Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 7ARALIK1997PAZAR
12 KULTUR
38. ULUSLARARASI SELANİK FILM FESTİVALİ'NÎN ARDINDAN
Sinemamızın 'ilkleri gerçeldeştiASLISELÇUK
38. Uluslararası Selanık Fılm Festiva-
li'nde •'Altın İskeuder" ödülûnü Avust-
ralyalı kadın yönetmen Sue Brooks'un
"Road to NhüT (Nhill Yolu) filmine ve-
rilirken. uluslararası yanşmada ilk kez
bir Türk fılmi, Jüri Özel Odülü'yle, Gü-
müş İskender'i Derviş Zaim'in "Tabut-
ta Rövaşata"sıyla aldı. Başrol oyuncusu
Ahmet L'ğuriu ise oybirliği ile "En lyi
Erkek Oyuncu" ödülünü kazanarak ay-
nı zamanda Selanik'te ilk kez ödüllendi-
nlen Türk oyuncusu oluyordu,
Bu ilklerden üçüncüsü de jüride bir
Türk yönetmenin. Omer Kavur'un yer
almasıyla tamamlanırken, yine ilk İcez
bir Türk yönetmenin, Kavur'un üç filmi
(Anayurt Oteli, Gizli Yüz. Akrebin Yol-
culuğu) göstenliyordu. Türkiye için bu
önemli dört etkinliğin gerçekleşriği fes-
tivalde tüm bu etkinlikler izleyicilerden
gerekli karşılığı alıyordu. Omer Ka-
vur'un toplu gösterisinde uluslararası jü-
nde yer alan Fransız oyuncu Aurora Cle-
ment "GizH Yüz"'ü izlerken fîlmin son-
lanna doğru gözlerinin dolduğunu söy-
lüyor, filmden beğenıyle söz ediyordu.
1991 "de uluslararası olan Selanik Fes-
tivah'nde 1997 yılı bızım sinemamız için
sevindirici sonuçlar getiren bir platform
oluşturdu. 21-30 Kasım günlen arasında.
Uğurhı'nun rakibi Hoskins'ti
Ahmet Uğurlu'nun rakibi pek çok fil-
minden tanıdığımız tngiliz filmi
"Twentyfour Seven" (Yirmi dört Ye-
dı )'dekı Bob Hoskinstı. fakat Uğurlu, bu
gerçekten başanlı oyuncuyu aşarak ödü-
lü kazandı.
Uluslararası jüri Çek yazar-yönetmen
Ivan Passer başkanlığında, yönetmen
Ömer Kavur, Yunanlı yazar-yönetmen
Vassilis Alexakis. Isviçreli sinema eleştir-
meni Freddy Buache, Fransız Aurore
Cl'ement,Amenkalı yapım tasanmcısı
Dean Tavoularis, tngiliz yazar-yönetmen
Bill Forsyth'dan oluşuyordu.
"AItın İskender"i alan Sue Brooks'un
"Nhill YoJu" filmi geçtiğimiz on yılda
sürekli olarak büyüyen. etkin ürünleriy-
le uluslararası bir ilgiye kavuşan Avust-
ralya sinemasının özgünlüğüne yeniden
tanıklık eden bir yapıt. Brooks, kısa film-
le başlayıp televizyon filmleri çektikten
sonra ilk uzun metrajlı "Nhill Yohı"nu
gerçekleştiriyor. Brooks'un Pyramıd Hill
adlı -doğduğu ve büyüdüğü yer olan, sı-
kıcı, küçük bir kırsal kasabada geçen-
O
Uelanik'te ilk kez bir Türk fılmi, Derviş Zaim'in "Tabutta Rövaşata"sı Gümüş
İskender'i aldı. Ahmet Uğurlu ise oybirliği ile "En lyi Erkek Oyuncu" seçilerek aynı zamanda
ilk kez ödüllendirilen Türk oyuncusuydu. ilklerden üçüncüsü de
bir Türk yönetmeni olarak Ömer Kavur'un uluslararası jüride yer almasıydı.
filmde düşkünlerin, yoksullann yaşamı
her zamanki gibi irkiltici. Yönetmen bu
çarpıcı toplumsal yonıma deneyimlerini
kazandınyor. Her şeyin ağır çekimle ya-
şandıgı bir dünyada insanlar cümlelerini
bitirmeden konuşuyorjar. Herkes yapay,
nazik ve üstü kapalı. Öyle ki hiç kimse
yaşamda nelerin olduğunu aynmsamı-
yor bıle. Sonuçta gerçekten bir şey oldu-
ğunda ve bu aynmsandığında tam bir
kargaşa patlıyor. Bowling oynamaktan
çıkan 12 kadın 3 arabayla dönmektedir-
ler. Bu üç arabadan biri kazaya uğrar. So-
runsa hiç kimsenin hangi arabada oldu-
ğunu tam bilmemesidir. Yanm yamalak
yetişen acil servis kaza yerine vardığın-
da, herkes artık evine gitmiştir. Bu fılm
hayat, ölüm, evren ve Nhill yolu üzerin-
deki dünyanın bir köşesine uzanan, iste-
mese bile komik olan bir kara mizah fil-
mi. Festivalde yer alan Türk filmlerine il-
gi büyüktü. "Akrebin Y(4cuhığu"nda sa-
londaki yer kavgası yüzünden yönetmen
Ömer Kavur konuşmasına geç başlaya-
bildi. "Tabutta Rövaşata" dolu salona
oynadı ve gerçekten çok alkış aldı. "Ta-
butta Rövaşata" ekibiyle Atatürk'ün
doğduğu evı zıyaret ettiğimizde Derviş
Zaım, "Tarih kttapiannı okurken buevin
resiınlerini görûrdüm, şimdi buradayım
ve bu beni gerçekten etkfledi" diyordu...
Festivalde bu sene 3 sinemacıya onur
ödülü verildi. Doksan yaşındaki Porte-
kizli yönetmen Manuel de OBveira'ya,
Yunanistan'ın sanat Madonnası diye anı-
lan oyuncu Irene Papas'a ve Yunan asıl-
lı Amerikalı yapım tasanmcısı Dean Ta-
voularis'e.
OBveira, Papas ve Tavoularis
Yönetmenliğe sessiz sinema dönemin-
de adım atan Oliveira yüz yıllık bir geç-
mişe sahip olan fılm endüstrisi tarihinin
insan şeklindeki görüntüsüydü. Festival
yöneticisi Mkhel Demopouios, Oliveira
için "Hayat ve sanaon bir ergeni, sine-
mayla gerçek arastndaki özel ilişkiye da-
imaflgiduvmuş, kendi vizyonunu gerçek-
leştirmeye çahşırken aynı zamanda baş-
kalaruu sinema serüvenine davet etmeye
çahşan büyük bir bdgesekidir" der. 1928
yılında sinemaya oyunculukla başlayan
Oliveira'nın sinemaya dair düşünceleri
şöyle: "Sinema gerçeğüi bir biçimini su-
nar, gerçeğin ta kendisini değiL Gerçek
karmaşıkür, çünkü her insan onu kendi-
sine göre algılar. Gerçek, özünde bizim
dışımızdadır. çoğunluk göremediğimiz
şeydir_'>
1950 yılında oyunculuğa başlayan,
"Aleksi Zorba" ve "Electra" fılmlerinin
unutulmaz oyuncusu Irene Papas, kendi-
sinin Yunanistan'la özleştiribnesi eğilimi
için şöyle konuşuyor "tnsanlar başkası-
nı birer gûvercin yuvasuıa yerieştirmeyi
severier. Yunanlı oldugum için ve özettik-
k yapüğun her şe> de Yunanlı olma rengi
bulunduğu için böyle bir tanımlama oi-
ması doğaldır. Fakat yine de insan ruhu-
nun ülkesinin olmadıgını da unutmamak
gerek."
"Apocah/pse Now" (Kıyamet), "The
Godfather"(Baba). "Bonnieanddyde"
filmlerinin yapım tasanmcısı Dean Ta-
voularis'i Amerikalı yönetmen Frands
Ford Coppola şöyle degerlendiriyor:
"TavtMilorts'in bugün HoUyvvood'un en
önemli yapım tasanmcdanndan biri ol-
ması şans değildir. Tavoularis'e yapun ta-
sanmının 'babası' denmesinin nedeni de
zaten budıuf Tavoulans ise kendini Av-
nıpa sinemasına yakın hıssediyor.
Festival yöneticisi Michel Demopo-
uios ve "New Horizons"un (Yeni Ufiık-
lar) direktörü Dimitri Eipides'e göre:
"Festivaliıı seyirci kitlesi. sinemaya yöne-
lik olarak canlanan bu ilgi. bağunstz ka-
litcli film hakkında daha fazla bilgi sahi-
bi bir kamuoyunun açık göstergesidir.''
Adalet sistemine eleştirilerin geri planda kaldığı savunulurken, Ute Lemper ve Ruthie Henshall övüHiyor
o9
müzikaliııe değişık tepidler
Barbara ölümü ve aşkı anlatıyordu
'Siyahlı Kadın'
artık şarkı
söylemiyor
Kühür Servisi - Uzun sü-
redır solunum problemi çe-
ken ve geçen günlerde zehir-
lenme nedeniyle yaşamını
yitıren Fransız şarkıcı ve pi-
yanıst Barbara, müzık yaşa-
mma siyah bir piyanoda baş-
ladı, sanat yaşamı boyunca
da dinleyicileri tarafından
'Siyahlı Kadın' olarak anıldı
hep. Tüm yaşamı boyunca
birlikte yaşamayı seçtiği si-
yahtan vazgeçmedi.
1930'da Fransız bir baba
ve Rus bır annenin kızı ola-
rak dünyaya gelen sanatçı.
Paris konservatuvannda öğ-
renim gördü.
Mitterand ha>Tanrydı
Gerçek adı Monkjue Serf
olan Barbara. müziğe
1950'lerde kabare şarkıcısı
olarak başlamış, melankolik
olduğu kadar ölümü ve aşkı
anlatan şarkılanyla tanın-
mıştı. Fransız müzik eleştir-
menlen tarafından "O sade-
ce kendisi için besteledi ve
söyledi; aşk. ölüm, aynhk ve
melankoli kokan şarküan"
diyerek nitelendirilen Bar-
bara. Paris konservatuvanna
devam ederken söylediği iki
klasik şarkıyla birçok ödü-
lün de sahibi olmuştu.
Sanatyaşamının ilk 15 yı-
lında şöhreti yakalayamayan
sanatçı, yaşamını uzun süre
Brükserin kasvetli gece ku-
lüplerinde şarkı söyleyerek
kazandı. Sanatçı. 'LaChan-
teuse de Minuh' adlı şarkı-
sıyla şöhreti yakaladı ve
Brassens, Ferre, Brel, Ferrat
gibi ünlü sanatçılarla çalıştı.
Barbara daha sonra Ingiliz
Harry Fragson'la birlikte
ünlü cafeleTde unutulmaya-
cak konserler verdi. Yvette
Guilbert'e "Madame Art-
hur' ve 'Le Fiarce'yi beste-
leyerek onun haklı bir şöhre-
te kavuşmasını sağlayan Le-
on Xanroria da çahşan Bar-
bara, gittikçe daha da tanın-
mayabaşladı.
Kariyerini kendi bestele-
diği şarkılarla sürdüren ve
konserlerinde ağırhklı ola-
rak kendi bestelerine yer ve-
ren sanatçı, en büyük başa-
nlanndan birini eski Bobi-
no'da ve Olimpia'da verdiği
konser sonrasında kazandı.
Barbara bestelediği şarkı-
lar arasında en çok 'Ma Ptus
belle Histoire d'amour, c'est
vous' la özdeşleşmiştı.
Barbara'nın diğer bir
özelliği ise hayır kurumla-
nyla çalışması ve düşkünler
yaranna katıldığı kampan-
yalardı. Barbara'nın karşı
konulmaz sesine hayran
olan bir diğer önemli ısim
ise Fransa'nın eski Cumhur-
başkanı Francois Mitte-
rand'dı. Barbara, Mitte-
rand'ın Elysee Sarayı'nda
verdiği pek çok akşam ye-
meğine de konuk sanatçı
olarak kahldı. Fransız ko-
münist lider Georges Marc-
hais ve L'Humanite'ye de
kendisini sevdiren Barbara,
aynca Colette Magm. Jean
Ferrat gibi sol eğilimli kişi-
lerle eğlence niteliğinde
programlar yaptı.
Sanat yaşamının son dö-
neminde, aileleri tarafından
suiistimal edilen çocuklar,
AIDS'e yakalanan kişiler,
ırkçılığa maruz kalan ve göç
etmek zorunda kalanlar için
düzenlenen kampanyalarda
da aktif görev alan Barba-
ra'nın şarkı sözleri gittikçe
kötülükleri anlatmaya ve ka-
rarmaya başladı.
Barbara, bir kadının zara-
fetini ve bir erkeğin gücünü
bırleştiriyordu bedeninde.
26 Kasım'da aramızdan ay-
nlan sanatçı. son konserini
1994'te vermiş, son kasetini
ise 1996'da çıkarmıştı.
Kültûr Servisi- tngi-
liz sanatseverler adalet
sistemi ve ahlaki çözül-
me üzerine bir oyunu
tartışıyor bugûnlerde.
Londra Aldephi tiyatro-
sunda sahnelenen 'Chica-
go' değerlerin yitirilmesı,
kokuşmuşluk, ahlaksız-
lık gibi toplumsal ko-
nulan ele almasma
karşın eğlendirici
unsurlan gözardı
etmeyen danslı bir
müzikal.
Başrollerini Ruthie
Henshall ve Ute Lemper'in pay-
laştığı oyun çok değişik tepkiler
topluyor izleyicilerden. Kimi eleş-
tirmen ve izleyiciler oyunu cinsel-
liğin ve şiddetin ön plana çıkanla-
rak adalet sistemine yönelik eleş-
tirilerin gözardı edildiği gerekçe-
leriyle yererken, kimileri oyunu
yere göğe koyamıyor.
Maurine Dalbs Watkdns'in
1920 yılında bir cinayet davasın-
dan yola çıkarak kaleme aldığı ya-
pıt, ilk olarak 1970'lerde John
Kander'in bestesi ve Fred Ebb'in
sözleriyle Broadvvaj'de sahnelen-
mişti. Müzikalin bu ilk yorumu
Bob Fosse imzasını taşıyordu. Chi-
cago, yaşamlan hapishanede kesi-
şen Velma ve Roxie'nin öyküleri-
ni konu ahyor. Kocasını ve onun
sevgilisini öldüren Velma ile ken-
di sevgüisini öldürerek suçu koca-
sının üzerine yıkan Roxie özgür-
lüğe giden yolun şöhretten geç-
tiğini kavnyorlar hapishanede.
Başrollerini Ruthie Henshall ve Ute Lemper'in paylaştığı'Chicago' müzikali
izleyicilerden ve eleştirmenlerden çok değişik tepkiler topluyor. Müzikal,
cinselliğin ve şiddetin ön plana çıkanlarak adalet sistemine yönelik
eleştirilerin gözardı edildiği gerekçesiyle
yeriliyor ya da yere göğe konmuyor.
Özellikle erkekler beğenirken, feminist
kesim tepki gösteriyor.
Chicago özünde gerçekçi bir
müzikal değil. Kander ve Ebb'in
Chicago'yu müzikale uyarlarken
en çok etkisinde kaldıklan yapıt
Brecht'in <4
ÜçKuruşhıkOpenı''sı.
Brecht gibi ahlaksızlıklan ve bo-
zulmalan toplumun her sınıfina
yayarak ele almalanna karşın top-
lumsal gerçekçilik konusunda ta-
mamen aynlıyorlar Brecht'ten.
Toplumsalhğı eğlence ve şok öğe-
leriyle allayıp pullayarak işliyor
Kande ve Ebb.
Bütün bu eğlencelik öğelere karşın
düşündürmeyi ve sorgulatmayı da
başanyor Chicago.
Chicago'nun yeni yorumunda-
ki en başanlı bölümü Ann Rein-
king'in dans koreograftsi oluşturu-
yor. Dansçılannın bedenlerini an-
latımın tamamlayıcı öğesi olarak
kullanan Reinking, bütün oyuncu-
lann içindeki virtüöziteyi açığa çı-
kararak hayal gücünün sınırlannı
zorlayan bir koreografi sunuyor.
Dans zaman zaman sözlü anlatı-
mm önüne çıkıyoroyunda. Watter
Bobbie'nin yönettiği oyun
1997'nin Ingilteresi'nde samimi
ve modern bir yorumla sahneleni-
yor. Chicago için müzikal yerine
danslı ve müzikli bir gösteri ifade-
sini kullanmak daha doğru olur as-
lında. Orkestra Broadway yoru-
munda olduğu gibi oyunculann ar-
kasında bir çerçeve içinde yer alır-
ken rolü biten oyuncular sahne ar-
kasma geçmek yerine kendilerine
aynlan karanhk bölüme çekiliyor.
Olaylann zamanı belirrilmediği gi-
bi mekanın da mahkeme salonu
mu, hapisane mi olduğu da ancak
konuşmalardan anlaşılıyor.
Eleştirmenler 'Uğrunda ölüne-
büecek bir şov'dan 'iğrenç, mide
bulandıncı bir mflzikal'e kadar
uzanan değişik görüşler sunuyor
oyunla ilgili olarak. Özellikle er-
kek eleştirmen ve izleyicilerin be-
ğenisini toplayan oyun, feminist
kesimin tepkisini çekmiş durum-
da. Fileli çoraplı bacaklannı düm-
düz havaya kaldınp canlı danslar
sergileyen kadın mahkûmlann ge-
ce klübü müşterilerinden daha çok
ilgi göreceği ya da bu nedenle mü-
zikal tarihinde sağlam bir yer edi-
nemeyeceği yönünde kaygılar ha-
kım pek çok kesimde.
Oyunu öven eleştirmenlerin ço-
ğu erkek. Oyundaki danslara ve
cinsellik öğesine övgüler yağdın-
lırken, adalet sisteminin bozukluk-
lanrun hiç irdelenmemiş olması ya
da bu konunun tamamen eğlence-
nin gölgesinde kalmış
olması konusunda hiç bir eleştiri
getirilmiyor bu yazılarda. Dafly Te-
legraph'tan Charles Spencer.
"Oyuncular erotik danslannı ru-
tuklanmadan sergileyebUiyor-
lar_Yetişkinlere yönelik bir oyun.
Tam anlamıyla eğlendirici ve tehfr-
keli derecede etkileyki bir şov" yo-
rumunu yaparken Guardian gaze-
tesinden Michael BiDington oyunu
"Oldukça zeki ve ustaca tasarlan-
mış geri dönüş" olarak nıteliyor.
File çoraplara tepki
Öte yandan kadın izleyicileri da-
ha az etkiliyor Chicago. BBC'den
Germaine Greer "Oyun midemi
bulandırdı. Kadınlann dnayetleri
işiedikten sonra hiç rahatsız olma-
malan gerçekten oldukça uzak.
Omuzlann ve leğen kemiklerinin
döndürülüp durduğu dans tarzın-
dan da hiç hoşknmadım'" yorumu-
nu yapıyor. Times Educational
Supplemenfin Genel Sanat ve Ya-
yın Yönetmeni Heather NeiDs ise
"Kadınlann vücutiannın güzeuiği
ilefileliçoraplan çıkarürsak oyıın-
dan geriye insanın moraHni alt üst
eden bir ironi kanr sadece. Kadın-
lar seksi dişfler olmasavdı, adalet
sistemini eteştiren güzel sesli sanat-
çılar olsalardı ovuncuJuklannı file-
li çoraplarla desteklemelerine hiç
gerekkahnazdı" diyor. Oyunu por-
nografik nitelikli bulan Mail on
Sunday yazan Georgina Brmvn
oyundaki danslann bir bar gösteri-
sinden pek bir farkı olmadığını ve
şiddete gereğinden fazla yer veril-
diğini belirtirken, izleyicilerin ka-
dınlar ve erkekler olarak ikiye ay-
nlmadığını, duyarlı bir erkeğin de
oyundan rahatsız olması gerekti-
ğini ekliyor. Shakespeare Com-
pany'den Suzane VVilford ise kla-
sikleşmiş yapıtlann kötüye kulla-
nılmasından rahatsız.
Oyunla ilgili bütün eleştiriler
adalet sistemine yönelik tepkilerin
geri planda kaldığı görüşünde bır-
leşırken, övgülerin kesiştiği nokta
ise Ute Lemper ve Ruthie Hens-
hall'un oyunculuk yetkinlikleri.
KÖŞEBENT
ENtS BATUR
Şimşip Tarak
Şöyle denilebilir mi: Bana yaşadığınız ülkenin gün-
demini söyleyin, size kim olduğunuzu açıklayayım?
Şüphesiz, bir ülkenin her bireyini biçimlemeye yet-
mez gündem; gene de, genel bir etkisi olduğunu
yadsıyamayız kolay kolay.
Geçen haftanın dünya gündeminde iki ağır top
konu yer alıyordu: Güney-Doğu Asya'da patlak ve-
ren ekonomik krizin güncel ve olası gelecek sonuç-
lan; iklim koşullan bağlamında yaşanması bekle-
nen değişim konusunda bilim adamlannın üzerin-
de uzlaştığı çözüm yollan. Her iki konu da bizim gün-
demimize hemen hemen girmedi, bir avuç meraklı
ve ilgiliyi saymayacak olursak.
Bizim gündemimizde ağırtığı Antalya'da çıplak
denize girdiği için sınır dışı edilen genç hanımla
Mehmet Scholl'un babalan temsil etti. Elbette her
ülkenin kendi, yerel gündemi olacak. Ama, günde-
mi bu örneklerie kilitlemek mi doğrudur, o ayn. Ikin-
cisi; yerel gündem, ucu nasıl olsa bize de dokuna-
cak gelişmeler söz konusu olduğunda, evrensel
gündeme bunca kayrtsız kalmamıza yol açmalı mı,
o da ayn.
Bizim yazılı ve görsel basınımız, iyiden iyiye ipin
ucunu kaçırmış durumda. Ülkeyi yönetmeye nere-
deyse hazır da, kendisini toparlama, gidişatına çe-
kidüzen verme konusunda hiçbirgirişimi, eğiiimi, ni-
yeti göze çarpmıyor. Rejım, devlet yeniden yapılan-
sın diyoaız; ya basını kim yeniden yapılandıracak?
Beni, ister istemez, kendi alanımda olup bitenler
çok daha yakından ilgilendiriyor. Gazetelerin, der-
gilerin, televizyon kanallannın kültür gündemi çer-
çevesindekı yaklaşımlan, bir iki yayın organını ayı-
racak olursak, acınası bir halde. Bu çerçevede de
olay yaratmak, hatta sahte olay yaratmak tek çare
olarak görülüyor çoğu zaman.
Kültürü en geniş tanımıyla ele alıyorum burada.
Besleyici, düşündürücü bir gündem ortaya koymak
için biraz çalışmak yeterli bu alanda. Sozgelimi, ya-
nn başlayan ve iki gün sürecek bir etkinlikten yola
çıkılabilir.
Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırma ve Uy-
gulama Merkezi. Emine Gürsoy-Naskali'nin yöne-
timinde, son derece ilginç bir uluslararası toplantı
düzenliyor "Türk Kültüründe Aynntılar: Saç Dü-
zenlemesi." Yerii ve yabancı araştırmacılann katıl-
dığı toplantıda kültürümüzde, yüzyıllar boyu, saçın
ve sakalın, bıyığın tuttuğu yer kurcalanacak. "Saç
ve Sakal Siyaseti"nden fonm ve renk açısından sa-
kalın, bıyığın incelenmesine, berberin toplumsal ko-
numundan saç tokaianna, bâtıl ınançlara, konunun
neredeyse bütün boyutlan, işlenecek iki gün için-
de. Bu etkinliği tamamlayan iki sergi açılıyor aynca:
"Altaylardan Trakya'ya Kadın Baş Süslemelen ve
Saç Bağları" ile bir "Tıraş Aletleıi Koleksiyonu" ser-
gisi.
Uzmanlar, araştırmacılar, yorumcular söz alacak
bu toplantıda elbette. Gelgelelim, konuyla ilgili ol-
mayan, olmayacak herhangi bir birey düşünemeyiz
sanıyorum. Kadını eri<eği, çocuğu yaşlıyı her gün en
az bir kez ayna karşısına geçiren bir "aynnf/"dan söz
ediyoruz burada; berber dükkânlannı, kuaförleri her
--gün dolduranon bmterce insandan. Bu toptentıyı ve
"sergileri gündeme almak, gündelik hayatımıza ve
kültürel dünyamıza anlamlı pencereler açmak için
bulunmaz fırsat değil mi?
Şimdiden belli oysa: Bu fırsatı tepmek için yan-
şacağız. Kim, hangi yayın organı, ne ölçüde ilgile-
necek 42 araştırmacının saç, sakal, bıyık konusun-
da peş peşe dizeceği bulgularla? Dakika başı bıyık
yanşması düzenlenen bir ülkede kaç kişi Tahsin
Yücel'in "Bıyık Söylencesi"n\ okumuştur?
Hem zaten, bütün bireyleri kel ve matruş olan bir
üike değil mi Türkiye?
Bulutsuzluk Ozlemi'nin
Diyarbalup konseri iptal edildi
• Kültür Servisi - Bulutsuzluk Ozlemi'nin bugün
saat 17.00'de Diyarbakır Ziya Gökalp Kapalı Spor
Salonu'nda vermesi beklenen konser,
organizasyonu üstlenen şirketten kaynaklanan bazı
sorunlar nedeniyle iptal edildi.
Nezih Danyal'ın 'Globalization'
sergisi Paris'te
• Kültür Servisi - Karikatürist Nezih Danyal'ın
'Globalization' başlıklı sergisi Paris'te Anadolu
Kültüı Merkezi'nde açıldı. 35 karikatürden oluşan
ve Anadolu'nun kültürel simgeleriyle güncel,
evrensel simgeleri buluşturan sergi 15 Ocak'a dek
açık kalacak. Daha önce Berlin ve Rotterdam'da da
açılan sergi Paris'ten sonra Avrupa'nın çeşitli
kentlerinde yinelenecek.
Behçet Necatigil Şiir Ödülü
IGNisan'davepilecek
• Kültür Servisi - Şair Behçet Necatigil anısına
düzenlenen 'Necatigil Şiir Ödülü' bu yıl şairin
doğum günü olan 16 Nisan tarihinde verilecek. Mart
1997-Şubat 1998 tarihleri arasında yayımlanan şiir
kitaplannın katılacağı yanşmada adaylann şubat ayı
sonuna kadar 'Necatigil Şiir Odülü Seçiciler Kurulu
Sekreterliği, P.K. 109 Beşiktaş/lstanbul' adresine
başvurmalan gerekiyor. Yanşmanın seçici kurulu
Adalet Ağaoğlu, Füsun Akatlı, Prof. Dr. Cevat
Çapan, Doğan Hızlan, Fethi Naci, Hilmi Yavuz ve
Prof. Dr. Tahsin Yücel'den oluşuyor.
Arredamento'da bu ay
• Kültür Servisi - Arredamento Dekorasyon'un
aralık ayı sayısı çıktı. Derginin Profil bölümünde,
uluslararası sahnede önemli rol oynayan Japon
mimarlanndan Fumihiko Maki, Suha Özkan ile
Abdi Güzel'in irdelemeleri ve son projeleri
aracılığıyla tanıtılıyor. Söyleşi bölümünde, İTÜ
Mimarhk Fakültesi öğretim üyelerinden Afıfe
Batur'la kişisel tarihçesinden başlayarak yakında
yayınlanacak D'Aronco konulu kitabına uzanan bir
çerçevede Uğur Tanyeli konuşuyor. Derginin Dosya
bölümünde, Foster, Rogers, Grimshaw, Nouvel,
Piano gibi ünlü temsilcileri bulunan, uluslararası
mimarhk yönelimlerinden Hi-Tech üzerine Atilla
Yücel. Gökhan Avcıoğlu ve Burçin Altınsay yazıyor.
Gezi'Sergi bölümünde Selanik'in 1997 yılında
•Avrupa'nın Kültürel Başkenti' seçilmesi nedeniyle
düzenlenen etkinlikler çerçevesinde gerçeldeştirilen
'Athos Dağı Hazineleri Sergisi'ni Emine Önel ele
ahyor. Sanat bölümünde ise 5 Ekim-9 Kasım
tarihlerinde beşincisi gerçekleştirilen Uluslararası
Istanbul Bienali, Jale Erzen, Beral Madra, Necmi
Sönmez ve Süreyya Evren'in yazılanyla gündeme
geliyor.