Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 HAZİRAN 1995 CUMÂ
14 KULTUR
ULUSALDAN EVRENSELE NURER UĞURLU
Edebiyat coğrafyatnızda bir dağ
7
irmi beşyıl olmuş Orhan Kemal
öleli! Yirmi beş uzunyıl?..
Yazarken ürperdim ve şaşırdım.
Bu, sevilen bir dosttan, değerli
bir arkadaştan, usta bir
yazardan, kıvrak ve keskin birzekâdan uzak,
bir insan ömrü için hiç de az olmayan bir
zaman kesiti.
Bu zaman kesiti içinde Orhan Kemal üzerine
çokşey söylendi, çokşey yazıldı; bazı
kişilerce göklere çıkanldı, bazı yazarlarca
yerin dibine batırıldı. Her neyse, beni burada
ilgilendiren dedikodu değil, bir dostun, bir
arkadaşın uzun zaman yüzünü göremeyişin,
Hapishane
bir çeşit
üniversite oldu
" -Ben doğduğum zaman babam Çanakkale'de
'Enveriye' bıyıklı kumral bir topçu teğmeni imiş.
Dedem, doğumumu babama benim imzamla şöyle
bildirmiş:
'Ben de dehr'in atemin çekmeye geldim dehr'e
Mehmet Raşit" 1914 yılında, seferberlık davullan
çalınırken, Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğmuşum.
Dedem Elazığlıdır. Bir memur olarak Adana'ya
gelmiştir.
Babam, avukat, çiftçi, parti lideri (1930'daki demokrasi
denemelenne Ahali Fırkası ile katılan, bu yüzden çok
sert çıkışlar yapan, sonra da ülkeyi terk ederek Suriye ve
Lübnan'da 'gönüllü sürgün' hayatı yaşamak zorunda
kalan Abdülkadir Kemali Bey).
Annem. Rumeli göçmenlerinden ve eski bir öğretmen
olan Azime Hanım'dır. Biri erkek olmak üzere, benden
kûçük dört kardeşim var.
Evliyim, dört çocuk babasıyım. Yıllardır kalemimle
geçinmeye çalışıyorum. Yazarlıktan başka yapacak işim
olmadiğından, istesem de istemesem de yazar olmak
zorundayım.
İstemesem de dedim, gerçekten bu meslek zaman zaman
çok verimsizleşiyor, bu yüzden geçim sıkıntısı
çekiyorum.
Oğrenimime gelince... Hiçbir zaman çalışkan bir öğrenci
olmadım. Futbol ve polisiye romanlar beni okuldan çok
ilgilendirirdi. Babamın siyasi parti macerası Suriye'ye
kaçmakla sonuçlanınca, okulla aramdaki bağlar
kopuverdi. Yıllar yılı Çukurova'da, Suriye ve Lübnan'da
başıboş bir hayat sürdüm diyebilirim.
Babamın özel öğretmenliği, okuldan daha etkıli oldu.
Okulun öğretmediklerini babamdan öğrendim. Yıllar
sonra ülkeme döndüğüm zaman, artık kendi kendımi
yetiştirmeye devam edecek hale gelmiştim.
llk zamanlar fabrika işçiliği, sonra aynı fabrikada
kâtıplik, muhasebe memurluğu.
Daha doğrusu, ekmeğin okuldan önce geldiğini görerek
çaJışmaya başladım.
Bu arada spora veda, okumak. yeni yeni bir şeyler
öğrenmek tutkusu ve hayata bakış. Ve kendi kendimi
yetiştirme çabası.
Elime ne geçirdimse okudum. Bilimsel kitaplardan
felsefeye, sosyolojiye kadar... Sanıyorum annemden
gelen 'müsbet bilimJere eğUim'den olacak metafızıkle
bağlantım hemen hemen hiç olmadı. Kendi kendimi
müsbet bilimlerin ışığı ve doğrultusunda yetiştirmeye
çalıştım. Genel olarak Marksizm ile ılintım çok sonra!an
başladı. Hayata bakış, bazı sonuçlara vanş, derken
hapishane. Hapishane benim için bir çeşit üniversite oldu
diyebilirim. Hikâyecı, romancı kabiliyetim orada
keşfedildi ve gelişme yoluna girdi..."
Halkım
sömürülüyor,
eziliyor
"- Adana'da Milli Mensucat Fabrikası'nda uzun yıllar
çalıştım. Küçük memurluk, kâtıplik yaptım. Gurbete
çıkan, Adana'ya inen köylülerle tanıştım. Çırçır işçileri.
Pamukişçileri...
Onlann mektuplannı, dilekçelerini yazdım. Bu temiz
halk çocuklannın şehir madrabazlannın elınde nasıl
sömürüldüklerini gördüm.
Ben yurdunu seven bir insan, bir yazar olarak,
yurdumun kalkınmasının gerekleri üzerinde düşündüm,
fikir yordum. Fikir yormakla da kalmadım, bu çeşit
hikâyeler, romanlar yazarak eyleme katıldım. Kannca
karannca tabii...
İstiyordum ki, yurdum Baü ülkeleri ayanna yükselsin.
Yurdumu geri bıraktıran etkenler, koşullar ortadan
kalksın!..
Evet, ben tanıdığım insanlan yazdım. Tanıdığım,
konuştuğum, birlikte sigara içtiğim, sırtımı sıvazlayan,
sırtını sıvazladığım insanlan yazdım. Ben bu insanlan
inceledim, araştırdım. Namuslu bir vatandaş olarak
inceledim. Hikâye ve romanlanmda şunlan belirttim:
Halkım sömürülüyor, eziliyor. Bu koşullann ortadan
kaldınlması gerekır.
Onun için hikâye ve romanlanmda, şimdiye kadar.
yığınla işçi ve köylü tipleri çizdim. Bu tipler. düzensiz
bir toplumun yarattığı kaçmılmaz sonuçlardır. Sebep ne
olursa olsun, kötü yaşayışın gerekli kıldığı mahvedilmiş
insanlann hikâye ve romanlan. Bir kelimeyle
serüvenleri...
Yüzyıllar boyunca dünya romanı yüzde doksan sekiz bu
tipleri işlemiş. Çağımız romanı da aynı yoldan mı
yürümeli?
Bozuk düzenlerin kaderine boyun eğmeyen, eğmemesi
gereken tipler çizmemeli mi?
Böyle tipler, bugün, bu toplumda da yok mu? Bence var.
lnsanoğlu, topyekûn iyi olma çabasında. Dikkat
ediyorum en kötü bir insan bile daha iyı olma
çabasmdadır.
Takıştığı yer, toplum düzensizliği.
Gerçekçilik, sanatçının içinde yaşadığı topluma yer yer
ayna tutmak değildir.
Asıl gerçekçilik, asıl yurtseverlik, içinde yaşadığı
toplumun bozuk düzenini görmek, bozukluğun nereden
geldiğine akıl erdirmek, sonra da bu bozukluklan
ortadan kaldırmaya çalışmak. Buna engel olanlarla
savaşmak. Bilmem anlatabildim mi?..."
sesini duyamayışın benim duygu ve düşünce
dünyamda oluşturduğu birikimler ve
yanhlardır. Onun için, sözün tam anlamıyla,
yazıya başlamadan önce biraz kendimi
topariamam, duygu ve düşüncelerimi bir
sıraya koymam gerekir. (Sıraya koymasam,
olduğu gibi anlatsam, sözü Orhan Kemal 'in
kendine bıraksam daha iyi olur.)
Önce şu gerçeğin altını önemle çizmek
isterim, Orhan Kemal 'in sayısı elliye
yaklaşan kitaplannı gözden geçirdiğimiz
zaman, onun, kaleme aldığı konuların,
işlediği sorunlann, incelediği ve anlattığı
insanlann, yerlerin çokJuğu ve çeşitliliği
karşısında şaşırmamak, hayran olmamak elde
değil. Istersek, onun kitaplanndan insan aklı,
yüreği ve sevgisi üzerine söylenmiş çokgüzel
sözlerden oluşan (en az iki cilt) bir çalışma
ortaya koyabiliriz.
Orhan Kemal, eserleh açısından olduğu
kadar, yaşamı ve kişiliği bahmından da son
derece ilgi çekici, güven ve saygı uyandıran,
sevecen, açıksözlü, temizyürekli, her zaman
delikanh, arkadaş canlısı, dostyüzlü, özellikle
gençlere ve genç kalanlara yahn, sıcak bir
insandı. Dilinin, kaleminin ucuna gelen bir
şeyi uzun zaman içinde saklayamaz, tutamaz,
ağzından baklayı çıkarmak, beyaz kâğıda
dökebilmek için sabırsızlanır, kendi kendini
yerdi. O, Nâzım Hikmet için (Yaşar Kemal"in
söylemesine gö're), "yediyaşında bir çocuk "
dermiş, ama kendisi (sanırım) on dört
yaşından yukarı hiç çıkmadı. Hep öyle kaldu
Buyazım, Orhan Kemal'in çok uzaklardan
gelen dost sesiyle anıları harmanlamak, bu
harmanın içinden, onun, çeşitli konulardaki
duygu, düşünce ve sanat anlayışım (bir
anlamda) sergilemek olacak.
(Bu arada, 14 Mayıs 1995 pazargünü
yitirdiğimiz "Orhan Kemal Roman
Ödülü "kurucu üyesi, seçici kurul başkanı
RaufMutluay 'ı da saygıyla anmak isterim.)
2000 SBYESİNE ŞİRLK
Bin dokuz yüz senesinin
tki bine yerini
Verdiğini
Görmek istiyonım.
Ne zevkli şey olurdu seyretmek torunumun
Van Oniversitesi'ndeki kız arkadaşıyla
Kutbu şimalide kızak kaydığını
Waşington'da Kapitol bahçesinde
Ren şarabı içip
Çinli dostum Şin-Fo'yla beraber
Şanghay'dan haber
Beklemek!
Adana'da gençlik aşımı yaptınp
Hindistan'da gerdeğe girmek için
Arzuhalsiz müracaat etmek
Hastahanelere
Ve duyduğum sevincin
Radyografisini gösterip Hintli kanma
"Sevgilim bak!" demek
Ve Bahrimuhiti Atlasi'de
Kanmla beraber zıpkın atmak
Balinalara!
Ne tadına doyulmaz olurdu
Misisli Çopur Ali'nin Sorbone'da
"Parçalanan Atomuıı
Sanayıe Tatbikine Dair"
Konferansmı dinlemek.
Ve 1941 harbi için
"Ne acaip şey!" demek
Hey gidi 2000 senesi hey! (*)
Nâzım Hikmet
cezaevine
Halkın değişimini algılamak
"- Beni çoğunlukla gündüzleri sokakta görürler. Ben
devamlı bir yerlere giderim. Bir yerlere uğrar, bir
yerlerden bir yerlere göçer dururum.
Yıllardır her sabah, yaz demez. ktş demez sabahın
dördünde kalkanm yataktan. Ve sabah dokuza kadar
yazımı yazanm. Sonra sokağa çıkanm. tkbal
Kahvesi'ne uğrar kahvemi içerim. Yazmak için
yaşamak, duymak, halkı algılamak gerekir. Bir yazar
için çok gereklidir halkın içinde kalabilmek. Ve halkın
değişimini algılamak. Eskimemek için... Hatta değişimi
yakalamak, bu değışımın dışına düşmemek
gerekmektedir. Ve bunun ötesinde bir yazar olarak
yasamım günü gününe sürer gider. Her gün çalışmak.
her gün yazmak, her gün boğuşmak gerekir ekmekle.
Bu ara halktan yana olduğum için de çok ağır bir fatura
ödetirler." (Fotoğraflar: ARA GÜLER)
Aradan yirmi beş yıl geçti
Onu, aradan yirmi beş yıl gibi uzun bir zaman geçmiş
olmasına karşın, bugün de, emektar lacivertlerini
çekmiş. sinek kaydı tıraşını olmuş, yeni yetme
bıçkınlar gibi yumurta ökçe, sivri burun
ayakkabılannı boyarmış, vişne çürüğü mendilini yan
cebinden sarkıtrruş, kahptan az önce çıkmış kurşuni
fötr şapkasını hafif sağa yıkmış, iki dirhem bir
çekirdek, Cağaloğlu Meydanı'nın Babıâli Caddesi'ne
dönen köşe başında durmuş, çalışan lstanbul'un
çalışan insan kalabalığının eve dönüş telaşının
aceleciliğine gülümseyerek bakarken görür gibi
oluyor ve çok sevdıği Ataç'ın şu sözlerini
anımsıyorum: "Hayat, hatıralardan ibarettir; hatta
ümhler. gelecek günlerden beklediklerimiz de birer
hatıradır; geçmiş değiL gelecek de hatıra... Biz onlan
ananz, hatuianz, onlan da içimizdeki eski günleri
gördüğümüz gibi görürüz." (**)
Çünkü, anılar da kuşlar gibi konacak dallar arar.
(*) Orhan Raşit; Yeni Edeiyat, 15 Ekim 1941.
(**) Nurullah Ataç; Günlerin Getirdiği, 1957 tstanbul.
geldi
"- Ben hikâye yazmaya başladığım zaman hikâ-
yeyle bir ilgim yoktu. Yedigün'ün genç şairler köşe-
sinde şiirler yazıyordum. İbrahim Alaaddin bunlan
cevaphyordu. llk gençliğin ilk heyecanlan. Takur
tukur aruzlar. Bunlan düşürmek hiç de güç değildi.
Ama bunlan hesaba katmamak, bu işe 'yazıcıük' de-
memek daha doğru.
Şiir bende, yanılmıyorsam 1936-1937 'lerde, bir iç
coşkunluk halinde fişkırdı diyebilirim. Lise bitirme
imtihanlanna hararetle hazırlandığım için. öbürders-
lerin yanında lise edebiyat kitaplannı da defalarca
elden geçirmiştim. O kitaplardaki şiir tanımlanna
uygun birtakım kalıplar içine çaresiz gırmeye çalış-
tım. Ve tabii coşkun heyecanlanm pis bir şekilde ka-
nalize oldu. Bu 938-939'a kadar sürdü. llk şiirim
Kayseri 19. Piyade Alayı hapishanesindeyken Reşat
KemaJ ımzasıyla Yedıgün'de çıktı. Samnm yıl, 938
yada 939 olacak...
1939 yılının Kasım ortalannda Bursa Cezaevi'ne
Nâzım Hikmet gelmişti. Onunla tanıştıktan sonra
serbest nazma kaptırdım kendimi. Bu da Nâzım'ın
kötü bir takJitçiliği...
Bursa Hapishanesi'nde yazdığım şiirler. lstanbul
dergilerinde yaymlanırdı. Yeni Edebiyat, sonra Yü-
rüyüş... Hıkâyeciliğim de gene aynı dergide kendini
gösterdi. Nâzım'ın yanında bulunuyordum. Dehşet-
li etkisi altındaydım. Onun sesiyle yazmaya başla-
mıştım. Nâzım, 'Kendi sesini bul' diye bağınrdı. Rı-
fat Ilgaz'dan, Celal Sday'dan örnekler gösterirdi.
Roman olarak ilk müsveddem, kocaman bir bak-
kal defterine çalakalem yazılmış bir gençlik mace-
rasıydı aklımda kaldığına göre. Şiirle uğraştığım ay-
lardaydı.
Henüz yolumu bulamamıştım. Yeni koğuş arka-
daşım Nâzım Hikmet'i şıp diye taklit ediyor. üstadı
kızdınyordum. lstiyordu ki, onun sesiyle değil, ken-
dime özgü seslerle, benim olan şiiri yazayım.
Gene o günlerde. hiç unutmam, ayaklannda takun-
ya, bacağında golf pantolon, ağzmda pipo, koşarak
hapishane avlusuna geldi. Elinde benim roman müs-
veddesi. Yüreğim hop etti. Gene şiirlerimde olduğu
gibi azarlanacağımı sanarak sustum. Romanımı da
tenkit edecek, beni yerlere geçirecek diye sesimi bi-
le çıkaramıyordum. 'Bunlan sen mi yazdın?' diye
sordu. Çekine çekine 'Evet' dedim. 'Canım çiziktir-
dik işte.J diye geçiştirmek istedim. O, büyük bir coş-
ku içinde, büyük bir heyecanla, 'Bırak şiiri miiri bi-
rader, hikâye yaz, roman yaz sen' dedi. 'Şiirle ne uğ-
raşıyorsun?..'
O günden sonra başladım. Roman bende hikâye-
den önce gelir. Konusunu şimdi pek hatırlamayaca-
ğım, 'On Sekiz Yaşun' adlı ilk küçük romanımı o yıl-
larda Nâzım Hikmet'in yardımıyla yazmıştım. Son-
ralan dil, diğer bilgilerim arttıkça yavaş yavaş hikâ-
yeye döndüm. Uzun yıllar kendimi hikâyede biledim
diyebilirim. Romana daha sonralan, hapisten çıktık-
tan sonra başladım.
Ama şiiri de gizliden gizliye yürütüyordum.
llk hikâyem 'Bir Ölüye Dair' adını taşır... RıfatD-
gaz'ın sorumlu müdürü olduğu Yûrüyüş dergisinde
çıkmıştı. Yıl, 942... Belki, 943.
Bu, 'Bir Ölüye Dair' hikâyesinin de bir hikâyesi
var. Bir gün, gene Nâzım, elinde bir mektup, coşku
içinde beni karşıladı. 'Bak'dedi. 'BakneyazıyorSa-
bahattin Ali?' Mektubu verdi, okudum. Sabahattin
Aü diyordu ki, 'Orhan Kemal adında bir hikâyeci-
nin başanlı hikâyelerini okumaya başladık. Taıuyor
musun Orhan Kemal'i? Hiç duydun mu?.. Bir Olü-
ye Dair hikâyestni çok sevdim...' O hikâyeden sonra
mektuplaşmaya başladık Sabahattin Ali ile. Orhan
Raşit'le Orhan Kemal'in ben olduğumu öğrenmiş-
ti. Ve bana ısrarla şiiri bırakıp kendimi düzyazıya
vermemi istiyordu. Oysa ben hâlâ şiir yazıyordum.
2000 yılına seslenen şiirler yazmaktan vazgeçmi-
yordum.
O şiirleri buruk bir tatla şimdi bile okumak is-
terim. llk gözağnsı, ilk sevgili gibi şeyler onlar..."
Yücel ve
Demirci'den imza
günü
• Kültur Servisi -Can Yücel ve
Cihan Demirci, yann
kitaplannı imzalıyorlar. Papirüs
Yayınlan'nın düzenlediği
etkınlik, saat 14.30'dan ıtibaren
Beyoğlu Mephisto
Kitabevı'nde gerçekleşecek.
(Istiklal Cad. No:173 Beyoğlul-
293 19 08)
Eyüboğlu yazma
•Kühür Servisi -Bedri Rahmi,
Eren ve Mehmet Eyüboğlu'nun
yazmalan, Mehmet
Eyüboğlu'nun Kalamış'taki .
evinde hafta sonu boyunca ,
sergilenecek. Yann açılıp pazaV
günü kapanacak sergi saat
10.00-20.00 arası görülebilir.
(Bedri Rahmi Eyüboğlu Sok. -
No: 10 Kalamış) Sanatçılann
yazmalan, daha sonra
Kadıköy'deki Orün Sanat ,
Galerisi'nde sergilenmeye
başlanacak. 10 haziranda
açılacak olan sergi, 1 temmuza
kadar açık kalacak.
Mevhibe bönü'nün
giysileri
sergileniyop
• Kültür Servisi - Vakko
Beyoğlu Sanat Galerisi'nde,
"Mevhibe Inönü, Bir Zamanlar
Çankaya Şıklığı" konulu sergi
bugün açılıyor. Seçtiği giysi ve
aksesuvarlara özen gösteren ve
anı eşyalannı saklayan
Mevhibe Inönü'nün 1992'deki
vefatından sonra Inönü Vakfi
başkanlığını üstlenen kızı
Oziden Toker, sandıklarda
saklanan pek çok giysi, eşya ve
belgeyi özel günlerde Pembe
Köşk'te sergilemeye başladı.
Vakko Sanat Galerisi'nde yer
alan sergide, Mevhibe
lnönü'nün binici ve kayak *
giysileriyle tuvaletlerinin ,
bulunduğu koleksiyondan '_
seçilen otuz örnek ayakkabı,
çanta ve şapkanın yanı sıra anı
fotoğraflan görülebilir. 1897
yılında tstanbul'da doğan
Mevhibe lnönü'nün gerçek \
yaşamöyküsünü belgelere
dayanarak roman haline getıren
torunu Gülsün Bilgehan da
yann saat 14.00-17.00 arası
kitabını imzalayacak. 6 haziran
saat 15.00-18.00 arası Vakko
Beyoğlu Çay Bahçesi'nde
"Mevhibe" kitabı üzerine bir
söyleşi gerçeldeştirecek. .R,
"Patara korunsun'
• ANTALYA(AA)-Mimarlar
Odası Antalya Şube Başkanı
Osman Aydın, Antalya'nın Kaş
ilçesi yakınlanndaki Patara
antik İcentinin korunmasını
istedi. Patara'daki arkeolojik
araştırmalar için yeterli
ödeneğin, kazı ekibinin bütün
çabalanna karşm verilmediğini
belirten Aydın, yöredeki tarihi
değerlerin günışığına
çıkanlması için maddi desteğe
ihtiyaç duyulduğunu ifade etti.
Aydın, Patara kentinin
kuzeyindeki Gelemiş köyünün
birinci dereceden arkeolojik
SÎT alanına dönüştürülmesiniri
de koruma açısından yararlı
olacağını söyledi.
Otsuki'nin sepgisi
süpüyor
• Küitûr Servisi - Japon
ressam Yujiro Otsuki'nin resim
sergisi, Galeri Nev'de sürüyor.
1948 yılında Japonya'nm Kobe
kentinde doğan Otsuki, gravür,
çalışmalanyla ün kazandı.
1972 yılından çalışmalannı •
Paris'te sürdüren. Japonya'da
ve dünyanm birçok ülkesinde
kişisel ve karma sergilere
katılan sanatçının sergisi, 20 .
hazirana kadar açık kalacak. '
Uluburun batıği :
kaası tamamlandı
• ANKARA (AA)-Kaş'ın ;
Uluburun açıklannda 1318
yılında battığı belirlenen ve on
bir yıldan beri süren Uluburun
batığının kazı çalışmalan -'.
tamamlandı. Batıkta, Mısır
kraliçesi Nefertiti'ye ait olduğu
anlaşılan ilk altın mühür ve
bilinen örneklerinden altı yüzyıl
daha eski olan ahşap
parçalanndan yapıûnış iki
sayfalı iki defter bulundu. Kazı
çalışmalannı yürüten Cemal
Pulak; bakır, cam ve kalayın
yanı sıra Kıbns seramiği taşıyan
gemide, su aygın ve fildişlerine,
pelerin iğnesi ve mızraklara, •
çeşitli büyüklükte terazi ,
ağırlıklanna ve çift kulplu '
testiler içinde tütsü yapmakta
kullanılan menengiç ağacı
reçinesi rasladıklannı belirtti.
YAPI KREDl
GENÇLİK FESTİVALİ
BUGÜN: 19.30 Cemal Resjt
Rey Konser SakMitt Mımar Sinan
Onıversitesi Devlet Konservatuan
Orkestrası (Solist: S. Nakariakov)
YARI1S: 19.30 Cemal ReşjtRsy
Konser Salonu Barselona Gitar
Dörtlüsü
21.30 HarbiyeAçıkhırvaTTyat-
rosu/ Kültür Bakanlığı Devlet
Halk Danslan Topluluğu