06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 23 ŞUBAT 1997PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Okul Yok, Lakin Duagû Çok Prof. Dr. SALİH ÖZBARAN DEV Buca Eğitim Fakühesı 1 996-97 öğretim yılı başladığı günlerde vaşadıklanmız, duy- duklanmız, okuduklarımız açıkça, kötü birikimin yeni bir örneği olarak bır kez daha gös- terdı ki Türkiye"de eğitim. tam bır karmaşa ıçınde: Günü kurtarmak ıçın alınan acil geçicı kararlar, tavşana kaç tazıva tut örneği dürüst olmayan yakla- şımlar, ilk ve ortaöğretim yaşına gelmiş çocuklannı bir okula yerleştirebilmek içın para denkleştırmede zorluklarla, ola- naksızlıklarla boğuşan analar, babalar; kısacası, insana \e onun eğitimine dev- let yetkililerince ve siyasetçilerce yapıl ması gereken yatınm, teşvik ve düzen- lemelerin -serbest piyasanın insafsız tu- zağına düşürülme tehlikesine karşın- inatla frenlenmesi ve gençleri yönlendir- mede O. Reboul' un Eğitim Felsefesi' nde "yetiştirmek, öğretmek, biçimlendir- mek" bıçimınde formülleştırdıği genç- lere yönelik beklentilenn, içinin nasıl doldurulacaöının açıklanmasından kaçı- nılan "miUi ve manevi"ye ingirgenmış, aslındagüyaHıristiyarıBatılı/Amerika- lı uzmanlann raporlan doğrultusunda. ama çağının gerçekten uzağmda ka- lan/bıraktınlan, çocuğu cenderede tutan keyfiliğin, sorumsuzluğun ve beceriksız- liğın simgeleştınldiği Mıllı Eğitim Ba- kanlığı. Bir baba düşününüz; oğlunu, o ana kadar gönderdiğı rahat ve görece mem- nun kaldığı bir özel okuldan ücret soru- nuyla alı^ mahallesinde, birkaç bina öte- sinde yer alan sıradan bir liseye kaydet- tirmek istiyor, alınacak öğrencı sayısı sı- nırlı: kura çekıliyor; yedekten yüzüncü sırada yer alıyor çocuk; iki sokak ötesin- de bulunan liseye yazdınlamıyor. Veli düşünüyor, para durumunu gözden geçi- riyor eşiyle birlikte, denkleştiriyor ve es- ki okuluna gönderiyor çocuğunu. Gerçi bu özel okul. çağdaş eğitimi yakalama- ya çalışan danışmanlar grubunun öneri- leriyle sürdürmek istiyor eğitimi; öğren- ciler rahat, okul kendini binasıyla ve ça- lışanlanyla yenilemeye çalışıyor. ama Mıllı Eğitim BakanlığYnın (MEB) bu- yurduğu müfredat ve kıtaplanyla. K.ac veli ya da kimler. çocuğunu böyle özel bir okula gönderebilır? Bu öyküdeki baba benım: eşimin ay- lığını tamamen oğlumun eğitimine yatır- manın. başka yatınmlara bedel. belkı de daha gerçekçi olduğunu sanarak oğlu- muzun eğitimine hiç de olumlu katkısı olmayacağını sandığımız bir okul yeri- ne insancıl davranışlann daha güzel yü- zünü gördüğümüz özel okula devamına kararverdik. Ancak mahallemızdekı sıradan liseye. MEB"nin köhneleşmiş kurumlanndan binne çocuk kaydettirmeye çalışan yüz- lerce veliyle birlikte yaşadığım sahnele- n. anayasadakı eğıtime, sosyalleşmeye yönelıİc ilkelerle çelışen dunımu yaşa- dım bizzat. Okumak. modern okullara gitmek isteyen çocuklara dar gelen, yet- meyen, bir bakıma yasaklanan okullann görüntüsü bir yanda tüm acıklı haliyle dururken sadece "duagû" yetiştiren ku- rum. okul ve ibadet yerlerinin çoğaltıl- masındaki çelişkiyı üzüntüyle saptadım. Dıyanet'ın artan kadrolannın bütçesı- ne cümertçe gıden paralann okul yapı- mından kaçınldığını düşünerek yeniden üzüldüm; bireysel sonımluluğun eşlı- ğinde dünyayla bütünleştirme amacını gütmesi, din vecibelennı Tann ile kişi arasında bırakması gereken eğitimi vere- bılecek okullar yenne "duagû" yetışti- ren yapılanmayla tanhsel geçmişin bi- rikimlerini sıfirladığimızı gözleyerek de- rin düşüncelere daldım u ...Bir taraftan askerin mikdar ve ulu- feleri çoğaldığından ve bir taraftan hazt- ne nıalları şunun bunun zorbaJığına ve tasallutuna kaldığından.. ulufe/maaş ve- rilemez oldu. Bundan dolayı Sadrazam Melek Ahmed Paşa iş/makam karşılı- ğında daha öncekilerin alageldiği rüşvet- leri kabül etmeyip hazineye geüri, ya ye- rinde bir tedbir sa\ dığından veyahud baş- ka çare tedarikinden aciz oİduğundan usul ve kaide olarak gördii. Ve baa be- yinsiz >e kanşık kafalı defterdarlar/ma- liye bakanlan dahi hazineye gelen para- lan sarraflara verip karşılığında düşük akçe alarak bunun fazlasını fayda sandı- lar. Ve bu tasarruilar sebebhle nice nice fitne orta> a çıktı. çeşitli reziûikier ve hor görmelerİe karşılaştılar.. Sultan 111. Murad tasavvufa eğilimli oİduğundan suitan vakıflan vegünırük ve sair devlet gelirlerinden duagû vazifeleri tahsis edip giderek bu usul artıp azdığın- dan, saltanat memuri yetliklerine ve özel- likle harem ağalanna ve padişahın ha- rem dairelerinde sözü geçenlere ait olan birtakım hilekâr ve magribiye fazlasıyla görev verilmiştL. Bunlann verdigi sıkın- tıdan askerlerin maaşlan verifcmemek derecesine geündiğinden bu durum, mu- hafızlann dağılmasuıa sebep olduğu sö'y- lenmiştir." Geçen yüzyılın tanınmış devlet adam- lanndan, tarihçi Mustafa Nuri Paşa'nın ünlü eseri Netavkü'l-vukuaf ın yansıttı- ğı "görkemli*> Osmanlı'dan kimı manza- ralar ne kadar da günümüzle benzerlik göstermekte; ekonominin ınanılmaz savrukluğu, devlet gelirlerinin yiyicile- ri ve başkalan adına dua ederek çıkar sağlayanlan, yaşadığımızgünlerlenede güzel çakışmakta. Tarih sanki ayna koy- muş 16 ve 17. yüzyıllar ile 1980'lerin, 1990'lann arasına. Post-modemist tarihçilik keskin ben- zerliklere dayalı genellemeleri kabul et- meyedursun, geçmiş olaylann bağlantı ya da bağımsızhklanndaki özellikleri ortaya koymak durumundadır tarihçi; böylece yaşadığıgüne yönelik anlamçı- karabilir geçmişten. nerede bulunduğu- nu çok daha iyi saptayabilir tanh bilgi- siyle. Günümüzde tanık oldugumuz görün- tü. olup-bitenlerden sezinlediğimiz duy- gular, bunlar karşısında ya da eşlığınde aldığımız tavırlar, geçmişin yakın ve uzak de rinliklerinden gelip kümeleşen birikimlerin sonuçlanndan başka bir şey değildir. Türkiye'yi okul kıtüğuıa terk eden,"duagû" bolluğuna garkeden anla- yışlann, böylece, nereden ka\naklandık- lannı bilebiliriz. "Muasır duagû"lar "Duagû" yakaran, dua eden kimse. du- acı olan kişi anlamına gelir (Muasır-çağ- daş). Bir kimsenin yakararak (dua ede- rek) kendisi, başkalan, ülkesı ve dünya toplumlan için Tann'dan istekte bulun- maa ve bu işı, gösterişten uzak ve ina- narak yapması doğal karşılanabilir. He- le hele böyle bir yönelişi, vatanda^lan- nın verdikleri vergılere dayandırmadan. yaradanı ile kendisi arasında yapması, devlet kesesinden sağlanan harcamalan kanştırmadan ve Tann ile kendisi arası- na girmeye çalışan "duagû"lann niyet- lerine teslim olmadan başarması, sanı- nm. dinın de inananalara öğütlediği yak- laşımdır. Ancak devlet bütçesini eriterek, eko- nomik sıkıntılann getırdiği ortam içinde, üretmeden rant, faiz, nema. havadan pa- ra yiyenlerin yan aç bıraktıklan >ığınla- nn, çağdaş eğitimi getirebile cek laik sistemde okullardan yoksun bırakjlan ço- cukJann ellerini kaldınp dua etmelen ne işe yarayabilir? Egitimden, devlet bütçe- sinden alması gereken payı esirgeyenler, ellerinde Id yetkileriyle "hayır sahıbi" vatandaşuı lürufkârlığına sığın makla ye- ni bir "duagû" ordusu yaratmıyorlar mı? tmam- hatip liselerinin dışında kalan devlet okulîanndaki belirgin düşüşler, 1997 malı yılı bütçesinin de tanıklık (şa- hadet) ettıği üzere (Nokta dergisi, sayı 50, (8-14 Arahk 1996) "duagû" ordu- sunun "irfan ordusu"na yeğlenmiş olu- şu, Türkiye'nin geleceğinin ne yönde oluşabileceğimn canlı kanıtlan değıl mi? Sonuç Eğitimin, sağlığın, adaletin gerekleri- nin karşılanamadığı bir ülkede, pasta paylaşımından aslan payını, ûstelik çahş- madan alanlann ülkeyi "duagû"larla do- natma çabalan, çıkarlan gereğidir; yok- sa bır başkasının yürekten dua edip et- memesi onlann umunında değildir. İç dünyasını Tannsıyla karşı karşıya getire- rek huzur bulmaya çalışan kişinin ınançlannı dalgalandınp oy kapmaya uğ- raşanlan. din pazarlığı yapanlan, Tann adına iş görme cesaretini sergileyenleri. çaresizlik içinde kıvranıp kurtuluş yolu arayanlara sahtekârca -güya Tann adına- merhem olanlan. bütün bunlan inan- dıklan dine dahı saygısızca ve çıkar için yapanlan engellemenin yollanndan bi- ri, hatta ilki, gelişim ve değişimlen ya- kalayan okullan çoğaltmaktır. Osman- lı'nm son yüzyılındaki gayretleri ve cumhuriyetin dinamizmi getiren çabala- n doğrultusunda elde edilen birikimle- rin yıtinlmesi çok pahalıya mal olabilir. Üretmeden zengın olma küstahlığının ve külhanlığının doğurduğu ortamda ye- şertilen ve Bûknt Tanör'ün çok iyi ta- nımladığı ûzere (Cumhuriyet, 15 Aralık 1996) "toplumun örgütsüzleştirilmesi" sürecinde kutsallığından ötürü müdaha- le edilemeyeceği düşünülen tarikat ey- lemlennin çağdaş okullanmızın hakkın- dan gelecegı günler-bu gidışle- pek uzak olmavabilir. ARADABIR EKREM ATAER A«.ısven Çoksesli Bir Orkestra Gibi... Konfüçyüs'ün yüzyıllar önce söylediği o özlü sö- zü bir kez daha anımsayalım: "Bir milletin nasıl ya- şadığım anlamak istiyorsanız müzlğine kulak verin." Şimdi nasıl yaşadığımızı ya da yaşatılmak istendiği- mizi anlamak için ortalığa şöyle bir göz atalım. Tek- sesli melodilenn, aynı sözlerin, aynı anlatım biçimle- riyle ifade edildiğı birtoplum yapısı. Kısacası birinin çalıp birilerinin ise sürekii dinlediği bir orkestra. Ve bu teksesli müziğe mahkûm edilen milyonlarca insanın, sonunda günlük yaşamının da teksesli olduğu bir sosyalyapılanma... Insanoğlunu öbüryaratıktakırmndah ây/rafı örtfern- li bir özellik de bilindiği üzre. orgütlenme yeteneğidir. Bu yeteneğini harekete geçirip geliştırebileceğı ortam ise kuşkusuz demokrasinın egemen kılındığı ortam- lardır. Örgütlü hareketlilığin estıreceği rüzgârlar ise çoksesliliği beraberinde getirecektir. Öylesine bir çokseslilik ki dev bir orkestranın tek tek görev almış sazlanymışçasına; yan yana geldiğinde belki güzel bir senfoninın bütününü oluşturacak bir yapılanma. Toplumu örgüsüz duruma getırmenin yollanndan bi- ri de sanınm teksese mahkûm etmekten geçiyor. Teksese mahkûmluk isetepkisizliği (reaksiyonsuzlu- ğu) ve sessizliği... Ve o sessiz yığın istenilen kıvama geldiğinde; üzerine ister postallaria gidin. ister çete- lerie, ister yargısız infazlaria, aynı sessizlik ve tepki- sizlik devam edecektir. örgüt ve orgütlenme kavramlannı öcü gibi göste- ren, temel hak ve özgüriüklerini almak için meydan- ları dolduran binlerce insanı "ıhanet-ı vataniye" ile suçlayan güç; öte yandan kendi çetelerini palazlan- dınp arpalıklannı sonuna kadar açarak bugünlere ge- tirmedi mi Türkiye'yi? Tarikatlann parsellediği cami- leri, ne idüğü belirsiz yurtlan, imam-hatip okullan ile, bu işe resmi kılrflannı hazıriamadı mı?.. Yaklaşan teh- likenin ne olduğunu gören Bahriye Üçok'lan, Uğur Mumcu'lan, Turan Dursun'ian. Çetin Emeç'leri en kalleş yöntemleri ile katletmedı mi? Server Tanilli'le- ri kurşunlamadı mı? Sıvas'ta onlarca insanı "Şeriat isteriz" diye attıklan naralarla bir çırpıda yakıp kül et- medi mi? Tüm bunlan yaparken bir tek şeye güven- di; karşısındakı tepkisiz ve teksesli orkestraya. Ne za- man ki istediği tek sesin yanında bir ikinci, belki üçün- cü sesi duyacak olsa, bindi tepesine... Sakın kimse mevcut siyasal partileri, çoksesliliğe atılmış adım ola- rak göstermeye kalkmasın. Bizim anlatmak istediği- miz; kendi iç uyumunu (armonisini) iyi oturtmuş, sah- nedeyken de sahne dışındayken de aynı şarkıları söylemeyi başarabilecek oluşumlar... Köktendincilik bugün karşımıza dikildi ise, bunda bilerek ya da bil- meyerek tüm siyasal partilerin az ya da çok payı var- dır. Düşünün ki Sıvas katliamına hangi siyasal parti- nin koalisyon ortaklığında cesaret edilebildi? Sokak infazlan bütün şiddeti ile devam ederken, hangi in- san haklan bakanı, yalnızca uzaktan seyretmekle ye- tinmedi? 70'li yıllarda MSP-CHP koalısyonunun baş- bakanı, gerici kadrolar sistemlice örgütlenirken, ne- redeydiler? Eline Kuran alıp eyleme koşanlara, Antt- kabir'i basanlara meczup yumuşatması ve gizli hoş- görüyle yaklaşıldı hep. Tarikat ilişkileri ile ünlenenler, bugünün en hızlı laiklik savunucusu görünen ANAP'ın kadrolan değil midir? Kimlerin döneminde Sünni din dersi mecburi hale getirildi? Şimdi ise dolaylı veya dolaysız yoldan mevcut her iktidar tarafından az ya da çok destek bulan kökten- dinci hareket, bütün hazıriığı ve umursamazlığı ile karşımıza dikilmiş durumda. Zamanında lokal hare- ketler diye yorumlanan bu zararsız ve haşan çocuk, işi Kudüs gecelerine kadar götürdü. Tabii ki bu buz- dağının yalnızca üstü, altı ise her gün artan homur- tusu ile variığını bir o kadar daha hissettiriyor. Bütün siyasal partilerin tabanlannda. inanıyorum ki aynı oranda olmasa da gelişmelerden rahatsız bir kitle var. Işte çoksesliliği yaratacak orkestranın asıl elemanları bu insanlar. Şimdilerde yapılacak olan bu orkestranın partisyonlannı iyi yazmaktır. Bütün sorun çoksesli düşünüp bir orkestra birlikteliğinde hareket etmektir. Bu harekete siyasal partiler aday ise önce kamuoyu önünde sağlam bir özeleştiri vererek işe başlamak durumundalar. Tarikatlara bağlı oy hacmi- ni daraltmamak için kadın yürüyüşünden türiü dema- goji ile çark eden parti anlayışlan ile bu iş olmaz. Tüm demokratik kitle örgütleri, sivıl toplum örgütleri, ta- banlannı; yaklaşan değil, kapıya dayanan tehlikeye karşı tepkili duruma getirmelidır. Bu işte hangi parti- nin seçmeni olursa olsun tepkilerini birlikte göster- mek durumunda. DYP'nin, iktidar hırsı ile verdiği primlerie Türkiye'yi nereye götüreceği ortada. TARTIŞMA Susurluk Komisyonu ve 'Temiz Toplum Kampanyası' Mkamyona toslamasından sonra iyıce anlaşıldı ki. ülkemızdeki toplumsal kirlilik, tüm bireyleri kapsayacak düzeydedır. Öyleyse hepimiz de çeşitli ölçülerde kirliyız. Çünkü bu 'yöneticileri' biz seçiyoruz. En azmdan bu bağlamda bir sorumlulufomuz vardır O afya. sıyaset, aşiret ihşkisinın Susurluk' ta nedenle hiç kimse ıçın 'hen tertemizim' savı geçerli değildir. Binlerce örnekten bır tanesi, iizerinde TC yazılı yeşıl pasaportlann Avrupa kapılannda, potansiyel suçluluk kanıtı olarak işlem görmesidir. El kapılannda gördüğümüz bu işlemden sız yurttaş olarak, bir anda iliklerinize kadar aşağılandığınızı hissetmiyor musunuz? Keşke hayır diyebilseydik, ama diyemıyoruz. Öyleyse kirlendJlfeikırleridınız, vani kırlettıler! Diğer yandan sömürülmek ve ona tepkisiz kalmak bildiklerimizı saklamak; bunca kirlenmeye karşın, 'bana değmeyen yüan bin yıl yaşasın' dıyerek eve kapanmak: hiç olmazsa ışıklan bır dakıka kapatmak gibi minik, hatta masumane bir eyleme dahi katılmamak, kirliliği hazmetmek ve ona ortak olmaktır. Dev letin kimı bırimlennde bu boyutlarda bir çeteleşme, çıkar ortakhğı; mafya, esrar. eroin. gaynmeşru ilışkıler ağı ülkemızı sanp sarmalamışsa ve bızler bu hukuksuzluk ortammı onaylamı>orsak. yapacağımız yüzlerce şey olmalıdır. Yağmalama, K.ürt- Türk boğazlaşması, Alevi- Sünnı kamplaşması: faili meçhuller, yargısız mfazlar bizım ülkemizde yapılmaktadır. Bunlan yapan çetenın sayısı üç aşağı beş yukan bellidır. Bu ılışkiler on binlerce insan tarafından bılinmektedir. Bu ilişkılen bılen ve bıldığj oğanın dokusunu tarihle işledik. Yennyeşıl doğanın mavı bır gölle süslendığı Sapanca'da, geçmişin ncehklı çızg lerı, çağdaş mırrarının olanakları ile bırleştırıldı ve ev" kavramı yeniden yaratıldı: Sapanca Manors. 55 bın metrekarelık koru ıçtne serpıştırılnnış sadece 40 vılladan oljşan Saoarca M a n c s , T u d o r \e Vıctona tarzı kır evlerının /ep/en bır >orumu. Her yenı güre, tarıhın ıçınden aoğaya açılan tatlı bır /olcu'uğa çıka-- gıbı başlananız çın. SHOWPA SHOVVPA BİR SHOW TV KURULUŞUDUR (O212) 275 55 55 Faks (0212) 2 8 8 3 0 3 1 Ankara . (0312) 4 1 9 58 8 6 / 8 7 halde susanlar! Çağnmız sizedır. Siz sorumlusunuz. Vıcdanınızın sizı rahatsız ettiğinı bilıyoruz. Ortaya çıkın, konuşun. sağcı-solcu, her kimseniz bunu lütfen yapın ve kendinızi temızleyın. Temizleyin çünkü; TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu, 'aklama' komisyonuna dönüşmek üzeredır. Siz, biz. hepimiz sessiz kalmaya. korkmaya ve bildiklerimizi saklamaya devam edersek 'dağ fare dofuracak" Ve • temiz toplum umudu bir kez daha, belki de hıçbır zaman gerçekleşmemek üzere 'bunlann onurlu toplum, temiz toplum olmaya niyetleri yok' diyerek bızi terk edecektir. Kendi çağnmıza ilk yanıtı biz veriyoruz ve yetkililere soruyoruz: Çülerörtülü ödeneğinden hangi Alc\ i kurumu-önderi kaç para almıştır? Alevilerin temiz ve şaibesiz geleneği şaibe hükümetine pazarlanmış mıdır? Karşıhğuıda kaç para alınmıştır. _ Susurluk Araştırma Komisyonu'nun başkanı Sn. Elkatmış, 13.02.1997 günü yaptığı ve medyada yayımlanan demecinde "Ortülû ödenekk ilgüi hiçbir belge. bilgi bulunamamıştır'' diyerek, örtülü yağmasmı örtmek istediğini hissettirmıştir. Buradan da anlaşılıyor ki, çetenin. faili belli cınay_etlenn: Göktepe, Mumcu, Uçok,Aksoy, Dursun, Gazi-Ümraniye katliamlannın, esrar-eroın kaçakçılannın da üstü örtülecektir. Bızler, sizler, hepimiz sessiz kalmaya devam edersek. duvara yazı yazan hselilere. üniversitenin camını kıran üniversitelilere yüzlerce yıl ceza veren, ancak çeteye dokunamayan, kirli ilişkilerin egemen olduğu bu sistemin akrep gibi davTanmasını ve kendinı cezalandırmasını beklemek boş hayaldir. Biz bu kirliliğın sürüp gitmesine izin vermeyeceğiz! En azından son şansımızın yok edilmesine seyirci olmayacağız. Durup dururken, Alevilere hakaretin de. Taksim'e, Çankaya'ya cami yapılması gündeminin de, gündem saptınlmasının da nedeni budur. Bizler Alevicihk dürtüsüyle değil. yurttaşlık bılincimizle. Mustafa Kemal'e demokrası. laıklık, sosyal hukuk devleti ilkelenne olan sarsılmaz bağlılığımızla, yükselen demokratik muhalefetin içinde kalmaya, ısrar ve inatla devam edeceğiz. "Mum Söndürülecekse" (Kazan ve ıdeolojisinin iması ve ıftirası anlamında değil) söndürecegiz, ışık söndürülecekse onu da yapacağız. Ta ki karanlık, karabasan ve kara tehlike yerini ışığa bırakıncaya, çoğulcu demokrasiyi kucaklayıncaya değın... Murtaza Demir PSAKD Genel Başkanı PENCERE Yunus'tan Şeriat Dersleri... Yunus Emre'den bir şiir: Evvel kapı Şeriat, emri nehyi bildirir Yuya günahlarını, herbir Kuran hecesi Ikıncisi Tarikat, kulluğa bel bağlaya Yolu doğru varanı, yargılaya hocası Üçüncüsü Marifet, can gönül gözün açar Bu mani sarayının, Arş'a değin yücesi Dördüncüsü Hakikat, ere eksik bakmaya Bayram ola gündüzü, Kadir ola gecesi Bu Şeriat güç olur, Tarikat yokuş olur Marifet sarplık dunır, Hakikat'tır yücesi Yunus Emre büyük şairimtz, 1923 Aydınlanma Devrımi'nden sonra keşfettiğimiz ozanımızdır; şi- irleri kuşaktan kuşağa halkımızın belleğine işlen- miştir: Peki, Yunus'un şeriatla arası nasıl?.. Yukarıdaki şiirin son iki dizesinde 'hiyerarşi'yi saptamış Yunus: Bu Şeriat güç olur, Tarikat yokuş olur Marifet sarplık durur, Hakikat'tır yücesi... • Alevi köyünde cami yoktur.. Hoca da yoktur. Niçin?.. Çünkü Alevi Kuran'ı bilir, Hazreti Muhammet'i tanır, Hazreti Ali'yi sever; cami yerine cemevinde ibadet eder, namaz kılmaz, ramazanda oruç tut- maz, hacca gitmez bır Müslümandır. Alevilik evre- ne bakışında görüş açısını öylesine genişletmiş ve derinletmiştır ki şeriat bu kapsamda gerçeklik ok- yanusunun dalgalannda yüzen bir küçük gemi gi- bi kalır. Ne diyor Yunus; Şer ile hakikatın Vasfını aydım sana Şeriat bir gemıdır Hakikat deryasıdır Türkiye'de 25-30 milyon Alevi yaşıyor, Sünni mezhebinin şeriatını Alevinin inancından üstün mü görelim?.. Her Alevi köyüne cami dikip, her Alevi mahaliesine devlet memuru imam mı atayalım?.. Yunus Emre der hoca Gerekse bin var hacca Hepisinden iyice Bir gönüle girmektir Yetmiş iki millete Bir göz ile bakmayan Şer'in evliyasıysa Hakikatta asidir (Şer = şeriat) • Şeriatçı saldınlan, Islam dünyasında yeni değil- dir; Yunus'a da saldırdılar. İşte ozanın yanıtı: Şeriat oğlanlan Nice yol keser bana '«A-, Hakikat denizinde "' .* € Bahri oldum yüzerim '•_ YupusiS'ûnĞtf yüzyıJın iRinci yarjayla,] 4/Gnfü yifeyılın başınd^ yaşayari Anadolu şairi, Tîirkça^i yücetten büyük özarı, höşgörO kültürömüzün bir anıtıdır. • Şeriatçı, yalnız laik Türkıye Cumhuriyeti'ne düş- man değildir; Osmanlı'daki bütün yenilik hareket- lerine karşı çıkmış softahğın simgesidir. Bugün Yunus gözlerini açıp dirılse 21'inci yüzyıla 3 kala Türkiye'deki 'irtica'ya şaşar kalırdı. 13'üncü yüzyılda şeriatçının yobazlığına karşı çıkan Yunus'a selam!.. NASIL BİR PARTİ NASIL BİR MÜCADELE Ayhan GEDİZ • Parti ve Orgütlenme • Avrupa Sıyası Partileri • Sovyetler Bırlıği nin Çöküş Medenl • Tûrk Toplumunun Tanhsel Yapısı ve Türkiye Siyasi Partileri • Kemalizm Nedir Ne Değildir? • Türkiye'de Günümüzün Toplumsal Mücadelesine Yanıt Verecek Sıyası Mücadetenin Programı Ne Otmalıdır? Ülkemizde halkın siyasi örgütlenmesi açısından tıkanan partilere karşı yanıt arayanlar için el kıtabı. Tum part üyelen, partı sempatızanları ve seçmenlennın okuması gereken kitap. Sergı Yayınlan, 134 sayfa 250.000.- TL Isteme Adresi: 1437 Sokak No: 17/7 Alsancak-İZMİR Tel : 0^32.422 31 14 Faks : 0.232. 421 50 26 Majör Müzik Yapım SELDA BÂGCAN sunar INTURKUSU İSTANBUL 1. ŞULH HUKUK HÂKİMLİĞİ'NDEN 1997/29 VasıT. Hastalığı sebebıvle mahkememızce vesayet altına alınan Nebahat Yakar'ın Trakya Üniversitesı Fen ve Ede- bıyat Fakiiltesı Dekanı Profesör Fatma Göksel Olgun'un \esayetı altına konulmasına karar venldi. llan olunur. 20.2.1997 Basın: 6961
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle