Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5TEMMUZ1994SAU CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 15
Uluslararası Münih Festivali'nde 36 ülkeden 168filmgösterime sunuldu
Meyicinin bakışındaki derinlik...MEHMETBASUTÇU
MÜNİH - En ince, en göz kamaştına, en gü-
zel Utifat ne olabilir? Kuşkusuz, ne en şürsel
olanı, ne de övgü dozu en yûksek olanıdır. En
ince, en gûzel iltifat, en içten olanıdır. Bir de o iç-
tenüğe duru bir özgünlük eklendi mi iltifat
alanın keyfıne diyecek yoktur artık...
Hafif bir içkinin, çekîngenliğin doğal perdele-
rini araladığı buğulu gözlerinize uzun uzun ba-
kan, ilk kez taruşüğınız alımb bir bayanın, bir
süre durakladıktan sonra bir ölçüde şaşkın ama
kendinden emin bir sesle, "Bakışlarınızda çok
büyük bir derinlik var" demesi, işte böylesine
unutulmaz bir ilufatnr...
Bfltçe lusıntosı ve çeviriden fedakârlık
Uluslararası Münih Festivali'nde bu düşün-
celere dalmamın nedeni, baa fılmjerle aramdaki
Uetişimi farklı biçimlerde kurmak, sinemasal
tadı ahşılmadık yollardan sağlamak zorunda
kalmış olmamdandı. Almanca bilmeyince, her
filmın Ingilizce alt yazıh olmamasına karşın anı-
nda Fransızca ya da Ingilizce çeviri de yapı-
bnayınca; aynca, toplantı ve basın konferans-
lannda da ülke diliyle yetinildiğinden (durma-
dan artan bütçe kısıntılan, festival yöneticilerini
anında çeviriden feda-
kârlık etmeye zor-
lamış), olup bitenleri
anlamak (daha doğru-
su duyumsamak) için
sağlam bir iletişimin te-
mel boyuüanndan biri
olan bakışlara san-
lmaktan başka yol
kajmıyordu geriye...
Örneğİn, Münih do-
ğumlu Avusturyalı yö-
netmen Mkrhael Hane-
ke'nin "Yediııci Krta"
(1989) ile başladığı üç-
lemenin son bölümünü
oluşturan "Şans Kro-
nolojisinin 71 Parçası"
(71 Fragmente Eıner
Chronologie Des Zu-
falls) adlı son filminde
anlattığı günJük an-
lamsızbklann, kent in-
sanını için için kemiren
ve ilk bakışta nedensız
gibi görünen şiddetin
ya da toplumsal çözül-
melerin özünü kavra-
yabilmek için Almanca
bilmeye gerek yoktu;
oyunculann ses tonu ve yorum gücü, mızanse-
nin çarpıalığıyla birleşince, görsel iletişim rahat-
cagelişebiliyordu...
Hoşbirses
t
New York'ta Çıplak'
New Yorklu yönetmen Daniel Algrant, ilk ko-
nulu filmi olan "New Yorkta Çıplak"ta (Naked
in New York) Amerikan sinemasının bilınen bi-
çemini yenilemek gibi bir kaygısı olmasa da hoş
bir ses getirmeyi başanyordu. Genç bir tiyatro
yazannın New York sanat dünyasıyla tanı-
şmasını hafif ve neşeli bir dille anJatan, bu arada
eleştirel bakışını yitirmeyen Algrant, aynca, Art-
hur Pem'den Tony Curtis'e Kathleen Turner'dan
VVboopi GoJdberg'e dek bir dızi Hollywood
yıldıanı kısa rollerde önümüze getirirken de ba-
şanlıydı. Sözcüklerden vazgeçmenin olanaksız
olduğu bu filmin, îstanbul Film Festivali'nin
yanşmalı bölümü için iyi bir aday olduğunu dü-
şünerek yönetmene bir ön teklif getiriyorum.
Hemen aülıyor: "Çok sevinirim. tstanbuTu mut-
laka tanunak istiyorum. Babam İstanbul'da doğ-
ntuş; ooun annesi ve babası da tstanbul doğumluy-
muşlar..."
Macaristanlı genç yönetmen Jaoos Szasz'ın
ikinci filmi olan "Woyzeck"i anlamak, anlama-
nın ötesinde kucaklayabilmek için siyah beyaz
görüntülerin kmlcımlı akıalığına karşı koy-
mamak gerekiyor. Georg Büchner'in öyküsünü
özet olarak da olsa bilmek yeterli. Gerisi, dört
dörtlük bir sinema... "Woyzeck", sanat ve dene-
• BenStiller'in
ilk filmi'Reality
Bites'
alabildiğine
televizyon
kokan geveze
bir film (üstte).
Janos Szasz'ın
'Woyzeck'i
sanat ve
deneme
türünün
Münih'teki
en güzel
örneklerinden
biriydi (solda).
Patrice
Leconte'un
'Yvonne'un
Kokusu'
(sağda.)
me türünün, Münih'te izlediğim en güzel örnek-
lerinden biriydi...
Televizyon çalışmalanyla tanınan Amerikalı
Ben Stiiler'in ilk konulu sinema filmi olan "Rea-
h'ry Bites" ise alabildiğine televizyon kokan ge-
veze bir film. Görsel açıdan da bir özclliği yok.
Leconte'dan 'Yvonne'un Kokusu'
Alt yazılar ana dilinizden de olsa hiçbir şey
değişmez. Bu durumda, Fransız yönetmen Pat-
rice Leconte'un, son filmi "Yvonne'un Kokusu"
(Parfüm D'yvonne) üzerine bir Alman gazete-
ciyle hemen yanımdaki masada yaptığı söyle-
şiyi, Transızca konuşulmasa da anlayacaktım
gibi geliyor bana... Ve İstanbul kentınin içerdiği
düş yüküne, çekiciliğe, bir kez daha taruk oluyo-
rum. Festivale konuğumuz olarak gelip geleme-
yeceğini sorduğumda Patrice Leconte'un bakı-
şlannda yeni bir ışık parlayıveriyon "Mutlaka
görmek istiyorum İstanbuTu. 1995'te yeni bir film
çekimine bâşiayacağım icin çok zor, ama 1996'da
mutlaka" dıyor. Leconte, "Bay Hire'Men "Yvon-
ne'un KokustTna dek, başanlı edebiyat uyarla-
malanyla dıkkati çeken bir sanatçı...
'Yokıı' ve 'Zıkkımuı Kökii'
Çoğunluğunu gençlerin oluşturduğu Alman
sinemaseverler, Başar Sabuncu'nun Naznn Hik-
met'ten uyarladığı "Yolctı"nun özgün sinemasal
dünyasını, Kurtuluş Savaşı yıllanmn Doğu
Anadolusu'nda sert geçen bir kışın ıssızhğında,
cepheye yakın bir istasyonun kapalı mekanında
üç kişi arasında yaşanan çekişme ve çatışmanın
içerdiği değişik boyutlan, Almanca alt yazılar
olmasa da kavrayabileceklerdi herhalde...
25 haziran / 2 temmuz tanhleri arasında, 36
ülkeden uzun ya da kısa 168 filmin program-
landığı festivalin cocuk fılmlen bölümünde su-
nulan ikinci Türk filmi "Zıkkımuı Kökü"nde,
küçük Muzo'nun yaşamına tamk olan genç Al-
man ızleyıdler, Memduh Ün'ün Madt Koper'le
birlikte Muzaffer İzgü'den uyarladıklan bu ger-
çek öykünün kahra-
manıyla özdeşleşebil-
mek için belki de söz-
cüklere gereksinim
duymamışlardı...
Sinema, karanbk
bir salonda, beyaz
perdeye tek yönlü
yansıyan ışık huzme-
sinin getirdiği görün-
tülerden ibaret değil-
dir. Önemli olan se-
yircilerin gözlennin
de çakmak çakmak
olabilmesidir. Ve si-
nemasal alışveriş, an-
cak o zaman gerçek-
leşebiür. En zor olan
ise her biri diğerinden
farklı o çakmaklan
devamh ateşleyebile-
cek kıvılamlan yara-
tabilmek değil midir?
Gerçek sinema sa-
natcısı, işte bu ateşi
sürekli taze tutmayı
başaran yönetmen-
dır
Münih Festivali,
bir filmin anlamını ya
da anlamsızlığını, sahneye koyduğu kişilerin ko-
nuştuklan dilden, hatta sinemasal dılden önce,
izleyıcisinın bakışlanndaki derinlikte ya da
sığlıkta aramak gerektiğini düşündürdü bana.
Ancak bu noktada, doğaldır ki izleyicinin sine-
ma birikimi, genel kültür düzeyi, bireysel bek-
lentılen gibi kalm bir ven demeü giriveriyor işin
içine... Ve bir sinema festivali izlenimlerinın
dışına taşarak dallanıp budaklanıyor konu.
Bavyera sinemasının 75. yılının kutlandığı
Münih te, yedinci sanaün 99 yaşını doldurduğu
bir zaman diliminde, onlarca güzel filmin getir-
diği çok renkli alevlerin ışığında birkaç adım geri
çekılerek sinemanın değişik boyutlan üzerine bi-
raz da derinlemesine kafa yormak, kuşkusuz ge-
rekli ve yararh bir çaba olacako...
'Altın
Güverdn
9
adayları
Kültür Servisi - Kuşadası
Belediyesi tarafindan, Popü-
ler Müzik Sanatı Vakfı'nın
(POPSAV) işbirliği ile düzen-
lenen "Kuşadası Altn Güver-
dn 1994 Müzik Yanşması"-
nın ön jüri değerlendirmesi
geçen gunlerde yapıldı.
AB Rıza Türker, Bano
Kntağ, Ergin Bener, Iskender
Paydaş, Koral Santaş, Os-
man Vağmurdereü, Ozkan
Uğur, Seîçuk Başar ve Tur-
g?ıy Noyan'dan oluşan ön jü-
rinin, yanşma şartnamesi
uyannca yaptığı değerlendir-
me sonucu, Kuşadası'nda
yapılacak büyük finale katı-
lacak yapıtlar ve yedekkri be-
liriendi.
25 Temmuz ile 30 Temmuz
1994 tarihinde, Pepsi Cola'-
mn sponsorluğu ile Kuşa-
dası'nda gerçekleştiriJecek
festivalin kapsammda ve 30
Temmuz 1994 gecesi yapıla-
cak olan büyük finale katı-
lmak üzere Ali Fuat Ülgen'in
(besteci, söz yazan ve yonım-
cu) "Safinaz"; Aydm Tansd'-
in (besteci, söz yazan ve yo-
rumcu) "Negatif-PoatiT;
Ayfaan Çakar'ın (besteci, söz
yazan ve yorumcu) "Umrt-
mam Seni". Deniz Çeük'in
bestelediği ve sözlerini yazdı-
ğı, Derya ÇeKk'in yorum-
ladığı "tstemiyonım"; EHf
Ereoy*un (besteci, söz yazan
ve yorumcu) "DeK Sevgünn";
Erkan Turhan'ın bestelediği
ve sözlerini yazdığı, Nermin
Şenyûz'ün yorumladığı "Son
Veda"; Izel Çdiköz'ün beste-
lediği, Ercan Saatçi'nin sözle-
rini yazdığı, Hakan Peker,
Izd Çeüköz, Ercan Saatci,
Burak Kut, Seden Gürel ve
Ferda Anıl Yarkm'ın seslen-
dirdiği "Biz Hep Böyleyiz";
Mete Oğuz Göksoj 'un (bes-
teci, söz yazan ve yorumcu)
"Bugûn Seni Düşündüm";, N.
Murat Soydan'ın (besteci, söz
yazan ve yorumcu) "Nedien";
Tuocay Yönaç'ın (besteci, söz
yazan ve yorumcu) "Adres"
adlı şarkılan seçildi.
14.GraîıkUrunler ~w% 1 1 v •• WW
Sa8WR
i5Sffi Reklam, tasanm, odıılSADIK KARAMUSTAFA
Türkiye'de bağımsız tasanm
şirketlerinin gelişmemesinde ya
da geç fılizlenmesinde, reklam
ajanslannın tasanm departman-
lanna sahip olmalannın. grafık
tasanm işinin ajans bünyesinde
yapılmasırun, ajansın müşterisine
tasanm fatura etmemesırun ve bu
hizmetm "müessesenuı hediyea'"
olarak sunulmasının önemli bir
payıvardır.
Reklam ajanslan kazançlannı
reklamın üretiminden ve yayımı-
ndan doğan komisyonlardan
sağlarlar. Matbaada basılan ya
da basmda, televizyonda yayı-
mlanan işin toplam fiyatı üzerin-
den belli bir yüzde alıriar, aynca
tasanm ücreti fatura etmezler.
Yıllann getirdiği ahşkanlıkla "be-
dava" verilen bir hizmet için hiç-
bir reklam müşterisi para öde-
mek istemez. Bu nedenle, Batı'-
daki büyük tasanm şirketi örneği
bizde yoktur. Ancak suuriı sayı-
daki "grafik bürolan" ve serbest
çalışan tasanmcılar, reklam dışı
alanlarda tasanm hizmeti verir-
ler.
Reklamcüık ve tasanm
Reklam müşterilerinin, genel-
de yaratıa çabşma, özelde de ta-
sanm için para ödememe alı-
şkanhklan son yıllarda, yavaş da
olsa kıniıyor; bazı reklam ajans-
lan müşterilerinden Grafikerler
Meslek Kuruluşu taban fiyat lis-
tesi kriterlerine göre tasanm ve
uygulama ücreu ahyorlar. Geçen
yü bir banka, reklam kampan-
yası için ajanslar arasında yan-
şma açü ve finale kalan üç kuru-
luşa yaratıa çaüşmalan için para
ödedi. Bu olurnlu gelişmelerin,
bir süre sonra rekJam ajans-
lannın tasanm şirketleri ve ser-
best tasanmcılarla daha sıkı bir
ilişki kurmalanna yol açacağını
sanıyorum. Ve böylece, müşteri
sayısında meydana gelen iniş çı-
kışlar yüzünden aşuı kadro yük-
lenmesi ya da anormal 15ten çı-
karmalann yaşandıgı reklam
sektönınde işsızük sorunu bir öl-
çüde çözümlenmiş olacak.
Reklam ajanslannda grafik ta-
sanm bölûmlerinin bulunma-
sının Türk tasanmına kazan-
dırdığı olumlu bir özellik var; ge-
lişmiş bazı Batı üLkelerinde görü-
• 14. Grafik Ürünler Sergisi'nde ödüllerle ilgili
yıllardır süregelen spekülasyonlar büjoik ölçüde son
buldu. Genç tasanmcı kuşağı sergiye ağırhğını
koydu,damgasını vurdu.
Artık Türk tasanmı yeni isimlerle anılacak.
Bu yılki sergide yer alan tasanmcılar Türk grafik tasanmının gelecek kuşağını oluşturuyor.
ten, reklamakk ve grafik tasanm
arasındaki "kopukhık" bizde ya-
şanmıyor. ÖzeÛikle ABD'de ge-
rek rekJam sektöründe gerekse
tasanm eğitimi veren kunımlar-
da reklamcılıkla tasanm arasında
aşüması zor bir uçunım oluşmuş-
tur.
Özenli ve duyarlı
RekJamalar, tasanmcılann,
"tasanmcılar için tasanm" yapü-
klanndan yakınırken tasanmcı-
lar, reklamcılan sonına sadece
pazarlamaa gibi yaklaşmakla
suçlarlar. Okullarda reklam ta-
sanmı ile grafik tasanm ayn bö-
lümlerhalinegelmiştir. Grafik ta-
sanm bölümlerinde, reklamah-
kla ilgili herhangi bır konuya
rastlamak pek mümkün değildir.
14. Grafik Ürünler Sergisi,
Türkiye'de iyi reklamalann ta-
sanm konusunda ne kadar özenli
ve duyarlı olduklannı, bir görsel
iletişim araa olarak grafik ta-
sanmı ne kadar önemsediklerini
bir kez daha gösterdı. Öte yan-
dan iyi grafik tasanmcılann, rek-
Iamm en önemli silahı olan
"üuıa" unsurunu nasıl başanyla
kullandıklannı gördük. Serginin
ödül törenınde ajans yöneü'ci ve
calışanlannın, arkadaşlan ödül
kazandıkça nasıl coştuklanna
tamk olduk. Sergiye katılmakta
geciken tasanmcılann işlerini,
sergiye koyabilmek için yönetici
sekreterlerinin çabalan bızi duy-
gulandırdı. Seçici kurulun rek-
lama, reklam, veren, matbaacı,
fotoğrafcı, halkla ilişkiler uz-
manı, iletişimci üyelerinin büyük
bir ciddiyette değerlendirme yap-
malan biz tasanmcılan gurur-
landırdı. Ancak birlikte var ola-
bileceğimizi anladık ve sevinç
duyduk.
Genç tasanmcı kuşağı
Kim ne derse desin yaptığı bir
işin ödüllendirildiğini gönnek in-
sanı mutlueder. Bizyıllardır "gra-
fik ürünler sergüeri"ni kendi
aramızda tartışırken sergilenme-
nin önemli olduğunu, ödüllendir-
menin ise ikinci planda kalması
gerektiğini konuşur dururuz.
Buna rağmen gerçekte ödüller ön
plana çıkar. Bu durum zaman za-
man rahatsızhklar yaratır; bir ta-
sanmanın çok ödül kazanması
dedikodulara yol açar; ödül
kazanamayanlar küser, çamurlar
aübr, hep aynı isimlerin ödül ka-
zanması yakınmalara neden olur,
bu yüzden insanlar sergiyi boy-
kot ederler.
14. Grafik Ünînler Sergisi'nde
tüm bu spekülasyonlar büyük öl-
çüde son buldu. Genç tasanmcı
kuşağı sergiye ağırhğını koydu,
damgasını vurdu. Artık Türİc ta-
sanmı yeni isimlerle anılacak.
Dünün gençleri Hakkı Mısırhoğ-
lu, Serdar Benli. Haluk Tuncay,
l ğurcan Ataoğla, Gülizar Çepoğ-
lu, Turgut Erentürk, Mesut Kaya-
lar. Murat Lafçı, Sa*aş Çekiç
orta kuşağa doğru adım atarlar-
ken Timuçin Unan, Esen KaroL,
Onur Bayiç, Tibet Sanlıman. Ya-
şinı Demir. Murat Ydmaz, Fanık
Akın, Mehmet Ali Türkmen, Erol
Egemen, Tûlay Ulukılıç ve daha
birçok genç tasanma, Türk gra-
fik tasanmının gelecek kuşağuu
oluşturuyorlar. Ankara gibi ve-
rimsiz bir ortamda calışmalanna
karşın çok iyi işlerçıkaran Solaris
Tasanm Grubu'nun da sektörü-
müzün geleceğinde önemli bir
yeri olacak. "Gelecek" kuşağı-
mızı heyecanla selamlıyorum.
Yazan ve yazışan Tûrkiye
"Grafik Crüıder Sergisi"ne
hazırlanırken posta idaresınin
yarattığı sorunlar bir hayli can
sıkü. Sergi katılma formlan ta-
sanmalara ya geç ulaştı ya da hiç
gitmedi. Bu yüzden pek çok gra-
fik tasanma sergiye katılamadı.
Belge ve davetiyelen gönderebil-
mek için faks, telefon, özel ulak,
özel olarak kiralanmış resmi pos-
tacı gibi araçlara başvuruldu.
Çünkü Taksim'den aülan bir
mektup Nişantaşı'ndaki adrese
ulaşmıyor "adresten aynlmıştır"
damgasıyla geri gönderiliyordu.
Adresten aynldığı iddia edilenler,
halen bu ajansta çalışan GMK
Yöneü'm Kurulu üyeleriydi. Bir
ülkede mektuplanruz yerine
ulaştınlmıyor ya da çok geç
ulaştınlıyorsa orada çağdaş uy-
garbktan söz etmek mümkün de-
ğildir. îletişim alanında çalışan
tasanmalar olarak, bir yıl önce
ekranlardan "Ben konuşan Tör-
kiye istiyonıiB", "Ben radyomu is-
tiyorum" diye seslenenlere çağn-
dâ bulunuyoruz: "Biz sadece ko-
nuşan değil, yazan ve yazışan Tür-
kiye istiyomz. Biz mekrupianmızı
istiyoruz."
Bir Kültür Müdüpûnün
Ardından...
OKTAY EKtVCİ
Muğla'nın tarihsel semti Saburhane Meydanı'na yukar-
dan bakan Karşıyaka Mahallesı'ndeki seyirçardağındayız.
Karşı yamaçlarda, AsarDağı'nın eteklerine ustacadizelen-
miş o güzelim beyaz badanalı, kiremit çatılı, kuzulu kapılı
Muğla evlerini izliyoruz.
Kültür Müdürü Mustafa Pabuççuoğlu çoğu mimardan ve
çoğu "yetkiliden" farklı ve içten duygularla "M£VAP"di-
yor, başka bır şey demıyor.
MEYAP, "Muğla Evlerini Yaşatma Pro/es/"anlamınage-
liyor. İstanbul'da, MimarlarOdasrndaçalışmalarını sürdü-
ren Galata Öğrenci Grubu'nun geçen yaz Muğla'da kalıp,
ilk mimari çizimlerıni gerçekleştirdikleri anlamlı bir kültür
projesinin kısa adı. Valılikle belediye el ele vermışler, Gü-
ney Ege'nin "yaşayan SlT'i" Muğla'da geleneksel mimari-
yi ve tarihi kent dokusunu yıllardır koruyan insanlara
"kamu desteğini" vermeye niyetlenmişler. Mustafa Pabuç-
çuoğlu da bu coşkulu işbirliğinin "baş mimari". Hem ılin
kültür değerlerine karşı "sorumluluk duyan" bir kültür mü-
dürü olarak, hem de aynı değerleri korumayı, en az demok-
rasıye ve çağdaş uygarlık erdemlerıne bağlılığı kadar yü-
rekten ve yurtseverce savunan, "öğretmen Mustafa" ola-
rak...
Strantonikeia antik kentinin müze bınasındayız. Yatağan
Termik Santralı'nın acımasız saldırıları altmda binlerce
yılın en zorlu direnişını yaşayan bır uygarlık merkezi. Bu
kez Mustafa Pabuççuoğlu "arkeoloji" diyor, başka bir şey
demiyor: "Muğla, arkeolo/i biliminin başkenti olmalı. 125
antik kentin bulunduğu bu ilde uluslararası bir arkeoloji
enstitüsü kurulmalı..."
Pabuççuoğlu bu özleminı de salt bir kültür müdürü ol-
duğu ıçın dile getirmiyor. Anadolu uygarlıklarının aynı
anda "geleceği de uygar kılacak" en değerlı hazine ol-
duğunun bilinci içerisindekı "aydm Mustafa" olarak konu-
şuyor, tartışıyor, istiyor..
Tarih boyunca "barış ve dostluk kenti" olan, Fethiye'nın
Kaya Köyü'ndeyiz. 1922'lerde Anadolu Rumlarının terk ettik-
leri taş evlerin arasında, yıne taş kaplı merdivenlı sokaklar-
dan kilıseye doğru tırmanıyoruz. Mustafa Pabuççuoğlu
aynı duyarlılığı ve içtenlığıyle "Sızı destekliyorum" diyor.
' Kültür zenginliğıni ikı halkın kardeşçe yaşamasından alan
bu evrensel güzelliği, tıpkı geçmişinde olduğu gibi yine
dostluk köyü olarak yaşatmalıyız..."
Hangi bırını anlatsam, bilmem kı...
Şu son yıllarda, hele Mustafa'nın kültür müdürü olma-
sından sonra, Muğla'da gündeme gelen ne kadar "uygarlık
projesi" varsa, hemen tümünde Mustafa Pabuççuoğlu ya
imza sahibi olarak vardı ya da "başyardımcı" olarak tüm
sevecenliğiyle ön sayfalardaydı.
Muğla Kapalı Cezaevı'nin bir "kültür merkezı" olarak
hizmete açılması töreninde yaşadığı sevinç ve mutluluk
görülmeye değerdı.
Yine Muğla ıl hudutları içerisindekı yüzden fazla antik
kentin ve hemen her yerleşmede bulunan taşınmaz kültür
varlıklarının, hatta doğal ve tarihsel SİT alanlarının kap-
samlı bir envanterini "ilk kez" gerçekleştırdığınde, ortaya
çıkan zenginlikten duyduğu gururu ancak yakın dostlarıyla
paylaşabılmışti.
Ve, evet. Mustafa bütün bunlara aslında salt kültür müdü-
rü olduğu için değil, gerçek anlamda bir "kültür emekçisi"
olduğu için koşturmuştu. Aydınlık düşünceleri ve bu düşün-
celerle yoğrulmuş bir "yurtsevgisi", şunun şurasında an-
cak ıki yıldır sürdürebildiği kamu göreviyle öylesıne bütün-
leşmiştı ki...
Mustafa Pabuççuoğlu, yurduna ve halkına karşı "aydm
sorumluluğu" ıçınde davranan her duyarlı yurttaş gıbı, 12
Eylül'den sonra sıkıntılı yıllaryaşadı. Cumhuriyet gazetesi-
nin Marmaris muhabırlığini adeta bır "vatan görevi"
bağlıhğıyla sürdürdü. Yaz aylarında Cumhuriyet Kıtap Ku-
lübu'nün yıne Marmaris sıcağında insanları ferahlatan
temsilcilığıni yaptı. Kültür müdürü olduktan sonra da eski
ve asıl mesleği olan öğretmenliğını, böylesi bir görevin ne
denli yüksek bır "kültürbilinci" ıçınde yapılabileceğını her-
kese kanıtlayarak gösterdi...
Muğla Kültür Müdürlüğü'nün önündeki, "çaresizliğin"
insanı bir hıç konumuna düşüren o sessiz ve görkemsiz tö-
renle sakın yetınılmesin.
Arkadaşımız özcan özgür, Yeni Muğla gazetesinde
yazmış. Ben de buradan Valı Late Aytaman'la Belediye
Başkanı Orhan Çakır'a, hatta Kültür Bakanlığı'na başvuru-
yorum:
Mustafa Pabuççuoğlu'nun adı, hem kentin hem de Muğla
ilinin bir uygarlık köşesinde, örneğın kültür merkezinde ve
tarihi bir Muğla sokağında ya da meydanında yaşatılmalı.
"/Ci>/tör/cen//"olmakla övünen Muğla, bu kımliği kazan-
masına katkısı olanların emeklerinı ve anılannı unut-
mamalı...
Aydınlar Kurultayı
Kara tavır
almâk tarihsel görevdir
• 'Aydınlar Kurultayı Sonuç Bildirgesi'nde,
kurultayın geçen yıl Sıvas'ta 37 kişinin yakılarak
öldürüldüğü 2 temmuz tarihinin 'laikliğe saygı günü'
ilan edilmesini kararlaştırdığı ve 'laikliği izleme
kurulu" oluşturulmasının benimsendiği vurgulandı.
ANKARA (ANKA) - Ede-
biyatçılar Derneği tarafindan
düzenlenen "Aydınlar Kunıl-
tayı"nın sonuç bildirgesinde,
laikliğe karşı girişimJere dik-
kat çekılerek, "Kara güçter
tek tek kapunızı çalmadan ta-
vır almak tarihsel görevdir"
denildi. Kurultay sonuç bil-
dirgesinde, Sıvas'ta 37 kişinin
yakılarak öldürüldüğü 2 tem-
muz tarihinin "laikliğe saygı
günü" ilan edilmesi istendi.
Edebiyatçılar Derneği tara-
findan düzenlenen vecalışma-
lannı dün tamamlayan 'Ay-
dınlar Kurultayı'mn sonuç
bildirgesi yayımlandı. Bildir-
gede çağdaşüktan, demokra-
siden ve özgürlükten yana
bireylerin, aydınlann ve sa-
natçılann laikliğe karşı giri-
şim ve saldınlan önleme
konusunda öncülük etmeleri
gerektiği ifade edildi. Aydm
ve sanatçılann, laiklik karşıü
girişimlere karşı yürütülecek
savaşımımn örgütlendirilme-
sinde görev almalan gerektiği
belirtilen bildirgede, "Cumho-
riyeti yıpratan bütün olumsuz-
luklaruı yanı sıra ülkenin düşü-
nen, v aratan insanlarmı sindir-
mek amacıyla vasal ve yasadep
baskılarla ülkemizin tarihinde
«örübnemiş boyutlara ulaşan
aydın kıymuna, cezalandırma-
lara, tutuklamalara karşı tavır
oluşrurulmasma ve bunlara da-
yanak olan antidemokratik
yasaların değiştirUmesi için ça-
ba harcamnasına karar veril-
miştir. Kara güçter tek tek
kapunızı çalmadan topiumun
duyargaları oian sanatçılann
dinamik güclerle dayaıuşma
icinde tavır almalan tarihsel,
yakıcı ve dayatan bir görevdir"
denildi.
Bildirgede kurultayın geçen
yıl Sıvas'ta 37 kişinin yakıla-
rak öldürüldüğü 2 temmuz
tarihinin "laikliğe saygı günü"
ilan edilmesini kararlaşürdığı
ve "laikliği izleme kurulu"
oluşturulmasının benimsendi-
ği vurgulandı.
Öte yandan Edebiyatçılar
Derneği'nin dün yapılan 3.
olağan genel kurulunda seçi-
len 23 kişilik genel yönetim
kurulu, ilk toplantısını yapa-
rak Genel Başkanlığa Musta-
fa Şerif Onaran'ı yeniden seç-
ti. Yapılan görev dağılınııyla
genel başkan yardımcıhğına
AK Cengizkan. genel sekreter-
üğe Şükrü Erbaş, genel sekre-
ter yardımcılığına M. Mahzun
Doğan, genel sayrnanlığa ise'
Hûseyin Atabaş getirildiler.
YAZARLARIN E Vt'nde
Pazar, pazanesi hariç her gün
UDveSAZile
RUSENAI/SAR
Dılediğııuz kadar meze, ara sı-
cak, yemek, smırsız yerli içki
HEPSI: 300.000 TL
Saat 24.00'e kadar, taksiler
gündüz tarifesiyle
OSMANBEY-2464418