27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET2 4MART1994CUMA KÜLTÜR Handan İpekçi, 'Babam Askerde' adlı ilk fîlminde baskı dönemlerini çocuklar acısından irdeliyor Yaşanmaması gerekensüreçlerde...PELİNÖZER "Baskı dönemi sınıf farkı gö- zetmeden herkesin üzerinden si- iindir gibi geçmiştir. Sadece ye- tişkinierin değil çocuklann da..." "Babam Askerde"adlı ilk fılmini çeken Handan İpekçi, bu düşünceden yola çıkarak her- hangi bir baskı döneminde, farklı çevrelerde yetişmiş üç ço- cuğun ve ailelerinin yaşadı- klannı aktanyor beyazperdeye. "Baban askere gitti" diyerek kandınlan. bir bakıma öksüz bırakılan çocuklann gözünden anlatıyor baskı dönemlerinin dramını. Yedi yıldır çeşitli TV dizile- rinde yöneimen yardımcılığı yapan. "Kemencenin Türküsü" adlı bır vıdeo belgeseb gerçek- leştiren ve "San Tebessüm'" fıl- minde asistanlık yapan Han- dan İpekçi şu günlerde çekimle- ri süren ilk fılminin senaryosu- nu da kendi yazmış. Külıür Ba- kanlığı'ndan 600 milyon lira kredi desteği alan İpekçi kısıtlı olanaklarla da olsa filmi ger- çekleştirmek üzere yola çıkmış. Filmin görüntü yönetmeni Mehnıet LTker, sanat yönetme- ni ise Ayşe Akdlıoğlu. Tiyatro eğitimi almış oyuncularla çalı- şmayı tercih edenyönetmen, fil- mi nde Zuhal Gencer, Ali Uyandıran, Füsun Demirel, Nu- rettin Şen, Ali Sürmeli, Selçuk Uluergüven, Haluk Kurdoğiu, Tanju Tuncel, Yasemin Alkaya, Mehmet Atak gibi sanatçılann yanı sıra üç küçük oyuncuyla çabşıyor. GûlnihaJ Yazıcı, Yu- nus Gencer ve Ceylan Öcal adlı minik oyuncularla çekim önce- si uzun süre çalışan İpekçi on- lann performanslanndan da çok hoşnut. Başrolde çocuklar Filmde üç ayn övkü içiçe ge- çerek anlatılıyor. Işçı, burjuva ve orta halli ailelerin yaşamı- ndan kesıtler veriliyor, bir baskı döneminde hapse atılan baba- lann ve görüş günlerinde bırbir- leriyle tanışan ailelerin yaşadı- klan anlaubyor. Kanbca'da nesli tükenmeye yüz tutmuş eski İstanbul yalıla- nndan Maraşlıoğlu Yabsı'nda, Yasemin Alkaya ve Mehnıet Atak'ın canlandırdığı burjuva ailenin çekimlerini izliyoruz. Bir koşuşturma içinde süren çe- kimlerin arasmda yönetmen Handan İpekçi, bu filmin tüm baskı dönemlerinin 'yaşanma- ması gereken sürecler' olduğu- nu vurguladığını belirtiyor. 12 Mart ya da 12 Eylül'ü anlat- mak iddiasıru taşımayan İpek- çi, baskı dönemlerini özellikle çocuklar acısından anlatmak Yasemin Alkava(solda) eski terörist diye kocasını ihbar eden burjuva bir kadını, Mehmet Atak da onun kocasını canlandırıyor (fistte). tşçi ailesini Füsun Demirel iie Nurettin Şen (sağda), ortahalli aileyi de Zuhal Gencer ve Ali Uvandıran canlandırıyor. üzere >ola çıkmış. Çocuklann başrolde olduğu fılmi için İpek- çi. yaz aylannda çocuk oyuncu- lar üzerinde yoğunlaşarak uzun bir cast çalışması yapmış. Ken- di yapmak istediklerini ve fil- min öyküsünü çocuklara anla- tan İpekçi. bazı sahneleri onlar- la birlikte çalışmış. Bu yüzden. şimdi çekimlerde onlarla hiç bir sorun yaşamadan çalışıyor. "Babam Askerde" adlı filmin senaryosu 8-9 yıllık bir süre içinde son biçimini almış. Bir çok kez yeniden yazılan senar- yo, uzun vadede oluştuğu için daha'sağhklı'bir yapıyakavuş- muş İpekçi'ye göre. Bir dönem ardı ardına çekilen "12 Eylül filmleri'ni 'sahtekar' fılmler olarak değerlendiren İpekçi, bu filmlerde duygunun olmadığı ve zorlamayla çekildiği görü- ŞÜnde. O dönemi yaşayan bir insan olarak kendini şanslı gö- ren sanatçı, gözlemin çok önemli olduğunu; yaşamın. gözlemin ve hayalin bir araya getirilerek mek'anı, ekibi ve oyuncusuyla bir bütünlük taşı- ması gerektiğini vurguluyor. İlk fılmi olduğu için pek çok güç- lükle karşılaşan İpekçi. Kültür Bakanlığı'nın desteği yetmedığı için farklı fınans kaynaklan arayışı içinde. Fihnin aynı za- manda yapımcıhğını da üstle- nen \önetmen. ilk filminı çeken insanlann da yapımcılık yapa- bileceğini kanıtlamak istiyor. Filmde çok farklı mekanlar- da, değişik konumlardakı in- sanlan anlatan İpekçi. bir an- lamda Türk aile >apısının pa- noramasını sunuyor ızleyıcıye. Yaşamayan bir ınsanın böyle bir senaryo yazmasının müm- kün olmadığını söyleyen sa- natçı. orta halli biraileden gel- diği için en çok burjuva ailesini yansıtırken zorlandığını beftrti- yor Fransız sinemasına yakınlığı- nı belınen Handan İpekçi. amaçladığı sinemasını sözlerle anlatıyor: "Ben duyguya yöne- lik bir sinema, duy gu dolu bir si- nema se>iyorum. Geniş, insanı ezen mekanJar. olağanüstü efektlerle dolu filmieri değil. in- sana yöneiik, insanı anlatan, duygusu oian filmieri seviyo- rum." Oyuncularla fılm üzerine ko- nuştuğumuzda; her birinin yö- netmenle çalışmaktan memnun olduğu ve senaryoyu benımse- diği eözleniyor. İlk filminı çek- mesine karşın. oyuncularla se- naryo üzerine çalışan \e çekim- ler sırasında da tartışan yönet- men, oyuncunun da aktif ola- rak fılme katılmasına fırsat tanıyor. Daha önce de ilk fılmini çe- ken insanlarla çalışan Yasemin Alkaya, bunun hem zor hem zevkli yanlan olduğunu vurgu- luyor. Handan İpekçi ıle çalı- şmanın çok keyifli olduğunu. Efsanevi cazmüzisyeni Duke Ellington'm 20. ölüm yıldönümü için çalışmalan yeniden değerlendiriliyor 'Elüngtonendüstrisi'canlanıyorKültür Servisi - Edward Ken- nedy Ellington ya da bilinen adıyla Duke EUington'ın ölü- münün 20. yıldönümü yaklaş- tıkça, "Duke" ile ilgjb çalışma- lar da büyük bir hız kazandı. Bu hummalı çalışmalar saye- sinde, efsanevi caz müzisyenın çoktan unutulmuş müsveddele- ri keşfediliyor, az bulunan ka- yıtlan, özel koleksiyonlardan toplanıyor. Ellington'ın oğlu Mercer, altı yıl önce babasının özel eşyalan ve orijinal notala- nndan oluşan bir koleksiyonu Smithsonian Enstitüsü'ne ba- ğjşladığında, 200 binin üzerinde sayfadan oluşan bir arşivle kar- şı karşıya kalıveren araştırma- cılar, bu malzemeden sonuç çı- karmaya yeni yeni başlayabi- liyor. Ellington endüstrisi Ellington, kendisi için sarf edilen bunca çabayı görse elbet- te çok etkilenirdi, ama aynı za- manda da alay ederdi büyük olasılıkla. Sürekli kusursuzmü- zisyenlerden oluşan toplulu- ğuyla yollara düştüğünden kendi hakkında söylenenlere kulak kabartmaya vakti olmaz- dı Ellington'ın. Yeni birmelodi totarmak, onun için, eski arşiv- leri kanştırmaktan çok daha önemliydi. Yaşamının sonlan- na doğru bir gün arkadaşlan, yaşgünü hediyesi olarak bula- bildikleri tüm notalan topla- maya karar verdiler. Birkaç, kabank den klasör dolusu no- ta, hediye olarak sunulmak üzere hazırlandı. Yakın arka- daşlanndan biri ve doktoru olan Arthur Logan, daha sonra hediyesini görünce Ellington'ın gösterdiği tepkiyi şöyle dile ge- tiriyor: "Duke etkilendi. Kibar sesİer çıkanp, bepimizi teker te- ker öptü. Ama sonra o piç ne yaptı dersiniz? Eve giderken he- diyeyi yanma alma gereği bile duymadı." Sonunda bu derleme Ellington, Amerika'nın en büyük bestecilerinden biri miydi? Yoksa farklı formlarla uğraşma) a zamanı olmayan bir lider miydi? bir depoda tozlanmaya terke- dildi. Son aylarda "Ellington En- düstrisT'nde büyük bir canlan- ma yaşanıyor. Smıthsonian'ın küratörü John Edvvard Hasse- nin kaleme aldığı yeni Ellington biyografısi, sonbaharda Ame- rika'da yayımlandı ve çelişkili eleştirilerle karşılandı. Enstitü aynı zamanda, hâlâ Amerika'- da turlamakta olan bir Elling- ton sergisi açtı. İngiltere'de ise önümüzdeki günlerde Elling- ton üzerine iki bölümlük bir belgesel seyretme olanağına ka- vuşacaklar. Gerçekleştirilmesi tam yedi yıl süren ve Emmy ödülü'ne değer bulunan belge- sel, Ellington'ın hem meslek hem de özel yaşamından arka- daşlanyla daha önce hiç duyul- mamış görüşlerin yer aldığı rö- portajlan da içeriyor. Duygulannı hep gizledi Sürekli sayılan artan Elling- ton albümleri dağına da son ay- larda iki yeni albüm eklendi. Albümlerin her ikisi de canlı "big band" gösterileri. İki disk- ten oluşan "Live At The Blue Note" albümü, 1959 yıhnda Chicago'daki "Blue Note" Ku- lübü'nde gerçekleştirilen bir ge- cenin kayıtlanndan oluşuyor. Kayıdın pek başanlı olmadığı albüm, şevkle çalışılmış bir ge- çenin heyecanını yansıtıyor. İkinci albüm, "The Great Lon- don Concerts" ise hem repertu- var, hem de ses kaiitesi acısın- dan daha zengin. Albüm, 1963 ve 1964 yılında gerçekleştırilen iki ayn Londra konserini bir arada sunuyor ve yıllar önce NBC Senfoni Orkestrası'nın ıs- marladığı "Harlem" parçasının genişletilmiş bir versiyonunu da içeriyor. Columbia Üniversitesi mü- zik profesörlerinden Mark Tuc- ker'ın bu ay yayımlanan "The Duke Ellington Reader" isımli antolojisi ise Ellington endüst- risinin en son ürünü. 500 sayfa- lık kitabın yazan Tucker, "San- ki bizi hiç bırakıp gitmemiş gibi. Yeni albümler çığ gibi büyüyor, insan yetişemiyor. Bence 1960'- lar ve 70'lerin haşından kalma >e henüz keşfedilmemiş bir sürü kaydedilmiş çalışma daha var" diy or. Bu kapsamlı çalışma Aa- ron Copland m kısacık bir al- büm eleştirisinden, Richard Bo- yer'in rahatlıkla biryol romanı- na dönüşebilecek kadar uzun turne izlenimlerine kadar, bin- lerce eleştiri ve biyografık metni bir araya getiriyor. Ellington'ın kendi yazılanndan ahntılar ve otobiyografısi "Music My .\Iistress"den alınan parçalar, etkileyici kişiliği hakkında fazla bir şcy anlatamıy or okuy ucu- ya. Bunun nedeni Ellington'ın duygulannı kalbinin derinlik- lerinde gizli tutmak konusun- daki kararlılığı. Bu nedenle ki- taptaki birçok metin. Elbng- ton'la röportaj yapmaya çalışmış. cevap alamadıklan sorulann yerine de kendi yo- rumlannı eklemiş birçok ga- zetecinin metinleriyle dolu. Ancak Gunther Schuller \e Martin WiUiams gibi müzik eleştirmenlerinin nitelikli yo- rumlan. kitabın genel seviye- sinin yükseltiyor. Eleştiriler farklı Tucker, kıtabı hazırlarken, temel amaçlanndan birinin Ellington karşısındaki eleşti- rel bakış açısında yıllar geçtik- çe oluşan başkalaşımı sergile- mek olduğunu belirtiyor. Ör- neğin Ellington'ın. 1927 yılında ilk kez sahne aldığı "Cotton Club" gösterisi için tek bir eleştirmen sadece bir paragraf ayınp Ellington'ın müziğini dönemin egzotik dans rutinlerinin doğal bir uzantısı olarak yorumlarken, otuz yıl sonra Fransız eleştir- men Andre Hodier, "Concerto for Cootie" isimli üç dakikalık bir parça için tam 12 sayfahk bir eleştiri yayımlıyordu. Gerçek değeri Modern müzik eleştir- menlerini Elb'ngton konusun- da en çok meşgul eden sorun, genişletilmiş çabşmalannın gerçek değerini kavrayabil- mekti. O. Amerika'nın en bü- yük bestecilerinden biri miy- di? Yoksa daha farklı form- larla uğraşmaya ne vakti. ne birikimi olan bir topluluk lide- ri miydi? Tucker'ın kitabı her iki bakış açısına da eşit oranda yer ayınyor. Karar ise okuyu- cuya bırakılıyor. senaryoyu da çok doğal buldu- ğunu beİirtiyor. Eski bir terörist dıye kocasını ihbar eden burju- va bir kadını canlandıran Alka- ya. filmde yaşayan bir öykünün anlatıldığını. sıradan ve hoş gibi görünen filmin çok ince detay- larla dolu olduğunu da vurgu- luyor. Terörist ve burjuva kadın Alkaya'nın kocası rolündeki Mehmet Atak da 80 öncesi dev- rimci harekeı içinde bulunmuş daha sonra, ailesiyle çatışarak bağlannı kopanmış ve burjuva bir kızla evlenerek. bir süre son- ra eşinin yaşam koşulllanna uyum sağlamış kocayı can- landınyor. Düşünceleri ve ya- }dm biçimi çatışınca rahatsız olan adam. acısını eşini incite- rek çıkanyor. Mehmet Atak. Handan İpekçi'nin öyküsünün dürüst olduğunu ve medyatik satışlara pabuç bırakmadığını düşünüyor. Yönetmenin o dö- nemi yaşadığı için olaya duyarlı yaklaştığını düşünen Atak. oyunculardan kurulu bir kad- royla çalışmaktan mutlu. Anne ve baba hapiste Filmde işçı ailesini Füsun De- mirel ve Nurettin Şen can- landınyor. Gerçek yaşamda da evli olan çift, rolîerine hazı- rlanırken tartışma fırsatını da bulmuşlar. İnsan özverisi ve emeği ile yoğrulan bu filmde oynamaktan çok hoşlanan De- mirel. genç yönetmenleri yelde- ğirmenlerine karşı koymaya çalışan Don Kişotlara benzeti- yor. Demirel, canlandırdığı ka- rakteri nasıl çözümlediğini şu sözierle anlatıyor: "Eziüniş, kullanılmıs, is- yanını içinc gömmüş bir kadındı Farma... Fatma işci bir kadındı, üstelik gece vardiyasında... Sev- dasını yaşayamıyordu... Ama tek farkı sendikalı işci ol- masıydı... Biraz daha öğrenmişti sınıfının sorunlarını, biraz daha bilincindeydi yaşadığı dramın... O halde çocuklarını nasıl sevme- li ve onlara nasıl bağırmalıydı? Evi basılıp polisler tarafından kocasıyla götürülürken nasıl davranmalıydı? İşte bu sorulann vamtını aradım." • Handan İpekçi, bu ilk filminde herhangi bir baskı döneminde, farklı çevrelerde yetişmiş üç çocuğun ve ailelerinin yaşadıklannı aktanyor beyazperdeye. Demirel'in eşini canlandıran Nurettin Şen de filmin eylül depremi geldiğinde ayn insan- lann kaderlerinin aslmda nasıl aynı olduğunu gösterdiğinı söy- lüyor. Rolünü ise şöyle yorum- lamış: "Rolüm işçi Memet. Git-gel vardiya, git-gel nöbet. Bu rolü çalışırken dün sevgiyi kendi elle- rimizle nasıl yok ettiğimizi \ e bu- gün de bir anlamda onun bedelini nasıl ödediğimizi düşünüyor ve şimdi kendi kendime hep sonı- yorum. o apoletli \e büyük un- vanlı beyler >e biraz da bayanlar mıirefTefl ülkemizde mutlular mı acaba? Ve gece haberlerden son- ra, uykulannda düş görebüiyor- lar mı?" İşçi anne ve baba hapse girin- ce evde kalan çocuklara dedele- ri bakar. Onlarla ilgilenmek artık dedenin görevidır. Filmde dedeyi canlandıran Selçuk Llu- ergüven, çok seçici bır oyuncu olmasına karşın. bu rolü çok sevdiğini ve çocuklarla çok iyi bir diyalog içinde olduğunu be- lirtiyor. Farklı bir yaklaşım Bir doktoru canlandıran Ali Sürmeli ise destek vermek için bu projenin içinde yer almış ve taslak üzerinde yönetmenle aynı düşüncede. Bu filmin baskı dönemini çocuklar acısı- ndan irdelemesinin çok önemli olduğunu. böyle bir filmde fı- güran olmayı bile kabul edebi- leceğini. kendi isteğinin de böy- le dönemlerin yaşanmaması ol- duğunu belirtiyor. Filmde Ali Uyandıran da küçük burjuva ailenin komşu- sunu canlandınyor. Filmin baskı dönemlerinde tutuklanan bireylerden çok çocuklarda ve ailelerde yansımasının konu alı- nmasını çok olumlu bulduğunu vurguluyor. Önceleri çok işlenen bir ko- nuya farkb bir anlayışla yakla- şan Handan İpekçi, bu ilk fıl- miyle Antalya Film Festivab'ne katılmayı planbyor."Babam Askerde" eylül. ekim aylan içinde vizyona girecek. Evrensel Küttih' Sanatevi ödüüeriKültür Servisi - Ekrem Tos-Evrensel Kültür Sanatevi'nin Hümanist Enternasyonal'in 4. yıl dönümüonuruna düzenlediği yanşma sonuçlandı. Yanşmada, röportaj dalında birincilik ödülü La»rence Gomez'e, ikincilik ödülü Neriman Cahit'e, üçüncülük ödülü Paul Morris'e; afış-poster dalında birincilik ödülü Henry Linden'e, ikincib'k ödülü Gunnar Nilsson'a, üçüncülük ödülü Michael Schneider'e: beste-yorum dalında hiçbir yapıt birinci seçilemezken, ikincilik ödülü LTla Persson'a, üçüncülük ödülü Group Torremolinos'a; resim dalında birincilik ödülü Andreas Ström'e, ikincilik ödülü Bertil Rödstörm'e. üçüncülük ödülü Bais AU'ye; şiir dalında birincilik ödülü Peter Jurisson'a, ıkincibk ödülü Talat Demir ve Sinan Öztürk'e. üçüncülük ödülü Haydar Eroğlu'na. fotoğraf • dalında birincilik ödülü Gülten Ağrıtmış'a. ikincilik ödülü Mahmut Turgut'a, üçüncülük ödülü Karl Gustav Nordkvist'e; araştırma dalında birincibk ödülü L'mut Kızügedik'e, ikincilik ödülü Cengaver Özatik'e, üçüncülük ödülü Güler Adaş'a; deneme dabnda birincilik ödülü Metin Salman'a, ikindbk ödülüJanNowak'a. üçüncülük ödülü Selin NurdanÖzipek'e: öykü dalında birincibk ödülü Zeynep Aü'ye'ye, ikincilik ödülü Semih Sergen'e, üçüncülük ödülü Erol Yddınm'a: roman dalında bınncilik ödülü Christer Ekman'a, ikincilik ödülü Richard Ehrling'e. üçüncülük ödülü Ewa-Cecilia Costa'ya; makale dalında birincibk ödülü Ydmaz Dölek'e, ikincilik ödülü Tufan Sağlam'a. üçüncülük ödülü Thomas Schuster'e; ^, kankatür dalında birincilik !.., ödülü Arthur Brandt'a, •> ikincilik ödülü Musa Kayra'ya, üçüncülük ödülü Roger Ericsson a verildi. Tiyatro ve fılm senaryosu dalında ise Cengaver Özatik üçüncü oldu. AksanatHa etkinHkkr Kültür Servisi - Aksanat'da kültür etkinlikleri buayda devam ediyor. Bu ay Amerikalı dansçı ve şarkıcı Fred Astaire'in filmieri çarşamba ve cuma günleri saat 12.30 ve 17.30"da büyük ekrandan izlenebilir. Bugün sanatçının "Top Hat" adlı fılmi gösterilecek. Fred Astaire ve Ginger Rogers ikibsinin 1935yıbnda çevirdikleri fılm Fransızca altyazılı olarak izlenebilir. 9 martta sanatçının "Shall We Dance". 11 mart cuma "Amanda". 16 mart çarşamba "You'U Never Get Rich". 18 mart cuma "You Were Never Lovelier"adlı filmlen gösterilecek. Aksanat'tacumartesigünü ' saat 11.30'da"Çekül Belgeselleri9",saat 15.00te - Hollanda Dans ' Tiyatrosu'ndan büyük ekrandabale gösterilecek. 8 ' mart salı günü Aksanat'ta ' Erol Pekcan'ın anısına v ideodan büyük ekranda ' Louis Armstrong'un "Satchmo"su gösterilecek. 10' mart perşembe günü de • laser-disc'ten Dvorak'ın "Sen fonino.8"ve"Serenat y Op.44" adlı eserleri ; dınlenebılir. 12 mart cumartesi günü saat 11.30'da "Çekül BelgeseUeri 10" izlenebilir. 17 mart perşembe . günü saat 12.30'da Erol Pekcan'ın anısına gösterilen • "Count Basie and His Orchestra" konseri dinlenebilir. Perşembe günü aynca Prof. Dr. Metin And ileOpera veBale Söyleşileri'nin ilki videodan örneklerle gerçekleştirilecek. Konusu "Operaya Oyunculann Katkısı". ' Bu ay aynca 19 mart cumartesi saat 15.00'de "HanselveGretel"operası,22 , mart sab Grieg'in "Piyano Konçertosu, Op. 16" ve Chopin'in "Piyano Konçertosu No.2" izlenebilir. • 23 mart çarşamba yönetmen George Cukor günü olarak belirlendiğinden saat 12.30da "RomeoveJuliet", saat 17.30'da ise "İki Yüzlü ' Kadın" adh filmieri gösterilecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle