08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURlYET 25 ŞUBAT 1996 PAZAR 14 KÜLTÜR İŞARET FİŞECİ ZEKİ COŞKUN 41 kere kayfoolmakBayram bitti. Kendımizle. gönül kırık- lıklan, hayatın darbeleri. yaralan bereleriy- le, gür.delik \e sonsuz. ucuz ve pahalı, yü- zeyde ve denndekı acılarla... Evet bir kez daha, kaçınılmaz olarak kendimizle baş- başayız. Ve bır kez daha, tabii ki kendimiz- le başedemıyoruz. Edemeyiz. Çünkü eski ve ezeli kımliği- miz bizı bızden alıkoyar. Çünkü biz kendı- mizle yüzleşmemenin, kendimize sahıp çıkmamanın. kendimize ait olmamanın il- mini yapmışızdır. Böyleyiz "biz"_ Kayı- bız. Hemen dertlenmeye gerek yok. Kayıp olan sadece "biz" değiliz. Durum Türki- ye'ye ve bir grup insan topluluğuna özgü değil. Kendisini "düşünce teröristi"olarak niteleyen Jean Baudrillard'a bakılırsa, dünya bir "illüzyon" yaşıyor. Var olan, gö- rünen şeyi gözd'en kaybedip sonra göster- mek üzere, marifet sergilemek üzere sah- ne alan ıllüzyomstın bıle neyi nasıl kaybet- tiğıni bilemediğı ve kaybettiğini bir daha bulamadığı bir durum bu. Kısaca "ger- çek"ın kaybolması yaşanıyor. Simülatif derinlıkleri şimdilik bırakıp kendi gerçeğimize dönelim. Ama tam da bu noktada ucuz simülas- yon yapılabilir ve Türkiye'nin gerçeğı "ka- yıptar'Mır denebilır. 41 haftadır her cumartesi Istanbul 'da Ga- latasaray'da toplanıp lstiklal Caddesı'nin yeni folklorik görüntüleri arasına giren "kayıp aileleri"ni de bırakın bir yana... On- lan zaten "gören^yok. Zaten onlan gören yok, asıl dile vurmuş bir "kayıp"lık, kay- betmişlik, kaybolmuşluk hali var. İnsanlann siyasal düşünceleri, eylemli- likleri, varoluşlar nedenıyle bir gün apan- sız "kaybolma''lan, zorla ve fıziksel ola- rak kaybedilmelen. toplumu saran-dile vu- ran büyük kayıplann, derin gerçeğin olsa olsa küçük, tekil göstergeleri, belki işaret fışekleridir. Dile vuran "gerçek"ın, "kayıplar"ın ka- bataslak sıralaması bile fiilen ve fizıksel olarak, zorla kaybedilen; "gözalu' 1 nda ya- ni "göz önü"nde kaybedilen insanlann ya- kınlannın toplandıklan gün sayısını, 41'i fazlasıyla aşar ve bütün bunlara karşın va- roluşumuzu "41 kere maşallah r> lık kılar. Sıradan kayıplar-sıradan gerçekler Örnek ısteniyorsa bu sayfanın adından başlanabılır. Bu ülkede "küMür"ün anlamı- nı, değerini. niteliğini kaybettıginden dem vurulur sürekli. Daha öte gidip gazetenin kendisine de bakılabılır. oradan da sektö- re. Gazeteler tıraj, basın güç kaybedıyor- dur. Bu, bir boyutuyla toplumsal kültüre, ötekı boyutuyla da ekonomiye bağlanır. Bı- rincısı, söylendi, ekonomıde "rota"nın ya da "dengelerin ka>boldugu"malum Tabıı bunlara yön veren siyaset var. Ama orada da "siyasal merkez kayboldu" deniyor. Bu- nu "devlet ka>boldu" dıye yorumlayankr da var, "iktidar ka> bedildi" diye yorum- layanlarda... İktidar ve onun yönlendirdif" devlet, kla- sik teorilere göre örtük ya d£ ?çık "sözleş- me"ye dayanır. (Şimdilerde "consensus" sözü kullanılıyor.) Sözleşme, yurttaşlar toplulugunun yaşadıklan yerden (köy, ka- saba. mahalle, şehir vb) ve toplumda sahıp olduklan konumdan l *merkez"e bakış bi- çimleri üzerine kurulur. Ama burada da so- runumuz var: Gerek Anadolu'daki küçük küçük şehirlerin, gerek "eski 11 büyük şehir- lerin, örnegin Istanbul'un, örnegin lzrnir'in artık "kaybolduğu'söylenip durmuyor mu? Adı resmi kayıtlarda ve insanlann "do- ğum yeri" olarak belleklerinde kalan, ama göç ya da zorunlu terkle boşalan. fiilen "kâybolaıı"köyler. belkı de şehirlenn kay- bolmasınm da hazırlayıcısı. Kaybolmuşluk, kaybetmişlik, kayıplık halini somutlaştırmak içın 41'i tamamla- mak gerekmiyor herhalde. Işte bunca de- rinde ve dile vurduğu için sıradanlaşan ka- yıplar artık bu ülkenin gerçegi olarak ha- yatımıza sinmiş. Onlan veri kabul ediyo- ruz. Yine bu kanıksanmış-sıradan gerçek- lik içinde kendisinin de varlığı kuşkulu olan "deviet" adına hareket eden birtakım " Shakespeare l zre * * Türki>c'iıin .Manimarkası'nda bişeyler kukuyor KimiiK' {»üre fuz. kinıine göre et, Hamlet! Hamk'eeeet! Can Yücel mıssıng / hsanlann siyasal düşünceleri, eylemlilikleri, varoluşlan nedeniyle apansız "kaybolma"lan, zorla ve fiziksel olarak kaybedilmelen, toplumu saran-dile vuran büyük kayıplann, derin gerçeğin olsa olsa tekil göstergeleri, belki işaret fişekleridir. ~T\ u memlekette r£ kaybolan JLJ bişeylervar, çok şey var. Shakespeare'in ya da Hamlet'in deyimiyle, "Kokuşmuş bişeyler var." Ya da Can Yücel'in yorumuyla, "Türkiye'nin Manimarkası'nda bişeyler kokuyor." Kayboldukça birileri, bişeyler, koku daha da yayılıyor. güçler, "uygunsuz" buldukları birilerinı - kı, bunlar her nedense genç birileri- "ka- yıp" ediveriyor. 10 Arahk 1995'te, Dünya Insan Hakla- n Günü'nde açıklamaya göre Türkıye'de gözaltında kayıplann sayısı 163. Adeta o büyük gücün, kurumun, örgütün varlığı, birileri kaybedilerek kanıtlanıyor. Kaybe- dilenlerin analan-babalan, eşleri, kardeş- len, yakınlan bütün yasal girişimlerinin sonuçsuz kalması karşısında 41 haftadır Galatasaray'da toplanıp "Ugj" toplamaya, vicdanlara seslenmeye çalşıyorlar. Ne tuhaftır ki, bu gerçek ve gösteri, Cos- taGavras'ın "Kayıp" fılmi kadar ilgi gör- müyor, gişe yapmıyor... Piyasadaki hertür- den malın. markanın resmi, rengi, adıyla donanan otobüsler Istanbul sokaklannda dört dönüyor. Ama "kayıp aiteterTne tah- sis edilen \e kayıplann resmini taşıyan oto- büs şu ya da bu nedenle ilk seferden öte gi- demiyor. Yıldınm Türker'in büyük bir emekle, içtenlikle, tümüyle insani duyar- lık ve sorumlulukla kaleme aldıgı "O Ka- vıp_Onu l nutma" kitabı ne vitrinlerde, ne gazetelerde-dergilerde kendine yer bula- mıyor. Ahmet Kaya,son albümü "Beni Bıd"da kayıplann ağzından sesleniyor. Sa- vaş Ay, konuya eğiliyor ve Ahmet Kaya'yı programına konuk edıyor. Ama "medyıı- tik"olanın dışına çıkıldığmda; ömeğin bir kayıp yakınının konuşması "kıs« kes"e ge- tiriliyor. Kısaca bu memlekerte kaybolan bir şey- ler var. çok şey var. Shakespeare'in -ya da Hamlet' in- deyimiyle "Kokuşmuş bir şey- ler >-ar", Ya da Can Yûcerın yorumuyla "Türkiye'nin Manimarkası'nda bişeyler kokuyor". Kayboldukça birileri, bir şeyler kayboldukça koku daha da yayılıyor. Bizdeki TV kanallanndan birinde "Ka- yıp Aranı>or* diye bir program var. Bu es- kiden Polıs Radyosu'ndaki bir anonsun adıydı. Baudrillard'dan ögTenıyoruz, Fran- sız televızyonlanndan birinde de bizdeki "Kayıp Aranıyor"un benzeri varmış. Ya- zar, program için "Hepimiz Ka>ıbu" adı- nı uygun buluyor,"Ve bu anlamda -ama sa- dece bu anlamda- göz kamaşöncı bir ka- nıt" olarak niteliyor programı. 'ı&zara^öre kanıt ya da programın me- sajı şu: "Hepimiz temeJ bir şeyin, esasa da- ir bir şe>in ka>bolduğunu biliyoruz. Ama kavbolamn neolduğunu bilmiyoruz." Bir "aktör"ün sundugu bizdeki "Kayıp Aranıyor"a gözü ilişenler, programın söy- leşî ve "canlandırma"ya dayanan bir "re- aliry sbow"yapısı taşıdığını anımsayacak- tır. Kayıp yakınlarının dışında da epey müşterisi varbuprogramlann. Baudrillard bu ilgıyı yukandakı mesaja baglıyor. Gö- rünürde X ya da Y'nin aranıyormuş gibi yapılması. "X'in vadaN'ninardındager- çeğin kaybotması insanlan büvülüyor." Türkıye'de, "gerçek", modern-postmo- dern zamanlarda degil, öteden beri "ka- yıp" ya da saklı. Gözaltındaki kayıplarkar- şısındakı suskunluk, kayıtsızlık "ger- çek"^, kendımizle yüzleşmenin ürkütücü- lüğünden kaynaklanıyor olsa gerek. Kim- bilir? Kaybolan inançlar Yazının başında belırtildi, "bayram bit- ti". Epeydir bayramsız yaşıyoruz. Epeydir "tatil" yerine geçen ve kökenlerinden gö- rece olarak kopanlıp "şeker ba>ramı"na çevrilen "ramazan bayramı". eski-kaybo- lan motifleriyle yenıden canlandırmaya; dinsel temellerine döndürülmeye çalışılı- yor. Nereden bakılırsa bakılsın Türkiye ye- ni bir "inanç" ve "düşünce" iklimıne gin- yor. "Öteki dünya"ya ilişkin gibi duran dinsel düşünce, daha dünyevi sayılabile- cek "ideolojiler" tökezlediginden beri, yer- yüzünde ve ülke üzerinde yeniden hayat bulmaya, hayatı kuşatmaya başladı. tnan- ca dayalı düşünce. "dini inançlar zayıfladı- ğu kaybolduğu için hayatın. dümanın kar- maşaya sürüklcndigi" sa\ lan> la hayat sa- hasını genışletti.Dın, "kaybettiklerTni ye- nidrnı bulmaya, kazanmaya çahşıyor: Ama unutulmasın, bütûn büyük dinler- de. onlann çeşitli yorumlannda "kaybol- ma" ve yeniden "varohna" teması vardır. tslamda "basü badcl mevt" -öldükten son- ra dirilme- ınancı. bu dünyayı ve hayatı kullar için bir "sınav" olarak niteler. lslam mezheplerinden Şiilik ve onun yerli yoru- mu Alevilıkte lmam Mehdi kaybolmuştur. "Ümmet dara düştügünde \vnidcn ortaya çıkacak ve onlan a/aptan kurtaracak"tir. Hıristiyanlıktaki "İsa Mesih" motıfı deay- nı... İnanç dünyası böyle diyor. Ve Türkiye'de "kaybolan inançlar" yeniden keşfedilirken insanlar peş peşe kayboluyor.. kaybedili- yor. Belki de o kaybolanlar "mesen"liği, adanmışlıgı, "kurtana"mısyonunu kendi- lerine uygun bulduklan içindir. Bir şey daha var. Baudrillard. sözünü et- tiğimiz yazıda ünlü sanatçı Christo'nun ey- leminedeginiyor Birhaftada lOObinmet- rekareyi aşkın kumaş kullanarak o ünlü Re- ichstag'ın, Alman parlamento binasının paketlenmesini anıyor. Paketleme, üstünün örtülmesi, görüntünün kaybedilip bir baş- ka şeye dönüştürülmesi Reıchstag'ı diril- tiyor. Veyorum: "Bugün bir şeyi var etmek için,en iyi taktik, illüzyonun giicüneerişme- si için, onu yok ctme numarası >apmak, üs- tünü örtmek, gizlemck. Ancak. yeniden di- rilen nesne bir daha asla a>iu değildir." 'Kayıp Kuşak'lar Konuştuğum bazı üniversite öğrencileri kendilerini 'kayıp kuşak' olarak adlandınyor. Karşı çıksam da bir yanıyla haklılar: "Gözaltuıda kavbodilm*" onlann döneminde yaygınlaştı. Yaşıtlan, arkadaşlan kayboluyor. Birey olarak hayatla, toplumla, dünyayla ilişkilerinin yörüngesizliği anlammda da doğru gibi görünüyor 'ka>ıp kuşak'lık. Ama 'kayıp kuşak1 sözü bugünkü kayıp edilmeler başlamadan epey önce de gözde ve kullanımdaydı. Çoğu gözde kavram gibi bu da 'ithaL' Kaynağı edebiyat-sanat. Batı'da (ve Amerika'da) ıki savaş arası dönemde doğanlann kendilerine verdikleri ad 'kavıp kuşak.'Hayatın yörüngesizliği, dünyanın göreceli durağan, ama her an patlamaya hazır hali, insanlann üstünden silindir gibi geçiveren savaşlar... 'küçük adam'ı tipik birey kimliği olarak ortaya çıkarmıştı. Batı'da bu kimliğin üzerinden 'gerçeküstücülük". 'varoluşçuluk' gibi düşünce ve sanat akımlan çıktı. Türkiye'deyse 'küçük adam'a bir ölçüde yaklaşan Garip ve II. Yeni gibi şiir akımlan anılabilir. Tabii Sair Faik öykücülüğü de... (Lüzumsuz Adam ve Külliyatı!) Ama aynı evrede 'küçük adam'ı toplumsal- siyasal yapı içinde görmeye ve anlatmaya yönelenlere ise, yazın alanına çıktıklan tarihten dolayı '40 Kuşağı 1 dendı... O kuşagın içinden gelen Mehmed Kemal'ın nitelemesine göre de "Acüı Kuşak. 1 Acı, düşünsel-duyusal durumdan değil, bu durumun-kimliğin karşılaştığı siyasal zordan geliyordu. O dönemden beri, 'acılı' ve bu ülkeye özgü 'kayıp 1 kuşağın ardı arkası kesilmiyor. ABD'de II. Dünya Savaşı'mn ardından 'Beat kuşağı'geldi. sonra orada ve Batı'da '68'üler' sahneye çıktı. . . . . - .. . Türkiye'de aynı dönemiri ihsanlan, bu kez eylem sahnesine çıktıklan dönemle (68'le) değil, doğum tarihleriyle anıldılar. Bir romanın adından dolayı '47'liler' dendi. Düşünsel-siyasal kimlikleri, eylemlilikleri nedeniyle idam, imha, hapis edilmeyi yaşadılar. Edebiyat da, düşünce dünyası da uzun süre onlann ekseninde döndü. O edebiyat ve düşünce ikliminde yetişen benim kuşağımda kınm'kayıp süreklilik kazandı. Kuşağımdan bazılan 1980'lerin ortalannda dönüp yaşadıklanna baktığında kendilerini 'kayıp kuşak'olarak nitelemişti. On yıl öncesinde bir dergideki (Sanat Olayı) tartışmada kuşağıma ilişkin olarak 'kayıp kuşak 1 sözü edildiğinde buna şiddetle karşı çıkmıştım. Ama görünen o ki düşünsel, yazınsal olduğu kadar fiziksel olarak da kuşaldar boyunca süren bir 'kayıp'lık hali var. Bugünkü kuşak kendini nasıl hissedebilir ki onca 'kayıp''ın -ve mirasın- ardından?.. İpek Yolu'ndan geçen kültürel etkileşim... Kültür Servisi- Türkiye ile Özbe- kistan arasında kültürel ışbirliği an- laşması imzalamak ve Ozbekistan Kültür Bakanlığı'nın Birleşmış Mıl- letler ve UNESCO işbirligi ile Buha- ra'da düzenledıği "Tarihi İpek Yo- lu'nun Yeniden Canlandınlması" ko- nulu uluslararası konferansa katılmak için Özbekistan'a giden Kültür Baka- nı Fikri Sağlar temaslaruıı tamam- layarak önceki gün Türkiye'ye dön- dü. Atatürk Havaalanı'nda bir basın toplantısı düzenleyen Sağlar, Ozbekistan'ı yaptığı gezinin son dc- rece başanlı geçtiğını belirterek Ozbekistan ile Türkiye arasında gelişen dostluğun pekiştirildiği- ni söyledi. Ozbekistan Dışişlen Bakaru Kâmi- lov ve Ozbekistan Kül- tür Bakanı Erkin Hayet- bayev ile görüşmelerde bulunduğunu söyleyen Saglar, Ozbekistan ve Türkiye arasında üç yılı kapsayan kültür degişim programmın büyük bir törenle imza- landıgını belirtti. Buhara'da yapılan konferansın ta- rihi İpek Yolu boyunca kültür varlık- lannın restore edilmesi, yaşamını sür- dürebilecek hale getirilmesi, bu amacla kültürrurizminin geliştirilme- si ve tarihi bağlannın pekiştirilerek ortaya konması amacını taşıdığını söyleyen Sağlar, "Bütün dünyaya İpek Volu'nun bir ticaret >olu olmak- tan öte bir kültür etkileşim merkezi haline geldiğinin de gösterilmesi, bu konferansın çauşmalan sırasında or- taya çıktı11 dedi. Türk cumhuriyetlerle kültür ve sa- nat etkinliklenni düzenlemek ama- cıyla kurulan uluslararası kuruluş TURKSOY'un 8 martta Ankara'da yapılacak toplantısında 9. Dönem Başkanlığı'nın Özbekistan'a devje- dilecegini belirten Sağlar, aynca Oz- bekistan devletinin Türkiye Cumhu- riyeti Kültür Bakanlıgı'na ve heyeti- ne göstermiş oldugu ilginın, konfe- ransa katılan diğer bakanlara, kuru- luşlara oranla çok yüksek bir ilgi olduğunu vurgula- yarak bunu, iki ülke ara- sındaki kardeşligin, daya- nışmanın gehşmişliginin göstergesi olarak yorum- ladı. Yeni hükümet değişik- liginin Kültür Bakanlı- ğı'nda ne gibi değişiklik- lere neden olabileceğinin sorulması üzerine Sağlar. "Lluslarası anlaşmalar, devletlerin de>amına bağ- bdır, bir devamlılık söz ko- nusudur. Kişüerle daim degiktir.Getectkolan bakanlar. Ozbe- kistan'la \% da diğer ülkeleıie Türki- ye'yi ayırmak. içine kapatmak, Tür- kiye'ji başka yere «ötürmek amaan- dalarsa o anlaşmalara uymaziar ama dün>a uluslar ailesi içinde sa> gın ye- rini almış olan Türkiye'nin bu saygın yerini alnıasına hatta katkıda buîun- masına kararh iseler o dogrultuda ça- hşmalannı yapartar. Ben getecekolan kişikrin Türkiye'>i bu saygın yerin- den uzaklaştırmaya çahşacaklannı zannetmivorum" dedi. Ve sıra MaofitmmegeldiKültür Servisi- Zhang Yi- mou'yla Çin sinemasını dünyaya taşıyan Chen Kaige. tarih boyun- ca Çin'in birligini saglama adına önemli işler yapmış iki polıtık is- mi iki ayn filmde işlemek üzere hazırlıklara başladı. Birincisi M.Ö. 200'de ülkeyi birleştiren im- parator Qin Şi Huang. ikinci- si 1949'dapro- leter de\Tİmle birliği sagla- yan Mao. Chen Kaige basın toplantı- sında yaptıgı açıklamada projeler için şunları anlat- mış:' tmpara- tor büyük şey- ler kazanmış, aynı zamanda bü\ük kayıp- lara uğranuş bir şahsiyet FTIm yalnız ta- rihi anlarma- yacak, impa- ratorun aşkmı da vereceğiz. Imparatorun uğnında tahtı yirirdiği ama aşkını kazandığı ka- dını tanıtacağız. Mao ise daha ka- raşık bir kişilik. Halk desteğJyie başa gelmesine karşınjktidann yalnızlığı içinde ölen biri'... Ajanslardan gelen sinema ha- berleri içinde pek yakında izleye- bileceğimiz önemli projeler ise şöyle sıralanıyor: - Disney'in 1960 yapımı uzu- metrajlı çizgifilmi 101 Dalmaç- yalıbu kez kanlı canlı miniklerin karşısına çıkanlmayı bekliyor. Çekimleri Londra'da yapılan fıl- min yönetmeni Stephan Herek. Hayvan katliamına ve ekolojik so- runlara eğilen fılmin başrollerin- de Jeff Dani- els ve Glenn Close var. Pro- grama göre film Avru- pa'ya Noel'de ulaşacak. - Stanley Kubrick, Tom Cruise ve Ni- cole Kid- manlı kad- i royla çekecegi Eyes Wild Shut adlı fil- min önhazır- lıklannı sür- dürüyor. War- nerBros.'aha- zırlanan fil- min ana tema- smın kıskanç- lık olduğunu açıkladı Kub- rick. -CBntEast- nood. David Baklacci'nin kitabı Absolute Po- wer'ı sinemaya uyarlamakla meş- gul. Filmin başrolünü ve yöneti- mini yüklenen Eastwood. ajanla- nn bir ABD başkanının sevgilisi- ni öldürürken cinayete şahit olan adamın öyküsünü anlatacak. - Emma Thompson ve annesi Phyllida Lavv, Alan Rickman'ın ilk fılmi The Winter Guest'te yi- ne anne- kız rolündeler. Film, Sharman MacDonald'ın tiyatro oyunundan sinemaya aktanlıyor. - Sean Connery Indiana Jo- nes'un babası olduktan onra şim- di de Zorro'ya babalık yapmaya hazırlanıyor. Çekimlerine nisanda başlana- cak filmde Antonio Banderas. Zorro olacak. - 1992'deki uzunmetrajlı Ikiz Tepeler fiyaskosundan sonra ilk kez sete dönen David Lynch Kaliforniya'da Bill Pullman. Patricia .Arquette \e Natasha VVagner'la LostHigh- way'i çekti. - Ülke ve Özgür- lük'le büyük sükse yapan Ken Loach Sandinist Devrim'i Carla's Song adlı filmde anlatıyor. Seti Nikaragua'ya kuran Loach, Nikaragua'da- ki savaştan fiziksel ve psikolojik izlerle çı- kan Carla (Oyanka Cabezas) adlı bir kıza yardımcı olan Glasgowlu bir otobüsçünün (Robert Carh/fc)öyküsünü anlatı- yor. - Brad Pitt, Robert Rodrigu- ez'in yöneteceği otobiyografik fılmde efsanevi gitarist Stevie Ray Vaughan'i canlandıracak. Film, Patoski Crawfbrd'un Caught in theCrossfire adlı kitaba dayanıla- rak çekilecek. - .İessica Lange \ e Michelle Pfe- iffer, Avusrralyalı Jacetyn Moor- house'un yönettiği A thousand Acre adlı filmde ıki kızkardeşi canlandınyorlar. Film, 1991 Pulit- zer Ödülü'ne layık görülmüş Ja- neSmiley'nın bir yapıtından sine- maya aktanlmış. _ - Yağmurdan Once'yle geçen yıl Venedik'te büyük ödülü kaza- nan Manchevski. Hitchcock'un Cinayet V'ar'ını yeniden çekmek ıçın uğraşıyor. Başrol şimdiden hazır: Nicoite Kidman.. - Cesur Yürek'le bu yıl Os- car'lann büyük bölümüne gözü- nü diken Mel Gib- son'm şansı açıldı. Ron Howard'la New York'ta Ransom'ı çe- ken Gibson. Toİs- toy'un Anna Kareni- na'sını yönetmek için kollan sı\adı. Gibson başrol için Cesur Yü- rek'teki partneri Sop- hie Marceau'yü dü- şünüyormuş. - Cartos Saura Madnd'te Tari adlı fılminin çekimlerini bitirdi. Taxi, Madrid sokaklannı uyuşturu- cudan. kadın ticaretınden. göç- menlerden temizlemek isteyen bir grup taksicınin eylemlerini ışli- yor. Görüntü yönetmenligini Vit- torio Storaro'nun yaptığı fılmin oyunculan Ingrid Rubio, Carlos Fuentes ve Agatha Lys. - George Clooney, Batman se- risının üçüncü filmi Batman and Robin'de Val Kflmer" ın yerine oy- nayacak, Robin rolünü kimin yükleneceği daha belli değil. Ka- dın başrole ise Uma Thurman se- çilmiş. KOŞEBENT ENtS BATUR Bîzim Dilimiz Cumhuriyet'm Bilim Teknik ekinde yer aian gönül parçalayıcı bir inceleme, yitip gitmekteki dilleri ko- nu ediniyordu: Artık hiç kimsenin konuşmadığı ölü diller; şimdilik birkaç kişinin bildiği öleyazan diller; geleceğinin olamayacağı şimdiden belli bazı Afrika, Asya dilleri... insanoğlunun vandallığı yalnızca çev- re felaketleriyle, ağaç ve hayvan türlerinin yok olma- sıyla sınıriı bir etkinlik kurmuyor işte: Ölen her dille bir renk, bir ses, bir kültür kayboluyor hayatımızdan. Osmanlı'nın kültürel çoğulluk anlayışı son yıllar- da neredeyse ara vermeksizin övgü yağmuruna tu- tulur oldu. Kantarın topuzu konusunda biraz daha dikkatli olunabilirdi. Bu çerçevede, sözgelimi Türk- çe'nin ölüp ölüp dirilen diller kategorisine giriş ne- denleri üzerinde de durmak gerekmez miydi? Oy- sa, Cumhuriyet dönemi Türkçe sorununun düpedüz ideolojik bir düzlemde deşildiği bir dönem oldu: Hem yandaşlan hem de karşıtlan tarafından. Yan- daşları eleştirmek kolaydı: "Aşırı"ya kayan özleştir- me, anndııma çabaları topa tutulurken karşıtlarının temel tutumlan unutturulmak istendi: Onlar, aslın- da, Türkçe'yi istememişlerdi. Türkçe'nin geri itilerek Osmanlıca'nın yaratılma- sının arkasında yatan gerekçeleri çözümlemek, küi- tür siyasetini uzmanlık alanı olarak seçmiş insanla- nn işi. Şamaniığa karşı Islamın, Anadolu beylikleri- ne karşı Osmanh'nın hükümranlık arayışının, ulus- laşmaya gidebilecek daha derişik bir güzergâha kar- şı imparatorluğun emperyalist siyasetinin paylannı dağıtmak bana düşmez. Ben bir edebiyat ve dil adamıyım: Yunus Emre'nin Karacaoğlan'ın, Mer- cümek Ahmed'in dilıni bırakıp Servet-i Fünun dili- ne varmanın mantığı yaralıyor beni. Cumhuriyet'in üzerinde en çok tartışılan kurum- lardan birinin, Türk Dil Kurumu'nun devreye girişiy- leoluşan /c/n/ma'nın arkasında duran siyasal ve kül- türel odaklan kıyasıya eleştirmek hakkını mahfuz tu- talım tutmasına, ama şunu yadsıyamaz kimse: Bu- gün pırıl pırıl bir Türkçe'ye dayanan sağlam bir ede- biyat, sağlam bır düşünce dünyası, bütün kirietici unsurlara karşın yaşayan bir gündelik dil varsa eli- mizde, bunu merkezinde TDK'nin yer aldığı bir an- layışa, Türkçe'ye yeni bir kandolaşımı olanağı su- nan etkinliklere borçluyuz. "Araçlar" bunu gösteriyor: TDK'nin hazırladığı dev derleme ve tarama sözlükleri, pek çok alana yöne- lik terim sözlükleri ve Türkçe'nin dilbilgisel, dilbilim- sel, kısacası dirimse! sorunlarını kuşatan inceleme kitapları, katedilen mesafeyi nasıl katettiğimizin so- mut işaretlerini getiriyor önümüze. "Hangi mi han- gı mı?" tartışmalarından başlayan hareketliliği kü- çümsemek kolaylık olur: Bir dil kurallan ve ilinekle- ri, onu kullananlara sunduğu olanaklar ve açılım noktalarıyla güçlenir. Türkçe için bu süreç, son yet- miş yılda büyük ölçüde işlemeseydi bugün ne Ner- mi Uygur'un felsefe metinleri, ne Bilge Karasu'nun anlatıları, ne Dağlarca'nın şiiri, ne Akşrt Göktürk'ün incelemeleri, ne de VVittgenstein'in "Tracta- fus"unun ya da "Canterbury Hikâyeleri"r\in çeviri- leri olurdu elimizde. Dahası: Bu metinlerin diliyle ko- nuşup anlaşamazdık. Şunu çok iyi bilmek gerekir: Türkiye'de yaşayan (neaRfar kendi dillerini Cumhuriyât kurulduğunda terk edip başka bir dil, yabancı bir dil ögrenmiş de- ğillerdi. Tam tersine, ezici çoğunluğun zaten dili buy- du. Yoksa, okuma-yazma bilmeyen Anadolu insa- nına başka bir dil nasıl ögretilirdi. Kendi payıma, okullarda Osmanlıca'nın dileyen- lere öğretilmesinden, hem de çok iyi öğretilmesin- den yanayım. Eski yazının da dileyenlere öğretilme- sinden yanayım. Arapça'nın, Farsça'nın da. Dileyen- lere diledıkleri ditleri öğretmenin yolunu bulacak bir eğitim düzeyine ulaşmamız en büyük dileğim. Yu- "nanca, Rusça, Japonca da ögretilmeli. Başka diller de. Ama bizim dilimiz Türkçe'dir. Onu bütün yaban- cı dıllerden, Amerikanca'dan da Farça'dan da ko- rumak, geliştirmek, yenilemek, öğrenmek asıl işimiz bizim. Hâmiş: Ingiltere'de yayımlanan Poetry dergisi bir haiku yanşması düzenledi. Yarışmada birinci gelen şaire yaklaşık 100 milyon lira ödeniyor. Katılan şa- irlerden 100 tanesinin ünijnleri bir antolojide topla- nacakmış. Bizim şiirimizde de, Orhan Veli'den baş- layarak pek çok şair haiku yazmaya gönül koymuş- tu: "Türk Şiirinde Haiku" antolojisini bır yayıncı ha- zırlayamaz mı? İran'da sinema günleri başladı TAHRAN (AA) - Jran'ın başkenti Tahran'da bu yıl 14'üncüsü düzenlenen Fecr Film Festivali başladı. 29 şubata dek sürecek festivalde yanşmalı bölüm dışında Hindistan, tngiltere ve Gürcistan filmlerinin yer aldığı 'Yabancı Sinemalar', 'Festivaller Festivali', 'Kamera Arkasindaki Erkekler' bölümleri ve 'Fritz Lang' özel bölümü yer alıyor. Festıval çerçevesinde toplam 153 film gösterilecek. TÜPk kültüpü Avrupa'ya açılıyor ANKARA (AN'KA) - Avrupa Birliği'nin yalnızca ekonomik birlikteliğine yönelik bir oluşum olmadığı görüşünden hareket eden Kültür Bakanhğı. Türkiye'yi kültürel değerleriyle de tanıtma amacıyla uluslararası düzeyde yıl boyunca etkinlikler düzenleyecek. Kültür Bakanlıği, 1997 Europalia Türkiye Fesrivali'nin hazırlıklanna başladı. Bu yılın ekim ayında Istanbul Devlet Opera ve Balesi. 'Salome' operasını Danimarka'da sergileyecek. Ankara Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Topluluğu ise nisan ayında Batum ve Tiflis turnesini gerçekleştirecek. Kasım sonunda da Strasbourg'da 'Türk Sinema Günleri' düzenlenecek. Paris'te de nisan ayında kapsamlı bir Türk Fılmlerı gösterisi sunulacak. "Ahşap aksamlar taşınır kültür varhğı değil" ANKARA (A.A.)- Anadolu Sanat Tarihçiler Demeği Başkanı Fahriye Bayram, yıllara meydan okuyarak yüzyıllar öncesinden günümüze ulu^an kültürel varlıklann, insanlann kişisel hırslanna ve vurdumduymazlıldanna yenik düşerek, yok olduğunu söyledi. Tarihi konaklardaki ahşap aksamın ilgili kanunda "etnografik eser" kapsamına sokularak, satışana izin verildiğini, belirten Bayram, bunun da tüm Anadolu halkına ait olan bu eserlerin, bir grup tarafından talan edilmesine yol açtığını savundu. Bu tarihi eserlerin korunması için önlem alınmadığını, yasalann da yeterli olmadığın öne süren Bayram, bu kıyımdan son günlerde özellikle tarihi konaklann nasibini aldığını anlartı. Bayram, tavan göbeği, kapı kanatlan, dolap ve pencere kanatlan, süslemeler ile çıkanlabilen tüm ahşap aksamın yerinden söküldüğünü ve kolayca alıcı bulabildiği için antika pazarlannda haraç mezat satıldığını kaydetti. Bu konuda yasal önlem ahnması ve ahşap aksamın satışana İ7in vı>r.in^m™. "^rpWTi^ini belirtti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle