28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12MART1996SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Türkiye Modelleri mi, Ahmet, Mehmet Modelleri mi? Prof. Dr. OĞUZ ADANIR Dokuz Eylül Üni. G. S. Fakültesi B ildiğim kadanyla Türkiye 12 Eylül 1980'e kadar "Üniversite Modeli Soru- nu" olmayan bir ülkeydi. Ortaya YÖK adlı, birtür- lü bir "kurum" olamayan bu kurumun tepeden inme bir şekilde or- taya çıkanlmasıyla birlikte; aklı başında ve demokratik bir düşünce yapısına sa- hip insanlar açısmdan anlamsız olan bir üniversite modeli tartışması çıkartılma girişimleri de beraberinde gelmiştir. Oy- sa geriye, idari açıdan hiyerarşik (ancak bu yasal bir hiyerarşidir, yoksa gönül n- zasına dayalı 'concencus' bir 'hiyerarşi' ya da birbirine bağlılık değil) bir baskı modeli bırakan İhsan Doğramacı,bilim- sel ve sanatsal açıdan bir anarşi ve bir ka- ostan başka bir şey bırakmarruştır. Çün- kü dayarmamn olduğu yerde ne bilim ne de sanat oluî! Eğerbugün Türkiyetieüni- versitelerde kıyısından köşesinden bilım ve sanat üretiliyorsa, bu kesinlikle YÖK sayesinde değil, bu üniversitelerde çalı- şan insanlann birbirlerine karşı göster- dikleri hoşgörü, anlayış ve demokrasiye olan inançlan sayesindedir. Her YÖK başkanıyla birlikte yeniden alevlendirilmek istenen üniversite mode- li tarüşması, her nedense hemen her se- fennde bir Amerikan Modeli'nı günde- me gerirmektedir. Oysa Amerika'da bir Amerikan modeli yoktur. Çünkü ABD'de Amerikan modelleri vardır! Şöyle derin- lemesine olmayan basit bir araştirmayla bile böy le bir modelin bulunmadığını an- layabiliriz. ABD'de her yıl yayımlanan: "Te Wortd Almanac - 1994"te sunulan verilere baktığınız zaman (Peterson's Gu- ide kaynak gösteriliyor) bu ülkede 1992- 1993akademikyılında 1000'dençokka- yıtlı öğrenciye sahip olan, dört yıllık yük- sek öğrenim veren 1300 dolayında yük- sek öğretim kurumu ve üniversite oldu- ğunu görürsünüz. Bu arada yine 1000'dan fazla iki yıllık üniversite öğre- nimi veren kurum bulunduğunu anımsa- talım. Bu 1300 dolaymdaki "CoUeges and Universities'' kurumsal açıdan en az 10 ayn şekilde denetlenmektedir, yani ida- ri açıdan en az 10 ayn yönetim biçimin- den sözedilebilir. 29'u 18. yüzyıl, 650'si 19. yüzyıl ve 613'ü 20. yüzyılda kurul- muş olan bu üniversitelerin: 495'i devlet (state) denetimine; 285'i vakıf denerimi- ne (independant-nonprofit); 396'sı ba- ğımsız-ruhani cemiyetlerin (indepen- dant-religious) denetimine tabidir. Bü- tün bu üniversitelerin yalnızca 21 'i tica- ri kaygılann ön planda bulunduğu kuru- luşlardır. ABD'de üniversiteler parahdır (1992- 1993 öğrenim yılında). 4 yılhk kamu üni- versitelerindeki ücret ortalaması: 6.083 dolarken (bağımsız) özel üniversiteler- deki ücret ortalaması: 14.176 dolardır. Rektörü aynı zamanda CIA'nın başkanı olan dünyaca ünlü vakıf üniversitesi (M.I.T.( Massachusetts Institute of Tech- nology'nın yıllık ücreti 24.800 dolardır. (Bu ücretler ABD vatandaşlan için ge- çerlidir). Bu şekilde denetlenen üniversitelerin dışında az sayıda: Federal, county (ilçe), bölge (district), yerel (state and local) ve devletle ilintili (state related) denetim bi- çimleri de, vb. vardır. Iki yıllık yüksek öğrenim veren kuruluşlann ücret ortala- masıysa 2-3.000 dolar civanndadır. Evet ABD'de üniversiteler parahdır. Bu bir ba- kıma normaldir. Çünkü 250 milyon do- laymdaki Amerikalının yaklasık 200 mil- yonuna (yani nüfusunun neredeyse yüz- de seksenine) dünyanın en rahat yaşam koşullannı ve alım gücünü sağlayan (ya- ni sosyal devlet görevini, biranlamda ye- rinegetirmiş olan) bir ülkede, Amerikan toplumu üniversitenin ücretli olmasına karşı değildir. Öte yandan bu ülkedeki tüm üniversitelerin öğrencilerine iş ola- naklannın yani sıra milyonlarcasına da burs sağladıklan bir gerçektir. Daniel Bell'in 1970'Ii yıllarda "Sana- yi Sonrası Toplumuna Doğnı" başlıklı yapıtında Amerika'daki ayncalıklı üni- versitelerin başına yerleştirmiş olduğu' University of California bir devlet üni- versitesi olup 1994 itibanyla 160 bin do- layında kayıtlı (part-time ve gece öğren- cileri dahil) öğrenci ve 13.000 dolayın- da öğretim üyesine sahiptir. Oysa 65 milyon dolayındaki ülke nü- fusunun yalnızca (o da belki) yüzde yir- misine uluslararası standartlarda yaşam olanaklan sunan Türkiye gibi bir ülkede üniversite paralı olabilir mi? Böyle bir ül- kede nasıl bir modelden söz edilebilir? Ülke gerçeklerini göz ardı edebilen bir model geçerli olabilir mi? Öte yandan ABD karşısında herhangi bir kompleks duymaya hiç gerek yoktur. Çünkü tekno- lojik ve maddi kaynaklar açısmdan çok daha zengin olan bir ABD'nin insancıl açıdan Türkiye'nin gerisinde olduğu söy- lenebilir. Çünkü Türkiye'de yalnızca ka- dınlan kaydeden, yalnızca kadın ağırlık- lı, yalnızca erkekleri kaydeden, yalnızca erkek ağırlıklı üniversiteler yoktur. ABD'de büyük çoğunlukla kadın, erkek birlikte ögrenım görmektedirler, ancak yukandaki aynm ABD'ye özgü bir ay- nmdır. Aynca istatistiklerde bir başka il- kellik örneği olarak adlandınlabilecek zenci-beyaz vb. aynmı yapılmaktadır. Yani Amerikan toplumu hâlâ ırkçı bir toplumdur. Avrupa'yagelınce... 1995 yılı itibany- la lngiltere'de, 1992 yılında kabul edilen eğitim yasasıyla birlikte (Politeknikler, Yüksek Eğitim Kolejleri vb.) 300 dola- yındaki kuruluşa üniversite statüsü ka- zandınlmıştır. Halen üniversite statüsü- ne geçmek için bekleyen az sayıda kuru- luş vardır. lngiltere'de (birkaç istisnanın dışında) bütün üniversiteler devlet üniversitesi olup, öğrenim harcamalan devlet ve ye- rel yönerimJertarafindan karşılanmakta- dır. Bu ülkede üniversite yönetiminin ba- şında vke-chancelor, Principal ya da rec- tor adını taşıyan üniversitenin maaşlı öğ- retim elemanlan arasmda seçim yoluyla belırlenmişbirkişi vardır. Dışandanhiç- bir atama yapılamamaktadır. Yüksek öğretim, genelde üç yıl oyup "busmess" ağırlıklı meslekler için dört yıldır. Yine Fransa'da istisnalar dışında tüm üniversiteler devlet üniversiteleridir. Yüksek öğrenim ücretsızdır (kayıt para- sı dışında). Aynca öğrencilere burs sağ- lanmaktadır. Fransa'da bir atama yaptl- dığı zaman bu, yüzlerceyüda oluşmuş bu- lunan teanıüllere a> kın olamaz. Yani üni- versite ya da bir fakülte öğretim eleman- lannın onaylamayacağı bir kişi o mevki- lerden birineatanamaz. Çünkü orada yö- netkilik yapabilmesi oianaksızdır. Zaten uygar insanlann yaşadığı bir ülkede had- dini bilen, sağduyu ve vicdan sahibi bir öğretim elemanınm hak etmediği bir mevkiyi kabul etmek gibi bir anşkanlığı olamaz!.. Işte bütün bu ve daha yüzlerce neden- den dolayı biz Amerika. Avrupa, japon- ya vb. ülkelerde yüksek öğretimin nasıl yapıldığını bilgi olsun diye araştıralım, ancak kafamızı Türkiye'de, Türkiye'nin koşullanna uygun üniversitelerin nasıl olması gerektiği konusunayoralım. Yok- sa Amerikan modeli adı altında Ahmet, Mehmet modellerini bu ülkenin insanla- nna kaktırmaya çalışmayalım. Doğru dürüst, derinlemesine hiçbirca- lışma yapılmadan öne sürülen ve yalnız- ca bir ya da birkaç kişinin kafasında olu- şan bu modeller öylesine büyük yanılgı- lar ve yanlışlarla doludurlar ki! Örneğin bu insanlar: Tıp, mühendislik ya da ta- nm vb. kökenliyseler bütün üniversiteler- deki bilimsel ölçüt (kriter) ve değerler onlann kafasındakilere ya da bildikleri- ne uygun olmalıdır! Bundan büyük bir yanlış olabilir mi? Kısacaözetleyereksoruyorum: 1-Tür- kiye dünya üzerinde midir? 2- Evetse, Türkiye'de adlan üniversite olan kurum- lar devlet tarafından gerçekten üniversi- te olarak kabul ediliyorlarmı, edilmiyor- lar mı? 3- Evetse, devlet bu üniversitele- rin adlan ve amaçlan gereği evrensel bil- gi üreten kurumlar olduğunu da kabulet- mek durumunda mıdır, değil midir? (Üs- telik bu kurumlan son 15 yılda bu hale sokan devlet midir, değil midir?) 4- Evet- se, Türkiye, üniversitelerinde üretilen bil- ginin evrensel bilgi olduğunu kabul et- mek durumunda mıdır, değil midir? 5- Evetse, Türkiye'de Türkçe yayımlanmış çalışmalann en az Amerika, Avrupa ya da Japonya'da yapılmış çalışmalar kadar bilimsel olma haklan var mıdır, yok mu- dur? 6- Evetse, sorun nedir? Sorun ka- nımca bilimsel ya da sanatsal ölçütlerin kimin kafasındakilere uygun olacağı so- runudur. Çünkü özgür ve demokratik ol- ması gerektiği halde olamayan bir üni- versitede bilimsel ve sanatsal ölçütler, sürekli tartışılarak belirlenmek yerine te- peden inme bir şekilde belirlenmek isten- mektedir. Edebiyat, sanat ve insani bilim- lerde kriterlertoplumla birlikte değişmek durumundadırlar. Aynca bugün fen bi- limlerinde bile tek tip akıl yürütme söz konusu değildir. Çünkü bu olanaksız bir şeydir. Bu durumda tepeden inme ölçüt- lere uymayan, daha doğrusu uyabilmele- ri imkânsız olan: Edebiyat fakülteleri, güzel sanatlar fakülteleri ve sosyal bilim fakültelerinin kapatılması tek çıkar yol- dur. Aksi takdirde aklın yolunun bir de- ğil, birden çok olduğunu kabul ederek, ülke için en doğru ve güzel olanın ya da olanlann, yani modellerin tartışılarak bu- lunabileceğine inanmak gerekir! PENCERE ARADA BİR Av. Dr. CENGİ2 ABBASGtL Yine Sosyal Sigortalar Son yıllarda Sosyal Sigortalar üzerinde büyük gü- rürtüler koparılmaktadır. Savlar şöyle: Kurumun geli- ri giderihi karşılayamıyor. Dertıal önlem alınmazsa if- las kaçınılmazdır. Öncelikli çözüm olarak emeklilik yaşının ve prim ödeme gün sayısının arttınlması ge- rekir. Işin ilginç yani bu savları ortaya atanlar sorunu çözmekle görevli yetkililer ve bu işten çıkan olduğu- nu bildiğimiz özel sektör temsilcileridir. Şu anda ka- dınlarda 50, erkeklerde 55 olan emeklilik yaşı derhal 55 ve 60'a çıkanlmazsa, bir süre sonra bu önlem bi- le yetersiz kalırmış. Prim ödeme gün sayısı da yeter- sizmiş, onu da arttırmak gerekirmiş, gibi bu ve buna benzer söylemler sürekli olarak gündemde tutulma- ya çalışılmaktadır. Sırası gelmişken hemen açıkla- mak gerekir ki, şu anda ücretin 33.5'i, bazı hallerde yüzde 39'u olan primleri azımsayarak gün sayılannı arttırma öneriteri inandıncı olmadığı gibi pek de in- safeızdır. Aynca emeklilik yaşını yükseltmek ise emek- lilik yaşının ortadan kaldırılması demektir. Çünkü ül- kemizde ortalama yaşam süresi 6O'tır bu nedenle bunun adı, açıkça mezarda emekliliktir. Bu aşamada sormak gerekir. Madem ki Sosyal Si- gortalar'da işler pek iyi gitmiyor, o halde önlemleri ne- den alınmıyor, yalnızca emeklilik yaşının ve prim öde- me gün sayılannın arttınlması önerileri ile yetiniliyor? Bunun için ne biryanıt ne de bir çaba var. Aslında bu- nun yanıtı gayet açık ve kolay: Onlemler o kadar çok ve o kadar yalın ki, kopanlan gürültülerle sorunun bu yanını örtbas etmek amaçlanmaktadır sanki. Çok ya- lın öncelikli önlemleri şöyle sıralayabiliriz: Sosyal Sigortalar'ın kapsam dışı olarak kaçak ça- lıştırılan işçiler nedeniyle trilyonlara varan prim kaybı vardır. Bunun yanında kaynakta kesilen, ancak tah- sil edilemeyen (işverenin kasasında kalan) bir o ka- dar da prim alacağı vardır. Öncelikle bu yitiklerin ön- lenmesi gerekir. Öte yandan Sosyal Sigortalar yöne- timini hükümetlere bağımlı kılan uygulamalara son verilmeli, kaynaklar kârlılık ilkelerine göre degerlen- dirilmelidir. Bütün bu kolay ve masrafsız onlemler uygulandı- ğı zaman görülecektir ki kurum ne batıyor, ne de if- las ediyor. Bu gerçekler karşısında, ortaya açılan sav- lann altında başka amaçların yattığı sanılmaktadır. Herhalde başlıca amaç, Sosyal Sigortalar'ın özelleş- tirilmesi olmaktadır. Sosyal Sigortalar aleytıindeki savlann ne kadar da- yanaksız ve gerçek dışı olduğunu anlamak için, Sa- yınTayfunTabakoğlu'nunCumhuriyet'te12-14şu- bat sayılannda çıkan inceleme yazısını önemle salık veririz. Bu yazı okunduğunda görülecektir ki kurum aleyhine ne kadar sav varsa, hepsi dayanaksız ve haksızdır. Bu sonuçlar, hem de sigortanın kendi kay- nak ve verilerine göre ortaya çıkmaktadır. Bütün bu gerçekler karşısında Sosyal Sigortalar'ı yük olarak görmek ve ondan kurtulmak niye? Yanrt gayet açık: Sosyal Sigortalar'ı özelleştirmek. Böyle- ce, devlet bir yükten kurtulma hayalini gerçekleştire- cek, hem işverenler sigorta primi yükünden kurtula- cak, hem de özel sigortalar için tatlı bir saha kazanı- lacak. Ancak unutulan bir şey var: Anayasamıza gö- re sosyal bir hukuk devleti olan devletin görev ve yü- kümlülükleri arasmda sosyal güvenliğin sağlanması da vardır. Anayasamızın 60. madde hükmüne göre "Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşki- latı kurar." Ancak bu anayasa ilkesini herkesin, öncelikle dev- leti yönetmeye soyunan pek sayın vekillerimizin ka- fasına yazmak gerekir. SSKp FİRDEVS HELVACIOĞLU Ders Kitaplarında Cinsiyetçilik 1928-1995 213 sayfa. 300.000 TL TURAN DURSUN Müslümanlık ve Nurculuk 144 sayfa. 200.000 TL J • Posto Celo tmet Oğüfûcü 655239 • Btetdenneın eden karşrtğrnr hesaba • vatrp fotokopeım adresımee göodefdığncde kıtaplar postaya ventecektır KAYNAK YAYINLARI Jlstiklal Cad 184/4 Beyoğlu-IST 1(0212) 252 21 56 - 252 21 99 !"• - 1.0. kimlik ve kütüphane kartım] kaybettim. hükümsuzdür. OLİMBI EKMEKÇlOĞLU Vergılerıriizı Akbank'a ödeyin. Rahat edin!..Vergi ödemek için, vergi dairesine gitmenize gerek yok! Vergi dairelerinde beklemeler, artık tarihte kaldı. Şimdi Akbank size, vergi ödemenin en kolay ve en zahmetsiz yolunu sunuyor. T. C. Maliye Bakanlığı ile Akbank arasında imzalanan anlaşma gereğince, 1 Mart 1996'dan itibaren vergilerinizi vergi dairelerine ödeme yükümlülüğünüz sona eriyor. Artık, vergilerinizi dilediğiniz Akbank şubesine ödeyebileceksiniz. Gelir Vergisi, Katma Değer Vergisi, Kurumlar Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi, Damga Vergisi, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi başta olmak üzere tüm vergi ödemelerinizi Akbank'tan yapmak için, vergilerinizin türünü, vergi ~ dairenizi, numaranızı, ödeyeceğiniz tutan ve son ödeme tarihini sadece bir talimatla Akbank'a bildirmeniz yeterli. Vergi ödemeniz, son ödeme gününde Ticari Akbesap'ımzdan alınarak yapthr! Ticari Akhesap 'ınız varsa, vergi ödemeleriniz için Akbank'a bir talimat verin yeter! Paranız son ödeme gününe kadar Ticari Akhesap'mızda kaltr. Son ödeme gününde, vergi tutannız otomatik olarak Ticari Akhesap'mızdan alınarak bağlı olduğunuz vergi dairesi hesabına aktanhr. Ticari Akbesap'ımzda para oltnasa da, vergi ödemeleriniz için Acil Ibtiyaç Kredisi, anında devreye girer I Ticari Akhesap'mızda para yok ya da yeterincepara kalmadı. Hiç endişelenmeyin. Acil Ihtiyaç Kredisi, limitiniz dahilinde anında devreyegirerek imdadınıza yetişir. Son ödeme gününde, otomatik olarak verginiz ödenir. Ticari Akbesap'ınızyoksa, yapacağıntz ilk iş, önce bir Ticari Akbesap açttrmak! Hemen, şimdi!.. 1 Akbank'ta Ticari Akhesap'ı olan tüm işyerleri. Otomatik Vergi Ödeme imkânından başka Acil tbtiyaç Kredisi, Çek ödeme, Nakit Ödeme, Düzenli Ödeme, Fatura Ödeme, SSK Primi Ödeme ve tşyeri Kredi Kartt Borcu Ödeme imkânlanndan da yararlanırlar. Akbank'ın tüm şubelerinden Vergi Ödeme ile ilgili aynntüı bilgi alabilirya da Akbank Müşteri Hizmet Merkezi'ni arayarak (0212) 282 44 44'ten öğrenmek istediğiniz herşeyi sorabilirsiniz Aynca, vergimzi Akbank'agelerek para ya da çekle ödemek istersemz, tüm Akbank şubelerine vergMziyattrabiUrsmiz. Siz de, vergi öderken en kolay ve en zahmetsiz yolu seçin... Verginizi Akbank'a ödeyin!.. AKBANK G ü v e n i n i z i n E s e r i 'Rantiyeci İktidarı'mn Alternatifi Ne?.. Yazının başlığındaki "rantiyeci iktidan" deyişi benim değil, alyanaklanyla, sünnet-i şerife üzerine kırpılmış bıyıklanyla, iyi besili bedeniyle, renkli kravatlanyla iki- de bir televizyon ekranına çıkan Necmettin Hoca, tannan sesiyle sık sık yineliyor: - Rantiyeci hükümeti!.. Laftutuyor... Solun söylemi, Refah'ın karşısında geri kalıyor, sö- nükleşiyor... Neden?.. Çünkü sol, pısınklaştı... Hem sol ne söyleyebilir?.. SHP-CHP dört yıl DYP'nin yedek tekerleği gibi kul- lanıldı; DSP "fîanf/yec;rVü/cümef/"nedesteksağlıyor; iki sol partinin marifeti, sol tabanı bölüp etkisizleştir- mekten gayn nedir?.. Merkez sağın bırleşmesinden; ama merkez solun bölünmesinden medet uman iki partinin yöneticileri, ağızlanyla kuş tutsalar halk kitle- leri karşısında aklanamazlar... Peki, muhalefet Refah'a mı kalacak?.. • Öylegörünüyor... Dün dündü, bugün bugündür, yarın ne olacaktır?.. Işte geleceğe bakışın bu tür sorgulanmasında en te- mel konu şu noktada odaklaşıyor: Merkez sağ, hükümetini kurdu, iktidara geçti, bu ik- tidann altematifi ne?.. Mericez sol mu?.. Refah mı?.. TRT, Meclis çalışmalannı bütün ülkeye yansıtıyor; hükümet programı üzerine tartışmalan da canlı yayın olarak verdi; öyle görünüyor ki Refahçılar bu dönem- de merkez sağın tozunu atacaklar; iyi yetişmiş, ağzı laf yapan, sorunlan bilen, girişken elemanlan da ma- şallah eksik değil... Peki, söyledikleri ne?.. • Bir hasta doktora gider... Hekimin önündeki sorun ikiye aynlrr. Birincisi has- talığın saptanması, daha başka deyişle: Teşhis!.. Ikincisi hastalığın iyileşti- rilmesi, yaygın deyişiyle: Tedavi!.. y 'VOİll* Refahçılar hastalığın J J^J***-* saptanmasında doğru sözler söylüyorlar; top- lumda ahlaksızlığı besle- yen düzen geçerli!.. Tefe- cilik almış yürümüş; "pa- radan para kazanma" yöntemi egemenleşmiş; faizcilik dızdızcılığa dö- nüşmüş; rantiye kesimi ül- kenin tepesine oturmuş, devleti soyuyor, halkı sö- mürüyor; borç ekonomisi herşeyi kemiriyor; Batı'yla bütünleşme kaygısı rayın- dan çıkmış, Batı'ya uşak- lık biçimine girmiş, taklitçi- lik ağır basmış; adil (hak- ça) olmayan bir düzen or- talığı kasıp kavuruyor, top- lumu kirletiyor... Teşhis'doğru... Ancak iş 'tedavi'ye ge- lince Refahçılar ister iste- mez çuvallıyorlar!.. Ne var ki halk inceden inceye Refah'ın ekonomik seçeneğini inceleyip karar verecek durumda değil. Şimdilik "halkın hislerine en çok tercüman olan parti" adıyla sanıyla Re- fah... Necmettin Hoca renkli kravatıyla ekranda arz-ı endam eyleyip tannan se- siyle "Rantiyeci iktidan" dedi mi sözlerinin mızra- bıyla yoksul kitlelerin yü- reğindeki tellere dokunu- veriyor. Peki, neolacak?.. Merkez sağ iktidann ar- dından sol mu gelecek, yoksa şeriatçı sağ mı?.. Merkez sağ, iktidarı eli- ne yüzüne bulaştıracak, halkın canına okuyacak, özelleştirmeyi yağmaya dönüştürecek olursa, al- ternatrf hangi parti?.. Yakın geleceğimizin güncel soaısu bu!.. KARTAL 2. ASLtYE HUKUK HÂKtMLİĞİ'NDEN 1995/345 Esas Davacı Güven Sigorta T.A.Ş. vekili tarafından da- valı Abdurrahman Ayer aleyhine açtığı tazminat davasında. Davacı vekılı dılekçesin- de trafik kazası nedeniyle 17.157.712.- TL.tazmina- tuu talep ve dava etmıştır. Davalı Abdurrahman Ayer'ın Sûmer Sokak No: 4/5 Maltepe ' lstanbul ad- resine tebhgat göndenlmış, dava dilekçesi ve duruşma günü teblığ edilememış, zabıta vasıtası ile yapılan tüm araştırmalara rağmen adresi temin edilememiş bulunduğundan, davalının duruşma günü olan 12.3.1996 günü saat 09.20'de mahkememizde hazır bulunması veya ken- dıni bir vekıl ile temsil et- tumesi, hazır bulunmadığı veya kendıni bir vekil ile temsil ettirmedıği takdirde HUMK'nun değişik 213, 377. maddelen uyannca yokluğunuzda tetkik ve yargılama yapılacağı, hü- küm verileceği dava dilek- çesi yerine geçerli olmak üzere tebliğ olunur. 8.3.1996 Basın:7522
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle