25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 TEMMUZ1994 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Bu gidişin yönü belli.L Dın, baştan beri politikaya bulaştınlan kurum olmuştur. Son on yıldan beri de bir yandan dinsel duygular okşanırken, öte yandan tam bir arsızlık ve yüzsüzlükle halkın, güçsüzlerin sırtından ülke düzeyinde köşe dönme marifetleri sergilenmiştir. KAZIM YEMCE Hukukçu T anzirrıat'la (1839), Os- manb devletinde din ku- rallan yanında. din dışı yasal düzenlemelere de yer verilmiştir. Toplum karma uygulamalarla yuz yüzedir. Bir tarafta şeriye mahke- meleri, hemen yanında nizamiye mah- kemeleri, Medreseler, ama aynı za- manda laik okullar. Dinsel kurallar yanında, Baüdan alınmış yasalar. Bu alacalığın tutarlı, bilimsel ve inandına bir yanı yoktu. Aslında Osmanh, din- sel kurallann egenrıen olduğu teokra- tik devlet karakterini koruyordu. Cumhuriyet döneminde, 1924 Ana- yasası, günün koşuJlan irinde "Türki- ye devletinin dini Din-i Islamdır" de- mek durumundaydı (madde: 2). An- cak II Nisan 1928 günlü. 1222 sayıb yasa ile değişikliğe gidildi; bu tümce metinden çıkanldı. "laiklik" kavramı daha sonralan 10 Aralık 1937 gün, 3115 sayıb yasayla, ikinci maddede ye- rini alacakü. Burada önemle vurgu- lanması gereken bir şey var: Laiklik anayasada yer almadan ön- ce Cumhuriyet, laik devlet anlayışını benimsemiş, uygulamaya başlamışü. Nitekim 1924 yılında Şeriye ve Evkaf Vekâleti kaldınldı. 1926"da laik hukuk sistemi içinde Baüdan alınan Türk Medeni Kanunu, hukuk ve ceza usul yasalan, Ceza Kanunu gibı temel ya- salar hukuk düzeninde yenni aldı. Derookrasi ve laiklik: Demokrasi her şeyden önce erdemliliği gerektirir. Eşitlığın, doğruluğun, özgürlüğün. sağhkb bir görev ve yurt bilincinin ki- şisel, hizipsel, partisel çıkarlann çok üstünde tutulduğu ortamda gelişir. boy atar. Ülkemizde yaklaşık yanm yüzyıh bulan çok partili süreçte bunu yaşadığımız söylenebibr mi? Yasamada, yürütmede, yerel yöne- timlerde seçimle gelen önemli İcamu hizmetleri üstlenenler yazık ki bekle- nenin hep gerisinde kalmışlardır. Bu arada en çok da toplumu yücelten ma- nevi değerler zedelenmiştir. Din, baş- tan beri politikaya bulaştınlan kurum olmuştur. Son on yıldan beri de bir yandan dinsel duygular okşanırken, öte yandan tam bir arsızlık ve yüzsüz- lükle halkın, güçsüzlerin sırtından ül- ke düzeyinde köşe dönme marifetleri sergilenmiştir. Politika, hele siyasal liderlik, ülkede onurlu bir hizmete talip olmaktır. Bu hizmet, tarihsel sorumluluğunu da be- raberinde getirir. Tutarlı. sağduyulu li- der, her davranışın yanna kalıcı yan- sımalannı vicdanında duyan kişidir. Dinin mutlaka politikanın dışında tu- tulması gerektiğinin, aksine davranış- lann onulmaz yaralar açacağırun bi- lincindedir. Saf ve inançlı kimseleri dinsel zaaflanndan yararlanarak avla- maya kalkmak, politikacının halkımı- za bağışlanmaz ihanetidir. Dindetakıyye,sinsi ve korkunç aşa- ğıhk bir yöntem. Pobtikada popülizm, halk dalkavukluğu, nabza göre şerbet vermeye çabşmak da aynı düzeyde bir davranış değil midir? Toplumlann ahJak-gelenek-göre- nek gibi yazılı olmayan. ama uyulan yaşam kurallan olduğu bilinir. Laiklik de böyle bir olgudur. O bir zihniyet. bir kültür sorunudur; toplumda yay- gın değer yargısıdır. Laikbğin anayasada. yasalarda bağlayıcı kural olarak yer alması bız- ler için elbette çok önemlidir. Ama bu- nun topluma mal olması ayn bir şey- dir. Nitekim Batı'da. laikb'ğin, ana- yasalannda vurgulanmadığı ülkeler çoktur. Buna gereksinim duyulmama- sı, laikh'ğin benimsenmesinden, hava gibi doğal biçimde solunabilme özelli- ğinden kaynaklanmış olmabdır. Onlar vaktiyle yaşadıklan, tarihe malolmuş dinsel bağnazbğı, baskı ve işkenceleri elbette unutmadılar. Ancak bugün la- ik bir düzende. banş ve güven içinde yaşanabilirliğin bilincindedirler. Din sömürüsü: Ülkemizde 1924 Anayasası'nm yerini alan 1961 veson- ra gelen 1982 anayasalan da özenle la- ikliği "Cumhuriyetin temel nitelikleri" arasında sayarlar (madde: 2). Ne var ki yukanda değinildiği gibi, çok partili yaşama yönelmemizden bu yana, her üç anayasa döneminde de din sömürü- sü yurt düzeyinde giderek yoğunluk kazanmışür. Seçmenin akbnı çelmek, ondan oy koparabilmek uğruna laik- lik bir yana itilmiştir. Politikacılanmız seçim dönemlerinde, yeniçeri ağası edasıyla "Dûı elden gidiyor!.." diye haykırmaktan; saf. inançfı insanlann temiz duygulannı alabildiğine kötüye kullanmaktan geri durmamışlardır. Bu tehlikeli silah sıradan politikacı yanında. parti liderlerince ve iktidar- İarca da rahatça kullanılmıştır. 1950'li yıllarda "İsterseniz hilafeti bile geri ge- tirebiiirsiniz" dı\en. ülkenin başbaka- nıdır. Demokratik düzenin. uygar- çağdaş olmanın, karşılıkb sevgi. saygı ve hoşgörünün, kısaca adam gıbı ya- şamanın simgesi olan laikliği, dinsiz- likmiş gibi yutturmaya kalkanlar dün de bugün de eksik olmamıştır. Günü- müzde: Yirmi Birinci Yüzyıh ağızlann- dan düşürmeyen; gerektikçe Ata- türk'e, laikliğe övgüler düzen: halk topluluklan karşısında ise çelişkiyi ka- nıksamış yapmacık bir coşkuyla "Ezan-Kuran" demekten kendisini alamayanlan görüp üzübnemek elde mi?.. Rejimvepartilerimiz: 197O'lerde"ka- dayıfın altmı kızartmakla" işe koyulan Erbakan ve arkadaşlan, ne getireceği çok iyi bilinen, yeryüzünde örnekleri de görülen "adil nizam" yurtturma- casıyla artık iktidara gelecekleri inancında. Hoca, "Refah Partisi ikti- dara gelecek, adil düzen kurulacak, so- nın ne? Geciş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak; kanlı mı olacak, kansız mı olacak..." dıye kestirip atı- \or (Cumhurnet: 7 Hazıran 1994). İmam-hatip liselerini bitirenlerin üniversiteye girememelen söz konusu olunca da. Milli Eğitim Bakanı'nı teh- dide kalkışır: "..Ben inanıyonım ki DYF içindeki arkadaşlanm bize gerek kalmadan, bu işlerin arkasındaki o ba- kandan hesap soracaklar" tavnnı takı- nır. Şimdi sormaz mısınız: Sayın Erba- kan. bu okullar imam-hatip yetiştir- mek için kurulmuş değil midir? Ana- yasanın koruması altında olan (mad- de: 174) Tevhid-i Tedrisat Kanunu'- nun 4'ünce maddesi hükmü bunu açı- klamıyor mu? Konuyu biraz daha açalım: 1961 ve yerini alan 1982 anayasala- nnın "Türk toplumunun çağdaş uygar- lık dfizeyine erişmesi" için korumaya aldığı 430 sayıb Tevhid-i Tedrisat Ka- nunu'nun 4"üncü maddesi: "Maarif V ekaleti... imamet ve hitabet gibi hide- mat-ı diniyenin ifası vazifesivle mükel- lef memurlar yetişmesi içinde ayn mek- tepler küşat "edecektir" demiyor mu? Bu çok açık yasal düzenleme karşısı- nda, salt bir meslek lisesi olan ve alanı- nda kendisine gereksinme duyulan imam-hatip liselerini bitirenlerin. yük- sek öğretim olan. onlara açık ilahiyat fakültelerine de girmeyip, öbür üni- versite fakültelerine yöneltilmelerinin; bu suretle üniversite kapılannda bek- leyen onbinlerce bselinin yerini al- malannın anlamı ne? Eğitimde eşitlikten söz etmeyin. De- ğındiğimiz bağlayıcı yasal düzenleme bir yana. eşitliğin koşullarda denkljği gerektireceği, burada onun da bulun- madığı unutulmamabdır. Besbelb... Güdülen amaç, imam-hatipten yeti- şenlerden dini görev ve hizmetlerde yararlanmak, dini vecibelerin hakkıy- la yerine getirilmesini sağlamak yeri- ne. onlan devletin önemli hizmet yer- lerinetaşımaktır. Kamu yönetiminde ve yargıda kad- rolaşarak, günün birinde laik devleti silmek, bir şeriat devletine kapı arala- maktır. İslamcıların bu işlevin bilin- cinde ne kadar duyarlı olduklanna bir örnek daha verelim: ANAP yönetiminde tutucular kesi- minde önde isimlerden binsi de. ımam-hadp liselerinin gerçek alanlan- na yöneltilmeleri, yani yasa gereğinin yerine getirilmesi söz konusu olunca: "...İmam-hatipleri kapatmayı mı düşü- nüyorsunuz? Imam-hatipleri kapata- mazsınız. Buna gücünüz yetmez. İmam-hatipleri kapatırsanız bu Mecüs başımza yıkılır!..." diye kükremektedir (Milliyet: 18 Mayıs l'994). Yazımızı bağlayabm: Cumhuriye- tin, laik özgüriükçü demokrasinin ku- rucu ve koruyucusu Cumhuriyet Halk Partisi'nin devamı olan günümüzün sol partileri. bu açık meydan okuma- lar karşısında ne yapıyorlar dersiniz? 27 Mart yerel seçimlerinde uğradık- lan ağır yenilgiden, sağda radikal İsla- ma dönük, laik demokratik rejim karşıtı girişimlerden hiç de rahatsız ol- muş görünmüyorlar. Tarihin yann haklannda vereceğı ağır hüküm umurlannda değil. Solda uyanık ve inançlı milyonlar. bu akıl almaz dağı- nıklığı rejim ve ülkenin geleceği için ciddı bir tehlike olarak görüp genel merkezleri ve bderleri uyarmaya çabş- salarda, negam!.. ARADA BİR Prof. Dr. SAHIR ERMAN Anayasa Yangısı Uzerine İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı Avrupa'da yayı- lan "demo/fraf//c/e^me"hareketi, parlamentolar tarafın- dan çıkarılan kanunların, yargı denetimi altına alınması ve bunun için de "Anayasa Mahkemeleri"r\\n kurulması yolunu açmıştır. Böylece yargı denetimine tabi olmayan "hükümet tasarrufları"na son verildiği gibi, Anayasa Mahkemesi'nden yoksun bulunan ülkelerde de demok- rasinin varlığından ve anayasalarda yer alan insan hak- larının gereği gibı korunduğundan söz edilemeyeceği genel bir kural halini almıştır. Şüphesiz ki, parlamentonun tasarruflarrnı denetle- yen, bunları anayasaya aykırı bulup iptal eden bir yargı organının varlığı, bu parlamentoları ve çıkarılan kanun- ların uygulanmasında yarar bulunduğu kanısında olan yürütme organlarını zaman zaman rahatsız etmiş, Ana- yasa Mahkemeleri'yle parlamentolar ve hükümetler arasında, bazen ileri boyutlara varan sürtüşmeler ya- şanmıştır. Bunlardan bir tanesini hatırlatmakta yarar görmekteyim. Italya'da halk oylaması sonucunda krallık sistemine son verilip cumhuriyet rejimi benimsenice, cumhuriye- tin anayasasını yapmak üzere "Kurucu Meclis" seçildi ve Devlet Başkanlığı'na da hukuk profesörü De Nlcola getirildi. Anayasanın kabul edümesinden sonra ilk se- çimler yapıldı ve Profesör De Nicola da bu anayasa ile kurulan Anayasa Mahkemesi'nin başkanlığına atandı. Başbakan da faşizme ve krallığa karşı mücadelesiyle ün salmış olan ve yıllarca sürgünde yaşamak zorunda kalmış bulunan De Gasperi idi. O sırada italya'da faşist döneminden kalan bir "zorunlugerigönderme"kanunu yürürlükte idi. Buna göre doğduğu şehirden bir başkası- na göç eden fakat bu yerde iş bulamayıp serserilik veya dilencilikle ya da belli olmayan bir suretle geçinen bir kimseye vali, doğduğu şehre dönmesini emredebilir; bu emre uyulmadığı takdirde onu yakalatabilir ve güvenlik kuvvetlerinin gözetiminde doğduğu şehre gönderebilir- di. Ayrıca valinin emrine uymamak suç teşkil ederdi. De Nicola başkanlığında toplanan Anayasa Mahke- mesi, bu kanunu vatandaşların seyahat özgürlüklerine ve kimsenin, hakim kararı olmaksızın özgürlüğünün kı- >Arkml9.Sayfada BahriAğabey... Bahri Ağabey. kendisinden gençolanlarla aynı düzeyde tartışmaktan çok hoşlanan,rindtabiatlı bir insandır. Prof. Dr. NERMİN ABADAN-UNAT* T ürk kamu yaşamını uzaktan yakından izleyen yerli ya- bancı herkesin aklına "Bahri Ağabey" deyince tek bir ad gelmektedir: Profesör Bahri Savcı! Tüm yaşamı boyunca sadece inandtğıru yazan, inandığını savu- nan, doğru olarak kabul ettiği değerlerde -zaman içindeki değişimleri hesaba kata- rak- hep aynı çizgiyi izlemiş Türk kamuo- yuna ilk kez insan hakları kavramını tanıtmış olan, düşüncelerindeki özerkliğini koruyabilmek için etkin (aktif) hizmet yıllan sırasında tek bir yönetsel (idari) gö- rev kabul etmemış, demokrasinin erdemle- rine yürekten inanmış, kamu görevlerini, ancak demokratik yollardan seçibnek su- retiyle kabul etmiş, üniversite öğretim üye- liğinin yanı sıra Türk kamuoyunu zaman zaman kaleme aldığı yanlarla aydınlatma- y\ borç bilen, Türk siyasal hayauna en ge- niş özgürlükleri getirmiş olan, 1961 Anayasasfnın mimarlanndan, düşünce srsteminde yer alan özgürlük ve eşitlik kav- ramlan arasında sosyal adalete önceb'ği tanıyan, akademik kariyere ginnek isteyen gençlere en geniş olanaklan sağlayan özel yaşamında sevecen, düşünceb, az öfkele- nen, kamu yaşarrunda yürekb çıkışlan ne- deniyle tutuklanma dahil hiçbir baskıdan yılmayan, sağlık sorunlannı büyük gayret ve imrenilecek bir irade gücü ile yenmesini bilen örnek bilge. benim de Bahri Ağabe- yim'dir. O saçlanm ağardıktan sonra da elini öpmeye devam ettiğim çok nadir kişi- lerden bindir! Bahri Ağabey'e çok şeyler borçluyum. fakat en önemlisi herhalde meslektaşlanmın haksız hücumlanna uğ- radığım zaman bana tanımış olduğu "kür- süsel iltka hakkı"dır. Siyasal Bilgiler Fa- kültesi'nde birlikte bulunduğumuz \illar- da. akademik yaşamda çok görülen kı- skançhktan ileri gelen bir çıkmaza sap- landığım sırada. Bahri Ağabeyim bana anayasa kürsüsüne geçme fırsatını tanı- makla gerçek bibm adamlığmın gerektirdi- ği özgürçahşma fırsatını bahşetti. "Anaya- sa ve Seçim Hukuku Açısından 1965Seçûn- lerinin Tahlili" adlı profesörlük takdim te- zimin hazırlanmasında onun da çok katkısı olmuştur. Fakat en önemli katkısı kuşkusuz bana bilimsel izlekten (pati- kadan) aynlmama olanağı sağlamış olma- sıdır. Bahri Ağabey. kendisinden genç olanlarla aynı düzeyde tamşmaktan çok hoşlanan, rind tabiatb bir insandır. Benim de yaşamımda önemli bir rol oynamış olan rahmetli Tarık Zafer Tunaya gibi etrafında bir "ekol" yaratmasını bilen nadir Türk düşünürlerinden biridir. Onu sadece oku- mak yetmez, söyleşilerini de dinlemek ge- rek. Bahri Ağabey'i tanımak isteyenler, onun hobilerini de bilmek zorundalar: Tı- yatroyu. operayı, baleyi, sinemayı, resmi çok sever, zaman zaman sanat eleşürileri yazdığı da olur. Arkadaşbk bağlan çok güçlüdür. Yaşamı boyunca tek bir rrüli- metrelik ödün vermediği konulann başın- da laiklik geliyor. Ona göre insanca yaşa- manın tek yolu çoğulcu, laik bir demokra- tik sistemi. hukuk yolu ile desteklemektir. Günlük yaşamını yakından izleyenler onun incecik harfleri ile yazmış olduğu dar ve uzun pusulalannı da bibrler. Akbna ge- lenleri unutmamak için not almak onun eski alışkanbğıdır. Son derece titizdir, Bahri Ağabey sapına kadar bir "Mülki- yelTdir! Bu "okul"un (burada okul kelı- mesine küçültücü bir anlam vermemek ge- rek) Türkiye'nin kamu yaşamına yön ver- me gibi bir misyona sahip olduğuna inanır. Ne yazık ki günümüzde kimi düşünür ve yazarlar bunu büyük günah sayarlar... "Cumhuriyet" gazetesinin okurlan. onu iyi tanırlar. Ancak Bahri Ağabey'i tanımak için "Sudiş"i de bilmek gerek. Sudiş (Sudi- ye) kim midir? Bahri Ağabeyimin hayat ve fıkir arkadaşı, tümümüzün dostudur. Nerede ise unutacaktım: Bahri Ağabey büyük bir doğa dostudur! İstanbul'da, Be- yoğlu'ndaki sempatik evinden çok Ören"- de Ege'nin mavi sonsuzluklanna açık balkonunu, oradakı evini sever. Evet, işte Bahri Ağabeyım'den baa "manzaralar". Ne mutlu onu tanımış ve yaşamını pay- laşmış olanlara. Türkiye'nin Bahri Ağa- beysi'ne nice nice yıllar!.. * AÜ Sıvasdl Bılpler Fakûltesı emeklı oğreüm u\esı. halen Boğazıçı Ünıveratesj ö^reum görevhsı PENCERE Gidinin Neo OsmanlıbnL Osmanlı, Babıâli'de bir adım atacağı zaman gözlerini 'Düvel-iMuazzama'yaçevirir, iskele mi, sancak mı,yok- sa tornistan mı yapacağını anlamaya çalışırdı... Rezil rüsvaolmuştuk... İyi yetişmiş devlet adamı denen paşa, vezir, molla ta- kımının her biri 'Düvel-iMuazzama'dan birdevletesırtı- nı dayamıştı; filanca paşa Ingilize, falanca Fransıza, fişmekân da Alamanya'ya... Kim sadrazam ya da hariciye nazırı olacak? Bilinirdi ki filanca sadaret koltuğuna oturursa Ingiliz, falanca mührü eline geçirirse 'Alaman' siyaseti izlene- cektir, Fransıza sırtını dayamış olan fişmekân pusuda beklemektedir; padişah efendimiz de bizzat zillet için- deyken bu kuklalarla oynamakta, Islamın tepesinde hi- lafetini sürdürmektedir. Babıâli Fransıza yanaştığı zaman 'Alaman' bir mara- za çıkarır, Ingiliz fırsatı bekler, Rusya tuzağını hazırlar, içerdeki azınlıklar oyunun figüranları olarak dış güçlerle işbirliği yaparlardı. Osmanh'nın seçkini de pek açıkgöz olduğundan ken- dine düşen parsayı toplardı. • Dışişleri Bakanlığı için Mümtaz Soysal'ın adı geçince çalkalanan Babıâli mide bulandırıyor. Geçmişi anımsatıyor.. Gerçi artık Babıâli kalmadı.. Ne Osmanlı Babıâlisi var.. Ne Cumhuriyet Babıâlisi... Adına 'medya' denen; yazılı, görsel ve sesli yayınlar, gazete, televizyon ve radyodan oluşan birdünyadır. Medya Mümtaz'ı bağrına basmış görünüyordu. SHP'- desiyasetyapması, basındayazı yazması doğal karşıla- nıyordu; ama, Dışişleri Bakanlığı naatanacağı duyulun- caişdeğişti.. Kıyamet günü mü gelmişti?.. Cayırtı ayyuka çıktı . Bir vaveylakoptu.. Neoluyordu?.. Kıbrıs davasında Vaşington'a kafa tutan, fikirleriyle süper güce karşı çıkan, özelleştirmeye sıcak bakmayan, Anadolu'nun güneyindeki 'Çekiç Güç'ün çekip gitmesini isteyen, Ankara'nın bağımsız ve kişilikli bir dış politika izlemesinden yana olan bu adam Dışişleri Bakanlığı'na geldi mi... Yandık gitti... Medya, dış odaklardan işareti almış Osmanlı kurnazı gibitepiniyordu... Olurmuydu hiç... 'Liboşlar' 1980'lerde ve 90'larda Amerika'dan aldıklan 70 milyar dolar dış borcu yemişlerdi; yeniden borçlan- mak için tam kapılar aralanacakken pişmiş aşa soğuk su mu katılacaktı?.. Ne yaptığını bilmez acemi Başba- kan, Soysal'ı başımıza bela mı edecekti?.. Kimisi Va- şington'a bakıyor, kimi Londra'nın göstergelerini izliyor, Batı'nın kapalı ya da açık uyanlannı amentü gibi belle- meyi çıkarlarının ayet-i kerimesi bilen 'Neo Osmanlılar' esip savuruyorlar, kıyameti koparıyorlardı... • Her mahallesinde bir cami yaptırma derneği bulunan bu ülke Suudi Arabistan'a mı döndü? Bir yandan 'Hac turizmi' yapıp dövizleri cebe atacaksın, öte yandan Amerikan askerine sığınıp saltanatını sürdüreceksin!.. Türkiye Cumhuriyeti hükümetine Dışişleri Bakanı atana- cak kişiye giysi biçerken, boyunun ölçüsünü Vaşington ya da Londra'dan mı alacağız?.. 70 milyar dolar dış borcu yemişiz, gözlerimiz dışarda, yeniden borçlansak da yesek... "Yiyin efendileryiyin... Bu han-ı iştiha sizin..." işkembeniz öyle dolu ve iştihanız öylesine güçlü ki, bir geyirdiniz mi, gökgürültüsü gibi ses çıkıyor. TEŞEKKÜR Oğlumuz. EGE ARTTJN'un doğumunu gerçekleştiren Gölcük Deniz Hastanesi doktorlanndan Tab. Kd. Yzb. Akif Yılmaz ve ameliyat ekibinden Selma Anlağan, Meral Ermetin, Demet Özdemir'le narkozitör Ahmet Karakuş'a teşekkürederiz. ARTUNAİLESİ Oğlumuz EGE dünyaya geldi. Tüm dostlara duyururuz. MİNE-CENKARTUN 1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle