Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 MART1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA
KULTUR
Dört ayda bir çıkan mizah dergisi Güldiken'in yayın yönetmeni Turgut Çeviker: BUAŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
NtLGÜNTOPTAŞ
"Sanki yüz vıldır dergi çıkanyormuş
gibi hissediyorum.." diyor Güldiken'in
sahibi, Yaa İşleri Sorumlusu ve Yayın
Yönetmeni yani neredeyse her şeyi
Turgut Çeviker..
Birçoğumuz farkında değiliz belki
ama artık ülkemizde bir "mizah kültü-
rü" dergisi var. Güldiken dört ayda
çıkan bir mizah küJtürü dergisi. Tur-
gut Çeviker'in deyimiyle "Felsefeden
sokağa. edebiyattan sinenıaya, tiyatro-
dan şiire, bütün ilgi alanlanna ve ha-
yatın içinde tar olan mizahia ilgili her
tûrlii çaJtşmaya kucak açan" bir dergı.
Fakat Çeviker'in kendisini sanki
yüzyıldır dergi çıkanyormuş gibi his-
setmesinin nedeni çıkardığı ilk dergi
olan Güldiken değil tabii. Adam Ya-
yınlan'nca yayımlanan 1867 - 1923
dönemini kapsayan Dcıltlik "Gelişim
Sürecinde Türk Karikatürii" adlı dizj-
sini hazırlarken "125 yılı doldurmuş bir
mizah dergisi yayıncılığını iliklerine ka-
dar" öğrenmiş.
Mizah ve araştırma aşığı
Turgut Çeviker ülkemizin sayılı mi-
zah araştırmacılan ve tarihçilerinden
biri. Bir mizah aşığı. Asıl düşü sinema
yönetmenliği olan Çeviker, mizahın
da özellikle ülkemizde ihmal edilen,
zayıf alanına, araştırmaya yönelmiş.
Ashnda Güldiken'i çıkarma nedeni de
daha çok bu araştırma aşkından kay-
naklaruyor: "Dünya karikatiirünü en
azından eleştiren ve tarihsel söylemin
ilkçağdan bu >ana mizah ve gülme kav-
ramları üzerine yazılmış temcl merinleri
ve modern eleştiri ömekleri >ar. Bütün
bunlar Türkçe'ye kazandırılmamış, ka-
zandırümıy or ve kimsenin de umurunda
değil. Ben kendimi tarih alanında geliş-
tirmek ve dünya tarihini de algılayıp -
belki - kaleme alabilmek için bu konuda
birtakım metinleri okumak zonın-
dayım. Eski yazı bildiğim için Osmanlı
dönemiyie hesaplaştım ama Batı dilleri
bilmediğim için bu metinleri okuyamı-
yonım. Bunu okumamın \e başka-
İannın da okunıasını sağlayacak yol,
Güldiken'i çıkarmaktı."
Mizah teorik düzeyde olunca...
Gazetemiz çizerlerinden KetnaJ
Gökhan'ın da katıldığı söyleşıde ken-
disine Güldiken'in öyküsü ve ülkemiz-
deki mizah dergileri hakkındaki gö-
riişlerini sorduk.
-Giildiken 1993'ten bu yana Oçfincü
sayısına ulaştı. Ancak hala geniş bir kit-
le tarafından tanınmıvor. Önce biraz
Güldiken'in yayımlanma öyküsünden
ve amaçlanndan söz eder misiniz?
Çıkış öyküsü 1975"e kadar gidiyor.
Karikatürcüler Derneği'nin faaliyetle-
ri çerçevesindc bir mizah dergisi çıka-
racaktık. Yayın Kurulu'nda Tan
Oral, Mengü Ertel, Turhan Selçuk ve
ben vardım. Fakat ben öğrenim için
Ankara'ya gidince bu iş aksadı. Iki
sene sonra 'Karikatürk' adıyla
çıktığjnda bir sendika dergisi görünü-
mündeydi. benim istediğim bu değildi.
lstediğim dergiyi ancak geçen sene çı-
karabildim. Bunu daha önce çıkara-
mamamın nedeni başlayacak paramın
olmaması. Birinci sayıyı yayınlayıp
yayınlayamayacağımı bilemeden ha-
arladım, sonra reklam aldım. Reklam
sayısı o dergiyi çıkaracak düzeyde ol-
masaydı çıkamayacaktı.
Amaa. hem kendimin hem bu alana
ilgi duyan insanlann mizah konusun-
daki temel metinlerle buluşmalan.
Aynca belki diğer dergiler de bundan
etİcilenir diye düşünüyorum. Bu. ben-
ce büyük eksiklik hıç yapmıyorlar.
Güldiken'i insanlar beğenivor ve des-
tek veriyorlar ben de bu desteği kötüye
kullanmamak için, daha iyi bir koku
acı bir koku vermesi için çalışıyorum.
- Güldiken'e şöyle bir bakddığında
gerek içerik, gerekse biçimsel açıdan
oldukça dar bir kesime sesleneceği gö-
rülüyor...
Doğru. Mizah çok popüler bir şey,
ama her popüler şeyin teorik düzeyde-
ki yayını çok az insana hitap eder.
İlk hedef doğrudan doğruya mizahia
ilgiJi insanlar, ikinci sempatizanlar ve
aydınlar. Ancak doğrudan doğruya
mizahia ilgili insanlann en az ilgili ol-
duğu çıktı ortaya. Bu da sanat alanı-
nda uğraşan insanlann en az okuyan,
en az izleyen insanlar olduğu yolunda-
ki düşüncemi güçlendiriyor.
'Gırgır takımadalan'
- Şu anda piyasadaki mizah dergileri-
ni nasü değerlendiriyorsunuz?
Ben onlann hepsine birden 'Gırgır
takımadalan' diyorum. 1980'e kadar
Gırgır ve benzeri dergilere şimdi
baktığım gibi bakmıyordum. Gerçi o
zaman da toptana yargılara karşı ol-
duğum için katı bakmamaya gayret
ediyordum. Ama kişi olarak benim
beslendiğim kaynaklardan farklı bir-
şeydi. 80'den sonra da Gırgır ve benze-
ri dergilere çok haksızlık edildiğini
gördüm, çok aşağıiandı, küçümsendi.
Bu karikatür anlayışını, bu çizgileri
karikatür anlayışı farklı olan insanlar
reddetti.
Karikatür okuru açısından
baktığımızda 70'ten önce Akbaba'yla,
Turhan Selçukla, Nehar Tüblek'le, Se-
mih BaJcıoğlu'yla beslenmiş bir okur
vardı. 70'ten başlayarak bu açı farklı-
laşmıştır. Herkesin kolayca anlayabi-
Ieceği, anlamaktan da öte gülme yerle-
rinin bile belirlendiği Anglosakson
anlayışa uygun bir karikatür sunul-
muştur. Oğuz Aral'ın kendince bir gö-
rüşü vardır. 'biz insanlara yaztsız kari-
katür vererek soğuttuk, bir bulmaca
yaptık. Şimdi yeni bir süreç başlatıyo-
ruz ve insanlara karikatüriin bir bulma-
Marko Paşa'sı ya da Akbaba'sı pa-
ralelinde bir dergi sunulsa neden ilgi-
lenmesin? Bence onbeş günlük ya da
haftalık böyle bir dergi çıkmalıdır ve
bunun çıkmasıyla Türkiye'de yeni bir
mizah yayıncılığı süreci başlayacaktır.
Bana böyle bir dergi önerilse böyle bir
yapıyı oluşturabilirim. Çünkü mizah
tarihi çahşmalanmdan dolayı bir de-
neyimim var. Batı'daki dergileri biliyo-
rum. Böyle bir şey yaparsam edebiyatı
mizaha tekrar döndürebilirim. Orhan
Kemal, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi
gibi bir sürü insan en önemli eserlerini
mizah dergilerindc yayımlamışlar.
Dergi bir kişinin rengini taşır
- Böyle bir dergiyi diğer mizahçılarla
birlikte çıkarmayı dü$ünürsünüz her-
halde..
Tabii ki ama bence dcrgicilık kişisel
renk meselesidir. Dergi bir kişinin ren-
gini taşır. Yayın kurullanyla dergi çı-
kanlacağma inanmıyorum, çıkarsa da
başansız olur. Serveti Fünun'u çıka-
ran Ahmet İhsan Beyin, Varlık'ı çıka-
ran Yaşar Nabi'nin Akbaba'yı çıkaran
Yusuf Ziya'nın. Dolmuş'u çıkaran
Turhan Selçuk-İlhan Seiçuk'un. Papi-
rüs'ü çıkaran Cemal Söreya'nın Yeni
Dergi'yi çıkaran Memet Fuat'ın ar-
kasında bir kadro vardı ama görün-
mezdi. Belli bir zevki paylaşabiliyor-
lardı. Ben de onlardan feyz aldığımı ve
bunun biraz da kişisel bir dikta oldu-
ğun düşünüyorum. Bir kişinin zevki
ama başkalanyla zenginleşen bir zevk.
Bir telefonla bir kişi konuşur, iki kişi
konuşabilir mi? Ama konuşacağın
şeyi tartışabilirsın.
ca değil, hatta çok kolayca algılanabi-
len bir olgu olduğunu göstereeeğiz' gibi.
Eğıticı yönü de olan ancak daha çok
eğlendirmeye, sıkıntılardan kurtarma-
ya. hoş zaman geçirmeye yönelik bir
dergi içeriği kurdu. Buna da biz sulu
mizah. sulandınlmış mizah dedik, bir-
sürü şey dedik. Fakat renkli bir top-
lum istiyorsak. herkes istediği gibi bir
şey yapabılir.
Mizah dergisi çıkarmak
Ben diyorum ki elli kuşağını benim-
seyen insanlar da o öz\ eriyi. o sıkıntn ı
göze alıp dergilerini çıkarsalardı. On-
lann bu dergilere >önehk iddialan, bir
bankanın 'asıl bankacılığı biz biliyonız
ama paramız yok o yüzden yapamıyo-
nız' demesi gibi tuhaf bir şey. Zama-
nında çıkardılar. büyük emeİder verdı
insanlar, ama artık 'gazetemizde çize-
riz' diyorlar. Zaman geçmiş eleklerin
asmışlar. artık harçhklarla dergi çı-
kanlan çağ gitmiş. ama onlann, o sa-
nat anlayışının devamı olan gençler do
uyuşuk. Aynı gazetede. dergide çizen
üç çizer var. bir mizah dergisi çıka-
ralım diye düşünen var mı?
Ama Oğuz Aral'ın kısa pantolonla
topladığı gençler sabahlara kadar esir
hayatı yaşayarak çizdiler. Sonradan
da aynı şeyi kendileri yaptılar. komün
hayatıyla dergiler çıkardılar. Ben
bunu sosyolojik popüler kültür açısı-
ndan çok önemli buluyorum. çünkü
bu ilk olmuş.
Turgut Çeviker
Bu süreçten gelen Latif (Demirci)
gibi. Hasan/Kaçan). (Mehmet) Çağ-
çağ, Metin Üstündağ, Kemal Gökhan
gibi zengin dünyalı insanlar var.
Gırar olmasa belki bu insanlar olma-
yacaktı. Ben 71'de İstanbul'a üniversi-
te sınavına gelirken kasabanın karika-
türcüsü Erol özdemir'in bir demct
karikatürünü getirdım Akbaba'ya.
Zeki Beyner'le IVlim L'ykusuz var. Ma-
sa>a koydum, Mim Uykusui'rahmetli
şöyle bir baktı gözlüklerinin üstünden.
Zeki Beyner de şöyle bir baktı. O za-
man karikatürcünün durumu buydu.
Ama Oğuz Aral demokratikleştirdı,
seans yapıyordu pazartesi günleri.
Çok sorumsuz. kasap. bakkal. çırak
olacak çocuklan mizaha kazandırdı.
Ama bu kuşağın. o hızlı tempo içinde
yeterince okuyup aydınlanamadı-
klannı düşünüyorum. Mesela Hasan
Kaçan dıne döndü. birçok insanda
oldu bu. Başka dallarda da aynı şcv
oldu İsmet Özel gibi.
Gazete ve Gırgır çizerleri
- Gırgır ilk çıktığı zaman \e ondan
sonraki birkaç dergi çıkarken insanlar
dergilerin çıkacağı günü beklerdi. Ama
artık birçok insan bu dergileri okuya-
madığını dile getiriyor. dergiler mi de-
ğişti yoksa insanlann beklentileri mi de-
ğişti bilcmiyoruz. Bir de Güldiken var,
ama ikisinin arasında bu kitleye ses-
lenecek gerçek bir mizah dergisi yok.
E\et doğru. Bizde insanlar bir aldı-
klan gazetedeki çizerleri bilir. bir de
mizah dergisi alıyorsa Gırgır ve benze-
ri dergileri bilir. bakış açısı bundan
ibarettir. Ama bu insanlara eskinin
lk iki sayısı 1993'te çıkan
Güldiken'in üçüncü sayısı
1994'teyayımlandı. E>erginin
neredeyse tüm işlerini kendisi
yüklenmiş olan Turgut
Çeviker, kendisini "küçücük
bütçeyle ve tek başıma ama
birsürü insanın düşünce, yazı
veçeviriler bazında
katkılanyla dergiyi organize
eden bir şoför" olarak
niteliyor. •
Gırgır kuşağından yetişen ve bu sü-
recin mizah dünyamıza kazandırdığı
genç çızerlerimizden Kemal Gökhan
Güldiken'le ilgili bir eleştiri yöneltti
Çeviker'e.
- Karikatürde >e diğer tüm dallarda
da şiir, edebiyat. tiyatro gibi, tanımlan-
mayı bekleyen ama tanımlay ıcısını bu-
lamayan bir üretici güruhuyla karşı
karşıyayız. Güldiken. çizerler için bu iş-
levi yükleniyor. Ancak her üç sayıya da
baktığımızda dolaşım alanında sık sık
rastladığı, uğradığı duraklar hep elli
kuşağı iasanlarından oluşuyor.
Evet 195ü kuşağı görülüyor. Bu be-
nim, dergi yola çıkarken, yaşayan vc
kişisel olarak önemli gördüğüm 50 ku-
şağı sanatçılanna yer vermek her şey-
den önce 'onlann öncelikli hakkı' diye
düşünmemden kaynaklanıyor. Bunun
bir eksiklik olduğunu düşünmüyo-
rum. Buna karşılık ben de şöyle diye-
bilirim: Telefonu açıp da Güldiken'in
çıkışını kutlayan insan sayısı üç-beştir.
Bana şu >a da bu şekilde çalışmaya
katılmak istiyorum diyen insan ol-
madı. Herkes davet bekliyor. Oysa
ben her üç sayınında başyazısmda.
dergınin belli düzeye ulaşmış herkesc
açık olduğunu belirtüm. 50 ku-
şağıymış. 70 kuşağıymış gibi bir
aynmım yok ama. 50 kuşağının yaşa-
yan temsilcilerinin çok güzel işler
yapmış öncüler olduğunu düşünüyo-
rum ve onlarla başlamayı da dergi için
bir onur olarak göriiyorum.
EntelektüellerdenBosnabildirisi
CUMHUR CANBAZOGLU
ROMA- Avrupa'da yaşayan 100 entellektüel
bir bildin > a>ımlayıp Birleşmiş Milletler'i Bosna'-
daki katliama seyirci kalmamaya davet etti. Bil-
diride "Nato, Saraybosna ültimatomuyla ilk
adımı attı. Ancak bu önlemlerin diğer çatışma böl-
gelerinde de uygulanması gerek" sözleri yer aldı.
Tüm Avnıpa hükümetlerine ve Birleşmiş Mil-
letler'e gönderilen bildirinın altını, Almanya'da
Günter Grass, Nobel ödüllü Octavio Paz, yazar
Marek Halter. 68 lıderlerinden Daniel Chon-Ben-
dit, Nazi avcısı Simon Wiesenthal, Eugene Iones-
co, filozoflar Adre Glucksmann ile Bernard-Henri
Levy ve Sabnan Rüşdü gibi ünlüler imzaladı.
"Nato'nun aldığı kararlara rağmen Bosna'daki
4 milyon insanın dramı sona ermedi. Bu insanları
şimdi de açlık ve soğuktan kurtarmamız gerek "
sözleriyle devam eden bildinnin bir benzeri yine
entellektüellerce yakın tarihte Birleşmiş Millet-
ler'e gönderilmiş ve Müslümanlar'a kendilerini
savunmalan için silah verilmemesi eleştirilmişti.
Aynı bildiride Bosna'daki 'etnik temizlik' karşısı-
nda parmağını bile kıpırdatmay an Batı. Hitler te-
rörlerine benzer uygulamalara göz yummakla
suçlanmıştı. Yeni bildiride Batılı güçlerin Bosna'-
da önlemleri gecikmeden almasının önemine de-
ğiniyor entellektüeller:
"Ateşkes silah yığınaklanna olanak tanıyacak.
Batı'ıun çabuk hareket edip bölgede gücünü gös-
termesi gerek. Böylelikle sivillerin silahların gölge-
sinde yaşaması sona erebilir. sığınmacılar da top-
raklanna dönebilir. Kalıcı banş \e demokrasiye
ulaşmada bu önlemler ilk adım olabilir."
Asım Bezipci Krtaplığı..
Evrensel Kültür Merkezi'nde Asım Bezirci Kitaplığı
açıldı.
Kafamdaöldüremedikleri Asım: Gerçek Gazetesi'nde
nesi varsa cömertçe ortaya koyan adam.
Demokrat Parti'nin "Meclis diktası'na soyunarak 141
ve 142. maddelere beş kat zam getirdiği 1950 yılındayız.
Bir günü Vakit Matbaası'nda Asım'ın, bir günü yargıç
önünde.
Ne zaman yazar, nasıl yetiştirir o koskoca romanın
çevirisini.. Parti içinde Esat Adil'e karşı "bir ağaç gibi
/ıür"olabilme gücünü nereden bulur..
Asım'lığından..
1980'den önce, toplumsal değerleri sarsan iki dönem
yaşandı bu ülkede.
Falih Rrfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi,
Atatürk'e bağlılıkları bilinen yazarları bile çileden çıka-
ran 'nüfuz f/caref/" erbabınındevletolanaklarını kemire-
rek palazlandığı 30'lu yıllar.
Ceyhun Atuf Kansu'nun bir tür "devrim burjuvazisi"
oluştuğunu söylediği bu dönemin özelliklerini namusla-
rını satılığa çıkarmayan yazarlardan, tarihçilerden öğre-
niyoruz.
Ikincisi, Aydınlı toprak ağasının başbakan olduğu
1950-60 yılları. Çıkar çetelerince örgütlenen partinin ide-
ologları Meclis'e egemen olur olmaz demokratikleş-
meyi engellemede akla gelebilecek hınzırlıklann tümü-
nü koydular ortaya.
Demokrasi adına demokrasi tepelenmek istendi.
Yakın tarihimizde, 12 Eylül dışında yaratma özgürlü-
ğünün onca baskıya uğradığı başka bir dönem var mı
bilmiyorum.
1951-53 tutuklamalarından sonraki çözülme evresin-
de sıkı basma becerilerini yitirmeyenlerimiz arasınday-
dı Asım.
Ne 6-7 eylül zindanları gölge düşürdü istenç adamlığı-
na, ne yaşamını sürdürebilmek için yıllar yılı muhasebe
servislerinde çalışmak.
Fikret Arıel, Halls Acarı takma adları ile Yeni Ufuklar,
Yelken, Dost vb. dergilerde yayımladığı ilk yazılarla bir
uzun erimli savaşımda yerini aldığının ayırdındaydı kuş-
kusuz.
Baskıya karşın edebiyatın gücüne yüzde yüz inanan-
larımızdan birçoğunun başvurduğu umar yollarından
başta geleni değil midir takma ad kullanmak..
işte, nüfus kütüklerine adı Cevat Şakir olarak geçen
Halikarnas Balıkçı'mız. işte. Nurettin Eşfakları, Mazhar
Lütfi'leri, Ibrahim Sabri'leriyle, Nâzım Hikmet, Haba-
bam Sınıfı'nı bile Stepne adıyla yayımlamak zorunda ka-
lan Rıfat llgaz, Kasım Gülek'in Tercüman'daki köşe
yazılarında uzun süre Yaşar Tellidede adını kullanan
Melih CevdeL. Yeryüzü, Beraber dergilerinin Oktay De-
niz ı, Fethi Nad.. Ve özür dileyerek yazıyorum, yönetti-
ğim Yelken dergisinde bile iki yıl adımı kullanamayan
ben.
iktidar kabadayılarmın önünde eğilen sözde hukuk
adamlarının gücü yetebilir miydi edebiyatımızdaki bu di-
renişin önünü kesmeye.
Direnç adamlığını yaratıya dönüştürmek...
Asım Bezirci'nin yeri bu nitelemeyi hak eden sayılı
düşün ve edebiyatçımız arasındadır.
Yazarlar ve okurlar O'nu 1963te Otağ. 1968de Yeni
Dergi'nin düzenlediği soruşturmalarda "Yaşayan eleş-
tirmenleriıı en'beğeoÜeni" seçerek ödüllendirmişlerdir'.' .
Evrensel Kültür Merkezı'ndeki açılış törenine katılan
aydınlar Asım'a sevgilerinin ödülünü verdıler.
Salman Rüşdü Octavio Paz
Geübolu Yarımadosı Milti Parkı
belgeseli
ANKARA (AA) - Gelibolu Yanmadası Tarihi Milli
Parkı. belgesel birfilmletanıtılacak. Mılli Parklarve
Av-Yaban Hayatı Gcnel Müdürlüğü'nden v erilen bilgiye
göre, TRT Belgesel Programlar Müdürlüğü tarafından
hazırlanan belgeselin yapım veyönetimini Mete Yıldızcı.
kameramanlığını İlhanGaripüstlendi. Danışmanlığını
Milli Parklar Müdürü Muhterem Avcı. gazeteci-yazar
Mehrrtet İhsan Gençcan vc Çanakkalc Anadolu Lisesi
rehberöğretmeni Kenan Çelik'in yaptığı program. 30
dakikalık tek bölümlük belgesel film haline getirildi.
Belgesel filmin TRT ekranlannda. 18 martta
yayımlanması planlanıyor.
Pekcan amsına caz koneri
ANKARA (AA) - Ünlü caz sanatçısı Erol Pekcan. Ankara
Türk-Amerikan Derneği'nde verilecek bir konserle
anılacak. Pekcan'ın sanat yaşamınaadımınıamğı 1958'de
ilk konserini verdiği mekanda gerçekleştirilecek dinletive.
Tuna Ötenel piyano ve saksofon. Selçuk Sun bas. Neşet
Ruacangitar. İmer Demirer trompet, Melih Çetincrdavul
ve Sibel Köse de vokaliy le katılacak. 17 marttaki konserin
biletleri. Türk-Amerikan Derneği'ndenedinilebilecek.
Modern 'Çılgın Yenge'
Kültur Senısi - Sadık Şendil'in unutulmaz escn "Çılgın
Teyze'günümüzünkoşullannagöreyenidcnfilmeçekildi.
Yapımını Görsel Yapım'ın üstlendiği. y önetmenliğini
Sami Güçlü'nün yaptığı filmin konusu şöy le: "Katı kuralcı
vedininedüşkünolan AmcaBevuzunzamandırkayıp
yeğenlerini buluponlara mirasından pay vermek ister.
Ancak tek şartı yeğenlerinin dc kendisi gibi bir y aşum
sürmeleridir. Y'eğenler. müzikle uğraşmakta. pansiyon
işleterekgeçimlerini sağlamaktadır. Çeşıtli kjnşıklıklarvc
tesadüflersonucuamcaveğenlerini bulur. Yeğenler.
amcalannınisteğiniyerinegetirereknamazındaniya/ında.
dinı bütün kişilerolur. Bır süre sonra geçırdiğı ka/a sonucıı
şok geçiren amca. bu defa da yeğenlerinin eski hjli j_:bi
modern biradam olur ve mutaassıp hallenni beğcnmediği
yeğenlere mirasından pay venneyeccğini söy ler."
Senaryosunu Vedaı Türek'in yazdığı Çetin Tunca'nın
görüntülediği fılmde önemli rolleri Gafur Uzuner. Tuluğ
Çizgen, MügeAkyamaç, Ali Uyandıran.OsmanCavcı.
YusufAsüs. Filiz Ersan. Canan Akgül. Ferdi Akarnurve '
Seyfettin Karadayı paylaşıvor.
Metin Erksan'ın bir açıklaması
Sinemadanönce,sinemadansonra;Susuz Yaz'danönce,SusuzYaz'dansonra
18 Şubat 1994 tarihinde yayımlanan,
Uluslararası Berlin Film Festivali'ne iliş-
kin bir yazı ile ilgili olarak böyle bir açıkla-
ma yapmak zorundayım.
Film isimlennin yalın ve tekil olarak
yazılması. sinemabilim kurallarına, sinema
yazını ilkelerine ve sinema yazısı törelerine
aykın bır davranıştır.
Bu; kurallar. ilkeler \e töreler; filmin is-
minin önünde. filmin ismi ile bağlantılı ola-
rak filmin yaraucısının isminin yazılmasını
öngörür.
Orneğin: Metin Erksan'ın Susuz Yaz fil-
mi gibi.
Yaraücısı olduğum Susuz Yaz filmi,
1964 Uluslararası Berlin Film Festivali'-
nde büyük ödülü (Altm Ayı) kazandı. Bu
ödül, Türk sinemasının, uluslararası büyük
ve ciddi film festivallerinden birinde ka-
zandığı ilk ödüldür ve en büyük ödüldür.
Nurullah Ataç'ın, sinemanın 50. do-
ğumyılı olan 1945'te yazdığı ve sonra Ka-
ralama Defteri isimli kitabında 17 sayı nu-
marası ile yayımlanan yazısı. sinema olgu-
su ve sinema sanatına ilişkindir. Ataç bu
yazısının bir tümcesinde şöyle der: "Doğru-
sunu isterseniz insanlığı sinemadan önceki,
sinemadan sonraki diye ikiye ay ırabiliriz.
Sinema bizim dünya görüşümüzü, tabiatı,
insanlan anlayrşımızı değiştirdi." Ataç'ın
bu düşüncesi. Susuz Yaz'm Türk sineması
içindeki işlevi için de geçerlidir. Türk sine-
masını, Susuz Yaz'dan önceki ve Susuz
Yaz'dan sonraki diye ikiye ayırmak gerekir.
Çünkü Susuz Yaz da, Türk sinemasının
dünya görüşünü. içerik ve biçimini değiş-
tirdi.
Susuz Yaz'm Türk sinemasına kattığı
siyasal, toplumsal, kültürel, sanatsal, sine-
masal: akıl. bilgi. düşünce. yetenek, olu-
şum ve birikim, Türk sinemasının: akıl. bil-
gi, düşünce. yetenck. oluşum vc birikim
yapısını değiştirdi.
Üstelik: Susuz Yaz fılminin bu uluslara-
rası başansı. Türkıye'de: devletin ve Türk
aydınlannın Türk sineması olgusunu ciddi
olarak düşünmeleri ve algılamalan süreci-
nibaşlattı.
Susuz Yaz'ın bu başansı. Türk sine-
masının ve Türk sinemacılannın kendileri-
negüvenmelerini sağladı.
Bu uluslararası sinema olavı. bir Türk si-
neması olduğunu dünyaya kanıtladı. Türk
sineması ve Türk sinemacılan bu uluslara-
rası başandan sonra uluslararası sinema
alanına çıktı. Türkiye'de sinema filmieri-
nın sansür ayıbı. bu uluslararası başan ile
bir kez daha. büyük tartışmalar ile günde-
me geldi.
Ve: bir Türk filminin. Berlin'de yapılan,
küllür ve sanat içerikli uluslararası bir film
festivalinde büyük ödülü alması. 196O'lı
yıllann başında Almanya'da ve tüm Avru-
pa ülkclerinde çalışmaya başlayan Türk iş-
çilerinin ulusal onurunu yüceltti.