Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 25 ŞUBAT 1996 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
Aşklanmız ölümlere dönüşüyorAşklanmız ölümlere dönüşüyor.
Tutkumuz, \iicudumuzdan taşarak
başka bir insanın varlığıyla
kenetleniyor.
Tenimiz yabancı bir tenle
kaynaşıyor, terimiz başka bir terin
tadına bulanıyor.
Hiçbir kitapta kesin olarak
tanımlanamayan bir mücadelede
yoğunlaşarak benliğımizin başka
alanlarda rastlayamadığımız
zirvesini anyoruz.
Giysilerin, kurallann ve alışılmış
boyutlann ötesinde, yaşamla
ölümün dışında üçüncü bir yolun
özgürlük kıvılcımlanyla
kendimizden geçiyoruz.
Bazen tutkunun sönmeye, vûcut
ısısının düşmeye ve terin kurumaya
başladığı anda, biz sıradanlığimızı
kaldığımız yerden sürdürmeye
hazırlanırken doğa, kendi
alışkanlığını bir kez daha
uygulamaya koyuyor.
Az önce şahlanıp durulmuş olan
cinselliğimizin artık hiçbir
banyoda yok edilemeyecek izi, yeni
bir hayat doğuruyor.
Biz günlük kaygılar ve özlemler
arasında yaşayarak yavaş yavaş
ölüme yaklaşırken aşlamızın ve
tutkumuzun ürünü olan yeni hayat,
hızla yaşama doğru ilerliyor.
Bir vücudun ötekine ilettiği
titreşim, o anın üzerinden daha üç
hafta bile geçmeden küçücük bir
yüreğin vuruşlannda
yankılanmaya başlıyor. Birkaç gün
sonra mikroskopik iki göz ortaya
çıkiyor.
Sonra baş, gövde, kollar, bacaklar...
Biz. söylenen ve söylenmeyen
sözler, ulaşılan ve ulaşılmayan
amaçlar, yaşanan ve yaşanmayan
mutluluklar içinde günlük
nefesımizi alırken yeni hayat
dünyayla tanışmaya hazırlanıyor.
İki insan arasındaki o hiçbir kitapta
kesin tanımını bulamayan tutku
yüklü mücadeleden sekiz hafta
sonra, yeni hayatta, bilgi almaya
açık insan beynınin ilk merkezleri
belirginleşiyor.
Onuncu haftada, aşağı yukan 28
M0SK0VA
HAKAN
AKSAY
gram ve 6.5 santimetre ölçülerinde
bir "parmak çocuk" biçimleniyor.
Günlük yaşamın sıradanlığı,
öykünün başlangıcına hiç
benzemivor. Ancak kutsal sayılan
aşka ulanarak varlığını korumaya
çalışan seks, çınlçıplak kaldığında,
bir kez daha aşağilanarak
pışmanlıklara dönüşüyor.
"Oianaksızlar" ıle "şimdi
olmazlar"ın. cesaretsizlikler ile
kuşkulann doymak bilmez ıştahına
kurban oluyor yeni hayat.
"Manbklı kararlar"ın buyruğu
gereği, yeni hayatın geçici evine
soğuk metal sılahlarla tıbbi bir
saldın düzenleniyor.
O ana kadar kendinı yaşama
hazırlayan mükemmel bir sığınak
olarak gördüğü yerin, şımdi içinden
kaçılamayacak bir ölüm çıkmazına
dönüştüğünü duyumsayan yeni
hayat, yine de gizlenmeye çabalıyor.
Nabzı dakikada iki yüze fırlıyor,
küçücük yüzünde korkunun en
büyük ve son izi beliriyor, ufacık
ağzı sessiz bir çığlığa aralanıyor.
Ama metalik kibarlıktaki
kerpetenlerin usta hamlelerinden
kurtulamıyor.
Sonuçtan emin olmak için içerden
çıkanlan kanlı parçalar kaygısız bir
masada birleştiriliyor: Baştan,
gövdeden, kollardan ve bacaklardan
arta kalanlar. Yeni hayat paramparça
ediliyor.
Bir çocuk, yaşayanlara feda
ediliyor.
Bir hayatın yeryüzünde sürmesıne
izın verilmiyor.
Aşk ve tutku, ölüme dönüşüyor.
Neden anlatıyorum bu ölüm
öyküsünü? Kürtajın cinayet olduğu
az mı söylendi bugüne dek? Ama
yine de yaşamın kaçınılmaz bir
gerçeği değil mi bu? Karşı
çıkiyorsak eğer önerimiz ne
olabilir? Çözüm ne?.. Bilmiyorum
ve sıhirli sözcükJeri arama niyetinde
de değilim.
tnsanlann yanıtlardan çok sorulara
ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
Örneğin. Rusya'da, yılda resmi
verilere göre 3 milyondan fazla,
resmi olmayan verilere göre 6.5
milyon (birinci sayı Ermenistan.
ikincisi İsviçre nüfusuna eşit) kürtaj
yapıldığmı öğrendiğimde
şaşırmadan edemıyorum:
insanlann. hayattan daha önemlı ne
kadar çok işı varmış meğer!
Sonra yeni hayatlann "mannkh'"
cellatlan, eskısi gibı "uygar",
"dürüsr, "ahlakir, "kannca
ezmez" yaşamaya devam ediyorlar.
Ama başka çare var mı...
Sakin bir yaşam icın suçlanmızı
örtbas etmek zorundayız.
Ve yeni tutkularla tanıştığımızda,
bir kez daha öykünün başına
dönmeye istekliyiz
Uykunun tutmadığı
bir Köln gecesi
ALMANYA
n İS
ÜSTÜN
AKMEN
Köln'de gene karlı bir gece
başlıyordu ve herkes dazara dazar
evlenne gittı. Bıze ise soğukta
titreşeTek, ellerimiz ceplerimizde,
dorunuş asfalt üzerinde dolaşmak
kaldı. Oysa içimizdeki,
derinliklerimizdeki ateşler için
bulunmaz bir zamandı.
Kullanamadık. Domınikanem'de
küçük bir lokantada ortayaşlı
Almanlar yüksek sesle
şakalaşıyorlardı. "Frankfiırter",
"Nürnberger" falan söyledik.
Isınınca, dışandaki bu soğukta
düşüncelerin ne olduğunu, neyle
beslendiğını düşündük. Kış
başlamadan gökyüzünün Köln'ün
üstündekı parçasından çaldığımız
ve içimizden ateşlediğimız ateş
hiçbir işe yaramadı. Ustüne üstlük,
düşünceler ciğerimizi kemiren
birer akbaba gibi üstümüze çöktü.
Saat yirmi ikiyi on geçe uykum
geldi. Uykumun "teşrifi" ile
gündüzün geceyi ortadan
kaldırmak için yine zavallı bir
geceyi gereç olarak kullandığını
düşündüm. Evrenle ilgili bir görev
olan uykuyla; gündüz didirunemi
gece dinlenmeme bağlayan o genel
yasayla tam bir uyum içindeydim.
Hesabı ben ödedim, kalktık.
Ne Hohe ne de Schildergasse
sokaklannda kimselerin olmadığını
biliyordum. En azından
kestiriyordum. Dışanda soğuk
gene sarmaladı her yanımı. Buz
knstallerinin ve kar yığınlannın
soğuk güzellıkleri bile tat
vermiyordu Köln'e. Katedralin
bulundugu meydanda, donmuş
zeminde adımlanmız yankılandı.
Gereksız "gak gak"lanyla bir
karga... Ren ırmağında iki aptal
kaz... Ve birkaç insan gölgesi...
Deyim belki biraz kaba olacak,
ama böyle bir kış gecesinde
kendimi kısır bir inek gibi verimsiz
duyumsadım. Tepemizde, saplı bir
tencere biçiminde donuk bir yıldız
kümesi vardı. Dübbüekber miydi
dübbüasgar mı. çıkaramadım.
Otele geldik. tt
Iyi Geceler" dedik
birbirimize. Yatağın üstüne sırtüstü
uzandım, örtündüm. Uykum kaçıp
gitti. Istanbul'da "gd" dedim mi
hemen geliveriyor uykum. Sanki
onunla aramda gizli maddeleri
olmayan bir sözleşme vardır. Söz
aramızda, bu anlaşmayla tehlikeli
bir büyüleme gücü olmak şöyle
dursun, buyruğum altında çalışma
gücümün aracı olur. Evet, kendimi
ellerine bırakınm, ama bu,
efendinin tutsağına kendini
bırakışına benzer. Istanbul'da beni
güne götüren açık, aydınlık bir iştir
uyku. Köln'de kural değişik mi ne?
Soluma döndüm. Roma lmparatoru
Neron'un annesi Agrippina'nın bu
kentte, Köln'de doğduğu aklıma
düştü. Sahı, Neron, annesi
Agrippina'yı öldürttüğünde yirmi
ıkı yaşında mıydı? Kendısı de
galiba kırk dördündeydi garibin.
Bu kerre sağıma döndüm.
Napoli'de büstünü görmüştüm. Ne
güzel kadındı. Kardeşi Caligula'ya
karşı düzenlenen bir komploya
kanşmıştı da sürgün edılmişti.
Calıgula'yı kım oyunlaştırmıştı?
Anımsamak için bir süre uğraştım.
Köln'dekı bu geceyi deliksiz bir
uykuya çevırebilsem, biliyorum,
gece gece olmaktan utanacak.
Uyku geceyi olanağa çevırecek.
Oysa bir türlü gelmiyor. Işığı da
kapattım. Bu gece, bir birlik ve
bağlılık işı haline dönüştü uyku.
Bağladım kendimi. Ama öyle
Uh/sse'in gemi direklerine
bağlandığı gibi. sonradan
kurtulabileceğim bağlarla
bağlanmadım ben. Başımla yastık
arasındaki bedenimle yatağın
sessizlik ve mutluluğuna bağladım
kendimi. Kaygılardan, evrenin
uçsuz bucaksızlığından el çektim.
Kendi sınırlan içinde benden ilgi
bekleyen uykuyu bir kez daha ve
özlemle çağırdım. Bu kez geldi.
Soğuk gece ısındı. Düşümde dağ
yamacında yakılmış ve sürekli
çıtırdayan böğürtlen. ahududu
dallan gördüm. llkbahar
gökyüzüne tütsüJerini gönderdi.
Gece de ne ki? Köln'de gece yok
artık!..
Siyasetçiye güven
olmazyabasına...
LONDRA
ZAFER
ARAPKİRLİ
Bundan daha birkaç ay önce,
Ingiltere'nin en muharazakâr
gazetelerinden biri, üstelik
geleneksel olarak iktidardaki
Muhafazakâr Parti hükümetinin en
büyük destekçisi olan Daily
Telegraph Başbakan John
Major'dan. "değil bir ülkeyi, bir
kuyruğu bile idare edemez" dıye
söz etmiştı. Yine,
muhafazakârlann borazanlığinı
yapan ve geçen seçımden bir gün
önce, tşçi Partısı ıktidannın
gelmesi olasılığına karşı yoğun bir
mücadele veren tabloid
gazetelerden The Sun, "Artık işin
tamam" gibi tam sayfa başlıklarla
çıkıyordu. Bürün bu
antimuhafazakâr hava, ana
muhalefetteki Işçi Partisi'nin
politikalannda kökJü değişiklikler
yapan ve "Yeni SoL Yeni İşçi
Partisi" sloganı ile pek çok liberal
muhafazakâr gönlü fetheden Tony
Blair'ın balayı döneminde
gerçekleşiyordu. Yine aynı
dönemde, Tony Blair işadamalan
ile güle oynaya yemekler yiyor,
her fırsatta sendikacılann öfkesini
üzerine çeken açıklamalar yapıyor,
özelleştirme konusunda birkaç yıl
önceki, hatta birkaç ay önceki
demeçlerine ters düşen sözler
ediyordu. Bunlarla da kalmayan
Blaır, muhafazakârlann yıllardır
destekçılığini yapan medya
ımparaloru Rupert Murdoch'un.
Avustralya'da özel hafta sonu
konuğu olarak karikatüristlerin
sıkça kullandığı ifade ile "aynı
vatağa gûiyordu." Iştc o dönemde,
Ingiliz basınında esen rüzgâr,
"Tamam artık, ilk seçimde, Tony
Blair bu işi götürür.. Bundan böyle
İşçi Partisine ve Blair'e
oynuyoruz" şeklındeydi. Ama ne
yazık ki sıyasette "vefa" denen
şeyin pek olmadığı bir kez daha
kanıtlandı.
İşçi Partisi'nin birbiri ardına
yaptığı ve hiç sıkıntısı çekilmeyen
gaflardan sonra, muhafazakâr
basın yeniden iktidar partisine
sahip çıkmaya başladı. Son bir
aydır birdenbire "anti-Blair" bir
ha\aya bürünen bu gazeteler, ki
tirajlan tşçi Partısini destekleyen
basının milyonlarca üzerinde,
yeniden ıktidann arkasında saf
rutmaya başladı. Kamuoyu
yoklamalannda 30 puanın
üzerinde bir farkla önde giden işçi
Partisi her ne kadar genel seçime
kadar bu farkı koruyacağından
emin görünüyor, hükümetin
parlamentodaki çoğunluğu, son
ıstifalarla sadece 2 sandalyeye
düşmüş ise de, basının bu ülkede
seçim dönemlerinde oynadığı rolü
hiç de küçümsememek gerekiyor.
Murdoch'un tek başına gücü neye
yeter bilinmez, ama lngilizlerin,
seçim sandığı başına gidince neler
düşüneceğıni, muhafazakârlara
mı, yoksa hızla değişen
politikalan nedeni ile, çoğu
kimsenin gözünde "yeni
muhafazakâriar" olan Tony
Blair"in partisine mi oy
verecekJerini kimse tam olarak
tahmın edemiyor. Siyasetçilerin,
basma ne kadar
güvenebileceklennı bugünlerde
merak eden varsa. Tony Blair'e bir
sorsun..
1992 genel seçiminin 24 saat
öncesınde İşçi Partisi'ni 4 puan
önde gösteren kamuoyu
yoklamalan \e basının. 10 nisan
1992 sabahı nasıl "Major'ın
zaferi" başlıklan ile çıktığını
anımsayanlar ve İngıliz "Yeni
Muhafazakârlannı" (bir
zamanlann IşçiPartısi) tanıyanlar,
aradaki 30 puana rağmen, "olmaz
olmaz.." dıyorlar.
Öğretmenin mektubu
karşılıksız kaldı
TORONTO
tLDENfZ
KURTULAN
Romen bir
sokak çocuğu...
8 yaşındaki Valentin Mitrea. Bükreş'te bir polis karakolu-
nun soğuk demir parmaklıklan ardında. Suçu ise gidecek
bir evinin olmayışı.Polisin kent varoşlanna yapüğı baskın
sonucu yakaladığı yüzlerce çocuktan sadece bir tanesi
küçük Valentin. Yetkililer, Bükreş'te binin üzerinde sokak
çocuğu yaşadığuıı kaydediyoriar. (Fotoğraf:AP)
Aşağıya aldığım öğretmen
mektubu benzerine daha önce de
çok rastlamışızdır. İnsanlann haklı,
ya da haksız, "Önce can, sonra
canan" dedikleri örneklerinden
bıridir aslında. Ama Kanada gibi
tüm ezilmış insanlara kucak açmış
olan bir ülkede, Toronto gibi
görünürde çok varsıl bir kentte
böylesi bir mektubun
yazılabileceğini beklemezdım.
Abartısız, sanki bizim ücra bir
köyümüzden yazılmış. 14Şuba!
1996 tarihli "The Toronto Star"
gazetesinin günün mektubu
sütununda yayımlandı, aynen
şöyle:
"Geçenlerde gazetenizin
yayımladığı 'Tahıtı'nin Köle
Çocuklan' adu makale, ürpertici
bir öykü. Ben aynı ürpertiyi, her
gün okuttuğum 25 ögreneili sınıfın
15 öğrencisini görünce
duyumsanm. Kışın bu
dundurucu, aşın soğuğunda;
herkes kat kat >ünlüler üstüne
gocuklar, kabanlar giverken bu
çocukların üzerinde ince tişört,
yazlık navlon mont var.. Okula
gelince tirtir titrer, tnosmor
kesilirler. Zil çalmadan sınıfa
girip radyatörlerin çevresinde
ısınmak istcr, yemck molası ve
teneffiiste de idarenin izniyle
içeride kalırlar. Dünyanın değişik
yerlcrinde kötü koşullarda
çalıştınlan zavallı çocuklan
kurtarma kampanyaları
düzenleyenlerin, bu tükenmez
güçlerini azıcık da okullardaki
yoksul ailelerin çocuklarının
ısınmalan için harcamalannı
dilerim. Giysi olarak; cldiven,
şapka. potin olarak...
Ontario'nun holdingleri de
yapabilirler bu iyiliği. Sayın
Harris yönetimine bir diyeceğim
yok, işleri başlanndan aşkın.
Tüm dünvanın talihsiz çocuklan
için üzülüyoruz elbet. Bu
yadsınma/. Ama neden bizim de
çözüm bekleyen kimi ivedi ve
öncelikli sorunlanmu olduğunu
kabullenmeye yanaşmıyoruz?"
Kaç gün oldu mektup
yayımlanalı... Hiç bir tepkı yok!
Kış, sonunda denizi de dondurdu
Neyse, sonunda denız de dondu.
Karşımdaki gölün donmasına
alışmıştım: denızın donmasına da
alışmıştım. ama artık gemi trafiğınin
yoğun olduğu yerlerde bile deniz
dondu. Buzkıranlar. uzun süredir ilk
kez bu kış iş yapmaktalar. Stockholm
gerçekte Isveç'in kış ülkesi ününe
pek uymaz; bir kar yağar, iki gün
sonra erir, ortalık sınlsıklam olur -
balçık demiyorum. çünkü açık toprak
parçası yok-. Bu kış farldı geçti.
Aylardır ısı sıfınn altında 10'lu
dereceleT cıvannda. Gazetelerde.
"güneşe hücumun başladığı"
şeklinde haberler çıkmakta. Turizm
şirketleri, güneye giden uçakJannı,
tatil dönemi olmadığı halde
doldurmaktalar. Burada sıfiraitı 10
dereceden kaçıp Antalya'daki,
Rodos'taki artı 15 dereceye gelen
için hava, 25 derece ısınmış oluyor.
Denize giremez. ama beresiz,
eldivensiz dolaşabilir. Isveçliler,
diğer İskandinavlar gibi kış
sporlanna çok düşkünler. Ozellikle
buz pateni ve kayak, her yaştakiler
tarafından yapıldığı için önemli bir
konuma sahip. Yoksa. buz hokeyinin
kış aylanndaki yeri, bizdeki
futbolunkiyle aynı. Bu spora en
yakJaşan bir başka spor, yine çubutda
ve buzda kayarak yapılan bandy. En
STOCKHOLM
GÜRHAN
UÇKAN
önemli fark. bandy 'nin açıkhavada,
futbol sahası büyüklüğündeki
yerlerde yapılması. Ama hele şu
martı bir dönelim, ilk güneşli günde,
daha doğru dürüst donu atmayan
toprağın üzerinde -yani cemre
düşmeden- futbol telaşı
başlayacaktır.
Bunun ilk belirtisi, ilkokullulann
ders aralannda misket oynamaya
başlamasında görülür.
Şubat ayının sonu. soğuk yanında,
kültürel bir önem de taşır. Yılda bir
kez -ve ciddi olarak- yapılan kitap
dampingi başlar. Kitabevlerinin ve
kitap satılan bölümü olan
süpermarketlerin önünde, sabahın
erken saatlerinde kuyruklar
oluşturulur. Okurlar, daha önceden
dağıtılan "indirim kataloglaruu'' sıkı
sıkıya incelemişler. gözlenne
kestirdikleri kitaplan bıtmeden
almakta karar vermışlerdir. Bu tür
okurlann en ilgilendikleri kitap
türlen, belgeseller ve toplu eserlerdir.
Kitabevleri ve diğer satış yerleri,
açılış saatlerini öne alırlar, ama
gerçek kitap kurtlan herkesten önce
içeri girebilmek için, battaniyesiyle,
termosuyla kapının önünde resmen
kamp yapar; ^can burnunu silerek
beklerler. Işyerlerinde artık Noel
konusu geride kalmıştır: herkes
nisandaki Paskalya Yortusu'nu
bekler. O zamankı iki işgünü tatilden
sonra sıra. mayıstaki çeşitli tatillere
gelecektir; başta 1 Mayıs olmak
üzerc...
Ama kafalan ve çeneleri meşgul
eden temel konu, yaz tatilidir.
Okullann kapanmasından önce
oldukça düşük tutulan tur fıyatlan,
okullann açılmasma dek özel
birtakım durumlar olmazsa -Isveç'te
nefis bir yaz havası, turistik yerlerde
bombalama filan- gayet yüksek
tutulur. Okullar açılır açılmaz ise
indirimler başlar. Okul çağında
çocuğu olanlar bakar kalırlar,
diğerlen ise fırsattan yararlanırlar.
Çünkü kıştan önce ele geçen son
firsattır bu: ya kullanılır, ya da kaçar.
Işyerlerinde bundan sonraki konu
Noel'dır ve Noel Baba, armağanlar,
çam ağacı vs. için kimsenin acelesi
yoktur...
SELÇUK ASLİYE HUKUKHÂKİMLİĞİ'NDEN
1994'105
Davacı M. Hanifı Demiryürek tarafından davalı Ufak Ateş vs. aleyhlenne açılan tazminat davasının yapılan açık du-
ruşması sırasında; Yapılan tüm aramalara rağmen davalı L'fuk Ateş'in tcbligata yarar adresı tespit edilemedığınden adı-
nailanendavadilekçesi veduruşmagünüteblığinekarar venlmiştır. Davalı Ufuk Ateş'mduruşmanın yapılacağı 3.4.1996
günü saat 09.15'te mahkememiz duruşma salonunda hazır bulunması veya kendısim kanunı bir vekille temsıl ettırmesı,
gelmediğı veya kendisını vekille temsıl ettırmedığı takdırde yokluğunda duruşmanın yapılıp karar verileceği hususu da-
va dilekçesi ve ('uruşma günü teblıği yerine geçmek üzere ilan olunur.
Basm: 72387
ÖR ÜŞ / TÜRKKAYA ATAÖV
Irak'a Ambargo ve Türkiye'nin ÇıkarlarıIrak'ın Kuveyt'e 1990'daki si-
lahlı saldınsı uluslararası hukuka
aykınydı. Saldın ve işgal sırasın-
da 300 kadar Kuveytli'nin öldü-
ğünü, bir o kadarının alıkonup iş-
kence gördüğünü ve Kuveytlile-
re göre aynca bir kayıplar liste-
sinin de bulunduğunu insan hak-
lan grupları iieri sürüyorlar. Ola-
yın Kuveytliler'de onanlması ger-
çekten çok zor yaralar bıraktığı
ve acının daha da süreceği kuş-
kusuzdur.
Ancak sorun bu saptamalarta
bitmiyor. Amerika'nın "Birleşmiş
Milletleradına"1991 başındayü-
rüttüğü kısa ve yoğun savaşın
çeşitli yanlan her yerde tartışılı-
yor. Barışçı çözüm yollan tüken-
mış miydi? Lahey ve Cenevre
Anlaşmalan, hava ve deniz sava-
şı kuralları çiğnendi mi? Savaş-
tan sonraki BM ambargo uygu-
laması, son tahlilde, rejim yerine
halkı hedef alan kolektif bir ceza
mı? Hatta, bu yönüyle uluslara-
rası hukuka aykırı mı? Bütün bu
sorular 1990'daki silahlı saldın
ve işgali ortadan kaldırmıyor.
Ama bilmek zorundayız ki, Ku-
veyt'e hiçbir biçimde karşı olma-
yan UNICEF, Uluslararası Kızıl
Haç, Asya-Afrika Yazarlar Birliği,
Harvard Üniversıtesi araştırma
grubu, insan haklarından yana
hekimler ve Batı'da bazı din ku-
ruluşlan en başta hastalar, ço-
cuklar ve yaşlılardan can alan
ambargoya karşı raporlaryayım-
ladılar.
Bu çerçevede Türkiye'nin özel
bir konumu var. Merhum Cum-
hurbaşkanı Turgut Özal 1990'da,
dışışleri bakanına danışmaya,
hatta haber vermeye gerek bile
görmeden, Kerkük-Yumurtalık
petrol boru hattını kapatmış,
Irak'la ticarete yasak koymuş,
Irak'ın ürünlerini dış ütkelereyol-
lamak için Türkiye'nin yollannı ve
hava sahasını kullanmasını en-
gellemiş ve Amerika'nın Türki-
ye'de üslerden Irak'ı bombala-
ma eylemleri için yararlanması-
nı sağlamıştı. Bu resmi tavır ve
uygulamaların Kuveyt için ne
denli yarariı olduklannı iyi biliyo-
ruz.
Türkiye'nin kaybı
Ama iki yıl önce aramızdan ay-
rılan Özal'ın 1990'daki resmi tu-
tumuyla Türkiye'nin bugünkü
Irak'ı uluslararası sahneye geri
getirmek isteyen siyaseti arasın-
da bir çelişki olduğunu belirtmek
zorundayız. O denli ki, Türki-
ye'deki üslerin kullanılması yal-
nız bazı Türk çevrelerini değil,
NATO'yu da endişelere sürükle-
mış, Irak'tan gelecek silahlı bir
tepkinın NATO'yu tarihinde ilk
kez bir savaşa sürükleyebilece-
ği korkulannı ön plana çıkarmış-
tı. Savaşın bir sonucu olarak,
Türkıye yanm milyon kadar Irak-
lı Kürde de ev sahipliği yapmak
durumunda kaldı.
Anadolu Ajansı'nın resmen
açıkladığına göre (ikinci) Körfez
Savaşı ve Irak'a ticaret ambar-
gosundan ötürü Türkiye'nin kay-
bı 20 milyar dolardır ve Maliye ve
Dışışleri bakanlıklarının resmi
açıklamaları bunun 3.5 milyar
dolarının Kuveyt, Suudi Arabis-
tan, Birleşik Arap Emirlikleri. Al-
manya, Hollanda, ABD, Japon-
ya, Belçika ve Fransa tarafından
karşılandığını gösteriyor. Arada-
ki fark 16.5 milyar dolardır.
Bu farkın genel ekonomik tab-
loda yarattığı sıkıntıyı dostlanmı-
zın da bilmesi gerekir. Bu genel
sonuca ek olarak, ondan doğan
ek sonuçlar Türkiye'yi son beş
yılda ekonomik ve siyasal aç-
mazlarla karşı karşıya getirmiş-
tir.
Ambargo Kürt kökenli yurttaş-
lanmızın yoğunlaştığı Güneydo-
ğu Anadolu bölgemizi öteki böl-
gelerden farklı olarak daha da
olumsuz yönde etkilemektedir.
Bölgedeki ekonomik durgunluk
ve işsizlik terorizm için daha el-
verişli bir ortam yaratmıştır.
PKK'nin güçlenmesi ve ona kar-
şı devlet tepkisiyle ambargo ve
sonuçlan arasında bir bağ vardır.
Aynı bağ genel ekonomik sı-
kıntıyla Türkıye'deki bazı aşırı
akımların güçlenmesi arasında
da vardır. Olayın boyutlarının
bölgesınde demokratik ve laik
bir yapıya sahip olan Türkiye'de
cumhuriyetin başmdan bu yana
özenle korumakta olduğu temel
değerterin aşındınlmasına uygun
bir ortam yarattığı da bılinmelidir.
Kerkük-Yumurtalık petrol bo-
ru hattının son beş yıldır kullanıl-
mamasından ötürü ülkemizin
mühendislik hizmetleri ve dış sa-
tım kaybının toplam üç milyar
dolar olduğu resmen yetkili BO-
TAŞ kuruluşu tarafından belirtil-
mektedir. Kapalı olan boru hat-
tının içinde tahminen 12 milyon
varillik petrol sıkışmış durumda-
dır
Göçmenlerin masrafı
Bunun 7.5 milyonu Türkiye ta-
rafındadır. Beş ytllık bu durgun-
luk boru hattını yer yer çürüt-
müştür. Türkiye tarafı Irak'a am-
bargonun kısıtlı da olsa sona er-
dirilmesi olasılığı karşısında bo-
ruyu temizle için kapsamlı bir
plan da geliştirmiştir. Bu durgun-
iuğun sürüp gitmesi yarım mil-
yonluk Iraklı Kürt göçmenlerin
masrafian gibi henüz aynntılı ola-
rak çıkanlmamış gidefîerdendir.
Irak'a uygulanan ambargo
ozellikle komşu Türkiye'ye ra-
kamsal olarak çok pahalıya pat-
lıyor. Bu gerçeği bazı dostları-
mızın, bu arada Kuveytliler'in
teslim etmesi ancak bir hak-
kaniyet olur.