Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14MAYIS1995PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Edward D. Wood, 'bütün zamanlann en kötü yönetmeni' olarak niteleniyor
Sinemaınn en yeteneksîz dâhisi
Ş KfiKür Servisi - George \Vehs, her
zaman aklına estiği gibi yaşadı.
1
1950'lerinHollywood'unda,
- yapimcılığını üstlendiği ikinci sınıf
*• filmler sayesinde bir servet kazanan ve
yazdığı ucuz romanlara esin verecek
çağdaş öyküler peşinde koşan Weiss,
1952 yılında tam da aradığı şeyi buldu:
Tıp biliminin mucizeleri sayesinde,
cinsiyet değiştirerek Christine
Jorgensene dönüşen Chris
Jorgensen"ın yarattığı sansasyon, "I
Changed My Sex" (Cinsiyetimi
Değiştirdim) adı altında filme
çekilecekti. Christine Jorgensen,
Weiss'ın teklıfini reddedince, Weiss
da, bu konuyu işleyebilecek bir
senaryo yazan ve yönetmen aramaya
başladı.
- Her şey bir flanla başladı
• Weiss'ın Variety dergisıne verdiği ilan
• üzerine başvuran 28 yaşındaki bir
- adam, bu *destan"ı yazmak ve filme
/ çekmek istediğini söyledi. Üstelık,
- senaryoyu 36 saatte yazip fılmi dört
- gûnde çekecekti.
O dönemde Hollywood, "Rüzgâr Gibi
i. Geçti" filmini. Santa Monica çevre
- yolunda yeniden çekmek için
- kendilerine 5 bin dolar bağişlayacak
- bir yapımcı arayan ikinci sınıf
- yönetmenlerle doluydu. Bu yüzden de
- genç adamın teklifi VVeiss'a hiç
, etkileyici gelmedi. Aşın coşkuîu
. yönetmen adayı, yapımcı Weiss'ı ikna
errnek için son kozunu kullandı: Korku
_ filmlennın gelmiş geçmiş en büyûk
. oyuncusu. Dracula'nın ta kendısı Bela
. Lugosi. Üstelik. bir erkeğin kadına
, dönüşmesini anlatan film,
, heteroseksüel olmasına karşın kadın
giysileri giymekten hoşlanan ve angora
kazak delisi olan genç yönetmen için,
kaçtnlmayacak bir firsattı.
j Eğer Weiss. ne olduğu belirsiz
yönetmen adayına bir şans vermeseydi,
sinema tarihinin en yeteneksiz dâhisi
asla tanmmayacaktı. Sinema
dûnyasında "bütün zamanlann en kötü
film yönetmeni" olarak tanınan
Edward D. VVood Jr.'ın meslek yaşamı
böyle başladı.
Toplam 33 film yazıp yöneten Ed
oplam 33 film yazıp yöneten Ed Wood, kendine özgü biçemini, sinema tarihine
bir şekilde kazımayı başardı. Yapıtlan o kadar kötü ki, günümüzde, zekice
işlenmiş gerçeküstü bir çekiciliğe sahip olarak görülüyorlar. Wood'un Rudolph
Grey tarafından yazılan yaşamöyküsü "Nightmare of Ecstasy"de, onu
beğenmeyenler, "burjuva duyarlılığının çakallan" olarak tanımlanıyor.
VVood, kendine özgü biçemini, sinema
tarihine bir şekilde kazımayı başardı.
Yapıtlan o kadar kötü ki günümüzde,
zekice işlenmiş gerçeküstü bir
çekiciliğe sahip olarak görülüyorlar.
Sözgelimi David Lynch. VVood'un
Weiss için çektiği "Glen or Glenda"yı
çok beğendiğini söylüyor. Wood'un
Rudolph Grey tarafından yazılan
yaşamöyküsü "Nightmare of
Ecstasy"de, onu beğenmeyenler.
"burjuva duyarhhğuıuı çakallan"
olarak tanımlanıyor ve gerek
filmlerinin gerek daha sonra yazdığı
ucuz romanlann Amerikan ruhunu
yansıttığı öne sürülüyor. 196O'lı
yıllann ortalannda, çektiği ucuz. ikinci
sınıf filmlerin gözden düşmesiyle
sinema yaşamı sona eren Edward
\Vood, bir süre Bulgar bir yapımcı için
soft porno filmler çekmiş, bir taraftan
da ucuz romanlar yazmıştı. Bu
dönemin ürünlen olan "Hell Chkks",
"The Sexecutives" ve **Raped in the
Grass", Londra'daki küçük bir
yayınevi (Gorse Press) tarafından
yeniden basıhrken VVood'un çoktan
unutulmuş filmlen de önümüzdeki
aydan itibaren tngiltere'de \ıdeo-kaset
olarak satışa sunulacak. Yönetmenin
dul eşi Kathy VVood, kocasından söz
ederken hayli duygusal davranıyor:
"Biraz önyargılı olabilirim. Ama onun
en ryi olduğuna inanryonım. Tek büyük
üzüntüm, yaşarken gerçek zaferi
tadamamış ohnasL"
Zaferanı gelmiş gibi görünüyor.
"Edward Scissorhands" ve "Batman"i
yöneten Tîm Burton deli gibi
uğraşarak. bu tuhaf yönetmenin
yaşamını filme çekmeyi başardı.
Johnny Depp'in Wood'u canlandırdığı
filmde. Martin Landau da Bela Lugosi
rolüyle Oscar ödülü aldı.
Çocukiuğu onu kızlar gibi giydirip
travestiliğe ilgi duymasını sağlayan
annesinden kaçıp ikinci sınıf western
ve korku filmleri izleyerek geçen
Edward NVbod, ikinci Dünya Savaşı
sayesinde, anne karabasarundan
kurtuldu.
Sefakt tçinde geçen yıllar
Deniz kuvvetlerine katılarak Büyük
Okyanus'ta savaşan Wood, daha sonra
bir arkadaşına. "Tann'ya şükürler
olsun Id yaralanmadım. Çünkü pembe
iç çamaşırianm ve sutyenim hakkında
hiçbir açıkiama yapamazdım" demişti.
Ed Wood, yaşammın son yıllannı, beş
parasız bir alkolik olarak geçirdi.
Kiralannı ödeyemedikleri için, onlan
evlerinden tahliye eden polisler,
kansının ve VVbod'un, birerbavul
almasına izin vermişlerdi. Kathy'nin
söylediklerine göre kocası yalnızca iki
eşya almıştı:
En son yazdığı senaryo "I Woke Up
Earty The Day I Died"(Öldüğüm Gün,
Erken Kalkmıştım) ve en çok sevdıği
angora kazağı. Edward Wood 54
yaşında yaşama veda etti.
"O öldüğünde, dünya başıma yıkıldı"
diyor VVood'un eşi. T i m Burton. o
harika filmini çekinceye kadar,
sigortadan ve hayır kurumianndan
akuğım parayla geçinmeye
çauşıyordum. Yaşamuun son yıllannda
Eddie çok mutsuzdu, ama umudunu
asla yitirmedi. En kötü
zamanianmızda bile. hep bir sonraki
projesini düşünürdü. Çünkü,
yaşamında en çok sevdiği şey, film
çekmekti. Şimdi, herkes benim yıUardır
büdiğim şeyi yeniden keşfediyor: Ed
VVood, en büyüktü. O, gerçek bir
dahrvdL"
Richard Avedon'un 1944-94 yıllan arasında çektiği portreler Londra'da sergileniyor
Saplantılanyla uzlaşan bir fotoğrafçı
lkelerinden asla ödün vermeyen Avedon, resim boyjutlarına meydan okuyan ilk
fotoğrafçı. Tüm klişelerden uzaklaşarak fotoğrafa özgürlüğünü kazandınyor yıllardır.
Her fotoğrafında karşısındakiyle ilişki kurmanın yollannı anyor.
Kültür Servisi - Amerikalı fotoğraf
(
sanatçısı Richard Avedon'un 1944-
1994 yıllan arasında çektiği
portreler, 11 temmuza dek
' Londra'da National Pbrtrait
• Gaflery'de sergileniyor. Sergi,
- Musee Ludvvig de Cologne ve
Milan'dan sonra Londra'ya ulaşmış.
-^Bir sonraki durağı ise New York
.• olacak.
1975 yılında New York'ta açtıgı ilk
sergiden bu yana Avedon, fotoğraf
sanatının sınırlannı zorlayan
çalışmalanyla hayranlık
uyandınyor. Her zaman belirli
boyutlardaki fotoğraflara tepki
gösteren sanatçı, fotoğraflan
çerçevelemeyi ve bir camla
korumayı da reddediyor sürekli.
Sergideki fotoğraflar salonu griye
boyasa da fotoğraflann hiçbiri
birbirine benzemiyor. Bazılan bir
arada, bazılan ıse tek başına
sergileniyor. Kimileri birbirine
iliştirilmiş ya da hafifce tutturulmuş
olan fotoğraflann bazılan flu,
neredeyse görünmez; bazılan fazla
aydınlatılmış, bazılan ise aşın
derecede net...
Sergide, Avedon'un dev
boyutlardaki fotoğraflan da yer
alıyor. Bunlann bazılan metal,
demir ya da tahta plakalann
üzerinde, bazılan ise hiçbir koruma
olmadan öylece buluşuyor
izleyicisiyle. Böylece bir anlamda
Avedon'un istediği buluşma da
gerçekleşiyor. Fotoğrafla fotoğrafa
bakan kişi arasında bir fark
kalmıyor neredeyse.
Fotoğrafta ilkelerinden asla ödün
vermeyen A\ edon. resim
boyutlanna meydan okuyan ilk
fotoğrafçı.
Tüm klişelerden uzaklaşarak
fotoğrafa özgürlüğünü kazandınyor
yıllardır. Sergiyı gezenler, 50 yıl
boyunca sanatçının saplantılanyla
uzîaşmasına tanıklık ediyorlar.
Avedon her fotoğrafında
karşısındakiyle ilişki kurmanın
yollannı anyor. Cardin için bir
mankenle sohbet eden sanatçı, bir
yandan da Francis Bacon, Truman
Capote. Carson McCullers, Jean
Renoir, Borges, Samuel Beckett ve
babasıyla konuşuyor. Richard Avedon, Francis Bacon'ı 1979 yıhnda böyle görüntfilemişti.
Dîno Risi:
Sinema bir şiirdir
Kürtür Servisi - Le Figaro
gazetesi, sinemanın
yüzüncü yılı nedeniyle
yedinci sanatın
temsilcilerine bazı sorular
yöneltiyor. Son olarak
Italyan yönetmen ve
senaryo yazan Dino Risi,
Anne de Gasperi'nin
sorulanna şu yanıtlan
vermiş:
- Smcmada sizi ilk
korkutan şey nedir?
Başroldeki İcadın oyuncu
tren raylannın üzerinde
yatıyordu ve bir tren ona
doğru hızla
yaİdaşıyordu... Ben sekiz
yaşındaydım.
- Sinemada ilk cinsel
heyecaıuruz?
Çok güzel kalçalan olan
bir kadın masanın
üzerinde duruyor ve
masadaki adamlar da
gülüyorlardı. Daha sonra
benim sinemadaki ilk
aşkım Rudolph
Valentino'nun rol arkadaşı
VVllma Bancki ıdi.
- Sinemanın bir kadın ya
da bir erkek olduğunu
düşündüğünüzde sizce iki
cinsten de kimler bu sanatı
en î\i temsil ederdi?
Jean Gabin sinema
tarihinin en başanlı
sanatçısıdır benim
gczümde. Sharon
Steneun adını da çağdaş
bir ömek olarak
verebilirim.
- Anılannızda yer eden bir
sinema salonu var mı?
VI lan'dakı Silenzioso
Sineması... Sabahlan bile
açık olurdu.
- Eski bir filmi yeniden
çekmek ister miydiniz?
Yeniden çekimlerden
nefret ediyorum!
Belki bazı komedi
filmleri için anlayışlı
davranabilirim. Ancak
çok iyi çekilmiş bir filmi
yeniden cekmenin bir
anlamı yok bence.
- Sinema güzel bir masal
nudır, yoksa başka bir şey
midir sizce?
Öncelikle sinema bir
şiirdir. Başlangıçta
elinizde güzel bir şiir
varsa sonradan masala
falan ihtiyacınız olmaz.
- Sinemada sevmediğiniz
bir şey var mı?
Pek çok filmde cinsellik
var. Oyle ki bu filmleri
izleyenler, artık insanlann
sevişmeyi bilmediklerine
hükmedecek! Bu
filmlerin hepsi de çok
saçma!
- 2000'ti yıllarda sinema
nasıl olacak sizce?
Spielberg'in ellerinde
olacak.
Yeni teknoloji zafer
kazanacak!
Tabii gişe yapan filmler
aracılığıyla kazanılacak
bu zafer...
- Sizce sinema tarihinin en
iyi filmleri nedir?
Ford'un "Posta ArabasT
ve Chaphn in "Şehir
IşddarT adlı filmi
arasında tereddüt
ediyorum.
Türk Seramik Derneği'nin sergisi, salı günü Destek Reasürans'ta açılıyor
'70'lerden Günümüze' seramik
Kültür Servisi - Türk Seramik Derneği,
geçen yıl başlattığı ve gelenekselleştirmeyi
amaçladığı seramik sergilerinin ikincisini;
70'lerden bu yana üreten, sergiler açan ve
karma sergilere katılan Cumhuriyet dönemi
ikinci kuşak seramik sanatçılanna ayırdı.
Geçen yıl açılan ve Cumhuriyet dönemi
birinci kuşak seramik sanatçılannı kapsayan
"Ateşle Çeyrek Asır" adlı serginin devamı
niteliğinde olan "70'lerden
Günümüze"başlıklı sergi, salı günü
Maçka'daki Destek Reasürans Sanat
Galerisi'nde açılıyor.
1970 yılından bu yana kişisel sergi açmış ya
da Devlet Resim ve Heykel sergileri,
Günümüz Sanatçılan Istanbul sergileri ve
Yenı Eğilimler sergilerinden en az birine
katılmış olan seramik sanatçılannın davetli
• 70'li yıllardan bu yana yapıtlar
veren Cumhuriyet dönemi ikinci
kuşak seramik sanatçılannın
çahşmalanna aynlan sergi,
geçen yıl açılan "Ateşle Çeyrek
Asır" başlıklı serginin devamı
niteliğinde.
olduğu bu sergide, 43 seramikçınin
çalışmalan yer alıyor.
Türk Seramik Derneği Başkanı Yüksel Güner.
gelecek yıllarda temah sergilerle devam
edecekleri bu etkinlikle birlikte. sanatçılan
yeni işler üretmeye teşvik etmek istediklerini
de belirterek. "Düzenlediğimiz sergilerin
getenekselleştirilmesini se sürekliliğin
korunmasını amaçüyonız" dıyor.
Derneğin Sanat Kunılu üyesi Prof. Dr.
Güngör Güner, resim, heykel
ve teknolojiyi bir araya getiren ve geçmişte
büyük bir öneme sahip olan sanatı, ülkemizde
daha güncel kılmayı hedeflediklerini
belirtirken. Sanat Kurulu'nun
bir diğer üyesi Candeğer Furtun, seramik
sanat yapıtlannı daha çok yaşama sokmak
istediklenni ifade ediyor.
1990 yılında kurulan Türk Seramik Derneği,
seramik üretenler, seramik dalında bılımsel
çahşmalar yapanlar ve seramik
sanatçılanndan oluşuyor.
Dokuz yüzü aşkın üyesi bulunan Türk
Seramik Derneği, Avrupa Seramik
Derneği ile Dünya Seramik Federasyonu
üyesi. "70'lerden Günümüze" başlıklı sergi,
9 hazirana kadar izlenebilecek.
SİNEMA REHBERİ... SİNEMA REHBERİ... SİNEMA REHBERİ
- Vahşi Nehir
(A. Capıtol 310 06 16, K. Süreyya 336 06 82, B.
Renk 572 06 82, M. Mövenpıck 285 06 95, E.
Akmerkez 282 05 05, B. Atlas 252 85 76, O.
Gazi 247 96 65, P. Güney 354 13 88, A. Yıldız
589 61 39)
- thtiras Rüzgarlan/ (B. Emek 293 84 39, Ş.
Kent 241 62 03, E. Akmerkez 262 05 05, E.
Parliament C.C. 263 18 38, M. Mövenpick 285
06 95, Bakırköy 74 572 04 44, A. Prestige 560
72 66, Ç. Şafak 516 26 60, K. Kadıköy 337 74
00, A. Capitol 310 06 16, F. Pyramid 348 01 50,
E. Apollon362 51 00)
-North
(Ş. Sıte 247 69 47, K. Reks 336 01 12, Ç. Şafak
516 26 60, B. Lale 249 25 24, A. G. Prestige 560
72 66. B. Incırli 572 64 39)
- Elm Sokağı'nda Son Kâbus
(B. Fitaş 49 01 66, H. As 247 63 15, M.
Mövenpick 285 06 95. K. Moda 337 01 28, E.
Akmerkez 282 05 05. A. Capitol 310 06 16)
- Sevginin Gücü- Leon
(A. Capitol 310 06 16. E. Akmerkez 282 05 05,
N. AFM 230 94 37, B. Fitaş 249 01 66. M.
Mövenpick 285 06 95, K. Moda 337 01 28)
- Gizli Gerçek
(B. Avşar 583 14 97, Ş. Kent 241 62 03, E.
Parlıament 257 78 20, M. Mövenpick 285 06 95.
B. Fitaş 249 01 66. K. Ocak 336 37 71, Avcılar
Standart695 36 45))
- Oliver Stone Filmleri, "Cennet ve Yeryüzû"
ve 'Katil Doğanlar" • " ,
(Beyoğlu Alkazar 245 73 83)
- Forrest Gump
(N. AFM. B. Pera 251 32 40, B. Karya 542 11
72, K. As 336 00 50) . . . *
- O Şimdi Asker
(B. Fitaş 249 93 61, Aksaray Yıldız 589 61 39,
K.gümrük Stad 52104 08)
- Ucuz Roman
( H. As 247 63 15, B. Lale 249 25 24, B. Avşar
583 14 97, K. Hakan 337 96 37)
- Bebek Firarda
(Ş. Site 247 69 47, B. Sinepop 251 11 76, Ç.taş
Şafak 516 26 60, K. Broadwa\ 346 14 81, B.
Inçirlı 572 64 39, K. Cep 389 06 16)
- Ölümsüz Savaşçı 3
(Sıte 247 69 47. B. Sinepop 25111 76, Ç.taş
Şafak 516 26 60, K. Broadvvay 346 14 81, B.
{ncirli 572 64 39. Florya Prestij 663 28 86)
- Richie Rich
(Nova Baran 240 35 58, B. Beyoğlu 251 32 40,
B. Avşar 583 14 97, A. Yıldız 589 61 39. T. Sur
523 67 12, A. Capitol 310 06 16, K. KSM 338
90 76, Kartal 389 06 16, A. Standart 695 36 45)
- Yankee Zulu
(0. Odeon310 98 69)
- Mavi Gök
(K. Bahariye414 35 05)
- Aslan Kral
(H. As 247 63 15. Teşvikiye AFM 224 05 05, B.
Fitaş 249 01 66, K. Süreyya 336 06 82, A.
Capitol 310 06 16, E. Apollon 362 51 00, K. As
336 00 50. A. Yıldız 589 61 39, B. Avşar 583 14
97, H. As 247 63 15, K. Özlem 529 93 28,
MaltepeCep352 47 12, K. Feza631 16 08)
PENALTI
MEMET BAYDUR
Dil Düşüncesi
Sayın Fuat Andıç'ın mektubunun ikinci bölümünü
okumaya devam ediyorum.
"Cumhuriyet devrine geliyoruz. Lisan tekrarbirsi-
yasi mesele olarak karşımızda. Cumhuriyet Türki-
ye'si, Osmanlı Türkiye'siile bütün bağlannı koparmak
mecburiyetinde. Hâkim olan düşünce; eğer bütün
bağlarkopmazsa Cumhuriyetyaşayamaz. Yaşarmıy-
dı, yaşamaz mıydı? Tabii tarihi tersinden yazmaya
imkân yok. Biz yalnızca geçmişi tetkik edelim. Ma-
dem ki Osmanlı medeniyeti Islama, Islam da Arap-
çaya bağlı, evvela yazımızı değiştiriyoruz. Ve sonra It-
tihatçılann başlayıp da bitiremediği dili 'sadeleştir-
mek' meselesini ele alıyoruz. Dili sadeleştirmek üç
yönden yürüyor. Nesir lisanı Arapça ve Farsça keli-
meleri bir çırpıda atryor. Türk-Osmanlı lisanında beş
asır kullandığımız kelimelerin yerine ya Moğolcadan,
Uygurcadan kelimeler alıyor veya tamamen uyduru-
yoruz. Veya Arapça diye atıp, yerierine Fransızca ke-
limeler alıyoruz. 'Hesap'aritmetik, 'hendese' geomet-
ri, 'içtimai' sosyal, 'müdür' direktör, 'paşa' general
oluyor.
Burada uzun bir tımak açmak lazım. Türkiye'deki
yabancı mektepler, bilhassa Fransız mektepleri hak-
kında. Unutmayalım, Osmanlı Türkleri asırlarca Av-
rupalıyı kovaladı. Sonra işler tersine döndü, Avrupa-
lı b'ızi iki asır gibi birzamanda Avrupa'dan geriye ite-
ledi. önce zannettik ki bizim de Avrupalı gibi bir or-
dumuz olursa bu kovalama duracak. Bu, sözünü et-
tiğim Üçüncü Selim zamanlan. Durmadı tabii. Son-
ra kendi kendimize karar verdik. Avrupalı gibi olalım,
o zaman bu kovalama durur. Kendimizi aldatıyorduk.
Avrupalı gibi olmak ne demek? Avrupaca konuşmak
enbaşta. Tekrar ediyorum: Tanzimattan Birinci Dün-
ya Harbi başına kadar Avrupa eşittir Fransa. Tanzi-
mat ilk lingafonu Tün\iye 'ye, Mekteb-i Sultani ile ya-
ni bugünkü Galatasaray Lisesi ile getirir. Mektepte dH
Fransızcadırama Galatasaray bir Türk mektebidir ve
Türk çocuklannı yetiştirir. Osmanlı Türkiyesi'nde ay-
nı zamanda misyonerier de vardır. Mektepler kurar-
lar. Fransız Katolik misyonerieri, cezüitler, sonra da
Amerikan Protestan misyonerieri Istanbul'da ve Ana-
dolu'da mektepler açariar. Bir Avrupa dili, bilhassa
Fransızca öğrenmek gün geçtikçe zaruret olmakta-
dır. Yabancı dil bilmek, devlet kapısında ileriemek için
lazımdır. Öbür taraftan yabancı mekteplerin açık ve-
ya kapalı gayesi, yeni yetişen nesli kendi düşüncesi-
ne bir nevi esiryapmaktır. Düşünen, düşünebilen in-
sansa, sadece devlet memuru olmak mecburiyetin-
dedir. Zira sanayi ihtilali Osmanlıya gelmemiş; düşü-
nen insanı tutan, devletten bağımsız, ayn birkapita-
list sınıfı yoktur. Binaenaleyh meseleler münakaşa
edilemez, edilmez. Madem ki Tanzimattan bugüne ıs-
tikamet Avrupalılaşmaktır, her düşünen, bu Avrupa-
lılaşma cereyanınm bayraktan olmaya mecburdur.
Gittiği mekteplerden öğrendiği Fransızcasıyla, Fran-
sız hayranı çıkmıştır. Fransa taklit edilir. Kelimeye dik-
kat et: Taklit. Okuryazarianmız Fransayı taklit ededur-
sun, Anadolu'nun bundan ne haberi vardır, ne de
haberi olsa bile anladığı. Saray ile halk arasındaki
uçurum Tanzimattan sonra da devam eder.
Cumhuriyetle biriikte Türkçeyi sadeleştirmek, ba-
sitleştirmek için Türk Dil Kurumu kurulur. Azalan o za-
manın okur yazarian. Aralannda Rusça, Özbekçe fı-
lan bilen birkaç kişi varsa da çoğunun bıldıği dil Fran-
sızcadır. Lisanımızla oynamaya devam edilir. Uydur-
ma kelimeler birbırini takip eder (...) İkinci Dünya Har-
bi bitmiştir. Türkiye harbe gırmemekle beraber müt-
tefıklerin yanında yer almış ve Amerika'nın 'dostlu-
ğunu' kazanmıştır. Sovyet tehdidine set çeken Tür-
kiye, Amerika'dan yardım almaya başlar. Bu arada
Fransızca ölmüş, yerini Amerikanca almıştır. Türkiye
bu sefer de Amerika'yı iaklide koyulur. 1950 sene-
sinde Demokrat Parti iktidara gelir. Demokrat Parti
yöneticilerine göre, o güne kadar Cumhuriyet idare-
si halka inememiştir. Oysa demokraside oy halktan
gelecektir, halka inmek gerekir. Halka nasıl inilecek-
tir? Demokratlar bunun biryolunu ezanı Arapça okut-
makta buluriar. Demokrat Parti sağcı bir partidir.
CHP'ye karşıdır.
1960 senesinde Demokrat Parti, bir askeri darbe
ile iktidardan düşer ve Türkiye'de ortanın solu - or-
tanın sağı mücadelesi başlar. Bu mücadele hâlâ de-
vam etmektedir. Her iktidar, iktidara gelir gelmez li-
sana el atmaya devam eder. Politikanın kapışmalan
lisanı etkiler, her kapışma tekrar yeni bir lisana yol
açar. Mesela televizyonda (devlet televizyonunda,
başkası yoktur zaten) okunan haberieri kimse anla-
maz olur. İktidar, özellikle sol kesim, ısraria üzerinde
durduğu 'saray başka lisan konuşuyordu, halk baş-
ka' şeklinde Osmanlı tarihine yaptığı tenkidi yeniden
yaşadığının farionda bile değildir. Öbür taraftan Ame-
rikan hayranlığı, kopyacılığı süratle ileriemektedir. In-
gilizce kelimeler, hatta Ingilizce cümleyapısı Türkçe-
mize girmeye başlar. Dil yine değişir: Netice bugün
kullanılan Türkçedir. Bakkallar market olmuştur artık.
Dil değişir; bu son derece tabii. Shakespeare'/n
Ingilizcesi bugünün Ingilizcesi, Dante'n/n Italyanca-
sı bugünün Italyancası değil. Ama bir dil heron beş,
yirmi senede bir hükümet emri ile değiştirilirse ve bu
değiştirme siyasi sebeplerden doğuyorsa vaziyet ha-
kikaten vahimdir. Türkçe son yüzyıl içinde siyasi ta-
kımlann tekmelediği futbol topu olmuştur. Benim
okuyup anladığım Türkçeyi baban anlamaz; babanın
anladığını sen anlayamazsan, Türk sanat ve düşün-
ce tarihinin sayfalan bence okunamayacak kadar ka-
ralanmaya başlanmıştır. Nasıl karalanmasın? Kütüp-
hanelerimizi tekrar tekrar yakmaktayız.
Galiba geçen sene idi, Babıâli'de Yakup Kadri'n/n
birkitabını, Erenlerin Bağından'/ anyorum. Hiçbiryer-
de yok. Onun birçok kitabını basmış bir yayınevi,
Erenlerin Bağından'/ neden basmadınız sualime 'O
kitabı Türkçeleştırecek kimseyi bulamadık" diye ce-
vap verdi. Bin dokuzyüz otuzlu yıllarda basılan ve be-
nim orta mektepte okuduğum bir kitabı bugün Türk-
çeleştirmek lazımmış! Çince miyazmış acaba Yakup
Kadri? Üstelik o Türkçeyi anlayıp da uydurmacaya
çeviren bulunamıyori
Büyük Türkmütefekkirirahmetli Cemil Meriç, 'Kâ-
musa uzanan el, namusa uzanan eldir' derdi. Onun
nesli bu dünyayı teri<etti; benim neslimse terketme-
nin arifesinde. Abdülhak Şinasi'y/, Yakup Kadri'yi
Ahmet RasimV yazıldığı gibi okuyabilen nesil. Hem
kâmusumuzu hem namusumuzu kurtarmak sana ve
senin nesline kalıyor Memet. Bilmem yanılıyor mu-
yum? Gözlennden öperim. Fuat Andıç."
Sayın Andıç'ın mektubu böyle. Dil konusu, hayatı-
mın yüreğinde durmakta devam ediyor. Katılsanız da,
karşı çıksanız da bu mektubun sorduğu sorulan cid-
diye almadan yapabilir misiniz?
11. GENÇLİK GÜNLERİ
BUGÜN:
HARBtYE MUHSİN ERTUĞRUL: 12.00 Film
"Bagla Beni" Yönetmen: Pedro Almodovar
15.00 Konser Bora Kayalar-Ömer Türkay
KADIKÖY HALDUN TANER: 19.00 Oyun
"Yanhşuk" İTÜ Teknik Sahne
ÜSKÜDAR MUSAHİPZADE CELAL: 19.00 Oyun
"Ateşli Aşklann Sonuncusu" Tiyatro Dünya
FATtH REŞAT NURİ: 19 00 Oyun "Evlilik Şirketi"
Güneş Tiyatrosu