Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 EKİM 1997 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
KUSBAKISI MEMET BAYDUR
Kavram da bir sözcüktür sonunda...\VlUem deKooning 1951 yılında söy-
lemış: "Birdeşutekkişilik sanat akunı
var: Marcel Duchamp.-Bence gerçekten
modem bir akım. çünkü her sanatçının,
yapması gerekeni yapabileceğini savu-
nuyor- her sanatçı birey için bir sanat ha-
reketi ve herkese açık."
Roberta Smhh, Modern Sanat Kav-
ramlan adh kitapta Kavramsal Sanat
başlıkhyazısınabualıntıylabaşlıyorve
daha ilk cümlede bu sanat akımını bir
zaman dilimiyle açıklıyor. "Altmışlıyıl-
laruı ortasında herkes yapabilir / herke-
se açık bir sanat dönemi başladı ve he-
men hemen on yü sürdü." Altmışbeşler-
de başlamış kavramsal sanat akımı, yet-
mişbeşlerde bitmiş. Doksanlı yıllann
sonuna doğru bizde yapanı, uygulaya-
nı ve savunanı çok olan bu sanat akımı-
nın birçok özelliği var. Düşünceye da-
yalı bir akım bu. Sanat hakkında, sanat
üstüne düşüncelerle kısıtlamıyor ken-
dinı; her şey hakkında, her şey üstüne
bir sanat akımı. Her cins eşya, yazılı
belge, fotoğraf, haritalar. film ve video.
sanatçının kendi gövdesi dahil her şey
kullanılıyor. En önemli olguysa kav-
ramsal sanat içın.. o derin ve büyülü
sözcük: Dil.
Gücünü, anlatım biçimlerini, düşün-
sel derinliğini. alaycılığını her şeyden
önce dilden alıyor kavTamsal sanat akı-
mı. Dil ıse eskilerin ve kımi yenilerin
bildiği gibi, aklın kepçesidir. Kavram-
sal sanatsa. adı üstünde "kavramsal"
olduğu için felsefe diliyle yakın ama
çok yakın ve derin bağlar kurmak zo-
rundadır. Felsefe. sosyoloji, psikoloji
dilini yapıünın yüreğine yerleştirir mec-
buren.
Roberta Smith altmışlann ortasında
başlatıyor kavramsal sanarı ama onun
da bildiği gibı 1917 yılında bir tek sa-
natçının yapıtından ve düşüncelerinden
filizlenmiş her şey. Marcel Duc-
hamp'tan. o y ıl Duchamp "bitirilmiş sa-
nat eserinden çok, fıkirie tfgüeniyorum"
diyerek, sinema ve otel tuvaletlerinden
>ense; sanat
eserinin ortaya
şartlar sürdüğünü
(insancıl olsun ya
da olmasın), o sanat
eserine bakan
insanlar üstünde bir
hakkı olduğunu
düşünüyorum
yıllardır. O
insanlardan daha
akıllı, bilgili,
ayncalıklı olduğunu
düşünmüyorum.
Oyle olsaydı...
yinni beş oyun
yazmazdım. Telefon
rehberinden
sayfalan
sergilerdim.
Binlerce isim,
binlerce
NUMARA...
tanıdığımız, ayakta çiş yapmaya yara-
yan bir "pisuar"ı imzalayıp (R. Mutt
diye imzalıyor, Ar-mut okunur), 'Çeş-
me' diye eriketleyerek New York'ta dü-
zenlenen bir modern sanat sergisıne
gönderiyor. "Yaprt" sergiye kabul edil-
miyor ama yirminci yüzyıl sanatı arrık
tümüyle ve temelinden bir sarsmtıya uğ-
ramıştir.
Duchamp iyi bir ressam, büyük bir
aydın, usta bir satranç oyuncusu, bir ön-
ceki yüzyılın sanatını özümsemiş bir in-
san, kültürle yoğrulmuş bunuva bir ai-
lenin çocugu, karşı çıktığı ya da dalga
geçtiği kültürü derinlemesine çok iyi bi-
len bir sanat adamı. Bir de büyük bir dil
ustası. Yazdıklanna. konuşmalanna ya
da en basiti, yapıtlanna verdiği isimle-
re bakmak yeterlidirbunu anlamak için.
Pisuar'ın New York'taki sergiye yol-
landığı yıl. yirminci yüzyıl tarihi için bir
"anahtar" yılıdır. Duchamp'la birlikte
başlayan sanat akımı için, Kavram ve
Anlam. plastık formdan daha önemlidir
1917 yılında. Plastik formun. lcavram
ve anlamın kopmaz bir parçası olduğu
düşüncesi o yıllarda doğal olarak itibar
görmez. Düşünce ile tensel hazlann bir-
birlertnden ayn ya da kopuk görüldüğü
çalkantılı yıllar. Birincı Dünya Savaşı,
Sovyet Devrimi yıllan. Kavramsal sa-
nat, bir anlamda Picasso, Matisse,
Mondrian ve Malevitch'in bazen soyut,
kimine göre "formaKst" sanat anlayış ve
yaklaşımlanna karşı doğmuştur.
•
Ellili yıllar ve altmışlann başı "içerik-
biçim" tartışmasıyla geçer. Içerik her
şeyden önemlidir artık. Bu tartışma; öz-
biçim tartışması, bizim memlekete de
biraz gecikerek gelmiştir. Kavramsal
sanat gibi.
Altmışlı yıllann ortasında ise ikinci
Kavramsal Sanat akımı çıkar ortaya.
Felsefe olarak sanat, bilgi olarak sanat,
dilbilim olarak sanat, matematik olarak
sanat, toplumsal eleştiri olarak sanat,
şaka olarak sanat, otobiyografi olarak
sanat! tpin ucu kaçmıştır. Politik. este-
tik, teatral, yapısalcı, felsefi, medyatik
ya da düşünsel sıkıntılan olan herkes
artık bu sıkıntılan yedeğine alıp "ar-
tist" olabılir. Çok da fena bir şey değil-
dir bu. Öte yandan politikayı, estetiği.
tiyatroyu, yapısalcılığı, felsefeyi ve bu
sanatlann "dilini" bılmek gerekirki ora-
da ipin ucu ikinci ve son kez kaçar.
Kavramsal Sanat yapıtının, dil karşı-
sında berrak bir karşılığı olmalıdır.
Açıklamalar sisli, puslu, bulanık olma-
malıdır.
"Ortaya 'şartlar" sfiren bir sanat -in-
sancıl olsun ya da olmasın- sanat eseri-
ne bakan insan üstüne şart koyan bir sa-
nat, benim gözümde faşist bir estetiği sa-
vunur." Böyle buyurmuş bir kavramsal
sanatçı altmışlı yıllann sonunda. Kıya-
met burada kopuyor.
Bense; sanat eserinin ortaya şartlar
sürdüğünü (insancıl olsun ya da olma-
sın), o sanat eserine bakan insanlar üs-
tünde bir hakkı olduğunu düşünüyorum
yıllardır. O insanlardan daha akıllı, bil-
gili, ayncalıklı olduğunu düşünmüyo-
rum. Oyle olsaydı.. yirmi beş oyun yaz-
mazdım. Telefon rehberinden sayfalan
sergilerdim. Binlerce isim, binlerce
NUMARA...
Altın PortakaVda a
CUMHUR CANBAZOĞLU
34. Antalya Altın Portakal Ulusal
Film Festivali ve 3. lluslararası Kısa
Film - Mdeo Festivali sonuçlan bu gece
Puar Alanı'nda açıklanacak. ödül töffe-
nine Ajda Pekkan şarkılanyla konuk
olacak. Yılmaz Atadeniz. Engin Cezzar,
SetanaGüneri Abdurrahman Keskiner,
Cem Odman, Kami Suveren, Yavuz Te-
kelioğlu. Reldn Tekso> ve Memduh
Ün'den oluşan uzun metraj jünsı. kla-
sik ödüllerin dışında Dr. Avni Tolunay
ve Behlül Dal adında iki özel ödül de ve-
recek bu gece.
"Kısa Fflm -Vıdeo"da ise Abdou Ac-
hnuba. (Fas), George Dolidee (Gürcis-
tan), Göksel Gülersoy, Lars Bo Kimer-
gard (Danımarka), Faride Marei (Mı-
sır). Zarife Oztürk, Keriman Ulu-
soy'dan oluşan jüri. yedı dalda ödül da-
ğıtacak.
Bu yıl Antal>a'da yanşan 14 film.
beş gün boyunca üç sinemada beş se-
ansta halka ulaştı ve genelde yan yan-
ya dolu salonlarda izlendı festıval. Si-
nemalarda seyirciyle yaptığımız nabız
yoklaması sonuçlanyla sinema çevresi-
nin favorilerinin birbirine yaklaştığını
saptadık son iki gün. Seyirci yine Atıf
Yumaz'ın Nihavend Mucize'sini favori
görüyor ama. Ferzan Ozpetek'in Ha-
mam'ıyla Zeki Demirkubuz'un Masu-
miyet'ini beğenenlerin sayısında da ar-
tış var. Sinemacıjar ise Banş Pirha-
san'ın Usta Beni ÖMürsene'sinın üze-
rinde çok duruyor. Hamarn ve Masumi-
yet diyenler de fazla. Üç TRT filmi
Yanlış Saksuun Çiçeği (Fide Motan),
Solğun Bir Sin Gül (Canaıi Evcimen
Içöz) ve İnsan Kurdu (Fatih Arslan) ile
Nuri BilgeCeylan'ın Kasaba'sına şans
tanıyan olmadı. Ersin Pertanın Kuşat-
ma Alonda Aşk'ından Sevtap Çapar,
Ali Özgenrürk'ün kötü şakası Mek-
tup'tan Tank Akan. Tunca Yönder'in
Çökertme'smden Tuncel Kurtiz. Ha-
mam'dan Şerif Sezer, Masumiyet'ten
Hahık Bilginer v e Derya Alabora isim-
leri daha fazla geçiyor. Bu arada yaban-
cı oyunculara şans tanıyan yok gibi.
'Eşkıya aşh aldatmamalı'
Eşkıya ve İstanbul
Kanadanmın Aranda'nın gişe
başansından sonra medyanın da
desteğiyle umut rüzgârlan
esiyor Yeşilçam'da; Türk
sinemasının "neo" bir döneme
girdiğini. beyaz sayfa açıldığını
söyleyenler. seyircinin yerli
filme kesin dönüş yaptığını
iddiaedenler...
Umudun yanında tabii bir de
ışın yaşanan gerçeği var.
Milyonluk tirajlann yerli
sinemaya nasıl katkı
yapabileceğini ve son durumu
festivalde yanşan yönetmenlere
sorduk:
FERZAN ÖZPETEK: İki
fılmin iş yapmasıyla sırtını
dönmüş seyirci birden yüzünü
çevirdi Türk sinemasına. Eşkıya
birdenbire çarptı seyirciyi; uzun
süre eksik olan samimiyeti
yakaladı. Ancak bu başanya
bakıp Türk sineması canlandı
demek için çok
erken. Bu iş büyük
aşklar gibi olabilir,
hızlı başlar ve iki gün
sonra bitebilir.
Bundan çok
korkanm. İki filme
bakıp hayaller
kurmak çok yanlış,
ancak üç yıl içinde
bu başanlar tekrarlanırsa o
zaman bir havadan,
yenilenmeden söz edilebilir.
ERSİN PERTAN: Eşkıya bir
istisna, İstanbul Kanatlanmın
Altında da eğlendirici bir film.
Gündem yaratacak, çok
konuşulacak bu tip ürünlere
ihtiyacı olan medyanın da
yardımıyla iyi yerlere geldiler.
Ancak sormak lazım, basın her
filme ayra desteği verecek mi?.
Bence bu filmlerin iki önemli
yaran oldu sinemaya; birincisi,
işletmeciler, artık Türk
filmlennin iyi gişe
yapabileceklerini göz önüne
alarak uzun gösterim süresi
ayırmaya başladılar, Türk
filmini artık iki haftada hemen
kaldırmıyorlar: ikincisi bir
sistem yıkıldı ve ilerisi için
umut doğdu. Bir yenı akımdan
söz etmek için çok erken. ama
umudun yoksa bu alanlarda
yelken açma hiç. Şimdi bazı
sinemacılar yeni ortamda
seyirciyi yakalayacak, az riskli
ürünlere yönelecek, ancak her
şey zamanla yerine oturacak.
TUNCA YÖNDER: Eşkıya
gerek hikâyesi. gerek
oyunculan ve yönetimiyle bir
fenomen film oldu: seyirci daha
görmeden şartlanmıştı. İstanbul
Kanatlanmın Altında ise büyük
eksikliklere, yanhşlıklara
rağmen iyi tanıtıldı ve büyük
kentlerde Amerikan sinemasına
şartlandınlmış genç kitle
tarafından izlendi. Bu döneme
kadar bir kısım arkadaş kalktı.
halka uzak entelektüel filmler
yaptı. Ortalama 3.5 yıl eğitim
görmüş halk bu filmlerden bir
şey anlamadı. Eşkıya'nın
başansı burada saklı, halk
kendini buldu filmde.
Dolayısıyla şimdi yeni
ürünlerin dağıtım
imkânlan arttı,
salonlar çoğalıyor.
Bundan sonra da halka
yakın olan filmler
tutacaktır; patlama söz
konusu değildir, işin
sırn samımıyettedir.
BARIŞPtRHASAN: tki fılmin
sadece gişe başansı bile çok
sevindırdi beni. Çok seyirci çok
salon anlamına geliyor çünkü.
Bugün 2.5 milyon, yann 5
milyon insan gidecek sinemaya.
En büyük sorunumuz yerli
endüstrinin çökmüş olmasıydı.
Eşkıya ve İstanbul
Kanatlanmın Altında
yatınmcıyı heveslendirerek
büyük katkı yaptı. Tabii ki
ciddi bir endüstri ohnadan iki
filmle bir yere vanlmaz. Ancak
olması için iki film gerekli
adımlan atmayı kolaylaştırdı.
Başannın aldatıcı yönleri de
olacaktır, çok popüler temalar
gelecektir, hayale kapılanlar
umut dağıtacaktır.
Bu tamamen sinemacılann
çözmesi gereken bir sorundur.
'Beşinci Güç'ün galası için îstanbul'a gelen yönetmen Luc Besson
4
Yaraücılık yaşamdan gelir'KükûrSenia- Marjinal karak-
terleri konu aldığı fılmleriyle. si-
nema tarihinin son 15 yılında
önemli bir yer kazanan Fransız
yönetmen Luc Besson. Amerikan
bilimkurgu dünyasıyla boy ölçü-
şen son fılmı 4
LeCinquieıne Ele-
ment/Beşinci Güc'ün tanıtımı ve
prömiyerine katıhnak üzere dün
îstanbul'a geldi. Basın toplantısı-
na Beşinci Güç'te başka bir bo-
yuttan gelen ve 400 sözcüklük
yapay bir dil kullanan iyilik sim-
gesi Leeloo'yu canlandıran 22 ya-
şmdaki Rus asıllı model MillaJo-
jovich de katıldı.
Daha önce, Subway ; Metro
(1985), BigBlue Derinlik Sar-
hoşluğu (1988), Nikita( 1990), At-
lantis (1992). Leon (1993) gibi
fılmlere imza atan Besson 'Beşin-
ci Güç'ün senaryosunu 16 yaşm-
dayken çizgi romanlardan ve Ni-
etszche'den esınlenerek yazmış.
Beş yıllık bir çalışma sonunda fil-
me aktardığı 'Beşinci Güç' ismıni
Yunan simyasınındayandığı mad-
delerden alıyor; toprak, ha\a, ateş
ve su. Bu dördü birleşip 'Beşinci
Güç'ü yani yaşamı oluşturuyor-
lar. Yaşam bir güce dönüşerek
uzun süredir kendisini yok etme-
ye çabalayan insanlıktan öc alma
zamanını sabırla beklemektedir.
Öte yandan dünyada yer alan ikin-
CITR
Basın toplantısına Besson ve muncu Milla Jojovich katıldı. (Fotoğraf: KUBÎLAY TÜNTÜL)
ci boyutun kapısı her 5000 yılda
bir açılmaktadır \e yaşam ışte bu
kapının eşiğinde pusu kurmuştur.
23. jüzyılda karşı saldınya geçme
vakti gelir ve dünyayı kurtaracak
bir kahraman ortaya çıkar; bir tak-
si şoförü (Bruce Willis).Karşısın-
da Bessorfun fetiş kötü karakter
oyunculanndan Gary Oldman' ın
canlandırdığı Zorg'u bulur.
Filmin bir aksiyon filmi olma-
dığını özellıkle vurguluyor Bes-
son, oyuncular canlandırdıklan
karakterlerle dalga geçtiklerinden
birkomedı fılmı Beşinci Güç. Bu-
nun dışında film tam bir kozmo-
polit yapıva sahip. Jojo-
vich Rus kökenli, Gary
Oldman tngiliz. Bruce
VVillis Amerikalı ve Bes-
son Fransız... Filmin kos-
tümlerı Jean-Paul Gaulti-
er imzasını taşıyor. Bes-
son, Gaultıer'nin bu kos-
tümler üzennde çalışırken
egosunu kontrol altında
tuttuğunu ve v aratıcılığını
fılmin amacı doğrultusun-
da kullandığını söylüyor.
Toplantıda Besson, han-
gi yönermenlerden esin-
lendiğı>leılgilı birsoruyu
" Yaratıcılık yaşamdan ge-
lir" şeklındeyanıtladı. Di-
ğer sanatlara yeteneği ol-
madığı için sinemaya yöneldiğini
açıklayan Besson son zamanlarda
"Spielberg'e rakjp" olduğu söy-
lentilerine ise "Bence hepimizSpi-
elberg'e büyük saygı duymabyız.
' Onu filmlerini yönetirken tdedim
ve bence çok büyük bir yeteneğe
sahip" diyerek nokta koydu.Fran-
sa'da klasik Avrupa sinema anla-
yışının dışında Amerikan tarzı bir
film yaptığı gerekçesiyle sanatse-
verlerin tepkisiyle karşılaşan Bes-
son, "insanlar piyasava uygun bir
fihn vapüğımı söylüj-orlar. Oysa
ben bu senarvojıı 16 yaşımdav ken
yazdım. Yani böyle bir kaygı taşı-
mış otmam olanaksız."
Yönetmenin sayısız kadın
oyuncu arasından Leeloo rolü için
seçtiği Milla Jojovich ise "tlk kez
bir yönetmen bana böyle önemli
bir şans verdi. Karakteri canlan-
dırrnakiçin çokçahşbnı. Yaşamuı
içindeld güvensizlikten kurtulup,
Leeloo'nun saflığına ve mükem-
melliğine ulaşmak oldukça zor-
du" dedi.
Lelouch dansöz,
Bertolucci aşk peşinde
• Steven
Spielberg. sinema
seyircısi henüz 'Kayıp
Dünya'yı beyaz
perdede izlemeye
başlamışken 'Amistad'
ve 'Saving Private
Ryan" adında iki yenı
filminin de çekimlerini
bitirdi.
• Arrtonio
Capuano son filmi
'Polvere di Napoli'nin
çekimlerini
tamamlamak üzere.
Napoli'nin beş ayn
yerinde geçen beş ayn
öyküden oluşan filmin
başrolünde Silvio
Orlando var.
• VVillem Dafoe
Abel Ferrara'nın yeni
filminde başrol
oynuyor. 'New Rose
Hotel' isimli film, yeni
bir bilimkurgu ömeği.
• Angelica
HOUStOII yeni
filminde Külkedisi'nin
annesini canlandınyor.
Yönetmenliğini Andy
Tenant'ın üstlendiği
'Cinderella' adlı
filmde Külkedisi
rolünü ise Drevv
Barrymore oynuyor.
• Diego
Abatantuono ve
Silvio Orlando, 'I
Precipitati' isimli film
için birlikte kamera
karşısına geçtiler.
Yönetmen. Tutti giu
per terra' filmiyle
tanıdığımız Davide
Ferrario.
• Roman ->
POlanSkİ nın
"Dance of Vampires"
isimli yapıtının
müzikal versiyonu
geçen cuma günü
Viyana'da sahnelendi.
Steve Barton ve
Comelia Zenz'in rol
aldığı müzikalin dünya
prömiyeri ise dün
gerçekleşti.
• Michael
JaCkSOİI, History
World dünya turunun
ilk beş konseri için
Güney Afrika'ya gitti.
• Claude Lelouch
ve Alessandra
Martines bir dansözün
hayatını konu alan
film çekimleri için
dünya turuna çıktılar.
• PeterHallun
yönettiği "King Lear"
isimli oyun Old Vic
Tiyatrosu'nda
sahneleniyor. Hall'un
kısaltılmış olarak
uyarladığı King
Lear'da Alan Hovvard
rol alıyor.
Eleştirmenler,
Hovvard'ın güçlü
sesiyle duygulannı çok
iyi yansıttığını
söylüyor. Oyun,
Richard Eyre'ın Lear
yorumunun aksine
oyunun tutuculuğunu
yansıtıyor.
• Cuggenheim
Bilbao Müzesi. 19
ekimde açılıyor.
Müzenin açılışı
dolayısıyla
düzenlenecek olan
sergide Dubuffet, de
Kooning gibi Avrupa
ve Amerikan
ekspresyonizmin
önemli temsilcilerinin
ve geçen salı günü ölen
modem sanatın
ustalanndan
Lichtenstein ve
Klein'ın yapıtlan yer
alacak.
• Finlandiya
Ulusal Balesi 75
yılını ekım ayı ıçınde
düzenlenecek olan bir
festival programıyla
kutlayacak. Bu
çerçevede Natalia
Makarova'nın
sahnelediği "La
Bayader" isimli
gösterinin prömıyen
gerçekleştirilecek.
• Paul Simon,
aralık ayında
sahnelenecek olan The
Capeman isimli
müzikalde yer alacak.
Bale dünyasının kötü
çocuğu olarak
tanımlanan Mark
Morrıs'in yönettiği
müzikalde Ruben
Blades yer alıyor.
Sımon'ın şarkılarını
seslendireceği
müzikalde aynca
Nobel ödüllü şair
Derek Walcott eşlik
ediyor.
• Wayne Shorter.
Ray Ander^on ve
Herbie Hancock kasım
ayında düzenlenecek
olan JazzFest Berlin'ne
katılıyor. Festıval 5-9
kasım tarihleri arasında
gerçekleştirilecek
• Ramon Vargas
bu ay içinde Cecılıa
Bartoli ile birlikte
sahneye çıkacak.
Dünyanın dördüncü
büyük tenoru olarak
tanımlanan Vargas ve
Bartoli, Metropolitan
Opera'da
gerçekleştirilecek olan
göstende James
Lev ıne'in vöncttığı -«*
Rossini'nin "f
"Sinderalla'sını
yorumlayacaklar.
• wes Craven şu
sıralar Scream 2'nin
çekımlerine başladı.
Ancak yönetmenin bir
sonraki filmi tamamen
farklı olacak. Korku
ustasının yeni projesi
Fiddlefest. Roberta
Guaspan-Tzavaras
adlı. Harlem 'de
yaşayan bir kemancınm
yaşamını konu alıyor.
• Bernardo
BertOİUCCİ, aşkı ve
cınavetı konu alan yeni
bir proje üzerinde
çalışıyor.
Bertolucci'nin yeni
filmi. 15. yüzyıl
Napoli'sınde geçiyor.
• Martin
SCOrsese. ünlü filmi
'Taxi Driver'ın
senaristi Paul
Schrader'la yeniden
buluşuyor. tkılınin
gerçekleştirmeyi
planladıkları "Brınging
OutTheDead' adlı
film bir ambulansçmın
hikâyesıni anlatıyor.
• COen kardeşler. ilk
kez senaryosıı
kendilerine ait olmayan
bir film çekmeyi
planlıyorlar. Film
Eunore Leonard' ın
'Guba Libre" adlı best-
seller'ından
uyarlanacak.
• Sylvie Cuillem
Royal Opera House'da
sahnelenen Romeo ve
Julıet'te rol alıyor.
Guillem, Juliet'ı
canlandınrken
Jonathan Gope da
Romeo'yu
canlandınyor.
Eleştirmenler.
Guillem'in dansıyla
izleyenleri
büyülediğini ve
dünyanın en zarif
dansçılanndan bın
olduğunu sö\ lüyorlar.