Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
KÜLTÜR
8 EYLÜL 1996 PAZAR
14
İŞARET FİŞECİ ZEKİCOŞKUN
Konserve müzik ve deepfrizcilerEgzotik-otantik, bilinmedik. keşfedil-
medik ses, özgün beste arayan müzis-
yenlere, müzikseverlere önerrüi bir hiz-
metimiz varbugün. lçimizdeveyanıba-
şımrzda, aynı zamanda "dışanda"duran
-peşin ticari garanti ve ayncalık!- kayna-
jk. hazineyi görüşlerinize, ilgilerinize su-
nuyoruz, saygılanmızla.
* • •
Hizmetimizin nedeni: En büyügünden
en yenisine popçu. alaturkacı, arabeskçi
hemen bütün "star"lanmızın çaktırma-
ıuaya çalışsalar da fazlaca "dışkaynak"
(beste) kullandıklan çıkıyor ortaya, peş
peşe.
Müzik piyasamızın ve müzikseverle-
rin ciddi boyutlarda "dış kaynak" (isim-
cisim) gereksınimi olduğu anlaşılıyor.
Yurtdışında yaşamış yetişmiş gençleri-
miz (Tarkan. Rafet El Roman, Ahmet,
.Zeynep. Mustafa Sandal ve nihayet Car-
td'-türevleri) doğal bir "hüsn-ü kabuT
görüyor burada. Aynı şekilde "dışan-
dan" ve fakat bize yakın sesler (Azeri
Aziza. Nusrat Halifa. daha öncesi nevv-
age türünden Yanni. Vangelis vb.) büyiik
ilgi görüyor burada.
Işte bütün bu duruma, gereksinimlere
denk düşen, onlan da aşan bir oluşumu.
müzik topluluğunu, -hatta türünü- gö-
rüşlerinize sunuyoruz şimdi.
Topluluğun adı Sarband. Şimdinin
konserve/sentetik müziğine karşı doğal
-tabii- sesleri çıkartıyorlar: tlk dönem -
kaynaklardaki ilk dönem; ortaçağ ve
sonrası- Doğu \ e Batı müziklerinin, gün-
delik ve dinsel ezgilerinin, temalannın,
seslerinin koşutluğunu, benzeşliğini
araştınyor, sergiliyorlar. Bir tür "deepf-
rizcilik" yapıyorlar. Yeraltındaki sesleri
yeryüzüne çıkartıyorlar. Batı'da epey
karşılık bulan bu kazıcılığın. zaman de-
rindondurucusundaki ses avcılıgının çe-
kirdeği Türkl Dolayısıyla Dogu'ya ba-
kınca bu topraktaki -ve bizim uzak kal-
dığımız, duymadığımız, unuttuğumuz-
sesleri. bizim sesimizi keşfediyorlar.
Almanlarda var işin içinde. "Beyinta-
knnı", bir Bulgar (\1adimir Ivanoff) ve
bir Türkten (Mehmet Cemal Yeşilçay)
oluşuyor. Prodüksiyon, konser etkinlik-
lerinin rotasina göre Italyan, Lübnanlı,
Ingiliz vd. uluslardan müzisyenlerde ka-
tılıyor topluluğa. tkamet ve temel icra
yeri Almanya. 10 yıllık geçmişleri var.
Üç albüm. 200'ü aşkın konser. Hemen
bütün Orta Avrupa'yı dolaşmışlar Dani-
marka, Fransa, Italya, İngiltere. tsveç.
Jspanya gibi. Sırada fsraif ve ABD var.
Benim sesim hangisi?
Sarband, farkh rüzgârlann Avrupa'nın
ortasına (Almanya'ya) attığı Arap-Türk
kanı taşıyan Mehmet Cemal Yeşilçay"la
Slav-Bulgarkökenlı VTadinıir Ivanoff un
aynı enstrümanın; udun sesini. kaynak-
larını. evrimini araştınrken karşılaşma-
lanyla ortaya çıkmış bir topluluk.
Kendilerine isim olarak seçtikieri
"Sarband" sözcüğünü XIV yüzyıl Suri-
ye kökenli elyazmalannda bulmuşlar.
Anlamı: Birsüit içinde iki bölümüeşleş-
tirme.
Onlar da bir bakıma modern zaman-
lardaki aynşmayla ritmini, sesini, nefe-
sini yitiren o eski u
süh*"in iki bölümünü
oluşturuyorlar. köken bakımından. Ve
yeniden eşleştirmeye çalışıyorlar iki bö-
lümü, seslerini. Arap yarımadası. Önas-
Sarband
ya (Anadolu), Akdeniz ve Balkanlar'ı
kapsav an bir süit bu. Çokuluslu çokdin-
li bir külrür "halita" (alaşım) ve harita-
sının yarattığı süit, Doğu'Batı, lslam/Hı-
ristıyan kodlanylaaynşalıberi hertoplu-
luğun ruhu da sesi de farklı tonlardan çı-
kar oldu. Büyük süiti yaratan haritadaki
topluluk alaşımlan dağılıp sesler küçûk
coğrafyalara sıkışınca önceden birbirine
benzeşen sazlar. enstriimanlar da aynı
aynşmayı yaşadı.
Sarband, kendisini yaratan arayışlann
da etkisiyle işte o ilk zamanlara yönelt-
miş ilgisini. Mart 1986'da kurulan top-
luluk ilk albümü Cantico'da Endülüs'ün
izini sürmüş: XI1-X11I. yüzyıllar. Orada
ortaya çıkmış ki ömeğin tslamın **ila-
Sepharad
hi"siyle Hıristiyan "lauda"sı hemen he-
men aynı sesleri, aynı formlan taşıyor
müzikal olarak. Ikinci albümleri Viıısk
of the Emperors'da (lmparatorlar Müzi-
ği) XIV-XV yüzyılın iki yakadaki saray
vetapınaklannagidilmiş. Biruçta Ispan-
ya sarayı, öteki uçta Asya içleri, örneğin
Semerkand var.
Tabii orada Türk müziğinin kurucusu
Abdülkadir Meragiy ı de buluyorsunuz.
Ona daha yakın zamanlarda (XVII. yüz-
yılda) ulaşmanızı sağlayan Ali Ufki Bey
(asıl adıyla VVojciech Babovskî) çıkıyor
karşınıza. Öte yanda -Batı'da- onun za-
manına denk gelen barok havayla, ezgi-
lerle karşılaşıyorsunuz. Yine birleşen,
benzeşen sesler, formlar...
PORTRE / MEHMET CEMAL YEŞİLÇAY
Sarband'ın kuruculanndan ve Vladimir Ivanoff'la birlikte
müzik yönetmenliğini. araştırmalarını yapan Yeşilçay
1959 lstanbul doğumlu. "Mevlithanlar Derneği" ve
toplulugunun kurucusu Hafız Nusret
Yeşilçay'ın yegeni. Kadiri Şeyhi olan
amcasmın da etkisiyle ilk müzikal eğitimi
ilahi ve gazeller olmuş.
DP'li amca 27 Mayıs'ta tutuklanınca aile
epey zorda kalmış, çeşitli ülkelerde yan
gönüllü yan zorunlu sürgünün son duragı
Almanya olmuş, 1968"de Münih'e
yerleşmişler.
Dönem ve içinde bulunduğu ortamın
etkisiyle gitar öğrenen rock ve caz müziği
dinleyen Mehmet Cemal Yeşilçay. Suriyeli
bir sınıf arkadaşının babasının çaldığı uddan
etkilenerek o enstrümana yönelmiş.
Almanya'ya gelen Arap sanatçılann
konserlerini izlemiş.
19 yaşındayken Şadaraban adlı akustik sazlardan oluşan
"Modal Müzik Grubu"nu kurmuş. 1981 de Almanya'da
Çinuçen Tannkorur'un bir söyleşi ve dinletisini izlemiş.
Onun ardından Ankara'ya gelerek öğrencisi olmuş, meşk
etmişler. 1983'te lstanbul Konservatuvan'ndaki
arkadaşlanyla birlikte Ferahfeza
Topluluğu'nu kurmuş.
Burada kanun, kemençe, tambur ve udu Batı
yaylı ve nefesli çalgılarıyla (obua, fagot,
flüt) birlikte kullanmışlar.
Ardından yine Almanya'da
orkestrasyon, aranje, konturpuan dersleri
almış.
Kendisi gibi Almanya'da yaşayan Bulgar
Vladimir IvanofTla tanıştıktan sonra
çoksesli dönem öncesi müzikal kaynaklan
araştırma ve uygulama amacını taşıyan
Sarband'ı kurmuşlar 1986'da. Toplulukta
araştırma ve reperfuvar çalışmalarıntn yanı
sıra ud da çalan Yeşilçay'ın dışında üç Türk
sanatçısı daha yer alıyor: Mustafa Doğan Dikmen (ney.
kudüm-solist). İhsan Mehmet Özer (kanun) Ahmet Kadri
Rizeli (kemençe. perküsyon).
Nihayet bu yıl yayımlanan Sepharad
albümüyse zaman ve kültür haritasında-
ki bir başka arakesitin; lspanyol, Akde-
niz ve Osmanlı'daki Musevilerin sesle-
rini, müziğini getiriyorönümüze. Orada
da karışımı-alaşımı duyuyorsunuz.
Konsenecilik ve doğal gıdacılık
*YeniDünya"nın; Amerika'nın bulun-
masıyla Islam ve Musevilerin Avru-
pa'dan sökülüp sürülmesi, aynı zaman-
da büyük "süit"in dağılması ve modern
zamanlann. modern müziğin ve "mo-
dal"(makamsal-Doğu) müziğine baskın
çıkmasmm da habercisidir.
Sarband, her üç çalışmayla şimdiki za-
manın içinde kaynaklara dönerek süiti
yeniden kurmaya, iki parçadaki sesleri
eşleştirmeye çalışıyor. Bu "rekonstrük-
siyon" -yeniden inşa- çalışması. günü-
müz Worldmusic anlayışından, etkinli-
ğinden tümüyle farklı bir iştir.
Worldmusic. denebilirse endüstri pat-
ron ve starlannın "otantizm" adı altında
yürüttükleri yeni türoryantalizmdir. Or-
yantalizm, Batı hegemonyası ruhunuta-
şır; yöneldiği, bulduğu kaynaklan zap-
teder, sömürür, yağmalar. Sarband ve ay-
nı soydan çalışmalarsa kaynaklara say-
gılıdır. Onu keşfeder ve aslına döndürür,
sahibine teslim eder. Bu da emek ve aşk
isteyen iştir.
Bugün müzik piyasasındaki her boy
ve hertürden stann. İsrail'den Cezayir'e
(kimi aslından, kimi Fransızca'sından).
Yunanistan'dan Ispanya'ya, bu yanda
Azerbaycan'dan Türkmenistan'a, Ma-
lezya'ya dek bizim kulağımıza, gırtlağı-
mıza yakın sesleri, besteleri tam bir "*em-
peryaranlayışlaahpkendimalıymış gi-
bi kullanmasına karşın. Sarband'ı bugü-
ne dek keşfetmemeleri bir bakıma şaşır-
tıcı, bir bakıma doğal.
Şaşırtıcı, çünkü "aranan ses" ve "ha-
va" burada var. Çok uzakta değil. Ama
bunun duyulup bilinmemesi de doğal.
Cünkü sesi duymak için. neyi aradığını-
zı bilmek zorundasınız. Bilmiyorsanız,
şekilde görüldügü ve yaşandığı üzere ha-
zırdan alır ve yersiniz.
Siz hazır gıdayla beslenebilirsiniz de.
izleyicilerinize, dinleyicilerinize her za-
man konserve sunmak, üstelik "bunlar
taze" demek, epey bir haksızlık.
Çare doğaya dönmek. Toprağa baka-
caksınız, onu dinleyeceksiniz, kazacak-
sınız. Doğa -siz katletnıediğiniz sürece-
her zaman üretkendir \e koruyucudur.
Iş. derindondurucudaki gıdayı. sesi, rit-
mi bulabilmekte.
Sarband bunu yapıyor. llgilenenlere
duyurulur.
Siz de bir Don KişotsunuzRÂNA EVCtM O'BRIEN
Bankalarımızın bale ve dans sanatına il-
gisı ve destegi bütün gücüyle sürüyor. Pa-
mukbank'ın bu yılki kutlamalan ıçin seç-
tiği gösteri. St. Petersburg Bale Tiyatro-
su'nun sahneledıgi, Boris Eifmanın "Don
Kişot, Bir Deiinin Düşleri" adlı eseriydi.
Hem lspanyol kültürüne düşkünlere. hem
klasik bale sevenlere hem de modem dans
meraklılanna hitap eden bu eser bir taşla
üç kuş vurmav ı başaran ılginç bir seçımdı.
Böylece tspanyol dansı için deli olanlar bi-
raz da bale ve modern dans izlemek şansı-
nı kazanmış oldular. Ya da klasik baleciler
ve modern dansçılar diye iki kulübe
bölünmeeğilimindeki seyirciler, iki-
sinin bir arada da olabilecegini gö-
rerek biraz afalladılar.
Cervantes'in ünlü romanı "Don
Kişofgüncelliğini hiçbir zaman yı-
tirmemiş, çağdaş kültürün içine işle-
miş bir klasiktir. Onu bu denli güç-
lü ve canlı kılan evrenselliğidir. 'Don
KJşot",tutucu aydınlann sağlam zin-
cirlerle bağladığı. dizgınlediği bir
kahramandır. Onların yetiştirdiği
gençler büyük birçoğunlukla şu ve-
cizeleri duyarak egitilirler: "Sakın
Don Kişotiuk yapma. Yeldeğirmen-
leriyJe savaşmanın sana hiçbir yara-
n >»k." Böylece. Cervantes'ı ve bu
önemli klasigi tanımayan gençler
Don Kişot'u uzak durulacak sakın-
calı bir kaçık olarak tanırlar. Oysa
Cervantes'in romanında birtoplum-
sal eleştırinin yanı sıra aşkm doğası. evli-
lik kurumu, hayal gücünün değeri. cesare-
tin ve kahramanlığın anlamı tartışılmakta-
dır. Edebiyat eleştiımenleri, Cervantes'ten
sonra yüzyıllarca bu eserı yorumlamtş.
üzerine kitaplar yazmışlardır.
Klasik bale dünyasındaysa, böylesine
derin ve sözel anlatıma dayanacak tartiş-
malann ele alınması olası ve adetten değil-
di. Zaten bale eserlerinin konusu hemen
hemen herzaman aşktı. Dolayısıyla, "Don
Kişot" adlı eserin içinde. Quiteira (Kıtri) ile
evlenmek isteyen zengin soylu Comacho
(Gamaj) ve berber Basilio'nun (Basil) ma-
ceralan bale için en uygun malzemeyi oluş-
turuyordu. Araştırmacılar. ilk "Don Kişot"
balesinin 1740'Iarda Viyana'da FranzHil-
verdingtarafından sahnelendigini savunu-
yorlar.
Yeni ve özgün bir yorum
Günümüze kadar Minkus'un müziğiyle
ve Petipa'nın koreografisı ve librettosuyla
gelmış olan klasıkleşmiş "Don Kişot" ba-
lesi ise ilk olarak 1869'da Moskova'da. Bol-
'pasdedeux'ü. "Kuğu Göiü"nün bazı bö-
lümleri gibi bir yanşma ve sınav parçası ha-
line gelmiştir: bale galalannın da v azgeçil-
mezpınltısıdır.
Boris Eıfman'ın "Don Kişot"una gelin-
ce... 1960'lann sonuna dogru Sovyet Rus-
ya'da başlamış olan klasik bale geleneğini
çağdaşlaştırma hareketinin bir parçası olan
Eifrnan, doğal olarak "Don Kişofa yeni ve
özgün bir yorum getirmiş. Petıpa. Ğorski.
Zakbarov çizgisınden günümüze gelmiş.
klasik balenin en vazgeçilmez 'pas de de-
ux"lennı ve gup danslannı eski şekliyle ko-
ruyan Eifrnan, bunlan bir akıl hastanesın-
de geçen kendı koreografilerinin arasına
kıyaslama yapamayacagım, ama "Bir De-
linin Düşleri"nde yapıtın özündeki sorgu-
layıcı tavıra oldukça bağlı kalındığını söy-
leyebılırim. Bu koreografi. Cervantes'in
yarattığı Don Kişot kişiliğine klasik bale
eserindekinden çok daha fazla ağırlık ve-
riyor. Kahramanımızın kendisini Don Ki-
şot zanneden bir akıl hastasına dönüştürül-
müş olması. zaman ve mekân boyutlann-
da sonsuz çoğalmaya açık bir evrensellıgı
v urguluyor. "Hastabakıa"tiplemesindey-
se, hem güncellığı olan, hem de Cervan-
tes'in eserinde de izlerine rastlanan "saldn--
gan, bo>'unduruk altına alan dominant ka-
dın". "kadın ve erkek arasındaki iletişim-
şoy Tiyatrosu'nda sahnelenmişti. Aynı yo-
rum iki yıl sonra St. Petersburg"da da sah-
neye konuldu. Aradan geçen beş çeyrek
asır boyunca Moskova ve St. Petersburg
(bir dönem Leningrad) şehirlennde en po-
püler eser olma özelliğıni hiç yitirmeyen bu
yapıt, 1940'larda yurtdışına da açılarak
dûnyanın çeşitli kültür şehirlerinde balese-
verlerin gönlünü fethetti. Özellikle son per-
dedeki düğün sahnesinde Kitri ve Basilin
bir kolaj çalışması gibi serpiştirmiş.
Eserin iibrettosu öyle dahice düşünül-
müş ki bütün tezatlar rahatlıkla birbirini
izlivor ve gözü hiç rahatsız etmiyor. Eif-
man. daha önceki eserlerinde de birçok kez
edebiyat yapıtlarından yararlanmış; bun-
lann arasında bazı Rus vazarlardan Sha-
kespeare'e. Italyan masaİı Pinokyo'ya ka-
dar uzanan geniş bir yelpaze oluşuyor. Di-
ğer eserleri izleme şansım olmadığından
sizlik ve çaresizBk" temalan dile getirıli-
yor. Minkus'un birbirinden neşeli, canlı
müziklerinin, akıl hastalannın aralarında
oynadıklan oyunlar, muziplikler için kul-
lanılmış olması. klasik yapıtı iyi tanıyan-
lar için zaman zaman hoş sürprizler oluş-
turuyor. Örneğin, bir bakıyorsunuz aşk pe-
risinin zor solosu cıvıl cıvıl, kıkır kıkır bir
çılgmlığadönüşmüş. Eifrnan'ın koreogra-
fi dili yüzeysel bakan bir göze baştan sav-
PORTRE IALEXANDER RATCHINSKI
DUYGU DURGUN
St. Petersburg Bale Tiyatrosu dansçılarının kusursuz
teknik ve yer yer mızaha kaçan teatral yorumlanyla ser-
giledikleri 'Don Kişot Bir Deiinin Düşleri' gösterisinde
izleyiciden en büyük alkışı. Don Kişot'u başarıyla yo-
rumlayan dansçı Alexander Ratchinski aldı.
1965 dogumlu sanatçı. I984'te Vaganova Rus Bale-
si'nden mezun olduğundan bu yana Boris Eifman'ın St.
Petersburg Bale Tiyatrosu'nda 12 sezondur solist olarak
çalışıyor. Yetkin bir dansçı olmanın yanı sıra oyunculuk
gücü ile de göz dolduran ve izleyenleri kendisine hay-
ran bırakan Ratchinski, başansının sırnnı sorduğumuz-
da kısa ve alçakgönüllü bir yanıt veriyor: "Bütün bun-
lar bir anda olrrıadı. Çok çaJışarak şimdi bulunduğum
yeregetebildim." Ancak toplulugunun başarısı konusun-
da daha net konuşuyor: "YapüğıniE balenin bir örneği-
ni aşağı v ukan biçbir yerde göremezsiniz. Klasigi ve mo-
derni birlikte sergilhoruz. Bu bü>ük bir başan. \'aptığn
mız işe büyük emek verhoruz. Amacımız St. Petersburg
Bale Tivatrosu'nu tüm dünyava tanıtmak. Bu amaç için
buradayız." Temsil için nasıl hazırlandıklannı ıse şöyle
özetliyor: "Herşeyden önceemek.. Bu düzeyegelmek için
çok çalışrık. Cervantes'in bu önemli eserini sahnelemek-
ten bö>ük gunır duyuwruz."
Koreograf Boris Eifrnan. Don Kışot'ugünümüzde bir
akıl hastanesıne taşıyarak duş ile gerçek. bilinç ile deli-
lik arasındaki o ınce sınırda dolaşan bu ölümsüz kahra-
mana yeni bir boyut katmıştı
sahnede. Peki, teknik ve ar-
tistik başansıyla 'Don Kişot'a
can veren Ratchinski nasıl ha-
zırlandı Don Kişot'a. zihnin-
den neler geçirdi? "Anlatma-
sı zor" karşılığını veriyor
dansçı. "Don Kişot, her şey-
den önce sıcak bir duygu.
Böyle bir kahramana ancak
saygı duyabilirim \e onu can-
landırmak beni çokgururian-
dınyor." Ratchinski'nin. Don
Kişot'la kurduğu iiişkinin te-
melinde 'saygı'nın önemli ye-
rı var. Karşımızda duran; sah-
nedeki cevval, savaşçı Don
Kişot'a hiç benzemeyen bu
ağırbaşlı. genç dansçının geleceğe yönelik hedefleri de
kendisi kadar mütevazi.
- Son yıUarda. Rusya'da genç sanatçılann yurtdışına
çıkarak çalışmalannı başka ülkelerde sürdünnesine ne
diyorsunuz?
RATCHİNSKİ - Genç sanatçılar Rusya'yı, yurtdışın-
da daha iyi olanaklar bulmak amacıyla terk ediyorlar.
Maddi durumlan çok yetersiz sanatçılar bunlar. Gerçe-
ği söylemek gerekiyorsa, bizler için Rusya'daki stan-
dartlar ve maddi olanaklar çok yetersiz. St. Petersburg
Bale Tiyatrosu son zamanlarda çok ciddi sıkıntılar ya-
şadı yurtdışı bağiantılan sağlamak konusunda. Ancak
şimdi şımdi ülke dışında adımızı duyurabiliyoruz.
- Peki siz, Banşnıkov örneğinde olduğu gibi, şansınızı
yurtdışında denemeyi hiç düşündünüz mii?
RATCHİNSKİ - tabii, kişisel olarak istedim. Herkes
ıster. Aklımdan da geçti ama öyle bir şeyi henüz gerçek-
leştirmedim. Ancak başka bir ülkeye gittığinız zaman
orada yaşamınızı sürdürebilmek; para kazanmak çok
zor, çok şey göze almanız gerek. Üstelik yurtdışında an-
laşma koşullan, Rusya'ya göre daha ağır. Bu yüzden şu
sırada Rusya'da kalmamın daha iyi olacağını düşünüyo-
rum. Çünkü St. Petersburg'da olanaklarımız kısmen da-
ha iyi.
- Bundan sonra ne yapmak istiyorsunuz? Hedefleriniz
neler?
RATCHİNSKİ - Şimdilik her şey yolunda gidiyor.
tlerde dansı tümüyle bırakmayı düşünmüyorum. Çocuk-
lara dans eğitimi vermek hoşuma gider.
ma gibi görünebiliyor, oysa gerek grup
danslannda. gerek ikili ve sololarda. insan
bedeninin dogal hareketleriyle işlenmiş.
karmaşık biryapı var. 1900'deGorskigrup
danslannı asimetrikleştırmiş. arka planda
sürekli hareket halınde olan bir plan kul-
lanmıştı. Onun natüralızm etkisiyle yaptı-
ğı bu degişiklıkler, akıl hastanesinde geçen
bölümlerde balenin sınırlarından da kurtu-
larak yeni bir doğal akış kazanıyor. Bırbi-
rinin üzerinden atlayan. firlatıian, düşen,
yuvarlanan akıl hastaları, müzıği ve sahne-
yi coşkulu bir akarsu gibi dolduruyorlar.
Hastabakıcı ve Don Kişot'un ikili dansla-
nndaysa daha stilıze bir biçemkullanılmış.
Top ve çember gibi aksesuvarlann
yardımıyla işlenmiş olan bu danslar-
da zengin göndermelerle yüklü. denn
bir anlatım var.
Zengin göndermeler
Eifman'ın "Don Kişofunda, kla-
sik baleden alınmış bölümlerin Don
Kişot'un deli düşlerini simgeleme-
siyle bir tartışma konusuna değinil-
miş oluyor: Parmaklann ucunda yük-
selinen, kendi ekseni etrafında oniar-
ca kere çılgın gibi dönülen. insan be-
denine, yerçekimine ve daha birçok
şeye meydan okuyan bale sanatınm
ınsanlığin hayran ve tutkun olduğu
bir "gûzellik" olarak kabul edilme-
sı... Bu durumda delilik, insanlığın
doğal bir parçası olarak karşımıza
çıkınıyor mu? Akıl hastanesinde ge-
çen bölümler ile baletik bölümler ara-
sındaki göndermelerle Eifrnan adeta şunu
söylüyor: "Sizin balelerinizdeki kızü pele-
rinli, bir örnek, u\ unılu toreodorlanntz ger-
çek yaşamda nerede? Işte bir örnek gh'di-
rilmiş akıl hastalan, orava buraya savur-
duklan kumaş parçalan... tşte gerçeklik-.
Kabuletmiyor musunuz? Öyleyse sizde bir
Don Kişotsunuz." ÖzelIikle "Don Kişot Ba-
lesinin en klasik bale kokulu bölümü olan
rüya sahnesinde, kendisini kuğu zanneden
hastanın (eşcinselliğe bir gönderme) dan-
sıyla bu esprili sataşma iyice belirginleşi-
yordu. St. Petersburg Bale Tiyatrosu sanat-
çılan genel olarak göz doyurucu bir çizgi-
deydiler. Yalnız. Basil rolünde Youri Ana-
nian,Kitri'siyleanlaşılmazbıruyumsu2İuk
ve mücadele halindeydi. Bu rol için gerek-
li karizmadan da yoksundu. Dansçılar Is-
tanbul'a gelmenin tatil psikolojisınden ve
hava değişikliğinden etkilenmiş ofebilir-
ler. ama aşırı rahatsız edici bir durum yok-
tu. Don Kişot rolünde Akxandre Ratchins-
ki, hem oyunculuk. hem de dansçılık açı-
sından çok başanlıydı ve Eifman'ın güzel
koreografisinin hakkını doya doya vererek
dans ediyordu.
Bu ilginç gösterinin St. Petersburg Or-
kestrası eşliğinde sergilenmiş olmasında
amaç, herhalde daha görkemii ve bütünlük-
lü bir organızasyon gerçekleştirmekti. Bu-
na sözümüz yok. Ama tstanbul'da artık son
derece ileri teknolojide ses sistemleri bul-
mak olasıyken, bunca masrafa hakkını ve-
recek bir ses sistemi neden esirgenmişti?
Koca bir orkestrayı St. Petersburg'tan Is-
tanbul'a getirmiş olmak ne güzel... Keşke.
orkestranın müziğine hakkını verecek tek-
nik donanım yeterli olsaydı da herkesin
emeği layığınca ortaya çıksaydı. Gelecek
organızasyonlar için akıllarda ola...
KOŞEBENT
ENİS BATUR
Bilim, Edebiyat, Eğitim, Yatırım
İki yıl önceydi. Milliyet'te yazarken, bir yazımı Bilim
ve Teknik dergisine ayırmış, TÜBİTAK'ın büyük başa-
nsına değinmiştim. Önümde, "Sanat ve Teknoloji"
başlıklı kapak konusuyla Bilim ve Teknik'in 345. sayı-
sı duruyor: Hem nitelik açısından, hem nicelik açısırt-
dan (100 bini aşan okur sayısıyla) sevinç kaynağı oluş-
turması gereken bu sonuç, bende iki yıl önce de uya-
nan bir hüznün kaynağı oldu yeniden: "Edebiyat ve Sa-
nat" konulu bir dergi neden aynı başan çizgisine otur-
muyor Türkiye'de?
"Kendi payıma, edebiyatın ve sanatın kitlelerden
kopuşunun bu sonucu hazıhadığı görüşüne hiçbir za-
man yüz sürmediğimi belirtmeliyim" demiştim iki yıl
önce: "Sorunun kaynağı, eğitim politikalannda ve uy-
gulamalarındadır. Oğrenim kurvmlan bilim ve teknik
konusunda gerçekleştirdikleri atılımı, edebiyat ve sa-
nat konusunda göstermediler, tam tersine gerilediler.
Fen ağırlıklı bir eğitim sistemi, hem orta hem de yük-
seköğrenimde ciddiye alındı da edebiyat ve sanat ha-
fıfsendi."
Son yıllarda peş peşe özel liseler, üniversiteler açıl-
dı, bu okullar için en iyi öğretim üyeleri transfer edildi,
hiçbir yöneticinin aklına edebiyat-sanat alanında aynı
duyartığı göstermek gelmedi. Öğretmenin bu bağlam-
daki önemini kavramak için Necatigil'in, Tahir Alan-
gu'nun, Sabri Altınel'in ve benzeri isimlerin lisede;
Tanpınar, Melih Cevdet Anday ya da Htlmi Yavuz ve
benzeri isimlerin üniverşıtede öğrencisi olmuş insan-
lan dinlemek yeteriidir: Öyle bir ufuk açılmıştır ki önle-
rinde, genç yaşta önüne oturtuldukları pencereden
hâlâ pek çok şey görebilmelerinin nedeni. o "r7oca"lar-
dır,
Genç bir insanın mühendis, bilgisayarcı, hekim, iş-
letmeci olmaya karar vermesi, onun hayatın öteki alan-
lanndan büsbütün kopmasına yol açacak bir eğitim
dizgesinde boğulmasına yol açmamalıdır. Eğitim gör-
mediği, yalapşap eğitim gördüğü için Çaykovski son-
rası müziği dinleyemeyen, Matisse sonrası resmi "se-
vemeyen", yeni edebiyatı "anlayamayan", Amerikan
sinemasının kalıplanndan ötesine uzanamayan biri,
bütünüyle çağının dışında, anakronik bir ilgiye tutsak
kalır.
Ülkenin durumu, kosullannı bu çerçevede zaten be-
lirlemektedin Modem Sanat Müzesi, Sinematek'i, hiç-
bir Avant-Garde'a açık kültür merkezi olmayan bir di-
yarda olup-bitene yetişmek elde midir?
Bilim ve Teknik'i hazırfayan kadro, bu olgunun bilin-
cinde besbelli: Sanattan, edebiyattan hiçbir sayısında
kopmuyor dergi, bu anlamda büyük birdemokrasi sa-
vaşt yürütüyor böylece. Ne ilgisi var, demeyin, ilgisi var:
Dünyaya ve çağına açık kuşaklar yetiştirmeden bu ül-
kede nasıl insanca yaşamayı tasarlayabilıriz ki?
"Edebiyat ve Sanat" dergisine, 100 bin satışın üze-
rine çıkacak bir dergi "hayali "nin ardına düşmek üze-
re dönüyorum. Bilebildiğim kadanyla, Bilim ve Tek-
nik'in başansına yakın tek hizaya, belli bir popülerlik
düzeyi tutturarak bir vakitler Milliyet Sanat dergisi yak-
laşmıştı. Kendi dergicılik anlayışım alabildiğine farklı ol-
makla birlikte, bu tür gırişimlerin önemini küçümsemek
aklımdan geçmedi hiç. Peki ne oldu Milliyet Sanat'a,
neden sürdüremedi başansını?
1983-84 yıllarında Milliyet'teydim ben, gazetenin
Kültür Servisi'ni yönetiyordum, dergının durumunu ve
sorunlannı yakından izlemiştim. O dönemde atılım yap-
ması için ciddi yatınma, ekip takviyesine, perspektif
açılımı sağlama yolunda olanaklara gereksinimi vardı
Milliyet Sanat'ın da, Milliyet Yayınlan'nın da. Sağlan-
madı bu. Bırakıldı kendî haline ve kavruldu.
'' 'Aynı tıkanma Hürriyet Gösteri'de de ya§âhrrtı^!'6
grup da yayıncılık alanında mehter adım ilerlemeye
terk edilmiştir.
Nicedir her iki grubun da sahibi aynı insan: Aydın
Doğan. Aydın Bey, bir ortak tanıdığımıza, benim "ye-
teneklibiri" olduğumu, "edebiyatuğruna kendimihar-
cadığımı" söylemiş yaklaşık olarak. Basın, bu basın
uğruna kendimi harcamama bilmem deger miydi?
Neyse, konumuz yakında olsa bile, bu değil şimdi: Sö-
zü "Aydın Doğan ödülleri"ne getireceğim.
Hamiş: Azrail, piyasaya otomobil televizyonu sun-
du.
'AltınAslan'
Neil Jordan'ınSUNGU ÇAPAN
VENEDtK-53.Venedik
Film Festıvali ödüllerı dün
akşam Türkiye saatiyle saat
20.00'de başlayan törende
sahiplerini buldu. Yönet-
men Neil Jordan'ın, yüzyıl
başındaki Irlanda özgürlük
mücadelesınin liderlerin-
den. asken dehasıyla ingi-
lizlerin kâbusu olmuş efsa-
nevi kahramanın yaşamını
konu alan 'Michael Collins'
filmi Roman Polanski baş-
kanlığındaki jüriden Altın
Aslan ödülünü aldı. Aynı
filmdeki rolüyle trlandalı
aktör Liam Neeson 'En iyi
Erkek Oyuncu' (Volpi Ku-
pası) ödülüne değer görül-
dü. Jacques Doillon'un 'Po-
nette' filminin dört yaşında-
kı kız oyuncusu VTctoire
Thivisol "En İyi Kadın
Oyuncu' se-
çildi. Ödülü
küçük oyun-
cu adına, fil-
min yönet-
meni Doillon
aldı. 'En tyı
Yard ı m c ı
O y u n c u '
(Volpi Kupa-
sı) ödülü.
Amerikalı yönetmen Abel
Ferrara'nın "The Funeral*
(Cenaze) filmindeki rolüyle
ChrisPenn'inoldu.
Roman Polanski başkan-
lığında. Amerikalı yazar Pa-
ul Auster. Afnkalı yönet-
men Sonlymane Cisse. Ital-
yan sinema eleştirmeni Cal-
îisto Cosulich, Amerikalı
oyuncu Angelica Huston.
gazeteci Milliam Mafai.
Hıntli yönetmen Mrinal
Sen. Şililı yazar Antonio
Skarmeta ve lstanbul Film
Festivali yöneticısı Hülya
Uçansu'dan oluşan festival
jürisi, Gürcü yönetmen Otar
Iossiliani'nin 'Brigands'
(Haydutjar)adlı filmine 'Jü-
ri Özel Ödülü'nü verdi. Ken
Loach'un yönettiğı.
1980'lerın Nikaraguasının
politık atmosferinde bir aşk
öyküsünü konu alan 'Car-
ü
la's Song' (Carla'nın Şarkı-
sı) adlı film 'Özel Ödül'e
(Altın Madalya) değer bu-
lundu. Son yıllarda âdet ol-
duğu üzere sinema sanatına
katkılanndan dolayı bu yıl
da Robert Altman. Vinorio
Gassman. Michele Morgan
ve Dustin HofFman'a bırer
Altın Aslan ödülü verildi.
Italyan Sinema Yazarları
Sendikasınınverdıği "Pıet-
ro Bianchi' ödülü neorealiz-
monun babalanndan yönet-
men Cario Lizzani ile mon-
taj maestrosu Roberto Per-
pignaniarasında paylaştınl-
dı.
Bu yıl. Philippe Douste
Blazy ile sinemadan sorum-
lu Italyan bakan VValterVelt-
roni'nin başkanlığında. iki
ülkenin meslek erbabının
katıldığı bir ttalyan-Fransız
sinemalan buluşması da
gerçekleştiril-
di. Venedik
Film Festiva-
li'nde dikkat-
ler iki film
üzerinde top-
lanmıştı. Yeni
Zelandalı yö-
netmen Jane
Champion'ın
'Portrait of a
Lady'si ile Avustralyalı
Scott Hick'in 'Shine' adlı
filmi. 11 günlük festival ma-
ratonunun yanşma dışı gös-
teriminde yer alan önemli
yapımlanndandı.
Henry James'in aynı adlı
romanından uyarlanan
'Portraitof a Lady', aynı za-
manda 1993'te 'Pîano'ileen
iyi özgün senaryo Oscar'ını
alan JaneChampion'ı üç yıl
aradan sonra sinema izleyi-
cisiyle buluşturuyordu. Fil-
min başrollerinı John Mal-
kovkh ve Nicole Kidman
paylaşıyordu.
Festivalde "Yaşam Boyu
Başan Ödülü' alan,
M.A.S.H'ın ödüllü yönet-
meni Robert Altman ise, dü-
zenlediği basın toplantısın-
da Venedik Film Festiva-
li 'nin genç yönetmenler için
önemine değindi.