07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 NİSAN 1994 CUMARTESİ OLAYLAR VE GORUSLER Solun yenilgisi üzerine... Sosyal demokrat partiler, parti içinde sürekli eğitim yapan, üyelerini savunduğu konularda bilinçlendiren ve onlan inançlı üye konumuna getirmeye özen gösteren partilerdir. Sosyal demokrat olma savındaki partilerin hiçbirinin bu nitelikleri belirgin olarak taşıdığı söylenemez. Dr. ENGİN ÜNSAL Eski İstanbul Milletvekili 2 7 Mart yerel seçimleri Türk siyasal yaşamında önemli sonuçlar yaratacak biçimde sonuçlanmıştır. Demokra- sinin geleceği açısından üze- rinde en çok durulması ge- reken konu. yerel seçimlerde sol oy- lanfi çok ciddi olarak aşınmaya uğra- mış olmasıdır. 1989 yılında yüzde 44.5 olan sol oy- lar toplamının 27 Mart I994'te yüzde 24.5 dolayına düşmesi son derece önemlidir ve nedensellik yönünden ir- delenmesi gerekir. Solun oy yitinnesi gerçeğinin ardın- da sall solun bölünmüşlüğü gerçeğinin var olduğu söylenemez. Gelir dağılı- mının böylesine çarpık. vergi yükünün böylesine emekçilerin sırtına yüklendi- ği bir toplumda, solun bölünmüşlüğü, sol oylann erimesinin yanıtı olamaz. Bu konuda başka yanıtlar aramak ve sosyal demokrat olduğu savındaki partileri otopsi masasına yatırmak ge- rekir. Sosyal demokrat partiler, bireyin çı- karlan karşısında toplumun çıkarlan- nı gözeten, bu nedenle kitle örgütleri- nin yaygın gücü ile doğal ortaklık bağı olan partilerdir. Bu partilerin üye ya- pısı bu nedenle. ağırlıklı olarak, emek- çilerden ve onlarla aynı düşünceleri paylaşan aydmlardan oluşur. Sosyal demokrat partiler, parti içinde sürekli eğitim yapan, üyelerini savunduğu ko- nularda bilinçlendiren ve onlan inanç- lı üye konumuna getirmeye özen gös- teren partilerdir. Sosyal demokrat olma savındaki partilerin hiçbirinin bu nitelikleri belirgin olarak taşıdığı söylenemez. Kendi aralanndaki kısır çekişmeier. sosyal demokrat ideoloji ve yapısal doku ortaya koyamama gerçeği ile bırleşince bu partiler düzen- le kolayca bütünleşen partiler kimliği ile kamuoyunun karşısma rahatlıkla çıkabilmişlerdir. Sosyal demokrat düşüncenin yoklu- ğu ve inançlı üye yetiştirememenin do- ğal bir sonucu olarak bu partiler. yerel yönetimlerde kendilerinden önceki sağ partiler gibi son derece kötü ör- nekler vermişler, dürüst yönetici kim- liğini öne koyamamış ve seçmeni yeni arayışlann içine itmiştir. Bir gerçeği daha vurgulamak gere- kir: Ulkemizde sosyal demokrat inançlara yatkın insan çoktur, fakat sosyal demokrat bir partinin kurulma- sının nesnel koşullan pek yoktur. 12 Eylül'ün ürünü olan 1982 Anayasası, sosyal demokrat bir partinin oluşu- munu engellemek için özel bir çaba göstermiştir. Çalışanlann sendikalar çatısı altın- da örgütlenmesini zorlaştıran ve sen- dikalann kâğıttan kaplanlara dönüş- mesini sağlayan 1982 Anayasası. 52. maddesi ile hiçbir demokrat ülkede görülemeyecek bir düzenleme getir- miştir. Bu maddeye göre sendikalar si- yasal amaç güdemezler. siyasal faali- yette bulunamazlar, siyasal partiler- den destek göremezler ve onlara des- tek olamazlar. Anayasa ile uyum içinde olmak üze- re aynı yasaklar 2821 sayılı Sendikalar Yasası'nın 37. maddesinde daha da aynntılı biçimde ele alınmıştır. Böyle- ce sosyal demokrat bir partinin nesnel dayanağı ve doğal ortağı alan dışına itilmiştir. Şimdiye kadar değindiklerimiz, ge- lecek için umutsuz olmanın nedeni ol- mamalıdır. Demokratik hiçbir toplum bu kadar açık bir ekonomik sömürü- yü sonsuza kadar taşıyarak var ola- maz. Ekonomik gücün az sayıda insan ve ailede toplanmasına, ulusal gelirin yüzde yetmişinin toplumun yüzde 10'u tarafından paylaşılmasına, de- mokratik toplumlar uzun süre kat- lanamaz. Sosyal demokrasiye inanan- lann bu açmaza kesinlikle bir çözüm bulması gerekir. Çözüm, sosyal demokrasinin doğal ortaklannın birey olarak bir partinin çatısı altında toplanmasıdır. Bu konu- da Türk sendikalanna büyük bir so- rumluluk düşmektedir. Türkiye'de sendika üyesi olarak yaklaşık iki milyon insan bulunmak- tadır. Sendika yöneticileri, kendi ara- lanndaki her türlü çekişmeyi bir yana koyup üyelerini sosyal demokrat bir partide_görev yapmaya yönlendirmeli- dirler. Işçilerin ve sendika üyelerinin kendiliklerinden bir parti saflanna yö- nelmelerini engelleyici bir hüküm yok- tur. Işçiler, esnaflar, meslek odaları üye- leri ve sosyal demokrat aydınlann üye olacağı partide ayrıkotları yeşeremez. Politikayı ekonomik çıkar için yapan- lar, btından böyle sosyal demokrat par- tinin kapısından içeri giremez. Sosyal demokrasinin doğal yandaş- lannın üye olacağı böyle bir parti han- gisi olacaktır? Yeni bir parti kurmak son derece pahalı bir iştir ve sosyal demokratlann gücü buna yetmez. 27 Mart secimlerinde en çok oyu al- mış sosyal demokrat partide, bu biitön- leşnteyi gerçekleştirmek olasıdır. Bu- nun için o partide üye yazımını yeni- den başlatmak. yönetimlere birikimli, dürüst kişileri getirerek kamuoyuna yeni bir mesaj vermek, iyi bir başlangıç olabilir. Türkiye'nin bugün her zamankinden çok sosyal demokrat bir partiye gerek- sinhni vardır. Türk emekçilerinin ve sosyal demokrat aydıniarının böyle bir partiyi yaratabilecek güçte olduğuna inanıvoruz. PENCERE ARADABIR YAVUZ GOR, Emekli Elçi Karınca ve Ağustos Böceği Bugün 31 Mart 1994 (bu yazının yazıldığı gün)... ister istemez, Abdülhamit'in son günlerini anımsatıyor. O dö- nemin "renkli" kişilennden biri de "YediSekiz" lakabı iletanınan Beşiktaş Muhafızı Hasan Paşa... Basit bir jandarma eriyken Tanrı ve padişah "Yürü ya kulum!" dediğinden, Müşir'liğe (Mareşallik) kadar yük- selen bu zat, bir tarife göre "çok iri yapılı. öküz kadar güçlü"o\up, okumayazmabilmediğinden, imzasınıeski alfabe ile 7 ve 8'i birleştirmek suretiyle atarmış.. Paşanın günlerden bir gün Yalova'ya (belki de Mu- danya'ya gitmesi gerekip, Dolmabahçe'de kendisine ayrılmış bir Osmanlı savaş gemisine bindiği ve gemi bir türlü hareket etmediğinden sabırsızlık alâmetleri göste- rip, süvariyi nezdine "celp"ile "Yahu... Neden hâlâkalk- mazsınız"diyesorduğuvedesüvarinin "PaşaHazretle- ri, biraz sabır buyurunuz. Daha istim gelmedi" cevabını verdiği ve Paşanın bu cevaba son derece hiddetlenip, "Söyleyin o terese. Bir an evvelgelsin" diye emir buyur- duğu, bilenler tarafından rivayetolunmuştur. İster imzasını atmasını bilmesin, ister buharlı gemiler konusunda ve başka konularda "bibehre" olsun, hiç kimse çıkıp da Yedi Sekiz Paşanın, kendisine emanet edilen işi eksik yaptığını savunamaz... Ayrıca: Hasan Paşa, ne 1877-78 felaketinde Sofya'da yan ge- lip Plevne'deki savaşı uzaktan seyretmeyi yeğleyen Mehmet Ali Paşa, ne mektep-medrese görmüş Damat Ferlt Paşa, ne de "İşgal"öe Ingiliz subayları ile viski to- kuşturan "irfan sahibi" paşazadelerden Dtridlr. Devlet işini, gereken ciddiyetle yürüten bir halk adamı idi Hasan Paşa. 1905 yılında, vazifesi başında rahmetli oldu... • • • 20. yüzyılın başından beri köprülerin altından çok su- lar aktı gitti, deryaya kavuştu... Eğitim seferberlikleri yaşandı. Son yıllarda ülkenin hemen her yanında pıtrak gibi üniversiteleraçıldı. "Münevver"sözcüğü, "aydın"a dönüştü. Aydınlar ordusu, nicelik kazandı... Bu kadar "Aydın'm yüzlerce, binlerce ampul gibi or- talığı "Aydmlatma"s\ beklenirdi. Bu gerçek aydınlık oluşsa idi ülkenin koridorlarında yolunu bulmak için hal- kımız mum ışığının titrek yardımı ile dolaşmazdı şimdi... Dış kökenli, iç kökenli bölücü, yıkıcı güçler çelimsiz bir metabolizmanın davet mektubu çıkardığı ölümcül virüs- ler gibi üzerimize gelmez, kocasından bıkmışfrenk karı- ları tepemize çullanıp racon kesmeye sıvanma2, birta- kım intikamcı odaklar Sevr Antlaşması'nı raflardan indirip tozunu almaz, Gümülcine'deki camiler yıkılrp öğ- retmenler kovulmaz, "Hazine-i Hassa", "Fülus-u Ah- mar'e" muhtaç kalmaz idi. Bu "musibetleri" saymaya devam etsek, her gün bir tek gazeteyi bunlarla doldurmak gerekecek... • • • Biz yine işi La Fontaine'in bir öyküsü ile bitirelim: Ağustos böceği bütün yaz cır cır cır diye öterek daldan dala konarken, karınca durmadan çalışıp kışa hazırlık yapmış da, rüzgarlar serin serin esmeye başlayınca, ni- hayet aklı başına gelen ağustosböceği karıncadan ba- rınmak ve yemek için yardım istemiş... Karınca da, "Ya- zın ne yapıyordunuz, üstadım" diye sormuş. "Şarkı söylüyordum"deyince böcek, "Öyleyseşimdidansedi- niz efendim" deyivermiş karınca... 31 Mart'ımız kutlu olsun... (X) (X) 31 Mart isyanı diye bilinen gerici ayaklanması, yeni takvime göre 13 Nisan'dır. ACIKAYBIMIZ Biridk büyüğümüz, çok sevgili anamız, F.NİMETÖZTOPRAK 1 nisan 1994'tearamızdanaynldı, yüreklerimizde anılanmızda tüm güzelliğiyle daima yaşayacaktır. Sevenlerin başı sağolsun. AYKUT-HURİYE AIVMA Aile büyüğümüz. Babamız H.BASRİ LÜTFULLAHOĞLU'nu (Emekli Öğretmen) Onurlu ve erdemli kişiliği ile aramızdan aynlışının birinci yılında yokluğunun acısmı yaşayarak özlem ve sevgi ile anıyoruz. AİLEŞİ adına oğlu HALDUN LÜTFL LLAHOĞLU GEÇMtŞLEGELECEK Sabahattin Kudret Aksal 2. bası 50.000 (KDV içinde) Çağdaş Yarmlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul Ödemeli gönderilmez Özelleştirme! Bu ülkenin aydınlan ve düşünürleri, savurganlığı önlemek yerine satışı çare gösterenlere karşı neden suskun? Lozan Anlaşması ile koruduklanmızı birer birer elden çıkaracak mıyız? Bizler bu ülkede yaşayacağız. Gönenç içerisinde, huzur ve güven içerisinde yaşayacağız. Dünyadan koparak değil; Almanya, Fransa, Japonya gibi dünya ile beraber, fakat haklanmızı koruyarak yaşayacağız. MÜKREM ERKİN Eski Ulaştırma Bakanlığı Müsîeşarı U tkemizde özelleştirme çaba- lan on yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Devlete ait kuruluşlar ve iştırakler çeşit- li süreçler gecirerek. yerli ve yabancı sermaye gruplanna satıldı. Buna karşm ekonomik sıkıntımız devam etmektedir. Baa görüşlere göre de artarak devam edecekür. Buna göre özel- leştirmedeki amaamız ya yanlış secildi ya da yöntemlerimiz Türkiye gerçeklerine uy- gun düşmedi. özelleştirme kısa vadeli ve dar kapsamlı düşünülerek iç borçlan ve dış açıklan ka- patmak amaana göre olacakşa bunu hızla yapıp sonuçlandırmak, şok bir tedavi ola- bilirdi. Amaç ekonomik ya da toplumsal ise stratejileri ve yöntemleri bir daha göz- den geçirmek zorunluluğu vardır. Şu soru- lan yarutlayarak arayışımıza devam ede- lim: özelleştirilcn kuruluş ve iştjraklcr dcvlc- te yük olanlar mı, yoksa vergi ödeyen ve istihdam sağlayanlar mı? Vergi vermediği gibi, devamlı devlet yar- dımı ile ayakta kalan kuruluşlan neden özelleştirme programı dışında tutmakta- yız? Saülan kuruluş ya da iştareklenn derhal personel azaltmasına gittiklerini görüyo- ruz. Buna karşı yasal bir önlem düşünül- mekte midir? Sauşlar sonrası, tekelleşmeye karşı nasıl bir hassasivet gösterilmektedir? Devlet tekeli olan kuruluşlan elden çı- karmak yerine buna piyasa ekonomisi içe- risinde çalışacak rakip kuruluşlann oluş- masına olanak tanımanın yaranru düşüne- bilir miyiz? Saülan kuruluşlann ne kadan yabancı tekellerin denetimine geçmekte- dir? Sakıncalan var mı? Yerli tekel yarat- manın yerine, sermayenin tabana yayılma- sı ve çalışanlara devri gibi bir hedef seçilebi- lir mi? Zarar eden kuruluşlann derhal satışı ola- sı bulunmuyorsa, etkinliğinı arttıncı ne gibi önlemler alınmaktadır? Sendikalann ve çalışanlann katkılan özendirilebilir mi? "Devleti kücültelim, devleti ekonomiden çekeliın" diye gayretler sarf ediliyor. Pekiyi bunu uygularken kârlı ve verimli kuruluş- lar el değiştirince, baza eller de kârlan bü- yütürken, devlette kalanlar yük olmaya, hizmet zararlannı çoğaltmaya devam eder- lerse bu açığı, bu hizmetlerden hiç fayda- lanmayan vatandaşlara yüklemiş olmuyor musuyuz? Zaten ulkemizde en düzgün ver- gi verenler ve sorumluluk duygusu taşıyan- lar. yasalara saygılı vatandaşlar değil mi? Belkı de bunu gelecek seçimlere, gelecek kuşaklara bırakarak bugünün gündemin- den çıkmasının, sorunlan büyüttüğünü gönmüyor muyuz? özel kuruluşlara devredilen işletmelerde ve endüstriyel kuruluşlarda yeuşmiş ele- manlann kapı dışan edilmesi. hükümetle- rin sorunu değildir diye mi bakıyoruz? Bu tür birikimlerin devam etmekte oluşu biz- leri düşündüımüyor mu? Devlet tekelini satarak, yerli ve yabancı bir tekel ile Türk vatandaşını karşı karşıya geürmek hiçbir sıkıntı getirmez mi? örne- ğin elektrik üretimi ve telefon işletmeleri devlette kalsa da, serbest rekabete hazır ye- ni kuruluşlara olanak tanımak ve hatta teş- vik etmek, üretimi arttına, kalite yükseltici ve maliyet düşürücü bir ortam yaratmaz mı? Ama diyeceksiniz, o zaman Çukurova Elektrik, Kepez Santrah nasıl Uzan ailesi- nin denetimine geçerdi? Aynca cep telefon- lannda (TELSIN de) Rumeli Holding, Rumeli Telefon % 75 çoğunlukta olup bi- zim konuşmalanmızı sağlayabilirler rniy- di? Televizyon ve bankacılıkta büyük hizmetler yapan bu aile kuruluşuna bu dal- larda da yeni olanaklar sağlamak ülkeye yarar değil midir? Sermayenin tabana yayılması için nasıl modeller aranıyor diye düşünürken Tür- kiye'deki geçmiş uygulamalar. Avrupa ül- kelerindeki uygulamalar ve ABD'deki ESOP gibi çalışanlann pay sahipliği uygu- lamalan incelenmiş olmalı mıydı? Bütün bu sorulan soran pek çok ülke yö- neticisi. sorunlannı vatandaşlannı üzme- den çözmüştür. Kamuoyundaki tartışma ile çözmüştür. Sendikalarla, biriktirme sandıklanyla, çalışanlarla uyuşup anlaşa- rak çözmüştür. Belki devletçi olmayacaksınız, belki mil- liyetçi olmayacaksınız. Fakat ülke çıkarla- nnı düşünmek bir zorunluluk ve sorumlu- luktur. Global ekonomide dahi, ülkesini düşünmeyen ulusal yönetici ve girişimci yoktur. Dünyaya; Japonya'dan Amerika'ya, Avrupa'dan Avustralya'ya kadar bir göz gezdirirseniz görebilirsiniz ki, herkes ülkesi için -liberal ekonomi, liberal politika içeri- sinde kalarak da olsa- şiddetli bir kavga veriyor. Bu ne ölçüde gerekli? Ülkeyi bu öl- çüde borca sokarken ve savurganlığı teşvik ederken alkış toplayanlann, şimdi bu biri- kimleri paraya çevirerek ödemeye mecbur kalan vatandaş karşısında vicdanlan sızla- mıyor mu? Bu ülkenin aydınlan ve düşünürleri, sa- vurganhğı önlemek yerine satışı çare göste- renlere karşı neden suskun? Lozan Anlaş- ması ile koruduklanmızı birer birer elden çıkaracak mıyız? Bizler bu ülkede yaşaya- cağız. Gönenç içerisinde, huzur ve güven içerisinde yaşayacağız. Dünyadan kopa- rak değil; Almanya, Fransa, Japonya gibi dünya ile beraber, fakat hakJanmızı ko- ruyarak yaşayacağız. Bütünleşmekte olan dünyada bazı ülke- lerin nasıl denetlendigini güncel olarak ya- şıyoruz. Toprağını alarak değil, yetişmiş insanıru ve tesislerini ele geçirmek suretiyle gönüllü bir uzlaşma ile sonuca nasıl gidildi- ğini her gün gözlemliyoruz... TARTIŞMA Prof. Saylan: Güvenkazandına ayın Prof. Dr. mart rürkanSaylan'ın yazdığıvel2 günlü Cumhuriyet'te Qr~ı _J* yayımlanan "Güven Yitirici Olmamalıydınız" baslıklı yazıyı. büyük bir zevkle ve dikkatle 2-3 kez okudum. Sayın Saylan. "Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği*' Genel Başkanlığı"na yakışır olduğunu bu yazısıyla tam olarak kaıiıtlamış ve benim gibi. Atatürkçülükten umudunu kesme bunalımlanna girmeye başlamış olanlara ışık yakmış ve yeni umutlar aşılamıştır. Clkemizde geçen bunca olaylara karşın Prof. unvanına sahip olan bir başbakan. nasıl olurda Atatürk düşmanlanna göz kırpar? tnsanın aklı mantığı tümüyleduruyor... 10 mart perşembe, sabah saat 7'de,TRTlkanahnda,Milli Eğitim Bakanı Sayın Nevzat Ayaz'la bir röportaj yapıldı ve kendisine imam hatip lıseleriyle ilgili sorular soruldu, görüşleri anndı. Sayın Bakan özet olarak. "fmam hatip liselerinde okutulan dersierin % 6O'ı normal lise dersleridir. % 4O'ı ise din dersleridir, yani mesleki derslerdir. Bu nedenle de imam hatip liselerinden çıkanlann, üniversitelere girmeleri normaldir"dedi. Bu konuşmaya göre. normal lise öğrencilerinın 3 yılda güçlükle öğrenebildiği bilgileri. imam hatip liselerinde okuyanlar, bu sürenin % 60'ında. yani 1.8 yılda öğrenebiliyorlarmış. Böyle bir şeyin olabileceğine. Sayın Ayaz acaba nasıl inanabiliyor ve bunu çıkıp devlet televizyonundan söyleyebiliyor? Bu konuyu acaba tarafsız üniversite hocalanndan herhangi biriyle görüşmüşmü? Üniversite öğretim Üyeleri Demeği'nin toplantılannda. bu konuyîa ilgili olarak söylenenleri hiç dinlemiş mi? İmam hatip liselerinde okutulan matematik kitaplanyla normal liselerde okutulan matematik kitaplannı. Sayın Bakan'ın bir karşılaştırmasını istiyoruz. Bu karşılaştırmayı televizyona Kör olmak gerekir Y ıllardır, toprağa şer ve şeriat tohumuektiler. Biryandan ektiler, bir yandan da var güçlerini; aydın düşünceyi, çağdaş eğilimleri karartmak için ortaya koydular. Yobazın. Menemen"deki kana bulanmış eli boş durmadı. Anadolu toprağında kendine yer açmak için didindi durdu. Laisizmi savunan insanlan, kıra kıra ulaştı Sıvas'a. Otuz yedi aydın, yazar, ozanı yakarken; alevlerinin yalımında zafer çığlıklanyla sarhoş oldular. Militarizm de destekledi gelişmelerini. Türkiye'yi Türk-İslam sentezine oturtmak için, okullarda din dersi zorunlu hale getirildi. İmam okullan. Kuran kurslan, tarikat ocaklan mantar gibi çoğaldı. Buralan Atatürk düşmanlığı temelinde beslediler. Milli Eğitim Bakanhğı'nın tüm yönetim mekanizmalannı ellerine geçirdiler. Saidi Nursi'nin mevlidinde. bakanlık rozeti taşıyan bürokratlarla doluyduortalık. Hasan Mezarcı'nın bilinen düşüncelerinden farklı mı dersiniz bunlann düşünceleri? Oy avası politikacı, seçim zamanı tarikat şeyhlerine koştu. Elini öptü. Pazarlık yaptı. Taviz verdi. Din ve para kol kola, yalanla, aldatmayla girdi halkın arasına. Talan korkunç boyutlara ulaştı. Günlük yaşantımızda karşılaştığımız görünüm ürkütücü değil mi? Tarikat gettolan oluştu. Sinsice, alçakça dini yaşam tarzı, toplumun tüm alanlannı baskısı altına almayı hedefliyor. Eğitimde bilimsel düşünce hançerlenip ortaçağ yorumlan egemen kılınmaya çalışıyor. Televizyon ekranlan sapık medyum tiplerini pazarlıyor. HUKUKSUZDEMOKRASI Halit Çelenk 3. bası 50.000 (KDV içinde) Çağdaş Yaymları Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-İstanbul çıkmadan önce yapmalıydı. Normal lisedersleri 1.8 yılda öğrenilebiliyorsa 3 yıl olan lise öğretim süresinin, acele 2 yıla, hatta 1.8 yıla indirilmesi gerekir. Öğrencilerimizi niçin liselerde bir yıl fazla okutarak büyük zararlara giriyoruz? Aynı kısaltmayı ortaokullarda da yapmamız gerekir. Milli Eğitim Bakanı'nın. eğitim sistemimize çok ters düşen bu konuşması. benim çok karamsar düşüncelere dalmama neden oldu. Fakat, ardından gelen Sayın Türkan Saylan'ın yazısı, beni güven yitîricilerin etkisinden kurtardı. Kendisine tekrar tekrar teşekkür ediyorum. Prof. Dr. Tahsin Tokmanoğlu Tüm bu çaba, bu çırpınış ülkeyi kan gölüne çevirmek; kanın, yoksulluğun, karanhğın batagında şeriatı egemen kılmak içindir. Bunun içindir ki ulusal değerlere, ulusal bağımsızlığın önderi Mustafa Kemal'e fütursuzca, siyasi ahlaka sığmayan küfürlerle saldınyorlar. Milli eğitimdeki şeriatçı, laiklik ve Atatürk düşmanı kadrolaşma radikal olarak değiştirilmedikçe; genç kuşaklar, çocuklanmız dolayısıyla cumhuriyet, demokrasi, Atatürk'ün kurmak için ömrünü harcadığı, bizimse yaşadığımız uygar değerler. çağdaş yaşam tarzı tehlike altındadır. Bunu görmemek için kör olmak gerekir. Süleyman Güney Denizde Yürûyen, Havuzda Boğulur... Refah, yüzde 20 oy oranıyla ülkenin yerel yönetim ha- ritasını baştan sona değiştirdi... Kılıçkuşananın... işbilenin... Ancak sınav bundan sonra başlıyor; din diyanetle ka- rın doymaz; trafik, su, altyapı, hava kirliliği, konut, cad- de, sokak sorunu dua ile çözülmez; Müslümanlığı pa- zarlayıp siyaset yapmak, muhalefette tutabilir; ama, yerel iktidardan halk hizmet bekler... Cebeli Lübnan'da bir şeyh varmış, ünü dünyayı sar- mış, bir gün Şam'a gelmiş. Beni Ümeyye Camisi'nde aptes alırken ayağı kayıp havuza düşmüş, boğulayaz- mış... Kurtarmışlar... Biri demiş ki: - Sen Cebeli Lübnan'dayken ünün dünyayı tutmuştu, 'Hoca, Mağrip denizinin üstündeyürür, ayağı ıslanmaz' derlerdi, Şam'da bir karışlık havuzda az kalsın boğula- caktın... Muhalefette atıp tutmak, yüce İslamı siyasete alet et- mek, politika sanatıdır; ama, Refah'ın şimdi dünya işleri- nin üstesinden gelmesi gerek... • Erbakan Hoca desteksiz atıyor, kimi konularda fikirle- rimiz uyuşuyor, ağzından bal akıyor... Diyorki: - Batı emperyalizmine karşıyım... Bizde karşıyız... Peki, Suudi Arabistan'ın güdümündeki Necmettin Er- bakan, ABD'nin çiftliğine dönüşmüş bir ülkeye sırtını dayamış olan Refah Partisi ile emperyalizme nasıl karşı çıkıp direnecek?.. Laf olaberi gele... Erbakan Hoca: - Biz, diyor, Batı taklitçiliğine karşıyız... Bizde karşıyız... Kişiliğini liboşizmde eritmiş zibidilerin taklitçiliği top- lumun egemen çevrelerinde bir yaşam biçimine ve dün- ya görüşüne dönüşmüştür; Amerika'daki patron öksür- se bu mukallitler hapşırır. Ama, Erbakan Hoca da taklitçi değil mi?.. Anadolu'da yaşarken Arap şeriatına aklını fikrini tes- lim etmiş adam mukallittir... Hoca, Batı taklitçisi değil... Şarktaklitçisi!.. Türk kadmını 'tesettür'e uydurmak isteyen kafa, Suudi Arabistan'ın ortaçağ göreneğini Anadolu'da geçerli kıl- mak isteyen mukallitten başka nedir?.. Erbakan Hoca diyorki: - Sömürüye karşıyız!.. Bizde karşıyız... Ama, Faysal Finans'tan El Baraka'ya kadar şeriat sö- mürüsünün kalelerine sığınan Refah Partisinin sömü- rüye karşı çıkması masal!.. Suudiler, ABD'nin kucağına oturmuşlar; Erbakan Hoca da Suudilerin kucağına otu- rup şeriat politikası yapıyor. • Refah Partisi'nin kökeni Kurtuluş Savaşı nda Hilafet ile Yunan'dan yana tavır koymuş Şeyhülislam Dürrü Za- de El Sait'e dayanır. O günlerde Rifat Börekçi Hoca, Ankara'da Mustafa Kemal'le birlikte emperyalizme kar- şı direnirken, Refah'ın ağababası emperyalizme hizmet ediyordu. Erbakan sürekli palavra sıkıyor... 'Adildüzen' palavrası baştan sona uydurmadır; Erba- kan şimdi muhalefette olduğundan, denizin üstünde yürüyor, topuğu ıslanmıyor; gerçekte bir karışlık havuz- da boğulacaktır... Anadolu'da Müslümanlık, İslamı siyasete alet eden Refah Partisi'ne kalırsa... Vah Müslümanlığa!.. gefctt. iyi oldu! Şimdi özgürhik zamanı: #Öijyargılardaıı, basnıakalıp sözlerden, ben-merkeziaikten, atgözlüklerinden â^ûrteşnıe! Hadi hep beraber. en baştan..! #Sohm hemen her toou bu hafta Ezpıesste: #Nurettiıı Sözen'den yiünkn kimlik 1 , Ömer Laçinerden asd tehlike . Orhan Alkayadan îüraflar... #Kızılderenhî yıkkmümünde: Diin. bugün, yarm... #Eiqjress 1 okur-y r azarlan"ıxlaıı deııemeler. VT>ırımlar. incetemeler... «Bubbo'nun kateminden üç detste gergedanlaşma... #Aynca: "Beıı bir eşeğim çünkü,.." #Ve şok ropörtaj: SartreTa ç«A zok ozeL BOmek, anlamak ve hissetmek üzerine: Arb-değer kavramı, smıflar. sınıf mücadefesi ve özguıiuk... #Bir bomba demeç daha Bakuninden din ve ateizm. Marx da daimi köşesinden sesteniyor Küçük burju\'alaıi... #"Aıkadaşnna Dokunma" kampanyası... #Kendisi ateşe veren Kürt müitaiL.. #Tolga Yarmandaıı gerillaıuıı onur realitesf ve bir kez daha Baudrillard: Zulünı TŞyatrosu... #Enfa Baturia şiddet üzedne: "S4z de kanmzı tadürehüirsiniz!.. 1 #Clashın son albümü ve Halil Turhanhdan Puııkuıı sibef'i... #Yusuf KurçenH. acn fihni "Çözülmeleı'i anlatryor... #Hamlete moruk muamelesL.. Eiq)ress. tfyatro camiasmı bir kez daha sarayor... #O fifan böyle, şu fihn şöyle: Pantsı az, zamanı dar olanlara festival tüyolan. #Ama asıl festival başka yerde: Cehennem Sinalla sın da'.. #Ve herzamankfler Kadm Çevresi'nin kaburga kenriğL Espressİn Oynak Kobraa, Kasnnpaşanm Reşafı... Sıhibinln sest drgll. kendi sesi BayinbB tedarki ğ&\ Express zam* tafeye geçtt. Sckr kaçjtmayn Bu Express t * kaçasa, bc dcha bukımaz...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle