03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
V 5AYFA CUMHURİYET 3 MART1994 PERŞEMBE 12 DIZIYAZI - 1 - Yetmiş yıl önce bueün 3 Mart 1924'te Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üç yasa önerisini görüşüp kabul et- mişti. Devnm tarihimizde adlan kı- saca 'Şerive \e Etkaf Bakanlığı'nın Kakürılması", 'Öğretim Birliği Kurul- ması' (Te>hid-i Tedrisat), 'Halife ve Hilafet Makamının Kaldırılması' ola- rak geçen bu üç yasa, çağdaş yaşam biçiminin özü olan laikliğin, Tür- kiye'de yasal başlangıcının kesin adı- mlandır. Bu başlangıçtan sonra yürüyüş iler- lemiş, anayasadaki "Türkiye Devleti'- nin dini. di.ı-i İslamdır" belirlemesi artık anlamiiu yitirdiğinden, 10 Nisan 192yde kaldınlmış; aynca anayasa- nın 26. maddesinde yer alan. "ahkâm-ı şer'iyenin tenfızi" (şeriat kurallannın yerine getirilmesı) hükmü de bu tarih- te anayasadan çıkanlmış; yine bu ta- rihte, gerek cumhurbaşkanının ge- rekse milletvekillerinin yeminlerini bağlayan 'Vallahi' sözcüğünün de ge- reksizliğine karar venlmiştır. 5 Şubat 1937 tanhınde ise Türk Devleti'nin "Cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inküapçı" ol- duğunu belirten ilkeler anayasaya ge- çirilir. Son düzenlemeyle bütünleşen bu yasallaştırmalann anlamını Hıfzı Veldet Velidedeoğlu şöyle belirtir: "Böylece 3 Mart 1924'te doğan Iaiklik ilkesinin adı, 13 yıl sonra 1937'de Ana- yasa'da yer aldı, tıpkı 23 Nisan 1920'- de eylemli olarak kurulmuş olan Cum- huriVet'in aduun, 29 Ekim 1923'te konması gibi. :MERIÇ VELIDEDEOĞLU 3_ Mart 1924'te çıkanlan üç yasayla, Hilafet kaldınldı, eğitim ve yargı birliği sağlandı. Bu değişim toplumda yeni bir yapılanmanın başlangıcıydı îslamiyapıdanlaMğe tkili dunımlar Bu düzenlemelerin Türk toplumu- nun çağı yakalaması için getirdikleri- ni kısaca anımsatmak istersek, yetmiş yıl önce kabul edilen bu üç yasayla kaldınlan "ikili" durumlan iyice gör- meliyiz. 3 Mart 1924'e gelinceye dek birçok aülımlar gerçekleştirilmiştı. Örneğin. Meclis açılmış, egemenlik bağılsız ko- şulsuz halkın olmuştu. 17 Kasım İ922'de Padişahhk tanhe kanşmış, ardından 29 Ekim 1923'te Cumhuri- yet ilan edilmiş, cumhurbaşkam seçil- mişti. Ne var ki oluşan bu yepyeni ku- rurnlann yanında, onlarla birlikte, kimi Osmanlı kurumlan da yaşamak- taydı. îşte bu durumu Atatürk, 1 Mart 1924'te Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin beşınci çalışma yılı dolayı- sıyla yaptığı konuşmada: "Cumhuri- yet yönetiminin denenmiş, kanıtlan- mış, tüm ilkelerinin bizim camhuriveti- mize de kazandırılmasını ulus istemek- tedir" dıyerek belirtir. Anlaşılacağı gibi, Atatürk'ün bura- da vurguladığı, Türkiye Cumhuri- yeü'nin henüz çağdaş bir cumhuriyet yönetimine gerekli tüm ilkelere kavu- şamamış olduğudur. İşte bunun için hiç zaman geçirilmeden gerekli dü- zenlemelerin yapılmasını Meclis'ten ister. 3 Mart 1924 günlü yasanın bir maddesi, az önce söylediğimiz gibi halifelıği kaldınr. Böylece İslamda 'devlet başkanı' olan Halife'nin orta- dan çekilmesiyle -cumhurbaşkam ile birlikte- iki başkanlı, iki başlı devlet görünümüne son verilir. Gari Mustafa KemaJ ve silah arkadaşları, Kurtuluş Savaşı \illannda, kunılacak >eni toplum düzeninin gecmişle hiç- bir bağı olmayan, yepyeni bir yapı olacağının büincindeydiler >e daha sonraki y ıllarda bu adım adım gerçekleştirildi. ürk ulusu bu üç yasanın sağladığı temellere dayanarak çağdaş bir toplum olma yoluna girdi. Çünkü artık ne yönetim biçiminde, ne toplumsal düzeni sağlayan yasalannda, ne insamnı yetiştiren eğitiminde, ne de tüm bu değişimleri yürütecek düşünce dizgesinde şer'i dayanaklar, dinsel temeller, dogmalar yer alıyordu. Artık çağa dönük bu yeni toplumsal yapılanma, 'Aydınlanma' sürecini de başlatabilecekti. Çağdaş toplumun yolu Yine aynı yasanın ikinci maddesiy- le yargıdaki ikilik son bulur. Çünkü hükümeti oluşturan bakanlar. kuru- lunda hem "Şer'iye Vekili" hem 'Adalet Vekili' yer alıyordu. Bu ba- kanhklara bağlı olarak da şeriat yasa- lanyla çalışan "Şer'iye Mahkemeleri" ve Batı'dan ahnan kimı \asalarla çalı- şan 'Nizamiye Mahkemeleri' yürür- lükteydi. İşte bu ikiliğe son verilerek Şeriye Bakanhğı kaldınldı, doğal ola- rak 'Şeriye Mahkemeleri' ve şeriat ya- salan da gecerliliğini yıtirdi. Yasanın üçüncü maddesi de iki başb eğitime, yani eğitimdeki ikiliğe son vermek için düzenlenmişti. Bilin- dıği gibi, Osmanlı Devleti'nin son yüzyılında dinsel temelli öğretim ya- pan medreseler yanında Batı çıkışlı okullar da kurulmuştu. Bir bakıma birbirine karşıt eğitim yapan bu ku- rumlarda, iki ayn yapıda insan yetiş- tiriliyordu. Bu, çok ters ve tehlikeli sonuçlar oluşturacak bir eğitim yo- luydu. İşte bu duruma son vermek için önerilen yasayla, Türkiye'deki bütün bilim ve öğretim kurumlan, medreseler Milli Eğitim BakanlığVna bağlandı, daha sonra da medreseler tümüyle kaldınldı. Böylece Türk ulusu bu üç yasanın sağladığı temellere dayanarak çağdaş bir toplum olma yoluna girdi. Çünkü artık ne yönetim biçiminde ne top- lumsal düzeni sağlayan yasalannda ne insanmı yetiştiren eğitiminde ne de tüm bu değişimleri yürütecek düşün- ce dizgesinde (sisteminde) şer'i daya- naklar, dinsel temeller, dogmalar yer abyordu. Artık çağa dönük bu yeni toplum- sal yapılanma, 'Aydınlanma' sürecini de başlatabilecekti, daha doğrusu başlatmak zorundaydı. Çünkü bu çağdaş oluşumun tek güvencesi, 'Ay- dınlanma'nın kök salıp tüm Ana- dolu'da yeşermesiydi. Nitekim öyle de oldu. Bin yıl sonra Aynca bu durum, bin yıllık bir ta- rihsel süreç göz önüne alındığında, Türk toplumunun ikinci kez yeniden yapılanmasıydı. Her iki değişimin de kaynağını oluşturan akımlar coğraf- ya bakımından 'Batı' çıkışlıdır. Bun- lardan ilki bilindiği gibi tslam dinidir. Başta Şamanizm olmak üzere çeşitli Doğu kaynaklı dinleri benimsemiş olan Türk boylan, dokuzuncu yüzyıl- dan başlayarak bu yeni dine gecerler. Onuncu yüzyılm sonunda hemen he- men bütün Türk toplumlan Müslü- manlığı kabullenmişlerdir. Demek ki bu ilk toplumsal yapı de- ğişikliğinden bin yıl sonra, yirminci yüzyılda Türk halkı. 'Iaiklik' ilkesiyle yeni yapılanmasmın dokusunu öre- cek, ıkh temel alan 'Aydmlama'ya doğru yürüyecekti. öte yandan bu değişimi gercekleşti- ren toplumun yüzyıllar boyunca İsla- mın temsilciliğıni yapmış olması, ol- guya tslam dünyası açısından ba- kılmasını da bir noktada, zorunlu kı- lar. Konunun bu bağlamda ele ahn- ması. olgunun daha başka anlamlar, daha başka boyutlar kazanmasına neden olur ki, bu durumu vurgulaya- bilmek için 'İslam Ortaçağı'run kapı- sını aralamak gerekir. Bilindiği gibi 7. yüzyılda doğan İs- lam dini büyük bir hızla yayılarak yanm yüzyıl içinde türlü halklardan oluşan bir İslam topluluğu, bir İslam mozaiği yaratmıştı. Bu mozaiği, dü- şün alanında VIII. yüzyıl sonlanna doğru başlatıp, XII. yüzyıla dek sür- dürdüğü 'çokseslilik' söz konusudur. X. yüzyılda en verimli çağıru yaşayan bu oluşum, yeni bir dinin getirdiği inancı, ahlakı, eski geleneklerin yeri- ne geçen ya da onlara eklenen yeni alı- şkanhklan, beliren yeni toplumsal kurumlan, biçimlenen yeni yaşamı, yeni özekinı (kültürü) anlamaya, an- latmaya çalışan, olanlan özgürce sor- gulayan bir devinimdi. Oysa, Batı'da aynı tarih dönemin- de Hıristiyanlığın tutumu ise kısıtlayı- cı, baskıa, katı dogmaa olarak beli- rir. Günümüz İslam çevreleri bu yüzyıllardaki üstünlüklerinin yalnız- ca düşün alanında değil, yaşamın her yönünde görüleceşni ileri sürüp, Batı dünyasının kentleri pis, bakımsız, ge- celeri kapkaranlıkken, İslam dünya- sının Bağdat, Samarra gibi kentleri- nin tertemiz, geceleri pınl pınl aydın- latıldığından övünçle söz ederler. Düşünsel duraklama Ne var ki, XII. yüzyıldan sonra İs- lam dünyasında önü kesilen, dondu- rulan özgür düşünce, bundan sonra Batı'da fıliz vermeye başlayacak, 'ye- niden doğuş'u (Rönesansı) yaşayarak, 'Aydınlanma' dönemine ulaşacaktır. Ortaçağ uzmanlan bu gelişimi doğal görüp, dönemin düşünsel yapısı için- de bu oluşumun banndığını ileri sü- rerler. Ortaçağ'm bir elinin Antik- çağ'da olduğunu, öteki elinin de Ye- niçağ'a uzandığını belirtirler. Burada ilgjnç olan durum, bu gelişim için ge- reken ilk malzemenin islam düşünür- lerinin çalışmalanndan, yapıtlan- ndan aktanlarak sağlanmasıdır. Bu olgu, İslamda XII. yüzyıldan sonra dural (statik) hale getirilen düşünsel yapılanmanın ne denli doğalhktan uzak olduğunun işaretidir. Bu görüşün ne derece geçerli oldu- ğunu anlamak için, daha önce de be- lirtildıği gibi, düşünsel çoksesliliğin oluştuğu dönemin kapısını arala- mabyız. Konuya İslamın doğduğu toplum- da, İslamdan önce var olan kimi gele- neklerden, kimi toplumsal kurumlar- dan söz ederek başlamanın yaran vardır; çünkü yeni din bunlan karşısı- na almamış, tersine birçoğunu be- nimsemişti. Oysa ülkemizde günü- müz kamuoyunun bir bölümü, tarih- çilerin 'Cahiliye Devri' olarak tanı- mladıklan İslam öncesi putatapıa dönemden İslamın bıçakla kesilmiş gibi aynldığını, bu dönemin dinsel ge- leneklerinden hiçbirinin yeni dine ak- tanlmadığını sanırlar. Bu bakımdan, Cahiliye Devri toplumsal yaşamının en önemli etkinliğı olan 'Panayır'lar- la, dinsel geleneğin en yaygını olan 'Hac' üzerinde kısaca duralım. Birbiriyie derinden bağlanülı olan, bıri bitince öteki başlayan, böylece birbirini bütünleyen bu iki olay; yalnızca Hicaz halkı için değil, tüm Arap Yanmadasfnda Suriye, Irak. Yemen'de yaşayan toplumlar için de çok önemliydi. yaşantılannın bir par- çasıydı. YARIN: Panayırlar veHac Hürriyet Haber Ajansı ANONİM ŞİRKETİ YÖNETÎM KURULU BA$KANUĞI NDAN Şirketimiz pay sahıpleri Genel Kurulu gündemde gosterılen maddeleri görüşüp karara bağlamak üzere 28.03.1994 günü saat 14.3CTda Kireçocağı Mevkii Evren Mahallesi Hürriyet Tesisleri GUNEŞÜ/İSTANBUL adresinde toplanacaktır. 1) Pay sahiplerinin toplantıya katılabilmeleri için, sahip oldukları pay senetleri veya ortak olduklarını gösterir kanıtlarını, toplantı gününden bir hafta önce şirket merkezine getirerek giriş kartları aimaları gerektiği, 2) Pay sahiplerinin toplantıda hazır bulunmaları veya kendilerine aşağıda örneği sunulan vekâletname ile temsil ettirmeleri, 3) 1993 yılına ait Yönetim Kurulu ve Denetçi Raporları ile Bilanco, kâr-zarar hesaplarının 18.03.1994 tarihinden başlayarak şirket merkezinde hazır bulundurulacağı, Bilgiye sunulur ve ilan olunur. VEKÂLETNAME HÜRRİYET HABER AJANSI ANONİM ŞİRKETİ YÖNETİM KURULU BAŞKANLJĞI'NA Şirketin 28.03.1994 günü yapılacak pay sahipleri Genel Kuruluna şahsımı temsilen tam yetki ile katılmaya, oy kullanmaya, TTK'nu ve Ana SÖzleşme hükümlerine göre sahip bulunduğum haklarımı kullanmaya mezun ve yetkili olmak üzere yetkili kıldım. GÜNDEM 1) Divan Başkanlığı, Oy Toplama Memurları ve Zabrt Kâtibinin seçimi ve Genel Kurul tutanaklarının imzalanması için Başkanlık Divanına yetki verilmesi. 2) Yönetim Kurulu ve Denetçi Raporlarının okunup, karara bağlanması. 3) Bilanço, kâr-zarar hesaplarının incelenerek karara bağlanması. 4) 1993 yılı kârlılık durumunun görüsülerek, kâr dağıtımı ve zamanı veya kâr dağrtılmaması konusunda karar alınması. 5) Yönetim Kurulu Oyeleri ve Denetçilerin aklanması. 6) Yönetim Kurulu Üyelerinin seçimi. 7) Denetçi seçimi. 8) Yönetim Kurulu Üyeleri ve Denetçiye katılım hakkı olarak odenecek ücretin belirlenmesi. 9) Yönetim Kurulu Baskan ve Üyelerinin TTK'nun ve 334. ve 335. maddelerinde yazılı işlem ve işlerin yapılması hususunda yetkili kılınmalarına karar verilmesi. 10) Gerekli görülecek diğer hususlar. Hürriyet GAZETECİÜK VE MATBAACIUK A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANUĞI NDAN Şirketimiz pay sahipleri Genel Kurulu gündemde gösterilen maddeleri görüşüp karara bağlamak üzere 28.03.1994 günü saat 15.0ate Kireçocağı Mevkii, Evren Mahallesi Hürriyet Tesisleri GÜNEŞÜ/İSTANBUL adresinde toplanacaktır. 1) Pay sahiplerinin toplantıya katılabilmeleri için, sahip oldukları pay senetleri veya ortak olduklarını gösterir kanıtlarını, toplantı gününden bir hafta önce şirket merkezine getirerek giriş kartları aimaları gerektiği, 2) Pay sahiplerinin toplantıda hazır bulunmaları veya kendilerine aşağıda örneği sunulan vekâletname ile temsil ettirmeleri, 3) 1993 yılına ait Yönetim Kurulu ve Denetçi Raporları ile Bilanço, kâr-zarar hesaplarının 18.03.1994 tarihinden başlayarak şirket merkezinde hazır bulundurulacağı, Bilgiye sunulur ve ilan olunur. VEKÂLETNAME HÜRRİYET GAZETECİÜK VE MATBAACILJK A.Ş. YÖNETİM KURULU BAŞKANUĞI'NA Şirketin 28.03.1994 günü yapılacak pay sahipleri Genel Kuruluna şahsımı temsilen tam yetki ile katılmaya, oy kullanmaya, TTK'nu ve Ana Sözleşme hükümlerine göre sahip bulunduğum haklarımı kullanmaya mezun ve yetkili olmak üzere yetkili kıldım. GÜNDEM 1) Divan Başkanlığı, Oy Toplama Memurları ve Zabıt Kâtibinin seçimi ve Genel Kurul tutanaklarının imzalanması için Başkanlık Divanına yetki verilmesi. 2) Yönetim Kurulu ve Denetçi Raporlarının okunup, karara bağlanması. 3) Bilanço, kâr-zarar hesaplarının incelenerek karara bağlanması. 4) 1993 yılı kârlılık durumunun görüsülerek, kâr dağıtımı ve zamanı veya kâr dağrtılmaması konusunda karar alınması. 5) Yönetim Kurulu Üyeleri ve Denetçilerin aklanması. 6) Yönetim Kurulu Üyelerinin seçimi. 7) Denetçi seçimi. 8) Yönetim Kuruiu Üyeleri ve Denetçiye katılım hakkı olarak odenecek ücretin belirlenmesi. 9) Yönetim Kurulu Baskan ve Üyelerinin TTK'nun ve 334. ve 335. maddelerinde yazılı işlem ve işlerin yapılması hususunda yetkili kılınmalarına karar verilmesi. 10) Gerekli görülecek diğer hususlar. AINKARA NOTLAKI MUSTAFA EKMEKCI Be Verip Talkını...Aziz Nesin in "Şimdiki Çocuklar Harika"sına uyan bir fıkra: Çankaya'da Olgu Dershanesi'nde, fen bilgisi der- sinde, Saadet öğretmen: - Işık doğru yol izler, dedi. İlkokul çağındaki çocuklan Anadolu liselerine hazırla- ma amacıyla çalışan dershanenin öğrencilerinden Özer Fırat oturduğu yerden şöyle seslendi: - Öğretmenim, biz de ailecek SHP'yi izleriz! (Kahkaha- lar) Yalnız çocuklar mı? Cumhuriyet okurları da cin gibidir. En ufak bir yanlış bulmaya görsünler, hemen tepkilerini gösterirler. İşte, bir örnek: İzmir'den Doğan Ersoy yazı- yor: "Sayın Mustafa Ekmekçi, 20 Şubat 1994 Pazar günü Cumhuriyet Gazetesi'nin 'Ankara Notları' köşesinde, 'Neden mi Böyle Oldu?' baş- lıklı yazmızın bir paragrafmda: '1954'lerde, Hasan Ali Yücel, Pakistanlı eğitimcilerle Kayseri'nin Pazarören'ine gelir. Ali Dündar, Pazarören Köy Enstitüsü'nde okumuş- tur, ama o sırada Pazarören İmam-Hatip Okulu'nda öğret- mendir. Okulun yöneticisi (müdürü), sonradan AP'den milletvekilliği de yapmış olan Hüsnü Dikeçllgil dır.. diye devam ediyor. Ben ilkokulu ve öğretmen okulunu Pazarören'de oku- yan ve 1960 yılında Hüsnü Dikeçligil'in Milli Eğitim Müdü- rü olarak imzasını taşıyan öğretmen diplomasını alan, şu anda emekli bir Cumhuriyet okuru öğretmenim. Bahsetti- ğiniz tarihte ne de öncesi ve sonrası Pazarören de İmam- Hatip Okulu olmamıştır. Pazarören küçük bir kasabadır. Hüsnü Dikeçligil de olmayan bir okulun müdürü olamaz. Aynca Pazarören Öğretmen Okulu'nun da müdürü ola- maz. Ancak, 196 ve önceleh Kaysen Milli Eğitim Müdürü olarak çalışmıştır. Sayın Ekmekçi, bilmiyorum, Ali Dündar Bey mi sizi ya- nılttı, siz mi başka yerlerle kanştınyorsunuz? Yazmızın bu bölümü gerçeklerden tamamen uzaktır. Cumhuriyet Ga- zetesi gibi ciddi bir gazetenin, böyle yanlış haber verme- sini istemeyen bir okuyucu olarak durumun düzeltilmesi- ni istiyorum. Saygılanmla." Okurun bu mektubu üzerine, Ali Dündar'ı aradım. - Okur haklı, dedi, olay Pazarören'de değil, Kayseri İmam-Hatip Okulu'nda geçti. Ben orada öğretmendim. Demek, Ali Dündar'ı dinlerken, ben yanlış anlamışım. Okura, bu düzeltmeyi yaptığı için teşekkür ederim. Bir ay- rıntı yanlışımı da ben düzelteyim. Hüsnü Dikeçligil, AP'- den milletvekili değil, senatördü. Tutuculuğuylatanınrnış- tı. Hasan Ali Yücel ile Pakistanlıların karşısında, imam- hatip okullarmı öven şiirini okuyunca, Hasan Ali, onu çağı- rır, sorar - Sizin çocuklannız var mı? - Var efendim, iki çocuğum var. - Nerede okuyorlar? Dikeçligil, iki çocuğunun da Amerikan kolejlerinde oku- duğunu söyleyince, Hasan Ali Yücel, O'na şöyle der: - Sen bir yalancısın, hem de Osmanlı yalancısısın. Yücel, bununla imam-hatipleri öven o şiiri içten yazma- dığını söylemek ister satır arasında!.. Onceki gün, gazeteye gitmek için Atatürk Bulvarı'rtda yürürken CHP eski senatörlerinden Metin Somuncu yla karşılaştım. Dereden tepeden konuşurken, şöyle dedi: "Yıl 1953, ben ortaokul birinci sınıftayım. Tokat'ta imam-hatip okulu da o yıl açıldı. O denlı ivedı açıldı ki, bir ilkokul bınası boşaltıldı. İmam-hatip okulu orada çalışma- ya başladı. Öyle çarçabuk açıldı ki, sorma. Onların şapka- larının şeritleri gri idi. Bir birbuçuk ay, ortaokul şapkalan gibi, san şent taktılar. Sonra değiştirdiler. Amcam Bahat- tin Somuncu, böyle şeritli şapka görmemiş hiç. Çünkü o zamana dek, Tokat'ta bir sanat enstitüsü var, yeşil şeritli, bir de san şeritli ortaokul, /ise. Sordu bana: - Bu gri şeritli hangi mektep? (Okul) - İmam-Hatip okulu! - Ne olacak bunlar? - Bunlar okuyacaklar amca, aydın din adamı olacak, bugünkü cahıl köy imamlannın yerine gelecekler. - Bunlar mı aydın olacaklar? - Evet! - Oğlum, ben ölürüm, sen kalırsm. Bu 'Aydın din adamı olacak' dedikleriniz, gün gelir size, bizim cahil hocaları aratırlar! Bunların hepsi Atatürk düşmanı yetişirler!" Metin Somuncu, daha sonra şöyle dedi: -Bu, Bahattin Amcam, 1962 yılında öldü. İlkokul mezunu değildi Sayın Ekmekçi, okuma-yazmayı kendi olanakla- rıyla çözmüş bir kişiydı. Amcamınbirşansı vardı: Turhal'- m Dökmetepe köyünde halkodası vardı o yıllarda. Halkev- lerinin köylerdeki uzantısı. Ben anımsıyorum, çocukluk yıllanmda, halkevlerinin "Ülkü" dergisi ile birlikte, tüm yayınları gelirdi... NecmetMn Erbakan, İmam-Hatip Okulu'nda okuyan oğ- lu M. Ali Fatih Erbakan ı oradan alarak, Ayrancı Lisesi'ne verdi! M. Ali Fatih Erbakan, Ayrancı Lisesi'nin 4 M sınıfın- da okuyor şimdi. Dünkü Cumhuriyet'te Aydın Aybay ne güzel yazmış, kaçırdıysanız okuyun "Hocaefendi'nin Pa- lavralan"rv. Yoksul çocuklarını imam-hatiplere gönder- tip, pabuç pahalanınca, kendi çocuğunu, Ayrancı Lisesi'- ne aktarmak neyin nesi? "Ele verir talkını, kendi yutar salkımı" mı? ilhan SeJçuk la konuşuyordum; O da bugünkü "Pen- cere"sini imam-hatiplere ayrmış. İlhan Selçuk'un Devlet İstatistik Yıllığı'ndan yararlanarak bulduğuna göre, kimi sayılar şöyle: 1984-85 öğretim yılında imam-hatip orta ve liselerinde okuyan öğrenci sayısı toplam 228.973; 1988-89'da bu sayı 267.478; 1991-92'de 347.376; 1991-92'de imam-hatipli kız öğrenci sayısı 104.547; 1984-85'de bu sayı 33.173'dü. İsla- ma göre, kızlar imam olamaz! Yine İlhan Selçuk yazdı. Türkiye'de 68.000 cami var, her yıl 1500 cami yapılıyor. Şu anda, İmam-Hatip'i bitirmişlerin sayısı 450.000! BULMACA 1 2SOLDAN SAĞA: 1/ Turpgiller familyasın- dan, saplan \e yeşil çiçek tomurcuklan sebze ola- rak yenen bitki. 2/ Eski bir Hint tannsı... Taş kır- makta kullanılan büyük çekiç. 3/ Acele, tez... Bir renk. 4/ Doğu Karadeniz yöresinde ünlü bir dağ geçidi... Notada durak işareti. 5/ Mor renkli ve çan biçimi tüylü çiçekleri olan otsu bir bitki. 6/ Du- man lekesi... Okyanusla- nn çok derin kesimlerine verilen ad. 7/ Briçte bir roberi oluşturan iki bölümden her biri... Muhtemel. 8/ Eğilimı olan... Dar, uzun ve ha- fıf bir yanş kayığı. 9/ Salâh Birsel'- in bir şiir kitabı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Pencerelerin çerçevesine, içeriden tutturulan ince perde. 2/ Rivayet eden, anlatan, söyleyen... İlk da- mıtılan ve içinde anason bulunma- yan rakı. 3/ Yunan abecesinde bir harf... Bir meyve. 4/ Bir cins iri at... İlkel benlik. 5/ Kastamonu'- nun bir ilçesi. 6/ Kimyada basit şekerlere verilen ad... Faktör. 7/ Petrol araştırmalan sırasında tutulan kayıt... Japonya'da bir kent. 8/ Görülen bir şeyi ya da benzerini edinme isteği... Mezar. 9/ Kirli... Hüseyin Rahmi Gnrpmar'ın bir romanı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle