Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26TEMMUZ1994SALI
DİZİYAZI
Daimler-Benz Yönetim Kurulu Başkanı Edzard Reuter Cumhuriyet için yazdı
Türkiye-Almanya: Geleceğin ittifakı
Yakın geleceğimiz olan
21. yûzyıla anlacak bir
bakış, iki ulusa da
Almanlara ve Tûrklere,
dostluğumuzun
temelleri ûzerinde
bilinçlenmemiz
gerektiğini gösterir.
Tarih iki ulusu da uzun
zamandır birbirine çok
yakın kılmıştır. Şimdi
bu gelişmiş dostluğun
yanı sıra yakın zamana
kadar ortak bir Baü
ittifakına ait olma
duygusu içinde, öncül
olarak savundugumuz
demokrasi ve piyasa
ekonomisi kavramlannı
da yeniden
değerlendirmeliyiz.
Biz Almanya'dan
Dogu'nun -sonunda- açılmış sınırlanna
baktığımızda yalnız biz Almanlann değil, aynı
zamanda tüm dostlanmızın, Orta ve Doğu
Avrupa'daki genç demokrasilere yardım etmesi
zorunluluğu netleşir. Bu ülkeler arasında
Tûrkiye ön sıralarda yer almaktadır.
Tûrk sınırlanndan da Doğu'ya bakıldığında
yaklaşık aynı görünümle karşı karşıya kalınz.
Bu nedenle Tûrkiye'nin dostlan, birleşmiş
Almanya'ya aynı biçimde yardım ederek
Karadenız'den Çin sınmna uzanan geniş
bölgede düşûncelerimizi başanyla yaymamıza
yardımcı olmalıdır.
Biz Almanya olarak 60 milyon insanın yaşadığı
Tûrkiye'nin, Türk halklanna ait bu cografyada,
güçlü siyasal işaretlerin veriliş noktası ve
ekonominin atardaman olmasını diliyoruz. Biz
Türkiye'nin aynı zamanda 400 milyon kişilik
Karadeniz ekonomik kuşağınm öncüsü olmasını
Portre
da umuyoruz.
Geleceğin birleşik bir ekonomik ve siyasal
işbirliğine dayalı bu büyük tasanmlan elbette
ortak bir başan sonucu yaşama geçirilebilir.
Ekonomilerimizi, biraz daha cesaret ve fantezi
ile birbirleriyle daha iç içe duruma getirme
şansını kullanmahyız.
Almanya'nın 1992 yılında Türkiye ithalatını
yûzde 7 oranında yükselterek 7 milyar marka
çıkarması gerçeği ve Almanya'nın Türkiye'ye
yönelik yatınm tasanmlan konusundaki olurnlu
tutumu bu kanımızı güçlendiriyor. Öte yanda
Türk girişimcilerinin ülkemizin önceden
komünist Dogu'da kalan bölümüyle ilgili
tutumlan da dostluğumuz için olağanüstü
olumlu işaretler veriyor.
Işbirligimiz gerek bu nedenlerle, gerek dûnyada
Doğu ve Batı'nın birlikte gelişmesi açısından,
biz Avrupahlar için gelecek adına yüksek bir
değer taşıyor.
367 bin kişiyi yönetiyor
16 Şufoat 1928'de Berlin'de do-
gan Edzard Reuter, Göttingen ve
Berlin ûniversitelerinde matema-
tik, fızik ve hukuk eğitimi gördü.
1954-1956 yillan arasında Ba-
gımsız Berün Üniversitesi'nin
Hukuk Börümü'nde asistanlık
yaptı. 1957'den 1964'e kadar Al-
manya'daki çeşitli yatınm şırket-
lerinde yönetici olarak çalışn.
Reuter, 1964 yılında girdiği
Daimler-Bcnz'te önce muhasebe
bölümünde görev aldı. ardından
genel sekreterlik yönetirisi oldu.
1971 yılında planlama bölümü-
nûn başına getirilen Reuter, 1976
yılında yönetim kurulu tam üye-
si oldu. 1977 yılında Teknik Plan-
lama Bölümü'nden de sorumlu hale getirilme-
siyle, 1979 yılı sonuna kadar şirketin tûm plan-
lamasından sorumlu kışi oldu. Bu dönem otomo-
tiv ûrûnlerinin kapsamlı bir biçimde yeniden ör-
gütlenmeleri açısından son derece yararlı karar-
lann hazıdandığı ve uygulamaya konulduğu bir
dönem oldu.
1980 yılında yönetim kurulunun yeniden ya-
pdanmasınm ardından muhasebe müdürlüğüne
getirilen Reuter, mart 1987'de Yönetim Kurulu
Başkan Yardımcısı oldu.
Edzard Reuter. 1987 yılının eyiül ayından bu
yana Daimler-Benz Şirketi Yönetim Kurulu Baş-
kanı olarak görev yapıyor ye 367
bin kişiye iş sağlıyor. Şirketin
yıllık cirosu 59 milyar dolardır.
(2 katriryon TL) Koç Grubu'nun
10 katı büyüklüğünde bu şirket
Aynca pek çok kuruluşun da
üyesi olan Reuter'in sorum-
luluklan arasında Mercedes-
Benz AG'nin, AEG'nin, Deutsc-
he Aerospace AG, Daimler-
Benz Interservis AG, Berliner
Bank AG'nin denetim kurulu
başkanlıklan bulunuyor.
Alman Endüstri Konfederas-
yonu (BDI) yönetim kurulu
üyesi ve Max-Pianck-Gesellsc-
haft senatörû olan Reuter, tüm
bunlann yanı sıra pek çok sanat
vakfirun da üyesi.
Avrupa'nın 'en önemli 10 isadamjfndan biri
olarak kabul edilen Edzard'ın babası Erast
Reuter, Alman Komünist Partisi ileri gelenlerin-
den oldugu için 2. Dünya Savaşı' nda geldiği An-
kara'da Siyasal Biigüer Fakültesi'nde şehircilik
profesörü olarak görev yaptı. Daha sonra Ber-
îin'e ilk belediye başkanı seçildi. Oğul Edzard 7
yaşında geldiği ve gençliğinde 12 yılı Türkiye'de
geçirdiği için çok iyi Türkçe bilir. Bir sosyal
demokrat olan Edzard Reuter, bir baska dev
kuruluş olan çokuluslu 'Airbus' uçaklanm yapan
şirketin başına geçiyor.
Edzard Reuter
Polonyalı volkanbilimci Haroun Tazieff, gelecekle ilgili beklentilerini Cumhuriyet'e yazdı
Uygarlık yriamdankurtulabilir
Herkes gibi, ben de III. Binyü'ın, Il.'sini belir-
ginleştiren kötülüklerden, iğrençliklerden ve yı-
kımdan uzaklaşmasmı ve biraz da olsa, toplum-
sal adalet, haklann eşitliği, banş gibi düşlere ya-
kınlaşmasım isterdim; bu düşler ki, yüzyıllar bo-
yu, dünyaya çoğalarak insanlann büyük bir ço-
ğunluğuna nerdeyse yaşanmaz koşullar altında
yaşama cerasetini vermiş sayısız felsefı akım ve
dinlerin şu ya da bu biçimde esin kaynağıdır.
Fakat toplumlanmızın ve onlan oluşturan heT
birliğin alışılagelmiş ihanetlerini, korkaklıklannı
ve yalanlannı göre göre artık gözüm açıldığı ve
hiçbir şeye inanmaz hale geldiğim için, 2000 yı-
lı ve onu izleyecek yıllar hakkında boş düşler pe-
şinde koşmuyonım. Böylesi bir tutumu engelle-
yecek pek çok olgu var, en başta da, başlangıçta
kültür adını verdikleri şey olmak üzere önemli
olaylann 'dünvacalaştınlması'. Fakat bunun kadar
zararh olan, siyasadan bilime, sağlık alarundan ta-
nma, kültürden geriye kalan her şeye, paranın el
koymasıdır. Onun kadar zararh olan ise silahlann
kolay bulunabilirliği ve çılgın artışıdır. Zarar ve-
ren olgular arasında dinsel köktenciliklerin alev-
lenmesini de saymalıyız... Bu sayım ne yazık ki
tam değil.
Ana çizgilerini belirttiğim bu kapkara tabloya
itiraz edilebilir. Oysa bu tutum yanlıştır. Beni bu-
nu söylemeye iten karamsarlık değil; tam aksine,
söz konusu toplumlann silkinmesi umuduyla ve
çok acı bir gerçek karşısında korkakça uyuşmuş
bilinçleri kamçılamak amacıyla, uygarlıgı-
mızın olumsuz yönlerini açığa vurmayı
yeğleyen bir gerçekçilik adına konuşuyo-
rum. Bence böylesi bir tutum, ister istemez
gerçeğe aykın ve yatıştıncı söylevlere ar-
tık alışılageldiği gibi, yönelmek gibi demo-
gogca alışkanlıktan yararlıdır.
/yilik ve kötülük dünyanın
her yerine müthiş bir hızla
yayılıyor. Kötülük iyilikten
baskındır. Fakat henüz her
şey yitirilmiş değil. Var
olan umut işaretleri şunu
gösteriyor. Akıllıca
yürütülen çabalann
uygulanması koşuluyla
yıkılmakta olan bu dünya
uygarlığı kurtulabilir.
Meslek yaşamımın en büyük bölümünü,
yanardağ püskürmelerini incelemekle, et-
kilerini en aza indirgemeye çalışmakla,
depremlerin kurban sayısını ve verdiği za-
rarlann boyutlannı azaltmaya uğraşmakla
geçirdim. Yanm yüzyıldan beri tehlike be-
nim için neredeyse gündelik bir durum ha-
line geldi; bunun için tehlikeleri ciddiye al-
mak, ama onlan asla abartmamak gerekir.
Belki de, XX. yüzyılın son çeyreğinde,
sözde bilenlerin, açıklanması olanaksız ol-
duğu için açıklanmayan nedenlerden dola-
yı ortaya attıklan felaket tahminlerini en
sık inkâr etmiş olanlardanım.
Hiçbir zaman da kimi korkular karşısın-
Portre
Dağlaraı doruğunda yanm yüzyıl
Volkanbilimci Haroun Tazieff,
11 Mayıs 1914'te Polonya'nın
başkenti Varşova'da doğdu.
Başlangıçta Tanm Enstitüsü
Böcekbilimi'nde asistanlık
yapan Tazieff 1938-40 yıllan
arasında Nazilere karşı Belçika
ordusunda gönûllü olarak
savaştı. Partizanlarla birlikte
Liege demiryoluna sabotaj
yaptı. 1944'teMadenbilim
asistanlığına geçti. 1945'te
Katanga'ya, 1948'de Kongo'ya
giderek Yerbilımci olarak
çalıştı. 1956-78 yıllan arasında
UNESCO'nun Endonezya,
Şili, Kostarika'da uzmanlığını
yapü. 1960-75 arasında
Brüksel. Şorbonne ve Orsay ûniversitelerinde
volkanbilim dersleri verdi. 1962'de İtarya'da
Uluslararası Volkanik Araştırma Enstitûsü'nü
kurdu. Çeşitli uluslararası
kuruluşlara başkan olarak
seçildi. 1977'de Fransa'da
Volkanbilim laboratuvanmn
başına geçti. 1979*da Mirmande
Belediye Başkanlıgrna, 1981'de
Ternel Doğal Tehlikeler
Komisyonu Başkanlığı'na
seçildi. Azor Adalan, Italya,
Izlanda, Zaire, Kenya, Cibuti,
Etiyopya, Şili Kolombiya,
Ekvator, Kosta Rika, Salvador,
Guatemala, Meksika, ABD,
Martinik, Guadelup, Endonezya,
Filipinler, Yeni Zellanda Yeni
Hebrid, Salomon Adalan,
Havaii, Japonya, Yemen, tran,
Antarktika'da yanardağlar
ûzerine araştırmalar yaptı. Yanardağlar ve
depremler üzerine çeşitli bilimsel yayınlan
olan Tazieff, belgesel filmler de çekti.
Haroun Tazieff
"BUinçsiz bilim, valnız ruhun yitimidir.'' Reba-
lais bilgi dünyasını (dünyalann en iyisi ve en be-
teri) o denli iyi tanıyordu ki; II. Binyıl'ın ilk ya-
nsında, giderek doğrulanacak temel bir gerçeği
dile getirebiliyordu. Bilimin ve tekniğin, doğada,
toplumda, dünyada, kısa bir süre önce düşünül-
mesi zor bir egemenlik ve üstünlük kurduğu gü-
nümüzde yine de büyük felaketlerden korkmak
gerek. Evet, bitmekte olan bu yüzyılda tabanda-
ki yurttaşlann ve seçtikleri yöneticilerin (bu du-
nımda salt gerçek demokratik rejimlerden söz
edebiliriz) genel ahlak kurallan düşmüş oldukla-
n düzeyde kalırsa, başımıza beterin beteri gelebi-
lir. Buna karşılık, eğer insanlık, karşı karşıya bu-
lunduğu ölümcül tehlikenin bilincine vanr, onu
çürümüşlüğe uğratan gizli ejderhayı boğmayı ba-
şanrsa, çok daha iyi bir gelecek için umutlar bes-
lenebilir.
kendiç
Tazieff, meslek yaşamının büyfik bölümünü yanardağ püskürmelerini incelemekle geçirdiğini belirterek şöyle
dryor: Yanm yüzyıldan beri tehlike benim için neredeyse gündelik bir durum haline geldL Tehlikeleri ciddiye
ahnak, ama onlan asla abartmamak gerekir.
da rahatlatıcı tanılanmın nedenlerini açık lamak-
tan çekinmedim. Örneğin, CFC (klorflorkarbon),
CO 2 (karbondioksit) ya da BCB (poliklaunated-
bifıuls) ve DDT (deklorodefeniltrikaloroetha-
ne)'nin ve fazlasıyla körüklenen korkular; aynca
kalabahk bölgelerin yukarlannda yer alan baraj-
lann, ve Fransız nükleer endüstrisinin yarattığı
tedirginlik. Oysa bu endüstri öylesine akılcı bir bi-
çimde yönetiliyor ki, yanm yüzyılda bir tek kişi-
nin ölümüne yol açmamıştır... Başka hangi en-
düstri böylesi bir bilanço ile övünebilir?
Bilimselbilgi ve teknolojik bilgi, iki yüzyıh aş-
kın bir zamandan beri güçlü biçimde gelişti ve ha-
len gelişmekte. Bunlar tıpkı Ezop'un dili gibi en
iyi ya da kötü şey diye nitelenebilir. Nükleer, bil-
gi işlem, kalıtımbilim ve bilimin daha sayısız kul-
lanım alanlannda olsun, her şey kullanım biçimi-
ne bağlıdır.
Hedef saltbundan ibaret: Altın buzağının, rek-
lamın, kabul görmekten öte yasallaştınlan kötü
alışkanlıklann, haz alma ve parlamaktan başka her
tür ideal yoksunluğunun giderek yozlaştırdığı in-
sanlığı yeniden ele alma; ona degerlerin evrensel
yitimiyle yok ettiği sağlıklı mutluluklan yeniden
tattırrnak. Tarihin başlangıcından bu yana, birbi-
rini izleyen tüm imparatorluklar, dışardan
gelen fatihlerden dolayı değil de, kendi iç
bölünmeleri yüzünden haritadan silinmiş-
lerdir. Fakat her uygarlığın yerine, genç ve
dinamik "barbar* bir ulusun ve yıkılan im-
paratorluğun, yitmesi olanaksız edintile-
rinden doğan yeni bir uygarlık gelmiştir.
(relecekle ilgili olumlu
düşler kurmayı
engelleyecek pek çok olgu
var. Bunlann başında da
öncelikle kültür adını
verdikleri şey olmak üzere
önemli olaylann
'dünyacalaştınlması'
geliyor. Bunun kadar zararh
bir diğer olgu da, siyasadan
bilime, sağlık alanından
tanma, kültürden geriye
kalan her şeye paranın el
koymasıdır.
Günümüzde "dünyacalaşünna" olayı
böylesi bir yozlaşma sürecini olanaksız kı-
lacaktır: lyilik ve kötülük dünyanın her bir
yerine müthiş bir hızla yayılmaktadır. Kö-
tülük iyilikten baskındır. Fakat henüz her
şey yitirilmiş değildir. Var olan umut işa-
retleri şunlan gösteriyor: Akıllıca yürütü-
len çabalann uygulanması koşuluyla yıkıl-
makta olan bu dünya uygarlığı kurtulabilir.
Bu, toplumsal ve siyasal bir sorun. Yurttaş-
lann ve seçriklerinin isteğine -bu isteğin
niteliğine ve inatçılığına- bağlı. Medyanın
niteliğine de bağlı. Genç kuşaklara verilecek
eğitimle de ilintili.
Yann: Herbert Hauptman
Y A Y I N H A K K I E A İ T T İ R . İ Z İ N S İ Z Y A Y I N L A N A M A Z
ANKARA NOTÎ.ARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Köy Enstitüleri Vakfı: (13)
Vakıf Oluşuyor..."Köy Enstitüleri Vakfı" dolayısıyla yazdıklarımın sonuna
yaklaştığım sırada, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Deon-
tolojı (Meslek Ahlakı) Anabilim Dalı'ndan Dr. Mehmet Cemll
Uğurlu uyardı. Geçen yıl, "Mülkiyeliler Birliği" dergısınde,
"Refik Saydam ve Köy Enstitüleri" başlıklı bir arastırmayı
yayımladığını anımsattı. "MülkiyelilerBirliği"dergisinin 160.
sayısını istettim. Yönetıciler, yazıyı faksla geçtiler. Dr. Refik
Saydam (1881-1942), Köy Enstitüleri kurulduğunda Ismet
inönü'nün başbakanıydı. Cemll Uğurlu şöyle diyor:
"8 Temmuz 1942'de istanbul'da kalp sektesinden öldü. Dr.
Saydam, hiç evlenmediği ve ağabeyisi ile kız kardeşi de
1940 yılında öldükleri için son yıllannda hiçbir yakın akrabası
hayatta kalmamıştı. Oldüğünde, bütün mülkü, iki binadan
ibaret olup ailesinden kendisine miras kalan Istinye 'deki ya-
lıyı Darüşşafaka'ya, Atatürfc'ün kendisine armağan ettiği
Ankara 'daki iki katlı evi ise, Kızılay'a ölümünden bir yıl önce
bağışlamıs ve bağışlarının açıklanmamasını istemiştir." (Ne
başbakanlar varmış!)
Refik Saydam, Mustafa Kemal'le Samsun'a çıkanlar ara-
sındadır. Dr. Saydam, sağlık çalışmaları sırasında, önemli
buluşlanylatanınmış, tifüse karşı hazırladığı aşı, tıpdünyası-
na geçmiş; bu aşıyı Birinci Dünya Savaşı'nda Almanlar, Kur-
tuluş Savaşı nda da Türk ordusu kullanmış. 1934 yılında
Atatürk, Refik Bey'e "Saydam" soyadını verışini şöyle açık-
lamış:
- O, içi dışı bir, tertemiz bir insan pırlantasıdır da ondan...
Dr. Cemil Uğurlu, yazısının yayımlandığı dergide, Ismet
Inönü, Hasan Ali Yücel'le Başbakan Dr. Refik Saydam'ın bir
aradaçekilmışfotoğraflarınıyayımlamış. Bundanşuhavaçı-
kıyor: Dr. Refik Saydam'ın da Köy Enstıtülerinin oluşumunda
katkısı olmalı. Bu böyle midir, bilemem. Haksızlık da etmek
istemem. Bunu en iyi, Köy Enstıtülerıne emek vermiş, yaşa-
yan yaşlılar değerlendirırler. Benim boyumu aşar. Benım
konuştuklarım, o yıllar, Dr. Refik Saydam'ı Köy Enstitüleri
gezılerinde görmediklerini söylerler. Refik Saydam'ın Köy
Enstitüleri olayını desteklediğıne kuşku yok.
Şimdi 95 yaşında olan, Tonguç'un sağ kolu, Feıit Oğuz
Bayır anlatmıştı. Çankaya da Ismet Paşa'nın başkanlığında
yapılan bir toplantıda ismet Paşa, Köy Enstitüleri konusunda
övücü bir konuşma yapar. Hemen hemen bütün bakanlar,
Tonguç'a yakın ilgıyle konukseverlik gösterirler:
- Tonguç, benim arabama gel, ben seni götüreyim!
- Tonguç, ben seni bırakayım! derler...
Bu konukseverlik yarışı sonunda, CHP Genel Sekreterı de
olan içişlerı Bakanı, Tonguç'u arabasına alır. Yolda gıderler-
ken Bakan, Hakkı Tonguç a sorar:
- Bu lafları Ismet Paşa ya nasıl ezberlettin?
Olay, 1944lerde geçiyor. O zaman içişlerı Bakanı, CHP
Genel Sekreterı Hilml Uran (1886-1957), İçişlerı Bakanlığı da
1943-1946 arasında. Bellı kı bakan, ismet Paşa'yı tanımamış!
Ankara Valısı Nevzat Tandoğan da, bir Köy Enstitüsünde,
bir köşede, Bırıncı Dünya Savaşı ndan kalma kaval sılahları
görünce:
- Hımmm.. der, bunlann burada ne işi var acaba?
Köy Enstitüsü öğrencılerının devrim fılan mı yapacaklarını
sandı kımbılır?
Köy Enstıtülerıne karşı olanlar bılınıyor. Başta, Meclis
Başkanı Kazım Karabekir Hasan Ali Yucelden sonra gel-
mış Mıllı Eğıtım bakanları, Reşat SemsetUn Slrer, Tahsin
Banguoğlu, başbakanlardan Şemsetün Günaltay, mılletve-
kıllerınden Feridun Fikri Düşünsel...
Ferıt Oğuz Bayır anlatıyor:
- Kazım Karabekir (1882-1948), Şemsettin Günaltay (1883-
1961), Feridun Fikri birlikte geldiler, resimleri de var; o resmi
size de gönderebilirim; şunu söyleyebilirim: Kesin olarak,
Kazım Karabekir'in başının altından çıkmıştır. Fteşat Şem-
settin'i kullandılar. yanı, o da yıkanlar arasmdadır. Hakkı
Tonguç'u, Hasan Ali'yiyediler. Ve Inönü'ye rağmen yediler!
Ferıt Oğuz Bayır, Köy Enstitüleri çabasında çok önemli ye-
rı olan bırı. Kendini şöyle anlatıyor:
- Ben, bir köylü insanım, köylüyüm. ilkokul öğretmenliği
kılığımdan başka hiçbir etiketim yoktur. Ben, hem Kuvayi
Milliye hem de Türk ordulannda askerlik ve çetecilik yapmış
birisiyim. Yaşım 95. Ben bu işlerde ne söylüyorsam, inandı-
ğım Mustafa Kemal'e, yandığım Anadolu insanına bağlıyo-
rum.
Ferıt Oğuz Bayır, Köy Enstitüleri Vakfı'nın oluşturulması
için, önce ellı milyon lıra bağışta bulunmuştu: katkıların ağır
gittığini görünce, ilk bağışına üç yüz milyon lira daha ekledı;
350 milyon TL. bağışta bulunmuş oldu. Gazetelerde, televiz-
yonlarda, baş köşelere kurulan adlan varsıla çıkmış olanlar-
dan ise çıt yok. Oysa, bunlann çoğu 1940lı yıllan, köylü
çocuklarının yetışmeleri için kurulan Köy Enstitülerini öyle
bılırler ki... Her şeye karşın "Vakıf" gelişıyor.
Dr. Mehmet Cemıl Uğurlu, "Ankara Notlan"n\n başında
değindığim araştırmasının sonunda, "Halk sağlığı alanında
buyük emekleri olan bu devlet adamının, halkın aydınlatıl-
ması konusunda da duyarlı olması doğaldır. Köy Enstitüleri,
halk sağlığı alanında bin sekiz yuzü aşkın sağlıkçıyı Dr. Say-
dam'ın hazırladığı yasaların ışığında yetiştirdi" dıyor, yazısı-
na şöyle son veriyor:
"Saydam'ı, üst devlet yöneticisinin bütün buyruklarını bi-
linçsizce benimseyen ve uygulayan bir sorumlu olarak kabul
etmek, Saydam gerçeğini kavramamak demektir. O, tarihin
akışı içinde kendini doğal biçimde kabul ettiren bir Milti Şef-
lik' döneminde, 1942 yılı bütçe konuşmasında, 'Devlet teşki-
latı A'dan Z'ye kadar bozuktur, düzeltmek ıster' ve gerekırse
bu aksaklıkları gıdermek için A'dan Z'ye kadar her şeyi de-
ğiştireceğıni' söyleyecek kadar medeni cesaret sahibi, dü-
rüst ve dirayetli bir başbakandır. Köy Enstıtülerinin tarihinde
İnönü'nün, Yücel'in, Tonguç'un emeklerinin büyüklüğü tartı-
şılamaz. Fakat bu büyük eserin gerçekleştirilmesinde Dr.
Saydam 'ın da bir onur payı vardır."
BULMACA
SOLDAN SAĞA: 1 2
1/ Almanlann II. Dünya
Savaşı yıllannda gaz oda-
lannda kullandıklan
asit... Bir nota. 2/ Büyük
erkek kardeş... Maddi ya
da manevi kayıp. 3/ Çan-
ta, şapka. sepet örmede
ya da süslemecilikte kul-
lanılan parlak, renkli ve
dayanıklı şerit... Bir göz
rengi. 4/ Ağaçtan yapıl-
mış bir çeşit takunya. 5/
Bireyler arasında ortak
simgeler sistemiyle ger-
çekleştinlen anlam ve bilgi ahşveri-
şi. 6/ Saka Türklerinin bir desta-
nı... 1942'de Çanakkale Boğazı
açıklannda batan ve 39 kişilik mü-
rettebatının tümü ölen Türk deni-
zaltısı. 7/ Arap erkeklerinin kefıye-
lerinin üzerine bağladıklan kalın
çember bağ... İcar. 8/ Güney Af-
rika'run dört eyaletinden en küçü-
ğü... Bir masal dağı. 9/ Tann'nın
adını art arda söyleme işi... Bir no-
ta.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Metal üzerine altın kakma tekniğiyle yapüan süsleme. 2/ Kaz
DağYnın mitolojik dönemlerdeki adı... Divan edebiyaünda
manzum bilmece. 3/ Çuvaldızla iş yapanlann. a\r
uçlannı koru-
mak için ellerine geçirdikleri demirli kayış... Anadolu'da kurul-
muş eskı uygarlık. 4/ İvme ya da sakatbk gibi bir nedenle yatak-
tan kalkamayan kimse. 5/ Yüzeyi ışığa karşı duyarh bir madde
ile kaplı kâğıt üzerine kaliptan çekilmiş resim kopyası... Adlan
sıfat yapmakta kullanılan bir yapım eki. 6/ Nikelin simgesi...
Bektaşi dervişi. 7/ Yakın zamanda ortaya çıkan bir şeyin özelli-
ği. 8/ Arka. sırt... Dişi geyik. 9/ Dürüst, iyi ahlaklı... Bir porta-
kal cinsi.