Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURlYET 25 ŞUBAT 1996 PAZAR
14 KÜLTÜR
İŞARET FİŞECİ ZEKİ COŞKUN
41 kere kayfoolmakBayram bitti. Kendımizle. gönül kırık-
lıklan, hayatın darbeleri. yaralan bereleriy-
le, gür.delik \e sonsuz. ucuz ve pahalı, yü-
zeyde ve denndekı acılarla... Evet bir kez
daha, kaçınılmaz olarak kendimizle baş-
başayız. Ve bır kez daha, tabii ki kendimiz-
le başedemıyoruz.
Edemeyiz. Çünkü eski ve ezeli kımliği-
miz bizı bızden alıkoyar. Çünkü biz kendı-
mizle yüzleşmemenin, kendimize sahıp
çıkmamanın. kendimize ait olmamanın il-
mini yapmışızdır. Böyleyiz "biz"_ Kayı-
bız.
Hemen dertlenmeye gerek yok. Kayıp
olan sadece "biz" değiliz. Durum Türki-
ye'ye ve bir grup insan topluluğuna özgü
değil. Kendisini "düşünce teröristi"olarak
niteleyen Jean Baudrillard'a bakılırsa,
dünya bir "illüzyon" yaşıyor. Var olan, gö-
rünen şeyi gözd'en kaybedip sonra göster-
mek üzere, marifet sergilemek üzere sah-
ne alan ıllüzyomstın bıle neyi nasıl kaybet-
tiğıni bilemediğı ve kaybettiğini bir daha
bulamadığı bir durum bu. Kısaca "ger-
çek"ın kaybolması yaşanıyor.
Simülatif derinlıkleri şimdilik bırakıp
kendi gerçeğimize dönelim.
Ama tam da bu noktada ucuz simülas-
yon yapılabilir ve Türkiye'nin gerçeğı "ka-
yıptar'Mır denebilır.
41 haftadır her cumartesi Istanbul 'da Ga-
latasaray'da toplanıp lstiklal Caddesı'nin
yeni folklorik görüntüleri arasına giren
"kayıp aileleri"ni de bırakın bir yana... On-
lan zaten "gören^yok. Zaten onlan gören
yok, asıl dile vurmuş bir "kayıp"lık, kay-
betmişlik, kaybolmuşluk hali var.
İnsanlann siyasal düşünceleri, eylemli-
likleri, varoluşlar nedenıyle bir gün apan-
sız "kaybolma''lan, zorla ve fıziksel ola-
rak kaybedilmelen. toplumu saran-dile vu-
ran büyük kayıplann, derin gerçeğin olsa
olsa küçük, tekil göstergeleri, belki işaret
fışekleridir.
Dile vuran "gerçek"ın, "kayıplar"ın ka-
bataslak sıralaması bile fiilen ve fizıksel
olarak, zorla kaybedilen; "gözalu'
1
nda ya-
ni "göz önü"nde kaybedilen insanlann ya-
kınlannın toplandıklan gün sayısını, 41'i
fazlasıyla aşar ve bütün bunlara karşın va-
roluşumuzu "41 kere maşallah
r>
lık kılar.
Sıradan kayıplar-sıradan
gerçekler
Örnek ısteniyorsa bu sayfanın adından
başlanabılır. Bu ülkede "küMür"ün anlamı-
nı, değerini. niteliğini kaybettıginden dem
vurulur sürekli. Daha öte gidip gazetenin
kendisine de bakılabılır. oradan da sektö-
re. Gazeteler tıraj, basın güç kaybedıyor-
dur. Bu, bir boyutuyla toplumsal kültüre,
ötekı boyutuyla da ekonomiye bağlanır. Bı-
rincısı, söylendi, ekonomıde "rota"nın ya
da "dengelerin ka>boldugu"malum Tabıı
bunlara yön veren siyaset var. Ama orada
da "siyasal merkez kayboldu" deniyor. Bu-
nu "devlet ka>boldu" dıye yorumlayankr
da var, "iktidar ka> bedildi" diye yorum-
layanlarda...
İktidar ve onun yönlendirdif" devlet, kla-
sik teorilere göre örtük ya d£ ?çık "sözleş-
me"ye dayanır. (Şimdilerde "consensus"
sözü kullanılıyor.) Sözleşme, yurttaşlar
toplulugunun yaşadıklan yerden (köy, ka-
saba. mahalle, şehir vb) ve toplumda sahıp
olduklan konumdan
l
*merkez"e bakış bi-
çimleri üzerine kurulur. Ama burada da so-
runumuz var: Gerek Anadolu'daki küçük
küçük şehirlerin, gerek "eski
11
büyük şehir-
lerin, örnegin Istanbul'un, örnegin lzrnir'in
artık "kaybolduğu'söylenip durmuyor
mu?
Adı resmi kayıtlarda ve insanlann "do-
ğum yeri" olarak belleklerinde kalan, ama
göç ya da zorunlu terkle boşalan. fiilen
"kâybolaıı"köyler. belkı de şehirlenn kay-
bolmasınm da hazırlayıcısı.
Kaybolmuşluk, kaybetmişlik, kayıplık
halini somutlaştırmak içın 41'i tamamla-
mak gerekmiyor herhalde. Işte bunca de-
rinde ve dile vurduğu için sıradanlaşan ka-
yıplar artık bu ülkenin gerçegi olarak ha-
yatımıza sinmiş. Onlan veri kabul ediyo-
ruz. Yine bu kanıksanmış-sıradan gerçek-
lik içinde kendisinin de varlığı kuşkulu
olan "deviet" adına hareket eden birtakım
" Shakespeare l zre *
* Türki>c'iıin .Manimarkası'nda bişeyler kukuyor
KimiiK' {»üre fuz. kinıine göre et,
Hamlet!
Hamk'eeeet!
Can Yücel
mıssıng
/
hsanlann siyasal
düşünceleri,
eylemlilikleri,
varoluşlan nedeniyle
apansız
"kaybolma"lan, zorla
ve fiziksel olarak
kaybedilmelen,
toplumu saran-dile
vuran büyük
kayıplann, derin
gerçeğin olsa olsa
tekil göstergeleri,
belki işaret
fişekleridir.
~T\ u memlekette
r£ kaybolan
JLJ bişeylervar,
çok şey var.
Shakespeare'in ya da
Hamlet'in deyimiyle,
"Kokuşmuş bişeyler
var." Ya da Can
Yücel'in yorumuyla,
"Türkiye'nin
Manimarkası'nda
bişeyler kokuyor."
Kayboldukça birileri,
bişeyler, koku daha
da yayılıyor.
güçler, "uygunsuz" buldukları birilerinı -
kı, bunlar her nedense genç birileri- "ka-
yıp" ediveriyor.
10 Arahk 1995'te, Dünya Insan Hakla-
n Günü'nde açıklamaya göre Türkıye'de
gözaltında kayıplann sayısı 163. Adeta o
büyük gücün, kurumun, örgütün varlığı,
birileri kaybedilerek kanıtlanıyor. Kaybe-
dilenlerin analan-babalan, eşleri, kardeş-
len, yakınlan bütün yasal girişimlerinin
sonuçsuz kalması karşısında 41 haftadır
Galatasaray'da toplanıp "Ugj" toplamaya,
vicdanlara seslenmeye çalşıyorlar.
Ne tuhaftır ki, bu gerçek ve gösteri, Cos-
taGavras'ın "Kayıp" fılmi kadar ilgi gör-
müyor, gişe yapmıyor... Piyasadaki hertür-
den malın. markanın resmi, rengi, adıyla
donanan otobüsler Istanbul sokaklannda
dört dönüyor. Ama "kayıp aiteterTne tah-
sis edilen \e kayıplann resmini taşıyan oto-
büs şu ya da bu nedenle ilk seferden öte gi-
demiyor. Yıldınm Türker'in büyük bir
emekle, içtenlikle, tümüyle insani duyar-
lık ve sorumlulukla kaleme aldıgı "O Ka-
vıp_Onu l nutma" kitabı ne vitrinlerde, ne
gazetelerde-dergilerde kendine yer bula-
mıyor. Ahmet Kaya,son albümü "Beni
Bıd"da kayıplann ağzından sesleniyor. Sa-
vaş Ay, konuya eğiliyor ve Ahmet Kaya'yı
programına konuk edıyor. Ama "medyıı-
tik"olanın dışına çıkıldığmda; ömeğin bir
kayıp yakınının konuşması "kıs« kes"e ge-
tiriliyor.
Kısaca bu memlekerte kaybolan bir şey-
ler var. çok şey var. Shakespeare'in -ya da
Hamlet' in- deyimiyle "Kokuşmuş bir şey-
ler >-ar", Ya da Can Yûcerın yorumuyla
"Türkiye'nin Manimarkası'nda bişeyler
kokuyor". Kayboldukça birileri, bir şeyler
kayboldukça koku daha da yayılıyor.
Bizdeki TV kanallanndan birinde "Ka-
yıp Aranı>or* diye bir program var. Bu es-
kiden Polıs Radyosu'ndaki bir anonsun
adıydı. Baudrillard'dan ögTenıyoruz, Fran-
sız televızyonlanndan birinde de bizdeki
"Kayıp Aranıyor"un benzeri varmış. Ya-
zar, program için "Hepimiz Ka>ıbu" adı-
nı uygun buluyor,"Ve bu anlamda -ama sa-
dece bu anlamda- göz kamaşöncı bir ka-
nıt" olarak niteliyor programı.
'ı&zara^öre kanıt ya da programın me-
sajı şu: "Hepimiz temeJ bir şeyin, esasa da-
ir bir şe>in ka>bolduğunu biliyoruz. Ama
kavbolamn neolduğunu bilmiyoruz."
Bir "aktör"ün sundugu bizdeki "Kayıp
Aranıyor"a gözü ilişenler, programın söy-
leşî ve "canlandırma"ya dayanan bir "re-
aliry sbow"yapısı taşıdığını anımsayacak-
tır. Kayıp yakınlarının dışında da epey
müşterisi varbuprogramlann. Baudrillard
bu ilgıyı yukandakı mesaja baglıyor. Gö-
rünürde X ya da Y'nin aranıyormuş gibi
yapılması. "X'in vadaN'ninardındager-
çeğin kaybotması insanlan büvülüyor."
Türkıye'de, "gerçek", modern-postmo-
dern zamanlarda degil, öteden beri "ka-
yıp" ya da saklı. Gözaltındaki kayıplarkar-
şısındakı suskunluk, kayıtsızlık "ger-
çek"^, kendımizle yüzleşmenin ürkütücü-
lüğünden kaynaklanıyor olsa gerek. Kim-
bilir?
Kaybolan inançlar
Yazının başında belırtildi, "bayram bit-
ti". Epeydir bayramsız yaşıyoruz. Epeydir
"tatil" yerine geçen ve kökenlerinden gö-
rece olarak kopanlıp "şeker ba>ramı"na
çevrilen "ramazan bayramı". eski-kaybo-
lan motifleriyle yenıden canlandırmaya;
dinsel temellerine döndürülmeye çalışılı-
yor. Nereden bakılırsa bakılsın Türkiye ye-
ni bir "inanç" ve "düşünce" iklimıne gin-
yor. "Öteki dünya"ya ilişkin gibi duran
dinsel düşünce, daha dünyevi sayılabile-
cek "ideolojiler" tökezlediginden beri, yer-
yüzünde ve ülke üzerinde yeniden hayat
bulmaya, hayatı kuşatmaya başladı. tnan-
ca dayalı düşünce. "dini inançlar zayıfladı-
ğu kaybolduğu için hayatın. dümanın kar-
maşaya sürüklcndigi" sa\ lan> la hayat sa-
hasını genışletti.Dın, "kaybettiklerTni ye-
nidrnı bulmaya, kazanmaya çahşıyor:
Ama unutulmasın, bütûn büyük dinler-
de. onlann çeşitli yorumlannda "kaybol-
ma" ve yeniden "varohna" teması vardır.
tslamda "basü badcl mevt" -öldükten son-
ra dirilme- ınancı. bu dünyayı ve hayatı
kullar için bir "sınav" olarak niteler. lslam
mezheplerinden Şiilik ve onun yerli yoru-
mu Alevilıkte lmam Mehdi kaybolmuştur.
"Ümmet dara düştügünde \vnidcn ortaya
çıkacak ve onlan a/aptan kurtaracak"tir.
Hıristiyanlıktaki "İsa Mesih" motıfı deay-
nı...
İnanç dünyası böyle diyor. Ve Türkiye'de
"kaybolan inançlar" yeniden keşfedilirken
insanlar peş peşe kayboluyor.. kaybedili-
yor. Belki de o kaybolanlar "mesen"liği,
adanmışlıgı, "kurtana"mısyonunu kendi-
lerine uygun bulduklan içindir.
Bir şey daha var. Baudrillard. sözünü et-
tiğimiz yazıda ünlü sanatçı Christo'nun ey-
leminedeginiyor Birhaftada lOObinmet-
rekareyi aşkın kumaş kullanarak o ünlü Re-
ichstag'ın, Alman parlamento binasının
paketlenmesini anıyor. Paketleme, üstünün
örtülmesi, görüntünün kaybedilip bir baş-
ka şeye dönüştürülmesi Reıchstag'ı diril-
tiyor. Veyorum: "Bugün bir şeyi var etmek
için,en iyi taktik, illüzyonun giicüneerişme-
si için, onu yok ctme numarası >apmak, üs-
tünü örtmek, gizlemck. Ancak. yeniden di-
rilen nesne bir daha asla a>iu değildir."
'Kayıp
Kuşak'lar
Konuştuğum bazı üniversite
öğrencileri kendilerini 'kayıp
kuşak' olarak adlandınyor. Karşı
çıksam da bir yanıyla haklılar:
"Gözaltuıda kavbodilm*" onlann
döneminde yaygınlaştı. Yaşıtlan,
arkadaşlan kayboluyor. Birey
olarak hayatla, toplumla, dünyayla
ilişkilerinin yörüngesizliği
anlammda da doğru gibi
görünüyor 'ka>ıp kuşak'lık.
Ama 'kayıp kuşak1
sözü bugünkü
kayıp edilmeler başlamadan epey
önce de gözde ve kullanımdaydı.
Çoğu gözde kavram gibi bu da
'ithaL' Kaynağı edebiyat-sanat.
Batı'da (ve Amerika'da) ıki savaş
arası dönemde doğanlann
kendilerine verdikleri ad 'kavıp
kuşak.'Hayatın yörüngesizliği,
dünyanın göreceli durağan, ama
her an patlamaya hazır hali,
insanlann üstünden silindir gibi
geçiveren savaşlar... 'küçük
adam'ı tipik birey kimliği olarak
ortaya çıkarmıştı.
Batı'da bu kimliğin üzerinden
'gerçeküstücülük". 'varoluşçuluk'
gibi düşünce ve sanat akımlan
çıktı. Türkiye'deyse 'küçük
adam'a bir ölçüde yaklaşan Garip
ve II. Yeni gibi şiir akımlan
anılabilir. Tabii Sair Faik
öykücülüğü de... (Lüzumsuz
Adam ve Külliyatı!) Ama aynı
evrede 'küçük adam'ı toplumsal-
siyasal yapı içinde görmeye ve
anlatmaya yönelenlere ise, yazın
alanına çıktıklan tarihten dolayı
'40 Kuşağı
1
dendı... O kuşagın
içinden gelen Mehmed Kemal'ın
nitelemesine göre de "Acüı Kuşak.
1
Acı, düşünsel-duyusal durumdan
değil, bu durumun-kimliğin
karşılaştığı siyasal zordan
geliyordu. O dönemden beri,
'acılı' ve bu ülkeye özgü 'kayıp
1
kuşağın ardı arkası kesilmiyor.
ABD'de II. Dünya Savaşı'mn
ardından 'Beat kuşağı'geldi. sonra
orada ve Batı'da '68'üler' sahneye
çıktı. . . . . - .. .
Türkiye'de aynı dönemiri ihsanlan,
bu kez eylem sahnesine çıktıklan
dönemle (68'le) değil, doğum
tarihleriyle anıldılar. Bir romanın
adından dolayı '47'liler' dendi.
Düşünsel-siyasal kimlikleri,
eylemlilikleri nedeniyle idam,
imha, hapis edilmeyi yaşadılar.
Edebiyat da, düşünce dünyası da
uzun süre onlann ekseninde
döndü. O edebiyat ve düşünce
ikliminde yetişen benim
kuşağımda kınm'kayıp süreklilik
kazandı. Kuşağımdan bazılan
1980'lerin ortalannda dönüp
yaşadıklanna baktığında
kendilerini 'kayıp kuşak'olarak
nitelemişti.
On yıl öncesinde bir dergideki
(Sanat Olayı) tartışmada kuşağıma
ilişkin olarak 'kayıp kuşak
1
sözü
edildiğinde buna şiddetle karşı
çıkmıştım. Ama görünen o ki
düşünsel, yazınsal olduğu kadar
fiziksel olarak da kuşaldar
boyunca süren bir 'kayıp'lık hali
var. Bugünkü kuşak kendini nasıl
hissedebilir ki onca 'kayıp''ın -ve
mirasın- ardından?..
İpek Yolu'ndan geçen
kültürel etkileşim...
Kültür Servisi- Türkiye ile Özbe-
kistan arasında kültürel ışbirliği an-
laşması imzalamak ve Ozbekistan
Kültür Bakanlığı'nın Birleşmış Mıl-
letler ve UNESCO işbirligi ile Buha-
ra'da düzenledıği "Tarihi İpek Yo-
lu'nun Yeniden Canlandınlması" ko-
nulu uluslararası konferansa katılmak
için Özbekistan'a giden Kültür Baka-
nı Fikri Sağlar temaslaruıı tamam-
layarak önceki gün Türkiye'ye dön-
dü.
Atatürk Havaalanı'nda bir basın
toplantısı düzenleyen
Sağlar, Ozbekistan'ı
yaptığı gezinin son dc-
rece başanlı geçtiğını
belirterek Ozbekistan ile
Türkiye arasında gelişen
dostluğun pekiştirildiği-
ni söyledi. Ozbekistan
Dışişlen Bakaru Kâmi-
lov ve Ozbekistan Kül-
tür Bakanı Erkin Hayet-
bayev ile görüşmelerde
bulunduğunu söyleyen
Saglar, Ozbekistan ve
Türkiye arasında üç yılı
kapsayan kültür degişim
programmın büyük bir törenle imza-
landıgını belirtti.
Buhara'da yapılan konferansın ta-
rihi İpek Yolu boyunca kültür varlık-
lannın restore edilmesi, yaşamını sür-
dürebilecek hale getirilmesi, bu
amacla kültürrurizminin geliştirilme-
si ve tarihi bağlannın pekiştirilerek
ortaya konması amacını taşıdığını
söyleyen Sağlar, "Bütün dünyaya
İpek Volu'nun bir ticaret >olu olmak-
tan öte bir kültür etkileşim merkezi
haline geldiğinin de gösterilmesi, bu
konferansın çauşmalan sırasında or-
taya çıktı11
dedi.
Türk cumhuriyetlerle kültür ve sa-
nat etkinliklenni düzenlemek ama-
cıyla kurulan uluslararası kuruluş
TURKSOY'un 8 martta Ankara'da
yapılacak toplantısında 9. Dönem
Başkanlığı'nın Özbekistan'a devje-
dilecegini belirten Sağlar, aynca Oz-
bekistan devletinin Türkiye Cumhu-
riyeti Kültür Bakanlıgı'na ve heyeti-
ne göstermiş oldugu ilginın, konfe-
ransa katılan diğer bakanlara, kuru-
luşlara oranla çok yüksek
bir ilgi olduğunu vurgula-
yarak bunu, iki ülke ara-
sındaki kardeşligin, daya-
nışmanın gehşmişliginin
göstergesi olarak yorum-
ladı.
Yeni hükümet değişik-
liginin Kültür Bakanlı-
ğı'nda ne gibi değişiklik-
lere neden olabileceğinin
sorulması üzerine Sağlar.
"Lluslarası anlaşmalar,
devletlerin de>amına bağ-
bdır, bir devamlılık söz ko-
nusudur. Kişüerle daim
degiktir.Getectkolan bakanlar. Ozbe-
kistan'la \% da diğer ülkeleıie Türki-
ye'yi ayırmak. içine kapatmak, Tür-
kiye'ji başka yere «ötürmek amaan-
dalarsa o anlaşmalara uymaziar ama
dün>a uluslar ailesi içinde sa> gın ye-
rini almış olan Türkiye'nin bu saygın
yerini alnıasına hatta katkıda buîun-
masına kararh iseler o dogrultuda ça-
hşmalannı yapartar. Ben getecekolan
kişikrin Türkiye'>i bu saygın yerin-
den uzaklaştırmaya çahşacaklannı
zannetmivorum" dedi.
Ve sıra MaofitmmegeldiKültür Servisi- Zhang Yi-
mou'yla Çin sinemasını dünyaya
taşıyan Chen Kaige. tarih boyun-
ca Çin'in birligini saglama adına
önemli işler yapmış iki polıtık is-
mi iki ayn filmde işlemek üzere
hazırlıklara başladı.
Birincisi M.Ö. 200'de ülkeyi
birleştiren im-
parator Qin Şi
Huang. ikinci-
si 1949'dapro-
leter de\Tİmle
birliği sagla-
yan Mao.
Chen Kaige
basın toplantı-
sında yaptıgı
açıklamada
projeler için
şunları anlat-
mış:' tmpara-
tor büyük şey-
ler kazanmış,
aynı zamanda
bü\ük kayıp-
lara uğranuş
bir şahsiyet
FTIm yalnız ta-
rihi anlarma-
yacak, impa-
ratorun aşkmı
da vereceğiz.
Imparatorun
uğnında tahtı
yirirdiği ama aşkını kazandığı ka-
dını tanıtacağız. Mao ise daha ka-
raşık bir kişilik. Halk desteğJyie
başa gelmesine karşınjktidann
yalnızlığı içinde ölen biri'...
Ajanslardan gelen sinema ha-
berleri içinde pek yakında izleye-
bileceğimiz önemli projeler ise
şöyle sıralanıyor:
- Disney'in 1960 yapımı uzu-
metrajlı çizgifilmi 101 Dalmaç-
yalıbu kez kanlı canlı miniklerin
karşısına çıkanlmayı bekliyor.
Çekimleri Londra'da yapılan fıl-
min yönetmeni Stephan Herek.
Hayvan katliamına ve ekolojik so-
runlara eğilen fılmin başrollerin-
de Jeff Dani-
els ve Glenn
Close var. Pro-
grama göre
film Avru-
pa'ya Noel'de
ulaşacak.
- Stanley
Kubrick, Tom
Cruise ve Ni-
cole Kid-
manlı kad-
i royla çekecegi
Eyes Wild
Shut adlı fil-
min önhazır-
lıklannı sür-
dürüyor. War-
nerBros.'aha-
zırlanan fil-
min ana tema-
smın kıskanç-
lık olduğunu
açıkladı Kub-
rick.
-CBntEast-
nood. David
Baklacci'nin kitabı Absolute Po-
wer'ı sinemaya uyarlamakla meş-
gul. Filmin başrolünü ve yöneti-
mini yüklenen Eastwood. ajanla-
nn bir ABD başkanının sevgilisi-
ni öldürürken cinayete şahit olan
adamın öyküsünü anlatacak.
- Emma Thompson ve annesi
Phyllida Lavv, Alan Rickman'ın
ilk fılmi The Winter Guest'te yi-
ne anne- kız rolündeler. Film,
Sharman MacDonald'ın tiyatro
oyunundan sinemaya aktanlıyor.
- Sean Connery Indiana Jo-
nes'un babası olduktan onra şim-
di de Zorro'ya babalık yapmaya
hazırlanıyor.
Çekimlerine nisanda başlana-
cak filmde Antonio Banderas.
Zorro olacak.
- 1992'deki uzunmetrajlı Ikiz
Tepeler fiyaskosundan sonra ilk
kez sete dönen David
Lynch Kaliforniya'da
Bill Pullman. Patricia
.Arquette \e Natasha
VVagner'la LostHigh-
way'i çekti.
- Ülke ve Özgür-
lük'le büyük sükse
yapan Ken Loach
Sandinist Devrim'i
Carla's Song adlı
filmde anlatıyor. Seti
Nikaragua'ya kuran
Loach, Nikaragua'da-
ki savaştan fiziksel ve
psikolojik izlerle çı-
kan Carla (Oyanka
Cabezas) adlı bir kıza yardımcı
olan Glasgowlu bir otobüsçünün
(Robert Carh/fc)öyküsünü anlatı-
yor.
- Brad Pitt, Robert Rodrigu-
ez'in yöneteceği otobiyografik
fılmde efsanevi gitarist Stevie Ray
Vaughan'i canlandıracak. Film,
Patoski Crawfbrd'un Caught in
theCrossfire adlı kitaba dayanıla-
rak çekilecek.
- .İessica Lange \ e Michelle Pfe-
iffer, Avusrralyalı Jacetyn Moor-
house'un yönettiği A thousand
Acre adlı filmde ıki kızkardeşi
canlandınyorlar. Film, 1991 Pulit-
zer Ödülü'ne layık görülmüş Ja-
neSmiley'nın bir yapıtından sine-
maya aktanlmış. _
- Yağmurdan Once'yle geçen
yıl Venedik'te büyük ödülü kaza-
nan Manchevski. Hitchcock'un
Cinayet V'ar'ını yeniden çekmek
ıçın uğraşıyor. Başrol şimdiden
hazır: Nicoite Kidman..
- Cesur Yürek'le bu yıl Os-
car'lann büyük bölümüne gözü-
nü diken Mel Gib-
son'm şansı açıldı.
Ron Howard'la New
York'ta Ransom'ı çe-
ken Gibson. Toİs-
toy'un Anna Kareni-
na'sını yönetmek için
kollan sı\adı. Gibson
başrol için Cesur Yü-
rek'teki partneri Sop-
hie Marceau'yü dü-
şünüyormuş.
- Cartos Saura
Madnd'te Tari adlı
fılminin çekimlerini
bitirdi. Taxi, Madrid
sokaklannı uyuşturu-
cudan. kadın ticaretınden. göç-
menlerden temizlemek isteyen bir
grup taksicınin eylemlerini ışli-
yor. Görüntü yönetmenligini Vit-
torio Storaro'nun yaptığı fılmin
oyunculan Ingrid Rubio, Carlos
Fuentes ve Agatha Lys.
- George Clooney, Batman se-
risının üçüncü filmi Batman and
Robin'de Val Kflmer" ın yerine oy-
nayacak, Robin rolünü kimin
yükleneceği daha belli değil. Ka-
dın başrole ise Uma Thurman se-
çilmiş.
KOŞEBENT
ENtS BATUR
Bîzim Dilimiz
Cumhuriyet'm Bilim Teknik ekinde yer aian gönül
parçalayıcı bir inceleme, yitip gitmekteki dilleri ko-
nu ediniyordu: Artık hiç kimsenin konuşmadığı ölü
diller; şimdilik birkaç kişinin bildiği öleyazan diller;
geleceğinin olamayacağı şimdiden belli bazı Afrika,
Asya dilleri... insanoğlunun vandallığı yalnızca çev-
re felaketleriyle, ağaç ve hayvan türlerinin yok olma-
sıyla sınıriı bir etkinlik kurmuyor işte: Ölen her dille
bir renk, bir ses, bir kültür kayboluyor hayatımızdan.
Osmanlı'nın kültürel çoğulluk anlayışı son yıllar-
da neredeyse ara vermeksizin övgü yağmuruna tu-
tulur oldu. Kantarın topuzu konusunda biraz daha
dikkatli olunabilirdi. Bu çerçevede, sözgelimi Türk-
çe'nin ölüp ölüp dirilen diller kategorisine giriş ne-
denleri üzerinde de durmak gerekmez miydi? Oy-
sa, Cumhuriyet dönemi Türkçe sorununun düpedüz
ideolojik bir düzlemde deşildiği bir dönem oldu:
Hem yandaşlan hem de karşıtlan tarafından. Yan-
daşları eleştirmek kolaydı: "Aşırı"ya kayan özleştir-
me, anndııma çabaları topa tutulurken karşıtlarının
temel tutumlan unutturulmak istendi: Onlar, aslın-
da, Türkçe'yi istememişlerdi.
Türkçe'nin geri itilerek Osmanlıca'nın yaratılma-
sının arkasında yatan gerekçeleri çözümlemek, küi-
tür siyasetini uzmanlık alanı olarak seçmiş insanla-
nn işi. Şamaniığa karşı Islamın, Anadolu beylikleri-
ne karşı Osmanh'nın hükümranlık arayışının, ulus-
laşmaya gidebilecek daha derişik bir güzergâha kar-
şı imparatorluğun emperyalist siyasetinin paylannı
dağıtmak bana düşmez. Ben bir edebiyat ve dil
adamıyım: Yunus Emre'nin Karacaoğlan'ın, Mer-
cümek Ahmed'in dilıni bırakıp Servet-i Fünun dili-
ne varmanın mantığı yaralıyor beni.
Cumhuriyet'in üzerinde en çok tartışılan kurum-
lardan birinin, Türk Dil Kurumu'nun devreye girişiy-
leoluşan /c/n/ma'nın arkasında duran siyasal ve kül-
türel odaklan kıyasıya eleştirmek hakkını mahfuz tu-
talım tutmasına, ama şunu yadsıyamaz kimse: Bu-
gün pırıl pırıl bir Türkçe'ye dayanan sağlam bir ede-
biyat, sağlam bır düşünce dünyası, bütün kirietici
unsurlara karşın yaşayan bir gündelik dil varsa eli-
mizde, bunu merkezinde TDK'nin yer aldığı bir an-
layışa, Türkçe'ye yeni bir kandolaşımı olanağı su-
nan etkinliklere borçluyuz.
"Araçlar" bunu gösteriyor: TDK'nin hazırladığı dev
derleme ve tarama sözlükleri, pek çok alana yöne-
lik terim sözlükleri ve Türkçe'nin dilbilgisel, dilbilim-
sel, kısacası dirimse! sorunlarını kuşatan inceleme
kitapları, katedilen mesafeyi nasıl katettiğimizin so-
mut işaretlerini getiriyor önümüze. "Hangi mi han-
gı mı?" tartışmalarından başlayan hareketliliği kü-
çümsemek kolaylık olur: Bir dil kurallan ve ilinekle-
ri, onu kullananlara sunduğu olanaklar ve açılım
noktalarıyla güçlenir. Türkçe için bu süreç, son yet-
miş yılda büyük ölçüde işlemeseydi bugün ne Ner-
mi Uygur'un felsefe metinleri, ne Bilge Karasu'nun
anlatıları, ne Dağlarca'nın şiiri, ne Akşrt Göktürk'ün
incelemeleri, ne de VVittgenstein'in "Tracta-
fus"unun ya da "Canterbury Hikâyeleri"r\in çeviri-
leri olurdu elimizde. Dahası: Bu metinlerin diliyle ko-
nuşup anlaşamazdık.
Şunu çok iyi bilmek gerekir: Türkiye'de yaşayan
(neaRfar kendi dillerini Cumhuriyât kurulduğunda
terk edip başka bir dil, yabancı bir dil ögrenmiş de-
ğillerdi. Tam tersine, ezici çoğunluğun zaten dili buy-
du. Yoksa, okuma-yazma bilmeyen Anadolu insa-
nına başka bir dil nasıl ögretilirdi.
Kendi payıma, okullarda Osmanlıca'nın dileyen-
lere öğretilmesinden, hem de çok iyi öğretilmesin-
den yanayım. Eski yazının da dileyenlere öğretilme-
sinden yanayım. Arapça'nın, Farsça'nın da. Dileyen-
lere diledıkleri ditleri öğretmenin yolunu bulacak bir
eğitim düzeyine ulaşmamız en büyük dileğim. Yu-
"nanca, Rusça, Japonca da ögretilmeli. Başka diller
de. Ama bizim dilimiz Türkçe'dir. Onu bütün yaban-
cı dıllerden, Amerikanca'dan da Farça'dan da ko-
rumak, geliştirmek, yenilemek, öğrenmek asıl işimiz
bizim.
Hâmiş: Ingiltere'de yayımlanan Poetry dergisi bir
haiku yanşması düzenledi. Yarışmada birinci gelen
şaire yaklaşık 100 milyon lira ödeniyor. Katılan şa-
irlerden 100 tanesinin ünijnleri bir antolojide topla-
nacakmış. Bizim şiirimizde de, Orhan Veli'den baş-
layarak pek çok şair haiku yazmaya gönül koymuş-
tu: "Türk Şiirinde Haiku" antolojisini bır yayıncı ha-
zırlayamaz mı?
İran'da sinema günleri başladı
TAHRAN (AA) - Jran'ın başkenti Tahran'da bu yıl
14'üncüsü düzenlenen Fecr Film Festivali başladı. 29
şubata dek sürecek festivalde yanşmalı bölüm dışında
Hindistan, tngiltere ve Gürcistan filmlerinin yer aldığı
'Yabancı Sinemalar', 'Festivaller Festivali', 'Kamera
Arkasindaki Erkekler' bölümleri ve 'Fritz Lang' özel
bölümü yer alıyor. Festıval çerçevesinde toplam 153
film gösterilecek.
TÜPk kültüpü Avrupa'ya açılıyor
ANKARA (AN'KA) - Avrupa Birliği'nin yalnızca
ekonomik birlikteliğine yönelik bir oluşum olmadığı
görüşünden hareket eden Kültür Bakanhğı. Türkiye'yi
kültürel değerleriyle de tanıtma amacıyla uluslararası
düzeyde yıl boyunca etkinlikler düzenleyecek. Kültür
Bakanlıği, 1997 Europalia Türkiye Fesrivali'nin
hazırlıklanna başladı. Bu yılın ekim ayında Istanbul
Devlet Opera ve Balesi. 'Salome' operasını
Danimarka'da sergileyecek. Ankara Devlet Opera ve
Balesi Modern Dans Topluluğu ise nisan ayında
Batum ve Tiflis turnesini gerçekleştirecek. Kasım
sonunda da Strasbourg'da 'Türk Sinema Günleri'
düzenlenecek. Paris'te de nisan ayında kapsamlı bir
Türk Fılmlerı gösterisi sunulacak.
"Ahşap aksamlar taşınır kültür
varhğı değil"
ANKARA (A.A.)- Anadolu Sanat Tarihçiler Demeği
Başkanı Fahriye Bayram, yıllara meydan okuyarak
yüzyıllar öncesinden günümüze ulu^an kültürel
varlıklann, insanlann kişisel hırslanna ve
vurdumduymazlıldanna yenik düşerek, yok olduğunu
söyledi. Tarihi konaklardaki ahşap aksamın ilgili
kanunda "etnografik eser" kapsamına sokularak,
satışana izin verildiğini, belirten Bayram, bunun da
tüm Anadolu halkına ait olan bu eserlerin, bir grup
tarafından talan edilmesine yol açtığını savundu. Bu
tarihi eserlerin korunması için önlem alınmadığını,
yasalann da yeterli olmadığın öne süren Bayram, bu
kıyımdan son günlerde özellikle tarihi konaklann
nasibini aldığını anlartı. Bayram, tavan göbeği, kapı
kanatlan, dolap ve pencere kanatlan, süslemeler ile
çıkanlabilen tüm ahşap aksamın yerinden
söküldüğünü ve kolayca alıcı bulabildiği için antika
pazarlannda haraç mezat satıldığını kaydetti. Bu
konuda yasal önlem ahnması ve ahşap aksamın
satışana İ7in vı>r.in^m™. "^rpWTi^ini belirtti.