Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet
tmtiyaz Sahibi: Berin Nadi
( etinka\a # Yazıışleri Müdurlerı
Ibrahim Vıldı/ (Sonımlu), Dinç Tayanç
9 Haber Merkezı Müdürii Hakan Kara
9 Görsel Yönetmen Fikret Eser
Genel Yayın Yönetmenr Orhan Erinç • Dı, Habcrler: Ergun Balcı • Ktıhbarai. Cengiz
Genel Yavın Koorıhnatörü Hikmet i
1
'
0 1
"
1 1
» • Ekonomı Bülent Kuanlık
•.J
- 4
u l
^
r
v
l
İ
a n
.
d a n
^
n
K
k
.°^
e
,
n
, * l
p o r
iAbdulkadır Yucelman • Makaleler: Samı
Karaören • Düzeltmc: Abdullah Yazıcı
* Fotojraf: Erdoğan Köseoğlu • Bılgı-Bclgc:
Edibe Buğra • Yurt Haberlen Mehmet Faraç
YayınKunılu
Orhan l.rim,. Okta> kurtbökt.
HiRmet Çetinka> a. Şâkran Soner,
Ergun BalcL Dinç Tayanç, İbnhim
Y'ıldız, ürtun Burulı, Mustafa
Balbav, Hakan Kara.
Ankara Temsılcısı: Mustafa Balbav 0 Haber Müdürü.
Doğan Akın Alatüık Bulvan No. 125, Kat 4, Bakanlıklar-
Ankara Tel: 4195020 (7 hat). Faks. 4195027 • izmır
Temsilcısı: Serdar Kızık, H. Ziya Blv. 1352 S. 2'3 Tel
4411220, Faks: 4419117 • AdanaTemsılcisı: Çctin Yiğenağhı,
lnönüCd. 119S. No:l Kat:l, Tel: 3522550, Faks: 3522570
Müessese Mudürü: Erol Erkut •
Koordınatör. Ahnıet Konıban 9
Muhasebe: Bülent Yener #jdare:
HüseyinGürerOtşIetme Önder
Çeük • Bılgı-lşlenr Nail İnal •
Bılgısayar Sıstem. Mflrûvct Çiler
\C:*Yonctım
kurutu Ua^kanı-Cienel
Mudur Gülbin Erdaran
0 Koordınatör Reha
lşıtmın # Genel Mudur
Yardımcısı MîneAJulağ
MEDYA G : •
Yöneum Kunılu
Başkanı - Oenel
Mudür Üstnn
Akmen • Murahhai
üye Bora Göoenf
Ytyımla>aD \e Basaa: Yenı Gün Haber Ajansı. Basın ve Yaymcıiık \ 5
TüriccağıCad 39 i l Cağaloglu 34334 Ist PK 246 Istanbul Tel (0 212) 512 0< 0^ ı2ü hatl haks (0 212) 513 «
25ŞUBAT1996 İmsak:5.15 Güneş: 6.39 Öğle: 12.24 İkindi: 15.25 Akşam 17.56 Yatsı: 19.15 MEDYACTel 514<P 53 - s n 95 X0 - 513 8460-61. Vaks 511M66
Yargıtay, baskıyla ters ilişkiye zorlama eylemini 'kötü muamele' olarak değerlendirdi
Eşe Hecavüz'e 2 yıl hapis• Yargıtay, eşine zor kullanarak ters ilişkiye geçen
kocanın eylemini, 'tecavüz' değil, 'aile bireyine
kötü muamele' hükmüne göre cezalandınrken, 4.
Ceza Dairesi Başkanı Doç. Dr. Sami Selçuk,
eylemin ağır cezalık bir suç olduğunu belirterek
karara karşı oy kullandı.
EVİNGÖKTAŞ
ANKARA - Yargıtay, eşine zor
kullanarak ters ilişkiye geçen ko-
canın eylemini 'tecavüz' olarak
değerlendirmedi. Kansını zorla
ilişkiye zorlamayı. 'aik bireyine
kötü muamele1
hükmünden ce-
zalandıran yüksek mahkeme, 2
yı] hapis cezasını onayladı. Kara-
ra karçı oy kullanan Yargıtay 4. Ce-
za Dairesi Başkanı Doç. Dr. Sa-
mi Sdçuk. eylemin ağır cezalık bir
suç olduğunL belirterek "Eşler,
karşılıklı nzava dayalı evlilik ba-
ğıtıyla, yalnızca olağan cinset iliş-
kht raa oimuşlardır. Bunun chşın-
daki cinsel ilişkiler, kişinin hem
cinsel özgürlüğünü hem de kamu
ahlakını ihlal eder" dedi.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi. kan-
sına, manevi tehdit uygulayarak
zorla ters ilişkiye geçen İ.E. adlı
kişiye, Zonguldak 1. Aslıye Ce-
za Mahkemesi'nce verilen 2 yıl ha-
pis cezasını oyçokluğu ile onay-
ladı. l.E.'nin eylemini, 'ırzageç-
me' hükmünü içeren maddeden
degil, 'aik fertkrine fena muame-
ledebuhınma' hükmünü düzenle-
yen Türk Ceza Yasası'nın 478.
maddesinden cezalandırdı.
Yargıtay 4. Ceza Dairesi Baş-
kanı Doç. Dr. Sami Selçuk. sanı-
ğa verilen cezayı az buldu. Eşini
ters ilişkiye zorlayarak, tecavüz
etmenin ağır cezalık bir suç oldu-
ğunu savunan Selçuk, sanığın Türk
Ceza Yasası'nın 4161. maddesi-
ne göre yargılanıp en az 7 yıl ağır
hapis cezasına çarptınlması gerek-
tiğini kaydetti.
Karşıovıın gerekçesi
Selçuk. karşıoy gerekçesinde
ırza geçme suçunun, kamu ahla-
kı sınırlan içinde cinsel yaşamı-
nı kendi iradesiy le <»e özgürce dü-
zenleme hakkı bulunan bireyin
cinsel özgürlüğüne karşı bir cü-
rüm olduğunu belirtti. Gerekçe-
sinde, evlilik içinde de bu değe-
rin korunduğunu ifade eden Sel-
çuk, bu konuda Fransa, Alman-
ya, ltalya. lsviçre ve Avusturya
ceza yasalanndan örnekler vere-
rekşunlan kaydetti:
"F.vliliğin, zorla ırza geçme su-
çunun hukuka aykınhk öğesini
kaldırmadığı açıkür. TCY'nin 434.
maddesi. hukuka aykınlık öğesi-
ni kaldıran bir hiiküm olmayıp.
oluşup tamamlanmış suç sonrası
etkin pişmanlıkür. Sorumluluğu
önkdiği halde. isnadiyeti kaldır-
maz. Tersi olsa ve suçun hukuka
aykınlık öğesini kaldırsaydı, ce-
zadan bağışık tutulma değiL bera-
at karan \erilmek gerekirdi. L s-
telik, bu maddenin uygulanması
faiiin iradesine bağlı değil, karşı ta-
rafin c> liligj kabulüne de bağlıdır.
Hukukta hiçbir norm. aile içinde
şiddet ya da tehdit kullanmaya
izin vermemiştir. Cinsel ilişkiye
razı olmayan eş karşısında, öbür
eşin ay nlma ya da boşanma iste-
me>e hakkı vardır. Eğer eşjer ara-
sındaki ilişkikfde, cinsel dokunuJ-
mazlık menfaati ya da değeri be-
nimsenmezse, cinsel özgürlüğün
korunmasıolanaksulaşır. Irzageç-
me suçu, mağdurun ruastzltğı bir
ödev ihlali dışında kaldığında, eJ-
bette eşJer arasında da oluşur. Ev-
liliğe nza gösterme, cvliliğin ola-
ğan gerekierine ve sonuçlanna n-
za göstermedir."
"Zoria ilişki tecavüzdür'
Selçuk. maddi ya da manevi
baskıyla işlenen 'olağan veya ters
ilişkinin'. 'tecavüz' suçunu oluş-
turacağına dikkat çekerek. "İn-
ceieme konusu olayda, sanığın eşry-
le manevi /.or kullanarak ters iliş-
kide bulunduğu ileri sürüldüğüne
göre, eylemin TCV'nin 416/1.
maddesinin uygulanmasını gerek-
tirebileceği kanısınday ım. Bu ne-
denlerie, karann bozulması dü-
şüncesindeyim" görüşünü kaydet-
ti.
Yargıtay, daha önce de incele-
diği başka birdavada, birgenelev
kadınına tecavüz eden sanığın ce-
zasında, mağdurun fahişe' oldu-
ğu gerekçesiyle indirim yapmış-
tı.
Devlet, öğrenciyi dersten soğutuyor
Felsefe yok ohıyor
FİGEN ATALAY
İnsanlan, yaşamı sorgulamaya,
dünyayı bize sunulduğu biçimiyle
kabullenmemeye, özgür düşünme-
ye iten felsefe, ortaöğretimde gide-
rek yok oluyor. Devlet. öğretmenle-
ri, kitaplan ve ders programıyla öğ-
rencileri bu dersten soğutuyor.
Bırçok okulda, "öğretmen açtğı"
nedeniyle felsefe derslerine Din K.Üİ-
türü dersi öğretmenleri giriyor. Fel-
sefe kitaplan, içerikleri, kuru anla-
tımı, karmaşıkmetinleri ileöğrenci-
lere bu dersi sevdirmeyi değil, soğut-
mayı arnaçlamış gibi bir izlenim ve-
riyor. Öğrencilerine felsefenin öne-
mini anlatmak, bu
dersi sevdirmek is-
teyen felsefe öğret-
menlerinden kimile-
ri ise bugünlerde ders
kitabı olarak Jostein
Gaarder'ın felsefe
tarihini sürükleyici
bir roman kurgusuy-
la yazdığı "SofTnin
Dünyası" adlı felse-
fe kitabından yarar-
lanıyorlar.
Bir lisede felsefe
öğretmenliği yapan
Zeynep Altay, ortaöğretimdeki felse-
fe eğitimini çeşitli açılardan eleşti-
riyor. Altay, "önderiik" açısından
yaptığı eleştiride, "Türkiye'deki fel-
sefe bölümieri ve kunımlan ile bağın
kopukluğu, bu kuruluşlann, müfre-
dat programları, araçlann yanm ve
seçiminde yeterti aktif rol ovnayama-
malan açıkça gözlenmektedir. Dev-
letin çeşitli yollarla giderek artan fel-
sefeden soğutma çabalanna karşı ay-
dınlabcL, durdunıcu, uyancı çabalar
çok cılız kalıyor. Kgiticilerin çağdaş
fikirlerden haberdar edilmesi, eği-
tirn süreci içinde de akademik griişim-
lerini sürdürebilmelerine olanak ve-
recek yaratıcı çabalar ise yetersiz-
dir"diyor.
Zeynep Altay, felsefe eğitiminde
"eğitUen" ve "eğitici kitle"nin ço-
ğunlukla doğru yerde olmadığını, bi-
linçli bir buluşmanın gerçekleşme-
diğini vurguluyor. Felsefe derslerin-
deokutulan kitaplan daeleştiren Al-
tay 'a göre bu kitaplarda kuru bir an-
latım ve anlaşılması güç akademik
metinler var. Oysa, kitaplarda felse-
fe tarihi, sistematik olarak vurgulan-
malı, fılozoflar problemler açısın-
dan karşılaştınlarak, bağlantılar ku-
nılmalı. Felsefe tarihi sürecinin çok
önemli olmasına karşın ders kitapla-
nnda öne çıkanlmadığını söyleyen
Altay, felsefe derslerinde bu kitapla-
ra rağmen öğretmenin gerekli ekle-
meleri yapmasıylabaşarı sağlanabi-
leceğini belirtiyor.
• Ortaöğretimdeki
felsefe eğitimi,
programı ve
kitaplanyla
öğrencileri felsefeden
soğuturken, öğretmen
açığı nedeniyle birçok
okulda derslere Din
Kültürü öğretmenleri
giriyor.
Felsefe seçmeli
olsun
Zeynep Altay, da-
ha deneysel olması.
bazı temel bilgilen
öğretmesi ve öğren-
ciyi yavaş yavaş so-
yut kavramlara geç-
meye hazırlaması ne-
deniyle öğrenciye
önce psikolojı dersi-
nin verilmesi gerek-
tiğine dikkat çckiyor.
Altay'ın önerisi şöyle:"Psikoloji zo-
nınlu. felsefe seçmeli ders olmaiıdır.
Böyiecefelsefe dersterini seçecek ş?nç-
ler, bilinçli seçim yaparak başanlı ola-
caklardır. Felsefeyi öğretmektense
sevdirmek daha önemlidir. Felsefe
eğitiminde yöntem, niozoflaruı yö-
neldiği problemleri diişündürerek,
sorular ürettirerek, > anıtlara öğren-
cileri de yaklaşürarak sunmak ouna-
İHÜr. Ancak bu yöntem. sınıf nıcvcut-
lanna, okullann olanaklanna göre
uygulanmaladır. Verimli olmak esas
alındığına göre, ideale yaklaşmaya
çahşan fakat şartlara uygun başka y«J-
lar yaratılmalıdır. l nutulmaması ge-
reken, öğrenciye öğrenme> L soru sor-
ma> ı öğretmek, fornıasyün ve intsiya-
tif kazandırmaktır."
'Müziğimden
odun
vennem'I . i
kültür Scn i">i - Müzik
dünyası. bu<>iinlerde listeleri
altüsi ıılcn. pck tanınmamış
hir Kunadalı vııkıcıyı
koıuışuyor. "Ja»«e(l Uttle
Pill" alluimii) le. In0ltere
listelf rine onikinci sıradan
<>irip. ikinci sıraya dek
yüksekıı Alanis Morisette,
mü/ik dünyasının yeni
tîo/dfsi olıııa yolıında.
Murisette.valnı/ca ^BD'de
seki/ ay içiııde altı nıilyon
albüııı sattı. Peki kiın bu
kadın? "Kendiııi bulınak"
için doğduğu kent
Onovva'dan 1onmto"\a,
oradan da Los An<;eles'a
giden Kanadalı şarkıcı. plak
fırınalanna kendiııi kabul
ettirene dckepeycc /cırluk
V'ekoıi>. -Şaıkılaı ıının
sö/k-ıiıti dt'ğiştirnıemi.
aonçlerv yönelik \a/nıaıııı
istiyorlardı ben«Uıı. Ben de
b»ı sarkılan ohlar için değil.
kenditn için yazdığınıı
anlatm;na çalışıvordum"
diyen Momette. (»diin
vermeyerek kendiııi kabul
ettirmiş sonuncla.
SEYAHATNAME YAVUZGÖR
Bulgaristan... Mayıs 1962-Aralık
Bu ülkeye, iki kez daha atanacağımı bile-
mezdim... 1969 Kasım ayından, 1972 Ekim
ayına kadar ikinci, 1982 Haziranf ndan 1986
Kasım ayına kadar üçüncü kez...
• • •
Bulgar tarihi, Osmanlı idaresinden çıkışla-
n, krallık ve sonra halk cumhuriyeti devri... Bü-
tün bunlar hakkında bizim bildiklerimize, epey
bir şeyler eklenecekti daha...
1962 yılında Bulgarlarla aramız, 'şeker-
renk' idi... 1949-50 kışında, zorla göç ettire-
rek sınırdan içeri, 250 bin soydaşımızı, bı-
rakmışlardı. Bizim hükümet, sonunda sının ka-
pamaya mecbur oldu.. O sürece ait karşılık-
lı alınıp verilen 'nota lardan, neredeyse, bir sa-
vaşın sınınna kadar gelindiği anlaşılıyor...
Türkiye ile Bulgaristan arasında önemli
problemlerin başında, elbette oradaki Türk
azınlığt gelmiştir, geliyordu.
Buna sonra deginmek üzere, iki 'ufak' prob-
lemi daha yazalım:
1. Aziziye Tepesi (Drayanovets).
Şimdi, Kırklareli'nin Dereköy sınır noktası-
nın bulunduğu yerdedir Büyük Aziziye Tepe-
si... Bu tepenin, Bulgar tarafında bulunan
yüksek rakımlı kesimine bir düzenleme geti-
rilmiş. 1934 yılında yapılan bir 'sınır tahkimi'
müzakeresi sonucu, iki tarafça imzalanmış
o\an'Soğuk Su' Anlaşması'na göre Bulgar-
lann tepeye çıkma haklan yoktur. Bu tepe-
de, çalı dahi yetiştiremezler. Belirli bir rakım-
dan sonra, Türkçe ve Bulgarca levhalar ası-
lıp, telörgüler çekilip, arazinin 'yasak' oldu-
ğu belirtilecek...
Anlaşmanın bir maddesi, "Tepeye çıkan
olursa, vurulur" diyor...
Başka bir açıdan bakarsanız, tepe, Bulgar
arazisindedir, amma, "No Man's Land" sta-
tüsündedir.
llişkilerimiz iyiye gi-
dip, 1970'liyıllarda, bu
bölgeden bir turistik yol
geçirilip, sınır kapısı açıl-
ması kararlaştırılınca,
bizim taraf, bu Soğuk
Su Anlaşması'nı ileri sü-
rerek, 1934'ten beri, -
hadi iki taraflı ihmal di-
yelim- üzerinde değil
çalı, orman bitmiş olan
bu tepedeki ağaçların
kesilmesini istedi.
60 yıl önceki koşulla-
n, bir kenara ıtip, bu ko-
nuda, karşı tarafla uzlaş-
tık. Yol da açıldı.
2. Rezve Deresi (Ftez-
veya).
Türk-Bulgar sınınnın, Karadeniz'e ulaştığı
yerde, Rezve Deresi var. Sınır anlaşması, sı-
nır çizgisinin, derenin ortasından geçeceği-
ni yazıyor. Oysa ki dere ikide bir yatak değiş-
tiriyor, ya güneye, ya kuzeye doğru. Geniş-
leyip daralıyor. Böyie olunca da sınır çizgisi,
yer değiştiriyor.
Ufacık bir dere üzerinde, bu kadar bir so-
runu çözmek kolay bir iş gibi gözüküyor am-
ma, gelin görün ki, tespit edilecek bir çizgi-
nin, Karadeniz'e ulaştığı yer ve açı, Türk-Bul-
gar krta 3ahanlığını, uzun mesafeye taşiyın-
ca, oldukça önemli bir sorun halıne geliyor.
Bu problemin çözülüp çözülmediği konu-
sunda bir bilgim yok...
•••
Gelelim tekrar, 'Türk azınlığı' konusuna...
Atatürk'ün, bütün Balkan komşulan ile iliş-
kileri düzeltip, 'Balkan Antantı'na varan po-
litikası çerçevesinde, Bulgar krallığı ile imza-
lanan 1925 anlaşmasından söz edeceğim:
Bu anlaşma, hukuki açıdan hâlâ geçerlidir.
Yusuf Kemal Tengirşenk ile 'Mınistre Ra-
def imzalannı taşıyan 1925 anlaşmasının,
'bitiş tarihiyoktur.' Ebedi banş, dostluk ve iyi
komşuluk esaslanndan bahseder, anlaşma-
nın 'dibâce'si...
Aynntılara yer vennemek için, bunlan bir ke-
nara bırakıyorum. Anlaşmanın, Azınlılıklarta
ilgili en önemli kısmı, iki tarafın da, kendi ül-
kelerinde oturan Türk ve Bulgar soydaşlan-
na, göç etmek istedikleri zaman müsaade et-
mesini içeriyor. Bu göçün de mallann tasfi-
yesi gibi konularda, müsait şartlarla gerçek-
leşmesi öngörülüyor.
Tabii en önemlisi de 'zorla göç 'ü ortadan
kaldırıyor..
Yıllar sonra, aramızdaki müzakerelerde, bu
anlaşmadan doğan haklarımızı ileri sürdü-
ğümüz zaman, Bulgar tarafının tutumu, -ara-
da sırada değişmekle bırlikte- şöyle olmuş-
tur.
"Bu arılaşmanın imzasından beri, genel ve
özel şartlar geniş ölçüde, radikal değişiklik-
lere maruz kalmıştır. (Bundan, kendi rejim
değişikliğini kasdediyoriar.) Bildiğiniz gibi,
devletler hukukunda bir kural var. (Buna ku-
ral demek de yanlış birtanım amma, sözcük
üzerinde durmayalım.) Roma hukukundan
miras bu kural 'Clausula Rebus Sic Stanti-
bus'.. Yani, şartlar değişince, anlaşmalar da
ona göre değişir... Siz, Montreux anlaşma-
sını, bu esasa dayandırarak müzakereye aç-
tınız ve başanlı oldunuz. Biz, 1925 anlaşma-
sının 'teknik' olarak hâlâ yürürtükte bulunma-
dığını söylemiyoruz. Ama şartlar değiştiği
için, yeni biranlaşma yapıp, 'günceT halege-
lelim..."
KcHay, itiraz edilebilir, hukuki bir görüş de-
ğil, bu Bulgar tutumu, amma 'güncel anlaş-
ma 'nın içeriği için, iki tarafın bir masaya otu-
rup müzakereye başlaması da hele o zaman
için sanılabikjiğinden pek zordu. Şimdi. 199O'lı
yıllann sonuna doğru, böyle bir girişim olur-
sa, iki taraf için yarariı olabilecek bazı esas-
lann kâğıda geçirilip yürüriüğe konması ola-
sılığı araştırılabilir.
• • •
1962 yılı Mayıs ayında, Sofya'da göreve baş-
ladığım zaman, demin de açıkladtğım gibi, iliş-
kilerimiz iyi değildi. Azınlık sorunu, adeta 'ta-
bu' idi. Türklerin, Bulgaristan'da eşrt vatan-
daşlık haklanndan ya-
rarlandıkları söylene-
mezdi. Filibe ve Bur-
gaz'daki başkonsolos-
luklarımızdan aldığımız
bilgıler de bu tanımı
doğruluyordu.
1963 yazında, Filibe
başkonsolosumuzun,
cesur bazı faalıyetleri
Bulgarlan kuşkulandır-
dı. Bu faalıyetlerin, An-
kara'dan alınan talima-
ta uyularak yapılmakta
okJuğu noktasından ha-
rekete geçerek, temsil-
cıliklerimizi adeta ablu-
ka artına aldılar.
Bu ortamın etkisi ile
Türkler arasında "Yeni
bir göç var.." fikri, süratle yayıldı. Binlerce
göç dilekçesi, bütün engellere rağmen, biz-
lere ulaşmaya başladı.
1963'ün bu olaylan, epey can yaktı, ama
birkaç yıl sonra açılan 'göç müzakereleri'ne
öncü oldu. 22 Mart 1968 tarihinde 'Parçalan-
mış aileleri birleştırme'amaa ile bir 'göç an-
laşması'nın imzalanması ile noktalandı.
Bu anlaşma hakkında, bir-ıkı şey söyleye-
ceğim: Türkçe ve Bulgarca, ıkı metin de eş-
değerli olarak yapılan bu anlaşmanın özellik-
le sosyal ve kişisel haklann transferi ile llglli
bazı maddelen, çeviri hatasından mı, ihmal-
den mı, bırbinni tutmamaktadır.
Anlaşma, yaklaşık 130 bin kişınin göç et-
mesini sağladı, amma, bu grubun çoğunlu-
ğu, yaşlı kimseterdı. Doktor, mühendis, tek-
nisyen vb. mesleklerden gelen pek olmadı.
Çünkü Bulgar tarafı, anlaşmadaki sarahate
ve verilen listelere tam rıayet göstermedi.
özetle, giden gitti, kalan kaldı. Sonradan, tek
tük başvurulann bir kısmı değerlendırildi, bir
kısma da sonuçsuz kaldı.
• • •
Mayıs 1962 - Aralık 1963 arasında, Sof-
ya'daki bu ilk görevimden, Vıyana Büyükel-
çiliğı Müsteşarlığı'natayin edilince, aynldım.
2 Aralık 1963 günü, Sofya'yı kartar içerisin-
de bırakıp, karayolu ile Avsuturya'ya doğru,
kaya kaya mahut E-5'e çıktık...
Bir 'halkcumhuriyeti'nöen, bir 'halkın cum-
huriyeti'ne gidiyoruz.
Yarııi: Beç Kalesine gittiğimiz...
Beni
güldürenler:
Nilgün Belgün'ü
tanırsınız. Darbukatör
Baryam'da da benim
kanmdı. Daigınlığı ile
beni bu kadar güldüren
birine rastlamadım... Bir
sohbette bana anlatıyor:
"Müjdat, bir
arkadaşunın ikideri var,
biri ûç biri dört yaşında,
bajibrsın." "Nilgün, hem
ikiz hem nasıl biri üç biri
dört yaşında oluyor
canraı?" "Aman ne
bileyim ben, annesi öyle
dedL"
Bugünün anlamlı
lafi:
Okuyun:
Bulgar oyunlan:
Stanislav
Stratiev
(Otobüs) Mitos
Boyut Yayınlan,
Izleyin:
Ramiz ile
Jülide: yazan:
Refik Erduran-
Kent
oyunculan.
Harbiye.
Sevin:
Yaşar Kemal
SAKUSTUNDE MÜJDATGEZEN
Cahilliğimeverin...
Hergelenin
Bildiğini
Her giden
Bilmez.
Dikkat:
'Erbakan'ın karncsini ele
geçirdik'
Güvensizlik
Arkadan konu^ma...
Sözden dönme
Faça Verme
Komiklik
Şeriata bağlı lık
Dini tekelealma
Adil Düzmuce
Hal ve Gidis
10
... 10
10
10
10
10
10
10
Sıfır
Geçen haftadan:
G
eçen hafta, Yasemin Yalçın'a sal-
dıranlara bir yazı yazmıştım. Bir
eleştirmen arkadaşım telefon etti:
"Geçen haftaki yazında ben de var mı-
yım?" diye sordu. Üzüldüm... Ben yaptı-
ğım hiçbir şeyi insanlan üzmek için yapmam.
Tam tersine mutlu etmek için yaparım. Be-
nim mesleğim bu: insanlan mutlu etmek,
güldürmek. Ben o yazıyı üzülen biri için yaz-
dım. Ki o kişi, komedyen olması için üstü-
ne gittiğim ve sevdiğim gencecik biriydi. Ge-
ne de üzülen birini savunurken başkalan-
nı üzmek istemem. Eleştirmen arkadaşım!
Üzülürsen üzülürüm. Sen yazdıklannla baş-
kalarını üzersen gene üzülürüm. Hepimiz
eleştiri yapıyoruz. Ama bu güdümsüz ol-
duğu zaman anlam kazanıyor. Hiçbir güç.
bana, inanmadığım bir şeyi övdürüp, inan-
madığım bir şeyi yerdiremez... Özellikle
gençlere sahip çıkmalıyız. Birbirimize ölçü-
yü kaçırabiliriz ama, gençler konusunda
duyarlı olmak zorundayız. Hataları hoşgör-
mek yeni hataların yapılmasına çanak tutar
T
amamen merakımdan ve
öğrenmek için soruyorum.
Cahilliğime verin. Normal insan
ahlakı ile
siyasetçi ahlakı
farklı şeyler
midir? Vallahi
öğrenmek için
soruyorum. Bu
konunun
yabancısıyım...
Normal insanın
ahlakını ele
alalım: Nedir
normal insan?..
Bu gün
söylediğinden
veya verdiği
sözden
dönmeyen;
güvenilir, kişilikli;
erdemleri, ilkeleri olan; sevgi, saygı
bilen ve birçok insanca özelliği
kendinde taşıyan kişiye normal insan
diyoruz.
Başka betimlemelerle de
zenginleştirebiliriz. Ama normal
Ekran gaflari:
Ramazanın son
günleri. sunucu: "Şimdi
de iftar solistiniz Sibel
Can'ı dinliyoruz'" dedi.
Sibel Can: "Büiir kadeh
ya da bir tek
sigaraaaa^diye içkili bir
iftar şarkısına başladı.
On saniye sonra ezan
girdi. Bitiminde Sibel
Can gene: "Büiir kadeh
>a da bir tek sigara" diye
! devam etti.
insanın ahlaki değerleri böyle
tanımlanabilir. Gelelim siyasetçi-
politikacı ahlak anlayışına: Bir gün
önce söylediğinin
bir gün sonra tam
tersini söyleyen
ve buna mazeret
olarak: "O
seçimden
önceydi, şimdi
seçimden
sonra" diyebilen;
yalanı günlük
yaşamın bir
parçası olarak
gören;
başkalarının
başansızlığından
kendine başan
payı çıkaran;
rakiplerine
tuzaklar kuran; yalan, dolan, iftirayı
normal sayan ve her türlü kirliliği dogal
karşılayan biranlayış...
Bu işten anlayanlar böyle söylüyor. Bu
bana uymaz. Ben olduğum gibi bir
adamım. Ayıp be.
Eninde sonunda mı?
Önünde sonunda mı?
Türk Dil Kurumu, Dil Derneği,
Eğitim Bakanlığı'na açık mektup:
H
emen, çok acele,
bir an önce şap-
kaları geri getirin,
çünkü çocuklanmız, genç-
lerimiz Türkçeyi konuşa-
maz oldu. Bunu hemen ya-
pın.
On beş yıldır eğrtimcilik
yapmaya çalışıyorum ve
en büyük derdin bu oldu-
ğunu gördüm. Bunu yapın
lütfen...
MEB! tüm okul kitapla-
nnın yazımında şapkaları
şart koşun. O zaman he-
pinize şapka çıkartınm...
Şapkalarla ilgili iki küçük
örneğim var:
1. Emine hala gelmedi
veya Emine hâlâ gelmedi.
2. Bu ay kannı bana ve-
rir misin? - Bu ay kânnı ba-
na verir misin?
Şapkalan hemen koyun.
Ben öyle yapıyorum. Siz
hâlâ yapmayacak mısınız?
Politikacılar...
Politikacılar, sık sık
(komedyenlerin ve
medyanın, politikacı
imajının saygınhğıyla
oynadığını)
söylüyorlar...
Sevgili
politikacılanmız...
Sizin buna ihtiyacınız
yok ki. Siz maaşallah,
kendi kendinize bunu
başarabiliyorsunuz.
Gençler...
Çok sevdiğim Onno
Tunç'u. çok genç
sanatçı Uzay Hepan'yı
heyecanlanna kurban
verdik.
CAN'm
heyeCAN'ından daha
değerlidir. Lütfen
CAN'ım...
'Pazaflık ve duvaıiık sözler:
K
endimi bildim bileli bu deyim
'eninde sonunda' diye söylenir.
Son zamanlarda biri bunu 'önünde
sonunda' yaptı. Herhalde şunu demeye
getiriyor: "En'in karşılığı son değildir,
bu nedenle eninde sonunda olmaz"
peki ÖN'ün karşılığı SON mudur? Önün
karşılığı arkadır. "Önünde arkasında"
dersen olur. O eninde sonunda sözü:
"En sonunda'nın galat olmuş şeklidir.
Yani siz "Eninde sonunda" deyin.
Ağlamamalı hep gülmelisin
Leylak gerdanlı
Gül memelisin
Her söylediğime de
Gülmemelisin.
İstanbul-K.artal'dan mektup yazan Ülkiye Kendigetaı.
Sizin tekerlekli sandalye işi oldu. Sakatlar Derneği
Başkanı Kemal DemireTe telefon ettim. Sandalye'yi
adresinize gönderiyor. Ankara-Keçiören'den M.V.
Teşekkür ederim, ben de size sağlık ve mutluluk
diliyorum. Tüm demokrat arkadaşiannıza da.
Haftaya:
Haftaya size bir
sürprizim var... Ne
olduğunu söylersem^
sürpriz olmaktan
çıkacağı için Deniz
Baykal'la tele-
röportajımı
söylemeyeceğim.
Haftaya kadar merak
edin.
Çok iyi yedi gün
dılerım.
Hoşçakalın.