25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 1996 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI Aşklanmız ölümlere dönüşüyorAşklanmız ölümlere dönüşüyor. Tutkumuz, \iicudumuzdan taşarak başka bir insanın varlığıyla kenetleniyor. Tenimiz yabancı bir tenle kaynaşıyor, terimiz başka bir terin tadına bulanıyor. Hiçbir kitapta kesin olarak tanımlanamayan bir mücadelede yoğunlaşarak benliğımizin başka alanlarda rastlayamadığımız zirvesini anyoruz. Giysilerin, kurallann ve alışılmış boyutlann ötesinde, yaşamla ölümün dışında üçüncü bir yolun özgürlük kıvılcımlanyla kendimizden geçiyoruz. Bazen tutkunun sönmeye, vûcut ısısının düşmeye ve terin kurumaya başladığı anda, biz sıradanlığimızı kaldığımız yerden sürdürmeye hazırlanırken doğa, kendi alışkanlığını bir kez daha uygulamaya koyuyor. Az önce şahlanıp durulmuş olan cinselliğimizin artık hiçbir banyoda yok edilemeyecek izi, yeni bir hayat doğuruyor. Biz günlük kaygılar ve özlemler arasında yaşayarak yavaş yavaş ölüme yaklaşırken aşlamızın ve tutkumuzun ürünü olan yeni hayat, hızla yaşama doğru ilerliyor. Bir vücudun ötekine ilettiği titreşim, o anın üzerinden daha üç hafta bile geçmeden küçücük bir yüreğin vuruşlannda yankılanmaya başlıyor. Birkaç gün sonra mikroskopik iki göz ortaya çıkiyor. Sonra baş, gövde, kollar, bacaklar... Biz. söylenen ve söylenmeyen sözler, ulaşılan ve ulaşılmayan amaçlar, yaşanan ve yaşanmayan mutluluklar içinde günlük nefesımizi alırken yeni hayat dünyayla tanışmaya hazırlanıyor. İki insan arasındaki o hiçbir kitapta kesin tanımını bulamayan tutku yüklü mücadeleden sekiz hafta sonra, yeni hayatta, bilgi almaya açık insan beynınin ilk merkezleri belirginleşiyor. Onuncu haftada, aşağı yukan 28 M0SK0VA HAKAN AKSAY gram ve 6.5 santimetre ölçülerinde bir "parmak çocuk" biçimleniyor. Günlük yaşamın sıradanlığı, öykünün başlangıcına hiç benzemivor. Ancak kutsal sayılan aşka ulanarak varlığını korumaya çalışan seks, çınlçıplak kaldığında, bir kez daha aşağilanarak pışmanlıklara dönüşüyor. "Oianaksızlar" ıle "şimdi olmazlar"ın. cesaretsizlikler ile kuşkulann doymak bilmez ıştahına kurban oluyor yeni hayat. "Manbklı kararlar"ın buyruğu gereği, yeni hayatın geçici evine soğuk metal sılahlarla tıbbi bir saldın düzenleniyor. O ana kadar kendinı yaşama hazırlayan mükemmel bir sığınak olarak gördüğü yerin, şımdi içinden kaçılamayacak bir ölüm çıkmazına dönüştüğünü duyumsayan yeni hayat, yine de gizlenmeye çabalıyor. Nabzı dakikada iki yüze fırlıyor, küçücük yüzünde korkunun en büyük ve son izi beliriyor, ufacık ağzı sessiz bir çığlığa aralanıyor. Ama metalik kibarlıktaki kerpetenlerin usta hamlelerinden kurtulamıyor. Sonuçtan emin olmak için içerden çıkanlan kanlı parçalar kaygısız bir masada birleştiriliyor: Baştan, gövdeden, kollardan ve bacaklardan arta kalanlar. Yeni hayat paramparça ediliyor. Bir çocuk, yaşayanlara feda ediliyor. Bir hayatın yeryüzünde sürmesıne izın verilmiyor. Aşk ve tutku, ölüme dönüşüyor. Neden anlatıyorum bu ölüm öyküsünü? Kürtajın cinayet olduğu az mı söylendi bugüne dek? Ama yine de yaşamın kaçınılmaz bir gerçeği değil mi bu? Karşı çıkiyorsak eğer önerimiz ne olabilir? Çözüm ne?.. Bilmiyorum ve sıhirli sözcükJeri arama niyetinde de değilim. tnsanlann yanıtlardan çok sorulara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Örneğin. Rusya'da, yılda resmi verilere göre 3 milyondan fazla, resmi olmayan verilere göre 6.5 milyon (birinci sayı Ermenistan. ikincisi İsviçre nüfusuna eşit) kürtaj yapıldığmı öğrendiğimde şaşırmadan edemıyorum: insanlann. hayattan daha önemlı ne kadar çok işı varmış meğer! Sonra yeni hayatlann "mannkh'" cellatlan, eskısi gibı "uygar", "dürüsr, "ahlakir, "kannca ezmez" yaşamaya devam ediyorlar. Ama başka çare var mı... Sakin bir yaşam icın suçlanmızı örtbas etmek zorundayız. Ve yeni tutkularla tanıştığımızda, bir kez daha öykünün başına dönmeye istekliyiz Uykunun tutmadığı bir Köln gecesi ALMANYA n İS ÜSTÜN AKMEN Köln'de gene karlı bir gece başlıyordu ve herkes dazara dazar evlenne gittı. Bıze ise soğukta titreşeTek, ellerimiz ceplerimizde, dorunuş asfalt üzerinde dolaşmak kaldı. Oysa içimizdeki, derinliklerimizdeki ateşler için bulunmaz bir zamandı. Kullanamadık. Domınikanem'de küçük bir lokantada ortayaşlı Almanlar yüksek sesle şakalaşıyorlardı. "Frankfiırter", "Nürnberger" falan söyledik. Isınınca, dışandaki bu soğukta düşüncelerin ne olduğunu, neyle beslendiğını düşündük. Kış başlamadan gökyüzünün Köln'ün üstündekı parçasından çaldığımız ve içimizden ateşlediğimız ateş hiçbir işe yaramadı. Ustüne üstlük, düşünceler ciğerimizi kemiren birer akbaba gibi üstümüze çöktü. Saat yirmi ikiyi on geçe uykum geldi. Uykumun "teşrifi" ile gündüzün geceyi ortadan kaldırmak için yine zavallı bir geceyi gereç olarak kullandığını düşündüm. Evrenle ilgili bir görev olan uykuyla; gündüz didirunemi gece dinlenmeme bağlayan o genel yasayla tam bir uyum içindeydim. Hesabı ben ödedim, kalktık. Ne Hohe ne de Schildergasse sokaklannda kimselerin olmadığını biliyordum. En azından kestiriyordum. Dışanda soğuk gene sarmaladı her yanımı. Buz knstallerinin ve kar yığınlannın soğuk güzellıkleri bile tat vermiyordu Köln'e. Katedralin bulundugu meydanda, donmuş zeminde adımlanmız yankılandı. Gereksız "gak gak"lanyla bir karga... Ren ırmağında iki aptal kaz... Ve birkaç insan gölgesi... Deyim belki biraz kaba olacak, ama böyle bir kış gecesinde kendimi kısır bir inek gibi verimsiz duyumsadım. Tepemizde, saplı bir tencere biçiminde donuk bir yıldız kümesi vardı. Dübbüekber miydi dübbüasgar mı. çıkaramadım. Otele geldik. tt Iyi Geceler" dedik birbirimize. Yatağın üstüne sırtüstü uzandım, örtündüm. Uykum kaçıp gitti. Istanbul'da "gd" dedim mi hemen geliveriyor uykum. Sanki onunla aramda gizli maddeleri olmayan bir sözleşme vardır. Söz aramızda, bu anlaşmayla tehlikeli bir büyüleme gücü olmak şöyle dursun, buyruğum altında çalışma gücümün aracı olur. Evet, kendimi ellerine bırakınm, ama bu, efendinin tutsağına kendini bırakışına benzer. Istanbul'da beni güne götüren açık, aydınlık bir iştir uyku. Köln'de kural değişik mi ne? Soluma döndüm. Roma lmparatoru Neron'un annesi Agrippina'nın bu kentte, Köln'de doğduğu aklıma düştü. Sahı, Neron, annesi Agrippina'yı öldürttüğünde yirmi ıkı yaşında mıydı? Kendısı de galiba kırk dördündeydi garibin. Bu kerre sağıma döndüm. Napoli'de büstünü görmüştüm. Ne güzel kadındı. Kardeşi Caligula'ya karşı düzenlenen bir komploya kanşmıştı da sürgün edılmişti. Calıgula'yı kım oyunlaştırmıştı? Anımsamak için bir süre uğraştım. Köln'dekı bu geceyi deliksiz bir uykuya çevırebilsem, biliyorum, gece gece olmaktan utanacak. Uyku geceyi olanağa çevırecek. Oysa bir türlü gelmiyor. Işığı da kapattım. Bu gece, bir birlik ve bağlılık işı haline dönüştü uyku. Bağladım kendimi. Ama öyle Uh/sse'in gemi direklerine bağlandığı gibi. sonradan kurtulabileceğim bağlarla bağlanmadım ben. Başımla yastık arasındaki bedenimle yatağın sessizlik ve mutluluğuna bağladım kendimi. Kaygılardan, evrenin uçsuz bucaksızlığından el çektim. Kendi sınırlan içinde benden ilgi bekleyen uykuyu bir kez daha ve özlemle çağırdım. Bu kez geldi. Soğuk gece ısındı. Düşümde dağ yamacında yakılmış ve sürekli çıtırdayan böğürtlen. ahududu dallan gördüm. llkbahar gökyüzüne tütsüJerini gönderdi. Gece de ne ki? Köln'de gece yok artık!.. Siyasetçiye güven olmazyabasına... LONDRA ZAFER ARAPKİRLİ Bundan daha birkaç ay önce, Ingiltere'nin en muharazakâr gazetelerinden biri, üstelik geleneksel olarak iktidardaki Muhafazakâr Parti hükümetinin en büyük destekçisi olan Daily Telegraph Başbakan John Major'dan. "değil bir ülkeyi, bir kuyruğu bile idare edemez" dıye söz etmiştı. Yine, muhafazakârlann borazanlığinı yapan ve geçen seçımden bir gün önce, tşçi Partısı ıktidannın gelmesi olasılığına karşı yoğun bir mücadele veren tabloid gazetelerden The Sun, "Artık işin tamam" gibi tam sayfa başlıklarla çıkıyordu. Bürün bu antimuhafazakâr hava, ana muhalefetteki Işçi Partisi'nin politikalannda kökJü değişiklikler yapan ve "Yeni SoL Yeni İşçi Partisi" sloganı ile pek çok liberal muhafazakâr gönlü fetheden Tony Blair'ın balayı döneminde gerçekleşiyordu. Yine aynı dönemde, Tony Blair işadamalan ile güle oynaya yemekler yiyor, her fırsatta sendikacılann öfkesini üzerine çeken açıklamalar yapıyor, özelleştirme konusunda birkaç yıl önceki, hatta birkaç ay önceki demeçlerine ters düşen sözler ediyordu. Bunlarla da kalmayan Blaır, muhafazakârlann yıllardır destekçılığini yapan medya ımparaloru Rupert Murdoch'un. Avustralya'da özel hafta sonu konuğu olarak karikatüristlerin sıkça kullandığı ifade ile "aynı vatağa gûiyordu." Iştc o dönemde, Ingiliz basınında esen rüzgâr, "Tamam artık, ilk seçimde, Tony Blair bu işi götürür.. Bundan böyle İşçi Partisine ve Blair'e oynuyoruz" şeklındeydi. Ama ne yazık ki sıyasette "vefa" denen şeyin pek olmadığı bir kez daha kanıtlandı. İşçi Partisi'nin birbiri ardına yaptığı ve hiç sıkıntısı çekilmeyen gaflardan sonra, muhafazakâr basın yeniden iktidar partisine sahip çıkmaya başladı. Son bir aydır birdenbire "anti-Blair" bir ha\aya bürünen bu gazeteler, ki tirajlan tşçi Partısini destekleyen basının milyonlarca üzerinde, yeniden ıktidann arkasında saf rutmaya başladı. Kamuoyu yoklamalannda 30 puanın üzerinde bir farkla önde giden işçi Partisi her ne kadar genel seçime kadar bu farkı koruyacağından emin görünüyor, hükümetin parlamentodaki çoğunluğu, son ıstifalarla sadece 2 sandalyeye düşmüş ise de, basının bu ülkede seçim dönemlerinde oynadığı rolü hiç de küçümsememek gerekiyor. Murdoch'un tek başına gücü neye yeter bilinmez, ama lngilizlerin, seçim sandığı başına gidince neler düşüneceğıni, muhafazakârlara mı, yoksa hızla değişen politikalan nedeni ile, çoğu kimsenin gözünde "yeni muhafazakâriar" olan Tony Blair"in partisine mi oy verecekJerini kimse tam olarak tahmın edemiyor. Siyasetçilerin, basma ne kadar güvenebileceklennı bugünlerde merak eden varsa. Tony Blair'e bir sorsun.. 1992 genel seçiminin 24 saat öncesınde İşçi Partisi'ni 4 puan önde gösteren kamuoyu yoklamalan \e basının. 10 nisan 1992 sabahı nasıl "Major'ın zaferi" başlıklan ile çıktığını anımsayanlar ve İngıliz "Yeni Muhafazakârlannı" (bir zamanlann IşçiPartısi) tanıyanlar, aradaki 30 puana rağmen, "olmaz olmaz.." dıyorlar. Öğretmenin mektubu karşılıksız kaldı TORONTO tLDENfZ KURTULAN Romen bir sokak çocuğu... 8 yaşındaki Valentin Mitrea. Bükreş'te bir polis karakolu- nun soğuk demir parmaklıklan ardında. Suçu ise gidecek bir evinin olmayışı.Polisin kent varoşlanna yapüğı baskın sonucu yakaladığı yüzlerce çocuktan sadece bir tanesi küçük Valentin. Yetkililer, Bükreş'te binin üzerinde sokak çocuğu yaşadığuıı kaydediyoriar. (Fotoğraf:AP) Aşağıya aldığım öğretmen mektubu benzerine daha önce de çok rastlamışızdır. İnsanlann haklı, ya da haksız, "Önce can, sonra canan" dedikleri örneklerinden bıridir aslında. Ama Kanada gibi tüm ezilmış insanlara kucak açmış olan bir ülkede, Toronto gibi görünürde çok varsıl bir kentte böylesi bir mektubun yazılabileceğini beklemezdım. Abartısız, sanki bizim ücra bir köyümüzden yazılmış. 14Şuba! 1996 tarihli "The Toronto Star" gazetesinin günün mektubu sütununda yayımlandı, aynen şöyle: "Geçenlerde gazetenizin yayımladığı 'Tahıtı'nin Köle Çocuklan' adu makale, ürpertici bir öykü. Ben aynı ürpertiyi, her gün okuttuğum 25 ögreneili sınıfın 15 öğrencisini görünce duyumsanm. Kışın bu dundurucu, aşın soğuğunda; herkes kat kat >ünlüler üstüne gocuklar, kabanlar giverken bu çocukların üzerinde ince tişört, yazlık navlon mont var.. Okula gelince tirtir titrer, tnosmor kesilirler. Zil çalmadan sınıfa girip radyatörlerin çevresinde ısınmak istcr, yemck molası ve teneffiiste de idarenin izniyle içeride kalırlar. Dünyanın değişik yerlcrinde kötü koşullarda çalıştınlan zavallı çocuklan kurtarma kampanyaları düzenleyenlerin, bu tükenmez güçlerini azıcık da okullardaki yoksul ailelerin çocuklarının ısınmalan için harcamalannı dilerim. Giysi olarak; cldiven, şapka. potin olarak... Ontario'nun holdingleri de yapabilirler bu iyiliği. Sayın Harris yönetimine bir diyeceğim yok, işleri başlanndan aşkın. Tüm dünvanın talihsiz çocuklan için üzülüyoruz elbet. Bu yadsınma/. Ama neden bizim de çözüm bekleyen kimi ivedi ve öncelikli sorunlanmu olduğunu kabullenmeye yanaşmıyoruz?" Kaç gün oldu mektup yayımlanalı... Hiç bir tepkı yok! Kış, sonunda denizi de dondurdu Neyse, sonunda denız de dondu. Karşımdaki gölün donmasına alışmıştım: denızın donmasına da alışmıştım. ama artık gemi trafiğınin yoğun olduğu yerlerde bile deniz dondu. Buzkıranlar. uzun süredir ilk kez bu kış iş yapmaktalar. Stockholm gerçekte Isveç'in kış ülkesi ününe pek uymaz; bir kar yağar, iki gün sonra erir, ortalık sınlsıklam olur - balçık demiyorum. çünkü açık toprak parçası yok-. Bu kış farldı geçti. Aylardır ısı sıfınn altında 10'lu dereceleT cıvannda. Gazetelerde. "güneşe hücumun başladığı" şeklinde haberler çıkmakta. Turizm şirketleri, güneye giden uçakJannı, tatil dönemi olmadığı halde doldurmaktalar. Burada sıfiraitı 10 dereceden kaçıp Antalya'daki, Rodos'taki artı 15 dereceye gelen için hava, 25 derece ısınmış oluyor. Denize giremez. ama beresiz, eldivensiz dolaşabilir. Isveçliler, diğer İskandinavlar gibi kış sporlanna çok düşkünler. Ozellikle buz pateni ve kayak, her yaştakiler tarafından yapıldığı için önemli bir konuma sahip. Yoksa. buz hokeyinin kış aylanndaki yeri, bizdeki futbolunkiyle aynı. Bu spora en yakJaşan bir başka spor, yine çubutda ve buzda kayarak yapılan bandy. En STOCKHOLM GÜRHAN UÇKAN önemli fark. bandy 'nin açıkhavada, futbol sahası büyüklüğündeki yerlerde yapılması. Ama hele şu martı bir dönelim, ilk güneşli günde, daha doğru dürüst donu atmayan toprağın üzerinde -yani cemre düşmeden- futbol telaşı başlayacaktır. Bunun ilk belirtisi, ilkokullulann ders aralannda misket oynamaya başlamasında görülür. Şubat ayının sonu. soğuk yanında, kültürel bir önem de taşır. Yılda bir kez -ve ciddi olarak- yapılan kitap dampingi başlar. Kitabevlerinin ve kitap satılan bölümü olan süpermarketlerin önünde, sabahın erken saatlerinde kuyruklar oluşturulur. Okurlar, daha önceden dağıtılan "indirim kataloglaruu'' sıkı sıkıya incelemişler. gözlenne kestirdikleri kitaplan bıtmeden almakta karar vermışlerdir. Bu tür okurlann en ilgilendikleri kitap türlen, belgeseller ve toplu eserlerdir. Kitabevleri ve diğer satış yerleri, açılış saatlerini öne alırlar, ama gerçek kitap kurtlan herkesten önce içeri girebilmek için, battaniyesiyle, termosuyla kapının önünde resmen kamp yapar; ^can burnunu silerek beklerler. Işyerlerinde artık Noel konusu geride kalmıştır: herkes nisandaki Paskalya Yortusu'nu bekler. O zamankı iki işgünü tatilden sonra sıra. mayıstaki çeşitli tatillere gelecektir; başta 1 Mayıs olmak üzerc... Ama kafalan ve çeneleri meşgul eden temel konu, yaz tatilidir. Okullann kapanmasından önce oldukça düşük tutulan tur fıyatlan, okullann açılmasma dek özel birtakım durumlar olmazsa -Isveç'te nefis bir yaz havası, turistik yerlerde bombalama filan- gayet yüksek tutulur. Okullar açılır açılmaz ise indirimler başlar. Okul çağında çocuğu olanlar bakar kalırlar, diğerlen ise fırsattan yararlanırlar. Çünkü kıştan önce ele geçen son firsattır bu: ya kullanılır, ya da kaçar. Işyerlerinde bundan sonraki konu Noel'dır ve Noel Baba, armağanlar, çam ağacı vs. için kimsenin acelesi yoktur... SELÇUK ASLİYE HUKUKHÂKİMLİĞİ'NDEN 1994'105 Davacı M. Hanifı Demiryürek tarafından davalı Ufak Ateş vs. aleyhlenne açılan tazminat davasının yapılan açık du- ruşması sırasında; Yapılan tüm aramalara rağmen davalı L'fuk Ateş'in tcbligata yarar adresı tespit edilemedığınden adı- nailanendavadilekçesi veduruşmagünüteblığinekarar venlmiştır. Davalı Ufuk Ateş'mduruşmanın yapılacağı 3.4.1996 günü saat 09.15'te mahkememiz duruşma salonunda hazır bulunması veya kendısim kanunı bir vekille temsıl ettırmesı, gelmediğı veya kendisını vekille temsıl ettırmedığı takdırde yokluğunda duruşmanın yapılıp karar verileceği hususu da- va dilekçesi ve ('uruşma günü teblıği yerine geçmek üzere ilan olunur. Basm: 72387 ÖR ÜŞ / TÜRKKAYA ATAÖV Irak'a Ambargo ve Türkiye'nin ÇıkarlarıIrak'ın Kuveyt'e 1990'daki si- lahlı saldınsı uluslararası hukuka aykınydı. Saldın ve işgal sırasın- da 300 kadar Kuveytli'nin öldü- ğünü, bir o kadarının alıkonup iş- kence gördüğünü ve Kuveytlile- re göre aynca bir kayıplar liste- sinin de bulunduğunu insan hak- lan grupları iieri sürüyorlar. Ola- yın Kuveytliler'de onanlması ger- çekten çok zor yaralar bıraktığı ve acının daha da süreceği kuş- kusuzdur. Ancak sorun bu saptamalarta bitmiyor. Amerika'nın "Birleşmiş Milletleradına"1991 başındayü- rüttüğü kısa ve yoğun savaşın çeşitli yanlan her yerde tartışılı- yor. Barışçı çözüm yollan tüken- mış miydi? Lahey ve Cenevre Anlaşmalan, hava ve deniz sava- şı kuralları çiğnendi mi? Savaş- tan sonraki BM ambargo uygu- laması, son tahlilde, rejim yerine halkı hedef alan kolektif bir ceza mı? Hatta, bu yönüyle uluslara- rası hukuka aykırı mı? Bütün bu sorular 1990'daki silahlı saldın ve işgali ortadan kaldırmıyor. Ama bilmek zorundayız ki, Ku- veyt'e hiçbir biçimde karşı olma- yan UNICEF, Uluslararası Kızıl Haç, Asya-Afrika Yazarlar Birliği, Harvard Üniversıtesi araştırma grubu, insan haklarından yana hekimler ve Batı'da bazı din ku- ruluşlan en başta hastalar, ço- cuklar ve yaşlılardan can alan ambargoya karşı raporlaryayım- ladılar. Bu çerçevede Türkiye'nin özel bir konumu var. Merhum Cum- hurbaşkanı Turgut Özal 1990'da, dışışleri bakanına danışmaya, hatta haber vermeye gerek bile görmeden, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattını kapatmış, Irak'la ticarete yasak koymuş, Irak'ın ürünlerini dış ütkelereyol- lamak için Türkiye'nin yollannı ve hava sahasını kullanmasını en- gellemiş ve Amerika'nın Türki- ye'de üslerden Irak'ı bombala- ma eylemleri için yararlanması- nı sağlamıştı. Bu resmi tavır ve uygulamaların Kuveyt için ne denli yarariı olduklannı iyi biliyo- ruz. Türkiye'nin kaybı Ama iki yıl önce aramızdan ay- rılan Özal'ın 1990'daki resmi tu- tumuyla Türkiye'nin bugünkü Irak'ı uluslararası sahneye geri getirmek isteyen siyaseti arasın- da bir çelişki olduğunu belirtmek zorundayız. O denli ki, Türki- ye'deki üslerin kullanılması yal- nız bazı Türk çevrelerini değil, NATO'yu da endişelere sürükle- mış, Irak'tan gelecek silahlı bir tepkinın NATO'yu tarihinde ilk kez bir savaşa sürükleyebilece- ği korkulannı ön plana çıkarmış- tı. Savaşın bir sonucu olarak, Türkıye yanm milyon kadar Irak- lı Kürde de ev sahipliği yapmak durumunda kaldı. Anadolu Ajansı'nın resmen açıkladığına göre (ikinci) Körfez Savaşı ve Irak'a ticaret ambar- gosundan ötürü Türkiye'nin kay- bı 20 milyar dolardır ve Maliye ve Dışışleri bakanlıklarının resmi açıklamaları bunun 3.5 milyar dolarının Kuveyt, Suudi Arabis- tan, Birleşik Arap Emirlikleri. Al- manya, Hollanda, ABD, Japon- ya, Belçika ve Fransa tarafından karşılandığını gösteriyor. Arada- ki fark 16.5 milyar dolardır. Bu farkın genel ekonomik tab- loda yarattığı sıkıntıyı dostlanmı- zın da bilmesi gerekir. Bu genel sonuca ek olarak, ondan doğan ek sonuçlar Türkiye'yi son beş yılda ekonomik ve siyasal aç- mazlarla karşı karşıya getirmiş- tir. Ambargo Kürt kökenli yurttaş- lanmızın yoğunlaştığı Güneydo- ğu Anadolu bölgemizi öteki böl- gelerden farklı olarak daha da olumsuz yönde etkilemektedir. Bölgedeki ekonomik durgunluk ve işsizlik terorizm için daha el- verişli bir ortam yaratmıştır. PKK'nin güçlenmesi ve ona kar- şı devlet tepkisiyle ambargo ve sonuçlan arasında bir bağ vardır. Aynı bağ genel ekonomik sı- kıntıyla Türkıye'deki bazı aşırı akımların güçlenmesi arasında da vardır. Olayın boyutlarının bölgesınde demokratik ve laik bir yapıya sahip olan Türkiye'de cumhuriyetin başmdan bu yana özenle korumakta olduğu temel değerterin aşındınlmasına uygun bir ortam yarattığı da bılinmelidir. Kerkük-Yumurtalık petrol bo- ru hattının son beş yıldır kullanıl- mamasından ötürü ülkemizin mühendislik hizmetleri ve dış sa- tım kaybının toplam üç milyar dolar olduğu resmen yetkili BO- TAŞ kuruluşu tarafından belirtil- mektedir. Kapalı olan boru hat- tının içinde tahminen 12 milyon varillik petrol sıkışmış durumda- dır Göçmenlerin masrafı Bunun 7.5 milyonu Türkiye ta- rafındadır. Beş ytllık bu durgun- luk boru hattını yer yer çürüt- müştür. Türkiye tarafı Irak'a am- bargonun kısıtlı da olsa sona er- dirilmesi olasılığı karşısında bo- ruyu temizle için kapsamlı bir plan da geliştirmiştir. Bu durgun- iuğun sürüp gitmesi yarım mil- yonluk Iraklı Kürt göçmenlerin masrafian gibi henüz aynntılı ola- rak çıkanlmamış gidefîerdendir. Irak'a uygulanan ambargo ozellikle komşu Türkiye'ye ra- kamsal olarak çok pahalıya pat- lıyor. Bu gerçeği bazı dostları- mızın, bu arada Kuveytliler'in teslim etmesi ancak bir hak- kaniyet olur.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle