Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 M ART1994PEBŞEMBE CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
ıllandığı'filmi 'Schindle
K
ûltür Serrisi- Ste-
ven Spielberg'in 12
dalda Oscar'a
ada> gösterilen ve
gösterime gırdiği
herûlkedeolavya-
mmmmm ratanıilmi"Schiııd-
lertn LJstesfsonurıda Türkıye'-
de Yann Beyoğlu Fitaş. Maslak
Mövenpick, Alrunizade Capitol,
Pariiameırt Cinerna Club. Kadı-
köy Moda, Harbije As ve Ankara
Megapol smemaîannda gösten-
me girecek olan üç saat 16 dakika
uzunluğundaki siyah beyaz film
ile Spieîberg bir kez daha hasılat
rekoru kıracak gibi gözüküyor,
ûstelik bu sefer eğlendirerek de-
ğil, dûşündürerek.
Savaş zengini ve Naa Partisi
ûyesi Oskar Schindler'in bin ûç
yüz Yahudi'yi toplama kamp-
lanndan kurtanşını öyküleyen
"Schindler'in Listesi", bugûne
kadar Yahudi soykınmının sade-
ce belgesel film olabileceğjni söy-
leyen Yahudi lobisi tarafmdan
bile bir "başyaprt" olarak değer-
lendirildi. Ancak kimi ele^tir-
menler, "Jurassic Park" gibi bir
filmin ardından "Schindler'in
Ljstesf'ni çekebıldığı ıçın Spiel-
berg'in "şizofren" olması gerek-
tiğini söylüyorlar.
Kimileriyse, "Jurassic Park "
sayesinde çocuklann filme gide-
rek hakkında çok az şey bildikleri
ye asla unutulmaması gereken bir
insanlık utancını öğreneceklen
için bu şizofreninin önemli ol-
madığına inanıyorlar. Baalan
ise, kar etmekten başka bir şey
düşünmeyen bır Nazi olan
Schindler nasıl bin üç yüz kişinin
yaşamının kurtarabildiyse, Spiel-
berg'in de bir sürû ticari amaçlı
filmin ardından bir başyapıt or-
taya koyabileceğini öne sürerek
Spieîberg ile Schindler arasında
bır paralellık kuruyor. Bu göniş-
lerden hanjçişinin geçerli olduğu-
nu anlamak ise seyirciye kalıyor.
- "Schindler'in ListesTni neöen
çekriniz?
SPrELBERG- Pek çok insan
bana "Schmdler'in UstesTtö cek-
tikten sonra birdenbire Yabudi ol-
dun" dedı. Bense onlara şöyle
yanıt verdım: u
Ben her zaman Ya-
budiydün." Yahudı düşmanhğı
1994 yılında, dünyanın dört ta-
rafında var. Amerika"da da bu
böyle. Ben 10-11 yaşlanndayken,
arkadaşlanm beni farklı buîur ve
benimle oynamak ıstemezlerdi.
Bense bir yahudi olmama bağ-
lardım bunun nedenini. Bana ilk
kez Yahudi denildiğinde -sanınm
sekiz yaşlanndaydım-, bana
"Hey! Sen" demek istediklerini
düşünmüştüm. Tekrar ettığinde
keümeyi çok iyi anladım: "Yanu-
dP. Bu olay anılarımda yer eden
pek çok olaydan yalruzca bıri.
Çocuİduğum Yahudi soykınmını
anlatan öyküler dinleyerek geç-
mişti. -ailenin pek çok üyesi
ölümle orada buluşmuştu. Ben
küçûkken herkes gibi olmak is-
terdim. Yalnızca herkesin arası-
Auschwitz kampında çekim izni alamayan Steven Spieîberg, 'Eh'mi çamurlann içine soktuğumda insan
kenükJeri geliyordu. Auschwitz"in açık gökyüzünün altında olağanüstü böyüklükte b ir mezarlık oldugu-
nu aniadığımda, kampın içinde ya da dışuıda çekim yapmanın da bir önemi kahnamıştı' diyor.Soykmnu
yaşamadaıı anktmak çok zor
na kaulabilmek ve kabul edilebil-
mek için...
- Yahudi kökkrinize ne zaman
geri döndünûz?
1985 yılında oğlum Max doğ-
duğunda 37 yaşındaydım.Oğlu-
mun eğjtiminden de ben sorum-
luydum. Onu Yahudi inançlanyla
mı yoksa normal sısteme göre mi
eğitecektim? Ve onu Yahudi
inançlanyla yetiştirmeye karar
verdim. Bu karan verdikten son-
ra kutsal kitaplann arasında ken-
dimi kaybettim. Eğer böyle bir
dönem yaşamamış olsaydım,
«Schindler'in UstesT gibi bir fil-
mi çekemezdim.
-Thomas KeneaDy"nin "Schind-
ler'in Listesi" kitabuıın haklannı
ne zaman satın aldınu? Daha ön-
celeri de böyle birfilmçekmeyi dü-
şünüyor muydumız?
Eserin yoğunluğu gözümü
korkuttu ve bu eseri benden daha
yaşlı, daha kûltûrlü ve bilge bir
yönetmene önermeyi dûşündüm.
O yönetmenin Yahudi olup olma-
ması da önemli değıldi. Boyle dü-
günürsek, "Cotor Purple-Mor
Renk" adlı filmi çekmem için be-
nim de zenci olmam gerekirdi.
öncelikle Keneally'nin kitabınj
senaryolaşüracak birini bulmam
gerekiyordu. Sonradan "Ont Of
Afiica" filminin senaryosunu ya-
zan Kurt Loedtke ile görüştüm o
böyle bir yanşa kaülamayacağmı
beürtti. Sydney PoDack ve daha
sonra öneride bulunduğum diğer
yönetmenler gibi filmi boşyerdi.
Daha sonra filmi kendim çe-
virmeye karar verdim. Buna,
Bosna'daki olaylar ûzerine
CNN'de duyduğum bir sözle ka-
rar verdim: "Etnik antma" . Bu
olaylarla yahudi soykınmı arası-
nda şeytanca bir akrababk vardı.
Ertesi gün filmi çekmeye karar
verdim ve hızla çahşmalanma
başladım. Bu anlamda Schindler
gûnümûzde yaşanan olaylan da
anlatıyordu. Universal "Jurassic
Park"ı "Schmdler'in listesi'nden
sonra çekmemi istemiyordu. Ben
de bu iki filmi de aynı yıl içinde
çekmemi kabul etmeieri koşuluy-
la "Jurassic Park"ı önce çekmeye
karar verdim.
- Bir yandan Schindler gi>i bir
filmi çekmeye hazırianırken öte
yandan" Jurassic Park"ı çek-
nemz mûnasebetsiz bir davranış
Filmi 'derin bir sessiztik içinde' cektikJerini belirten Spieîberg, (ustte çekimlerde Liam Neesonile) 'Schindkr'in bir kurgufîfanindençok yenjden y«ratı oMoğunu vurguluyor.
renkli çekmek olanaksızdı. Ben
ne kadar kötü bır atmosfer yarat-
maya çalışsam, gri ve nötr tonlar-
da kostümler kullansam da film
renkli çekildığınde Hollywood
filmi havasından kunulamaya-
cakü. Soykınmı, yaşamadan
anlatabilmek oldukca zor.
Auschwitz'de kışın öklürülmü-
yordu insanlar. Yahudiler ilkba-
harda. kuşlann şarkılanna eşlik
ederken öldürûlüyorlardı. Onîar,
düş mevsiminde, olaganüslü gü-
zelliktekı gökyüzünün altında öl-
dürüldüler. Bunu, o günleri yaşa-
madan anlatabilmek çok zor. 65
yaşında ve çocukluğumu bir
kampta geçirmiş olsaydım, belki
soykınmı anlatan renkli bir film
çekerdim. tkinci kuşaktan bir
sinemacı olarak bu bana ola-
naksız göründü. Üstelik ben sı-
yah-beyaan gerçekliği daha iyi
anlatiığına inanıyorum. Renkli
film müsekkın gıbıdir.
- FmaMeki böiumden başka fil-
min kilit bötümlerinde de az da
otea renkli sahneler çekmissiniz.
Örneğin gettomm isfilası sırasında
koşan kırmızı mantolu kız...
Tabıı, bunun gıbı renkli çek-
tiğim pek çok sahne vardı, fakat
hepsini attım. Sız bunlan hiçbir
zaman göremeyeceksiniz. Bazı
böiümler renkli çekılmişti. son-
radan kestim. Ben rengı, anlata-
cağım şeyc bir katkısı yoksa kul-
lanmam. Kırmızı mantoya gelin-
ce; o manto Oskar Schindler'in
dikkatini çekecek bir nesneydi.
Bakmak istemediği fakat göre-
bileceği birnesne...
Bence tüm Yahudiler ve yapı-
lan tüm katliamlar, insanlar gör-
meyi reddetseler de p kadar göz-
ler önündeydi ki... Ölüm kampı-
na giren her Yahudinin üstünde
kırmızı bır manto vardı lakat
tüm dünya onlara sırtrnı dön-
müştü, kimse onlan görmüyor-
du. Frankhn Roosevelt de ölüm
kamplannda bulunmuştu fakat
parmağını bile oynatmamıştı. Ei-
senhower de her şeyi bilmesine
karşın, kılını bile kıpırdatmadı.
Katliamdan çok önceleri haber-
dar olan Amerika neden hiçbir
şey yapmadı? Tüm bu sorulann
bir gün mutlaka yanıtlanması ge-
rekecek.
- Oyuncu ve figûranlan secer-
ken çok gercekçi bir şekilde yansı-
tmamz gerekiyordu...
Yugoslavya'dan otobüslerle
pek çok Yahudi getırttik.
- Seçhni nasıf yaprmız? Yar-
dBncriarnuza "Bana Yahudi bu-
lun" diye emir mi \erdiniz?
Evet, benim kullandığım yön-
tem bu. Seçimimi yaparken Ya-
hudi yüzleri tercih ettim. Polon-
ya'da tarihteki en büyük ölüm
çukurunu yaparken yaşanan o
büyük katliamı tüm acı-
masızhğıyla vermeye çalıştım.
- Orijhıal senanoda getto sab-
nesi bir sayfa, fflnüde ise bu bölüm
20 dakika sürüyor...
Genelde senaryo kullanmadan
yaptığım çekimlerde senaryoya
durmadan yeni bir şeyler ekle-
dim, fakat düşgücün-.ün sesine
hiç kulak vermedım. Bir sinemaa
olarak benim en iyi arkadaşım ve
yandımcım düşgücüm olmuştur.
Schindler benim şimdiye kadar
çektiğim tüm filmler arasında
düşgücümü en az kullandığım fil-
mim.
- Auschwitz kampmda çekim
yapmamza izin vermemeteri sizce
nornuu mi?
Başlangıçta hayır. Yahudi
Konseyi başlangıçta yalnızca
"Ausdmftz'de çekim yapamaz-
smız" dedı. Konseyın New
York'taki başkanı Kalman Sul-
tanik bana Auchwitz'de çekim
yapmanın bir mezarlıkta çekim
yapmaktan farkı olmayacağını
söyledi. Ben de ona nerede olursa
olsun zaten mezarlıklarda çekim
yapacagımızı söylediğimde ise
bana şu yarutı verdi: "Evet, ama
Ausdmitz'de toprak üzerinde
hala iskeleder duruyor." Bu doğ-
ruydu!
- Maddi yeterlilikler dışuıda ba-
şanıuzBi ve gucünüzün sım nedir?
Benim en büyük gücüm
ScMmflerin Listesi'gibi bır öy-
küyü ekrana yansıünaktır.
Spieîberg, fürnden kendisine kalan tüm parayı farklı V ahudi kunıluşlarına vereceğini belirtiyor. (Ratph Fiennes, solda ve Neeson)
değflmi?
Jurassic Park'ı çekmek çok ko-
lay olmuştu. Benim için çok güzel
bir egzersizdi. Bu filmde kul-
landığım sinematografı, kendimı
suda balık gibi hissetmemi sağ-
lamıştı.
- "Schindler'in LtstesTnin ha-
zniık aşamasında nasıl çabştuuz?
Ingiltere televızyonlannda
1983 yılında gösterilmiş Oskar
Schindler'le ilgili belgesel bir film
izledim. Sonra da olaylara tanık
olan insanlarla tanıştım. Dünya-
daki olaylann yanısıra beni bu
filmi çekmeye yönelten öteki
önemli olay Los Angeles'te Mila
ve PoMek Pfefferberg ile tanı-
şmam oldu. Onlarla birlikte vakit
geçirdim. Poldek'in ellerini tuttu-
ğumda ona "Size dokunabilmem
bir mucize... Gerçekten bir muci-
ze..." dedim. Bana aynen şu söz-
leri söyledi: "Siz şu anda bana do-
kunuyorsamz, bu, Tann tarafı-
ndan bize gönderilen Oskar
Schindler sayesjndedir." Böyle.
duygu dolu anlar yaşadım onlar-
la birlikteyken. Schindler'in kur-
tardığı tüm Yahudiler - 'Schind-
ler'in Vahudileri' diye çağnhyor-
lardı ve bu onlann çok hoşuna
gidiyordu- yaşama sevinciyle do-
luydu! Onlann coşkulan ve
Schindler adını ölümsüzleştirme
istekleri o denli güçlüydü ki, bu
filmi yapmaya karar verdim.
- Bu fihninizde de olumlu bir
kahraman yaratmanız "Spiel-
berg'e özgü" bir davranış değil
miydi?
Schindler gibi başka adamlar
da vardı. VVallenberg vardı. Al-
man istilasından önce Roosevelt'-
ın Yahudileri Macanstan'dan
kurtarmak için gönderdığı bır
adam vardı. Fakat benim istedi-
ğim tüm bunlan göstermek değil-
di. Schindler olayı çok daha elle
tutulur kılıyordu. Ben fılmi mut-
lu bir sonla bitirmeyi tasarlıyor-
dum. Bu olayı yaşayanlar ölüm-
den dönerken annelerini, baba-
lannı, kardeşlerini, eşlerini, veço-
cuklannı yitirdiler. Yalnızca her-
şeylerini yitirmediler, kültürleri
de yok oldu. Bence Schindler'in
listesinde bin üç yüz tane mutsuz
son var. Filmi çekerken anlatıcı
ve sinema adamı olarak tüm yete-
neğimi kullanarak bir konuda in-
sanlan bilgilendimıek istedim.
Sekiz saat boyunca "Sboah"ı bir
salonda gördüm. Yalmzdım. Bu
bir meydan okumaydı. İnsanlar
soykınmı umursamazlarsa, ben
de onlara bir soykınm öyküsü
anlatınm diye dûşündüm.
- Soykınm ûzerine bir büimkur-
gufunıiçekflebairmi?
Filmi çekmeden önce Ebe Wie-
sd'in tüm kitaplannı yeniden
okudum. Bana bir gün telefonda
şöyle dedi: "Bemm tüm kitaplan-
mda ve denemeterimde soykınmı
anlatamam^ oimanm hüznü var-
dır, bu doyguyu sözlerte de anla-
tamam." Hakhydı: Soykınmı an-
latmak olanaksızdı. Fakat anlat-
mamak da günah olurdu.
- Fflme baslarken, stmnizk fljnli
bir dizi karar verdimz: Renkli çek-
mek ya da...
tlk günden beri filmi siyah-
beyaz çekmeye karar vermiştim.
Çünkü kafamda binlerce görün-
tü vardı -fotoğraflar, arşivler, çe-
şıtli dökümanlar- ve bunlann
hepsi siyah-beyazdı. Yalnızca
Georee Stevens'la ilgili bir sahne-
de lo mrn. renkli çekim yaptım.
Benim için bu fılmi tamamen
OPAKNOKTASI
AHMET CEMAL
Istanbul Aydını ve
KUtürel Kimlik...
Istanbul Büyükşehir Belediyesi'nde beş yıldır etkinlik-
lerini sürdüren Kültür İşleri Daire Başkanlığı 'nin bu ken-
tin kültürel kimliğine yaptığı son derece önemli katkılar,
umarım gelecekte daha iyi anlaşılır ve değerlendirilir.
Çünkü yönetimini kurulduğu günden beri değerli şairi-
miz ve felsefecimiz Hilmi Yavuz'un üstlendiğı bu daire,
bir belediye örgütü çerçevesinde bir büyük kentin kültür
ve sanat yaşamına ne denli üretken bir tutumla yaklaşı-
labileceğinin çok güzel örneklerinisergiledi.Gelgelelim
Türk aydınının, özellikle de Istanbul aydınının yozlaşmış
kesiminin bilinen tutumu, bir yazgı gibi, Hilmi Yavuz'un
da peşini bırakmadı. Bu görevi üstlenmezden yıllar ön-
ce şair ve felsefeci kimliğini çoktan kanıtlamış olan Hilmi
Yavuz'a, bugüne kadar istanbul Büyükkent Belediyesi
bünyesindeki değerli hizmetlerine karşılık aydın çevre-
lerimizce verilen en somut ödül, kendisinin daha ilk gün-
den "belediye şairi' diye nitelendirılmesi oldu!
Meyhane masalarında ve bar tezgahlarında "ulke ve
kent sorunlanna eğilme" görevini hiç ihmal etmeyen
"malum' Istanbul aydınının en baskın özellıklerinden bi-
ri de, kendisinin -coğu kez sırf rahatı bozulmasın diye-
üstlenmekten kaçındığı, oysa bir aydın "kimliğine" hiç
de ters düşmeyecek görevlere başkaları talip olduğun-
da, karalama fırsatını hiç kaçırmamasıdır. Bir zamanlar
Fransa'da Andre Malraınc'un, Yunanistan'da da Melina
Mercouri'nin Kültür Bakanı olmalarını alkışlayanların,
Hilmi Yavuz'un Kültür işleri Daire Başkanlığı'na, Zülfü
Uvanell'nin de Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na
aday olmasına neden itiraz ettikleri günün birinde bilim-
sel olarak çözûmlenirse, sanırım ortaya "Istanbul ay-
dını"na ait ilginç bir portre çıkabilir!
Ama o gün gelmezden önce de bu bağlamda yapılabi-
lecek bazı saptamalar vardır. Her şeyden önce, Istan-
bul, artık gerçek aydınlannın sessiz sedasız bir köşeye
çekilip, ya küskünlüklerin acısını yaşadıkları ya da karın-
calar gibi çalışmayı, üretmeyi ve yaratmayı sürdürdük-
leri, meydanın ise "/stenöu/ayd/n/"kimliğiyleheryerde
gözüken düzmece aydınlara kaldığı bir kent olup çıkmış-
tır. Medyanın her türlüsünde seslerini duyurmayı pek
ustaca beceren bu "aydınlar", gerçekte yalnızca içinde
yaşadıkları, nice miraslarla dolup taşan kentin kültürel
kimliğiyle değil, fakat herhangi bir kültürel kımlikle bağ-
larını çoktandır koparmış ya da böyle bir bağı zaten hiç
kurmamış kişilerdir. Bu gibileri için Istanbul'da hangi
yeni barlann açıldığını araştırmak ve "öar/araras/'dub-
leftyatlarının karşılaştırmasını yapmak, aynı kentin kül-
tür yaşamında ne gibi ciddi girişimlerın gerçekleştirıldı-
ğini izlemekten çok daha önemlidir. Böyle bir durumda
fstanbul gibi bir kentin uğradığı düşünce erozyonunun
temelinde sözü edilen tutumun yol açtığı "sanatçı" ve
"yazar" enflasyonunu da aramak, ancak gerçekçılik
olabilir.
Herhangi bir alanda harcanan çabaları değerlendirir-
ken, doğrudan o çabaları irdeleme konusu yapmak ve
söz konusu çabaları harcamış olanlarm kişiliklerıne ilış-
kin, dostça ya da düşmanca duygulan ölçüt diye kullan-
mamak; "eleştiri"öen yalnızca yermeyi, olumlu çabaları
yok saymayı anlamamak, Batılı aydın için çoktandır do-
ğal sayılan bu özelliklerden yıne çoktaridf* genslde
uzaklaşmış olan Türk aydını, "ikisi bir araya^geldiğınde
üçüncüyü çekiştirme" modelini, artık "çekiştirme "nin
yerine "yıkma"y\ koyabilecek kadar yoğun düzeyde be-
nimsemiştir. Böyle bir "aydın kimliği", bugünün köklerı-
ni yine bugüne kadar uzanan bütün çabaların nesnel
değerlendirmesinde aramakla, yaratıcılığı hep "baştan
başlamakla" değil, fakat "iyi başlanmışı" sürdürmekle
de eşanlamlı kılmakla yükümlü bir "kültürel kimliğin"
doğal olarak çok uzağındadır. Aydınlannın artık çoğun-
lukla "ben" peşine düştükleri, görünüşte diyalog arar-
ken, uygulamada yalnızca kendimonologlarınageçerlik
tanıdıkları bir ülkede ya da bir kentte, z^man içerisinde
"karanlıkların' egemen olmasında şaşılacak bir yan var
mıdır?
Geride kalan beş yıllık zaman parçası boyunca, Istan-
bul Büyükşehir Beledıyesi'nin kültürel alandaki kımi uy-
gulamalarını onaylamadım ve itirazlarımı yazılarımda
açıkça dile getirdim. Şımdi, bu zaman parçasının sonun-
da, aynı yönetimin Kültür İşleri Daire Başkanlığı'na, bu
süreç boyunca kültür hizmetlerini örgütlü bir biçimde
yürütmenin savaşamını vermiş olduğu için teşekkür et-
meyi, aynı eleştirel tavrm bir gereği sayıyorum..
6. ANKARA ULUSLARARASI FİLM
FESTİVALİNDE BUGÜN
Kızılırmak Sinetnası
11.30 "O>unun kuralı" Yön: Jean Renoir
14.00 "Hassas KalpJer >e Taçlar" Yön: Robert Hamer
16.30 "Hassas KalpJer ye Taçlar" Yön: Robert Hamer
19.00 "BtİYÜkbabanın TatiB" Yön Siaffan Lamnı
21.30 "Ojiınun Kuralı" Yön: Jean Renoir
Kavakhdere Sineması
11.30 "Kadın Katilleri" Yön: Alexandcr Mackcndrick
14.00 "Uranus" Yon: Claude Berri
16.30 "Ölümcul Tango" Yön: Patnce Leconte
19.00 "Yaz \ ağmuru" Yön: Tomris Giritlioğlu
21.30 "Bir tki Üç Güneş " Yön: Bertrand Blier
"Gölge Oyımu" Yön: Yavuz Turgul
Kaktüs Komedi Tiyatrosu
14.00 "C Blok" Yön: Zeki Demirkubuz
16.00 "Gölge Oyunu" Yön: Yavuz Turgul
Fransız Külrür Merkezi
14.00 Lluslararası Canlandırma Fdmleri Yanşması
16.00 ttalyan Canlandırma Sineması Tarihi
17.30 Saint Nehri'nden Kurtanlan Boıtdu
Alman Kültür Merkezi
14.00 Huszarik Kısa Filmleri Toplu Gösterisi
16.00 Jiri Barta Toplu Gösterisi (Yönetmenle Söyleşı)
Vakribank Saloraı
10.30 Ulusal Belgesel Film Yanşması
14.00 Ulusal Belgesel FUm Varısması "SÖYLEŞİ"
Türk-Amerikan Demegi
14.00 "Tahinci Kadın" Yön: Xio Fei
16.30 "Rembrandt Gülüyor" Yön: Jon Jost