07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ŞUBAT 1997 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Candeğer Furtun kırk yıldır : toprağı yoğuruyor, değiştiriyor, dönüştürüyor Toprağın metamorfozu AHU AVTMEN Seramik sanatçısı Candeğer Furtun. Rorterdam'daki Etnograf- ya Müzesinde gerçekleştirilen ve Batı ile Doğuda 'yıkanma kültü- rii' arasın<îaki farklılıklan ırdele- yen "Bodj Cutture" (Gövde Kül- türü) başlıklı sergide bır yapıtını sergilıyor. Furtun, 17 eylüle dek siiren sergıye çağdaş bir yorumla katılan tek sanatçı. Sanatçının da- ha önce Maçka Sanat Galerisi'nde de sergilenen 'oturan bacaklan', hamam taslanndan havlulara, na- hnlardan nargılelere. keselerden yemek kutulanna dek Doğu ve Ba- tı'da yıkanma kültürüyle ilgili her türlü nesnenin sergilendiği bir bü- yük 'hatnam'm girişinde yer alı- yor. Sergınin da\etiyesinde yer alan iki fotoğraf, Dogu ve Batı'da yı- kanma olayının zıtlığını gözler önüne seriyor: Doğu'dayıkanmak, sosyal bir olgu olarak törensi bir havada gerçekleşiyor. Fotoğrafta görünen göbekli adamlar, bir yan- dan yıkanırlarken bir yandan kay- natıyorlar. Çıplaklıklanndan utan- rruyorlar. Batı'da, bir saunadatop- lanmış birkaç adam ise havlulan bellerine sıkıca sanlmış, kendile- riyle baş başalar. Kimse konuşmu- \or. Dahası. kimse birbirine bak- mıyor pek. Batı'nın doğusunda olan bizler gittikçe bireyselleşen yaşamlan- mızda artık yıkanmaya tek gün ayırmıyoruz, havlulan, taslan, ta- kunyalan toplayıp hamamın yolu- nu tutmuyoruz, ama Türk lokumu gibi "TürkhamamT da Avrupalı- lann gözünde hâlâ bize özgü olgu- lardan biri değil mi? Candeğer Furtun'un çağdaş bırdille konuşan \apitmm bu sergiye seçilmiş ol- ması, işte bu açıdan ayn bir önem taşıyor. Maçka Sanat Galerisi 'nde sergi- lendiğinde bambaşka açılımlara, bambaşka yorumlara uzanan aynı ış. Rotterdam'daki sergi için tasar- lanmış kadar serginin bir parçası haline gelmiş. "Amatabiibuyaprt- lann ortaya çıkış nedeni bambaş- Seramik sanatçısı Candeğer Furtun'un, başlı başına bir sanat ese- ri gibi görünen finnı... (Fotoğraf. KAAN SAGANAK) ürk lokumu gibi "Türk hamamı" da Avrupalılann gözünde hâlâ bize özgü olgulardan biri değil mi? Candeğer Furtun'un çağdaş bir dille konuşan yapıtının, Rotterdam'daki Etnografya müzesinde gerçekleştirilen Batı ile Doğu'daki 'yıkanma kültürü' arasmdaki farklılıklan irdeleyen 'Body Culture' sergisine seçilmiş olması, işte bu açıdan ayn bir önem taşıyor. ka" diyor Furtun. "Aklıma kesin- likle hamam gelmemişti. Ama ya- pıt, bakanlarla birükte bakan kişi- nin birikimine de bağb olarak ay- n anlamlar buluyor,yer değiştirin- ceyorumlar da değişebiHyor. Ashn- da iş, tek başına kendi düşünceie- rimin bir yumağL" Furtun. bir yan- dan da enstalasyon sanatçısı olma- dığını vurgulamak istiyor: "Me- kân. zaman zaman işlerimin bir parçası haline geliyor. Eskiye oran- la mekânı dahaçokgözönünde bu- lunduruyonım, doğru. Ancak yap- uğım işler, öncelikle kendi kendile- rine birer yapıt" Candeğer Furtun, 1980'lıyıllar- da insanı anlatmaya başladı. Ve malzemesinin toprak oluşundan mıdır nedir, gövde sankı dillendi; parmaklar, eller. bacaklar, sırtlar aracılığıyla konuşur. derdinı anla- tıroldu. Furtun. 20. yüzyılda özel- likle fotoğraf sanatçılannın baş- vurduğu bir yöntemi kullanıyor: Gövdeyi parçalara ayınyor. Mini- malizme figürlü bir karşıhk veri- yor. Azla yetınmeyi seviyor, **az- la daha çok şey anlatmayT seçi- yor. Yorumdan kaçınıyor. Işleri. yapay bırer mankenin parçalan gi- bi görünürken bir yandan da insan gövdesiyle neredeyse bire bir öl- çüleriyle insanın. gövdenin halle- rini yansıtıyor. Seri halinde torna- dan çıkmış gibi olsalar da yapay görünümlenne karşın gerçekle bağlan sürüyor: Gerçekte olduğu gibi duruşlarda, oturuşlarda, uza- nışlardalar. Toprağa el attığından beri adeta canlı olan bu malzemeyi bir ifade aracı olarak kullanan ve alışılagel- miş seramik diliyle kolay kolay 'konuşulmayan' sözler söyleyen, başka bır deyişle malzemesıne başkaldıran. kolay kolay 'içinigös- termeyen' seramiğın ıçini dışına çıkaran. malzemenin sınırlannı hep zorlayan Candeğer Furtun. (gençliğinde ideali olan) heykele daha yakm bir bakıma. Ama kırk yıldır haşırneşirolduğu toprağı bı- rakmaya da niyetli değil. Bir kere toprak, zaman zaman sınırlayıcı da olsa, konuştuğu dile. anlattığı olgulara çok yakın. Fur- tun toprağı seviyor çünkü, toprak 'alçakgönüllü' . "Bir malzeme olarak pahalı olmayışL, bulunabi- lirüğL. Yaşayan bir malzeme olu- şunun yanı sıra kınlganhğı... Kınl- gan bir malzemeyle çalışmanın sunduğu özellikkrbenim düşünce- me yakın geliyor. Elbette beni za- man zaman sınırladığı da otuyor. Bir kere seramiği belti bir şekilde açabüirsiniz. ama açnğınız zaman gereğinden fada lonİganhğayol aç- ıtıış, yani ycteneğini gereğinden fazla bir başka malzemeye uydur- maya çabşnuş olursunuz. İncecik bir demir çubuğun yaptığını sera- mikleyapmaya kalknğınızda,yapıt atölyeden galeriye kadar dayana- mayabilir_" Furtun'un atölyesı. toprağın metamorfozuy la oluşmuş kınlgan gövde parçalanyla dolu. Bir köşe- de, fınnlanmadan bırakılmış bir bacak, zamanın izini taşıyor üze- rinde: eskimiş ve çatlamış, topra- ğa yaklaşmış, metamorfozdan ön- ceki haline benzemeye başlamış. Başka bır köşede eller duruyor; başka bir köşede ayaklar, parmak- lar... İnsan gövdesinın her zaman ol- duğundan daha çok gündemde ol- duğu, araştınldığı. sorgulandığı, değiştinldiği, dönüştürûldüğü bir dönemde Furtun'un işleri sağlam bir zemine oturuyor. A1DS, öto- nazi, plastik cerrahi, yapay organ- lar, genetik, öte yandan savaş, şid- det, trafik kazalan vs derken, ya- şadığımız çağda en büyük coğraf- yayı aslında insan gövdesi oluştu- ruyor. Furtun, toprakparmaklany- la bu gerçeğin üzerine basıyor. Unutulmuş bir tiyairo - sinema emekçisini yitirdik Hümaşah Hiçan'm sessiz ölümü TURHANGURKAN 40 yıl öncesinin sanat dünyasından sessiz- ce bir yıldız daha kaydı. 1940 lann sonundan 1960'lann başına değin yaklaşık on beş yıl bo- yunca birçok oyunda, birçok filmde adı ışıl- dayan. sevilen, alkışlanan Hümaşah Hiçan'ı bugün kaç kişi anımsayabilir? O, yaşı 60'la- nn, 70'lerin üstündeki görmüş geçinrüş bir es- ki kuşağın yıldızıydı. On beş yılhk bir zaman dilimi içinde tiyatro sahnelerinde, o dönemin kimi seçkin filmlerinde çoğu başrol olarak karşısma çıktığı ızleyicinin yûreğinde yer et- miş, beğeni ve alkış toplamıştı. Tiyatroda Ber- kan, Göker, Birtan soyadlannı da kullandı. Sanat yaşamına 22 yaşında başlayan Hüma- şah Hiçan. en verimli çağında ailesel neden- lerle sanat dünyasından elini eteğini çekmiş. 36 yaşında hem tiyatro hem sinema defterini bir daha açmamak üzere kapatrruştı. Bugûn onunla birlikte oynayan sanatçılann çoğu da artık yaşamda değiller. Oldukça uzun bir süre geçmiş. Yanm yüz- yıl önce sinemanın başta gelen oyunculan ara- sında anılan Hümaşah Hiçan, 35 yıldır unu- tulmuş. Bu yüzden 72 yaşındaki sanatçının ölüm haberi. sansasyon meraklısı medyamı- zın pek de ilgisini çekmedi. Hümaşah Hiçan döneminin siyah-beyaz filmleri. değer bilmez yapımcılann elinde yitirilmiş olduğundan, bu- günün kuşaklan onu ne yazık ki TV ekranla- nnda da görme olanağından yoksun bulunu- yorlar. Asıl adı Hümaşah Göker olan Hümaşah Hi- çan, 5 Mayıs 1925'te İstanbul'da doğdu. Or- taöğrenim gördü. sanat yaşamına 1947'de açı- lan Taksim'deki Açıkhava Tiyatrosu'nda Muhsin Ertuğrul'un sahneye koyduğu Sop- hokles'in "KralOidipus" trajedisiyle başladı. 1949'da İstanbul Şehir Tiyatrosu'na girdi. 100'e yakın oyunda rol aldı. Hümaşah Hiçan'ın sinemaya girişi de aynı tarihlere rastlar. Halk Sigorta Şirketi'nde me- mur olarak çahşırken, I948'de Sami Ayanoğ- lu'nun yönetmenliğini yaptığı "Harmanka- ya" filmiyle beyazperdeye adımını attı. 1950'li yıllarda tiyatroyla birlikte sinema dün- yasında da büyük bir üne kavuştu. Dönemin Mahir Özerdem, Cahit Irgat, Sad- ri Alışık. Kâni Kıpçak, Suavi Tedü gibi jönle- riyle başrolde oynadı. Sahne deneyimi, yete- neği ve güzei yüzüyle bu alanda da haklı bir ün elde etti. Nedret Güvenç ve Haluk Kurdoğlu 'Eskimeyen Oyun 'da renkli portreler çizerken hirikimlerini, inceliklerini, yaratıcılıklannı katıyorlar Usul usul güzel sonbahara dönüşmek... SEVGİ SANL1 Her yanına çiçek yağmış. ışık için- de yüzen bir erik ağacı ve 'nasıl iş bu' diye soran Attilâ İlhan_. "oysa ben akşam olmuşum yapraklanm dökülüyor usul usul adım sohbahar" Yaşlı ağaca nasıl çiçek yağar? Bunun bir yolu torun sahibi olmak. Ama bir yolu daha var. Yolun sonuna yaklaşır- ken o hep beklenen can yoldaşına rast- lamak. 'Eskimeyen Oyun'da birbirine el uzatarak yaşlılığa yalnızlığa göğüs germeye çalışan iki kişinin öyküsünü kâh hüzünlenerek. kâh gülerek izliyo- ruz. Melalden neşeye geçivermek Rus sanatının bir özelliği. Atekseyi Nikola- yeviç Arbuzov "melale aşina bir nesil- den' ama onu iç karartan bir kasvete dönüştürmüyor. 1908'dedoğanArbuzo\ 1920'li yıl- larda yazmaya başladı. llk başansı, 'Tanya' (1939) nice Sovyet aktrisine ün kazandıran bir oyundu. Bunu 'Av- rupa Günlemi' (1953), 'AvarettkYüla- n' (1954), 'On İldnci Saat' (1959) iz- ledi. Aynı yıllarda yazdığı "KentteŞa- fak' ve 'trkutskCMayı' Vakhtangov Ti- yatrosu'nda oynadı. 1963'te70Rusti- yatrosu aynı anda Arbuzov'un oyunla- nnı oynuyordu. Ünü ülkesinin sınırla- nnı aşmıştı. 1942'de Leningrad kuşatması sıra- sında tanışan üç gencin 1960! ta yeni- den karşılaşmalannı ele alan 'Söz Ve- rivorum' 1967'de Londra'da Jud\- Tiyatro İstanbuTun "Eskimeyen üyunu"nda iki önemli oyuncu yer abyor. Dench ve lan Mckellen, New York'ta Bilsen Atking\e Ian McKellentarafın- dan oynandı. Bu oyun Devlet Tiyatro- lanmızda iki kez sergilendı. Birinci- sinde genç kızı Işık Yenersu ikincisin- de Zuhal Olcay oynadı. Erkek arkadaş- lar değişmemişti. Alev Sezer ve Engin Şenkan. 'Eskimeven Oyun' dünya prömiye- rini 1975'tePolonya'dayaptı. 1976'da Royal Shakespeare Topluluğu'nun en gözde iki oyuncusu. Peggy Ashcroft ile Anthony Quayley bu oyunu benimse- diler. 1977'de Pans'te Edwige Feuille- re oyuna 'Le Bateau pour Lipaia', "Li- paia'ya Giden Gemi' adını taktı. 1978'de New York'ta başkadın rolünü oynayan Marj' Martin seyircisine so- racaktı: 'Do you turn Somersaults?' (Perende atar nusuuz?) 1980-81 sezonunda Aakara Devlet Tiyatrosu belkı aslına en sadık kalan adı hıllanacakn. 'Eski Usul Komed- ya'. Nurşen Girginkoç ile Nuri Altmok unutulmaz bir Lidya ve Rodyon oldu- lar. Nurşen Girginkoç bu rolü ile yılın en başanlı kadın oyuncusu ödülünü ka- zandı. Şimdi bütün bu usta oyunculara iki önemli ad daha katılıyor: Nedret Gü- venç ile Haluk Kurdoğlu. Tiyatro 1stan- bul'un 'Eskimeyen Oyun'unu görüp de 6 Yüz Yıluı PsikanaüzT Kültür Servisi - Üç aylık dü- şünce dergisi Cogito'nun do- kuzuncu sayısı "Yûz Yıhn Psi- kanalizi" Yapı Kredi Yayınla- n'ndan çıktı. Cogito bu sayı- sında Sigmund Freud'un psi- kanaliz kelimesini ılk kez kul- lanışının üzerinden yüz yıl geçmesi nedeniyle 'Psikana- liz' konusunu irdeliyor. Freud •'Nevroz, Psikoz ve Sapkuüık", "Aktanmnı Dina- miği Üzerine","Psikanalitik Tedavide Hekime Öneriler", "Psikanalizin Yaran", "Üni- versitede Psikanaliz Oğretme- li miyiz" gibi orijınal metinle- rinde psikanaliz kelimesini ilk kez kullanıyor, psikanalizi an- latıyorve eleştiriyor. Bumetin- lerin çoğu şimdi Cogito ile ilk kez Türkçede yayımlandı. Fre- ud'un Fliess'a yazdığı mektup- lar. George Sylvester VI- ereck'in 'Sigmund Freud'la Görüşme' başlıklı yazısı, Fre- ud'un hastası Amerikalı ünlü şair Hilda Doolittle'ın 'Günce- si'nden kesitler, Madeleine ve Henri Vermore'un Jung ve Freud'un yazışmalannı değer- lendirdikleri bölüm de dergide Freud'un görüşlerinin buluna- bileceği ilgi çekıci öteki metın- ler arasında yer alıyor. Fre- ud'un Fliess'a yazdığı şu satır- lar ünlü bilim adamının çalış- malan sırasmda karamsarlığa düşse de umundunu yitirmedi- ğini gösteriyor: "Şu sıralar bir istekte bulunmaya bile hakkı olmayan yararsız bir yaaşma- cı olduğumu biliyorum, ama bu hep böyle değildi ve böyle kahnayaeak. Bende nekr olup btttiğtni ise hâlâ bilmiyorum, kendi nevrozumun en derinle- rinden herhangi bir şey, nev- rozlann anlaşılmasındaki bir ilerlemenin karşısına çıktı ve sen de bir biçimde bunun içine çekiuniştin. Çünkü yazma ko- nusundakiengeUm,bana ilişki- mizi engellemek için adeta ıs- marlama gibi geliyor. Bu konu- da garantilerimyok, bunlar en karanhk cinstcn duygular. Acaba benzer birşey sende de söz konusu değil miydi? Birkaç gündürbu karanuktan ışıktan gün ışığuia çıkışın izlerini görü- yorum. Bu arada çahşmamda çeşitli ilerlemelerde bulundu- ğumu fark ediyorum." Cogito'da psikanaliz üzen- ne doğrudan Freud'un açıkla- malannın yanı sıra bu kuram üzerine yazılmış başka maka- lelere de yer veriliyor. Sandor Ferenczi Freud'la yollannı ayı- ran makalesiyle psikanaliz ku- ramına yeni boyutlar getirirken Mustafa Safouan psikanaliz öğretısinde kadın cinselliğinin yerini anlatıyor. Psikanalist Cogito'nun9. sayısında Freud Talat Parman 'Psikanalist kim- dir' sorusuna yeni cevaplar aradığı dergide BeUa Habip de çocuk psikanalizi tarihini an- latıyor. Dergide aynca Meh- met Ergüven, Tekifa Ikiz, Mu- rat Kcmaloğlu. Catherine Clement, Roger Dadoun. Eliz- abeth Roudinesco'nun p- sikanaliz üzerine yazılan yer alıyor. sevmeyen bir kişiye henüz rastlama- dım. Tiyatro dünyası bu. En iyi oyunlar bile tartışılır. Oveni de yereni de bulu- nur. Istanbul'daki oyunlan izlemek için Ankara'dan gelen iki drama profesörü. Sevda Şener ve Ayşegül Yüksel ile oyun üstünde konuşuyorduk. Neden bu ka- dar hoşlanmıştık bu gerçekten eskime- yen oyundan? Bir kere Arbuzov tiyat- royu çok iyi tanıyan bır yazar. Asla ucuza kaçmıyor. Ama izleyiciyi ilgı- lendirecek trükleri de avucunun içi gi- bi biliyor. Sevda Şener, "Güzel yaa hatta iyi şür yazmanın tiyatro için ye- terli olmadığıru bizim yazarlarunız da anlamalı" diyordu. Üçümüz de Gen- cay Gürün'ün yapıtın Fransızcasından yaptığı yeni çeviriyi yalın, işlevsel ve akıcı buluyorduk. Engin Gürmen'in rejisi temiz ve düzeyli, Nilgün Gür- kân'ın kostümleri ve dekoru bir küçük Rus kenti atmosferi belirlemekte yar- dımcrydı. Oyunculara gelince, Nedret Güvenç ile Haluk Kurdoğlu bu iki renkli port- reyi çizerken olanca bırikimlerini, in- celiklerini, yaratıcılıklannı katıyorlar- dı. Lidya Vasiliyevna Volinina yaşadı- ğı her anın ayırdında olan bir kadın. Bir Uzakdoğu bilgesi gibi biliyor ya- şanan her an uyanık, her an diri olma- lı. Kazancakis'in Zorbası nasıl her sa- bah denizi yeniden keşfederse Arbu- zov'un Lidyası da her şafak vakti gü- neşi yeniden keşfediyor. llgisizler için mucize yoktur. Bir hastanede aynı ko- ğuşu paylaştığı u>xışuklan, miskinleri rahat yataklanndan uğrarıyor aynı mu- cizeyi paylaşmalan için. Nedret Gü- venç, cana yakın, ölçülü oyunuyla ko- ğuş arkadaşlannın ergeç ışı- ğı göreceklerine inandınyor bizi. Dr. Rodyon Nikolayeviç'i yola getirmek daha zor ola- caktır. Işinin ehli, ama yüzü gülmeye üşenen başhekim duygulannı kış uykusuna ya- tırrruştır. Genç eşini savaşta yitirdiğinden beri. Ölen dok- tor kadın her zaman genç ka- lacak, Rodyon onun meza- nndaki çiçekleri soldurma- yacaktır. Lidya tiyatro oyunculu- ğundan sirkte gişe memurlu- ğuna düşmüş, o da sevdiğin- den aynlmıştır. Ama bundan da bır tat alır. "Çünkü ayn- hk da sevdaya dahil." Nedret Güvenç'i ilk kez 'Portekiz Çiçeği' adlı çocuk oyununda görmüştüm. Ha- luk Kurdoğlu, Ankara'da "Midas'ın Kulaldan" ilk kez sergilenirken yakışıklı bir Apollon'du. Her yanına çi- çek yağmış ağaçlar. Zaman boşa harcanmadı. Ne güzel bir sonbahara dönüştünüz usul usul. BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Aydınlıklar Aydınlıkçısı Vedat Günyol Kapılannı hangi güçlerin kapattığını sormaya bi- le boş veren kimi gençlerin düşkün olduğu bir söz- cük var günümüzde: Çıkışsız... Bizim kuşağın da, bizden öncekilerin de pek "aşi- na" olmadığı sözcüklerden biri bu. Yıkılmışlığı, boyun eğmeyi, bireysel güç yrtimini simgeliyor çünkü. I. Savaş sonrası okumuşlar Istanbul'un, Izmir'in işgal edildiğini görmüşlerdi. Bu türden, gizinde usa aykırılığın öğelerini taşı- yan sözcüklerle ifade etmediler kendilerini. II. Savaş yıllarında Nazizim; ırkçılık ve Turancılık olarak yansımıştı ülkemize. Sıkıyönetim mahkemeleri cumhuriyeti mi temsil ediyordu, faşizmi mi belli miydi? Dönemden kalan yapıtlara bakalım. Kültür ve uygarlık savaşımından kaçmak yazar mı. Boyun eğiş, umutsuzluk, tükenmişlik yazar mı. Karamsarlıkla kötümseriiği umut yitimine bağla- yan kaç edebiyat adamı bulabilirsiniz 40 kuşağın- da. Sait Faik ki, birey olarak sanki acı çekmek için gelenlerimizden biiydi dünyaya. iyimser olamaması umutsuzluğa dönşütü mü... Nâzım Hikmet ki, ölümün soluğunu duya duya yaşadı parmakhklar ötesinde. Bırakın umutsuzluğu, olanca koşullan varken ya- kasını kaptırmadı kötümserliğe. Bilmez olur muyuz, buralara kadar getirilmiş bir ülkede tutunmaya çalıştığımızı. Ayırdında değil miyiz, yeni bir "Meclis diktasrdö- nemi açıldığının. Görmüyor muyuz, aydın kesimdeki kopuşmuş- luğu, umut kapısı sayılan partilerdeki benmerkez- cilikleri. Seferberlik ekmeği ile büyüyen Vedat Günyol, bunca yıl gözünü kırpmadan yanıt verdı bu soru- lara. Babeuf ün Devrim Yazılan kitabını Sabahattin Eyuboğlu'muzla birlikte çevirdiği için ağır ceza mahkemelerinde yargılandığı zaman bile. Türkiye Komünist Partisi'ni kurduğu ve yönetti- ği savıyla kışlalara hapsedildiği 12 Mart'larda bile. Devlet Tiyatrosu sanatçılannın Taksim Sahne- si'nde adına düzenledikleri gece dolayısıyla genç yazarımız Duygu Durgun'la yaptığı söyleşide şu gerçeği vurguluyor aydınlıklar aydınlıkçısı. Şimdi biz bir tüneldeyiz Işığa doğru yol alıyoruz. • • • Vedat Günyol Orhan Burian'la birlikte çıkardık- ları Ufuklar, dostunun ölümünden sonra, yıllarca tek başına sürdürdüğü Yeni Ufuklar (Ekim 1953-Ka- sım 1976) dergilerinde denemeci ve eleştirmen kimliği ile kendisınden sonra gelen kuşakların gü- venini kazanmıştı. Halide Edip, Hüseyin Rahmi, Yakup Kadri, Abdulhak Şinasi, Peyami Safa gi- bi II. Meşrutıyet ve Mütareke dönemlerinden gelen romanctlarla birlikte Sabahattin Ali, Sait Faik, Or- han Kemal vb. yeni edebiyat hareketınin öncüle- rine uzak kalmamıştır. Çağdaş Türk Edebiyatı'nda eleştirmen kimliğini belırtırken şöyle yazmıştım: "1940 'lı yıllardakiyazılannda gelişmeye yol açan eskiyle birlikte gelişmeyi temsil eden yeninin öy- küye ve romana kazandırdıklan nedir? 1920-1940 ile 1940-1950 yıllannda görülen toplumsal deği- şim öykü ve roman yazılarımızı ne ölçüde etkile- miştir? Ve bu etkilenme o yıllann ürünlerine ne öl- çüde yansımıştır? Öykü ve romancılanmız genel- likle hangi akımlara bağlı görünür? Bu türden so- runlann karşılıklannı arar Vedat Günyolyazılannda. Uzun incelemelerden, metın okumalanndan son- ra özelden genele doğru gıtmeyi doğru gören bir araştırmacının ürünüdür o yazılar." Babeuf'den Sartre'a, Camus'ye, Kafka'ya, A. Miller'e kadar çeviriler, çeviriler... Doğan Hızlan'ın. "akılcılığın, devrimciliğin, eko~ nomik ve siyasal özgürlüğün, eşitliğin savunusu" oiarak nitelediği sayısız deneme... Dolu dolu aydınca bır yaratı dünyası. Melih Cevdet'in dizelerini anımsamanın zama- nıdır: "Uyuyamayacaksın Düzelmeden memleketin hali Düzelmeden dünyanın hali Gözüne uyku giremez ki... Uyuyamayacaksın Bir sis çanı gibi gecenin içinde Ta gün ışıyıncaya kadar Vakur, metin, sade Çalacaksın." Merhaba Vedat Günyol, merhaba. Sanatçılar, hükümetin sanata 'zanaat' gibi yaklaştığını belirtti 4 Mffliyetçi kültür politikası' üretiliyor Kültür Servisi - Çeşitli sanatçı örgütlerinden bir araya gelen sanatçılar, ön- ceki gün E\Tensel Kültür Merkezi'nde düzenlenen panelde REFAHYOL hü- kümetinin kültür politika- lannı eleştirdi. PEN Yazarlar Derneği üyesi öykücü Adnan Öz- yalçmer, Ulusal Sanat Kon- seyi Girişün Kurulu üyesi ressam Ekrem Kahraman, Türkiye Yazarlar Sendika- sı üyesi yazar Tansu Bele, şair, öykücü Gûlsünı Cen- giz Akyüz ve Nâzım Hik- met Vakfi 2. Başkanı Atil- la Ergür'ün katıldıklan pa- nelde, REFAHYOL hükü- metinin milliyetçi, muha- zafakâr yapısı içinde sana- ta olumsuz yaklaşımı üze- rinde duruldu. Refah Partisi'nin bilim- sel anlayıştan uzak, Türk- Islam sentezine bağlı gele- nekçi bir tavır içinde oldu- ğunu belirten Atilla Ergür, sanata ilişkın politikalann evrensel değil milliyetçi bır çizgide geliştiğine dikkat çekti. REFAHYOL hükü- metinin bilim ve sosyal bı- limler alanında 1400 yıl önceki yaşam tarzına dön- mek istediğıni söyleyen Er- gür "Baleyi müstehcen ka- bul eden, klasik Türk mü- ziği ve tasavvuf müziği dı- şmdaki türleri yok sayan, heykelleri put olarakgörüp içine tüküren bu yaklaşım, sanattan çok zanaatçı bir yaklaşundır" diye konuş- tu. Sanatın geleneğe değil geleceğe yönelik bir ka\ - ram olduğuna dikkat çeken Ergür, gelenekçi anlayışın sanatın özü olan özgür ya- ratıya karşı çıktığını belirt- ti. Ergür. REFAHYOL hü- kümetinin bilim ve sanat adına hiçbir birikim ve perspektife sahip olmadı- ğını: olmayan bir şeyın ne bakanlığından ne de polıti- kasından söz edilebileceği- ni beurtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle