Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
25ŞUBAT1996PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
4 6 B E R L İ N F l L M F E S T İ V A L İ ' N D E N N O T L A R
Berfinale 96 ıılaıızaraJarı...
SUNGL ÇAPAN
BERLİN- 46.UIuslararası Berlin Film
Festivalinde ya da Almanlann
kullanmayı yeğlediği kısaltmayla
söylersek. Berlinale 96'da, tünelin ucu
göründü utaktan ufaktan.
Bugün seyrerriğimiz üç yanşma
fılminden (Ln Ete a LaGoulettc, VHe
Strozzate ve Dead Man WaJldng> sonra
kalan üç günün merakla beklenen
filmleri, Julia Roberts'ın da
Berlin semalanndan geçen yıldızlar
kervanma katılacagi. Stephcn
Fears'ın "Mary Reilly", Terry
Gilliam'ın Bnıce Wuİis, Madeleine
Stowe'lu "12 Maymun" ve uçak saati
nedeniyle neyazık ki
göremeyeceğimiz, Paul Mazursky'nin
festivalin kapanış filmi olacak
"FaithfuTu...
4 yıl kadar önce "Halfaouine-Çatüann
Çocuğu" adlı filmiyle tanıdığımız,
eleştirmenlikten yönetmenliğe geçmiş,
Tunuslu Ferid Boughedir ın yanşma
filmi "La Goulette'de Bir Yaz"
yönetmenin çocukluk anılanndan
kaynaklanan, oldukça naif, sevimli
diyebileceğimiz, bizim filmlerinden
farksız bir çalışmaydı.
Tunus'ta Claudia CardinaJe nın dogup
büyüdüğü bir sayfiye kenti olan La
Goulette'deki, Müslüman, Yahudi ve
Katolik ailelerinin ve çevrenin
baskısını hep hisseden üç genç kızın
hikâyesini, yer yer müsamere
düzeyinde anlatan film, hoşgörü, sevgi.
mutluluk üstüne renkli bir İ.Dünya
çeşnisi kattı festivale bir ölçüde ama
bizce çok bildik, ham ve amatörce
yapılmış. bizzat kendini oynayan
Claudia Cardinale'in yama gibi kaçtığı
bir denemeydi.
Geçmişte, Berlin'in Forum
bölümünde "Camera Arabe"adlı ilginç
belgeselıni izlediğimiz Ferid
Boughedir. bu kez sıcak ve şiirsel bir
Akdeniz havasını yansıtan ancak bayat
bir "Amaırord" özentısı olmaktan
öteye gidemeyen bir Tunus övgüsü ve
sevgısi imzalamış "Halk-«l-wad-La
Goulette'de Geçen Bir Yaz"la.
Günümüzün modern Italyası'nda,
inşaat sektöründe dönen dolaplara.
karanlık banka-finans ilişkileriyle
örülen ağlara. tehdit, baskı ve şiddete
ilişkin dramatik bir konuyu
görüntüleyen Rkky Tognazzi'nin "VTte
Strozzate- Zorlu Hayatlar''ıysa ne
yazık kı ltalyan sıneması adına bir
hayal kmklıgıydı yanşmada.
1991 'de futbol fanatızmını konu
edinen. Berlinide Gümüş Ayı kazanıp
Istanbul festivalinde de gösterilmiş
"Uhra"sının başansının çok gerisinde
kalmiş göriinen Rıcky
Tognazzı'nın bu üçiincü filmi,
kafasını usturaya vurdurmuş. aktör
LucaZingarettTnın çizdiğı, sonunda
kazdıği kuyuya kendı düşen,
hırslı körü adam kompozısyonunun
dışında. doğrusu pek bir şey
vermedi bize.
Bizim Ferzan
Özpetek'ın Ricky Tognazzi'nin
asistanlığını yaptığı "Vite
Strozzate"nin ödüllerden yana şansı
yok kanımızca.
Günün filmi kuşkusuz, Susan
Sarandon'la Sean Penn'ın
performanslannın göz kamaştırdığı.
Hollywood sinemasının aiışılmış
hapishane filmlen çizgısıni bıradım
öne çıkaran, aşın duygu yüklü ve
etkıleyıcı "Dead Man Walking"ıydi.
Helen Prejean'ın bizzat
yaşadıkianndan kaleme aldıgı
kitabından sinemaya uyarlanmış.
özellıkle elektrikli sandalyenın yerini
almış, ığneyle infaz bölümüyle finalde
tûyler ürperten, etkileyici bir yanşma
filmiydi.
Herhangı bir ödül çıkacağı bizce
muhakkak "Dead Man Walking",
idama mahkûm bir katille (Sean Penn
seyirciyi ağlatan. sempatik bir katil
olmuş!), ona mane\ı destek veren kız
kunısu bir rahıbenın (Susan Sarandon)
mektupla başlayan ılişkisı ve ölüm
cezası üstüne, yoğun insancıllıkta,
önemli ve farklı bir filmdi sonuçta.
Özetle hem cınayete kurban gitmiş
genç birçiftin ailesıne. hem de
arkadaşıyla bırlikte, iki genci tecavüz
ederek öldürmüş katıle 'saygıda kusur
etmeyen" "Dead Man Walking",
Hollyvvood'un entelektüel ikilisine yeni
bir zafer getirebilir Berlinale 96'dan...
Sanyer'de
'Ateşli
Sabır'KüMr Servisi - "Büyüyünce ne oJ-
makistersin?" Çocukken hepımız kar-
şılaşmışızdır bu soruyla. Nâzım Hik-
met, sorunun yanıtını 52 yaşında iken
yazdığı şiirinde verir: "Çocukken pos-
tacı oimakisterdim/Şairtik yoluyla de-
ğil ama /basbaya, saliki postao." San-
yerSanatTiyatrosu'nun 14ocaktanbu
yana Karaca Tıyatrosu'nda sahneledi-
ğı ltalya'da sürgünde olan ünlü Şilili
şair ile postacı Mario Jimenezarasın-
daki dostluğun ve dönemın olaylan-
nın anlatıldıfı "Ateşli Sabv" adlı oyu-
nunda, genç posta dağıtıcısı kapısını
çaldığı Pablo Nenıda'ya hayranlıkla
bakarak "An ben de ozan olmak ister-
dim"der... Ünlü şair. mizah dolu bir
yanıt verir: "Yavnıcugum ŞilTde her-
kes ozandır zaten. Postacılığı sürdür-
men daha ilginç. Hiç değilse çokyol yü-
rür \e şişmanlamazsın. Şili'deki bütûn
ozanJar dav ul gibi."
Antonio Skarmeta'nın yazdığı
"Ateşü Sabır"ı Sabahattin Mutluer
oyunlaştırmış, kostüm ve makyajı Iştl
Meşe ve Leyla Lüle'ye, dekor tasanmı
Sabahattin Mutluer'e ait oyunda baş-
lıca rolleri Sabahattin Mutluer, Evren
Erler, Işıl Meşe ve Çiğdem Öncü pay-
laşıyor. "Ateşli Sabır", hâlâ gösterim-
de olan Michael Radford'un "PbstacT
filmiyle aynı konuyu paylaşiyor. An-
cak oîaylann daha farklı geliştiği film-
de, Neruda'nın Italya'dan aynlması ile
bir anlamda noktalanmak zorunda ka-
lan dostluk. oyunda Neruda'nın ölü-
müne dek sürüyor.
1992 yılında kurulan Sanyer Sanat
Tiyatrosu'nun kökleri. 1980 yılında
çaîışmalanna başlayan Sanyer Halk
Eğitim Merkezi Tiyatro Topluğu'na
dek uzanıyor. Bölgesel tiyatro özeJH-
ğine sahip olan Sanyer Halk Eğitim
Merkezi Tiyatro Toplulugu geçen sü-
re içinde çocuklara, gençlere ve yetiş-
kinlere yönelik altmışa yakın oyun
sahnelemiş, her yıl düzenli olarak sür-
dürdüğü tiyatro kurslannda iki yüzü
aşkın tiyatro gönüllüsü yetiştirmiş bir
tiyatro.
Tiyatroyu geniş kesime yayma, ge-
lecek kuşaklara arşiviyle, sahnesiyle,
kurumlaşmış birtiyatro anlayışı ve ya-
pısı bırakmayı amaç edinmiş topluluk,
bu doğrultuda amatör tiyatrolan bir
araya getiren ve mayıs ayında 13.'sü
gerçekleştinlecek olan "Boğaziçi
Amatör Tiyatrolar ŞenliğTnin de dü-
zenleyicisi olmuş.
Sanyer Sanat Tiyatrosu'nun 1995-
1996 sezonuna ilişkin programında
hem büyüklere hem de çocuklara ses-
lenenoyunlaryeralıvor. BunlardanM.
Gürhan Başaran'ın yazdığı ve Saba-
hattin Mutiuer'in yönettiği "Köpekfer
Htvnyordu", 1980 öncesi siyasi pano-
ramayı yansıtan bir oyun. Sabahattin
Mutlucr'ın yazdığı "Küçük Hayafci"
ve Melih Karaman'ın yazdığı"Petmen
Dünya Aiiaya Karşı" ise bu sezonun
çocuklara seslenen oyunlan.
JackLemmon 'a
onurödülü
ünlü oyuncu Jack Lemmon'a sanat
yaşımında 40 yılı başanyla tamamla-
masından dolayı Altın Ayı Onur Ödü-
lü verildi. 71 yaşındaki Lemmon, bu
yıl kırk altıncısı düzenlenen Berlın Film
Festivali'ndaOnurÖdûlüalan 7. sanat-
çı oldu.
Lemmon, 1959 yılında, Tony Cur-
tis ve Marilyn Monroe ile bırlikte çe-
vırdiği "Some Like İt Hot" (Bazılan
Sıcak Sever), 1968 yılmda Walter
Matthau ile bırlikte çevirdiği "The
Odd Couple"
gıbı klasıklcşmıij
filmlerdekı bıt-
mekbılmezener-
jısıyle taninmış
ve "komik de-
ha" olarak ad-
landınlmıştı.
İki kez de Os-
car kazanan
Lemmon, sonra-
kı yıllarda yaptı-
ğı "The Apart-
ment" (Apart-
man), "Da\s of
Wine And Ro-
ses" ve "frma
La Douce" (So-
kak Kızı Irnıa)
gıbı filmlerdekı
oyunculuğuyla yıldızlaşmıştı.
Kanyenne 1990'larda "Glengarrv
Glen Ross", "Grumpy Old Men" gı-
bı komedılerle devam eden Lemmon'a,
ödülü, festıvalde göstenlen 1973 yapı-
mı filmi "Save The Tiger''ın gösterı-
mı sırasında verildi. Bu filmde, canlan-
dırdığı ışadamı rolüyle Lemmon, ıkın-
cı kez Oscar kazanmıştı. Kendısme ilk
Oscar'ııse 1955yılındarolaldığı "Mr
Roberts" fılmı getirmiştı. Lemmon iki
kere de Cannes'da ödül almıştı
Özellıkle, sıcak tavırlan ve ızleyıcıy-
Ir lyi bir ilişki kurmasıyla eleştırmen-
lerin takdirinı toplayan Lemmon. Aka-
demi ödüllenne toplam sekız kere aday
gösterıldi ve 1988 yılında Amcnkan
Film Enstıtüsü'nün "Yaşam Boyu Ba-
şarı" ödülünü aldı. Oyuncunun bu
ödüller karşısında tavn ıse oldukça al-
çakgönüllü: "Oyunculuk da golf oy-
namak gibi kişisel bir şey. Kişi ken-
dini bü\ ük görmemeli ve yaptığı her-
şeyin bir hiç olduğuna inanmalı."
Galeri Nev'de 28 şubata dek resimlerini sergileyen sanatçı Elif Ayiter'in esin kaynağı simya
fanatı hep derin psikolojik gerilimlerin
süzgecinden geçerek ifade bulan Elif Ayiter,
modern psikolojinin yanıt aradığı pek çok soru
işaretini irdeleyen simyanın felsefi yönüyle bilinçli
bir etkileşime giriyor bu sergisinde.
Yaşamı altma dönüştürtnek
AHUANTMEN
Sanatçı, ne ölçüde yoktan var eder?
Galeri Nev'de Elif Ayiter'in açtığı
yağlıboya resım sergisi, simyayla olan
yakın baf lan nedeniyle böyle bir soruyu
getinyor akla. Yoktan var etme sanatıdır,
simya. Ya da ansjklopedık tanımıyla,
"soy otmayan metalleri, amn ve gümüş
gibi soy metallere dönöşrürme
girişimleri'*dir. Bir "yaîancı bilim"dir.
Sanata benzetilebilir: Geçmiş
yaşantının, duyumsanmış gerçekliğin,
unutuldu sanılanlann bır yumak gibi
oluşturduğu iç dünyanın tortulannın
ıfade bulması değil midir bır ölçüde,
sanat? Ölümsüzlük getirdiğı ınanılan el-
iksir, yani simyacının taşı gibi, o iç
dünyaya bir malzemeyle ifade verir, ona
ölümsüzlük kazandınr, bir 'yalancı
dünya
1
kurar sanatçı da.
Elif Ayiter, Galeri Nev'de sergilediği
resimleriyle, her sanatçının bilinçli ya
da bilinçsizce birer simyacı olarak
kalkıştığı işe kalkışıyor: Yaşamı, en
unutulmak istenilen anlan da dahil
olmak üzere, sanata (altına) çeviriyor.
Sanatı hep denn psikolojik gerilimlerin
süzgecinden geçerek ifade bulan Elif
Ayiter, modern psikolojinin yanıt
aradığı pek çok soru işaretini trdeleyen
simyanın felsefi yönüyle bilinçli bir
etkileşıme giriyor bu sergisinde.
Yıllardır sabırlı bır Jung okuyucusu
olan sanatçı, Jung'un düşlerle simya
arasında kurduğu bağıntılan irdeliyor
sanatıyla. Resimlerine koyduğu
"Eşiklerin Bekçis", "Rubedo",
"Nigredo" gibi başlıklar sanatçının bu
sergide zihnini meşgul eden konulara
dair ipuçlan verirken. resimlerin kendisi
kolay kolay 'deşifreye' gelmiyor.
Ayiter'in basit bir sembolizmden
kaçınmış olması, sanatının simyanın salt
resimsel bir karşılığı olmasını
engelliyor.
Pastelden sonra yağhboya
Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi'nde
grafik eğitimi aldıktan sonra, günümüz
Ingiliz sanatının Damien Hirst, Abigail
Lane, Gary Hume gibi önde gelen genç
sanatçılanm mezun eden Goldsmiths'de
özgün baskı, ardından da Fulbright
bursuyla gittiği Nevv York Pratt
Enstitüsü'nde resim eğitimi gören Elif
Ayiter'in Galeri Nev'de iki yıllık aradan
sonra açtığı bu sergi, "18 yaşında
herkcsin resim yapmayı öğrendiği
dönemde". resim birincil ilgi alanı olsa
da sanatın farklı bir dalıyla uğraşmak
durumunda kalmış bır sanatçının artık
"ressamlığını'' duyuruyor. "Ressam
olmak istiyordum, hep istediğim (»vdu.
Güzel Sanatlar Akadcmisi'ni
kazanamadım, ama tuhaf, o zaman
girmesi çok daha zor olan bir yeri
Tatbiki Güzel Sanatlar'ı kazandım.
jstediginı değildi, ama orada okudum.
Resim yapmayu sonradan, kendi
kendime öğrettim." Ayiter'in
Amerika'da, Nevv Yorİc Pratt
Enstitüsü'nde yaptığı resim eğitimi.
kuşkusuz belirleyici sanatında. Bu
dönemde, işe gravürle başlamış olmak
ve uzun süre gravür yapmış olmanın
etkisiyle kâğıt üzenne pastel resimler
yapan Elif Ayiter, aslında son yıllardaki
sergilerine dek hep bir 'pastel
sanatçısı'ydı Kağıt üzerine pastel
resmin gravür teknıklenne yakın oluşu
bir yana. "sonuca hemen ulaşmak" için
seçilmiş bir yoldu pastel boya. Bu yolun
sonu, doksanlı yıllann başında geldi
Yağlıboyayı ciddi olarak ele almadan
önce, Ayiter'in resimleri ıçerikte de çok
farklıydı. Işte eski resimlerini bir araya
getiren bir kitapçık: Egreti masalann
üzennden kayan desenlı masa örtülen,
uçuşan tül perdeler. doğaüstü bir
enerjiyle çerçevenin dışına
fırlayacakmış izlenimi veren şarap
bardaklan, çatallar, bıçaklar, tuşlan
mekanik, dizginlenemez bır caz parçası
çalıyormuşçasına gümbür gümbür
piyanolar, azgın kediler, yıkıcı
sevişmeler... Ayiter, pastel boyanın
ustası olduğunu kanıtladığı bu
resimlerinde, tanıdık, bildik mekanlann
havasını, kokusunu. sesini duyuruyordu.
Ama, birruh depremı sonrası: Iç
mekanlann 'SKaknğT. bu resımlerde
tuhaf, boğucu bir atmosfere dönüşüyor.
sıradan objeler canavanmsı varlıklar
oluveriyordu. Gergin, tedirgın edici ve
klostrofobik resimlerdi bunlar... Ama
Ayiter. buna karşın iç mekânlardan hiç
çıkmamıştı u
İç mekân resmi yapma
ihtiyacı duydum hep. Bu galiba benim
psikolojik vapımla ilgili. Sokağa çıkmayı
pek sevmiyorum. Gökyüzünün bulutiu
ama pariak olduğu, guneşsiz günlerde
bile gözlük takanm. Iç mekanlarda
yaşarun çogunlukla."
Ayiter'in simyayla olan etkileşiminden
dogan yeni sergisindeki resimleri ise, o
iç mekanlann kendilığınden bir
değışime uğradığını gösteriyor. Artık
farklı bir yerdeyiz. ilginç bir rastlantı da
Ayiter'in bu resımlerinin kaynağının
'altın' olması. Elindekı malzemeyi
sonunda altına dönüştürebilmiş bir
simyacı gibi. Bunun öyküsünü
sanatçıdan dinleyelim: "Amerika'da
yaşayan bir ressam arkadaşım.
resimlerinde \-arak kullanı>ordu_ Hadi
ben de kullanav ırn diye düşündüm.
Yaptığım iç mekanlann içine, yüzeydeki
doku etkisini artbrmak için altın
eklemeye başladım» Derken o alnn,
belirie>ıci oldu. O altını resme
vapışnrdığım anda, vıllardır kafamı
meşgul eden şe>ier birden bire
kendiliğinden resme girdi. Ben v ıllardır
anaJitik psikolojhle ilgileniyorum ama
bunu resmime sokmaya hiç taraftar
dtgiJdim. Ama sanınm, yıllardır
bilinçalrım. 'yemeğı pişirmiş.'
Resimlerimdeki iç mekanlar, tuhaf
mekânlara dönüşmeye başladı. Bitkiler
alevlendL Kediler cana>arlaştı_"
Ayiter'in resimlerindekı sembollerini
çözmeye çalışmak gerekli mi? Sanatçı,
göze olduğu kadar, bilinçaltına
seslenıyor. Izleyiciyi, bir
"alacakaranhğa" götürüyor. Dün
gördüğüm düşü anımsıyorum yavaş
yavaş...
PENALTI
MEMET BAYDUR
Biçimini Almak
Sevgili Fethi Naci, Vizyon dergisinin şubat sayı-
sında yapılan bır söyleşide her zamanki gibi ilginç;
akıfcı, duygusal, bireysel, toplumsal merceklerden
geçirdiği düşüncelerini aktarıyor okurlara. Birçok
renkli, kışkırtıcı düşüncenın arasında profesyonel bir
okur kimmiş, nasıl olurmuş görüp seziyorsunuz. Dü-
rüst bir düşünce işçisı olmanın keyfini sürüyor san-
ki konuşurken Sayın Fethi Naci. Her aklı başında in-
san gibi çelişkiye düşmekten de korkmuyor. Ayrıca
beğenilen, dünya görüşu, dostları, düşmanlanyla kırk
yıldır tutarlı bir yazar Fethi Naci. Onun kıtapları önü-
müzdeki yüzyılda da (dört yıl sonra!) birçok okurun
başvuru kitaplan olacak diye düşünüyorum.
Dergideki söyleşınin sonlanna doğru, Barbaros
Altuğ soruyor: Türk romanının denek taşları nelerdir
size göre? Sayın Fethi Naci'nın yanıtından satırlar:
"Türk romanını Halit Ziya ile başlatmak lazım. (...)
Nahid Sım Örik'in Sultan Ahmet Düşerken'i Türk-
çede yaşayacak bir romandır. (Romanın adı Sultan
Hamid Düşerken olacak. Dergide yanlış dizmişler.)
Mithat Cemal Kuntay'/n (...) Üç Istanbul'u keza...
O yıllarda Sabahattin Ali'n/n Kuyucaklı Yusuf'u en
büyük kasaba romanlarının belki de birincısidir. On-
dan sonra gelenlerden Reşat Nuri, Halide Edip ve
Yakup Kadri kuşağından en çok Reşat Nurı'yı sevi-
yorum. (...) Kadri bilinmemış bır yazar var.Tanpınar.
Çokgeç keşfedildı (...) Orhan Kemal denzama, bir
Bereketli Topraklar üzerinde ile Murtaza 'sı vardır.
Öbür romanlarının çoğu Reşat Nun ile kıyaslanamaz
bile. Kemal Tahir düşunürlüğe soyunmadan önce
adam gibi romanlaryazmıştı. Esir Şehrın Insanlan gi-
bi. Abdülhak Şinasi Hisar, üzerinde doğru dürüst
çalışılmamış ve benim
özel olarak çalışmayı
düşündüğüm bıryazar.
Sonra Yaşar Kemal
geliyor. O hakkı olan
yerini aldı. (...) Yusuf
AtılganV? Aylak
Adam'ı ve Anayurt
Oteti ile Oğuz Atay'ın
Tutanamayanlar'ı çok
iyi romanlardı. Sonra
Tutanamayanlar'ın bi-
çiminin Nabokov'dan
alındığı ortaya çıktı.
Ama o biçimi iyi bır şe-
kilde uyariamıştı. Ikinci
romanı Tehlikeli Oyun-
lar ise çok zor okunan
allahın belası bir kitaptı. Adalet Ağaoğlu'nun Bir
Düğün Gecesi'ni çok beğenmıştım. Sonrakilerden
bir Orhan Pamuk var bu işı götürebılecek."
Sayın Fethi Naci böyle söylüyor.
Söylediklerinin çoğuna katılıyorum. Ne var kı bir
noktaya takıldı aklım.
•
Oğuz Atay'ın Tutanamayanlar adlı romanının "bi-
çiminin" Nabokov'dan alındığı ortaya çıkmış son-
ra... Gerçekten ilginç birsaptama bu. Biçımı alınmış
Nabokov'dan, içenğı degil! Fethi Naci bu bıçım ça-
lıntısının kim tarafından saptandığını söylemıyor. Içe-
riği özgün, biçimi Nabokov'dan alınmış bır roman
olarak tanımlamakla yetiniyor Tutanamayanlar'ı.
Söz konusu iki romanı defalarca okumuş bır ade-
moğlu olarak Oğuz Atay'ın romanıyla Nabokov'un
(adı verilmeyen) romanı arasında yakından uzaktan
hiçbir benzerliğın olmadığını söyleyebılirım. Benzer-
lik, iki metnin de Tjman olmasından öteye gıtmiyor!
"Genç" bir yazar ya da okur olarak, okuduğum ki-
taplardaki sayfa sayısına, boş sayfalara, ıçeriğin dı-
bine bakmayı Fethi Naci'nın kitaplarından öğrendim
ben. Tutanamayanlar 667 sayfadır, Nabokov'un So-
lukAieş adlı romanı 302 sayfa. Atay'ın romanındaki
şiir/şarkı on dokuz sayfadır, o dızelerın (on dokuz
sayfanın) açıklamasını 95 sayfada yapar Atay. Nabo-
kov, 36 sayfalık ve 999 dizelik birşiir üstüne 266 say-
fa yazmıştır roman olarak!
667 sayfalık bir romanın "biçiminin" 302 sayfalık
bir başka romandan alınması pek mümkün galmiyor
bana. Üsrelik Oğuz Atay bu romanında yalnızca şar-
kı-şiirlerden değil, biçim olarak mektuplardan, düş-
lerden, tiyatrodan da yararianıyor. Bilinç akımı giri-
yor işin içine. Din kitaplan giriyor. Tutanamayanlar'ın
seksen sayfalık 15 bölümü, bir tek noktalama işa-
reti kullanılmadan yazılmıştır. Şarkılar bölümünün "bi-
çimini" Nabokov'dan aldığına göre Sevgüi Atay, 15.
bölümün biçimini de James Joyce'tan almış olma-
lı. Kim çıkarıyor bu söylentileri! Bence yeteneksız ki-
mi yazarlanmız çıkarıyor. Ben yine Sayın Fethi Na-
ci'ye inanıyorum. Oğuz Atay için söylediklerine de-
ğil, aynı söyleşinin bir başka yerinde söylediklerine.
Güzel fotoğrafının altına sıyah-beyaz puntoyla diz-
mişler, şöyle dıyor Naci ağabey: "Yazar, paşa gönlü-
nün istediğini yazmalıdır. Yazdığının bır tek müeyyi-
desi vardır: Eleştiri, Biz nihayet ortaya çıkan metni
değehendirmek zorundayız. Ama eleştiri de Bor-
ges'ten etkilenmiş, şundan bundan etkilenmiş diye
suçlamak olmamalıdır." Evet. Olmamalıdır.
Nabokov
Türk Siyasal Yaşamındaki Son
Gelişmeler'
Kültür Servisi - Prof Dr. Tank Zafer Tunaya'nın
anısına düzenlenen "Çarşamba Toplantılan'nda bu
hafta "Türk Siyasal Yaşamındaki Son Gelişmeler'
konusu ele alınacak. Iü Siyasal Bılgıler Fakültesi
araştırma görevlisi Nursel Sagıroğlu'nun sunacağı
toplantıya gazetemiz yazan Ilhan Selçuk konuşmacı
olarak katılıyor. Tank Zafer Tunaya Kültür
Merkezi'ndeki toplantı 17.30- 19.30 saatlen arasında
gerçekleştirilecek.
Siemens'ten Sanat Ödülü '96
yarışması
Kültür Servisi - Elektronik sektörü kuruluşlanndan
Siemens'in her yıl geleneksel olarak düzenlediği
Sanat Ödülü yanşması bu yıl özel bir dalda yapıhyor:
Siemens Sanat Ödülü Heykeiciği Bu yıl dördüncüsü
gerçekleştirilen yanşmaya Türkiye çapında güzel
sanatlar fakültelerinde öğrenim gören üsans ve
lisansüstü öğrencileri bireysel ya da ekip halınde
katılabilecekler. Adaylar yanşmaya en fazla dört yapıt
gönderebilecekler Seçici kurulunu Prof. Dr Alı
Teoman Germaner, Prof. Dr. Güngör Güner. Prof Dr.
Mümtaz Işıngör. Serdar Benli ve ısmet Torun'un
oluşturduğu yanşmanın ödüllen 50, 40, 30 milyon ve
3'eradet mansiyon (10 milyon) olarak belırlendı. Son
başvuru tarihi 17 Mayıs 1996 olan yan^manın
başvuru formlan. bünyesindc güzel sanatlar fakültesi
bulunan üniversıtelerden ya da "Simko Tıc. ve San.
AŞ Finna lletişım Servisi; Meclis-ı Mebusan C'ad.
No: 83, Fmdıklı - İstanbul' adresinden sağlanabilır.