Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26TEMMUZ1994SALI
12 KULTUR
John Fuegi, Brecht'in yaşamına giren kadınlann yaratıcılıklannı nasıl kullandığıru açıklıyor
'GerçekBrecht'yapıtlanhangisi?Kûltiir Servisi - John Fuegi, "The
LJfe and Lies of Bertold Brecht - Ber-
toid Brecht'in Yaşanu ve Yalanlan"
adb kıtabında "yüzyıhn en etkili oyun
yazarlanndan biri" olarak nitelenen
Brecht'in yaşamına giren kadınlann
yapıtlannı nasıl kendi yapıtlanymış
gibi yayımladığını anlatıyor. Fuegi,
Brecht'in çapkınlığını, zalimliğini, sü-
rekli başkalannı idare etme eğilimini
ve ahJakı yönden ne denli zayıf oldu-
ğunu bütün aynntılanyla gözler önü-
ne seriyor.
"Brecht'in yapıtiannı gerçekte kirain
yazdığına" ılişkin 20 yıl geriye giderek
geniş bır araşürma gercekleştiren
Amerikalı akademisyen Fuegi,
Brecht'in metreslerinden Elizabeth
Hauptmann ile görüşme olanağı da
bulur.
Hauptmann'ın itirafı
Fuegi, 1966 yıhnda yazann eski
metresi ve sekreteri olan Hauptmann'ı
E>oğu Berlin'deki evinde ziyaret eder.
Hauptmann, Hitler'in iktidara gelme-
sinden önce Brecht'in oyunlanna bü-
yük ölçüde katkıda bulunduğunu iti-
raf eder. Fuegi, başkalannın da Brecht
için bır şeyler yazıp yazmadığın) sor-
duğunda. Hauptmann, çekıne çekine
Margarete Steflin, Ruth Berlau, Emst
Ottwalt ile Martin Pohl'ün isimlerini
verir.
Hauptmann'ın çekinmesi nedensiz
değildir. Ottwalt, Doğu Almanya ve
Sovyetler Birliği'nde bir "halk düş-
manı" ilan ediîmiştir. Martin PohJ,
Doğu Alman gizli polisince tutuklan-
mış ve Amerikalı emperyalıstler için
çalışan bir casus olduğu yolunda ger-
çek olmayan bir suçlamayı kabul et-
meye zorlanmıştır. Steffin, yıllarca
yapıtlannın Brecht tarafından kulla-
rulmasına izin verdikten sonra yazar
tarafından Moskova'da terk edilmiş
ve orada ölmüştûr. Berlau ise Doğu
Berlin'deki bir hastanede çıkan bir
yangın sırasında yaşamını yitirmiş ve
ölmeden önce yapıtlannın Brecht ta-
rafından çahndığını bağıra bağıra iti-
rafetmiştir.
Brecht, aslında bir milyonerdi
Fuegi, 1973 yılına kadar Brecht'in
dul eşi Helene WeigeJ'in izniyiezaman
zaman Doğu Berlin'deki Bertold
Brecht Arşivi'nde bulunan Sovyetler
Birlıği'ne ilişkın son derece önemli bel-
geleri inceler. Ancak, 1973'te VVeigel'-
John Fuegi, 'Bertold Brecht'in
Yaşamı ve Yalanlan' adlı kitabında,
yazann yaşamına giren kadınlann
yapıtlannı nasıl kendi yapıtlanymış
gibi yayımladığını anlatıyor.
Brecht(altta), eski metresi ve sekreteri
Elizabeth Hauptmann(yanda)
in ölümünden sonra arşivin denetimi
resmi Sanat Akademisi'ne geçer. Fue-
gj, kısa bir süre sonra Harvard Üni-
versitesi'nin Houghton Kitaplığı'nda
Brecht dosyalannın bir kopyasının
bulunduğunu keşfeder. Yazann Har-
vard mezunu, Amerikan vatandaşı
oğlu Ştefan, bu dosyalan üniversiteye
vermiştir.
Bu kez Stefan'dan izin alan Fuegi,
Harvard'da ders verdiği 1974 yılında
dosyalan incelemeye koyulur. Ya-
zann banka hesaplannı ve kontrat-
lannı gördüğünde onun bir milyoner
olduğunu keşfeder.
Kendisini yoksul gösteren giysileri-
ni, o özei Brechtvari perişan göriinü-
mü yaratmak için çok para harcaya-
rak diktirmektedir. Fuegi, her zaman
Fuegi'nin 'Brecht'e ün
getiren kadın' olarak
nitelediğiElizabeth
Hauptmann, yazdığı
oyunlan, Brecht'in de
onayıyla 'gerçek Brecht
ürünleri' olarak tiyatrolara
ve yayıncılara gönderir.
1925'edekyapıtlan
içiçe geçer.
işçiierin yanında olduğunu açıklayan
yazann, birlikte çalıştığı insanlan böy-
lesine kandırması, onlara yalan söyle-
mesi, düzenli olarak yapıtlannı ve pa-
ralannı çalması karşısında dehşete dü-
şer. Brecht, ticari girişimlerine hız ver-
miştir; 1956 yılında ani ölümünden
önce Batı Almanya'ya gitmeye ve
Isviçre'de bir ev satın almaya hazarlan-
maktadır.
John Fuegi, Elizabeth Haupt-
mann'ı "Brecht'e ün getiren kadın"'
olarak nıteliyor. Münih kentindeki
entelektüeller, 1924 yılı sonlannda
Berlin'e göç etmıştir. Berlin'deki canlı
genelev yaşamını keşfeden Brecht. ya-
zın ve tiyatro adamlanrun katıldığj
partilere gitmektedır. 1919 yılında
tanıdığı ve Berlin'e ilk gidişinden beri
peşini bırakmadığını Dora Mannheim,
yazın adamlannı evinde toplayarak
partiler vermektedir. Brecht, Elisa-
beth Hauptmann'la bu toplantılardan
birir.de tanışır ve aralannda bir ilişki
başlar. O zaman 27 yaşında olan Ha-
uptmann, bir yazar ve çevirmen ol-
masının yanı sıra çok zeki bir
kadındır.
Savaş öncesi Prusya asaletinin de-
ğerlenyle yetiştirilmiştir. Eğitim göre-
rek yazar olmak isteyen ve bu konuda
ailesinden destek görmeyen Haupt-
mann. 1922 yılında Berlin'e gelmiş,
kendi olanaklanyla eğitimini sürdür-
müş ve yazarlık kariyerine baş-
lamıştır.
Oyun yazan değil, şairim
Hauptmann ve Brecht, bırbirinden
son derece farklı olmakla birlıkte or-
tak yanlan da bulunan garip bir çift
oluştururlar. Her sabah Brecht'in
evinde birkaç saat birlikte çalışırlar.
Daha sonra Brecht diğer ışleriyie ilgi-
lenmek üzere dışan çıkmakta, Haupt-
mann ıse gece geç saatlere kadar yenı
malzemeler arayıp, sabah birÛkte
ürettikleri bölük pörçük parçalan tu-
tarlı bir bütün haline getirmeye çalı-
şmaktadır.
Brecht'ı hergüngören Hauptmann,
onun oyun yazarken ne denli zor-
landığını fark eder. Şiırlerini kolayca
yazmakta. ancak oyunlan, dostlan-
ndan büyük ölçüde yardım aldığı hal-
de çok yavaş ilerlemektedir. Yıllar
sonra Brecht, Eric Bentiey ve James
ScheviB'e kendisinin bir oyun yazan
değil, şaır olduğunu söyleyecektir.
Hauptmann, sonunda bir gün kendini
neredeyse tek başına yazarken bulur
ve Brecht'in de onayıyla. yazdıklannı
"gerçek Brecht ürünleri" olarak tiyat-
rolara ve yayıncılara göndenr.
Birden fazla yazann ürünleri
El yazmalan yakından incelendiğin-
de, 1925 yılına dek Hauptmann ile
Brecht'in yapıtlannın ıç içe geçtiğinin
ortaya çıktığını belirten Fuegi, 20'li
yıllann sonlannda en ünlü Brecht
oyunlannın ve yeni dramaturjı ku-
ramlannın büyük bölümünün Haupt-
mann tarafından yazıldığına inanıyor.
Hatta el yazmalanna davanarak
Brecht'e en çok para kazandıran yapıt
olan "ÜçkuruşJuk Opera"nın da Ha-
uptmann'ın vapıtı olduğunu söylüyor.
Fuegi'ye göre, yıllardır "Brecht"
ımzasıyla yayımlanan oyunlann en
lyilen, çeşitli yazarlann yeteneklerinin
bileşimi. Bu yapıtlan bu denli evrensel
kılan çelişkileri de birden fazla yazann
ürünleri olmalanna bağlıyor.
96 yaşında yaşama gözlerini kapayan Belçikalı ressam Paul Delvaux ile son söyleşi
Arükdüşlerimderesim orumKültür Servisi - "SürrealistJe-
rin en sonuncularından biri" ye-
rine, kendını "vagonlann ressa-
mı" diye tanımlamayı tercih
ediyordu. Döneminın en büyük
ressamlanndan olan Belçikalı
Paul Delvaux geçen hafta 96 ya-
şında öldü.
1897 yıiında Liege'de doğan
Delvaux, 1916'da Brüksel Gü-
zel Sanatlar Akademisi'nin mi-
marlık bölümüne girmeden
önce müzikle ilgileniyordu. Kı-
sa sürede resimde karar kıldı.
1920'de yapüğı "Leopold Garı'-
'nın resminde de "Peoceredeki
Genç Kız" tablosunda da aynı
melankoli göze çarpıyordu.
'Sürrrealist degilim'
1926'da Paris'te Chirico'ya
hayran oldu ve bu onun için
'olağanüstü bir keşif, bir başlan-
gıç noktası' oldu. Bır süre sonra
adı 'sürrealist ressamlar' arasın-
da anılmaya başladı. Brüksel
Güzel Sanatlar Sarayı'nda
Magritte'le aynı zamanda sergı
açtı, ertesi yıl da Paris'te Breton
ve Eluard tarafında düzenlenen
uluslararası sürrealizm sergisi-
ne katıldı. Ancak, toplanülarda
bulunmadı. Zaten 'sürrealist'
etiketini de reddediyordu: "Ben
kendimi sürrealist kabul etmiyo-
rum. Evet, Chirico ve Breton'-
dan etkilendim, ama bu katego-
riye konmaktan pek hoşlannu-
yorum. Beni onlara yaklaştıran,
şör; teoride ise aynlıyoruz".
Aykın olmasına aykınydı
ama sürrealıstler gibi değil. "In-
sanlar tablolanmı rahatsız ol-
madan yemek odalanna asabil-
sinler" dıyordu. Resımlenndeki
kadınlar göze hoş görünüyor-
du. Sanşın, pembe tenli, uzun
saçlı, hüzünlü bakışh, ince vü-
cutluydular. "Şehvet düşkünlü-
ğü ile saygmlık arasında gidip
gelen, Havva ile Meryem Ana'-
nın bir rür birleşimi benim çizdi-
ğiın kadınlar. Tüm utanmazlık-
lan içinde erdemliler" diyordu.
Sessiz bir erotizm
Çoğu çıplak, kimisi transpa-
ran giysiler içinde, tüylü şapka-
lan, çiçekleriyle durağan, so-
ğuk bir atmosferde sessiz bir
erotizme sahiptiler. Kadınlann
hep birbirine benzemesi de dik-
katiçekiyordu.
Bu kadın, onun esin kaynağı,
Tam'dı. Yıllar önce onu sever-
ken zorla başkasıyla evlendiril-
miş ve mutsuz olmuştu. Onu.
bozulmuş nişanlanndan yinru
yıl sonra tekrar bulunca, kansı-
Kendini 'vagonlann ressamT olarak tanımlayan
Paul Delvaux (solda) gözlerindeki rahatsızlık yüzünden
yaşamının son zamanlarmı karanlık içinde geçirdi.
ndan aynldı.
İlk 'gar'ını, 1922'de çizdi. Ço-
cukluğundan beri trenler onu
büyülüyordu. "Gar şefi olmak
isterdim" diyen sanatçı, bunu
istemekle kalmadı, gerçekleştir-
di de. 1984 Kasımı'nda, Belçika
Ula|tırma Bakaru onu Ottigni-
es istasyonuna şef olarak atadı.
Elindedüdüğü, başında kepiyle
Delvaux haünden son derece
hoşnuttu.
Yaşamı boyunca hep alçak-
gönülJü olan Paul Deivaux,
uzun süredir resim yapamıyor-
du. Yaşamının son yıllannda
gözleri hemen hemen hiç gör-
müyordu. Fransız Le Figaro
gazetesi, sanatçıyla ölümünden
beş gün önce bir söyleşi yapmış-
ü:
- Ne zamandan beri resûn
yapmıyorsunuz?
Oyle birdenbire bırakmadım.
Çeşitli aşamalardan sonra ol-
du. 1983'te büyük tablolar yap-
mayı bıraktım. O zamanlardan
görme problemlerim başlamış-
tı. O dönemlerde yaptığırn
küçük boy tablolarda da eski
belirginlik kalmamıştı, ama yi-
ne de elimden gelen tüm duyar-
lıüğı ve şüri katmaya çahşıyor-
dum. 1989'un sonlanna kadar
süren suluboya çahşmalanm
için de aynı şey geçerli. O sıra-
larda eşimi kaybettim ve geçir-
diğim ağır bir gribin sonunda
görüşüm de iyice azaldı. Bu du-
rumda çahşmayı bırakmak zo-
runda kaldım.
- Resim yapamamak size zor
geliyor mu?
Elbette çok zor geldi. Artık
resim yapamamak.. ben haya-
üm boyunca bundan başka bir
şey yapmamışüm. önceleri çok
üzücüydü ama insan üstesin-
den geliyor, özellikle benim ya-
şımda.
- Hayatınızı gözden gecirdiği-
nizde pişmanlık duyduğunuz
şeyler otuyor mu?
Güzel bir hayatım oldu, her-
kes gibi zaman zaman sorunlu,
zaman zaman güç... Ama yap-
mak istediklerimi yapnuş ol-
maktan büyük bir mutluluk
duyuyorum. Ve eğer mümkün
olsaydı yeniden başlamak ister-
dim. Şanslıydım, çocukluğumu
hiç kaybetmedim. Her zaman,
bir gülün bir tilkiyle konuşma-
sında ya da küçük bir kızın bir
tavşanın dilinden anlamasında
şaşırtıcı bir şey görmeyen bir
bakış açısına sahip oldum. Bu,
ancak çocuklara özgü bir şey-
dir.
- Sizi en çok etkileyen aıuıuz
neydi?
Bir yaşamda, sizi etkileyen
pek çoİc şey vardır, iyi veya kö-
tü. Sevgiliden aynlmak örneğin
ya da insanlann sızı anlamama-
sı ya da haksızlık etmesı... Ama
bu da varoluşun bir parçası ve
yeniden başlamanızı ya da da-
ha iyisini yapmaya çalışrrianızı
sağlıyor. Daha sonralan beğe-
nilmek, tablolanmın sevilmesi
benı çok mutJu ettı, bunu inkar
edemem. Bir de. yeğenimın be-
nim tablolanm için Saint Ides-
bald'de yapürdığı müze, eşim
ve benim gerçekleştiğini asla
göremeyeceğimizi sandığımız
bir şeydi. Bu büyük bir sevinç,
yaşlılık günlerimizde bizim için
ışık oldu.
- Yapıtlannızın arasında özel-
likle çok sevdiğiıtiz bir tablo var
mı?
Tablolar, yaşamın içinde bir
anda doğarlar ve o an için
önemlidirler. Kimilen diğerle-
rinden daha büyük bir duygu
yoğunluğunun ürünü olabilir-
ler. Ama bu birini diğerine ter-
cih ettiğim anlamına gelmez.
- Şimdi günlerinizi nasd geçi-
riyorsunuz?
Düş kuımaya devam edivo-
rum ve düşlerimde resim yapı-
yorum.
EdmundWhite'tan'Yanan Kitaplık'
Kültür Servisi - Edmund VVhite'ın bir
süre önce İngiltere'de yayımlanan kitabı
"The Burning Ubrary-Yanan Kitaplık",
"sanat, politika ve cinseüik" üzerine 1969
yılından beri yaalagelen kitaplann so-
nuncusu.
VVhite, kitapta "politika" sözcüğünü
"kişisel olan politiktir" bıçimindeki femi-
nist sloganındakı çağnşımlanyla kullanı-
yor. Kitabın başlığı, arka kapağında yer
alan "Bir insan öldüğü zaman, bir kitaplık
yanar" ifadesiyle açıklanı>or
White, yapıtında çözümlemelerden çok
anekdot aktarmadaki ustalığmı gösteri-
yor. Kitabın yazınsal açıdan önem taşıyan
bölümleri ıse çoğunlukla yeniden gözden
geçirilmiş incelemelerden oluşuyor.
Genellikle hemen hemen hiç tanınma-
yan yazarlan, özellikle de Amerikalılan
yücelten VVhite, bu yapıtında ele aldığı
konuyu irdelemekten çok methiyelere yer
verdiği bir biçem kullanmış
Sanat. politika ve cinselliğı konu alan,
1969 yılından bugüne dek yazılmış kitap-
lar iki gruba aynlıyor. İlk grup, sanatla,
özellikle de çağdaş yazınla ilgili yapıtlar-
dan oluşuyor. Diğer gruptakı kitaplarda
ise cinsellik, özelikle de homoseksüellerin
deneyimleri ve yaşama biçimleri ele alını-
yor.
FEUSEFE YOLONDA
ARSLAN KAYJVARDAĞ
İlk Kadın Felsefecimiz
Fatma Aliye Hanım
ilk kadın romancımızdır Fatma Aliye Hanım, aynı za-
manda ilk kadın felsefecimizdir. Felsefecilerin Yaşa-
möyküleri (1), Cisimlerin Incelenmesi (2) adındaki kitap-
ları ve çeşitli yazıfarıyla onun ilk kadın felsefecimiz
olduğunu söyleyebiliriz.
Tanzimat dönemindeki ünlü tarihçi, hukukçu ve devlet
adamı Cevdet Paşa'nın kızıdır. 1862'de istanbul'da doğ-
du. Kültürlü bır aıle çevresinin olanaklarından yararlan-
dı. özel öğretmenlerden eğitim gördü. Ağabeyi Ali
Sedat, mantık ve kimya çalışmaları yaparken o, edebi-
yat, felsefe ve toplumbilime yöneldi. Fransızca, tarih,
edebiyat ve felsefe dersleri alıyordu Fransızcadan çevi-
riler yapmaya başladı.
Değerli edebiyatçı Ahmet Mtthafın kitaplarını yutar-
casına okuyarak bu aydınlanmacı yazarımızın etkisi al-
tında kaldı. Ona yazdığı mektuplarda, anılarını nasıl
okuduğunu anlattı. Sözünü ettiğim anılar daha sonra,
Ahmet Mithat'ın, Bir Osmanlı Kadın Yazarın Doğuşu (3)
adındaki kitabında yayımlandı.
O kitaptan oğrendiğimize göre Fatma Aliye Hanım da
filozoflaşma gençlik çağında başlamıştır. Olayları dik-
katle incelemesi, çeşitli ailelerdeki gozlem<eri onu felse-
fe yapmaya götürdü
Felsefeye merakı arttıkça daha çok kitap okuyor, bir
Fransız olan kız arkadaşıyla bu konuları tartışıyordu.
Ahmet Mithat'ın yayımladığı Kırkanbar dergisinde eski
filozoflarla yeni filozofların karşılaştırıldığı bölümü gö-
rünce kendisini "yenibırdunyada"buldu.
Babasıyla felsefe konusunda söyleşiler yapardı. ibn-i
Haldun Çevirisi'ni birlikte okuyor, Aristoteles ve Platon
ile İbn-J Riişt ve Gazali'nin felsefelermı karşılaştırıyor-
lardı. Çokzevk aldığı bu konuşmaları. Descartes, Spino-
za, Darvin, Auguste Comte gibi filozoflara kadar uzat-
masını babasından ıstemıştı (4)
Ahmet Mithat, onun, "hayat" ve "ruh" konularında
yazdığı yazılan kendisine yolladığını, yayırnlansalar
küçük bir kitap olacağını söylüyor. Yazık ki bu kitap ya-
yımlanamamıştır.
Fatma Aliye Hanım, 1904'te, bizdeki ilk felsefe tarihini
yazmıştır. Küçük çapta basit bir kitaptır bu. Ama ne olur-
sa olsun yine de felsefe tarihidır. Bakın orada ne diyor:
"Eskiden filozof denildiğinde dınsiz birtakım insanlar
anlaşılırdı. Dünya ilerleyince bu anlayış değişti."
Kitabına Thales'le başlayan Fatma Aliye Hanım, ilk
çağ filozofları hakkında sırayla bilgi veriyor, övücü söz-
ler söylüyor. Şu satırlar onundur'
"Platon, buyuk bır anlayış, ahlak temızliği, yazma ye-
teneği ile herkesı hayran bırakmıştı. Kendisine Tanrısal
Platon ve Felsefenin Homeros'u denilmişti. Mezar taşı-
nın bir yanında şunlar yazılıdır:
'Burada yatan Tanrısal Platon dur ki, yüksek ahlakı ve
adil oluşu ile zamanında en büyük insan o idi. Bugün
kim felsefeyi överse Platon'u övmüş olur Zira felsefe
denılen şey en çok onda vardır.
1
Taşın öbur yanında ise 'Toprak, Platon'un vücudunu
örtmüştür, ama ruhu sonsuza ulaşmıştır' diye yazılıdır."
Kitabın "Diyojen" bölumünde şu öykü anlatılıyor'
"Bu filozof oldukten sonra vucudunun çopluğe atılma-
sını istemişse de, dostlan onu pek tantanalı bir törenle
gömdüler. Mezarının üstüne bir kopek resmı yaptılar"
(5).
Bilindiği gibi Diyojen, "erdem"\n alçakgönüllülükte
olduğunu söyleyen, kendilerini "kopek" kadar değersiz
gören "sinik"filozofların en ünlüsu ıdi.
Fatma Aliye Hanım kitabının ikinci bölumünü islam
felsefesine ayırmıştır. Cisimlerin İncelenmesi adındaki
kitabında ise "maddeye ilişkın" kuram ve bilgileri anlat-
maktadır. Anlatılanlar ılkeldi, ama yararlıydı
Romanlarında çoğu zaman toplumsal sorunları ele
alan bu kadın yazarımızın. sayfalar arasında felsefeye
de yer verdiği görülmektedir. Örneğin, Udi adındaki ro-
manında, musikinin felsefe ile ılişkisine değinmiştir.
Toplum ve tarih konularında da yazı yazan Fatma Ali-
ye Hanım "kadın haklannı savunuyor, onların erkeklerle
eşit olmasını" istıyordu.
Bundan öncekı bir yazımda "istanbul Felsefe Bö-
lümü'nün ilk kız öğrencileri"nden söz etmiştim (6). Bu-
gün "ilk kadın felsefecimiz"] anlattım. "Kadm felsefeci-
lerimiz" konusunu sürdürerek günümüze kadar getir-
meyi düşünüyorum.
1) Teracım-ı Ahval-ı Felasrfe. 1904
2) Tetiıık-ı Ecsam, 1900
3) Fatma Aliye Hanım, Yahut Bır Muhamre-ı Osmanıyenın Neş etı. 1893
4) A g y (sayfa 182)
5) Alıntılarda kısaltma yapılmış ve gunumuzun dılıne çevrılmtştır.
6) Cumhurıyet 26 Hazıran 1994
'Kraliçe Ada ve Anadolu'da Kadın'
KültürServisi-Rasim Konyar'ın "Kraliçe Ada ve Anadolu'da
Kadın" başlıklı heykel sergisi Bodrum Kalesi'nde açıldı.
Eğitimini Devlet Güzel Sanatlar Akademisi, Dekoratif
Sanatlar Bölümü'nde tamamlayan Rasim Konyar, Sahne ve
Görüntü Sanatlan bölumünde ihtısasyaptı. 1976'daABD'ye
giderek New York School of Visual Arts ve San Diego State
Üniversitesi'nde sinema eğitimı gördü. Senaryolanndan biri
1986'da Almanya'da ödüFalan Rasim Konyar'ın çektiği uzun
metrajlı film •"Hoff', İstanbul. Chicago ve Cannes Film
festivallerindegösterildi. Türkiye'de çektiği birbelgesel
sırasında gördüğü mermeryontulardanetkilendi ve
Amerika'da heykel çalışmalanna başladı. Yapıtlan ABD'deki
çeşıtli galerilerde sergilenen sanatçı iki yıl önce yurda döndü ve
mermerin yanısıra bronzdaçalıştı. Sanatçının üçüncü kişisel
sergisi I5ağusîosadeksürecek.
"Atîka" şiip dergisinin yeni sayısı
Kültür Senisi - İki a\da bir yayımlanan şıır dergisi" Atika"nın
temmuz-ağustos sayısı yayımlandı. Atıka'nın bu sayısı. genç
kuşak Türk şairlerin şiırlennın yanı sıra Hint şiıri ağırhkh. Bu
özel bölümde, Upanışadlardan örneklerle5 V. YY. Hint şairi
Kalıdasa'dan "Megha Duuta"' yer alıyor. îlgi çeken Türk
şaırlerinın arasında ise Küçük İskender, Gülseli İnal. Leyla
Şahin, Mustafa Köz, Oğuz Özdem ve Cenk Koyuncu adlanna
raslanıyor."Atika"nın bu sayısındaki en etkin şiir ise genç şair
Macit Eren'e ait. Eren. "İçimdeki Aynlıklarsın" adlı uzun
şunyle dıkkati çekiyor. Şiir üstüne kuramsal inceleme ve
eleştiri yazılan ise Metın Cengiz, Osman Nuri Baranus ve Öner
Yağa imzalannı taşıyor. Dergi yönetmeni OğuzÖzdem'in
açıklamasına göre "Atıka". dergi yayımının yanı sıra birdizi
şiir kitabı da yayımlayacak.