Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2OMART1994PAZAR CUMHURİYET2 SAYFA
KLJLTUR
GUNDEMDEKISANATÇI:
ONATKLTLAR
Beyogjuneolacak?
Efskişehir Anadolu Üniversi-
tesi'nin Sinema-TV Bölümü'nün ilk
olarak düşünüldüğü ve kurulduğu
1970'li yıllardan başlayıp günümüze
kadarsüren birdostluğun kahramanı
Prof.Dr. Zafer Üskül.
Kahramanı, çünkü Zafer'in, yalnı-
zca seçkin bir kamu hukukçusu, siya-
set bilimcisi. yazar ve çevirmen olarak
değil; insan ilişkilerinde ve günlük iş
yaşamında da eksiksiz bir dürüstlüğü
hiçbir zaman çıkarlanna kurban et-
memiş mert ve saydam bir aydın ola-
rak toplumumuzda çok özel bir yere
sahip olduğunu yakından bilenlerde-
nim.
Ama birkaç gün önce onun kariye-
ri ile ilgili önemli bir gelişmeyi hiç bil-
mediğini dehşetle öğrendim. Deniz
Som sayesinde. Birkaç gün önce
Som'un sütunlannda gördüm: Meğer
Prof.Dr. Zafer Üskül. SHP'nin Bakı-
rköy Belediye Başkanı adayıymış.
B<'eyoğluelden
gidiyçr hanımlar,
beyler! İstanbul'un en
gözalıcıvitrinine
kocaman ve yeşil bir
sank oturtulmak
iizere.
Seçimlere iki hafta kalmış. Ben
İstanbul'da oturuyorum. Ve Istan-
bul'un en büyük semtlerinden birinin
başkan adayının yakın bir dostum ol-
duğunu ilk kez duyuyorum. Şimdi
Zafer'in acı acı güldüğünü ve içinden
"Günaydm!" dediğini görür ve duyar
gibıyım. Ama kabahatin tümü acaba
gerçekten benim mi?
Acaba bu adaylık nerelerde haber
verildi ya da ilan edildi de ben duy-
madım? SHP kendi adaylannı Ana-
kent adayian dışında cn küçük bir bi-
çimde kamuoyuna duyurdu da ben
mi farkında olmadım?
Hayır.
Ne SHP'nin kendisi. ne adaylann
kurmaylan. ne dc medya üstüne dü-
şeni gereği gibi yapıyor.
tik bir figür, birsinema sanalçısı oldu-
ğu için değil, SHP'li olduğu için de de-
iii-
Ama Erzurum vc Sıvas kongreleri-
ne delege olarak katılmış, ilk Büyük
Millet Meclisi 'nde mebus olarak gö-
rev yapmış, çağdaş ve laik cumhu-
riyetin lemellerini atanlardan bıri ol-
muş fzmit Mebusu Halil İbrahim
Bey'in torunu sıfatıyla bu büyük gele-
neğe, Cumhuriyet gelencğine sahip çı-
kacak cesur bir aydın olduğu için.
M,
Zafer Üskül için bÖyle de. degerli
>anatçı ve Beyoğlu adayı Halil Ergün
için farklı mı?
Gene kocaman bir hayır.'
Zaten bu yazıyı yazmamın nedeni
de sevgili Halil Ergün. Halil Ergün sa-
dece seçkin bir sanatçı, Kültür Ba-
kanlığı'nda yararlı olmuş biryönetici,
yerel yönetim sorunlanna kafa yor-
muş bir aydın oJduğu için değil. aynı
zamanda benim oturduğum semtin,
Beyoğlu'nun adayı olduğu için. Ben
yalnızca Beyoğlu'nda yaşayan bir
yurttaş sıfatıyla sonımluluk duyu-
yorum.
Ve diyorum ki, Türkiye'nin gözbe-
beği, İstanbul'un en gözahcı vitrinine
kocaman ve yeşil bir sank oturtul-
mak üzere. VeeysizSHPyöneticileri,
ey basın ve TV mensuplan, ey cağ-
daşlığa. kültüre. uygarhğa önem ve-
renler, neredesinjz?
Sevgili Zülfîi Livaneli'nin başkanh-
ğa gelmesi elbeıte önemli ve sevindiri-
ci. Ama Zafer Üskül'Ierin. Halil Er-
gün'lerin başansı önemsenmeyecek
bir şey mi? Niçin kimse kılını kı-
pırdatmıyor? Niçin bu göz göre göre
gelen karanlığa karşı elimiz kolumuz
bağlı oturuyoruz? Niçin basın, TV-
ler. radyolarhenüz karannı vermemiş
yurttaşlara bu çok değerli adayian ye-
terince tanıtmıyorlar? Niçin?
Yıllardır lanıdığım. güvendiğim.
inandığım Halil Ergün'ü düşünüyo-
rum. O da tıpkı Zafer gibi, çıkarlanna
yenik düşmemiş, her zaman inanç-
lanna bağlı kalmış, yıllardır sosyal
demokrasi>e ve onun örgütlerinc hcr
kademede hizmet etmiş, başta sinema
olmak üzere çağdaş sanatlanmızın
yüz akı bir kültür adamı.
Önce bu yazıda. her hafta yaptığım
gibi, iyi tanıdığım bir dostum, bir sa-
natçının portresini çizmeyi düşün-
müştüm. Ta Vasrf öngören'i
tanıdığım yıllarda başlayan dostlueu.
"Asiye Nasıl Kurtulurr'daki. "Yaşar
Ne Yaşar Ne Yaşamaz"daki hariku-
lade kompozisyonlannı, Yılmaz Gü-
ney için yapılan "İzin
M
den, "YoT'dan.
"Ğûlüşan"a. "Yolcu"ya. "Uzlaşma
M
-
ya kadar bir dizi güzcl filmdeki son
derece başanlı aktörlüğünü. doğduğu
\e biiyüdüğü yer olan İznik'te yıllar
boyunca bir çok kezyaşadığımızgü-
zel dostluk günlerini. o günlerin her
biri birer öykü konusu olacak kadar
çarpıcı anılarını yazmayı isterdim.
Bunu bir gün mutlaka gene yapa-
cağım.
Ama gün o gün değil.
Beyoğlu eldcn gidiyor, hanımlar.
beyler! Ve oraya. bu müthiş mirasa
sahip olacak. onun değerini bilecek.
koruyacak, geliştirecek bir adayı baş-
kan yapmak zorundayız.
Bu aday Halil Ergün'dür.
Dostumuzolduğuiçindeğil.medya-
-ükemmelbir
Beyoğlu Belediyesi
başkan adayı olduğu
için Halil Ergün'e oy
verilmesini sağlamalıyız.
Ne Halil'in ne de bizlerin
yalnız olduğumuza
inanmıvorum.
Hep uluslararası alana açabileccği-
miz en görkemli küllür. lurizm ve ti-
caret merkezimiz olmasını düşlcdiği-
miz Beyoğlunu "koruyacak"değerbi-
lir bir kültür adamı olduğu için.
Yaşamı boyunca yalnızca emeği ve
sanatıyla ayakîa kalmayı başarmış.
siyasetin vc başka alanlann çıkar
kfiklerine. çürümüşlüklennc bulaş-
mamış. bulaşmamaya >emınli dürüsı
bir karakter olduğu için.
Sorumluluğu kcndi ego'su için de-
ğil. başkalan. toplumu için duymuş,
iş başa düştüğünde bir nefer gibi yı-
Imadan çaba göstcrmiş ve sonuç
almış çalışkan. bccenkli bir yönetid
olduğu için.
Kısaca mükcmmcl bir Beyoğlu Be-
lediye Başkanı adayı olduğu için ne
yapıp edip ona oy verilmesini sağla-
malıyız.
Onun bu ülke, bu halk ve bizler için
duyduğu sorumluluğu biz dc onun
1
için duymalıyız.
Vakit çok a/, giinlcr sayılı. atı alan
. Üsküdar'ı geçmek iizere.
Ama ne Halil'in ne de bizlerin
yalnız olduğumuza inanmıvorum.
Yetcr ki, ne yazık ki hcpsinı tanı-
madığımız "Beyoğlu Dostları"na
ulaşmayı başaralım.
Kimizamanbirfısıltı,kimizamandacanhıraşbirçığlık
îlk albümü bir milyondan fazla satan Tori Amos'u müzik eleştirmenleri 90'lann müziğinin temsildsi ilan etti
Kültür Servisi- Tori Amos 1992 yılında bir
anda ünlü bir pop şarkıcısı oiuverdi. İlk albümü
"Uttle Earthquakes" dünya çapında bir milyon-
dan fazla sattı. güzel yüzü sık sık MTV'de ve bel-
li başlı müzik dergilerinin kapaklannda görül-
mevc başladı ve müzik eleştirmenleri onu 90'-
lann müziğinin temsilcisi ilan ettiler.
Melody Maker'ın "dahi" nitelemesine değer
bulduğu bu genç kız, kimi zaman bir fısıltıya dö-
nüşüp Joni Mitcheil'i andıran, kimi zaman
canhıraş bir çığlığa dönüşüp Kate Bush'u anı-
msatan sesi. usta piyanistliği ve tecavüz. dini
şüpheler ve varoluşun acısı üzerine şok edici
şarkı sözleriyle gerçek bir yıldız oldu.
Bu göz kamaştıncı başanya rağmen Tracy
Chapman ya da Tanita Tikaram gibi şarkı sözlcri
ve içtenlikleriyle tek bir albümle parlayıp, de-
vamını getiremeyen kadın şarkıcılarla aynı sonu
paylaşması endişe cdiliyordu.. Ama Tori Amos
ikinci albümü "L'nder The Pink"i çıkardı ve eleş-
tirmenlerce ilk albümündekilerden hiç bir farkı
olmayan yeni şarkılannı tanıtmak için yollara
düştü.
Tanrı korkusu 21 yaşına dek sürdü
30 yaşındaki Amos. rahip bir baba ve yankıal-
derilı bır annenin çocuğu olarak Amerika'da
dünyaya geldi. Üç yaşında piyano çalmaya baş-
layan Amos. daha beş yaşındayken ünlü Pea-
body Enstitüsü'nde konser piyanisti olmak üze-
re eğitilmeye başlamıştı. Dahi bir çocuk olarak
çok rahat yetiştirilmesine karşın, rahip babası ve
yaşadıklan toplulukta bir azize olduğuna inanı-
lan anneannesinden sıkı bir dini eğitim de aldı.
Bu yüzden kendisinden 10 >aş büyük olan
ağabeyi ona Jimi Hendrix albümünü dinlettiğin-
de, Jimi isminin "Jesus"'nın(İsa) kısajülmışı ol-
duğunu sandı ve o günden ilibaren İsa'nın bir
hippi olduğuna ve Mary Magdelena ileateşli bir
aşk yaşadığına inandı. Ancak çocukluğunda içi-
ne işleyen Tann korkusu yüzünden 21 yaşına
kadar ne zaman bir erkekle öpüşse Tann'nın
onu seyreltiğini düşünüp utanıyordu :
"Sonunda gec de olsa Tann'nın benimle uğra-
şamayacak kadar çok tşi olduğunu anladım" dı-
yor Âmos.
Amos'un şarkı sözlerindc artık yitirdiği
inanana dair göndermeler sık sık yer alıyor. İlk
albümünden çıkan "hk" parçanın adı bile
•'Tann" ve "Bu kirli çarşafların arasında/ kur-
tancımı arnorum / her Tann'nın giinii / çarmıha
gerilivorura" ıle "Gökten taş yağdırmaya karar
verdtğinde / önce beni uyaracak mısınr' gibi sözler
>eralı_vor.
Ancak, piyano çalarken sevişiyormuş gibi ha-
reketler yapan bu genç. besteci- şarkra- söz yazan
ve piyanistin Tann saplantışından çok daha ilginç
sözler yazma becerisi var. Örneğin yeni albümü-
nün son şarkısı. "Evet, Anastasia" adında 9 daki-
kalık bir epik ve son Rus Çan'nm kızı Anasta-
sia'yı anlatıyor.
Besteci, şarkıcı, söz yazan ve piyanist
Üstelik Amos. gıda zchirlenmesınden ateşlcr
ıçinde yattığı bir gece Anastasia'nın hayaletinin
gelip. şarkının sözlerini yazdırdığını söylüyor.
"Garson Kız" isimli bir başka şarkısmda ise "Şu
garv>n kızı gebertmek istiyorum/ Ama yanlış an-
lama/ Ben banşcıl bir insanım/ Bcni yanlış anla-
ma fahişe/ ben banştan vanavım" dıyc haykın-
Tori Amos, usta piyanistliği, tecavüz, şok edici şarkı sözleriyle gerçek bir yıldız oldu.
yor Amos. Daha "normal''' şarkılan ise u
Mısır
Gevreği Kızı" gibi isimler taşıyor ve kadınlann
ya mısır gevreği ya da kuru üzüm gibi olduklan
savını anlatıyor. Kuru üzüm ve mısır gcvreğiyle
ne kastedildiği açıklanmasa da. Amos zaten.
şarkılanndan hcrkesin istediği anlamı çıkar-
masını istiyor ve ekliyor: "Ben kuru üzüm türü
kadmlardanım.^
Tüm bunlann dikkat çekmek için yapılan nu-
maralar olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz.
Piyanosu dışında sahneye hiç biralet veva dekor
konulmasına karşı çıkan. kot ve tişörtten başka
kostüm giymeyen Amos'un konscrlcrini izle-
yenler, söylediği sözlerin içtenliğine inanmak /o-
runda kalıyorlar. Kimi hayranlan daha da ilcri
giderck onu canlı dinledikten sonra. gece yalnız-
ken albümlerini dinlcycmez olduklannı belirti-
yor. Amos. ruhsal MJrunlan olduğunu kabul
ediyor ama kimilerinın iddia ettiği gibi beste
yapmanın terapi yerinegeçtiğinı kabul etmiyor:
"Engebeli arazide son sürat cip kullanmak te-
rapi olabilir ama beste yapmak olsa olsa arkeolog
gibi kazı yapıp dcrinlerde saklı olanları keşfetmek
oJabilir."'
Yalnız ve umutsuz yıilardan sonra...
Amos için küçük birçocukken başardıklany-
la. iki yıl önce bir yıldız oluşuna kadar geçen dö-
nem tam bir hayalkınklığı oldu. Hiçbiryapımcı
Amos için bir albüm çıkarmaya yanaşmıyor \e
çaldığı her kapıdan "Bu küçük kız ve piyano nu-
marası asla tutmaz" yanıtını alıyor. En insaflı
yapımcılar ise piyano yerinc gitar çalmayı kabul
ederse deneyeceklerini söylüyor. Elbette Amos
çocukluk aşkı piyanosundan vazgeçmeyi kabul
etmiyor ama bu kez de yıllarca oıcl lobilcnndc
gündc dört bcş kez "Feeİings"i çalmak zorunda
kalıyor.
Sonunda bir grup kurup. mini etek vc rockçu
zıncırleri takarak, bir albüm yaplırmayı başa-
nyor ama albüm tam bir fıyasko oluyor:" Bilbo-
ard afbüm için rezalet demişti. Dahi cocukluktan
rezalete geçmek dayanılmaz birşeydi. Oturup
nasıl bu kadar > anılmış olabilirim di\ e düşünmeye
başladım" diyor Amos. Sonunda iyi niyctli bir
yapımcı. Amos'un yapmakla ısrar ettiği türde
müziğinancak İngiltere'deişyapabileceğini söy-
lüyor \e Amos şu anda yaşadığı Londra'ya doğ-
ru yola çıkıyor.
Bilmediği bir ülkedc. hiç kimscnin gclmediği
barlarda piyano çalarak geçirdiği yalnızlık vc
umutsuzluk dolu yıllardan sonnı "Vlelody Ma-
ker"dcrgisinın biı'clcştirmeni onu keşfediyor vc
büyük bir reklam kampanyası ile ilk albümünü
çıkanyor. Bundan sonra da başanlar art arda
sıralanıyor. Ancak bu inişli çıkışlı başan grafıği-
nin özgüvenindc açtığı yaralar. ıç paralayıcı
çiğlıklar ya da bir o kadar rahuiM/ edici fısıltılar
olarak şarkılanna yansıyor.
BeyazperdedeedebiyatvepolitikaKültür Servisi - İstanbtıl Kültür ve
Sanat Vakfı tarafından düzcnlcncn
13. Liusiararası İstanbul Film Festi-
vali rezervasyon formlannın toplan-
ması yann sona envor. Re/erve edi-
len biletler. 26-29 M'art 1994 tarihlcri
arasında Atatürk Küllür Merkezi ön
fuayesinde kurulacak sinema gişclc-
rindcn alınacak.
SinemaseverlerİR büyük ilgisini çc-
ken, festivalin geleneksel bolümle-
rindcn "Edebiyartan Beyazperdeye"
başlığını taşıyan bu bÖlümde yer
alan filmler: 40() yıl önce Wılliam
ShakeSpeare tarafından kalemc alı-
nun ve hızlı bir aşk komcdisi olan
"Kuru Gürültü". Dostoyevski'nin
ünlü romanı
u
Budala"daki olaylan
günümüz Bombay'ına taşıyan aynı
isimli filmi. 1993'te En Jyi Yabana
Film dahnda Oscar'a aday gösterilen
cpik biryapım olan "Daens". İran'ın
usta yönetmenlerinden Dariush
Mehrjui larafından H. İbscn'in
"Oyun E*i" adlı oyunundan özgürcc
uyarlanan "Sara". çürümüş vc
kayılsız bir bürokrasinin egemen ol-
duğu Laiin Amerika'dan. iç savaş vc
dını karma^anın harap ediği bir ül-
keye. dünyadan soyutlanmış Kaf-
kasya'dan günümüz Güreistan'ına
taşınmasına rağmen. özgün öykü-
nün içeriğine dokunulmamış olan
"Albaja Mektup \ok" \c Virginia
VVoolfun nefis. lirik romunının coş-
ku vcrici biryorumu olan "Orlando"-
20. yÜ7yıhn sonıına yaklaşırkcn tüm
dünyada esen değişim rüzgarlanna
rağmen ırkçılık. göçmcnlcr. düşün-
ccye konan yasaklar. bürokrası
çıkmazı. değişıme ayak uydurama-
ma gibi nice çağdaş sorunu vc politik
konulan irdeleyen fılmlcrin yer aldığı
"Politika Üzerine"1
bölümündc şid-
det dolu. oioriler birdcyletıcki dire-
ııış ruhunu yansıtan "Özgürlüğümü
Ver", bir Mı.Mr-Alınanya ortak
yapımı olan "Küçük Düşİer". Ma-
ka\ejc\'ın gö/dc tcmaMnı. yunı Bü-
yük Sosyalıst Aldatnıaca'nın siihne-
ye konuşunu işleyen "Goril Öğlen
Yıkanır". konuşunu askcri dıkuuör-
lüklen kaçan Carlo^ ıle oğlıınıın öy-
küsündenalan "Amigomio". İuılyan
polıtikacılanyla partilerdeki yo/laş-
mayı vc ciddi ahlakı sapmayı leşhir
cdcn "Ayakçı** ve Berlın Duvan'nın
yıkılması ile başlayan Ayrupa'daki
değişim rüzgarlarının İlalya'daki
yansımalannı konu alan "Mario,
Maria ve Mario". Yaşamlan bcya?-
perdcve yansıtılan filozoflar arası-
nda Emmanuel Kant, V\alter Benja-
min ve Ludnig V\ittgenstein var.
PENALTT
MEMET BAYDUR
Bir Gün, Ahmet Hamdi...
Geçenlerde, televizyonda bir edebiyat programında
bir meslek grubuna son günlerde ne okudukları sorulu-
yordu. Programın adı Okudukça, seçilen meslek grubu
ise avukatiardı. Sayılan kitapların içinde yazınsal değeri
olan ya voktu ya da çok azdı. Bir hukukçu hanımsa, ken-
dinden birinci çoğul şahıs olarak söz edip "Biz şimdi şu,
şu ve şu kitaplan okuyoruz. Masamızın üstünde şu ki-
taplar duruyorlar"ii\an dedi. Durum acıklı ve eğlenceliy-
di. Ülkemizde toplumcu kesime ait kimi kişilerin kendile-
rinden biz diye söz açmalarını oldum bittim yadırgamı-
şımdır. ingiltere'de örneğin kendinden biz olarak söz
eden kişi ingiltere Kraliçesi'dir yalnızca. "Biz üzgunüz"
dediği zaman "Ben üzgünüm" demek istiyordur, "ejj-
lendik" dediği zaman "eğlendim"d\r bunun anlamı.
Neyse, konumuz bu değil, bambaşka bir şey.
Televizyonu kapattıktan sonra, bu programı daha ön-
ce nerede görmüştüm diye düşündüm ve anımsadım:
Yedi yıl kadar önce bir ütopya yazısı yazıp meslek grup-
larının okudukları kitaplar üstüne düş kurmuştum. Ara-
yıp buldum o yazıyı. Şöyle bir şeyler yazmışım:
"Ülkemizdeki bütün doktorlar, avukatlar, mimarlar ve
mühendisler, yalnızca bu dört meslek grubuna ait her
kişi Gustave FlaubertV adam akıIIı okusaydı hiçbir şey
değişmezdı demek mumkün müdür? Tabipler Derneği
Lokali'nde Diş ve Çene Hastalıkları uzmanı Nall Bey ıh-
lamurunu yudumlayarak, Eleanor Mar-Aveling 7n Ma-
dam Bovary için yazdığı önsözü okuyor diyelim. Yanda-
ki masada Kulak-Burun-Boğaz uzmanı Necml Bey ile
Cilt ve Tenasül Hastalıkları doktoru profesör Basri Bey,
Fiaubert'/n son yapıtı olan Bouvard ile Pecuchet'yi tartı-
şıyorlar. Gastroenterolo/iden Muzaffer Bey se Göz Dok-
toru Teoman Bey7e, Ingiliz yazar Julian Barnes V?
'Flaubert'in Papağanı' adlı romanının seksen beşinci
sayfası üstüne derin bir sohbete dalmış.
Julian Barnes, romanının o sayfasında bir alıntı yapı-
yor Gustave Flaubert'den. Söylentiye göre şöyle bir şey
yazmış yazarımız: 'Bütün bu demokrasi düşü, işçi sınıfı-
nı burjuvazinin aptallık düzeyine çıkartmak içindir' Dok-
tor Muzaffer Bey, bu cümlenin Flaubert'e ait olamayaca-
ğını söylüyor ve savını Flaubert'in 'Adaylar' adlı oyunun-
dan yaptığı alıntılarla pekiştiriyor. Doktor Teoman Bey,
Barnes'm kitabındaki alıntının Flaubert'e ait olduğun-
dan son derece emin. Çok 'Flaubertien' bir cümle oldu-
ğunu söylüyor durmadan.
Sohbet koyulaşıp derinleşiyor, masalar birleşiyor ye-
ni dostluklar kuruluyor, evlerde toplaniılar yapılıyor.
Diğer meslek gruplarıyla yakınlaşmalar oluyor elbet.
Doktorlar la avukatların, biner kişilik gruplar halinde ani-
den sıkı fıkı olmalarını kimseler yadırgamıyor. Mimar-
larla mühendislor de benzer dostluk bağlan kurunca
herkes afallıyor. Ne oluyor bu adamlara?
Her şey Gustave Flaubert yüzünden. 174 yıl önce doğ-
muş, 115 yıl önce ölmüş bir Fransız yazan. Oldüğünde
yalnız, meteliksiz ve perişanmış Zola, ardmdan yazdığı
veda yazısında, 'Rouen eyaletinde halkın beşte dordü
tanımazdı onu' diyor. Gerı kalan beşte biriyse nefret
ederdi!
Son romanını bitiremiyor: Bouvard ile Pecuchet. Ki-
milerine göre ölümüne neden olan da bu roman. Zaten
yazmaya başlamadan önce, Turgenyev, bu konudan
ancak kısa bir öykü çıkar demişti, ama dinleyen kim?
Cenazeden sonra yaslı dostlan bir lokantada yiyip ıçmeç
ye gidiyorlar. Tam başlayacaklarken aklı evvelin biri
masadakileri sayıp 13 kişi olduklannı bildiriyor. Büyük
bir uğursuzluk bu! Aralannda şair Francois Coppe ile
Theodore BanvilleVn de olduğu aç, susamış grup, ma-
sadan birıni sokağa yolluyorlar, on dörduncüyü bulsun
da yemek başlasın diye. Sokakta birkaç kişi. Flaubert
denen tanımadıklan bir adamın cenaze yemeğine bu-
yurmayı reddediyorlar. Sonunda sıla iznini kullanan bir
asker kabul ediyor yemeğe gelmeyi. Hayır. Flaubert'i
hiç duymamış, ama büyük şair Coppe ile tanışmak için
geberecek nerdeyse.
Doktorlar, avukatlar, mimarlar ve mühendisler ara-
sında gittikçe pekmezlenen bir Flaubert muhabbeti sü-
redursun, başka ilginç bir olgunun filizlendiği görülüyor
bu arada. Bankacılar, öğretmenler. erkek berberleri ve
gazeteciler de ufak uiak, kendi aralannda Anton Çehov
okumaya başlıyorlar. Çehov okuyan gazetecilerin ara-
sında 'yazar' olanları da var elbette. Berber Hüseyin
Bey'in dükkanında banka müdürü Sami Bey m ense tı-
raşı yapılırken Vişne Bahçesi ile Üç Kızkardeş arasında-
ki yapısal farklar tartışılıyor. Çehov'un anJatım özellikle-
rinin modern tiyatro üstündeki etkileri filan konuşuluyor
öğretmenler odasında. Hikayeleri ile oyunları arasında
ne gibi bağlar kurulabilir? Köşe yazarları güncel sorun-
ları bırakıp bu konu üstüne uzun incelemeler yayımlı-
yorlar gazetelerinde. Anton Çehov da bu dört meslek
grubu tarafından didiklenip çözümlenmeye çalışılıyor
yıllarca.
Derken garsonlar, işadamlan, emlak komisyoncuları
ve hoterler, bu böyle olmaz deyip Ahmet Hamdi Tanpı-
nar okumaya başlıyorlar. ilk kitap Abdullah Efendi'nin
Rüyaları. Birer birer, hep beraber. Kuyumcular. eczacı-
lar, kasaplar ve politikacılarsa çoktan Shakespeare 7
bitirip Nabokov on bütün yapıtları üstüne derin tartışma-
lara dalmışlar.
Kimine düş gibi gelir bunlar, kimine karabasan gibi.
Bana ise içinden çıkılmaz bir durum gibi geliyor, ne di-
yorduk, evet. bütün ütopyalargibi."
Yedi yıl önce yazdıklarım böyle. Televizyonda "mes-
leğimize dair kitaplar okuyorum. başka şey okumaya
zamanımız kalmıyor" diyen avukatları görünce hemen
hiç yapmadığım bir şeyi yaptım. eski bir yazıma geri
döndüm. Bağışlayın. Bu satırlan yazarken sokaktan so-
nuna kadar açılmış ses yükselticilerıyle bir seçim kam-
yonu geçiyordu, amma ve lakin, cümbür cemaatin diye
bir şeyier haykırarak. Gustave Flaubert'i okumak mese-
lesine gelince...
"Özgürlük ve Demokrasi
için TYS 20 Yaşında"
Kültür Servisi - Türkiye Yazarlar Sendikası 20. kuruluş
yıldönümü nedcniylc bugün saat I6.00"da başlamak üzerc
Harbiye Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda "Özgürlük
ve Demokrasi İçin TYS 20 Yaşında" başlığıyla bir toplantı
düzcnliyor.
Scndikanın kuruluşundan bu yana öykiisünün an-
lalıldığı kısa bir belgesel video gösterisiyle başlayacak olan
ctkinliğe Aziz Nesin.Oktay Akbal. İlhan Selçuk, Ataol Beh-
ramoğlu. Müjdat Gezen, Klaus Kordon (Almanya). Blega
Dimitrova (Bulgaristan). Radovan Pavlovski (Makedonya)
konuşmucı olarak katılacaklardır. Müzik dinletilerinin de
yer aldığı loplantının sunuculuâunu Gülsen Tuncer yapa-
cak.
Aralannda Yasar Kemal. Aziz Nesin, Turgut L'yar, Be-
kir V ıldız, Adalet Ağaoğlu. Leyla Erbil, Orhon Murat An-
burnu, Tomris Lyar. AIi Özgentürk, Nihat Behramoğlu,
Adnan Özvalçıner gibi 11 kurucu üyenin de yer aldığı
1974'len buyana yönetim kurullarında hizmet vermiş 50'yi
aşkın yazara onur plaketlerinin vcrileceği tören de top-
lantının programında yer alıyor.
Etkinliğin davctiyelcri Harbiye Cemal Reşit Rey Konser
Salonu gişelcrinden vc TYS Genel Mcrkczfnden (252 19
30) edinilcbilinir.