadığını kanıtladı. • YokOOnOnun yayımlanmayan bir fotoğrafı geçen günlerde fotoğrafçı David Balley'in 'Rock and Roll Heroes - Rock'n Roll'un Kahramanlan' adlı kitabında yer aldı. John Lennon'ın eşi Ono, 1974'teçekilmiş bu fotoğrafta üzerinde bir kürkle sandalyeye çıkmış vamp biri kadın görüntüsü çiziyor. Fotoğrafi çeken David Balley, Yoko ve John'un alışılmadık pozlar vermeye bayıldıklannı belirterek Yoko'nun rock'roll ilahlannın eşleri arasmda en karizmatık ve en avantgarde kişiliğe sahip olduğunu söylüyor • Stephan Eicher müziğini önce Isviçre'nin, sonra da Avrupa'nın sınırlan dışınataşrajayı hasardı Eicher son çalışmasında dokuz aylık Asya, Afrika ve Güney Amerika gezisinde gerçekleştirdiği çalışma ve araştırmalardan yararlandı. Sanatçı "Ben olduğu yere kök salrruş bir ağaç değil, kendine yeni kaynaklar arayan bir nehirim" diyor. • Tlc Tac Toe. Ingiltere'de müzik listelerini kasıp kavTiran 'Spice Girls - Çıtır Kızlar'a rakip geldı. Üç Alman genç kızdan oluşan Tic Tac Toe, 'Warum - Neden' adlı ilk single'lanyla Almanya'da liste başı oldu. Grup, Almanya, fsviçre ve Avusturya'yı kapsayan ilk turnesine bugünlerde başladı. IVasrettin Hoca nesim sergisi • KüHfir Servisi - Nazan Erkmen. 22 nisan günü Kadın Eserleri Kütüphanesi'nde 'Nasrettin Hoca' sergisini açıyor. 1945 yılmda dünyaya gelen sanatçı, orta ve lise eğitimini Araavutköy Amerikan Kız Koleji'nde, lisans, yüksek lisans ve sanatta yeterlilik eğitimini Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde tamamladı. Uzmanlık alanı yayın grafiği ve illustrasyon dallan olan Erkmen, Marmara Üniversitesi Güzei Sanatlar Fakültesi Grafik Bölümü'nde doçent olarak görev yapıyor. Sanatçı şimdiye kadar 30'un üzerinde kitap resimledi, pek çok kitap kapağı, afiş tasanmı yaph. Eskişehir'de 23 Nisan Şenliği • Kültür Servisi -Esbank, 70. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında bu yıl Eskişehirli çocuklar için 23 Nisan Çocuk Şenliği'ni düzenliyor. Anadolu Üniversitesi sinema salonunda yapılacak etkinliğe Eskişehir çevresindeki ilkokul öğrencileri çeşitli gösterilerle katılacak. Tuluyhan Uğurlu'nun Istanbul Üniversitesi Konservatuan öğrencileri arasından seçtiği 8 yaşındaki keman öğrencisi Mehmet Arda ve 13 yaşmdaki viyolonsel öğrencisi Çiçek Atay'la birlikte çalacak. Tuluyhan Uğurlu, Esbank için bestelediği Ata'nın Çocuklan'nın tanıtım bandını da etkinlikte sunacak. Şenliğe aynca çocuk korosu, çeşitli yörelerden folklorgösterileri ve Eskişehir ilkokullan arasmda yapılan masal yanşması birincisi katılacak. Şenliğin pop sanatçısı ise Bora Gencer.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle