Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ1994 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
Bu gidişin yönü belli.L
Dın, baştan beri politikaya bulaştınlan kurum olmuştur. Son
on yıldan beri de bir yandan dinsel duygular okşanırken, öte
yandan tam bir arsızlık ve yüzsüzlükle halkın, güçsüzlerin
sırtından ülke düzeyinde köşe dönme marifetleri
sergilenmiştir.
KAZIM YEMCE Hukukçu
T
anzirrıat'la (1839), Os-
manb devletinde din ku-
rallan yanında. din dışı
yasal düzenlemelere de
yer verilmiştir. Toplum
karma uygulamalarla
yuz yüzedir. Bir tarafta şeriye mahke-
meleri, hemen yanında nizamiye mah-
kemeleri, Medreseler, ama aynı za-
manda laik okullar. Dinsel kurallar
yanında, Baüdan alınmış yasalar. Bu
alacalığın tutarlı, bilimsel ve inandına
bir yanı yoktu. Aslında Osmanh, din-
sel kurallann egenrıen olduğu teokra-
tik devlet karakterini koruyordu.
Cumhuriyet döneminde, 1924 Ana-
yasası, günün koşuJlan irinde "Türki-
ye devletinin dini Din-i Islamdır" de-
mek durumundaydı (madde: 2). An-
cak II Nisan 1928 günlü. 1222 sayıb
yasa ile değişikliğe gidildi; bu tümce
metinden çıkanldı. "laiklik" kavramı
daha sonralan 10 Aralık 1937 gün,
3115 sayıb yasayla, ikinci maddede ye-
rini alacakü. Burada önemle vurgu-
lanması gereken bir şey var:
Laiklik anayasada yer almadan ön-
ce Cumhuriyet, laik devlet anlayışını
benimsemiş, uygulamaya başlamışü.
Nitekim 1924 yılında Şeriye ve Evkaf
Vekâleti kaldınldı. 1926"da laik hukuk
sistemi içinde Baüdan alınan Türk
Medeni Kanunu, hukuk ve ceza usul
yasalan, Ceza Kanunu gibı temel ya-
salar hukuk düzeninde yenni aldı.
Derookrasi ve laiklik: Demokrasi
her şeyden önce erdemliliği gerektirir.
Eşitlığın, doğruluğun, özgürlüğün.
sağhkb bir görev ve yurt bilincinin ki-
şisel, hizipsel, partisel çıkarlann çok
üstünde tutulduğu ortamda gelişir.
boy atar. Ülkemizde yaklaşık yanm
yüzyıh bulan çok partili süreçte bunu
yaşadığımız söylenebibr mi?
Yasamada, yürütmede, yerel yöne-
timlerde seçimle gelen önemli İcamu
hizmetleri üstlenenler yazık ki bekle-
nenin hep gerisinde kalmışlardır. Bu
arada en çok da toplumu yücelten ma-
nevi değerler zedelenmiştir. Din, baş-
tan beri politikaya bulaştınlan kurum
olmuştur. Son on yıldan beri de bir
yandan dinsel duygular okşanırken,
öte yandan tam bir arsızlık ve yüzsüz-
lükle halkın, güçsüzlerin sırtından ül-
ke düzeyinde köşe dönme marifetleri
sergilenmiştir.
Politika, hele siyasal liderlik, ülkede
onurlu bir hizmete talip olmaktır. Bu
hizmet, tarihsel sorumluluğunu da be-
raberinde getirir. Tutarlı. sağduyulu li-
der, her davranışın yanna kalıcı yan-
sımalannı vicdanında duyan kişidir.
Dinin mutlaka politikanın dışında tu-
tulması gerektiğinin, aksine davranış-
lann onulmaz yaralar açacağırun bi-
lincindedir. Saf ve inançlı kimseleri
dinsel zaaflanndan yararlanarak avla-
maya kalkmak, politikacının halkımı-
za bağışlanmaz ihanetidir.
Dindetakıyye,sinsi ve korkunç aşa-
ğıhk bir yöntem. Pobtikada popülizm,
halk dalkavukluğu, nabza göre şerbet
vermeye çabşmak da aynı düzeyde bir
davranış değil midir?
Toplumlann ahJak-gelenek-göre-
nek gibi yazılı olmayan. ama uyulan
yaşam kurallan olduğu bilinir. Laiklik
de böyle bir olgudur. O bir zihniyet.
bir kültür sorunudur; toplumda yay-
gın değer yargısıdır.
Laikbğin anayasada. yasalarda
bağlayıcı kural olarak yer alması bız-
ler için elbette çok önemlidir. Ama bu-
nun topluma mal olması ayn bir şey-
dir. Nitekim Batı'da. laikb'ğin, ana-
yasalannda vurgulanmadığı ülkeler
çoktur. Buna gereksinim duyulmama-
sı, laikh'ğin benimsenmesinden, hava
gibi doğal biçimde solunabilme özelli-
ğinden kaynaklanmış olmabdır. Onlar
vaktiyle yaşadıklan, tarihe malolmuş
dinsel bağnazbğı, baskı ve işkenceleri
elbette unutmadılar. Ancak bugün la-
ik bir düzende. banş ve güven içinde
yaşanabilirliğin bilincindedirler.
Din sömürüsü: Ülkemizde 1924
Anayasası'nm yerini alan 1961 veson-
ra gelen 1982 anayasalan da özenle la-
ikliği "Cumhuriyetin temel nitelikleri"
arasında sayarlar (madde: 2). Ne var
ki yukanda değinildiği gibi, çok partili
yaşama yönelmemizden bu yana, her
üç anayasa döneminde de din sömürü-
sü yurt düzeyinde giderek yoğunluk
kazanmışür. Seçmenin akbnı çelmek,
ondan oy koparabilmek uğruna laik-
lik bir yana itilmiştir. Politikacılanmız
seçim dönemlerinde, yeniçeri ağası
edasıyla "Dûı elden gidiyor!.." diye
haykırmaktan; saf. inançfı insanlann
temiz duygulannı alabildiğine kötüye
kullanmaktan geri durmamışlardır.
Bu tehlikeli silah sıradan politikacı
yanında. parti liderlerince ve iktidar-
İarca da rahatça kullanılmıştır. 1950'li
yıllarda "İsterseniz hilafeti bile geri ge-
tirebiiirsiniz" dı\en. ülkenin başbaka-
nıdır. Demokratik düzenin. uygar-
çağdaş olmanın, karşılıkb sevgi. saygı
ve hoşgörünün, kısaca adam gıbı ya-
şamanın simgesi olan laikliği, dinsiz-
likmiş gibi yutturmaya kalkanlar dün
de bugün de eksik olmamıştır. Günü-
müzde: Yirmi Birinci Yüzyıh ağızlann-
dan düşürmeyen; gerektikçe Ata-
türk'e, laikliğe övgüler düzen: halk
topluluklan karşısında ise çelişkiyi ka-
nıksamış yapmacık bir coşkuyla
"Ezan-Kuran" demekten kendisini
alamayanlan görüp üzübnemek elde
mi?..
Rejimvepartilerimiz: 197O'lerde"ka-
dayıfın altmı kızartmakla" işe koyulan
Erbakan ve arkadaşlan, ne getireceği
çok iyi bilinen, yeryüzünde örnekleri
de görülen "adil nizam" yurtturma-
casıyla artık iktidara gelecekleri
inancında. Hoca, "Refah Partisi ikti-
dara gelecek, adil düzen kurulacak, so-
nın ne? Geciş dönemi sert mi olacak,
yumuşak mı olacak; kanlı mı olacak,
kansız mı olacak..." dıye kestirip atı-
\or (Cumhurnet: 7 Hazıran 1994).
İmam-hatip liselerini bitirenlerin
üniversiteye girememelen söz konusu
olunca da. Milli Eğitim Bakanı'nı teh-
dide kalkışır: "..Ben inanıyonım ki
DYF içindeki arkadaşlanm bize gerek
kalmadan, bu işlerin arkasındaki o ba-
kandan hesap soracaklar" tavnnı takı-
nır.
Şimdi sormaz mısınız: Sayın Erba-
kan. bu okullar imam-hatip yetiştir-
mek için kurulmuş değil midir? Ana-
yasanın koruması altında olan (mad-
de: 174) Tevhid-i Tedrisat Kanunu'-
nun 4'ünce maddesi hükmü bunu açı-
klamıyor mu? Konuyu biraz daha
açalım:
1961 ve yerini alan 1982 anayasala-
nnın "Türk toplumunun çağdaş uygar-
lık dfizeyine erişmesi" için korumaya
aldığı 430 sayıb Tevhid-i Tedrisat Ka-
nunu'nun 4"üncü maddesi: "Maarif
V ekaleti... imamet ve hitabet gibi hide-
mat-ı diniyenin ifası vazifesivle mükel-
lef memurlar yetişmesi içinde ayn mek-
tepler küşat "edecektir" demiyor mu?
Bu çok açık yasal düzenleme karşısı-
nda, salt bir meslek lisesi olan ve alanı-
nda kendisine gereksinme duyulan
imam-hatip liselerini bitirenlerin. yük-
sek öğretim olan. onlara açık ilahiyat
fakültelerine de girmeyip, öbür üni-
versite fakültelerine yöneltilmelerinin;
bu suretle üniversite kapılannda bek-
leyen onbinlerce bselinin yerini al-
malannın anlamı ne?
Eğitimde eşitlikten söz etmeyin. De-
ğındiğimiz bağlayıcı yasal düzenleme
bir yana. eşitliğin koşullarda denkljği
gerektireceği, burada onun da bulun-
madığı unutulmamabdır. Besbelb...
Güdülen amaç, imam-hatipten yeti-
şenlerden dini görev ve hizmetlerde
yararlanmak, dini vecibelerin hakkıy-
la yerine getirilmesini sağlamak yeri-
ne. onlan devletin önemli hizmet yer-
lerinetaşımaktır.
Kamu yönetiminde ve yargıda kad-
rolaşarak, günün birinde laik devleti
silmek, bir şeriat devletine kapı arala-
maktır. İslamcıların bu işlevin bilin-
cinde ne kadar duyarlı olduklanna bir
örnek daha verelim:
ANAP yönetiminde tutucular kesi-
minde önde isimlerden binsi de.
ımam-hadp liselerinin gerçek alanlan-
na yöneltilmeleri, yani yasa gereğinin
yerine getirilmesi söz konusu olunca:
"...İmam-hatipleri kapatmayı mı düşü-
nüyorsunuz? Imam-hatipleri kapata-
mazsınız. Buna gücünüz yetmez.
İmam-hatipleri kapatırsanız bu Mecüs
başımza yıkılır!..." diye kükremektedir
(Milliyet: 18 Mayıs l'994).
Yazımızı bağlayabm: Cumhuriye-
tin, laik özgüriükçü demokrasinin ku-
rucu ve koruyucusu Cumhuriyet Halk
Partisi'nin devamı olan günümüzün
sol partileri. bu açık meydan okuma-
lar karşısında ne yapıyorlar dersiniz?
27 Mart yerel seçimlerinde uğradık-
lan ağır yenilgiden, sağda radikal İsla-
ma dönük, laik demokratik rejim
karşıtı girişimlerden hiç de rahatsız ol-
muş görünmüyorlar. Tarihin yann
haklannda vereceğı ağır hüküm
umurlannda değil. Solda uyanık ve
inançlı milyonlar. bu akıl almaz dağı-
nıklığı rejim ve ülkenin geleceği için
ciddı bir tehlike olarak görüp genel
merkezleri ve bderleri uyarmaya çabş-
salarda, negam!..
ARADA BİR
Prof. Dr. SAHIR ERMAN
Anayasa Yangısı Uzerine
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa'da yayı-
lan "demo/fraf//c/e^me"hareketi, parlamentolar tarafın-
dan çıkarılan kanunların, yargı denetimi altına alınması
ve bunun için de "Anayasa Mahkemeleri"r\\n kurulması
yolunu açmıştır. Böylece yargı denetimine tabi olmayan
"hükümet tasarrufları"na son verildiği gibi, Anayasa
Mahkemesi'nden yoksun bulunan ülkelerde de demok-
rasinin varlığından ve anayasalarda yer alan insan hak-
larının gereği gibı korunduğundan söz edilemeyeceği
genel bir kural halini almıştır.
Şüphesiz ki, parlamentonun tasarruflarrnı denetle-
yen, bunları anayasaya aykırı bulup iptal eden bir yargı
organının varlığı, bu parlamentoları ve çıkarılan kanun-
ların uygulanmasında yarar bulunduğu kanısında olan
yürütme organlarını zaman zaman rahatsız etmiş, Ana-
yasa Mahkemeleri'yle parlamentolar ve hükümetler
arasında, bazen ileri boyutlara varan sürtüşmeler ya-
şanmıştır. Bunlardan bir tanesini hatırlatmakta yarar
görmekteyim.
Italya'da halk oylaması sonucunda krallık sistemine
son verilip cumhuriyet rejimi benimsenice, cumhuriye-
tin anayasasını yapmak üzere "Kurucu Meclis" seçildi
ve Devlet Başkanlığı'na da hukuk profesörü De Nlcola
getirildi. Anayasanın kabul edümesinden sonra ilk se-
çimler yapıldı ve Profesör De Nicola da bu anayasa ile
kurulan Anayasa Mahkemesi'nin başkanlığına atandı.
Başbakan da faşizme ve krallığa karşı mücadelesiyle
ün salmış olan ve yıllarca sürgünde yaşamak zorunda
kalmış bulunan De Gasperi idi. O sırada italya'da faşist
döneminden kalan bir "zorunlugerigönderme"kanunu
yürürlükte idi. Buna göre doğduğu şehirden bir başkası-
na göç eden fakat bu yerde iş bulamayıp serserilik veya
dilencilikle ya da belli olmayan bir suretle geçinen bir
kimseye vali, doğduğu şehre dönmesini emredebilir; bu
emre uyulmadığı takdirde onu yakalatabilir ve güvenlik
kuvvetlerinin gözetiminde doğduğu şehre gönderebilir-
di. Ayrıca valinin emrine uymamak suç teşkil ederdi.
De Nicola başkanlığında toplanan Anayasa Mahke-
mesi, bu kanunu vatandaşların seyahat özgürlüklerine
ve kimsenin, hakim kararı olmaksızın özgürlüğünün kı-
>Arkml9.Sayfada
BahriAğabey...
Bahri Ağabey. kendisinden gençolanlarla aynı düzeyde tartışmaktan
çok hoşlanan,rindtabiatlı bir insandır.
Prof. Dr. NERMİN ABADAN-UNAT*
T
ürk kamu yaşamını uzaktan
yakından izleyen yerli ya-
bancı herkesin aklına "Bahri
Ağabey" deyince tek bir ad
gelmektedir: Profesör Bahri
Savcı! Tüm yaşamı boyunca
sadece inandtğıru yazan, inandığını savu-
nan, doğru olarak kabul ettiği değerlerde
-zaman içindeki değişimleri hesaba kata-
rak- hep aynı çizgiyi izlemiş Türk kamuo-
yuna ilk kez insan hakları kavramını
tanıtmış olan, düşüncelerindeki özerkliğini
koruyabilmek için etkin (aktif) hizmet
yıllan sırasında tek bir yönetsel (idari) gö-
rev kabul etmemış, demokrasinin erdemle-
rine yürekten inanmış, kamu görevlerini,
ancak demokratik yollardan seçibnek su-
retiyle kabul etmiş, üniversite öğretim üye-
liğinin yanı sıra Türk kamuoyunu zaman
zaman kaleme aldığı yanlarla aydınlatma-
y\ borç bilen, Türk siyasal hayauna en ge-
niş özgürlükleri getirmiş olan, 1961
Anayasasfnın mimarlanndan, düşünce
srsteminde yer alan özgürlük ve eşitlik kav-
ramlan arasında sosyal adalete önceb'ği
tanıyan, akademik kariyere ginnek isteyen
gençlere en geniş olanaklan sağlayan özel
yaşamında sevecen, düşünceb, az öfkele-
nen, kamu yaşarrunda yürekb çıkışlan ne-
deniyle tutuklanma dahil hiçbir baskıdan
yılmayan, sağlık sorunlannı büyük gayret
ve imrenilecek bir irade gücü ile yenmesini
bilen örnek bilge. benim de Bahri Ağabe-
yim'dir. O saçlanm ağardıktan sonra da
elini öpmeye devam ettiğim çok nadir kişi-
lerden bindir! Bahri Ağabey'e çok şeyler
borçluyum. fakat en önemlisi herhalde
meslektaşlanmın haksız hücumlanna uğ-
radığım zaman bana tanımış olduğu "kür-
süsel iltka hakkı"dır. Siyasal Bilgiler Fa-
kültesi'nde birlikte bulunduğumuz \illar-
da. akademik yaşamda çok görülen kı-
skançhktan ileri gelen bir çıkmaza sap-
landığım sırada. Bahri Ağabeyim bana
anayasa kürsüsüne geçme fırsatını tanı-
makla gerçek bibm adamlığmın gerektirdi-
ği özgürçahşma fırsatını bahşetti. "Anaya-
sa ve Seçim Hukuku Açısından 1965Seçûn-
lerinin Tahlili" adlı profesörlük takdim te-
zimin hazırlanmasında onun da çok
katkısı olmuştur. Fakat en önemli katkısı
kuşkusuz bana bilimsel izlekten (pati-
kadan) aynlmama olanağı sağlamış olma-
sıdır. Bahri Ağabey. kendisinden genç
olanlarla aynı düzeyde tamşmaktan çok
hoşlanan, rind tabiatb bir insandır. Benim
de yaşamımda önemli bir rol oynamış olan
rahmetli Tarık Zafer Tunaya gibi etrafında
bir "ekol" yaratmasını bilen nadir Türk
düşünürlerinden biridir. Onu sadece oku-
mak yetmez, söyleşilerini de dinlemek ge-
rek. Bahri Ağabey'i tanımak isteyenler,
onun hobilerini de bilmek zorundalar: Tı-
yatroyu. operayı, baleyi, sinemayı, resmi
çok sever, zaman zaman sanat eleşürileri
yazdığı da olur. Arkadaşbk bağlan çok
güçlüdür. Yaşamı boyunca tek bir rrüli-
metrelik ödün vermediği konulann başın-
da laiklik geliyor. Ona göre insanca yaşa-
manın tek yolu çoğulcu, laik bir demokra-
tik sistemi. hukuk yolu ile desteklemektir.
Günlük yaşamını yakından izleyenler
onun incecik harfleri ile yazmış olduğu dar
ve uzun pusulalannı da bibrler. Akbna ge-
lenleri unutmamak için not almak onun
eski alışkanbğıdır. Son derece titizdir,
Bahri Ağabey sapına kadar bir "Mülki-
yelTdir! Bu "okul"un (burada okul kelı-
mesine küçültücü bir anlam vermemek ge-
rek) Türkiye'nin kamu yaşamına yön ver-
me gibi bir misyona sahip olduğuna inanır.
Ne yazık ki günümüzde kimi düşünür ve
yazarlar bunu büyük günah sayarlar...
"Cumhuriyet" gazetesinin okurlan. onu iyi
tanırlar. Ancak Bahri Ağabey'i tanımak
için "Sudiş"i de bilmek gerek. Sudiş (Sudi-
ye) kim midir? Bahri Ağabeyimin hayat ve
fıkir arkadaşı, tümümüzün dostudur.
Nerede ise unutacaktım: Bahri Ağabey
büyük bir doğa dostudur! İstanbul'da, Be-
yoğlu'ndaki sempatik evinden çok Ören"-
de Ege'nin mavi sonsuzluklanna açık
balkonunu, oradakı evini sever. Evet, işte
Bahri Ağabeyım'den baa "manzaralar".
Ne mutlu onu tanımış ve yaşamını pay-
laşmış olanlara. Türkiye'nin Bahri Ağa-
beysi'ne nice nice yıllar!..
* AÜ Sıvasdl Bılpler Fakûltesı emeklı oğreüm u\esı.
halen Boğazıçı Ünıveratesj ö^reum görevhsı
PENCERE
Gidinin Neo OsmanlıbnL
Osmanlı, Babıâli'de bir adım atacağı zaman gözlerini
'Düvel-iMuazzama'yaçevirir, iskele mi, sancak mı,yok-
sa tornistan mı yapacağını anlamaya çalışırdı...
Rezil rüsvaolmuştuk...
İyi yetişmiş devlet adamı denen paşa, vezir, molla ta-
kımının her biri 'Düvel-iMuazzama'dan birdevletesırtı-
nı dayamıştı; filanca paşa Ingilize, falanca Fransıza,
fişmekân da Alamanya'ya...
Kim sadrazam ya da hariciye nazırı olacak?
Bilinirdi ki filanca sadaret koltuğuna oturursa Ingiliz,
falanca mührü eline geçirirse 'Alaman' siyaseti izlene-
cektir, Fransıza sırtını dayamış olan fişmekân pusuda
beklemektedir; padişah efendimiz de bizzat zillet için-
deyken bu kuklalarla oynamakta, Islamın tepesinde hi-
lafetini sürdürmektedir.
Babıâli Fransıza yanaştığı zaman 'Alaman' bir mara-
za çıkarır, Ingiliz fırsatı bekler, Rusya tuzağını hazırlar,
içerdeki azınlıklar oyunun figüranları olarak dış güçlerle
işbirliği yaparlardı.
Osmanh'nın seçkini de pek açıkgöz olduğundan ken-
dine düşen parsayı toplardı.
•
Dışişleri Bakanlığı için Mümtaz Soysal'ın adı geçince
çalkalanan Babıâli mide bulandırıyor.
Geçmişi anımsatıyor..
Gerçi artık Babıâli kalmadı..
Ne Osmanlı Babıâlisi var..
Ne Cumhuriyet Babıâlisi...
Adına 'medya' denen; yazılı, görsel ve sesli yayınlar,
gazete, televizyon ve radyodan oluşan birdünyadır.
Medya Mümtaz'ı bağrına basmış görünüyordu. SHP'-
desiyasetyapması, basındayazı yazması doğal karşıla-
nıyordu; ama, Dışişleri Bakanlığı naatanacağı duyulun-
caişdeğişti..
Kıyamet günü mü gelmişti?..
Cayırtı ayyuka çıktı .
Bir vaveylakoptu..
Neoluyordu?..
Kıbrıs davasında Vaşington'a kafa tutan, fikirleriyle
süper güce karşı çıkan, özelleştirmeye sıcak bakmayan,
Anadolu'nun güneyindeki 'Çekiç Güç'ün çekip gitmesini
isteyen, Ankara'nın bağımsız ve kişilikli bir dış politika
izlemesinden yana olan bu adam Dışişleri Bakanlığı'na
geldi mi...
Yandık gitti...
Medya, dış odaklardan işareti almış Osmanlı kurnazı
gibitepiniyordu...
Olurmuydu hiç...
'Liboşlar' 1980'lerde ve 90'larda Amerika'dan aldıklan
70 milyar dolar dış borcu yemişlerdi; yeniden borçlan-
mak için tam kapılar aralanacakken pişmiş aşa soğuk
su mu katılacaktı?.. Ne yaptığını bilmez acemi Başba-
kan, Soysal'ı başımıza bela mı edecekti?.. Kimisi Va-
şington'a bakıyor, kimi Londra'nın göstergelerini izliyor,
Batı'nın kapalı ya da açık uyanlannı amentü gibi belle-
meyi çıkarlarının ayet-i kerimesi bilen 'Neo Osmanlılar'
esip savuruyorlar, kıyameti koparıyorlardı...
•
Her mahallesinde bir cami yaptırma derneği bulunan
bu ülke Suudi Arabistan'a mı döndü? Bir yandan 'Hac
turizmi' yapıp dövizleri cebe atacaksın, öte yandan
Amerikan askerine sığınıp saltanatını sürdüreceksin!..
Türkiye Cumhuriyeti hükümetine Dışişleri Bakanı atana-
cak kişiye giysi biçerken, boyunun ölçüsünü Vaşington
ya da Londra'dan mı alacağız?..
70 milyar dolar dış borcu yemişiz, gözlerimiz dışarda,
yeniden borçlansak da yesek...
"Yiyin efendileryiyin...
Bu han-ı iştiha sizin..."
işkembeniz öyle dolu ve iştihanız öylesine güçlü ki, bir
geyirdiniz mi, gökgürültüsü gibi ses çıkıyor.
TEŞEKKÜR
Oğlumuz. EGE ARTTJN'un doğumunu
gerçekleştiren Gölcük Deniz Hastanesi
doktorlanndan Tab. Kd. Yzb. Akif Yılmaz ve
ameliyat ekibinden Selma Anlağan, Meral Ermetin,
Demet Özdemir'le narkozitör Ahmet Karakuş'a
teşekkürederiz.
ARTUNAİLESİ
Oğlumuz
EGE
dünyaya geldi.
Tüm dostlara duyururuz.
MİNE-CENKARTUN
1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.