Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURtYET 2 HAZİRAN 1995 CUMA
12 DIZIYAZI
Artık,kolkınlınca
yen içindekalmasın
INSAN HAKLARI
VETÜRKİYE
GÜNEY DİNÇ
Tûrkiye, içten ve dıştan
gelen insan haklan eleştiri-
lerini nasıl etkisiz bırakabi-
lir?
Bu sorunun tek bir yanıtı
var tnsan haklan ihlallerine
son vermek ya da en aza in-
dirmekle.
Siyasal iktidarlar. bu ger-
çeği görmemekte çok diren-
diler. Günümüzde de aynı
direnci sürdürüyorlar.
12 Eylül döneminde yo-
ğunlaşan, çok partili yaşa-
ma geçildikten sonra da
azalmaİcsızın sürûp giden
insan haklan ıhlallerini gör-
mezlikten gelmenin olanağı
yoktur. Yurttaşlara yönelik
işkence ve kötü davranışlan
yadsımak, bunlan çözüm-
süz bırakmak anlamına ge-
liyor.
Bu ilgisizliğin sorumlulu-
ğu yalnız politikacılara yük-
lenemez. Başta yargı olmak
üzere tüm kamu organlan,
insan haklanna aykın uygu-
lamalann üzerine gitmemiş-
ler, demokratik hak ve öz-
gürlüklerin geliştirilmesi
için kendilerinden beklenen
çabayı göstermemışlerdır
" Kol kınlır,yen içinde kalır"
anlayışıyla neredeyse, iş-
kenceci ile işkence kurbanı-
nın kucaklaşıp birbirlenni
bağışlayacaklan uzlaştıncı
çözümler aramışlardır.
Kafka'nın 'Ceza Sömür-
gesi' öyküsünü anımsatan
gözetim hücrelerinden iş-
kence görenlerin feryatlar
yükselirken yabancılan iç
işlerimize kanştırmanın ulu-
sal onurumuzla bağdaşma-
yacağını düşünen kimi iyi
niyetîi yurttaşlar, kulakları-
nı örtmeyi yeğlemişlerdır.
Olaylar tûm çiplakhğıyla su
yüzüne çıkınca. bu kez de
Türkiye'nin içinde bulundu-
ğu olağan dışı koşullardan
söz edilerek Batılı dostlan-
mızdan anlayış göstermele-
ri istenmiştir.
imse tepkisiz
kalamaz
Açıklıkla söylemek gere-
kiyor ki hangi gerekçeyle
olursa olsun. insan haklanna
aykın uygulamalar karşısın-
da tepkisiz ve suskun kal-
makla derece derece hepimiz, toplumsal
bir sorumluluğu paylaşıyoruz.
Alışageldiğimiz duyarsızlık böyle sü-
rüp giderse. kısa bir süre sonra, çok ya-
kındığımız dış baskılara yeni çagnlar
göndermenin sonımluluğunu da üstlen-
mek zorunda kalacağız.
Türkiye. dışandan nasıl görünüyor?
Yonımlan bir yana bırakırsak yanıt açık.
Içeride olduğu gibi.
Eğer biz ülkemizin gerçeklerini gör-
memekte direniyorsak bu yanılgının ne-
denini de kendimizde aramamız gereki-
yor.
Ne denli tutarh ve güvenilir kaynak-
lar olurlarsa olsunlar. Türkiye'nin dış
yapılanmaya
:ılan Avrupa
İnsan haklan ihlallerinde siyasal iktidar kadar, bizlerin de sorumluluğu var. Hangi gerekçey-
le olursa olsun, insan haklanna aykın uygulamalar karşısında tepkisiz ve suskun kalmakla
derece derece hepimiz, toplumsal bir sorumluluğu paylaşıyoruz.
yansımalannı uluslararası insan haklan
örgütlerinin raporlanna dayandırarak
açıklamayacağız.
Araştırmamız yalnız Avrupa Konseyi
yargı organlanna bireysel başvuru yo-
luyla Türkiye'den gönderilen dava dos-
yalanyla sınırlı kalacak. Somut olaylar
üzerinde duracağız.
Türkiye'nin ikili tavrı
Bilindiği gibi Avrupa Konseyi'nin
anayasası konumundaki 'Avrupa tnsan
Haklan Sözkşmesi" 4 Kasım 1950'de,
aralannda Türkiye'nın de bulunduğu on
beş devlet tarafından Roma'da imzalan-
dı. Türkiye 3 Eylül 1953'te yürürlüğe
giren sözleşmeyi, 10 Mart 1954 günlü
6366 sayılı yasa ile ona\ layarak iç hukuk
kurallanmız arasına kattı Uluslararası
anlaşmalar, genellikle devletler arasın-
daki ılişkileri düzenlemektedir. AlHS bi-
reysel başvuru yolunu açmakla kışıleri
de uluslararası hukukun öznesı durumu-
na getirdi.
Sözleşme kapsamındaki insan hakla-
nnın korunmasını üstlenen Avrupa tnsan
Haklan Komisyonu 1954, Avrupa İnsan
Haklan Divanı 1959 yılında kuruluşunu
tamamladı.
Türkiye, her iki organa da kuruluşla-
nndan başlayarak birer yargıçla katılma-
• Avrupa
Konseyi'nin
anayasası
konumundaki
'Avrupa İnsan
Haklan
Sözleşmesi'nin
en beıırgin
özellikleri,
koruma altına
aldığı ternei hak
ve özgürlükleri
kapsamlı olarak
düzenlemesi ve
işlerliği olan
uluslararası
denetim
organlannı
kurmasıdır.
• Bu
katı
Konseyi üyeleri,
ulusal
düzenlemelerind
e sözleşmeye
aykırı yasalar
çıkarmama ve
var olan
hukuklarını
sözleşmeye
uygun biçimde
yenileme
yükümlülüğü
altına
Şirmektedirler.
ürkiye de bu
yükümlülükleri
taşımaktadır.
• Uluslararası
anlaşmalar,
genellikle
devletler
araşındaki
ilişkileri
düzenlemektedir.
Avrupa insan
Haklan
Sözleşmesi
bireysel başvuru
yolunu açmakla
kişileri de
uluslararası
hukukun öznesi
durumuna
getirdi.
sına karşın. egemenliği altında yaşayan-
lara bireysel başvuruda bulunma hakkı-
nı tanımadı. Yıllarca Avrupa hukuk uy-
gulamalannı yargılayanlar arasmda bu-
lunduk. ancak kendi işlemlerimizi ulus-
lararası yargı denetiminin dışmda tut-
tuk.
Türkiye'nin Avrupa Konseyi organla-
nnın yargı yetkisini tanımamasına kar-
şın, yurtdışında çalışan işçilerimiz ge-
rektiği zaman bu olanaktan yararlanma-
sını bildiler.
Değişik zamanlarda, Arif Koç, Lütfü
Pakelli. Abdülbaki Oztürk, Mehmet
Durmaz ve Şerif Çolak adlı yurttaşlan-
mızın Almanya'ya, Elvan Can'ın Avus-
turya'ya, Bekir Balkanda-
fa'nın eşi Sohair Balkanda-
h'nm lngiltere'ye karşı aç-
tıklan davalar sonucunda
ulaşılan ilkesel çözümler,
Avrupa hukukunun gelişi-
mine önemli katkılarda bu-
lundu.
AİHS'nin getirdlöl
yükümlülükler
AİHS'nin en belirgin
özellikleri, koruma altına al-
dığı temel hak ve özgürlük-
leri kapsamlı olarak düzen-
lemesi, hangi koşullarla ve
nasıl sınırlanabıleceklerinin
ölçütlerini koyması ve işler-
liği olan uluslararası dene-
tim organlannı kurmasıdır.
Bu yapılanmaya katılan Av-
rupa Konseyi üyeleri, ulusal
düzenlemeîerinde sözleş-
meye aykın yasalar çıkar-
mama ve var olan hukukla-
nnı sözleşmeye uygun bi-
çimde yenileme yükümlülü-
ğü altına girmektedirler.
Böylece "—özgürtükçü Av-
rupa demokrasüerinin ortak
kültüreL, tarihsel mirasının
korunması için insan hakla-
nna dayalı ortak bir kamu
düzeninin oluşturulması..."
amaçlanmaktadır.
Komisyon ve divan, tem-
yiz mahkemesi gibi ulusal
yargının üzerindeki kuruluş-
lar değildir. Yerel mahkeme
kararlannı bozma, değiştir-
me yetkileri bulunmamak-
tadır.
Uluslararası yargının baş-
lıca görevi, iç hukuk uygu-
lamalannı AİHS karşısında
değerlendirmek ve eğer var-
sa sözleşmeye aykınlıklan-
nı saptamaktır.
Bu kararlar, Avrupa Kon-
seyi üyesi devletlerin iç hu-
kuklannı, başlıca üç temel-
de etkilemektedir:
a) Yakınılan olay, ulusal
yasalara aykın bulunursa il-
gili devlet iç hukuk uygula-
malannı düzeltmektedir.
b) Sorun, ulusal yasalann
sözleşmeye aykınlığından
kaynaklanıyorsa, bu durum-
da yasalann değiştirilerek
sözleşmeye uyarlanması ge-
rekmektedir.
c) Her iki durumda da koşullan oluş-
muşsa, uyuşmazhğa taraf devletin, zarar
gören kişiye tazminat ödemesi gündeme
gelebilmektedir.
Bireysel başvuru yolu, üye ülkelerin iç
hukuklannın canlı bir süreçten geçerek
sözleşme doğrultusunda yenilenmesini,
temel hak ve özgürlüklerin çeşitlenip ge-
lişmesini sağlamıştır.
Türkiye, uzun yıllar bu yetkiyi tanıma-
dığı için Avrupa'daki gelışmelerindışın-
da kalmış, dondurulmuş kalıplar içinde
güncel yeniliklere kapalı ve tutucu bir
hukuk yaratmıştır.
Yarın: Bireysel başvuru yolu
Hallac-ı Mansur 'Enel Hak' deyince...Arap gizemci (mutasav-
vıf) Hallac-ı Mansur (857-
922) Fars eyaletinin Tur ken-
tinde doğdu. Zenci ayaklan-
malannın neden olduğu ka-
nşıklıklar yüzünden Bara'ya
göç etmek zorunda kaldı.
Burada bir kent ortamında
yetişti. Saygın bir ailenin kı-
zıyla evlendi. Daha genç
yaştayken Sahl Tustari ve
Amir Mahki gibi sufilerin
çevresinde eğitim görerek
tasavvuf düşüncesini benim-
sedi.
Bu felsefenin uygulama-
sını yapmak için içe kapanı-
şa geçti: bu hali iki kez 40'ar
gün sürdürdü. Bu arada kim-
senin gelmediği bir yerde,
tek başına yaşadı. Bundan
amacı, içini dinleyeTek özü-
nü bulmak çabasıydı. Tasav-
vufta buna 'nefe' eğitimi de-
niyordu. Böylece kendini
duygusal isteklerden anndır-
mış olacaktı.
Hallac-ı Mansur'un. ta-
savvuf düşüncesinin teme-
linde, varlığın bütünlüğü-
birliği (vahdet-i vücut), inanışı vardı.
Varlığın birligi
Bu da varlığın birliğinin benimsenme-
si demek olduğundan şeriata aykınydı.
Varlığm birliğinden ne anlamak ge-
rektiği şöyle özetlenebilir:
Gerçeğin ta kendisidir; birlik, çokluk;
değişik biçim alan 'bir'in yansımasıdır,
görünüşüdür.
Bir olan Tann'dır, ne var ki Tann ev-
ren ve insan, bu birliğin içindedir. Onun-
la özdeştir bu nedenle.
Bunun için insanın, "End Hak" (Ben
' f/
TARİHTE DÜŞÜNCE
<4
SUÇLULARI
W
• Hallac-ı Mansur'a göre evren
yaratılmış değildir. Tann'dan
başka variık olmadığına göre
yaratılmış olan bir şey söz konusu
olamaz.
• Böyle bir sav, Tanrı'dan başka
ikinci bir varlık olduğu inancına
götürür. İnsan özünde Tanrı'yı
bulur.
Tann'yım) demesi doğrudur. lşte sonun-
da Hallac-ı Mansur'u ölüme götürecek
olan bu düşüncesiydi.
İnsan Tann'dır, düşünen, konuşan, du-
yan, gezinen, üzülen, sevinen, öfkele-
nen, seven bir Tann.
Tann'nın bütün özellikleri ınsanda, in-
sanm bütün özellikleri, evrende ve Tan-
n'da birlik-bütünlük halindedir. Ölüm
yoktur, gerçekte ölüm bir görünüş, bir
değişmedir.
Aralıklarla üç kez hacca gitmiş olan
Hallac-ı Mansur. üçüncüsünde çevresin-
deki kalabalığa şöyle sesleniyor:
"Aşağüayın beni! Horlayın beni! Ök
dürün beni!T
çağnsına.
Ama kımse uymuyor bu
Tanrıya ulasmanın yolu
Hallac-ı Mansur'a göre evren yaratıl-
mış değildir. Bir ışık kaynağıdır. Tann,
evrende onun özünün yansımasıdır. 'Ye-
ni Platonculuk' tan esinlenmiş oimalıdır
bu düşüncesinde. Tann'dan başka \arlık
olmadığına göre yaratılmış olan bir şey
söz konusu olamaz. Böyle bir sav, Tan-
n'dan başka ikinci bir varlık olduğu inan-
cına götürür.
tnsan özünde Tann'yı bulur. Tann'ya
ulasmanın en doğru yolu sevgidir. Ger-
çeği kavramanın yolu sevgidir. tnsanın
gerçeğe ulaşabilecek sezgiyi kazanma-
sı, olgunluğun en yüce aşamasına ulaş-
ması demektir.
Tasavvufun ahlak anlayışmın temeli
sev gi ve saygıdır.
İnsanın, insana sevgi ve saygıyla yak-
laşması gerekir.
İnsan, Tann 'yla özdeş olduğuna göre,
bu. Tann'ya saygıdandır.
lşte Hallac-ı Mansur'un benimsediği
ahlak düşüncesı budur.
Düşüncelerini yaymak için birkaç ki-
tap yazmış olan Hallac-ı Mansur, hac
dönüşü Kudüs'e de gitti.
Daha sonra lran'a giderek
Ahvaz ve Kum kentlerinde
halka tasavvuf konusundaki
düşüncelerini anlattı. Ar-
dından ltoten, Tufan ve Keş-
mir'in yolunu tuttu. Buralar-
da da düşüncelerini yayma
uğraşını sürdürdü.
Düşünceleri eimedl
908 yıhnda bir Hambeli
ayaklanması patlak vermiş-
ti.
Hallac, buna kanştığı için
ızlendi, 913'te tutuklandı,
Sus'ta bir kaleye kapatıldı; 8
yıl hapiste kaldı.
Sonra da Bağdat'a götü-
rüldü. Maliki Kadısı Ebu
Ömer Hammad'ın fetvasıy-
la ölüm cezasına çarptınldı.
O dönemdeki hükümdann
buyruğu ile adı geçen 'ka-
dı'nın önerisine uygun ola-
rak Bağdat'ın bir meydanın-
da toplanan kalabalığın
önünde kamçılandı, gövdesi
parçalara aynldı, asıldı, son-
ra yakıldı.
Tasavvuf alanındaki düşünceleri ve
özellikle "Enel Hak" demesi yüzünden
yaşamına son verilen Hallac-ı Man-
sur'un etkisi ölümünden sonra da sürdü.
Yüzyıllar sonra bile kültür çevrelerin-
de düşünceleri benimsendi.
Özellikle Yunus Emre, İmadettin Ne-
simi gibi Türk; Attar, Sadi gibi Iranlı şa-
irler, ondan esinlenmişlerdi.
Bektaşilikteki 'Darn Mansur' töreni,
Mevlevi geleneğindeki 'Nay-ı Man-
sur'bunun başlıca örneklerindendir.
Yarın: Nesimi
ANKARA...ANKA
MÜŞERREF HEKİMOĞLU
Çarpık Duvarlar
Rahmetli Özal ile başkent partilerirKİe sık sık kar-
şılaştım ama, özel buluşmamız çok az. Sanınm üç
kez. Biri 12 Eylül öncesi, Özal; Planlama Müsteşan,
Uluç Gürkan ile birlikte gittik, ekonomik önlemleri
anlattı bize, demokratik yaşamı darattan önlemlerin
nasıl uygulanabileceğıni merak ettik. Çok geçmedi,
12 Eylül ve Başbakan Yardımcısı oldu Özal. Öteki
buluşma başbakanlığı döneminde, çağn ondan gel-
di, konuta gittim, Can Pulak'ı da istemedi, yalnız
konuştuk. O günlerde siyasal yaşamı dalgalandıran
bir mektup olayı var. Çağn o mel^up nedeniyle. De-
neyli bir gazeteci olduğumu söyleyerek benim görü-
şümü öğrenmek istiyor Başbakan Özal. Dogrudan
açıkladım gbrüşümü. Hoşlanmasa da ilgiyle dinledi
beni. Konu değişti sonra, ben de yarariandım bu
olanaktan, birkaç soru yönelttim. Başbakan'a, hu-
kuk danışmanlannız var mı diye sordum önce. Gül-
dü, nerdeyse elli danışmanı olduğunu söyledi. Oysa
Resmi Gazete'de yayımlanan kararlarda hayli yanlış
var. Oahası birkaç gün sonra bir ek yayımlanıyor,
yanlışlar düzeliyor, değişiklikler yapılıyor, çarpık poli-
tikalar sengileniyori Özal'ın yanıtı beni hâlâ düşündü-
rür. Bana mühendislikten söz etti.
- Bina yapılır, çarpık duvan varsa yıkılır, yeniden
yapılır.
Bu sözler devlet yönetimine bakışı da yansıtıyor
kuşkusuz. Tek sesli bir düzenin sakıncalarını da.
Herşey tek sesle oluşuyor, tartışmaya, uzlaşmaya
yer verilmiyor.
Son buluşmamız da Çankaya Köşkü'nde, çalışma
odasındaki elektronik araç ve gereçleri gösteriyor,
oyuncak türü oynuyor bilgisayarta; Cumhurbaşkanlı-
ğı'nı çağdaş teknolojiyle donattığını söylüyor güle-
rek. O çağdaş teknolojiye karşın çağdışı politikalar
üretmekten geri kalmadı Turgut özal. Çarpık duvar-
lar yaşam biçimine dönüştü nerdeyse! Çarpıklığı dü-
zeltmek kolay değil. Çağın dışına kayan ülkemizi
çağdaş bir yaşama ulaştırmak kolay değil, kesin ka-
raıiı, tutarlı bir politika ister her şeyden önce, siyasal
kuruluşlarda, demokratik örgütlerde köklü, yapısal
bir değişiklik ister. Her şey gerçekleşse, doğru çizgi-
sini bulsa da kaç kuşak ister! Yozlaşan ortam nasıl,
kaç yılda annır, toplumdaki moral onanmı kaç ku-
şakta gerçekleşir? llkesizliğin ilke, kuralsızlığın kural,
köşe dönmeciliğin erdem olduğu bir düzen nasıl, ne
sürede gerçek çizgilerine kavuşabilir. Her gün oku-
yor, dinliyorum; ama gözüme, kulağıma inanamıyo-
rum hâlâ. Neler duyuyor, nelerokuyoruz.. belli kişiler,
kuruluşlar arasmda ne ilginç, çirkin ilişkiler var! Han-
gi taşı kaldırsan, kaldırmaya da gerek yok, doğasın-
dan oynuyor taşlar, inanılmaz çirkinlikler, pislikler var
altında. Zincirteme gidiyor, aşağılardan tepelere, do-
ruklara tıımanıyoıi Nasıl temizlenir, kaç yıida, kaç ku-
şakta, aşınan değerlerin boşluğunu doldurmak kolay
mı?
•••
Geçen akşam 196O'lı yıllara döndük eski dostlarla.
Anadolu Kulübü'ndeki toplantıya geç gittim, erken
aynldım ama, 27 Mayıs'ın 35. yılında esen ruzgân
güzel sindirdim ciğerierime. Bedri Baykam ile ko-
nuştuk biraz, bir akşam önceki Siyaset Meydanı'nda
yalnız kaldı ama, bu tür programlann yazgısı bu. Bel-
li kişiler, belli açıda konuşuyor, çoksesli değil, tek
sesli bir meydan oluşuyor giderek. Çoksesli prog-
ramların önemi de daha çok hissediliyor. Numan
Esin'in Yüksel Menderes ile yan yana otunmasını,
uzlaşmacı davranışını, idamlara oy kullanmadığını
söylemesini eleştirenler oldu, Anadolu Kulübü'nde
de tanık oldum ama yıl 1995... Otuz beş yıl geçmiş
aradan, Numan Esin Madrid'deydi, 1961 Anayasa-
sı'nın çalışmalarına da katılmadı ama, o anayasayı
savunuyor bugün. 27 Mayıs'ın somut bir ürünü diye
tanımlıyor, sözcülüğünü üstlendiği vakfın da o doğ-
rultuda çalışmalar yapaçağını söylüyor. Bu daha il-
ginç bence. Selahattın Özgür istanbul'daki yemeğe
katılmış, Ankara'ya gelmemişti ama Ekrem Acu-
ner'i, Sami Küçük'ü, Mustafa Kaplan'ı, Kâmil Ka-
ravelioğlu'nu, Haydar Tunçkanat ı, Suphi Gür-
soytrak'ı, Karaman'ı da gördüm o toplantıda. Vakıf-
ta çalışacaklar mı, nasıl bir görev üstleneceklen bir
sözleri, bir katkılan olacak mı bilmem. O akşamın kı-
sa söyleşilen doğrultusunda uzun uzun düşündüm
sonra. 27 Mayıs'ı izleyen günlerde başkent bulvaria-
nnda gördüğüm kalabalığı anımsadım, Harp Okulu
öğrencılerine atılan çiçekleri, ciplere, tantdara tırma-
nan gençleri, yaşlılan. Onlan CHP rozetiyle tanımla-
yanlar hayli miyop sanınm. Bir kardeş kavgasının,
anti-demokratik davranışlann, hukukun dışına çık-
manın sona enmesine sevinen kalabalığı toplumun
her kesiminden insanlar oluşturuyordu. Toplumun
belli duyarlılığı vardı o zaman. Cumhuriyetimizin ilke-
leri doğrultusunda bütünlüğü, bölünmezliği vardı. DP
başlan da onu zorlayan davranışlanyla tepki yarattı.
Oysa bugün karşı devrimler, tepkiler yaşanıyor ülke-
mizde. Dahası, toplumdaki duyarlılık da aşınıyor, sa-
nırım en tehlikelisi bu. Aldırmazlık, umursamazlık
tehlikeli boyutlara vanyor, umutsuzluğa gömülüyor,
duyarlılığını yrtiriyor insanlar.
Bu duyarsızlığı aşmak gerekiyor her şeyden önce.
Nasıl derseniz, dua ile, namaz ile önlenemiyor kirli
işler; temiz eller, temiz yürekler de yetmiyor; gerçek-
çi, çağdaş yaklaşımlar, inandırıcı politikalar, güven
ve umut veren davranışlar istiyor.
Pazar günkü seçimler de bu nedenle önemli kuş-
kusuz; vatandaşın kime, neden oy verdiğini bilmesi
gerekiyor.
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6SOLDAN SAĞA:
1/ Evrenın ve insa-
nın Tann'dan çıkıp
yine Tann'ya dön-
mesınin evrelerini
anlatan tekke ede-
biyatı şıir türü. 2/
Hayat arkadaşı..
Bk erkeğin nikâh-
sız olarak aldığı
cariye. 3/Naneko- 6
kusu...Birnota. 4/
Telefonsözü...Nı-
şastah tanelerin
suyla kaynatılarak
bulamaç kıvamına
getirilmiş dunımu. 5/ Baca-
ğın alt bölümünü ve ayakka-
bının üstünü örten bir tür toz-
luk... Yapraklar durumunda
aynlabilen parlak bir mine-
ral. 6/llkel bir silah... Müslü-
manlığın beş temel şartından
biri. II Tokat yöresine özgü
birhalk oyunu. 8/Üstüste eş-
ya konularak yapılan düzgün
yığuı... Küçük köy. 9/ Sıkın-
tı... Alçak ve altı düz gemi.
YUKARINDAN AŞAGIYA:
1/ Bir kımsenın ya da grubun duygulannı kamçılayarak ve
gerçek dışı sözler söyleyerek onlan kazanmaya çalışma. 2/
Elma, armut, ayva gibi meyvelerin yenmeyen iç bölümü...
Antimon elementınin simgesi. 3/ Bir şeyi anımsamak için
yazılan kısayazı... tskambildekoz.4/Motorlutaşıtlardadi-
reksıyon ile tekerlek araşındaki bağlantıyı sağlayan mil...
Gezgin samuray. 5/ Tanh öncesi çağlarda tannlara adak
olarak sunulan küçük heykelcik... Sergen. 6/ Çam ağacı-
nın çiğnenip emilen iç kabuğu. 7/ Yabancı... Palamut balı-
ğının iri bir türü. 8/ Uzak... Yapmacık davranış. 91 Kumaz,
açıkgöz... lstenç yitimi.