27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MART1994 PAZARTESİ CUMHURİYET2 SAYFA KULTUR Dört ayda bir çıkan mizah dergisi Güldiken'in yayın yönetmeni Turgut Çeviker: BUAŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL NtLGÜNTOPTAŞ "Sanki yüz vıldır dergi çıkanyormuş gibi hissediyorum.." diyor Güldiken'in sahibi, Yaa İşleri Sorumlusu ve Yayın Yönetmeni yani neredeyse her şeyi Turgut Çeviker.. Birçoğumuz farkında değiliz belki ama artık ülkemizde bir "mizah kültü- rü" dergisi var. Güldiken dört ayda çıkan bir mizah küJtürü dergisi. Tur- gut Çeviker'in deyimiyle "Felsefeden sokağa. edebiyattan sinenıaya, tiyatro- dan şiire, bütün ilgi alanlanna ve ha- yatın içinde tar olan mizahia ilgili her tûrlii çaJtşmaya kucak açan" bir dergı. Fakat Çeviker'in kendisini sanki yüzyıldır dergi çıkanyormuş gibi his- setmesinin nedeni çıkardığı ilk dergi olan Güldiken değil tabii. Adam Ya- yınlan'nca yayımlanan 1867 - 1923 dönemini kapsayan Dcıltlik "Gelişim Sürecinde Türk Karikatürii" adlı dizj- sini hazırlarken "125 yılı doldurmuş bir mizah dergisi yayıncılığını iliklerine ka- dar" öğrenmiş. Mizah ve araştırma aşığı Turgut Çeviker ülkemizin sayılı mi- zah araştırmacılan ve tarihçilerinden biri. Bir mizah aşığı. Asıl düşü sinema yönetmenliği olan Çeviker, mizahın da özellikle ülkemizde ihmal edilen, zayıf alanına, araştırmaya yönelmiş. Ashnda Güldiken'i çıkarma nedeni de daha çok bu araştırma aşkından kay- naklaruyor: "Dünya karikatiirünü en azından eleştiren ve tarihsel söylemin ilkçağdan bu >ana mizah ve gülme kav- ramları üzerine yazılmış temcl merinleri ve modern eleştiri ömekleri >ar. Bütün bunlar Türkçe'ye kazandırılmamış, ka- zandırümıy or ve kimsenin de umurunda değil. Ben kendimi tarih alanında geliş- tirmek ve dünya tarihini de algılayıp - belki - kaleme alabilmek için bu konuda birtakım metinleri okumak zonın- dayım. Eski yazı bildiğim için Osmanlı dönemiyie hesaplaştım ama Batı dilleri bilmediğim için bu metinleri okuyamı- yonım. Bunu okumamın \e başka- İannın da okunıasını sağlayacak yol, Güldiken'i çıkarmaktı." Mizah teorik düzeyde olunca... Gazetemiz çizerlerinden KetnaJ Gökhan'ın da katıldığı söyleşıde ken- disine Güldiken'in öyküsü ve ülkemiz- deki mizah dergileri hakkındaki gö- riişlerini sorduk. -Giildiken 1993'ten bu yana Oçfincü sayısına ulaştı. Ancak hala geniş bir kit- le tarafından tanınmıvor. Önce biraz Güldiken'in yayımlanma öyküsünden ve amaçlanndan söz eder misiniz? Çıkış öyküsü 1975"e kadar gidiyor. Karikatürcüler Derneği'nin faaliyetle- ri çerçevesindc bir mizah dergisi çıka- racaktık. Yayın Kurulu'nda Tan Oral, Mengü Ertel, Turhan Selçuk ve ben vardım. Fakat ben öğrenim için Ankara'ya gidince bu iş aksadı. Iki sene sonra 'Karikatürk' adıyla çıktığjnda bir sendika dergisi görünü- mündeydi. benim istediğim bu değildi. lstediğim dergiyi ancak geçen sene çı- karabildim. Bunu daha önce çıkara- mamamın nedeni başlayacak paramın olmaması. Birinci sayıyı yayınlayıp yayınlayamayacağımı bilemeden ha- arladım, sonra reklam aldım. Reklam sayısı o dergiyi çıkaracak düzeyde ol- masaydı çıkamayacaktı. Amaa. hem kendimin hem bu alana ilgi duyan insanlann mizah konusun- daki temel metinlerle buluşmalan. Aynca belki diğer dergiler de bundan etİcilenir diye düşünüyorum. Bu. ben- ce büyük eksiklik hıç yapmıyorlar. Güldiken'i insanlar beğenivor ve des- tek veriyorlar ben de bu desteği kötüye kullanmamak için, daha iyi bir koku acı bir koku vermesi için çalışıyorum. - Güldiken'e şöyle bir bakddığında gerek içerik, gerekse biçimsel açıdan oldukça dar bir kesime sesleneceği gö- rülüyor... Doğru. Mizah çok popüler bir şey, ama her popüler şeyin teorik düzeyde- ki yayını çok az insana hitap eder. İlk hedef doğrudan doğruya mizahia ilgiJi insanlar, ikinci sempatizanlar ve aydınlar. Ancak doğrudan doğruya mizahia ilgili insanlann en az ilgili ol- duğu çıktı ortaya. Bu da sanat alanı- nda uğraşan insanlann en az okuyan, en az izleyen insanlar olduğu yolunda- ki düşüncemi güçlendiriyor. 'Gırgır takımadalan' - Şu anda piyasadaki mizah dergileri- ni nasü değerlendiriyorsunuz? Ben onlann hepsine birden 'Gırgır takımadalan' diyorum. 1980'e kadar Gırgır ve benzeri dergilere şimdi baktığım gibi bakmıyordum. Gerçi o zaman da toptana yargılara karşı ol- duğum için katı bakmamaya gayret ediyordum. Ama kişi olarak benim beslendiğim kaynaklardan farklı bir- şeydi. 80'den sonra da Gırgır ve benze- ri dergilere çok haksızlık edildiğini gördüm, çok aşağıiandı, küçümsendi. Bu karikatür anlayışını, bu çizgileri karikatür anlayışı farklı olan insanlar reddetti. Karikatür okuru açısından baktığımızda 70'ten önce Akbaba'yla, Turhan Selçukla, Nehar Tüblek'le, Se- mih BaJcıoğlu'yla beslenmiş bir okur vardı. 70'ten başlayarak bu açı farklı- laşmıştır. Herkesin kolayca anlayabi- Ieceği, anlamaktan da öte gülme yerle- rinin bile belirlendiği Anglosakson anlayışa uygun bir karikatür sunul- muştur. Oğuz Aral'ın kendince bir gö- rüşü vardır. 'biz insanlara yaztsız kari- katür vererek soğuttuk, bir bulmaca yaptık. Şimdi yeni bir süreç başlatıyo- ruz ve insanlara karikatüriin bir bulma- Marko Paşa'sı ya da Akbaba'sı pa- ralelinde bir dergi sunulsa neden ilgi- lenmesin? Bence onbeş günlük ya da haftalık böyle bir dergi çıkmalıdır ve bunun çıkmasıyla Türkiye'de yeni bir mizah yayıncılığı süreci başlayacaktır. Bana böyle bir dergi önerilse böyle bir yapıyı oluşturabilirim. Çünkü mizah tarihi çahşmalanmdan dolayı bir de- neyimim var. Batı'daki dergileri biliyo- rum. Böyle bir şey yaparsam edebiyatı mizaha tekrar döndürebilirim. Orhan Kemal, Ahmet Rasim, Hüseyin Rahmi gibi bir sürü insan en önemli eserlerini mizah dergilerindc yayımlamışlar. Dergi bir kişinin rengini taşır - Böyle bir dergiyi diğer mizahçılarla birlikte çıkarmayı dü$ünürsünüz her- halde.. Tabii ki ama bence dcrgicilık kişisel renk meselesidir. Dergi bir kişinin ren- gini taşır. Yayın kurullanyla dergi çı- kanlacağma inanmıyorum, çıkarsa da başansız olur. Serveti Fünun'u çıka- ran Ahmet İhsan Beyin, Varlık'ı çıka- ran Yaşar Nabi'nin Akbaba'yı çıkaran Yusuf Ziya'nın. Dolmuş'u çıkaran Turhan Selçuk-İlhan Seiçuk'un. Papi- rüs'ü çıkaran Cemal Söreya'nın Yeni Dergi'yi çıkaran Memet Fuat'ın ar- kasında bir kadro vardı ama görün- mezdi. Belli bir zevki paylaşabiliyor- lardı. Ben de onlardan feyz aldığımı ve bunun biraz da kişisel bir dikta oldu- ğun düşünüyorum. Bir kişinin zevki ama başkalanyla zenginleşen bir zevk. Bir telefonla bir kişi konuşur, iki kişi konuşabilir mi? Ama konuşacağın şeyi tartışabilirsın. ca değil, hatta çok kolayca algılanabi- len bir olgu olduğunu göstereeeğiz' gibi. Eğıticı yönü de olan ancak daha çok eğlendirmeye, sıkıntılardan kurtarma- ya. hoş zaman geçirmeye yönelik bir dergi içeriği kurdu. Buna da biz sulu mizah. sulandınlmış mizah dedik, bir- sürü şey dedik. Fakat renkli bir top- lum istiyorsak. herkes istediği gibi bir şey yapabılir. Mizah dergisi çıkarmak Ben diyorum ki elli kuşağını benim- seyen insanlar da o öz\ eriyi. o sıkıntn ı göze alıp dergilerini çıkarsalardı. On- lann bu dergilere >önehk iddialan, bir bankanın 'asıl bankacılığı biz biliyonız ama paramız yok o yüzden yapamıyo- nız' demesi gibi tuhaf bir şey. Zama- nında çıkardılar. büyük emeİder verdı insanlar, ama artık 'gazetemizde çize- riz' diyorlar. Zaman geçmiş eleklerin asmışlar. artık harçhklarla dergi çı- kanlan çağ gitmiş. ama onlann, o sa- nat anlayışının devamı olan gençler do uyuşuk. Aynı gazetede. dergide çizen üç çizer var. bir mizah dergisi çıka- ralım diye düşünen var mı? Ama Oğuz Aral'ın kısa pantolonla topladığı gençler sabahlara kadar esir hayatı yaşayarak çizdiler. Sonradan da aynı şeyi kendileri yaptılar. komün hayatıyla dergiler çıkardılar. Ben bunu sosyolojik popüler kültür açısı- ndan çok önemli buluyorum. çünkü bu ilk olmuş. Turgut Çeviker Bu süreçten gelen Latif (Demirci) gibi. Hasan/Kaçan). (Mehmet) Çağ- çağ, Metin Üstündağ, Kemal Gökhan gibi zengin dünyalı insanlar var. Gırar olmasa belki bu insanlar olma- yacaktı. Ben 71'de İstanbul'a üniversi- te sınavına gelirken kasabanın karika- türcüsü Erol özdemir'in bir demct karikatürünü getirdım Akbaba'ya. Zeki Beyner'le IVlim L'ykusuz var. Ma- sa>a koydum, Mim Uykusui'rahmetli şöyle bir baktı gözlüklerinin üstünden. Zeki Beyner de şöyle bir baktı. O za- man karikatürcünün durumu buydu. Ama Oğuz Aral demokratikleştirdı, seans yapıyordu pazartesi günleri. Çok sorumsuz. kasap. bakkal. çırak olacak çocuklan mizaha kazandırdı. Ama bu kuşağın. o hızlı tempo içinde yeterince okuyup aydınlanamadı- klannı düşünüyorum. Mesela Hasan Kaçan dıne döndü. birçok insanda oldu bu. Başka dallarda da aynı şcv oldu İsmet Özel gibi. Gazete ve Gırgır çizerleri - Gırgır ilk çıktığı zaman \e ondan sonraki birkaç dergi çıkarken insanlar dergilerin çıkacağı günü beklerdi. Ama artık birçok insan bu dergileri okuya- madığını dile getiriyor. dergiler mi de- ğişti yoksa insanlann beklentileri mi de- ğişti bilcmiyoruz. Bir de Güldiken var, ama ikisinin arasında bu kitleye ses- lenecek gerçek bir mizah dergisi yok. E\et doğru. Bizde insanlar bir aldı- klan gazetedeki çizerleri bilir. bir de mizah dergisi alıyorsa Gırgır ve benze- ri dergileri bilir. bakış açısı bundan ibarettir. Ama bu insanlara eskinin lk iki sayısı 1993'te çıkan Güldiken'in üçüncü sayısı 1994'teyayımlandı. E>erginin neredeyse tüm işlerini kendisi yüklenmiş olan Turgut Çeviker, kendisini "küçücük bütçeyle ve tek başıma ama birsürü insanın düşünce, yazı veçeviriler bazında katkılanyla dergiyi organize eden bir şoför" olarak niteliyor. • Gırgır kuşağından yetişen ve bu sü- recin mizah dünyamıza kazandırdığı genç çızerlerimizden Kemal Gökhan Güldiken'le ilgili bir eleştiri yöneltti Çeviker'e. - Karikatürde >e diğer tüm dallarda da şiir, edebiyat. tiyatro gibi, tanımlan- mayı bekleyen ama tanımlay ıcısını bu- lamayan bir üretici güruhuyla karşı karşıyayız. Güldiken. çizerler için bu iş- levi yükleniyor. Ancak her üç sayıya da baktığımızda dolaşım alanında sık sık rastladığı, uğradığı duraklar hep elli kuşağı iasanlarından oluşuyor. Evet 195ü kuşağı görülüyor. Bu be- nim, dergi yola çıkarken, yaşayan vc kişisel olarak önemli gördüğüm 50 ku- şağı sanatçılanna yer vermek her şey- den önce 'onlann öncelikli hakkı' diye düşünmemden kaynaklanıyor. Bunun bir eksiklik olduğunu düşünmüyo- rum. Buna karşılık ben de şöyle diye- bilirim: Telefonu açıp da Güldiken'in çıkışını kutlayan insan sayısı üç-beştir. Bana şu >a da bu şekilde çalışmaya katılmak istiyorum diyen insan ol- madı. Herkes davet bekliyor. Oysa ben her üç sayınında başyazısmda. dergınin belli düzeye ulaşmış herkesc açık olduğunu belirtüm. 50 ku- şağıymış. 70 kuşağıymış gibi bir aynmım yok ama. 50 kuşağının yaşa- yan temsilcilerinin çok güzel işler yapmış öncüler olduğunu düşünüyo- rum ve onlarla başlamayı da dergi için bir onur olarak göriiyorum. EntelektüellerdenBosnabildirisi CUMHUR CANBAZOGLU ROMA- Avrupa'da yaşayan 100 entellektüel bir bildin > a>ımlayıp Birleşmiş Milletler'i Bosna'- daki katliama seyirci kalmamaya davet etti. Bil- diride "Nato, Saraybosna ültimatomuyla ilk adımı attı. Ancak bu önlemlerin diğer çatışma böl- gelerinde de uygulanması gerek" sözleri yer aldı. Tüm Avnıpa hükümetlerine ve Birleşmiş Mil- letler'e gönderilen bildirinın altını, Almanya'da Günter Grass, Nobel ödüllü Octavio Paz, yazar Marek Halter. 68 lıderlerinden Daniel Chon-Ben- dit, Nazi avcısı Simon Wiesenthal, Eugene Iones- co, filozoflar Adre Glucksmann ile Bernard-Henri Levy ve Sabnan Rüşdü gibi ünlüler imzaladı. "Nato'nun aldığı kararlara rağmen Bosna'daki 4 milyon insanın dramı sona ermedi. Bu insanları şimdi de açlık ve soğuktan kurtarmamız gerek " sözleriyle devam eden bildinnin bir benzeri yine entellektüellerce yakın tarihte Birleşmiş Millet- ler'e gönderilmiş ve Müslümanlar'a kendilerini savunmalan için silah verilmemesi eleştirilmişti. Aynı bildiride Bosna'daki 'etnik temizlik' karşısı- nda parmağını bile kıpırdatmay an Batı. Hitler te- rörlerine benzer uygulamalara göz yummakla suçlanmıştı. Yeni bildiride Batılı güçlerin Bosna'- da önlemleri gecikmeden almasının önemine de- ğiniyor entellektüeller: "Ateşkes silah yığınaklanna olanak tanıyacak. Batı'ıun çabuk hareket edip bölgede gücünü gös- termesi gerek. Böylelikle sivillerin silahların gölge- sinde yaşaması sona erebilir. sığınmacılar da top- raklanna dönebilir. Kalıcı banş \e demokrasiye ulaşmada bu önlemler ilk adım olabilir." Asım Bezipci Krtaplığı.. Evrensel Kültür Merkezi'nde Asım Bezirci Kitaplığı açıldı. Kafamdaöldüremedikleri Asım: Gerçek Gazetesi'nde nesi varsa cömertçe ortaya koyan adam. Demokrat Parti'nin "Meclis diktası'na soyunarak 141 ve 142. maddelere beş kat zam getirdiği 1950 yılındayız. Bir günü Vakit Matbaası'nda Asım'ın, bir günü yargıç önünde. Ne zaman yazar, nasıl yetiştirir o koskoca romanın çevirisini.. Parti içinde Esat Adil'e karşı "bir ağaç gibi /ıür"olabilme gücünü nereden bulur.. Asım'lığından.. 1980'den önce, toplumsal değerleri sarsan iki dönem yaşandı bu ülkede. Falih Rrfkı Atay, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi, Atatürk'e bağlılıkları bilinen yazarları bile çileden çıka- ran 'nüfuz f/caref/" erbabınındevletolanaklarını kemire- rek palazlandığı 30'lu yıllar. Ceyhun Atuf Kansu'nun bir tür "devrim burjuvazisi" oluştuğunu söylediği bu dönemin özelliklerini namusla- rını satılığa çıkarmayan yazarlardan, tarihçilerden öğre- niyoruz. Ikincisi, Aydınlı toprak ağasının başbakan olduğu 1950-60 yılları. Çıkar çetelerince örgütlenen partinin ide- ologları Meclis'e egemen olur olmaz demokratikleş- meyi engellemede akla gelebilecek hınzırlıklann tümü- nü koydular ortaya. Demokrasi adına demokrasi tepelenmek istendi. Yakın tarihimizde, 12 Eylül dışında yaratma özgürlü- ğünün onca baskıya uğradığı başka bir dönem var mı bilmiyorum. 1951-53 tutuklamalarından sonraki çözülme evresin- de sıkı basma becerilerini yitirmeyenlerimiz arasınday- dı Asım. Ne 6-7 eylül zindanları gölge düşürdü istenç adamlığı- na, ne yaşamını sürdürebilmek için yıllar yılı muhasebe servislerinde çalışmak. Fikret Arıel, Halls Acarı takma adları ile Yeni Ufuklar, Yelken, Dost vb. dergilerde yayımladığı ilk yazılarla bir uzun erimli savaşımda yerini aldığının ayırdındaydı kuş- kusuz. Baskıya karşın edebiyatın gücüne yüzde yüz inanan- larımızdan birçoğunun başvurduğu umar yollarından başta geleni değil midir takma ad kullanmak.. işte, nüfus kütüklerine adı Cevat Şakir olarak geçen Halikarnas Balıkçı'mız. işte. Nurettin Eşfakları, Mazhar Lütfi'leri, Ibrahim Sabri'leriyle, Nâzım Hikmet, Haba- bam Sınıfı'nı bile Stepne adıyla yayımlamak zorunda ka- lan Rıfat llgaz, Kasım Gülek'in Tercüman'daki köşe yazılarında uzun süre Yaşar Tellidede adını kullanan Melih CevdeL. Yeryüzü, Beraber dergilerinin Oktay De- niz ı, Fethi Nad.. Ve özür dileyerek yazıyorum, yönetti- ğim Yelken dergisinde bile iki yıl adımı kullanamayan ben. iktidar kabadayılarmın önünde eğilen sözde hukuk adamlarının gücü yetebilir miydi edebiyatımızdaki bu di- renişin önünü kesmeye. Direnç adamlığını yaratıya dönüştürmek... Asım Bezirci'nin yeri bu nitelemeyi hak eden sayılı düşün ve edebiyatçımız arasındadır. Yazarlar ve okurlar O'nu 1963te Otağ. 1968de Yeni Dergi'nin düzenlediği soruşturmalarda "Yaşayan eleş- tirmenleriıı en'beğeoÜeni" seçerek ödüllendirmişlerdir'.' . Evrensel Kültür Merkezı'ndeki açılış törenine katılan aydınlar Asım'a sevgilerinin ödülünü verdıler. Salman Rüşdü Octavio Paz Geübolu Yarımadosı Milti Parkı belgeseli ANKARA (AA) - Gelibolu Yanmadası Tarihi Milli Parkı. belgesel birfilmletanıtılacak. Mılli Parklarve Av-Yaban Hayatı Gcnel Müdürlüğü'nden v erilen bilgiye göre, TRT Belgesel Programlar Müdürlüğü tarafından hazırlanan belgeselin yapım veyönetimini Mete Yıldızcı. kameramanlığını İlhanGaripüstlendi. Danışmanlığını Milli Parklar Müdürü Muhterem Avcı. gazeteci-yazar Mehrrtet İhsan Gençcan vc Çanakkalc Anadolu Lisesi rehberöğretmeni Kenan Çelik'in yaptığı program. 30 dakikalık tek bölümlük belgesel film haline getirildi. Belgesel filmin TRT ekranlannda. 18 martta yayımlanması planlanıyor. Pekcan amsına caz koneri ANKARA (AA) - Ünlü caz sanatçısı Erol Pekcan. Ankara Türk-Amerikan Derneği'nde verilecek bir konserle anılacak. Pekcan'ın sanat yaşamınaadımınıamğı 1958'de ilk konserini verdiği mekanda gerçekleştirilecek dinletive. Tuna Ötenel piyano ve saksofon. Selçuk Sun bas. Neşet Ruacangitar. İmer Demirer trompet, Melih Çetincrdavul ve Sibel Köse de vokaliy le katılacak. 17 marttaki konserin biletleri. Türk-Amerikan Derneği'ndenedinilebilecek. Modern 'Çılgın Yenge' Kültur Senısi - Sadık Şendil'in unutulmaz escn "Çılgın Teyze'günümüzünkoşullannagöreyenidcnfilmeçekildi. Yapımını Görsel Yapım'ın üstlendiği. y önetmenliğini Sami Güçlü'nün yaptığı filmin konusu şöy le: "Katı kuralcı vedininedüşkünolan AmcaBevuzunzamandırkayıp yeğenlerini buluponlara mirasından pay vermek ister. Ancak tek şartı yeğenlerinin dc kendisi gibi bir y aşum sürmeleridir. Y'eğenler. müzikle uğraşmakta. pansiyon işleterekgeçimlerini sağlamaktadır. Çeşıtli kjnşıklıklarvc tesadüflersonucuamcaveğenlerini bulur. Yeğenler. amcalannınisteğiniyerinegetirereknamazındaniya/ında. dinı bütün kişilerolur. Bır süre sonra geçırdiğı ka/a sonucıı şok geçiren amca. bu defa da yeğenlerinin eski hjli j_:bi modern biradam olur ve mutaassıp hallenni beğcnmediği yeğenlere mirasından pay venneyeccğini söy ler." Senaryosunu Vedaı Türek'in yazdığı Çetin Tunca'nın görüntülediği fılmde önemli rolleri Gafur Uzuner. Tuluğ Çizgen, MügeAkyamaç, Ali Uyandıran.OsmanCavcı. YusufAsüs. Filiz Ersan. Canan Akgül. Ferdi Akarnurve ' Seyfettin Karadayı paylaşıvor. Metin Erksan'ın bir açıklaması Sinemadanönce,sinemadansonra;Susuz Yaz'danönce,SusuzYaz'dansonra 18 Şubat 1994 tarihinde yayımlanan, Uluslararası Berlin Film Festivali'ne iliş- kin bir yazı ile ilgili olarak böyle bir açıkla- ma yapmak zorundayım. Film isimlennin yalın ve tekil olarak yazılması. sinemabilim kurallarına, sinema yazını ilkelerine ve sinema yazısı törelerine aykın bır davranıştır. Bu; kurallar. ilkeler \e töreler; filmin is- minin önünde. filmin ismi ile bağlantılı ola- rak filmin yaraucısının isminin yazılmasını öngörür. Orneğin: Metin Erksan'ın Susuz Yaz fil- mi gibi. Yaraücısı olduğum Susuz Yaz filmi, 1964 Uluslararası Berlin Film Festivali'- nde büyük ödülü (Altm Ayı) kazandı. Bu ödül, Türk sinemasının, uluslararası büyük ve ciddi film festivallerinden birinde ka- zandığı ilk ödüldür ve en büyük ödüldür. Nurullah Ataç'ın, sinemanın 50. do- ğumyılı olan 1945'te yazdığı ve sonra Ka- ralama Defteri isimli kitabında 17 sayı nu- marası ile yayımlanan yazısı. sinema olgu- su ve sinema sanatına ilişkindir. Ataç bu yazısının bir tümcesinde şöyle der: "Doğru- sunu isterseniz insanlığı sinemadan önceki, sinemadan sonraki diye ikiye ay ırabiliriz. Sinema bizim dünya görüşümüzü, tabiatı, insanlan anlayrşımızı değiştirdi." Ataç'ın bu düşüncesi. Susuz Yaz'm Türk sineması içindeki işlevi için de geçerlidir. Türk sine- masını, Susuz Yaz'dan önceki ve Susuz Yaz'dan sonraki diye ikiye ayırmak gerekir. Çünkü Susuz Yaz da, Türk sinemasının dünya görüşünü. içerik ve biçimini değiş- tirdi. Susuz Yaz'm Türk sinemasına kattığı siyasal, toplumsal, kültürel, sanatsal, sine- masal: akıl. bilgi. düşünce. yetenek, olu- şum ve birikim, Türk sinemasının: akıl. bil- gi, düşünce. yetenck. oluşum vc birikim yapısını değiştirdi. Üstelik: Susuz Yaz fılminin bu uluslara- rası başansı. Türkıye'de: devletin ve Türk aydınlannın Türk sineması olgusunu ciddi olarak düşünmeleri ve algılamalan süreci- nibaşlattı. Susuz Yaz'ın bu başansı. Türk sine- masının ve Türk sinemacılannın kendileri- negüvenmelerini sağladı. Bu uluslararası sinema olavı. bir Türk si- neması olduğunu dünyaya kanıtladı. Türk sineması ve Türk sinemacılan bu uluslara- rası başandan sonra uluslararası sinema alanına çıktı. Türkiye'de sinema filmieri- nın sansür ayıbı. bu uluslararası başan ile bir kez daha. büyük tartışmalar ile günde- me geldi. Ve: bir Türk filminin. Berlin'de yapılan, küllür ve sanat içerikli uluslararası bir film festivalinde büyük ödülü alması. 196O'lı yıllann başında Almanya'da ve tüm Avru- pa ülkclerinde çalışmaya başlayan Türk iş- çilerinin ulusal onurunu yüceltti.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle