28 Nisan 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12MART1996SALI 12 HABER Transition dergisi, Batı'nm Türk cumhuriyetlerinde îran etkisi endişesini irdeliyor • Sovyetler Birliği'nin dağılmasını izleyen dönemlerde, îslam'ın Orta Asya'daki gücüne ilişkin varsayımlar, Batılı ülkeleri, bölgenin, militan köktendinciliğin ve özellikle de îran'm etkisi altına gireceğine inandırmıştı. Îslam'ın, îran koruması altmda, bölgenin siyasal yapısına egemen olacağı korkusuyla Batı ülkeleri umutlannı "Türkiye modeline" bağlamıştı. • Tarihsel, demografik ve coğrafi koşulları göz önüne alındığında, köktendincilik tehlikesi Özbekistan'da bile pek olası değil. Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'da, Islam dininin geleneksel zayıf rolü, güçlü kabile bağlılıklan ve bölgecilik, köktendinci oluşumlann laik devlet yapılanması için tehdit oluşturma olasıhğını azaltıyor. Köktendinci Islam korkusuÇeviri Servisi - Batılı gözlemciler, 1991 yılında bağımsızlıklannı kazanan Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan. Türkmenistan ve Tacikistan gibi Türk cumhunyetlerini. uzun süredir çok ya- kından ve kuşkuyla izlıyor. Acaba bu ülkeler Islamı militan kök- tendinciliğin pençesine düşecek mi? Militan köktendincilik bu ülkelerde ne kadar etkilı? Batının bu yakın ilgisi, Rusya'nın işine yanyor. Rusya, tslami köktendinci- lik İcorkusunu. bölgesel çı- karlannı korumak. Ortado- ğu ve Batı Asya devletleri arasındaki etkisini güçlen- dirmek için kullanıyor. Sovyet dönemini incele- yen Batılı araştırmacılar, Is- lam dininin Türk cumhuri- yetleri için çok önemli oldu- ğunu vurgulamış ve inancı, baskıcı bir sömürgecilik dü- zenine karşı potansiyel bir- leştirici güç ve kalkan olarak tanımlamışlardı. Tarihsel düşmanlıklar, de- mografik değişiklikler ve güçlü bir gizli ibadetolgusu- nun ışığı altında, özellikle Orta Asya, Kafkasya ve Rus- ya içlerinde. tslam dininin Sovyet rejimine karşı tehlike oluşturacağı öngörülmüştü. Îslam'ın, Îran koruması altında, böl- genin siyasal yapısına egemen olacağı korkusuyla Batı ülkeleri umutlannı "Türkiye modeline" bağlamıştı. Batılılar, bir süre sonra, Türk cum- huriyetlerinin, teokratik tran modelini reddederek demokratik. laik Türkiye modelini benimsediğine inanmaya baş- lamıştı. Oysa 1993'e doğru Türkiye mode- linden vazgeçen Türk cumhuriyetleri, bu modelin yalnızca bir taktik olarak kı- sa süre için uygulandığını akıllara ge- tirdi. Türk cumhuriyetlerinin, Türkiye modeline karşı olan ortak tavn, kökten- dinciliğin, bu ülkelerin laik devlet ya- pılanmasını yıkacagı ve ele geçireceği korkulanni yeniden gündeme getirmiş olsa da ortada bu kaygıyı doğrulayacak herhangi bir veri yok. Orta Asya'da gerçekten de Islami bir canlanma gözleniyor. Ama Batılı var- sayımlann tersine, ne siyasal ne de din- sel gruplann elinde halk desteği, ku- rumsal ve parasal güç yok. Bölgedeki tarihsel, kültürel ve siyasal etkenler de- ğerlendirildiğinde, teokratik bir devlet îran'a karşı Türkiye modeli Doğu ve Batı arasındaki gergin ilişkilerin neden oldu- ğu bilgi ve iletişim azlığı, Sovyetler Birliği'nin dağıl- masını izleyen dönemlerde, Îslam'ın Orta Asya'daki gü- cüne ilişkin erken varsayım- lar, Batılı ülkeleri. bölgenin, militan köktendinciliğin ve özellikle de İran'ın etkisi al- tına gireceğine inandırmıştt. 'YeşilDalga' tehlikesi olası mı\ lslam köktendinciliğinin Türk cumhunyetleri- ni ele geçirme olasılıfiı hiç de yûksek görünmü- yor. Peki neden? Bölgenin genel durumuna iliş- kin bir değerlendirme yapacak olursak bu sorunun pek çok yanıtı olduğunu görebiliriz... % Dinsel inançlann yayıhmı dfizensiz Belirli birdinsel canlanma, yalnızca Tacikistan, Güney Kazakistan ve Özbekistan gibi geleneksel olarak tutucu bölgelerde gözleniyor. Bu ülkeler- de yaşayan halkın Isiam dinine olan bağlıhğı da büyûk farkhlıklar gösteriyor. # İslanTm potansiyel birleştirici gücünün yeri- ni miBiyetçilik ve kabikcilik alnuş Sömürgecilik öncesi Orta Asya'ya baktığımız zaman, siyasal birleşme değil avnlmalar ve ıç ça- tışmalar görüyoruz. Bu^üu. ulusal, bölgesel, ka- bilesel ve bastırılriuş tanns'ei kimlikler, lslam di- niyle rekabet ediyor. Müslümanlıgı, Orta Asya'da yeni, tekbiçimli siyasal bir kimlik yaratmak için kullanma girişimleri, dılsel. tutumsal, mesleksel farkJıhklar ve toplumlann dinsel inanç düzeyleri- nin örtüşmemesinden kaynaklanan nedenlerle so- nuç vermedi. 9 tslami kurumlar iktidara bağunta Çarlık dönemı ve Sovyet döneminde tslam, dev- letgüdûmü altındaydı. Bu durum bağımsızhk son- rası dönemde de degişmedi. Diase! kurumlar Türk cumhuriyetlerinde iktidarlann oyuncağı olarak kaldı. • Fbütik-ekonomik gerçeklikler İsbun'a geçh venniyor Kırgıztstan ve Kazakistan'ın, göreli olarak bü- yük, cografi olarak yoğunlaşmıs. ve ekonomik ola- rak üretken Müslüman olmayan nüflısu, bu cum- huriyetlerdeki yerli elit siyasetçilerin lslam ile si- yaseti birleştirmesine olanak vermiyor. Rusya, dı- ğer Bağımsız Devletler Topluluğu üflceleriyle kar- şılaştınldığmda h^al A a en büyük ekonnmik ve po- litik güç ve Türk liderlerinin hiçbiri bu güçlü kom- şuyu kışkırtmayı düşünmüyor. öte yandan Müs- lüman ülkeler, Türk cumhuriyetlerini kalkındıra- cak teknolojiye sahip olmadıklan için bölge ülke- lerine çekici gelmiyor. 9 Şü tslam devrimi Sünni Türk cnmhuriyede- rine uymaz Şıi mezhebindeki din adamlannın konumu, tran'da teokratik bir devlet kurulmasını sağladı. Oysa Sünni Türk cumhuriyetlerinde bu kadar önemli ve yönetsel düzeyde hiyerarşik olarak ör- gütlenmış bir din adamlan kurumu hiç olmadı. Ayrıca Orta Asya'da Sünni-Şii ayrılığı çok derin. # İnanç,Orta As>^'daaetenekselo^raklaiky&- netinılerc bağhydı «••«••- tslam dinı Orta Asya'nın gûnlûk yaşamında önemli bir yer tutuyordu ve Orta Asya hakanlıkla- nnın güçlerini meşrulaşorma yoluydu. Ama yine de hakanın buyrugu, her zaman dinin üzerindey- di. Bu Sünni gelenek, zaman içinde bozulmadı. # Türk yönetimkr, siyaserin İslamlaştınlması- nakarşı Varolan yönetimler, yani bugün Orta Asya'nın en örgütlû ve disiplinli gücû olan eski cumhuri- yetçi komünistpartiler tamamen lslam karşıtı. Yö- netimler halkın dinsel inançlanyla uzlaşmaya va- nyor ama dini siyasete asla kanştırmıyor. # Türk aydınlar, atebt propaganda etkisinde Müslümanlığın modernleşmenın karşısındaol- dugu görüşü kırsal bölgelerde yaygmlık kazan- mamış olsa da, entelektüeller, Sovyet basını ve egitim sistemı aracılığıyla sürekli lslam karşıtı, ateist propaganda bombardımanı altında. Bu ne- den le kuramsal olarak, Orta Asya'da tslami görü- şü yayması öngörülen entelektüeller lslam'a kuş- kuyla yaklaşıyor ya da ona tümüyle karşı. # Yerli Islamcılar gücsüz ve örgütsûz 198ü*lerde Sovyetler Birliği'nde ortaya çıkan muhalif nitelikh Islamcı gruplar, halktan çok az destek buldu. Bugün bu gruplar, devlet oluşum sü- recinde etkiii olmalannı sağlayacak halk deste- ğınden ve kurumsal ve parasal güçten yoksun. # Yeraln Müslümanlıgı köktendinci Müslû- manlığa döaüşmedi Komünist ideolojınin ateist niteligi, dinsel inançlan yeraltına mahkûm etriyse de Orta As- ya'daki yeraltı Müslümanlıgı, radikal değil dura- gan bir nitelik taşıyordu. # Hoşnutsuzluk,yeterince yaygın olmadığı için köktendinciler tarafindan sömürülemedi. Aşın yoksulluk ve baskıcı yönetimden kaynak- lanan halk hoşnutsuzluğu. Ortadogu'da, topium- sal ve siyasal sorunlara köktendinci çözümler bu- lunmasını kolaylaştırdı. Bu tür kışkırtmalann baş- lıca hedefi, ahlaksız ve kâfir olarak nitelendirilen seçkinlerdi Ama Orta Asyahlar bambaşka bir ev- redeydi. Onlar. yüzlerce yıllık ulusal devlet yapı- lan, seçkinler ve ideolojiler ile iktidar kavgasma girişmemişlerdı. Hedefleri yeni kazanılmış ba- gımsızlıklannı pekiştirmekti. # Batı karşıttığı Türki cumhuriyetierle örtüş- medi Ortadogu köktendinciligi, tamamen Batı karşı- tı. Batı ve özellikle Amerika. tslam dünyasının baş düşmanlan olarak sunuluyor. Mezhep, coğraf- ya, dil ve tarih farklıhklan nedeniyle aslında bir araya gelemeyecek olan Müslümanlan bu ortak düşman birleştiriyor. Türk cumhuriyetlerinde, Tacikistan dıştnda ateşli bir Batı nefreti gözlen- miyor. ya da devletlerin kurulma olasılığı çok az görünüyor. Türk cumhuriyetierinde durum Tarihsel, demografik ve coğrafı ko- şullan göz önüne alındığında, kökten- dinciliğin varolan yapı için bir tehlike oluşturacağı öngörülen Özbekistan'da bile böyle bir durum pek olası değil. Ödün vermeyen Özbek yö- netimi, köktendinci gelişi- mi çok yakından izliyor ve denetliyor. Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'da, tslam dininin geleneksel zayıf ro- lü, güçlü kabile bağlılıklan ve bölgecilik. bu toplumlar- da köktendinci oluşumlann laik devlet yapılanması için bir tehdit oluşturma olasılı- ğını hemen hemen sıfira dü- şürüyor. Ancak bölgede teokratik devlet oluşumunun karşı- sında pek çok güçlü engel- lerin olması, bölgenin ulu- sal politikalannın inanç kaynaklı etkilerden tama- men annmış olacağı anla- mına gelmiyor. Savaşırrrfa- nnı sürdüren siyasal kişilik- ler ve kurumlar, dinci siya- sal baskı gruplan ya da si- yasal partiler, özellikle eski Sovyet Orta Asyası'nın gü- neyindeki ülkelerin siyasal arenasının değişmez unsur- lanndan biri olacağa benzi- yor. Bu arada bazı Türk cum- huriyetleri liderleri de ken- dilerini, insanlan hâlâ ürkü- ten köktendinci akıma kar- şı bir kale olarak pazarlaya- rak, Batı yardımı sağlama- yı ve dış tıcaretin geliş- mesini garanti altına alırken rejimlerini de meşrulaş- tırıvorlar. Türkiye'ninliderliktutkusuÇeviri Servisi - Batı ülkelerinin gö- zünde. N.4TO üyesi Türkiye, Türkcum- huriyetkrinde. îran koruması altmda bir köktendinciliğin yayılmasını önlemek için elinden geleni yapacaktı. Ama beklenen bu kıyasıya mücadele gerçekleşmedi, çünkü tran bölgeye ayak basamadı. Çünkü sert ve güçlü cumhu- riyetçi liderler. Tahran'ın niyetlerine kuşkuyla yaklaşmıştı ve tran'da egemen Şii mezhebine iyi gözle bakılmıyordu. Ancak tran'ın bölgede etkiii olmama- sı. Türkiye'nin de alanı boş bıraktığı an- lamına gelmiyor. Türkiye. 1991 yılın- dan beri, uzun dönemli siyasal ve eko- nomik çıkarlar sağlamak için laik ama Müslüman niteliğini kullanarak bölge- de etkiii olmaya çahşıyor. Türkiye, bölgedeki ülkelerin farklı- lıklannı değil. aslında paylaştıklan kuş- kulu olan dil ve dinlerini vurguluyor. Türk cumhuriyetlerinde üstleneceği li- derlik rolünü bir güç ve zenginlik kay- UKRAYNA ? Karadenız ^ T ~ . GÜRCİ. v --. / TÜRKİYE <s*V 1 f SURİYE I RUSYA îTAN \ ERM.V 7IRAK { ) ^ KAZAKİSTAN — \ Ar ?'. \ / ^ V " \ TÜRKMENlSTAN^vTAClKlSTAN x^—r ^V f—^r t ®Tahran \~~J *5 İRAN C AFGANİSTAN J " ( cAlmatı® ^C nağı olarak gören Türkiye, kökensel-dil- sel. siyasal-ekonomik ve dinsel bağlan kullanıyor. Daha önceleri birtakım dinci grupla- nn çabalanndan ıbaret olan din sömürü- sü, bugün resmi polıtıkanın bir parçası haline geldi. Sovyetler Birliği parçalanmaya başla- dığında bölgeye gidip yerleşen ilk Türk- ler, aşın milliyetçi (pan Türkist) ya da dinci gruplar olmuştu. Bu gruplar, Türk cumhuriyetlerinin yanı sıra Azerbaycan \e Kuzey Kafkasya'dan da pek çok gen- ci dini eğitim almalan için Türkiye'ye getirdiler. Birçok gönüllü din adamı ve öğret- men de bölgeye gidiyordu. Türk cumhu- riyetlerinde 110 lise ve üniversite açıl- dı. Bu okullar. Türkiye'nin dinci çevre- lerinin desteğıyle kuruluyordu. Bu tür etkinlikler, kendisi de Diyanet Işleri Başkanlığı aracılığıyla cami yapı- mı ve benzeri işlere girişen hükümet ta- rafindan hoşgörülüyordu. 1992 yılından bu yana bölgeye din adamı. öğrermen ve basılı malzeme göndeımeye devam e- den Diyanet, birçok ülkede din eğitimi veren hazırlık okullan da açtı. Ankara, Sovyetler Birliği döneminin devlet destekli ateist politikasıyla ezilen insanlann dinsel duygulannı diriltmeye çalışıyor ve resmi olarak bu işin öncü- lüğünü yapıyor. 23-27 Ekim 1995'te Ankara'da Diya- net lşleri Başkanlığı tarafindan düzen- lenen lslam zınesi, ,\rnavutluk'tan Ta- cikistan a 28 ülkenin ve bölgenin dini li- derlerini bir araya getirmişti. Basınaka- palı yapılan ve önde gelen tüm Türk si- yasetçilerinin de hazır bulunduğu top- lantıya, Özbekistan Diyanet lşleri Baka- nı MuhtarAbdullayev. katılmaktan vaz- geçmiştı. Taşkent'in bu tavnnın altında yatan neden ise, Ankara'nın soyunduğu role Taşkent'in de talip olmasıydı. Anka- ra'nın Orta Asya'da eşitler arasında li- der olma tutkusunu. Taşkent de paylaşı- yor. Toplantıya katılan temsilciler, dinin ülkelerindeki konumunu geliştirmek için neler yaptıklannı ve Türkiye'den bekledikleri yardım \e desteği dile ge- tirerek, özellikle Türk cumhuriyetlerin- de Müslümanlığın çok az bilindiğini belirtmişlerdi. ÇALIŞANLARIN SORULARI / SORUNLARI YILMAZ ŞIPAL 6 Kendfliğinden si Soru: 1969 yılında bir kamu kurumunda sigorta- lı olarak ve işçi statüsündc çalışmaya başla- dım. 1970 >ılına kadar bu işverinde hem ça- tışıyor, hem de yerel bir takımda fiıtbol oy- nuyordum. 1979'da ikinci liglerde bulunan bir spor kulübüne profesyonel futbolcu ola- rak transfer oldum ve kamu kurumundan ayrıldım. 1971 yılında bir yandan spor yaşamımı profesyonel futbolcu olarak sürdürürken bir ünivcrsitenin Ziraat Fakültesi'ne kay- doldum. 1977'de bu fakülteden Ziraat Yüksek Mühendisi olarak mezun oldum ve bir bakanlıkta göreve başladım ve pro- fesyonel sporculugu da bıraktım. Halen aynı bakanlıkta görev yapmaktayım. İşçi ve sigortalı olarak çalıştığım günle- rimle, profesyonel futbolcu olarak geçen sürelerimi, Emekli SandığVna aktarmak için bulunduğum ilin Sigorta Müdürlü- ğü'ne başvurdum. Gelen yanıtta, kamu kurumunda 1969- 1970 vılları arasında 355 günlük prim yatırıldığı, ancak spor kulübünde 1970-1977 arasında geçen sü- reler için işyerinin bordrolarını vermedi- ği yazıyordu. 1970-1977 vılları arasındaki sigortalılık günlerimi çıkarırsam, rahatsızlığım ne- deniyle emekli olmak istiyorum. Danış- tığım bazı kişiler bu süre içinde profes- yonel futbolcu olarak çalıştığımı kanıt- larsam bugünleri kazanacağimı. bazıla- rı da bu sürenin zaman aşımı içinde kal- dığını, geçersiz olduğunu söylediler. Bu durumda ne yapmam gerekir? A.Y. YANIT: 506 sayılı Sosyal Sigortalar Yasası'nın 6. maddesinde şöyle denilmektedir: "Çalıştınlanlar, işe alınmalanyla kendiliğinden "sigortah" olurlar. Sigortalılar ile bunlann işverenlerin hakkında si- gorta hak ve yükümleri sigortalının işe alındığı ta- rihten başlar. Bu suretle sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez. Sözleşmelere. sosyal sigorta yardım ve yüküm- lerini azaltmak veya başkalanna devretmek yolun- da hükümler konulamaz." Yasanın bu hükmüne uymayan ve yasal yüküm- lülüğünü yerine getirmeyen işverenlerin sayısı gi- derek artmaktadır. Bu konuda alman önlemler ıse "havanda su döv- mek'"ten öteye gidememektedir. Bunun bedelini de sorumluluklannı bilen, yasalan saygılı işverenler ve sigortalılan ödemektedir. Yasaya göre "kendiliğinden sigortah" olması ge- rekenler. "kendiliğinden sigortasız"yapılmaktadır. tşveren, çalışanını, "kendiliğindensıgortasız'* ya- parsa ne olacaktır? Bu sorunun yanıtı. Sosyal Si- gortalar Yasası'nın 79. maddesinde verilmiştir. " Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tara- findan verilmeyen veya çalıştıklan kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalışüklannı hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkeme\e başvurarak alacaklannı ilam ile ispat- layabilirterse, bunlann mahkeme karannda belir- tilen aylık kazanç toplamlan ile prim ödeme gün sa- yılan nazara alınır." Ancak Yargıtay 10. Hukuk Dairesi. "tşeGirişBil- dirgesi" verilmesine karşın, bordrosu verilmeyen ve primleri de yatınlmayan sigortalılar, için yasada öngörülen 5 yıllık zaman aşımı süresine, bir yorum getirmiştir. (**) Özet: İşe giriş bildirgesi verilmesine rağ- men prim bildirge ve bordrolannın verilmemesi ve primlerin ödenmemesi karşısında yasal işlem yapı- lıp primlerin tahsili mümkün iken kurumun yasal görevini yapmayarak açılan hizmet aktiyle geçen çalışmalann tespiti davası üzerine sigortalının, hak düşürücü sürenin geçtiği def'inde bulunması Me- deni Yasa'nın 2'inci maddesinde yazılı doğruluk kurallanna aykın kabul edilip hakkın kötüye kul- lanılması sayılarak bu def'in reddi gerekir." (Yar- gıtay 10. Hukuk Dairesi. 30.9.1986 tarih, 1986,4413 Esas ve 1986//4777 Karar) (**) Kavnak: Yasa Hukuk Dergisi Ekim 1986, savfa: 1412/576 ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt Dilde 12 Mart-12 Eylül! Ankara'da 8-9 mart günlerinde, Dil Demeği'nin düzen- lediği "Dil Devriminden Bu Yana Tûrkçenin Görünümü" konulu Beşinci Bilimsel Kurultay gerçekleştirildi. Kurulta- yın oluşmasını, eski Kültür Bakanı Fikri Sağlar destek- ledi. Milli Kütüphane Şalonu'nda yapılan toplantıda açış ko- nuşmasını yapan Dil Derneği Başkanı Pnof. Şerafettin Tu- ran, geçmişten örnekler vererek, 1929'da, o zamanki Başbakan ismet Inönü'nün bir konuşmasını andı. Ismet Paşa'nın 17 Şubat 1929'da bir MİLLİ LÜGAT (Ulusal Söz- lük) hazıriamak için düzenlenen toplantıda yaptığı konuş- ma ilginçti. Inönü, bunda öz Türkçe sözcüklere yer veri- yordjLJ. Ismet Paşa'nın konuşması özetle şöyle: "Ünlü Efendiler, Türkçemizde SÖZ KİTABI bizim çok yüzlükten (yüzyıl- lardan) beri sezdiğimiz bir eksiktir. En nihayet bu eksik de tamamlanmak için cumhuriyet yaşayışına kavuşmayı beklemiştir. Acı ile anmalıyız ki, şimdiye kadar dilimiz sınırian açık bir yurt kalmıştır. Su yurdun içine girmek suçsuz bir dalış idi. Daha fena ve acıklı olan, vatan ço- cuklannın bu dalmayı kendilehnin arayıp özlemesidir. Bir dilin sının Söz Kitabı ile çevrilip çerçevelenir. Yüce top- lanmanız, ilimizin sınınnı çizmek, onu zorlanmaktan ko- rumak için kurulmuştur... ... Türk dilinin sözlerini şimdiye kadar alışılandan baş- ka biçimde verirken, eğer anlatışlan bir an evvel doğru- lamazsak dilimiz çok tehlikelere açık bırakılmış olacaktır. Yazılışı Türk harflerine uymayan birçok sözleri bırakmak eziminde kalan isteli, kendi ekimine ve tadına göre söz bulmaya ve yaratmaya hak kazanmış oluyor. Bu bulunu- mun sürekliliği az zamanda dilimizi, eskisinden başka yönlerden, ayrıca dalış ve kaplayışa açık bırakmış olacak- tır. Eski Şark sözlerinin kaplayışından kurtulmada, yeni Garp sözlerinin düşüncesiz ve ölçüsüz dahşına uğrayacağız. Bununla Türk ekimlerinin çevresinde, ya- bancı ağlar içinde boğulmuş, örtüsü ile kısır kalmış, ro- hum beneklerine ödenecektir. Bu yayışlanmla sakınıla- cak köşelere işaret koyduktan başka, kitabımıza çabuk varlık vehlmesindeki değimi kabanntı ile göstermiş olu- yorum..."(MartmutGoloğlu, Devrimler veTepkiteri, 263- 265) Prof. Şerafettin Turan, aynca Inönü'nün Ankara Hukuk Mektebi'nde 8 Temmuz 1929'da düzenlenen diploma to- reninde yaptığı konuşmaya da değindi. Ismet Paşa bu kc- nuşmasına, "Değimli Hanımlar, Değimli Efendileri" diye başlamaktaydı. Ismet Paşa'nın kullandığı sözcüklerden "değimli" söz- cüğünü burada "değerii" anlamına kullandığı düşünüle- bilir. "Yayış" sözcüğünü, "yayım" ya da, "duyuru" anla- mında kullandığını sanıyorum. Paşa'nın konuşmasında geçen sözcüklerin kimi bugün kullanılmıyor, onlann yeri- ne başkalan tutunmuştur. Ancak, Paşa'nın 1929 yılında, özleştirmeye verdiği önem göze çarpıyor. Elbette, bunu önderi Mustafa Kemal'den alıyor. Prof. Şerafettin Turan, Mehmet Akif'in, 24 Şubat 1327'de (7 Mart 1911) "Sebilürreşat" dergisinde yazdığı "Edebiyat" başlıklı yazıdan da şu ömeği verdi: "Dilimizin şivesini -ister Napoleon çizmesi çekmiş, is- ter Ingiliz çorabı giymiş olsun- hiçbir ecnebi ayağına çiğ- netmiyeceğiz. Bu hususta ne kadar taassup (bağnazlık) ne kadar muhafazakâriık (tutuculuk) kabilse gösterece- ğiz. Evet, eskilergibi Arapça, Acemce düşünüp, yahutye- nilergibi Fransızca, Almanca teriip eyleyip Türkçeye on- dan sonra naklolunan yazılara karşı gücümüz yettiği ka- dar hücum edeceğiz..." Mehmet Akif'i yıllardır bayrak yapan gericilerin, Akif'in bu yazısına ne diyeceklerini kişi merak ediyor dogrusu. Kurultayın sabah oturumuna Kamile İmer başkanlık etmekteydi. İlk bildiriyi sunan Talat Tekin, "Dil Reformu ve öbür Türkçeler" konusunda aynntriı bilgiler verdi. Ta- lat Tekin, sorular bölümünde, "çekinser" mi, "Çekimser mi demek doğrudur" biçimindeki bir soruya, "Çekimser, daha yaygındır, en yaygını en doğrudur, çekimser doğ- rudur" yanrtını verdi. "Türkçe bilim dili üzerine" düşüncelerini açıklayan Ah- met Kocaman. fen kitaplannda, ekonomi kitaplannda bir yanda öz Türkçeleri kullanılırken, bir yanda da yabancı sözcüklere yer verildiğine değindi. Ahmet Kocaman şöy- le dedi: "önce bir ekonomi kitabından bölüm başlıklan: a) Ekonominin temel sorunlan; temel kavramlar, emek gelirieri; üç önemli sorun ve etkinlik sorunu; ekonomik sorunlar ve toplum düzeni. b) Fiyat ve üretim teorisi; bölüşüm teorisi, mülk gelir- ieri: rant, faiz, kâr, teori ve gerçek hayat; talep fonksiyo- nu ve talep eksikliği; fjıma kararlan ve arz şedülü; alter- natif maliyet. Bir yanda üretim, bölüşüm, gelir, gerçek, etkinlik, so- run, toplum, düzen gibi Türkçe sözcükler, öte yanda te- ori, mülk, rant, faiz, kâr, talep, fonksiyon, şedül gibi Do- ğu-Batı kökenli sözcüklerden oluşan terimler ve söz öbekleri. Şimdi de bir biyoloji kitabından alıntılar. a) Hûcre çeperi, hücre çekirdeği, yağ yıkımı, solunum zinciri, kökün yapısı, besinin yıkımı ve emilimi, solunum, boşaltım, kalıtım, gelişme ve evrim. b) Membran, plazmalema, mitokondri, proplastid, en- doplazmik retikulum, ribozomlar, sitozomlar, lipidler, ko- enzimler, difüzyon, redüksiyon, genetik, mitoz, ko-evrim, grudualizm (yavaş gelişim) punktualizm. Yine benzerbirdurumla karşı karşıyayız; bir yanda son derece saydam Türkçe sözcükler, öte yanda ya olduğu gibi alınmış ya da Türkçeye uydurulmuş yabancı sözcük- ler. Fen bilimlerinde dil konusunda daha çok çaba gös- termemiz gereken noktada olduğumuzu söylemek du- rumundayız..." Türk Dil Kurumu, 15 Ağustos 1983'te çıkan bir yasa ile kapatıklı. Bugün 12 Mart! 12 Mart da, 12 Eylül'ün prova- sıydı. Sözcük yasaklan 12 Mart'larda başlamıştı. 12 Ey- lül, Türkçeye düşmanlığın örneğini verdi. Işlenen, dilde cinayetti! BULMACA SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 SOLDANSAĞA: 1/Dalıcıbirsuku- şu. 2/Aklavesağ- duyuya aykın olan... Evlerin önüne oturmak için taş ve çamur- dan yapılan set. 3/ Şarkının sert bir biçimde vurgu- landığı disko mü- zik üslubu... Halk dilinde tohuma verilen ad. 4/Cin- sel sogukluk. 5/ Köpek... "— sele gittı gözüm yaşmdan" (Kara- caoglan). 6/ Melez... Tavır. davranış. 7/Teraziyi denkle- mek için hafif gelen kefeye konulan ağırlık... Bilgisiz. kültürsüz kımse. 8/ Yankı... Yara ya da çıban nedeniyle vücudun herhangi bir yerin- de oluşan şişkinlik. 9/ Her sö- zü ya da hareketi kendine karşıymış gibi yorumlayan. YUKARTOAN AŞAĞIYA: 1/ Iki ayak üzerine tutturul- muş çubuklujimnastik aracı. 2/ Bir şeyı olduğundan büyük ya da çok gösterme... Yabancı 3/ Bir işi yapmak. bir eyleme geçmek için duyulan güçlü istek... Bir içki. 4/ Kalum da de- nilen bir kürk hayvanı... Domuzun arka bacağından elde edilen et. 5/ Katranla kıldan yapılan ve kalafat işlerinde kul- lanılan bir tür macun. 61 Un, et ve bamya ile yapılan bir ye- mek... Yünden dövülerek yapılan kalın ve kaba kumaş. 7 Bir kimseye yardım eden, yanında bulunan kadın arkadaş... Hayvanlara vurulan damga. 8/ Engel... Bir ilacın bir kezde ya da bir günde almması gereken miktan. 9/ Bir çeşit par- lak ıpekli kumaş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle