03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 M ART1994PEBŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR ıllandığı'filmi 'Schindle K ûltür Serrisi- Ste- ven Spielberg'in 12 dalda Oscar'a ada> gösterilen ve gösterime gırdiği herûlkedeolavya- mmmmm ratanıilmi"Schiııd- lertn LJstesfsonurıda Türkıye'- de Yann Beyoğlu Fitaş. Maslak Mövenpick, Alrunizade Capitol, Pariiameırt Cinerna Club. Kadı- köy Moda, Harbije As ve Ankara Megapol smemaîannda gösten- me girecek olan üç saat 16 dakika uzunluğundaki siyah beyaz film ile Spieîberg bir kez daha hasılat rekoru kıracak gibi gözüküyor, ûstelik bu sefer eğlendirerek de- ğil, dûşündürerek. Savaş zengini ve Naa Partisi ûyesi Oskar Schindler'in bin ûç yüz Yahudi'yi toplama kamp- lanndan kurtanşını öyküleyen "Schindler'in Listesi", bugûne kadar Yahudi soykınmının sade- ce belgesel film olabileceğjni söy- leyen Yahudi lobisi tarafmdan bile bir "başyaprt" olarak değer- lendirildi. Ancak kimi ele^tir- menler, "Jurassic Park" gibi bir filmin ardından "Schindler'in Ljstesf'ni çekebıldığı ıçın Spiel- berg'in "şizofren" olması gerek- tiğini söylüyorlar. Kimileriyse, "Jurassic Park " sayesinde çocuklann filme gide- rek hakkında çok az şey bildikleri ye asla unutulmaması gereken bir insanlık utancını öğreneceklen için bu şizofreninin önemli ol- madığına inanıyorlar. Baalan ise, kar etmekten başka bir şey düşünmeyen bır Nazi olan Schindler nasıl bin üç yüz kişinin yaşamının kurtarabildiyse, Spiel- berg'in de bir sürû ticari amaçlı filmin ardından bir başyapıt or- taya koyabileceğini öne sürerek Spieîberg ile Schindler arasında bır paralellık kuruyor. Bu göniş- lerden hanjçişinin geçerli olduğu- nu anlamak ise seyirciye kalıyor. - "Schindler'in ListesTni neöen çekriniz? SPrELBERG- Pek çok insan bana "Schmdler'in UstesTtö cek- tikten sonra birdenbire Yabudi ol- dun" dedı. Bense onlara şöyle yanıt verdım: u Ben her zaman Ya- budiydün." Yahudı düşmanhğı 1994 yılında, dünyanın dört ta- rafında var. Amerika"da da bu böyle. Ben 10-11 yaşlanndayken, arkadaşlanm beni farklı buîur ve benimle oynamak ıstemezlerdi. Bense bir yahudi olmama bağ- lardım bunun nedenini. Bana ilk kez Yahudi denildiğinde -sanınm sekiz yaşlanndaydım-, bana "Hey! Sen" demek istediklerini düşünmüştüm. Tekrar ettığinde keümeyi çok iyi anladım: "Yanu- dP. Bu olay anılarımda yer eden pek çok olaydan yalruzca bıri. Çocuİduğum Yahudi soykınmını anlatan öyküler dinleyerek geç- mişti. -ailenin pek çok üyesi ölümle orada buluşmuştu. Ben küçûkken herkes gibi olmak is- terdim. Yalnızca herkesin arası- Auschwitz kampında çekim izni alamayan Steven Spieîberg, 'Eh'mi çamurlann içine soktuğumda insan kenükJeri geliyordu. Auschwitz"in açık gökyüzünün altında olağanüstü böyüklükte b ir mezarlık oldugu- nu aniadığımda, kampın içinde ya da dışuıda çekim yapmanın da bir önemi kahnamıştı' diyor.Soykmnu yaşamadaıı anktmak çok zor na kaulabilmek ve kabul edilebil- mek için... - Yahudi kökkrinize ne zaman geri döndünûz? 1985 yılında oğlum Max doğ- duğunda 37 yaşındaydım.Oğlu- mun eğjtiminden de ben sorum- luydum. Onu Yahudi inançlanyla mı yoksa normal sısteme göre mi eğitecektim? Ve onu Yahudi inançlanyla yetiştirmeye karar verdim. Bu karan verdikten son- ra kutsal kitaplann arasında ken- dimi kaybettim. Eğer böyle bir dönem yaşamamış olsaydım, «Schindler'in UstesT gibi bir fil- mi çekemezdim. -Thomas KeneaDy"nin "Schind- ler'in Listesi" kitabuıın haklannı ne zaman satın aldınu? Daha ön- celeri de böyle birfilmçekmeyi dü- şünüyor muydumız? Eserin yoğunluğu gözümü korkuttu ve bu eseri benden daha yaşlı, daha kûltûrlü ve bilge bir yönetmene önermeyi dûşündüm. O yönetmenin Yahudi olup olma- ması da önemli değıldi. Boyle dü- günürsek, "Cotor Purple-Mor Renk" adlı filmi çekmem için be- nim de zenci olmam gerekirdi. öncelikle Keneally'nin kitabınj senaryolaşüracak birini bulmam gerekiyordu. Sonradan "Ont Of Afiica" filminin senaryosunu ya- zan Kurt Loedtke ile görüştüm o böyle bir yanşa kaülamayacağmı beürtti. Sydney PoDack ve daha sonra öneride bulunduğum diğer yönetmenler gibi filmi boşyerdi. Daha sonra filmi kendim çe- virmeye karar verdim. Buna, Bosna'daki olaylar ûzerine CNN'de duyduğum bir sözle ka- rar verdim: "Etnik antma" . Bu olaylarla yahudi soykınmı arası- nda şeytanca bir akrababk vardı. Ertesi gün filmi çekmeye karar verdim ve hızla çahşmalanma başladım. Bu anlamda Schindler gûnümûzde yaşanan olaylan da anlatıyordu. Universal "Jurassic Park"ı "Schmdler'in listesi'nden sonra çekmemi istemiyordu. Ben de bu iki filmi de aynı yıl içinde çekmemi kabul etmeieri koşuluy- la "Jurassic Park"ı önce çekmeye karar verdim. - Bir yandan Schindler gi>i bir filmi çekmeye hazırianırken öte yandan" Jurassic Park"ı çek- nemz mûnasebetsiz bir davranış Filmi 'derin bir sessiztik içinde' cektikJerini belirten Spieîberg, (ustte çekimlerde Liam Neesonile) 'Schindkr'in bir kurgufîfanindençok yenjden y«ratı oMoğunu vurguluyor. renkli çekmek olanaksızdı. Ben ne kadar kötü bır atmosfer yarat- maya çalışsam, gri ve nötr tonlar- da kostümler kullansam da film renkli çekildığınde Hollywood filmi havasından kunulamaya- cakü. Soykınmı, yaşamadan anlatabilmek oldukca zor. Auschwitz'de kışın öklürülmü- yordu insanlar. Yahudiler ilkba- harda. kuşlann şarkılanna eşlik ederken öldürûlüyorlardı. Onîar, düş mevsiminde, olaganüslü gü- zelliktekı gökyüzünün altında öl- dürüldüler. Bunu, o günleri yaşa- madan anlatabilmek çok zor. 65 yaşında ve çocukluğumu bir kampta geçirmiş olsaydım, belki soykınmı anlatan renkli bir film çekerdim. tkinci kuşaktan bir sinemacı olarak bu bana ola- naksız göründü. Üstelik ben sı- yah-beyaan gerçekliği daha iyi anlatiığına inanıyorum. Renkli film müsekkın gıbıdir. - FmaMeki böiumden başka fil- min kilit bötümlerinde de az da otea renkli sahneler çekmissiniz. Örneğin gettomm isfilası sırasında koşan kırmızı mantolu kız... Tabıı, bunun gıbı renkli çek- tiğim pek çok sahne vardı, fakat hepsini attım. Sız bunlan hiçbir zaman göremeyeceksiniz. Bazı böiümler renkli çekılmişti. son- radan kestim. Ben rengı, anlata- cağım şeyc bir katkısı yoksa kul- lanmam. Kırmızı mantoya gelin- ce; o manto Oskar Schindler'in dikkatini çekecek bir nesneydi. Bakmak istemediği fakat göre- bileceği birnesne... Bence tüm Yahudiler ve yapı- lan tüm katliamlar, insanlar gör- meyi reddetseler de p kadar göz- ler önündeydi ki... Ölüm kampı- na giren her Yahudinin üstünde kırmızı bır manto vardı lakat tüm dünya onlara sırtrnı dön- müştü, kimse onlan görmüyor- du. Frankhn Roosevelt de ölüm kamplannda bulunmuştu fakat parmağını bile oynatmamıştı. Ei- senhower de her şeyi bilmesine karşın, kılını bile kıpırdatmadı. Katliamdan çok önceleri haber- dar olan Amerika neden hiçbir şey yapmadı? Tüm bu sorulann bir gün mutlaka yanıtlanması ge- rekecek. - Oyuncu ve figûranlan secer- ken çok gercekçi bir şekilde yansı- tmamz gerekiyordu... Yugoslavya'dan otobüslerle pek çok Yahudi getırttik. - Seçhni nasıf yaprmız? Yar- dBncriarnuza "Bana Yahudi bu- lun" diye emir mi \erdiniz? Evet, benim kullandığım yön- tem bu. Seçimimi yaparken Ya- hudi yüzleri tercih ettim. Polon- ya'da tarihteki en büyük ölüm çukurunu yaparken yaşanan o büyük katliamı tüm acı- masızhğıyla vermeye çalıştım. - Orijhıal senanoda getto sab- nesi bir sayfa, fflnüde ise bu bölüm 20 dakika sürüyor... Genelde senaryo kullanmadan yaptığım çekimlerde senaryoya durmadan yeni bir şeyler ekle- dim, fakat düşgücün-.ün sesine hiç kulak vermedım. Bir sinemaa olarak benim en iyi arkadaşım ve yandımcım düşgücüm olmuştur. Schindler benim şimdiye kadar çektiğim tüm filmler arasında düşgücümü en az kullandığım fil- mim. - Auschwitz kampmda çekim yapmamza izin vermemeteri sizce nornuu mi? Başlangıçta hayır. Yahudi Konseyi başlangıçta yalnızca "Ausdmftz'de çekim yapamaz- smız" dedı. Konseyın New York'taki başkanı Kalman Sul- tanik bana Auchwitz'de çekim yapmanın bir mezarlıkta çekim yapmaktan farkı olmayacağını söyledi. Ben de ona nerede olursa olsun zaten mezarlıklarda çekim yapacagımızı söylediğimde ise bana şu yarutı verdi: "Evet, ama Ausdmitz'de toprak üzerinde hala iskeleder duruyor." Bu doğ- ruydu! - Maddi yeterlilikler dışuıda ba- şanıuzBi ve gucünüzün sım nedir? Benim en büyük gücüm ScMmflerin Listesi'gibi bır öy- küyü ekrana yansıünaktır. Spieîberg, fürnden kendisine kalan tüm parayı farklı V ahudi kunıluşlarına vereceğini belirtiyor. (Ratph Fiennes, solda ve Neeson) değflmi? Jurassic Park'ı çekmek çok ko- lay olmuştu. Benim için çok güzel bir egzersizdi. Bu filmde kul- landığım sinematografı, kendimı suda balık gibi hissetmemi sağ- lamıştı. - "Schindler'in LtstesTnin ha- zniık aşamasında nasıl çabştuuz? Ingiltere televızyonlannda 1983 yılında gösterilmiş Oskar Schindler'le ilgili belgesel bir film izledim. Sonra da olaylara tanık olan insanlarla tanıştım. Dünya- daki olaylann yanısıra beni bu filmi çekmeye yönelten öteki önemli olay Los Angeles'te Mila ve PoMek Pfefferberg ile tanı- şmam oldu. Onlarla birlikte vakit geçirdim. Poldek'in ellerini tuttu- ğumda ona "Size dokunabilmem bir mucize... Gerçekten bir muci- ze..." dedim. Bana aynen şu söz- leri söyledi: "Siz şu anda bana do- kunuyorsamz, bu, Tann tarafı- ndan bize gönderilen Oskar Schindler sayesjndedir." Böyle. duygu dolu anlar yaşadım onlar- la birlikteyken. Schindler'in kur- tardığı tüm Yahudiler - 'Schind- ler'in Vahudileri' diye çağnhyor- lardı ve bu onlann çok hoşuna gidiyordu- yaşama sevinciyle do- luydu! Onlann coşkulan ve Schindler adını ölümsüzleştirme istekleri o denli güçlüydü ki, bu filmi yapmaya karar verdim. - Bu fihninizde de olumlu bir kahraman yaratmanız "Spiel- berg'e özgü" bir davranış değil miydi? Schindler gibi başka adamlar da vardı. VVallenberg vardı. Al- man istilasından önce Roosevelt'- ın Yahudileri Macanstan'dan kurtarmak için gönderdığı bır adam vardı. Fakat benim istedi- ğim tüm bunlan göstermek değil- di. Schindler olayı çok daha elle tutulur kılıyordu. Ben fılmi mut- lu bir sonla bitirmeyi tasarlıyor- dum. Bu olayı yaşayanlar ölüm- den dönerken annelerini, baba- lannı, kardeşlerini, eşlerini, veço- cuklannı yitirdiler. Yalnızca her- şeylerini yitirmediler, kültürleri de yok oldu. Bence Schindler'in listesinde bin üç yüz tane mutsuz son var. Filmi çekerken anlatıcı ve sinema adamı olarak tüm yete- neğimi kullanarak bir konuda in- sanlan bilgilendimıek istedim. Sekiz saat boyunca "Sboah"ı bir salonda gördüm. Yalmzdım. Bu bir meydan okumaydı. İnsanlar soykınmı umursamazlarsa, ben de onlara bir soykınm öyküsü anlatınm diye dûşündüm. - Soykınm ûzerine bir büimkur- gufunıiçekflebairmi? Filmi çekmeden önce Ebe Wie- sd'in tüm kitaplannı yeniden okudum. Bana bir gün telefonda şöyle dedi: "Bemm tüm kitaplan- mda ve denemeterimde soykınmı anlatamam^ oimanm hüznü var- dır, bu doyguyu sözlerte de anla- tamam." Hakhydı: Soykınmı an- latmak olanaksızdı. Fakat anlat- mamak da günah olurdu. - Fflme baslarken, stmnizk fljnli bir dizi karar verdimz: Renkli çek- mek ya da... tlk günden beri filmi siyah- beyaz çekmeye karar vermiştim. Çünkü kafamda binlerce görün- tü vardı -fotoğraflar, arşivler, çe- şıtli dökümanlar- ve bunlann hepsi siyah-beyazdı. Yalnızca Georee Stevens'la ilgili bir sahne- de lo mrn. renkli çekim yaptım. Benim için bu fılmi tamamen OPAKNOKTASI AHMET CEMAL Istanbul Aydını ve KUtürel Kimlik... Istanbul Büyükşehir Belediyesi'nde beş yıldır etkinlik- lerini sürdüren Kültür İşleri Daire Başkanlığı 'nin bu ken- tin kültürel kimliğine yaptığı son derece önemli katkılar, umarım gelecekte daha iyi anlaşılır ve değerlendirilir. Çünkü yönetimini kurulduğu günden beri değerli şairi- miz ve felsefecimiz Hilmi Yavuz'un üstlendiğı bu daire, bir belediye örgütü çerçevesinde bir büyük kentin kültür ve sanat yaşamına ne denli üretken bir tutumla yaklaşı- labileceğinin çok güzel örneklerinisergiledi.Gelgelelim Türk aydınının, özellikle de Istanbul aydınının yozlaşmış kesiminin bilinen tutumu, bir yazgı gibi, Hilmi Yavuz'un da peşini bırakmadı. Bu görevi üstlenmezden yıllar ön- ce şair ve felsefeci kimliğini çoktan kanıtlamış olan Hilmi Yavuz'a, bugüne kadar istanbul Büyükkent Belediyesi bünyesindeki değerli hizmetlerine karşılık aydın çevre- lerimizce verilen en somut ödül, kendisinin daha ilk gün- den "belediye şairi' diye nitelendirılmesi oldu! Meyhane masalarında ve bar tezgahlarında "ulke ve kent sorunlanna eğilme" görevini hiç ihmal etmeyen "malum' Istanbul aydınının en baskın özellıklerinden bi- ri de, kendisinin -coğu kez sırf rahatı bozulmasın diye- üstlenmekten kaçındığı, oysa bir aydın "kimliğine" hiç de ters düşmeyecek görevlere başkaları talip olduğun- da, karalama fırsatını hiç kaçırmamasıdır. Bir zamanlar Fransa'da Andre Malraınc'un, Yunanistan'da da Melina Mercouri'nin Kültür Bakanı olmalarını alkışlayanların, Hilmi Yavuz'un Kültür işleri Daire Başkanlığı'na, Zülfü Uvanell'nin de Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday olmasına neden itiraz ettikleri günün birinde bilim- sel olarak çözûmlenirse, sanırım ortaya "Istanbul ay- dını"na ait ilginç bir portre çıkabilir! Ama o gün gelmezden önce de bu bağlamda yapılabi- lecek bazı saptamalar vardır. Her şeyden önce, Istan- bul, artık gerçek aydınlannın sessiz sedasız bir köşeye çekilip, ya küskünlüklerin acısını yaşadıkları ya da karın- calar gibi çalışmayı, üretmeyi ve yaratmayı sürdürdük- leri, meydanın ise "/stenöu/ayd/n/"kimliğiyleheryerde gözüken düzmece aydınlara kaldığı bir kent olup çıkmış- tır. Medyanın her türlüsünde seslerini duyurmayı pek ustaca beceren bu "aydınlar", gerçekte yalnızca içinde yaşadıkları, nice miraslarla dolup taşan kentin kültürel kimliğiyle değil, fakat herhangi bir kültürel kımlikle bağ- larını çoktandır koparmış ya da böyle bir bağı zaten hiç kurmamış kişilerdir. Bu gibileri için Istanbul'da hangi yeni barlann açıldığını araştırmak ve "öar/araras/'dub- leftyatlarının karşılaştırmasını yapmak, aynı kentin kül- tür yaşamında ne gibi ciddi girişimlerın gerçekleştirıldı- ğini izlemekten çok daha önemlidir. Böyle bir durumda fstanbul gibi bir kentin uğradığı düşünce erozyonunun temelinde sözü edilen tutumun yol açtığı "sanatçı" ve "yazar" enflasyonunu da aramak, ancak gerçekçılik olabilir. Herhangi bir alanda harcanan çabaları değerlendirir- ken, doğrudan o çabaları irdeleme konusu yapmak ve söz konusu çabaları harcamış olanlarm kişiliklerıne ilış- kin, dostça ya da düşmanca duygulan ölçüt diye kullan- mamak; "eleştiri"öen yalnızca yermeyi, olumlu çabaları yok saymayı anlamamak, Batılı aydın için çoktandır do- ğal sayılan bu özelliklerden yıne çoktaridf* genslde uzaklaşmış olan Türk aydını, "ikisi bir araya^geldiğınde üçüncüyü çekiştirme" modelini, artık "çekiştirme "nin yerine "yıkma"y\ koyabilecek kadar yoğun düzeyde be- nimsemiştir. Böyle bir "aydın kimliği", bugünün köklerı- ni yine bugüne kadar uzanan bütün çabaların nesnel değerlendirmesinde aramakla, yaratıcılığı hep "baştan başlamakla" değil, fakat "iyi başlanmışı" sürdürmekle de eşanlamlı kılmakla yükümlü bir "kültürel kimliğin" doğal olarak çok uzağındadır. Aydınlannın artık çoğun- lukla "ben" peşine düştükleri, görünüşte diyalog arar- ken, uygulamada yalnızca kendimonologlarınageçerlik tanıdıkları bir ülkede ya da bir kentte, z^man içerisinde "karanlıkların' egemen olmasında şaşılacak bir yan var mıdır? Geride kalan beş yıllık zaman parçası boyunca, Istan- bul Büyükşehir Beledıyesi'nin kültürel alandaki kımi uy- gulamalarını onaylamadım ve itirazlarımı yazılarımda açıkça dile getirdim. Şımdi, bu zaman parçasının sonun- da, aynı yönetimin Kültür İşleri Daire Başkanlığı'na, bu süreç boyunca kültür hizmetlerini örgütlü bir biçimde yürütmenin savaşamını vermiş olduğu için teşekkür et- meyi, aynı eleştirel tavrm bir gereği sayıyorum.. 6. ANKARA ULUSLARARASI FİLM FESTİVALİNDE BUGÜN Kızılırmak Sinetnası 11.30 "O>unun kuralı" Yön: Jean Renoir 14.00 "Hassas KalpJer >e Taçlar" Yön: Robert Hamer 16.30 "Hassas KalpJer ye Taçlar" Yön: Robert Hamer 19.00 "BtİYÜkbabanın TatiB" Yön Siaffan Lamnı 21.30 "Ojiınun Kuralı" Yön: Jean Renoir Kavakhdere Sineması 11.30 "Kadın Katilleri" Yön: Alexandcr Mackcndrick 14.00 "Uranus" Yon: Claude Berri 16.30 "Ölümcul Tango" Yön: Patnce Leconte 19.00 "Yaz \ ağmuru" Yön: Tomris Giritlioğlu 21.30 "Bir tki Üç Güneş " Yön: Bertrand Blier "Gölge Oyımu" Yön: Yavuz Turgul Kaktüs Komedi Tiyatrosu 14.00 "C Blok" Yön: Zeki Demirkubuz 16.00 "Gölge Oyunu" Yön: Yavuz Turgul Fransız Külrür Merkezi 14.00 Lluslararası Canlandırma Fdmleri Yanşması 16.00 ttalyan Canlandırma Sineması Tarihi 17.30 Saint Nehri'nden Kurtanlan Boıtdu Alman Kültür Merkezi 14.00 Huszarik Kısa Filmleri Toplu Gösterisi 16.00 Jiri Barta Toplu Gösterisi (Yönetmenle Söyleşı) Vakribank Saloraı 10.30 Ulusal Belgesel Film Yanşması 14.00 Ulusal Belgesel FUm Varısması "SÖYLEŞİ" Türk-Amerikan Demegi 14.00 "Tahinci Kadın" Yön: Xio Fei 16.30 "Rembrandt Gülüyor" Yön: Jon Jost
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle