Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ1994 ÇARŞAMBA
DİZİYAZI
DİN, TİCARETVE SİYASET ERBİLTÜŞALP
Araştırdı ve yazdı
Din, siyasetaracınadönüştüriUdü
Ç^eriatçılann söylediklerinin tersine "Batı'da
ı j insanlardinlerin genel doğrulannı yurttaş
^r kimliklerine yansıtarak" siyaset yapıyorlar.
Ülkelerinin "dini inançlarla temellenen din
kurallanna göre" yönetilmesini istemiyorlar.
î n koyu Katobğinden, en ödünsüz
E
Ortodoksuna kadar hiçbir Hıristiyan,
İncil'i iktidar yapmaya soyunmuyor-
du. Ama kendini akıllı sanan İslam
düşünürü için, Kuran, bir din devleti-
nin temel belgesiydi. Çünkü İslam, gü-
nün koşullan gereği bir devlet dini ola-
rak doğmuştu. JÇilisenin yaptığı siya-
••••••• setteki amaç ise, İnal'i iktidar yapmak
değikü. Kiüse, topiumun bütününe dönük öneri-
lerde bulunmakla yetiniyor; devletin İncü'in kural-
lanna göre yöneülmesi gibi bir istemi dile getirmi-
yordu. Nasıl olsa herkes sağırdı, o duyuyordu.
Günümüz koşullannda, kaü kurallarla bezen-
miş bir dini; kişi ile Allah arasında "inanç ilişkisi"
biçiminden çıkanp; bir siyaset aracına dönüştür-
mek için "yalan" gerekjyordu. Şeriat için sınsice
savaşıp, demokratik platformlarda dolaşanlar,
kimbiUr, belkj de günde "beş vakit" yalan söylü-
yorlardı.
"Batıda Hıristiyan demokrat partiler oluyordu
da, Doğu'da niçin Müsliiman demokrat partiler
oiamıyonhı" sorusunavanıt bulmak için "günaha
ginnek" gerekiyordu. Önce İslami siyasa düzenin,
belki de tek kuralı olan "Egemenlik Allah'ındır"
sorunsabnı çözmek gerekiyordu.
Ç1 eriat yanlılannın İkinci Cumhuriyet'e olan
ı j büyük ilgileri, Kuran kurslanndaki parmak
3T kadar çocuklara ettirdikleri "Hayatımı
Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma"
yeminiyle başlıyordu.
TTS~ ısaca savaşı, kendi "şer'i anlayışlanna1OUVU J U VU^l, 1\^11U1 ^Vl X CL1.XXU,J I ^ İ U I İ I İ U
uygun olarak algılayan "yıkmak, yakmak
ve öldürmekten" yana olanlara bir
sözümüz yok. Savaşımız "siyasetin inançtan, dinin
ticaretten" anndınlması savaşıdır.
H IHInl v VI IMİvnMİR
Dünya görmüş, modern görünümlü İslam düze-
ni yanlılan ise, yalaniannı, akıllannca, daha somut
verilere dayandınyorlardı.
"Bütün dünyaca yaygın bir kunıluş olan YMCA
(Young Men's Christian Association- Genç Erkek
Hıristiyanlar Derneği) ile YWCA (Young VVomen's
Christian Assodatioıı-Geııç Kadın Hıristiyanlar
Derneği) adı üstünde birer Hıristiyan örgütüdür.
Avmpa ve ABD'nin ber büyük kentinde, bu örgütle-
rin merkez binalan, panayonlan, yurtlan vardır,
yaz kamplan da açariar.
Kütüphanelerinde bulunan dini eserierin okup-
malan yurt ve kamp yönetidleri tarafından teşvik
edüir."
İyi de yerindeymiş gibi görünen bu demokratik
örneğı verenlere "Bu demeklerin Fransa'yı Incil
esaslaruu göre yönefmek gibi bir talepleri oluyor
mu
n
diye sormazlar mı? Böyle kurnazlıklar yap-
mayı çok iyi biüyor olsalar da "Sizin Kuran kurs-
lannızda okhığu gibi, oplann İncil kurslarmda da,
kücücük çocuklara İngiltere'yi din devleti hahne
getireceğim' diye yemin ettiriyorlar mı?" Ya da "Si-
zin gibi örgütlenip kandırdıklan gençleri orduya ve
pottse Hıristiyan misyoner olarak sızdırmaya
kaüuşıyorlar nuT" Veya "Sizin Kuran ustüne el
bastınp söylettiğiniz gibi onlara da demokratik dü-
zeni yıkmak için İncil ustüne and içiriyoriar mıT"
gibi sorulara yanıt veremiyorlardı.
Amenka'daki yaşamlannı, Amerikan üniver-
sitesi diplomalannı övünçle anlaüyorlardı ama
"Köktendinciliğin çok yaygm ve etkin olduğu bu ül-
kede, dinin demokrasi için niçin bir tehdit oluştur-
madığmı" anlamazlıktan gelıyorlardı. Harvard'da
ya da Yale'de okuyorlar "kültürlü, bilgili insan
suufına giriyorlardı" ama, Amerika'daki okullarda
zorunlu din dersı olmadığıru söyleyemiyorlardı
Şeytana pabucu ters giydiren şeriat yanüsı bu
cinlerin, söylediklerinin tam tersine "Batı'da in-
saniar dmierin genel doğrulannı yurttaş kimlikle-
rine yansıtarak" siyaset yapıyorlar. Olkelennın
M
9orgulanamayan inançlar ustüne temellenen din
knrallanna göre" yönetilmesini istemiyorlar. Bir
üstyapı kurumu olarak Hınsüyanlık; Batı'da artık
bilimle içiçe yaşıyor, özgürlük kavgası verenlerin
yarunda yer alıyor, ulusal kurtuluşlan destekliyor,
savaşa-sömürüye karşı çıkıyor, çevre sorunlanyla
ilgileniyor. Katoük kiüsesinin bile yumuşadığı,
hayatın her alaruna uyum sağladığj bir dünyada:
"KjKse siyaset yapıyor, camı niçin yapmasınT"
yaklaşımının bir tuzak olduğunu bılmek
gerekiyor.
JTarlkatçırefleks...
Tarihi gerçeklerden "çabuk sonuç çıkannaya"
ve bu "sonuçlann üsrüne oturmaya" meraklı olan
Turgut özal ve adamlannın söylediklenyle, şeriat
yanhlanrun söyledikleri, son tahlilde çakışıyordu.
Ozal'ın değişim ve dönüşüm adı altında yaptığı
"akıl almaz" işlerden biri belki de, en önemlisi
İkinci Cumhuriyet projesiydi. Kemalizm'e dönük
en tutarb eleştinlerin Türkiye solundan geldiğini
unutan, bir takım siyaset meraklısı eskr solcuyu
peşine takan Özal'ın, bu boyutta bir tartışmayla
karşılaşması, elbette bir rastlanü değildi. Bir yan-
dan "Hür Teşebbüs, Hür Düşünce ve Yeni Dünya
DüzenTne dayandırdığını söylediği projerun "ken-
İkinci Cumhuriyet teziyle, eğer "daha çağdaş bir
topium. daha sivil bir demokrasi kavgası'1
için yola
çıkılmışsa: "şeriatçı kamburundan" kurtulmak,
her geçen gün biraz daha kaçınılmazlaşıyor.
Kaçınılmazlaşıyor. çünkü, Türkiye toplumu öl-
çüsüz bir geri gidişın girdabma kapılmış gidiyor.
Adnan Menderes'in 1959 şubaünda elini Ismet
İnöoü'ye uzatıp "Bir pirifani, yaşlı zayrf-mahif,ha-
yatuu dine ve ilme vakfetmiş bu insandan oe istiyor-
sunuz?" dıyerek Mecüs kürsüsünden Said Nursi'yi
savunduğu ve sonra da DP milletvekiline dönüp
"Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz" de-
diği günden başlayan bu gen gıdış, bir daha durdu-
rulmayacaktı.
I Sıvts kıyımı
Şeriat dûzeriiçin beş vakit yalan söyleyenlerinizindengiden bir grup kadm, İstanbul DGM'deki İslamiörgütünduruşmasından sonra gösteri yapıyorlar.
disinin" olduğunu savhyordu. Ama öte yandan
da, İslamı şıddetin miman Nakşiler ve Atatürk
düşmanlıgının simgesi Süleymancılarla birlikte
yeni siyasi oluşumlara yelken açıyordu.
"Turgut Özal", birkaçı dışında her biri kendi
alanlannda gerçek birer değer olan "İkinci Cum-
huriyet'in ateşli savunuculan" ve "şeriat yanulan"
bir anlamda aynı şeyleri söylüyorlardı. Siyaset bilı-
mi açısmdan eşine kolay rastlanılamayacak bu ıtti-
fak, bazı ortak paydalarda da birleşiyordu.
Kemalizmin "miadını doldurduğu', Özalizmin
yıldızının parladığı sanıhyordu. Atatürk Cumhu-
nyeti'nin işlevini bitirdiği, ülkenin Özal Cumhuri-
yeti'nin omuzlan üstünde yükseleceği düşleniyor-
du. İstiklat Mahkemeleri'nin darağaçlan eleştirili-
yordu. Ama, İkinci Cumhuriyetci Ozal'ın askeri
hükümetteki başbakan yardımcılığından başlaya-
rak 50 idamda parmağının olduğu unutuluyordu.
Tevhid-ı Tedrisat eleştiriliyordu. Ama, ilkoicul ço-
cuklannın ellerinden tutulup tek sıra cuma namaz-
lanna götürüldüğü umursanmıyordu. Laik düze-
nin din ve vicdan özgürlüğü ustüne geürdiği baskı-
lardan yakırulıyordu. Ama, cezaevleri düşünce
suçlulanyla dolduruluyordu.,
Bu ölçülerle bakıldığında İkinci Cumhuriyet'in
Özal'ın özelinde bir "tarikatçı refleks" olarak orta-
ya çıktiğı görülüyor. Destekleri ve ittifaklan ölçii
alındığında ise, bir "şeriatçı özlemle" beslendiği
gözlemleniyor.
Şeriat yanlılannın İkinci Cumhuriyet'e olan bü-
yük ilgileri, Kuran kurslanndakj parmak kadar
çocuklara etürdiklen "Hayatnu Mustafa Kemal din-
sizliği ile savaşa adayacağana" yeminiyle başuyor-
du. ikinci Cumhuriyet Özal için bir "kıırtulnşu";
aklı başında siyaset ve toplumbilimci yandaşlan
ıçın geç başlayan bir "tartşmayı"; şeriat yanlısı
yoldaşlan için ise bitmeyen bir "kini" anlatıyordu.
Ankara'da çeşitli devlet dairelerine postalanan
"Mustafa Kemal'in Din Aleyhinde Yaptığı İnkılap-
lar (melanetJer)" başhğını taşıyan broşür bu tarihi
kinın kökenlennı aydınlatıyor:
"İslam hilaferini kaldırddar. Devletin dini Ls-
lamdır ibaresini anayasadan çıkardılar. Şeyhülis-
lamlığı >e Şeriye vekaletini lağvertiler. Miras huku-
kunu dcğiştirdiler. Dini nikahı yasakladılar. Kadı-
nların başörtüsüne karşı çıktılar. Çok kadınla evlen-
meyi yasakladılar. Şer'i yemini değiştirdiler. İslami
hukuk yerine medeni hukuk getirdiler. Askeriye'den
tabur ünamlarını >e alay müftülerini kaldırdılar.
Din derslerini kaldu-dılar. Kuran harflerini yasak-
layıp, Latin harflerini getirdiler. Camiler dışındaki
dini müesseseleri, türbeleri, tekkeleri kapattılar.
Şer'i talak'ı (boşanmayı) yasakladılar. Milletin
başına zorla şapka giydirdiler. Hacca gitmeyi ya-
sakladılar. Müslüman kızların gayrimüslümlerle ev-
lenmelerine mûsade ettiler. Büluğ çağına gebniş er-
kek ve kız çocuklarının karışık okumalarını mecbur
ettiler. Camileri müze ve eşya deposu haline getirdi-
ler. Büyük erkek ve kız çocukların beraberce oyun
ve topoynamalarına izin verdiler. Komünistlerin teş-
kilatlanmasına müsaade ettiler. Cuma giinkıi tatiii
pazara çevirdiler. İslami takvimi, miladi ta>kime çe-
virdiler. Çıplak kadınları erkekkrin önünde oynatü-
lar. Kadınlara secim hakkı tanıdüar. Ziyafetler ter-
tip etmek suren'yle ramazana karşı hürmetsizlik
yaptılar. Kadınları, kızlan hal ve hareketleri ve hat-
ta elbiseleriyle Hıristiyan kadınlanna benzettiler.
Sank ve cübbeyi yasakladılar. Resmi dairelerde
kadınlara memuriyet verdiler. Günlük işieri şer'i ka-
nunlara göre değif. dinsiz kanunlara göre yüriittüler.
Dini devletten ayırmak suretiyle. devleti dinin kont-
rolünden çıkardüar."
98 maddelik broşür, ister istemez, hikmeti ken-
dinde saklı İkinci Cumhuriyetci bilim adamlannın
"Resmi İdeolojimiz İflas Etmiştir" ya da "Kema-
lizm Fiilen Öbnüştür" gibi yazılannı anımsatıyor.
İslami düşünür sıfatlı şeriatçırun ise "Kemalizmin
Sonbahan" makalesini çağnşünyor. Üç aşağı beş
yukan aynı şeyler yazılıyor. Kemalizm yorumun-
da birleşiliyordu.
| İkinci Cumhupiyetçjtepin kamöuro
Kemalizme İslami bir bakış açısıyla yaklaşıla-
mayacağını söyleyen Mohammed Arkoun (Sorbon
Üniversitesi öğretim üyesi ve Arabica dergisi yö-
netmeni) Türkiye için "endişelerini" şöyle dile geti-
riyor:
"Günümüz Türkjyea'nde sosyal ve kültürel ger-
ginliklerin yeniden baş göstermesini gözlemledikçe
aklın özgüriüğe kavuşması çabalarının henüz emek-
leme safhasında olduğu daha iyi anlasümaktadır.
Dini, muhafa/akar tepkileıie özdeşleştirerek, BatKi
anlamda çağdaşlığı tek tarihi alternatif olarak gök-
lere çıkarmak bugün, Atatürk'ün zamanındaki ka-
dar kolay değildir. Ancak, yönlendirilnüş bir din,
yine ürkütücü bir politik güç olma özclliğini koru-
maktadn-."
Böyle biryüz yüze gelışın "kanlı örneklerinin"
yaşandığı Türkiye'de; bir tezin yaygınlaşması uğ-
runa yapılan bu tür ittifaklann getireceği sonucun
da, çok iyi hesaplanması gerekiyor. Söylendiği gibi
Çünkü, bır oy daha fazla almak için "şeriat" ko-
zunu kullanan politıkacılarla oluşan bir siyasal or-
tam "demokratik" sayılacaku. Cumhurbaş-
kanlığından. başbakanlığa. bakanhklara kadar
tüm kurum ve kuruluşlardan, takunya tıkırtılan
yükselecekti. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
çabşma saatlerini oruç ve namaz saatlerine göre
düzenleyen önergeler tartışılacaktı. Ordudan, po-
listen, üniversiteden tekbir sesleri geleceku. Yerel
yönetimler tarikat vecemaatler arasında paylaşıla-
cakü. Eğitim ve öğrenim kurumlan her gün biraz
daha dinselleştirilecekti. "Şanlı Sıvas kıyamı yaygı-
nlaşcaktır" çağnsına kulak tıkayan savalar, yargı-
çlann gücü; yazarlara, şairlere, bilim adamlanna
yetecekti.
Yıllardır sürdürülen sinsi bir savaşla koskoca
ülke, bır baştan bir başa, şeriat tehdidi aluna so-
kuluyordu. Yıllar önce Iran'da olduğu gibi, Türki-
ye'de de insanlar bır geceyansı "damlara çıkıp ezan
okumaları için" çağn bekliyordu.
Sorun, günlerdir aktarmaya çalışılan bu geri gi-
dişın nasıl ve ne zaman durdurulacağı noktasında
düğümleniyor. Sorunun, "sahte Müslünıaıılanıı
n
tepkisini çeken, somut "tercihlerie" çözümlenebi-
leceğini sanıyorum.
Dinin siyaset içınde son yıllarda kazandığı et-
kinlik gerçeğini ya sorgulayacağız ya da sonuçlan-
na katlanacağız. Ya kendi gerçeklerimizle hesapla-
şacağız, ya da onlann gerçekleriyle savaşacağız.
Ya da çoğu zaman olduğu gibi, gerçeklenn başına
bir nöbetçi dikip, görmezden duymazdan gelece-
ğiz. Ya akbmızı, yüreğimızi ve ahlakımızı bır kena-
ra koyup. İran ya da Cezayir gibi olmayı bekleye-
ceğiz ya da elimizi, dilimizi, gözümüzü baglayıp,
yine tank seslennden medet umacağız.
| Ya katlınacağız, ya savaşacafa
Ya yaşamın her alanındaki insan ilişkilerini sı-
nıflandıran, öngördüğü davranış biçimlerini tar-
üşmasız kılan. yasaklara karşı ağır yapunmlar ge-
tiren bir inanç sistemiyle ülkenin yönetilemeyece-
ğini anlatacağız ya da "AUah'tan gelen emre iUut,
vazifeye dikkat" kuralıyla yönetılen bır ülkede, ya-
şamaya razı olacağız.
Ya yaşadığımız dünyanın deger yargılanndan
üreyen kapitalist. Marksıst, ulusçu sıyasetlerle "şe-
riata karşı" uzlaşmayı kabul etmeyı öğreneceğizya
da bizi, ötekı dünyanın değerleriyle biçimîenen
"din siyasetiyle uzlaştırma ruzağına düsûrmeye luü-
kanlara" hayır diyeceğız.
Ya sorunun "Kemalizmin zaaflanndan" değil,
çağını yadsımaktan ve çağının adamı olmamaktan
kaynaİclandıgını anlayacağız ya da yaşamı boyun-
ca, ülkesini ve yurttaşlannı "çağmın ülkesi, çağuua
insanı" yapmak için uğraş veren Mustafa Kemari
"şeriatçdarm ölçüleriyle" değil kendi ölçülerimizk
eleştirmeyi öğreneceğiz.
Kısaca ya katlanacağız ya savaşacağız. Bu bir
tercih sorunu. Savaşı. kendi "şer'i anlaytşlanna"
uygun olarak algılayan "yıkmak, yakmak ve öldür-
mekten" yana olanlara bir sözümüz yok. Yıkarak,
yakarak ve öldürerek, daha şımdıden, garanüle-
dikleri "cennetlerinde" de gözümüz yok. Savaşımız
"siyasetin inançtan, dinin ticaretten" anndınlması
savaşıdır. Savaşımız "dine ve dindar halkın inanç-
lanna" değil. "şeriatçı dincüere ve gericilere" karşı
bir savaştır.
Savaşımız, ülkemızde yaşayan insanlann, temel
hak ve özgürlüklerin tümüyle birlikte "birey" ol-
malanru sağlama savaşıdır.
Savaşımız. aklın ve bılimin öncülüğünde, de-
mokratik çağdaş bir topium yaratma savaşıdır.
BİTTİ
Erbil Tuşalp'in bu çahşması Bilgi Yayınevi ta-
rafından ŞERİA T A.Ş. ath Ue kitaplaştınlacak,
eylûl ayı başında okurlara sunulacaktır.
Türkiye'dedüşüncesuçuyokmuş!..
ORALÇAUŞLAR
Türkiye'de düşünce suçu yokmuş. Oh ne ala, ne
ala... Bunu üstelik ülkenin en yetkili sözcüsü,
Cumhurbaşkanı söylüyor. Artık mesele
kalmadı. SüleyTnan Demirel sansürün
kakünlışının > ıldönümünde, gazetecilerin
gözkrinin içıne baka baka bu ülkede düşünce
suçunun olmadığını söyledi. Halbuki
Demirel'den önce konuşan Gazeteciler
Ccmiyeti Başkanı Nail Güreü, rakamlar vererek
insanlann düşünceleri nedeniyle cezaevine
aüldığını anlaımıştı. Demirel de onu
cevaplayarak, yalnızca ülkenin bölünmez
bütünlüğüne yönelmiş suçlann düşünce suçu
kapsamı içinde olduğunu belirtti. Bir kibarhk
daha yaparak Türk basınından şikayetçi
olmadıklannı da vurguladı.
Demirel'i dinlerken...
O sözleriyle şunu demek istıyordu: "Bizim sîzden
birşikayetimiz yok. O zamansiz dedüşünce suçu
deyip ağzımızın tadını bozmay ın." Önceki gece
Dolmabahçe Sarayı'nın merdivenlerine kurulan
kürsüden Dernirel'i dinlerken, Türkiye'nin son
30 yıllık siyasi tarihi birfilmşeridi gibi
gözlerimin önünden geçti. İlk gençlik yıllanmızı,
iki askeri darbeyi, Demırerie birlikte, onun
yönetimde olduğu dönemde yaşamıştık.
Demirel, önce komünizm düşmanlığjyla
tamndı. Sağcılann suç işlemeyeceğinin
felsefesini yaptı. Miliyetçi Cepheler kurarak
ülke içi karnplaşmayı kışkırtan siyasetlere
yataklıketti. TCK'nin 141-142. maddelerininen
kararb savunucu olarak ünlendi. Yönetimde
bulunduğu her dönemde, ülke içinde kaos ve iç
çatışma büyüdü ve içinden çıkılmaz hale geldi.
Bu kaos ortamı Türkiye'yi askeri darbelere
sürükledi, Demirel'i de iktidardan düşürdü.
Demirel, siyasi açıdan tam biterken askeri
darbeleronunbiranlamdaimdadınayetişti. Bir
demokrasi mağduru olarak, askeri darbenin
hışmınm geçmesinin hemen ardından Demırel.
siyasete bıraktığı yerden yeniden başladı. Onun
siyasi geçmişini arumsayanlar. "Bu kez herhalde
demokratlaşmıştır. Bunca askeri darbeden bir
dersçıkarmıştır" diye düşündüler. Ashnda bu
dönemler boyunca Demirel, kendi siyasi
yaşamını da kesintiye uğratan anti-demokratık
uygulamalara, hiçbir zaman ciddi şekılde karşı
koymadı. Demirel'in politikadaki genel tutumu.
var olan durumu idare etmek şekilde
tanımlanabilir. Ülkemizdeki hıçbırdeğişiklikte
neredeyse onun ımzası yoktur. Devletin genel
dengeleri içinde, statükoyu koruyarak polıtika
yapmayı bir sanat hahne getirmiştir.
İkiterörzanlısı
Bu öyle bir sanat ki içinde hiçbir yeniliğe ve
ilerlemeye yer bulamazsınız. Demirel eskiden,
düşüncenin suç olduğunu savunurken
komünizm öcüsüne sanlırdı. Şimdi ülkenin
bölünmez bütünlüğü bahanesini öne sürüyor.
Yann bir başka nedenle düşüncenin suç olması
gerektiğini savunabilir. Çünkü Demirel tara
politikaalara göre en tehlikeli şey düşüncedır.
Süleyman Demirel'in konuşmasını dinlerken,
bir düşünce suçu sanığı olarak kendimı de zan
altında hissettim. Yıllarca 141-142. maddelerin
hışmına herkes gibi ben de uğramıştım. Tam bu
maddeden kurt ulduk derken anti-teröryasası
geldi. Kemal Burkay'la Cumhunyet gazetesinde
yaptığım röportaj, kitap olarak yayımlanınca
terör sanığı olarak yargılanmaya başladım.
Kjtabım toplatıJdı. Yani artık fikirsuçlusu
adayı bile değilim. terör suçlusuadayıyım.
Bir terör suçu sanığı olarak Sayın
CumhurbaşkanTna şunu söylemek isterim:
Kemal Burkay, uzun siyasi yaşamı boyunca
teröre ve şiddete hep karşı çıkmış bir pob'tikacı.
Ben de yaşarrum boyunca. siyasete terörün
kanşmasını onaylamadım. Sonuçta. şiddete
karşı olan bırgazetecı.düşüncesıni beğenseniz
de beğenmeseniz de teröre karşı olarâ bır
politikacıyla söyleşiyor. Şimdi ortada teröre
karşı olan iki insanın söyleşisi var.
İkimizde bu söyleşi nedeniyle terör zanbsıyız.
Üstebk ben yalnızca soru sormak ve Burkay"ın
görüşlerini aktarmakdurumundayım. Eğer
mahkeme bu söyleşide ülkeyi bölme amacı
saptarsa, buzanbirhükmedönüşecek. Bizde
terörist olacağız. Süleyman Demirel'in
Cumhurbaşkanı olduğu ülkeye de bu yakışır.
SHP'KlerMünirCeylan'ı
cezaevinde ziyaret etti
• SHP Genel Başkan Yardıması Cevdet Selvi, Tekird^
Cezaevi'nde hükümlü olarak bulunan Münir Ceylan'a
yaptığı ziyarette, "Düşüncenin önüne sınırlar koymak,
düşüncesini ifadeedemeyen kesimlerin sınırdışına
çıkmasına, başka alanlarda kendisini ifade etmesine yol
açar ki asıl tehlikeli olan da budur" dedi.
ANKARA (ANKA) - SHP'b
bazı yöneticiler, yazdığı bir yazı
nedeniyle tutuklanan eski sen-
dikaa Münir Ceylan'ı Tekirdağ
Cezaevi'nde ziyaret etti. SHP
Genel Başkan Yardımcısı Cev-
det Selvi, "Vatan sevgisi çok dar
kahplar içinde tanımlandığı sü-
rece Türkiye derinleşen ve kro-
nikleşen sorunlarını kolayukla
çözemeyecektir" dedi.
Cevdet Selvi, Ceylan'ı Genel
Sekreter Yardımcısı Bahattin
Alagöz ile birlikte ziyaret etti.
Selvi, Ceylan'ı ziyareti öncesi
yaptığı açıklamada, Münir
Ceylan. Fikret Başkaya, İsmail
Beşikçi ile Hahık Gerğer'in dü-
şüncelerini dile getirdikleri için
cezaevinde olduklannı anım-
sam. Selvi. "Demokratik girisi-
mimiz açBindan olumsuz bir du-
rumun göstergesi olan bu ayıp
derhal gideriknelidir" dedi. Sel-
vi. şöyle dedi:
"Düşüncennı önüne smviar
koymak düşüncesini ifade ede-
meyen kesimlerin snır djşna p-
kmasma, başka alanlarda ken-
disini ifade etmesine yol açar
ki asıl tehlikeli olan da budur.
Vatan sevgisi çok dar kahplar
içinde tanmüandığı sürece Tür-
kiye, derinleşen ve kronikleşen
sonınlannı kolayukla çöie-
meyecektir."