25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
5TEMMUZ1994SAU CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15 Uluslararası Münih Festivali'nde 36 ülkeden 168filmgösterime sunuldu Meyicinin bakışındaki derinlik...MEHMETBASUTÇU MÜNİH - En ince, en göz kamaştına, en gü- zel Utifat ne olabilir? Kuşkusuz, ne en şürsel olanı, ne de övgü dozu en yûksek olanıdır. En ince, en gûzel iltifat, en içten olanıdır. Bir de o iç- tenüğe duru bir özgünlük eklendi mi iltifat alanın keyfıne diyecek yoktur artık... Hafif bir içkinin, çekîngenliğin doğal perdele- rini araladığı buğulu gözlerinize uzun uzun ba- kan, ilk kez taruşüğınız alımb bir bayanın, bir süre durakladıktan sonra bir ölçüde şaşkın ama kendinden emin bir sesle, "Bakışlarınızda çok büyük bir derinlik var" demesi, işte böylesine unutulmaz bir ilufatnr... Bfltçe lusıntosı ve çeviriden fedakârlık Uluslararası Münih Festivali'nde bu düşün- celere dalmamın nedeni, baa fılmjerle aramdaki Uetişimi farklı biçimlerde kurmak, sinemasal tadı ahşılmadık yollardan sağlamak zorunda kalmış olmamdandı. Almanca bilmeyince, her filmın Ingilizce alt yazıh olmamasına karşın anı- nda Fransızca ya da Ingilizce çeviri de yapı- bnayınca; aynca, toplantı ve basın konferans- lannda da ülke diliyle yetinildiğinden (durma- dan artan bütçe kısıntılan, festival yöneticilerini anında çeviriden feda- kârlık etmeye zor- lamış), olup bitenleri anlamak (daha doğru- su duyumsamak) için sağlam bir iletişimin te- mel boyuüanndan biri olan bakışlara san- lmaktan başka yol kajmıyordu geriye... Örneğİn, Münih do- ğumlu Avusturyalı yö- netmen Mkrhael Hane- ke'nin "Yediııci Krta" (1989) ile başladığı üç- lemenin son bölümünü oluşturan "Şans Kro- nolojisinin 71 Parçası" (71 Fragmente Eıner Chronologie Des Zu- falls) adlı son filminde anlattığı günJük an- lamsızbklann, kent in- sanını için için kemiren ve ilk bakışta nedensız gibi görünen şiddetin ya da toplumsal çözül- melerin özünü kavra- yabilmek için Almanca bilmeye gerek yoktu; oyunculann ses tonu ve yorum gücü, mızanse- nin çarpıalığıyla birleşince, görsel iletişim rahat- cagelişebiliyordu... Hoşbirses t New York'ta Çıplak' New Yorklu yönetmen Daniel Algrant, ilk ko- nulu filmi olan "New Yorkta Çıplak"ta (Naked in New York) Amerikan sinemasının bilınen bi- çemini yenilemek gibi bir kaygısı olmasa da hoş bir ses getirmeyi başanyordu. Genç bir tiyatro yazannın New York sanat dünyasıyla tanı- şmasını hafif ve neşeli bir dille anJatan, bu arada eleştirel bakışını yitirmeyen Algrant, aynca, Art- hur Pem'den Tony Curtis'e Kathleen Turner'dan VVboopi GoJdberg'e dek bir dızi Hollywood yıldıanı kısa rollerde önümüze getirirken de ba- şanlıydı. Sözcüklerden vazgeçmenin olanaksız olduğu bu filmin, îstanbul Film Festivali'nin yanşmalı bölümü için iyi bir aday olduğunu dü- şünerek yönetmene bir ön teklif getiriyorum. Hemen aülıyor: "Çok sevinirim. tstanbuTu mut- laka tanunak istiyorum. Babam İstanbul'da doğ- ntuş; ooun annesi ve babası da tstanbul doğumluy- muşlar..." Macaristanlı genç yönetmen Jaoos Szasz'ın ikinci filmi olan "Woyzeck"i anlamak, anlama- nın ötesinde kucaklayabilmek için siyah beyaz görüntülerin kmlcımlı akıalığına karşı koy- mamak gerekiyor. Georg Büchner'in öyküsünü özet olarak da olsa bilmek yeterli. Gerisi, dört dörtlük bir sinema... "Woyzeck", sanat ve dene- • BenStiller'in ilk filmi'Reality Bites' alabildiğine televizyon kokan geveze bir film (üstte). Janos Szasz'ın 'Woyzeck'i sanat ve deneme türünün Münih'teki en güzel örneklerinden biriydi (solda). Patrice Leconte'un 'Yvonne'un Kokusu' (sağda.) me türünün, Münih'te izlediğim en güzel örnek- lerinden biriydi... Televizyon çalışmalanyla tanınan Amerikalı Ben Stiiler'in ilk konulu sinema filmi olan "Rea- h'ry Bites" ise alabildiğine televizyon kokan ge- veze bir film. Görsel açıdan da bir özclliği yok. Leconte'dan 'Yvonne'un Kokusu' Alt yazılar ana dilinizden de olsa hiçbir şey değişmez. Bu durumda, Fransız yönetmen Pat- rice Leconte'un, son filmi "Yvonne'un Kokusu" (Parfüm D'yvonne) üzerine bir Alman gazete- ciyle hemen yanımdaki masada yaptığı söyle- şiyi, Transızca konuşulmasa da anlayacaktım gibi geliyor bana... Ve İstanbul kentınin içerdiği düş yüküne, çekiciliğe, bir kez daha taruk oluyo- rum. Festivale konuğumuz olarak gelip geleme- yeceğini sorduğumda Patrice Leconte'un bakı- şlannda yeni bir ışık parlayıveriyon "Mutlaka görmek istiyorum İstanbuTu. 1995'te yeni bir film çekimine bâşiayacağım icin çok zor, ama 1996'da mutlaka" dıyor. Leconte, "Bay Hire'Men "Yvon- ne'un KokustTna dek, başanlı edebiyat uyarla- malanyla dıkkati çeken bir sanatçı... 'Yokıı' ve 'Zıkkımuı Kökii' Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu Alman sinemaseverler, Başar Sabuncu'nun Naznn Hik- met'ten uyarladığı "Yolctı"nun özgün sinemasal dünyasını, Kurtuluş Savaşı yıllanmn Doğu Anadolusu'nda sert geçen bir kışın ıssızhğında, cepheye yakın bir istasyonun kapalı mekanında üç kişi arasında yaşanan çekişme ve çatışmanın içerdiği değişik boyutlan, Almanca alt yazılar olmasa da kavrayabileceklerdi herhalde... 25 haziran / 2 temmuz tanhleri arasında, 36 ülkeden uzun ya da kısa 168 filmin program- landığı festivalin cocuk fılmlen bölümünde su- nulan ikinci Türk filmi "Zıkkımuı Kökü"nde, küçük Muzo'nun yaşamına tamk olan genç Al- man ızleyıdler, Memduh Ün'ün Madt Koper'le birlikte Muzaffer İzgü'den uyarladıklan bu ger- çek öykünün kahra- manıyla özdeşleşebil- mek için belki de söz- cüklere gereksinim duymamışlardı... Sinema, karanbk bir salonda, beyaz perdeye tek yönlü yansıyan ışık huzme- sinin getirdiği görün- tülerden ibaret değil- dir. Önemli olan se- yircilerin gözlennin de çakmak çakmak olabilmesidir. Ve si- nemasal alışveriş, an- cak o zaman gerçek- leşebiür. En zor olan ise her biri diğerinden farklı o çakmaklan devamh ateşleyebile- cek kıvılamlan yara- tabilmek değil midir? Gerçek sinema sa- natcısı, işte bu ateşi sürekli taze tutmayı başaran yönetmen- dır Münih Festivali, bir filmin anlamını ya da anlamsızlığını, sahneye koyduğu kişilerin ko- nuştuklan dilden, hatta sinemasal dılden önce, izleyıcisinın bakışlanndaki derinlikte ya da sığlıkta aramak gerektiğini düşündürdü bana. Ancak bu noktada, doğaldır ki izleyicinin sine- ma birikimi, genel kültür düzeyi, bireysel bek- lentılen gibi kalm bir ven demeü giriveriyor işin içine... Ve bir sinema festivali izlenimlerinın dışına taşarak dallanıp budaklanıyor konu. Bavyera sinemasının 75. yılının kutlandığı Münih te, yedinci sanaün 99 yaşını doldurduğu bir zaman diliminde, onlarca güzel filmin getir- diği çok renkli alevlerin ışığında birkaç adım geri çekılerek sinemanın değişik boyutlan üzerine bi- raz da derinlemesine kafa yormak, kuşkusuz ge- rekli ve yararh bir çaba olacako... 'Altın Güverdn 9 adayları Kültür Servisi - Kuşadası Belediyesi tarafindan, Popü- ler Müzik Sanatı Vakfı'nın (POPSAV) işbirliği ile düzen- lenen "Kuşadası Altn Güver- dn 1994 Müzik Yanşması"- nın ön jüri değerlendirmesi geçen gunlerde yapıldı. AB Rıza Türker, Bano Kntağ, Ergin Bener, Iskender Paydaş, Koral Santaş, Os- man Vağmurdereü, Ozkan Uğur, Seîçuk Başar ve Tur- g?ıy Noyan'dan oluşan ön jü- rinin, yanşma şartnamesi uyannca yaptığı değerlendir- me sonucu, Kuşadası'nda yapılacak büyük finale katı- lacak yapıtlar ve yedekkri be- liriendi. 25 Temmuz ile 30 Temmuz 1994 tarihinde, Pepsi Cola'- mn sponsorluğu ile Kuşa- dası'nda gerçekleştiriJecek festivalin kapsammda ve 30 Temmuz 1994 gecesi yapıla- cak olan büyük finale katı- lmak üzere Ali Fuat Ülgen'in (besteci, söz yazan ve yonım- cu) "Safinaz"; Aydm Tansd'- in (besteci, söz yazan ve yo- rumcu) "Negatif-PoatiT; Ayfaan Çakar'ın (besteci, söz yazan ve yorumcu) "Umrt- mam Seni". Deniz Çeük'in bestelediği ve sözlerini yazdı- ğı, Derya ÇeKk'in yorum- ladığı "tstemiyonım"; EHf Ereoy*un (besteci, söz yazan ve yorumcu) "DeK Sevgünn"; Erkan Turhan'ın bestelediği ve sözlerini yazdığı, Nermin Şenyûz'ün yorumladığı "Son Veda"; Izel Çdiköz'ün beste- lediği, Ercan Saatçi'nin sözle- rini yazdığı, Hakan Peker, Izd Çeüköz, Ercan Saatci, Burak Kut, Seden Gürel ve Ferda Anıl Yarkm'ın seslen- dirdiği "Biz Hep Böyleyiz"; Mete Oğuz Göksoj 'un (bes- teci, söz yazan ve yorumcu) "Bugûn Seni Düşündüm";, N. Murat Soydan'ın (besteci, söz yazan ve yorumcu) "Nedien"; Tuocay Yönaç'ın (besteci, söz yazan ve yorumcu) "Adres" adlı şarkılan seçildi. 14.GraîıkUrunler ~w% 1 1 v •• WW Sa8WR i5Sffi Reklam, tasanm, odıılSADIK KARAMUSTAFA Türkiye'de bağımsız tasanm şirketlerinin gelişmemesinde ya da geç fılizlenmesinde, reklam ajanslannın tasanm departman- lanna sahip olmalannın. grafık tasanm işinin ajans bünyesinde yapılmasırun, ajansın müşterisine tasanm fatura etmemesırun ve bu hizmetm "müessesenuı hediyea'" olarak sunulmasının önemli bir payıvardır. Reklam ajanslan kazançlannı reklamın üretiminden ve yayımı- ndan doğan komisyonlardan sağlarlar. Matbaada basılan ya da basmda, televizyonda yayı- mlanan işin toplam fiyatı üzerin- den belli bir yüzde alıriar, aynca tasanm ücreti fatura etmezler. Yıllann getirdiği ahşkanlıkla "be- dava" verilen bir hizmet için hiç- bir reklam müşterisi para öde- mek istemez. Bu nedenle, Batı'- daki büyük tasanm şirketi örneği bizde yoktur. Ancak suuriı sayı- daki "grafik bürolan" ve serbest çalışan tasanmcılar, reklam dışı alanlarda tasanm hizmeti verir- ler. Reklamcüık ve tasanm Reklam müşterilerinin, genel- de yaratıa çabşma, özelde de ta- sanm için para ödememe alı- şkanhklan son yıllarda, yavaş da olsa kıniıyor; bazı reklam ajans- lan müşterilerinden Grafikerler Meslek Kuruluşu taban fiyat lis- tesi kriterlerine göre tasanm ve uygulama ücreu ahyorlar. Geçen yü bir banka, reklam kampan- yası için ajanslar arasında yan- şma açü ve finale kalan üç kuru- luşa yaratıa çaüşmalan için para ödedi. Bu olurnlu gelişmelerin, bir süre sonra rekJam ajans- lannın tasanm şirketleri ve ser- best tasanmcılarla daha sıkı bir ilişki kurmalanna yol açacağını sanıyorum. Ve böylece, müşteri sayısında meydana gelen iniş çı- kışlar yüzünden aşuı kadro yük- lenmesi ya da anormal 15ten çı- karmalann yaşandıgı reklam sektönınde işsızük sorunu bir öl- çüde çözümlenmiş olacak. Reklam ajanslannda grafik ta- sanm bölûmlerinin bulunma- sının Türk tasanmına kazan- dırdığı olumlu bir özellik var; ge- lişmiş bazı Batı üLkelerinde görü- • 14. Grafik Ürünler Sergisi'nde ödüllerle ilgili yıllardır süregelen spekülasyonlar büjoik ölçüde son buldu. Genç tasanmcı kuşağı sergiye ağırhğını koydu,damgasını vurdu. Artık Türk tasanmı yeni isimlerle anılacak. Bu yılki sergide yer alan tasanmcılar Türk grafik tasanmının gelecek kuşağını oluşturuyor. ten, reklamakk ve grafik tasanm arasındaki "kopukhık" bizde ya- şanmıyor. ÖzeÛikle ABD'de ge- rek rekJam sektöründe gerekse tasanm eğitimi veren kunımlar- da reklamcılıkla tasanm arasında aşüması zor bir uçunım oluşmuş- tur. Özenli ve duyarlı RekJamalar, tasanmcılann, "tasanmcılar için tasanm" yapü- klanndan yakınırken tasanmcı- lar, reklamcılan sonına sadece pazarlamaa gibi yaklaşmakla suçlarlar. Okullarda reklam ta- sanmı ile grafik tasanm ayn bö- lümlerhalinegelmiştir. Grafik ta- sanm bölümlerinde, reklamah- kla ilgili herhangi bır konuya rastlamak pek mümkün değildir. 14. Grafik Ürünler Sergisi, Türkiye'de iyi reklamalann ta- sanm konusunda ne kadar özenli ve duyarlı olduklannı, bir görsel iletişim araa olarak grafik ta- sanmı ne kadar önemsediklerini bir kez daha gösterdı. Öte yan- dan iyi grafik tasanmcılann, rek- Iamm en önemli silahı olan "üuıa" unsurunu nasıl başanyla kullandıklannı gördük. Serginin ödül törenınde ajans yöneü'ci ve calışanlannın, arkadaşlan ödül kazandıkça nasıl coştuklanna tamk olduk. Sergiye katılmakta geciken tasanmcılann işlerini, sergiye koyabilmek için yönetici sekreterlerinin çabalan bızi duy- gulandırdı. Seçici kurulun rek- lama, reklam, veren, matbaacı, fotoğrafcı, halkla ilişkiler uz- manı, iletişimci üyelerinin büyük bir ciddiyette değerlendirme yap- malan biz tasanmcılan gurur- landırdı. Ancak birlikte var ola- bileceğimizi anladık ve sevinç duyduk. Genç tasanmcı kuşağı Kim ne derse desin yaptığı bir işin ödüllendirildiğini gönnek in- sanı mutlueder. Bizyıllardır "gra- fik ürünler sergüeri"ni kendi aramızda tartışırken sergilenme- nin önemli olduğunu, ödüllendir- menin ise ikinci planda kalması gerektiğini konuşur dururuz. Buna rağmen gerçekte ödüller ön plana çıkar. Bu durum zaman za- man rahatsızhklar yaratır; bir ta- sanmanın çok ödül kazanması dedikodulara yol açar; ödül kazanamayanlar küser, çamurlar aübr, hep aynı isimlerin ödül ka- zanması yakınmalara neden olur, bu yüzden insanlar sergiyi boy- kot ederler. 14. Grafik Ünînler Sergisi'nde tüm bu spekülasyonlar büyük öl- çüde son buldu. Genç tasanmcı kuşağı sergiye ağırhğını koydu, damgasını vurdu. Artık Türİc ta- sanmı yeni isimlerle anılacak. Dünün gençleri Hakkı Mısırhoğ- lu, Serdar Benli. Haluk Tuncay, l ğurcan Ataoğla, Gülizar Çepoğ- lu, Turgut Erentürk, Mesut Kaya- lar. Murat Lafçı, Sa*aş Çekiç orta kuşağa doğru adım atarlar- ken Timuçin Unan, Esen KaroL, Onur Bayiç, Tibet Sanlıman. Ya- şinı Demir. Murat Ydmaz, Fanık Akın, Mehmet Ali Türkmen, Erol Egemen, Tûlay Ulukılıç ve daha birçok genç tasanma, Türk gra- fik tasanmının gelecek kuşağuu oluşturuyorlar. Ankara gibi ve- rimsiz bir ortamda calışmalanna karşın çok iyi işlerçıkaran Solaris Tasanm Grubu'nun da sektörü- müzün geleceğinde önemli bir yeri olacak. "Gelecek" kuşağı- mızı heyecanla selamlıyorum. Yazan ve yazışan Tûrkiye "Grafik Crüıder Sergisi"ne hazırlanırken posta idaresınin yarattığı sorunlar bir hayli can sıkü. Sergi katılma formlan ta- sanmalara ya geç ulaştı ya da hiç gitmedi. Bu yüzden pek çok gra- fik tasanma sergiye katılamadı. Belge ve davetiyelen gönderebil- mek için faks, telefon, özel ulak, özel olarak kiralanmış resmi pos- tacı gibi araçlara başvuruldu. Çünkü Taksim'den aülan bir mektup Nişantaşı'ndaki adrese ulaşmıyor "adresten aynlmıştır" damgasıyla geri gönderiliyordu. Adresten aynldığı iddia edilenler, halen bu ajansta çalışan GMK Yöneü'm Kurulu üyeleriydi. Bir ülkede mektuplanruz yerine ulaştınlmıyor ya da çok geç ulaştınlıyorsa orada çağdaş uy- garbktan söz etmek mümkün de- ğildir. îletişim alanında çalışan tasanmalar olarak, bir yıl önce ekranlardan "Ben konuşan Tör- kiye istiyonıiB", "Ben radyomu is- tiyorum" diye seslenenlere çağn- dâ bulunuyoruz: "Biz sadece ko- nuşan değil, yazan ve yazışan Tür- kiye istiyomz. Biz mekrupianmızı istiyoruz." Bir Kültür Müdüpûnün Ardından... OKTAY EKtVCİ Muğla'nın tarihsel semti Saburhane Meydanı'na yukar- dan bakan Karşıyaka Mahallesı'ndeki seyirçardağındayız. Karşı yamaçlarda, AsarDağı'nın eteklerine ustacadizelen- miş o güzelim beyaz badanalı, kiremit çatılı, kuzulu kapılı Muğla evlerini izliyoruz. Kültür Müdürü Mustafa Pabuççuoğlu çoğu mimardan ve çoğu "yetkiliden" farklı ve içten duygularla "M£VAP"di- yor, başka bır şey demıyor. MEYAP, "Muğla Evlerini Yaşatma Pro/es/"anlamınage- liyor. İstanbul'da, MimarlarOdasrndaçalışmalarını sürdü- ren Galata Öğrenci Grubu'nun geçen yaz Muğla'da kalıp, ilk mimari çizimlerıni gerçekleştirdikleri anlamlı bir kültür projesinin kısa adı. Valılikle belediye el ele vermışler, Gü- ney Ege'nin "yaşayan SlT'i" Muğla'da geleneksel mimari- yi ve tarihi kent dokusunu yıllardır koruyan insanlara "kamu desteğini" vermeye niyetlenmişler. Mustafa Pabuç- çuoğlu da bu coşkulu işbirliğinin "baş mimari". Hem ılin kültür değerlerine karşı "sorumluluk duyan" bir kültür mü- dürü olarak, hem de aynı değerleri korumayı, en az demok- rasıye ve çağdaş uygarlık erdemlerıne bağlılığı kadar yü- rekten ve yurtseverce savunan, "öğretmen Mustafa" ola- rak... Strantonikeia antik kentinin müze bınasındayız. Yatağan Termik Santralı'nın acımasız saldırıları altmda binlerce yılın en zorlu direnişını yaşayan bır uygarlık merkezi. Bu kez Mustafa Pabuççuoğlu "arkeoloji" diyor, başka bir şey demiyor: "Muğla, arkeolo/i biliminin başkenti olmalı. 125 antik kentin bulunduğu bu ilde uluslararası bir arkeoloji enstitüsü kurulmalı..." Pabuççuoğlu bu özleminı de salt bir kültür müdürü ol- duğu ıçın dile getirmiyor. Anadolu uygarlıklarının aynı anda "geleceği de uygar kılacak" en değerlı hazine ol- duğunun bilinci içerisindekı "aydm Mustafa" olarak konu- şuyor, tartışıyor, istiyor.. Tarih boyunca "barış ve dostluk kenti" olan, Fethiye'nın Kaya Köyü'ndeyiz. 1922'lerde Anadolu Rumlarının terk ettik- leri taş evlerin arasında, yıne taş kaplı merdivenlı sokaklar- dan kilıseye doğru tırmanıyoruz. Mustafa Pabuççuoğlu aynı duyarlılığı ve içtenlığıyle "Sızı destekliyorum" diyor. ' Kültür zenginliğıni ikı halkın kardeşçe yaşamasından alan bu evrensel güzelliği, tıpkı geçmişinde olduğu gibi yine dostluk köyü olarak yaşatmalıyız..." Hangi bırını anlatsam, bilmem kı... Şu son yıllarda, hele Mustafa'nın kültür müdürü olma- sından sonra, Muğla'da gündeme gelen ne kadar "uygarlık projesi" varsa, hemen tümünde Mustafa Pabuççuoğlu ya imza sahibi olarak vardı ya da "başyardımcı" olarak tüm sevecenliğiyle ön sayfalardaydı. Muğla Kapalı Cezaevı'nin bir "kültür merkezı" olarak hizmete açılması töreninde yaşadığı sevinç ve mutluluk görülmeye değerdı. Yine Muğla ıl hudutları içerisindekı yüzden fazla antik kentin ve hemen her yerleşmede bulunan taşınmaz kültür varlıklarının, hatta doğal ve tarihsel SİT alanlarının kap- samlı bir envanterini "ilk kez" gerçekleştırdığınde, ortaya çıkan zenginlikten duyduğu gururu ancak yakın dostlarıyla paylaşabılmışti. Ve, evet. Mustafa bütün bunlara aslında salt kültür müdü- rü olduğu için değil, gerçek anlamda bir "kültür emekçisi" olduğu için koşturmuştu. Aydınlık düşünceleri ve bu düşün- celerle yoğrulmuş bir "yurtsevgisi", şunun şurasında an- cak ıki yıldır sürdürebildiği kamu göreviyle öylesıne bütün- leşmiştı ki... Mustafa Pabuççuoğlu, yurduna ve halkına karşı "aydm sorumluluğu" ıçınde davranan her duyarlı yurttaş gıbı, 12 Eylül'den sonra sıkıntılı yıllaryaşadı. Cumhuriyet gazetesi- nin Marmaris muhabırlığini adeta bır "vatan görevi" bağlıhğıyla sürdürdü. Yaz aylarında Cumhuriyet Kıtap Ku- lübu'nün yıne Marmaris sıcağında insanları ferahlatan temsilcilığıni yaptı. Kültür müdürü olduktan sonra da eski ve asıl mesleği olan öğretmenliğını, böylesi bir görevin ne denli yüksek bır "kültürbilinci" ıçınde yapılabileceğını her- kese kanıtlayarak gösterdi... Muğla Kültür Müdürlüğü'nün önündeki, "çaresizliğin" insanı bir hıç konumuna düşüren o sessiz ve görkemsiz tö- renle sakın yetınılmesin. Arkadaşımız özcan özgür, Yeni Muğla gazetesinde yazmış. Ben de buradan Valı Late Aytaman'la Belediye Başkanı Orhan Çakır'a, hatta Kültür Bakanlığı'na başvuru- yorum: Mustafa Pabuççuoğlu'nun adı, hem kentin hem de Muğla ilinin bir uygarlık köşesinde, örneğın kültür merkezinde ve tarihi bir Muğla sokağında ya da meydanında yaşatılmalı. "/Ci>/tör/cen//"olmakla övünen Muğla, bu kımliği kazan- masına katkısı olanların emeklerinı ve anılannı unut- mamalı... Aydınlar Kurultayı Kara tavır almâk tarihsel görevdir • 'Aydınlar Kurultayı Sonuç Bildirgesi'nde, kurultayın geçen yıl Sıvas'ta 37 kişinin yakılarak öldürüldüğü 2 temmuz tarihinin 'laikliğe saygı günü' ilan edilmesini kararlaştırdığı ve 'laikliği izleme kurulu" oluşturulmasının benimsendiği vurgulandı. ANKARA (ANKA) - Ede- biyatçılar Derneği tarafindan düzenlenen "Aydınlar Kunıl- tayı"nın sonuç bildirgesinde, laikliğe karşı girişimJere dik- kat çekılerek, "Kara güçter tek tek kapunızı çalmadan ta- vır almak tarihsel görevdir" denildi. Kurultay sonuç bil- dirgesinde, Sıvas'ta 37 kişinin yakılarak öldürüldüğü 2 tem- muz tarihinin "laikliğe saygı günü" ilan edilmesi istendi. Edebiyatçılar Derneği tara- findan düzenlenen vecalışma- lannı dün tamamlayan 'Ay- dınlar Kurultayı'mn sonuç bildirgesi yayımlandı. Bildir- gede çağdaşüktan, demokra- siden ve özgürlükten yana bireylerin, aydınlann ve sa- natçılann laikliğe karşı giri- şim ve saldınlan önleme konusunda öncülük etmeleri gerektiği ifade edildi. Aydm ve sanatçılann, laiklik karşıü girişimlere karşı yürütülecek savaşımımn örgütlendirilme- sinde görev almalan gerektiği belirtilen bildirgede, "Cumho- riyeti yıpratan bütün olumsuz- luklaruı yanı sıra ülkenin düşü- nen, v aratan insanlarmı sindir- mek amacıyla vasal ve yasadep baskılarla ülkemizin tarihinde «örübnemiş boyutlara ulaşan aydın kıymuna, cezalandırma- lara, tutuklamalara karşı tavır oluşrurulmasma ve bunlara da- yanak olan antidemokratik yasaların değiştirUmesi için ça- ba harcamnasına karar veril- miştir. Kara güçter tek tek kapunızı çalmadan topiumun duyargaları oian sanatçılann dinamik güclerle dayaıuşma icinde tavır almalan tarihsel, yakıcı ve dayatan bir görevdir" denildi. Bildirgede kurultayın geçen yıl Sıvas'ta 37 kişinin yakıla- rak öldürüldüğü 2 temmuz tarihinin "laikliğe saygı günü" ilan edilmesini kararlaşürdığı ve "laikliği izleme kurulu" oluşturulmasının benimsendi- ği vurgulandı. Öte yandan Edebiyatçılar Derneği'nin dün yapılan 3. olağan genel kurulunda seçi- len 23 kişilik genel yönetim kurulu, ilk toplantısını yapa- rak Genel Başkanlığa Musta- fa Şerif Onaran'ı yeniden seç- ti. Yapılan görev dağılınııyla genel başkan yardımcıhğına AK Cengizkan. genel sekreter- üğe Şükrü Erbaş, genel sekre- ter yardımcılığına M. Mahzun Doğan, genel sayrnanlığa ise' Hûseyin Atabaş getirildiler. YAZARLARIN E Vt'nde Pazar, pazanesi hariç her gün UDveSAZile RUSENAI/SAR Dılediğııuz kadar meze, ara sı- cak, yemek, smırsız yerli içki HEPSI: 300.000 TL Saat 24.00'e kadar, taksiler gündüz tarifesiyle OSMANBEY-2464418
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle