Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
StffFA CUMHURİYET 8 EYLUL1996 PAZAR
12 DIZIYAZI
Yunanistan, ASALA ve PKK'ninortak
düşmanı TürkiyeV
ATİNAŞAM EKSENİNDE
PKKve ASALA
ER Ç İ T L İ O Ğ L U
• Kıbrıs Rum Demokratik
Partisi 1977 yılında
yayımladıgı bir bildiride
...Kıbrıs Elenizmi, Ermeni
mücadelesini hudutsuz
biçimde
destekleyecektir.." derken
Rum Yönetimi Başkanı
Kipriyanu, Ermeni Patriği
Kohence'i 'Ermeni
davasına hizmetleri'
nedeni ile Kilikya Haçı
nişanı ile ödüllendirir.
Istihbarat uzmanlannca. gızliliğini bugün için
bileen ivi koruyabilen terör örgütlerinden birisi
olarak k'abul ed'ilen ASALA'nın. 20 Ocak 1975'te
Lübnan'da kuruldugu (bir rastlantı mı bilınmiyor,
ancak PKK'nin dekunıluş yıli 1975'tir.) ve bu
aşamada özellikle üderlığını George Habbaş'ın
yaptıgı PFLP'ten (Filıstin'ın Kurtuluşu İçin
Halkçi Cephe) geniş ölçüde lojistik destek ve
eğitım aldığı bilirunektedır. George Habbaş'a
bağlı Filistinli gerillalann. El Fetih ve Suriye
Askeri Istihbarat Örgütü'nün denetimindeki el
Saikagerillalan ile birlıkte 1970'li yıllarda,
Kınm'daki Sımferepol Rus Askeri
Akademisi'nde eğıtildikleri, teorik eğitimlerinin
ise KGB ve GRU (Sovyet Askeri Istihbarat
örgütü) tarafından FKO Moskova Ofisi
temsilcisi Hikmet Abu Zaid gözetiminde verildiğı
anımsandığında, Habbaş'ın. kuruluş aşamasında
ASALA'ya verdiğı, daha dogrusu Moskova-Şam
üzerinden ASALA"ya aktanlan desteğin yaşamsal
önemı daha ı\ı anlaşılacaktır. (Robert Moss, Daih'
Telegraph, 7 Ağustos 1981.)
O dönemlerde. Sovyetler Birliği'nce "Ulusal
Kurtuluş Hareketteri" olarak adlandinlan ve
desteklenmesi anayasal bir zorunluluk olan bu
eylem ve örgütler içinde Filistin Kurtuluş
Orgütünün "öncü-örnek" bir konumu
bulunuyordu. Çünkü Filistinlilerin oluşturacağı
örnek ve eğıtilmiş bir sılahlı güç olan gerillalar,
Suudi Arabistan ve Batı yanlısı monarşik
rejimlerin egemen olduğu Körfez ülkelerinin
boğazlanna dayanacak bir bıçak işlevi görecek,
bıçağın sapı da elbette Sovyetler'in elinde
olacaktı. Bütün bunlar, Entebbe baskınını
yöneten îsrailli Yarbay Jonathan Netanyahu'nun
anısına Kudüs'te açılışı yapılan Jonathan
Enstitüsü'nde düzenlenen "•Uluslararası
Terorizm" konulu bir konferansta aralannda
Ingiltereden Lord Chalfont, Merlyn Rees,
ABD'den Senatör Henry Jackson'ın da
bulunduğu delegeler önünde çekincesiz ortaya
konuluyor ve konferansın kapanış bildirgesini
okuyan Senatör Jackson. *"... So\>etler Biriiği'nin,
uluslararası terorizm ile doğrudan ilişkileri
karşısında, anılan ve teröre destek veren diğer
ülkelere. yaptınmlan da içeren bir karşı strateji
geliştirilmesini..." vurguiuyordu. !970'li yıllann
Sovyetler Birliği politikalanna göre FKO, nasıl
petrol rezervleri üzerinde oturan Suudi Arabistan
ve Körfez şeyhlıklerinin boğazında bir bıçak
etkisi yaratacak ve yükseien Arap milliyetçiliği,
Ortadoğu'daki Batı yanlısı monarşik rejimleri
köşeye sıkıştıracaksa; Sovyetler Birliğinin toplam
nüfusunun yüzde 27'sını oluşturan Türk ve
Müslüman nüfusu için Türkiye'nin çekici ve
pınltılı bir örnek oluşturmasını engelleyici,
Türkiye'yi iç çatışmalardan yorgun düşerek,
parçalanmanın sancılı girdabına sürükleyecek bir
plan uygulamaya konulamaz mıydı? Kaldı ki o
dönemde 1974 Kıbns Banş Harekâtı nedeni ile
Batı'da kredisinı ve Batılı ülkelerin kendilerine
dönük değer yargılan içinde güvenilirliğini geniş
ölçüde yitirmış, yakın tanhının en ağırekonomık
bunalımlanndan birisini yaşayan, ambargo
uygulamalan altında bunaltılmış. hatta yeniden
uysal çocuk olması için biraz da kulağının
çekilmesi gereken bir Türkiye, böylesi bir planın
uygulamaya konulması açısından ıdeal bir
konumda değıl mıydi?
ASALA-Yunanistan
Dahası. Türkıye'ye karşı besledigi tarihsel eziklik
duyguları, Kıbns Banş Harekâtında bir kez daha
kınlan gurunı ile katlanarak artan Yunanistan,
Türkiye'nin toprak bütünlüğünü hedef alarak,
ülkemizi sarsacak bir eylemin, o dönemin
psikolojik koşullan altında doğal müttefiki ve
destekçisi olmaz mıydı? Bilinen Elen fanatizmi
içinde, ASALA'ya destek verecek Yunanistan'ın
bu rutumu sonucu. ıki müttefik ülke arasında
başgösterecek güven bunalımı ve gerginlik
NATO'nun Güneydoğu kanadında çatlaklara
neden olabilirdi. 31 Temmuz 1980 günü ASALA.
Atina Büyükelçiliğımizde İdari Ataşe kadrosu
altında görev yapan Galip Özmen'ın
öldüriilmesinin ardından yaptığı açıklamada
"...Bizim düşmanlanmız Türkiye'deki faşist rejim,
onun uluslararası ilişkileri ve NÂTO'dur.." derken
bir anlamda bu gerçeğı seslendirmış olmuyor
muydu? Nitekim Yunanistan ve Kıbns Rum
kesiminin bu süreç içindeki davranışlan tam da
kendilerinden beklendiği gibi olmuştur. Kıbns
Rum Demokratik Partisi 1977 yılında
yayımladıgı bir bildiride "...Kıbns Elenizmi,
Ermeni mücadelesini hudutsuz biçimde
destekleyecektir.." derken Rum Yönetimi Başkanı
Kipriyanu, Ermeni Patriği Kohence'i 'Ermeni
davasına hizmetleri' nedeni ile Kilikya Haçı
nişanı ile ödüllendirir. (Mümtaz Soysal. Milliyet
Gazetesi» 8 Şubat 1980) Ne mi yapmıştır
Kipnyaau, Kilikya Haçı'nın onuruna kavuşmak
ya da New York'taki Ermeni Ulusal Kongresi'nin
düzenlediği törende, Ermeni davasına sağladığı
sürekii destek nedeni ile madalyadan sonra bir de
şilt almak için.. Bunun yanıtı Almanya'da
yayımlanmakta olan EIR (Executive intelligence
Review) adlı yalnızca abonelerine dağıtımı
yapılan, Batılı ıstihbarat örgütlerine yakınlığı ile
bilinen derginin Ağustos 1983 tarihli 'Sıcak
Sonbahar' başlıkh özel araştırmasında
yatmaktadır.
"_.ASALA'nın liderleri, İran İrmian ve Agop
Agopian'ın (her ikisi de takma ısimlerdır)
Kıbns'ta, Lefkoşa'da bulunduklan sanılmaktadır.
Lübnan'ın İsrail tarafından işgalinden sonra,
Paris Büvükelçiliğine atanan İsmail Erez. Fransa Cumhurbaşkanı Valsey Ciscard'a itimatnamesini
teslim ettikten yaklaşık 1 yıl sonra Ermeni terörünün kurbanı oldu.
ASALA, örgütünü Lefkoşa, Kıbns'a taşımıştır.."
Nasıl mı taşınmıştır. ASALA. Kıbns'a, aynı
yayın kuruluşu bunu 3 Mayıs 1983'te Ermeni
teröristlenn Fransa'da girişebilecekleri bombalı
bir saldın eyleminı abonelerine duyurmak için
gönderdiği "Alert Report 83/4-Armenian
Terrorists" başlıklı acil du>uruda şöyle açıklar..
"Be\rut'u 1982 yılında Kilistin Kurtuluş
Örgürü'nün örtüsü altında terk ettikten sonra
ASALA militanlart Yunanistan ve Kıbns'a
sığındılar.."
1979 yılında, Almanya'da Münich kentinde
ASALA ve Habbaşın PFLP örgütü arasında
yapılan ve Alman karşı ıstihbarat birimlerinin
adım adım izlediği toplantıya Yunan gizli serv is
elemanlannın da katıldığı anımsandığında (EIR,
Ağustos 1983, sh. 21) Kipriyanu'nun aksine,
Papandreu'yu Kilikya Haçı nişanı ile
ödüllendirmeyen Patrik Kohen'in pek de adaletli
davranmadığını söylemek herhalde aşın
kaçmayacaktır.
ASALA, Patrik Kohen'in hernasılsa
Papandreu'dan esirgediği cömertliği Beyrut'taki
üssünde yakalar ve Lübnan'da yayımlanmakta
olan 'Armenia' adlı örtülü yayınında bu eksikliği
giderir. Hem de fazlası ile... Once Filistin
Kurtuluş Örgürü'ne tam bir diplomatik hak ve
ayncalık tanıması nedeni ile Papandreu
başkanhğındaki Yunan hükümetini över.
ardından, Yunanistan'a kaçan Türk suçlulara
politik sığınma hakkı tanınmasını, Yunan
halkının gerçek çıkarlannın nerede yattığının
bilinmesi olarak nıtcler ve bu kararlan kutsar.
Yunanistan'ın kendisine yönelik gerçek tehdidin
sosyalist bloktan değil. Türkiye'den geldiğini
açıklamasını son derece olumlu ve yüreklendinci
bulduğunu belirten ASALA. Papandreu'dan
beklentisini ve karşılığındaki ödülünü de somut
bir biçimde ortaya koyar. "...Papandreu
hükümetinin, Ermeni hareketine karşı pozitif bir
tutum sergüemesi halinde umanz ki Yunan ve
Ermeni halklan arasındaki dayanışma. ortak bir
düşmana karşı gösterilen reaksivon hudutlartnı
aşarak gelecekte ortak bir konsept üzerine inşa
edilecektir. Direnişimiz ve Yunan halkının
direnişimize olan desteği karşısında ve halkın da
bu >önde beliren isteğini dikkate alarak Yunan
hükümetinin eskiye nazaran daha gerçekçi
olacağını umuvonız.."
Papandreu'nun milletvekilleri ya bu yayını
okumamış ya da Yunan halkının isteklenni bir
hayli geç algılamış olacaklar ki. ASALA liderleri
yenne. "parlamenterlerin bağunsız yapı ve kişisel
sorumluluklarT çerçevesınde Abduliah Öcalan'ı
Bekaa vadısınde ziyaret ederek Türkiye'yi bölme
çabalannı kutsamışlar. "ortak düşman'a karşı bir
başka dayanışma örneği sergılemişlerdir. Ya da
değişen koşultar doğrultusunda ASALA'nın
sözünü ettiği ortak konsept anlayışı içinde yeni
partnerlerle somut bir adım atmışlardır.
Süreklı sorulmuştur, 60 yılını uykuda geçıren
Ermeni terörü. niçın tam da Türkiye'nin Kıbns'a
müdahalesinin ardından gelip manşetlere
yerleşmiştir dive. Bu sorunun yanıtında satranç
oyununun bütün incelıklerini görmek olasıdır.
Kıbns nedeni ile Türkıye'ye kızgın bir Batı, silah
ambargosu uygulayan yeni dünyanın liderı
Amerika Birleşik devletlen, Makarios'a destek
veren Üçüncü Dünya Ülkeleri, kınk gururu ile
Elen fanatizminin batağındaki Yunanistan.
yükseien Arap milliyetçiliği ve Lübnan'daki
kaotik ortamda yeşeren terörün orta yerinde
yaşayan. etkilemelere açık bir Ermeni toplumu.
Hatay üzerindeki emelleri Freud çizgisinde bir
saplantıya dönüşen Suriye ile FKÖ'nün
potansiyel katalizörlüğü... Bütün bunlara
özellikle ABD ve Fransa'da yaşayan, bu ülkelerin
vatandaşları Ermeni toplumlannın baskı grubu
nıtelik ve politik güçleri de eklendiğinde, taşlar
dizilmiş ve satranç oyununun açılması için tüm
koşullarolusni^tur^Nite^utypyun açılırve ilk
taşı ASÂLA yî sahneye suren eloyi)ar.. Kasparov
vari(!) bir hamledir bu.. Viyana, Dahiş Tunaligil
düşer, hamlenin nereden değil, niçin geldiğinın
şaşkınlığı yaşanırken bir hamle daha gelir.. Paris,
bu kez düşen İsmail Erez'dir.. Ölümcül satranç,
şah-mat'a doğru yol almaya başlamıştır..
Marksist-Leninist yapısını hiçbir zaman gizleme
gereğini duymayan. Sovyet Ermenıstanı'nı,
mücadelelerinde. kendilen için "ikinci bir Hanoi"
olarak niteleyen ASALA, Lübnan'ın terönst
üreten bereketli topraklan üzerinde kanlı
gözlerini böylece dünyaya açar. Bu doğuma kım
itiraz edecektir ki o günlerde...
Yarın: Niçin Lübnan?
Mao edebiyata yakın bir kişilikteydi
1893 koy doğumiu, ilkokul öğretmeni
Mao Zedung, kendıne "vaşü Buda'
derdi. Özenle koruduğu özel yaşamında
bir köy insanı> la entelektüelin, amansız
birtakrik uygulayıcısıyla yılmaz bir
hayalperestin inanılmaz ölçüde dengeli
bir örneği olmuştu. Sosyalist devletlerin
o kışilığıni sürekii saklayan KP
başkanlanndan çok, çoktan yok olmuş
bir hanedanlığın renkli bir üyesi
gibiydi. 1935 yılında KP'ye katılmış,
1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti'ni
ilan etmişti. Ve hiç kimse onun kadar
çok insanın hükümranı olmamıştı.
Böyle bir insanın randevTa defteri
olmazdı. Mao, istediğı saatlerde yer,
çalışır > a da toplantı ve görüşmelerini
yapardı. Onunla çalışanlar buna
alışkındı. Gecenin bir saatinde onlan
yanına çağırabilir ya da Çin'in öbür
ucuna bir yolculuğa çıkacaklannı
bildirebilirdi. Çok yağlı yemeklerden ve
bunu zamanlı zamansız istemekten
hoşlanırdı. Koyu çay ve Ingiliz '555'
sigarası ıçerdi. Kung-Fu filmleriyle
parti propagandalarını seyretmekten
korkunç keyif alırdı. Çalışma
odasmdaki masa, dolap ve raflann
içinde sadece fotoğraflar bulunurdu,
çünkü Mao çok büyük ebatlara sahip
yatağında ya da yüzme havuzunun
kenannda çalışmayı severdi. Üzerinde
çoğunlukla sadece bornozu olur,
konuklannı bu giysısiyle havıaz başında
ağırlardı. Onun simgesı halıne gelen gri
ve kahverengi işçi giysilerini. kasketini
ve keten ayakkabılannı ise sadece
törenlerde ve kamuoyu önüne
çıktığında giyerdi. Yanında çalışanlar
ayakkabıları esneyip rahat bir şekle
Mao Zedung Doğu \e Batı edebiyatınn yılmaz bir okuvucuydu. Arasıra politik şiirler vazdığı da olurdu.
girene kadar onlan giyerler, Mao'ya
sonradan verirlerdi. Yaşamında
binlerce 'kültür işçisinin' var olduğu
bilinir. Politbüronun, güvenli
olduklanndan emin olduktan sonra
Mao'yu rahatlatmak için yanına
gönderdiği bu kızlann çok genç ve
özellikle köylü kızlan olmalanna dikkat
edilirdi. Mao'yu Çin'ı baştan başa
gezdiren trenlerin içinde de bu
'hostes'lerden bulundurulurdu. Mao
içlerinden birinı seçene kadar onlaria
dans ettiği söylenirdi. Aynca devletin
yönetildiği ve 'Büyük Halk Evi' adı
verilen meclis binasında da Mao'ya bir
aşk süiti döşenmişti. O nefret ettiği
Stalin'in aksine Mao, edebiyata yakın
ve yatkın bir kişilikti. Şiirler ve politik
makateler yazardı. Doğu ve Batı
edebiyatının yılmaz bir okuyucusuydu.
Felsefe ve tarihe düşkündü. Modern
tıbba güvenmezdi. Çu En Lay kanser
teşhisi konduktan tam 2 yıl sonra
ameliyat olabilmek için Mao'nun ıznmi
alabilmişti. Ancak son on yılda Mao
umutsuzca hastalandı. Çektiğı uyku
bozuklugu yüzünden ilaç bağımlılığı
vardı. Beraber olduğu kadınlardan
sayısız cınsel hastalık kapmıştı. Bitkisel
ilaçlarla tedavi bu konuda da çok
olumlu sonuç vermemişti. 1972 yılında
sigarayı bıraktığında sol ciğeri tamamen
hastaydı. 1974 yılında son kez yüzdü.
Nefes alamaz durumdaydı. O yıl
omurilik içindeki sınır sistemi
zedelenmesi nedeniyle felç başlangıcı
teşhisi kondu.
4 Nisan 1976,
Tiananmen Meydanı
Bır bayram gününün. ölüleri anma
gününün akşamıydı. Mart ayı
onasından beri komünist kahramanlann
devasa heykelinın bulunduğu
meydanda, üniversite gençlıgi
toplanarak gösteriler yapıyordu. Bu
kıtleler, büyük devrim sırasında
toplanan gençlik gibi disiplinli
değıldiler. Öylesine sıradan ve her
geçen gün biraz daha çoğalan öfkeli bir
topluluktu. 4 nısan günü, kalabalık
korkunç bir sayıya ulaştı. Meydan hınca
hınç doluydu. Bayrak ve pankartlar
denizin üzerindeki kocaman dalgaların
görüntüsünü andırıyordu. Kimi gruplar
şarkılar kimileri şiirler okuyordu.
Pankartlann birinin üzerinde. "Çu En
Lay uyanıyor, polisL orduyu çağınn"
yazıyordu. Polis ve ordu çagnldı. O
gecenin sonunda meydanda kimse
kalmamıştı. Bütün pankartlar, bayraklar
temızlenmiş, ölüm sessizliği havaya
sinmişti. 5 nisan sabahının erken
saatlerinde öğrenciler akın akın
meydana gelmeye başladılar. Saat sabah
08.00'e doğru meydanda 100 bin
kişinin olduğu bildirildi. Bu Çin Halk
Cumhuriyeti tarihinin organize
edilmeden bir araya gelmiş en büyük
topluluğuydu. Ve topluluk yavaş yavaş
sükûnetini yitiriyordu. Önce 5 polis
aracı yakıldı. Sonra kitle içinden
birtakım gruplar Büyük Halk Ev ı'ne
doğru yürümeye başladılar. Polısin
yollan kestıği noktalarda çatışma
çıkıyordu, ancak 18.00 sulannda
kalabalıklar yatıştınlarak meydan tekrar
boşaltılmaya başlandı. Direnen gruplar
dışında. kalabalıklann büyük bir kısmı
meydandan çekildiler. Öğrenciler
radyolar aracılıSıyla sürekii
'kışkırnlmamaya' davet ediliyordu.
Karanlık bastırdıktan sonra birdenbire
meydan dört bır yanından gündüz gibi
aydınlandı. 10 bın milis ve 3 bin polis
meydana girdi. Orada kâlmış olan
gruplar toplandı. vahşice dövüldü,
tutuklandı. Meydanın kanlı görüntüleri
dünyayı günlerce dehşete düşürdü. Mao
ve eşinin. Büyük Halk Evi'nin
Tiananmen Meydanı 'na bakan bir
penceresinden olaylan bir dürbün
aracılığı ile izlediği biliniyor. Ardından
kendilerine 'küçük bir grup devrim
karşıtının' gösterilerinin bastınldığı
bildirildi. Ertesi gün aynı meydanda 30
bin milis, kalabaîıklan önlemek üzere
hazır bekletiliyordu.
Sürecek
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Sıdıka Su, Tabutluğu
Dolaşıyor!
Birtoplumda insanhk ölmeyegörsün, ondan sonra bo-
şunadır her şey! Kolun kanadın kırılır. Sıdıka Su, hapislik
cezasını çekip bitirdiği zaman da öyle mıydi? Sıdıka Su'ya:
- Mevcutlu olarak göndereceğiz sizi Ankara 'ya! de-
mişlerdı. Kendilerine haber salınan Behice Boran'la Nev-
zat Hatko cezaevıne gelirler, Sıdıka Su'yu almak için. So-
ruyorum:
- Onlar çıkmışlar mıydı?
- Onlar çok önce çıktılar! 1951 tutuklamasında Behi-
ce Hanım çokyatmadı. 4.5-5 ayyattı...
- Evet...
Sözü, Sıdıka Su alıyor, anlatıyor:
"Ondan sonra, Behice Hanım, 'Nasıl olur?' filan dedi,
'Emir böyle, mevcutlu gönderılecek' yanıtını verdiler. Ya-
nımda, birpolisle beni Ankara'ya teslim edecekler. O za-
man, cumartesi olduğu için de polısler izinlı, yok! Onun
için pazartesiyi beklemek gerekıyormuş. Behice Hanım
dedı ki:
• Olmaz böyle şey, ne rezalet! Insan bu kadar hapıste
yatmış; beş yıl! Sız bunu tekrar ıkı-üç gun hapıste tırta-
caksınız!
- Yok, dediler, biz sizi en yakın karakola göndeririz.
Istanbul'upekbilmiyorum, ama tahmınedıyörum, Ka-
lamış'ta oturuyordu. Beni 'mevcutlu'polisle, Behice Ha-
nım'ınevineyakın salaş, böyle birkarakola getırdiler. De-
diler ki:
- Pazartesıne kadar burada kalacaksınız. Pazartesı si-
zi 'mevcutlu' olarak Ankara'ya göndereceğiz! Behice Ha-
nım:
- Olamaz, diyor, ben buradan aynlmam! Sıdıka Su'yu
almadan gitmem. Ne gerekıyorsa, sıze güvence verebı-
lirim. Kefalet mi istiyorsunuz, ne ıstıyorsunuz? Pazartesı
sabahleyin, size elimle getırip ben teslim edeceğim!
Işte, ben sabah erken çıktığım halde akşama dek ka-
rakolda kaldım. Behice Hanım uğraştı, nerelere gitti, na-
sıl gittı bilemıyorum, akşam üzeri Behice Hanım 'a teslim
ettiler. Ben Behice Hanım 'a gittım, cumartesi gecesi, pa-
zar gündüz kaldım. Onlar, beni pazartesı' günü teslim et-
tiler. Şimdi bu arada olanlar Ruhi ne yapıp yapıp uçak-
la pazar günü Behice Hanım 'a geldi. Biz, o gün birlikte
kaldık. Ertesi günü beni I. Şube'ye teslim ettiler, Behice
Hanım 'la birlikte, bunlan çok kısa geçıyorum..."
Bunca ezıyetten boğazım kuruyor, sadece Sıdıka
Su'ya:
- Anladım! diyebiliyorum.
- Yani, şöyle çok kısa geçıyorum, şımdı Ruhı de aynı
trende birlikte dönelim Ankara 'ya ıstiyor. Yanımda polis
olacak. Beni I. Şube'ye bıraktılar. I. Şube 'nın ne olduğu-
nu, ama şimdi ondan çok memnunum. Çünkü, o gün I.
Şube'nın ne olduğunu, ne kadarhücre olduğunu, tabut-
luğun ne olduğunu...
- Birinci Şube'nin yen nerede?
- Sansaryan Hanı'nda. Sansaryan Hanı'nda benden
başka kimse yok; orada beni Ankara 'dan "mevcutlu"sıe-
tirert polisle karşılaştım! Beni görünce dedı kı: "Sız hâlâ
buralarda mısınız?", "Yok, dedim, buralardayım tabıı, a-
ma burada değıldım, Sultanahmet'teydım!" Ve hemen,
orada Sansaryan Hanı'nda ışkence yapan polıslerı sor-
dum. "Rüştü" diye birisi vardı, benim ifademı alan, her-
kesin bildiği bir ad; "Parmaksız Hamdi" başka bır de
"Rüştü" vardı. Rüştü'yü sordum: "Rüştü ne oldu?" diye.
Dedi ki: "Rüştü kanser oldu ve öldü!" Hiç unutmuyorum,
belki çokyanlış bir şey, ama "Oh olsun!" dedim, aynen
böyle, oh olsun!
- Evet!
- Neyse, o akşama dek, ben böyle birer birer hücrele-
rin kapılannı açtım, dolaştım. Duvarlan okudum. Duvar-
lardakıyazılan okudum. Ve duvariardakıyazılarda hep Ru-'
hı'nin dizelerirn, türküierini gördüm. Örneğın bjfısfrıde, •
"Hangi günü gördük, akşam olmadık!" diyor. Yazmış,
böyle kazımış. Kalemle değıl de, sankı toplu ığneyle ya-
hut, çiviyle yazılmış. Ve o "tabutluğu" gördüm, o tabut-
lukta kaldı Ruhi. Tabutlukta kaldığı zaman ben saynlan-
dım (hastalandım), sağın (doktor) tabutluğun önündey-
miş meğerse, konuştuk; onlar da uzun öyküler (hikâye-
ler) tabii. "Mahsus mahal dediklerı zındanda..." ki, türkü
tam o tabutluğun önünde, benimle ilgili bir türi<üdür o.
Işte, böylece akşama dek orada kalmaktan memnun ol-
dum. O Sansaryan Hanı 'nın ne olduğunu iyıce gezerek
gördüm. Şimdi, biliyorsunuz orası boşaltıldı sanıyorum,
başka bir şey yapıldı o bina, bilmiyorum şimdi ne yapıl-
dığını. Sonra, akşam bır polis verdiler, Ruhı, ben Anka-
ra'ya geldik. Beni Ankara'da I. Şube'ye teslim ettiler. Ni-
yazi Bicioğlu'ydu o zaman I. Şube Mudürü. Ruhi dışa-
nda duruyor tabii. Birşeylerimzaladım. Ondan sonra, ba-
na "Işte, dediler, sabah akşam ımzaya geleceksın, şöy-
le yapacaksın, böyle yapacaksın" ve "buyur çık" dediler.
Yanı, beni böyle "mevcutlu" niye getirdıler? Niye böyle
yaptılar? O zaman, böyle şeyleryapıyortardı, bana bunu
yaptılar... ., - ...
- Gâvur eziyeti! ?
- örneğin Adana'dakilere "Haydi buyurun, demişler,
herkes kendi sürgün yerine gitsin!" Sana bunu yaptılar o
zaman. RuhiSu, o gün hemen sürgün yeri Çumra'ya ha-
reket etti.
- Peki, siz nerede kaldınız Ankara'da?
- Ankara'da o zaman, ağabeyım Necmi Umırt, yaşa-
mıyordu, ama yengem vardı, evimız vardı. Orada kal-
dım...
• • •
Yann 9 eylül, Izmir'in kurtuluşu. Kutlu olsun!
9 eylül, Yılmaz Güney'in ölümsüzlüğe ulaşmasının da
yıldönümü. Kurtuluşu kutlarken, 12 Eylül'lerin öldürmek
istediğı devrimcileri de sevgiyle anıyorum!
Nilgün Kışlah'yı geçen yıl 9 eylülde bır trafik cinaye-
tinde yıtırmıştik. Onu da anmak istedim. Işıklar içinde yat-
sınlar.
BULMACA SEDAT Y.İŞAYAIS
1 2 3 4 5SOLDAN SAĞA:
1/ Çok yiyen.
obur... Antlaşma.
2/ Cennet ile ce-
hennem arasında
bulunduguna ına- 3
nılanyer... Bırdu-
vardakı taş ya da
tuğla sırası. 3/ Es-
ki Mısır'da güneş
tannsı... Bir anla-
tımda verilmek is-
tenen öz. 4/ Yan-
kı... Gemılerde 8
türlü ışlerde kulla- g
nılan bır tür demır
halka. 5/ Uzun tüylü kal-
pak. 6/ Köy evlerinin ta-
vanlannda iki direk arasın-
daki boşluk... Eskrimde
kullanılan üç süahtan bıri. 3
II Ahmet Rasim'ın çocuk- 4
luk\eokulanılannnçeren c
yapıtı... Kale hendeği. 8/
Değerli bır süs taşı... Ku-
zey Amerika Kızıldenlile-
rinın geleneksel konutu 8
olan koni biçiminde çadır. n
9/ Papua-Yenı Gine'nın pa-
ra binmi... Üzen kırmızı parafınle kaplanan bır tür peynır.
YUKAR1DAN AŞAĞIYA:
1/ Kimi nesnelerde dalgalanır gibi görünen parlak çızgıler...
Eski dılde ufuklar. 2/ Asya'da bır ülke... "Avazeyı bu âle-
me Dâvûd gibi sal / —- kalan şu kubbede bır hoş sadâ imiş".
3/ Arjantin'ın plaka işareti... Kalay oksit katılarak donuk-
laştınlmış ya da kemik tozu katılarak yarı donuk hale geti-
rilmış cam. 4/Gösteriş, caka... İrı tanelı bezehe. 5/ Sazan
famılyasından bir balık. 61 Boğa güreşı yapılan alan... Tan-
ntanımaz. 7/ Kocaeli yöresınde dokunan ünlü bır halı... Il-
kel benlik. 8/ Kır yaşamı içinde aşk konusunu ışleyen kısa
şur... Gemının arkası. 9/ Keçının erkeğı... Bır şeyın ere-
bileceği uzaklık; menzil.