25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 MART1994 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI 11 Eski Kıta'da istihdamkaııavaııyara • Yüksek işçilik maliyetine karşılık, esnek olmayan üretim ve emek politikalan uluslararası rekabet gücünü düşürüyor. • Üretim artışıyla istihdam arasındaki doğrudan ilişki kalktıkça ortaya işlevlerini yitirmiş bir çalışanlar ordusu çıkıyor. Ö Z L E M YÜZAK BOYLU Dünya yeni bir sanayi devri- mi döneminden geçiyor. Oto- masyonun git gide önem ka- zandığı, robotlann, işçilerin ye- rine geçtiği bir üretim orta- rrunda sosyal yapıda da önemli değişmeler yaşanıyor. Üretim artışıyla istihdam arasındaki doğrudan ilişki kalkükça, ülke- lerde işlevlerini yitirmiş çalışan- lar ordusu oluşuyor. Küresel ekonominin 3 güçlü ve imtiyazlı ticaret bloğundan biri olan Avrupa'nın kendi kimliğini ciddi olarak yeniden gözden geçirmesi gerekiyor. Son dönemlerde yaşadığı eko- nomik sıkınülar ve durgunluk nedeniyle Avrupa'da işsiz sayı- sında önemli artışlar yaşaruyor. Avrupa, istihdam yaratamaya- cak bir büyüme tehlikesiyle karşı karşıya. Emek piyasası zor durumda. Yüksek ışcılık maliyeü, üreti- min ve erneğin esnek olmayışı Avrupa ülkelerinin uluslararası rekabet gücünü de düşürüyor. Avrupa bir yandan Amerika ve Japonya'nın yüksek tekno- lojiye dayalı ürünleri karşısında hastalıkh kalırken, öte yandan gelişmekte olan ülkelerin düşük işçilik maliyetli ürünleri karşı- sında söz sahibi olamıyor. Sonuçta ise Avrupa'nın karşısına çıkan sorun şu olu- yor: Yeni iş alanlannın yaratı- lamaması, istihdam artışındaki yavaşlama, gittikçe artan ücret eşitsizliği ve çığ gibi büyüyen iş- siider ordusu. Yeni iş alanları zor Altı özellikle çizilmesi gere- ken nokta ise şu: Avrupa şirket- leri işgücü kalitesini ve verimi arttırmadan, sadece ücretleri ve buna paralel olarak işçinin ha- yat standartını düşürerek artan rekabet ortamında kendi yerle- rini sağlamlaştırabilecekler mi? Son 10 yıldaki veriler Av- rupa'daki işsizlik oranırun, Amerika ve Japonya'ya kıyasla daha yüksek olduğunu, buna karşılık yeni iş alanlan yaratma oranının ise yine diğer iki dev ülkeye nazaran çok daha düşük olduğunu göstermekte. Avrupa'nın diğer bir sorunu da işçilik maliyetlerinin diğer AB'nin yaklaşımı Avrupa Birliği'nin programında yer alan ortak işgücü politikası, üye ülkelerin düzenlemelerindeki ve maliyetlerindeki farklılıklar nedeniyle gündemden hayli uzak görünüyor Örneğin, Portekiz'de ortalama saat başı işçilik ücreti 4.69 dolar iken Almanya'da 25.34 dolar. İngiltere'de işçi bulupçalıştırmak kolay ve ucuziken Itajya, İspanya. Fransa ve Almanya'da uy gulanan hükümet politikalan nedeniyle hem pahalı hem de zor. Italya'da işgücünün sadece yüzde 5"i part-time gorev alırken. Hollanda'da bu oran yüzde 30. • ispanya ve İtalya'da part-time ve geçıci iş karşısındaki sınırlamalarazaltılırken Alman hükümeti de part-time calışan işçi sayısını artürmak için çalışmalanru sürdürüyor. •Asgari ücret ödeme hala geçerliliğini sürdürüvor.Bazı ülkeler asgari ücretin değerini düşürmek içın çeşitli çalışmalar başlattılar. Yeni İş imkanları Toplam İstihdam, 1960=100 200 180 160 140 120 . . . ABD — EFTA = Japonya _ A.B ülkelere kıyasla çok daha yük- sek olması. Avrupa'da ücretler 1980'lerde yılda ortalama yüz- de 4 düzeyinde artış gösterir- ken. Amerika'da o dönemde ücret artışı olmadı, Japonya'da ise çok düşük gerçekleşti. 1970-1992 yıllan arasında Amerika'nın ve Avrupa Toplu- luğu'nun ekonomileri aynı oranda büyürken, Amerika'da istihdam yüzde 45 dolaylannda artış gösterdi. Buna karşılık Avrupa'da bu oran yüzde 7'ler- de kaldı. Kalifiye işgücünde artış Teknolojinin sanayide ger- çekleştirdiği dönüşümler sonu- cunda dünyada kalifiye işgücü sürekli artış gösteriyor. Bugün dünyada yüksek teknoloji do- nanımlı imalat gereçlerini kul- lanabilen 600 milyon işçi bulu- nuyor. Bu rakamın onumüzde- ki 20 yıl içinde 3 milyara ulaşa- cağı tahmin ediliyor. Yeni tek- nolojiyi üretmek için kalifiye iş- çiyegereksinim var. Dahası verim artüncı tekno- lojinin yarattığı değer ortadan kaybolmayacağı için, sonunda mutlaka yeni yaunmlara yöne- lecek ve yeni iş alanlan açı- lmasına neden olacakür. Yeni bir kuram Dünya ülkelerinin önüne bir duvar gibi çıkan ve ekonomileri etkileyen işsizlik ve istihdamı açıklayan kuramlara bir yenisi daha eklendi. Columbia Üni- versıtesi'nden Prof. Dr. Ed- mund Ptıelps'in teorisi 2. Dünya Savaşı sonrası verilerine daya- narak uygulandı ve başanlı so- nuçlar elde edildi.Bu yeni kura- ma göre şirketlerin işe yeni ve kalifiye işçi almalan yeni bir >a- 100 1960 65 1970-92 arası GSYH ve istihdam artışı Yûzde M GSYH ^ istihdam 120 100 İspanya Ingıllere Fransa AB Italya Alman Avusturya Isveç Norveç AB0 tınm anlamına geliyor. Perso- nel yatınmmın belli bir dönem sonunda getireceği kann bu- günkü değeri, faiz oranlanyla ters orantılı. Bir başka deyişle, faiz oranlannın artması, işciye yapılan yatınmın bugünkü de- ğerini düşürmekte. İzmir Ticaret Odası Türkiye ekonomisinin yol aynmına geldiğini vurgulayarak, 12 maddelik önlemler paketini açıkladı Daha az zarar için işçi çıkarunına gidilebilir MERİHAK İZMİR- İzmir Ticaret Odası (İZTO) Yönetim Kunılu Baş- kanı Ekrem Demirtaş, Türk ekonomisinin "yol ayrunına" geldiğini vurgulayarak üyeleri- ni gönderdiği mektupla, tedbir almalan için uyardı. Demirtaş, 12 maddelik "önlem alma" öne- rilerini sıralarken 1994 yıhnın zor bir yıl olacağırun tüm çalı- şanlara "hissertirilınesiııi" ve özveriü çakşmalannın "isten- mesi" gerektiğini vurguladı. Demirtaş, özellikle satış ele- manlannda "işten çıkarmaya" başvunılması gerektiğini de sa- vundu. ÎZTO'dan öneri Türkiye'nin 1994 yıb başın- dan itibaren girdiği ekonomik sıkıniı. tüm kesimleri olumsuz etkiledi. İZTO da kendi üyeleri- nin bu sıkıntılı dönemden en az "zararla" kurtulması için birdi- zi önerilerde bulundu. Yaklaşık 25 bin üyeye gönderilen mek- tupta Demirtaş, özellikle son günlerdeki ekonomik ve siyasal gelişmelere dikkat çekti. Türki- ye ekonomisinin tıkandığmı ve bir krizin eşiğinde bulunduğu- nu belirten Demirtaş, mektu- bunda şu görüşlere yer verdi: "Ekonomi, bir )ol ayrımında- dır \e içinde bulunduğumuz aç- mazın kendi dengelerijle aşılma- sııun roümkün olmadığı anlaşıl- mıştır. Yeni politikalann gûnde- me getirilmesi ihtiyacı kaçını- lmaz görülmektedir... Kabul et- mek gerekir ki temel gösterge- lerdelü bu olumsuz gelişmeler karşısında hükümetler genelde, ciddi, köklü ve uzak görüşlü ön- lemler almak yerine, günlök ve popüflst politikalar izlemekle yetinmiş, siyaset daima ekono- minin önünde ver almıştır. Alı- nan paharif tedbirler ve karar- lar. özde etkili olmamış ve yaz- boz tahtası gibi günden güne de- ğişen kararlar \a da kararsızlık- lar dizisi sergilenir olmuştur." Para krizinin sornmluları Piyasalarda >aşanan para krizinin doğmasında geçmiş tüm iktidarlann, son hüküme- tin ve ekonomi kurmaylannın sorumlu olduğunu vurgulayan Demirtaş, "Nihayet 26 ocakta başlayan ve devam etmekte olan dolar-para krizi ve bu krizi izle- yen gelişmeler, açıktır ki bir baş- İangıç değil. ekonomide uygula- nan \ e > aşanan olıunsuzlar zinci- rinin bir sonucudur. Bu sonuc. yeni ve ağır sıkıntalara gebe gö- rünmektedir" dedi. Hükümeti bu gelişmeler kar- şısında uyardıklannı belirten Demirtaş, alınması gereken kı- sa, orta ve uzun vadeli önlemle- ri şöyle «'raladı: DUNYA EKONOMISINE BAKIŞ / ERGIN YILDIZOGLU LONDRA Avrupa'da dolaşan hayaletj vrupa'da "işsizlik haya- A leti" dolaşıyor. Son 20 / J yıldıruygulananekono- / m miktedbirler buhayale- - ^ -A- ti kovmaya yetmedi. 14 ve 15 martta ABD'deki Detroit şehrinde, Başkan Clinton'un çağrısı ile bir araya gelecek olan sa- nayileşmiş ülkelerin temsilcileri bu hayaleti kovmanın yollarını araştıra- caklar. Atlantik'in iki yakasında koşullar birbirinden farklı. ABD ekonomisin- de üretkenlik artıyorve ekonomik to- parlanma başladı ve işsizlik azalı- yor. Ancak hem işsizlik beklenen hızla azalmıyor hem de vasıfsız işçi- lerin ücretleri düşmeye devam edi- yor. Bunun sebebi esas olarak ABD'de sendikalaşmanın, işsizlik tazminatlarının ve sosyal hizmetle- rin düzeyinin düşük ve işgücünün 2/ 3'ünün herhangi bir iş güvencesin- den yoksun olması. Avrupa'da ise ekonomik durgunluk sürüyor ve iş- sizlik artmaya devam ediyor. Buna karşılık Avrupa'daki işçilerin gerek sendikalaşma oranı yüksek ve ge- rekse iş güvencesi ve de sahip ol- dukları sosyal haklar daha fazla. Bu koşullarda hedef ABD'de işsizliği arttırmadan yaşam standartlarını arttırmak; Avrupa'da ise yoksulluğu arttırmadan işsizliği azaltmak ola- rak oluşuyor. Başkan Clinton'un Çalışma Bakanı Robert Relch, "yük- sek vasıflı-yüksek ücretli bir ekono- miye ulaşmak için" Avrupa'da ve Japonya'da rastlanan yatırım, eği- tim ve çıraklığı birleştiren sistemle ABD'deki esnek emek pazarını sen- tez etmeyi öneriyor. En önemli aracı ise eğitim. Eğitim, hem yeni emek pazarına girenlere hem de işsiz ka- lanlara yeni vasıflar kazandıracak ve iş bulma süreçlerini hızlandıra- cak. Clinton ve Reich, Detroit top- lanttsında da bunu savunacaklar. Mucize ve bir ilaç! öneri kağıt üzerinde adeta su sız- dırmıyor. Sanayiciler, işgücü eği- timinin maliyetinin bir kısmını devle- te yükleyecekler; serbest rekabet yanlıları işsizliği azaltmak için gün- deme gelen korumacılık tehdidin- den kurtulacaklar, eğitimcilere yeni iş alanlan açılacak, bürokratlara ise yeni yetki alanı... Öneri hem işçiler- den yana, hem işverenden yana, hem serbest piyasadan yana... An- cak, bu kadar çok farklı tarafı birden memnun etmeyi vaat eden bir proje- ye şüphe ile yaklaşmamak elde de- ğil. Bu projenin; işsizliğin, fakirliğin ve artan suç oranının arkasında ca- hilliğin yattığını savunan muhafaza- kar görüşle olan akrabalığı da ca- bası. ... mı acaba? Bir kere, yüksek ve yeni vasıflara sahip olmak ile iş sahibi olmak ara- sında doğrudan bir bağlantı yok. Ör- neğin ABD'de orta kademe yönetici- ler işgücünün %8'ini oluştururken, yeni işten çıkartmaların %19'u bu kesimde gerçekleşmiş. ikincisi, ge- nelde vasıfsız ve düşük vasıflı işçile- rin sayısı, yüksek vasıflı işçilerden çok daha fazla. Sonra, sanayi sektö- rü ağırlıklı bir ülke (Almanya) için geçerli olan bir yüksek vasıf tarifi ve hedefi, hizmet sektörü ağırlıklı (ABD ve ingiltere) için geçerli olmayabilir. Üstelik vasıf yükseldikçe işçilerin pazarlık gücünün arttığı ve emek pazarının bu kesiminde esnekliğin azaldığı da sık sık ileri sürülen bir id- dia. Bilindiği gibi emek pazarında esnekliğin azalması Avrupa'daki iş- sizliğin ana nedeni olarak ileri sürü- lüyor. Eğitim ile iş bulma olanakları arasındaki bağlantının ilham kay- nağı Almanya (çıraklık sistemi) ve Japonya (ömür boyu iş garantisi te- melinde işletme içi eğitim) ise son yıllarda ekonomik durgunluğunetki- si ite bu sistemlerden kurtulmaya ve daha esnek (daha fazla işten atma kolaylığı ve düşük ücret) bir emek pazarı için işçi haklarını kısıtlamaya çalışıyorlar. Kısacası bu eğitim ile işsizliği azaltma projesine gölge düşüren bir sürü olgu var. Tabii bir de, bütçe açıkları altında inleyen bu ülkelerin, uluslararası politik gerginliklerin ve askeri harcamaların tekrar artmaya başladığı bir ortamda, bu eğitim se- ferberliğinin mali yükünü nasıl karşılayacağı gibi bir "ufak" sorun da yok değil... Yara görünenden daha derinde... Bugün esnekliğini kaybettiği ve iş- sizliğe yol açtığı ileri sürülen emek pazarı, 1950'lerde başlayan ekono- mik büyüme sırasında, gittikçe aza- lan işsizlik dolayısı ile işçilerin artan kendine güveni ve sendikalaşma oranı ile bunu kabul edilir kılan bir yüksek üretkenlik ortamında gelişti. Zaten, işverenlerde, o zaman, emek arzında ve fiyatında istikrar getiren büyük kitle sendikalanndan pek şikayetçi değillerdi. Ancak, bilindiği gibi işsi sınıfında böyle bir şekillen- me giderek fabrika içinde emek di- siplinini ve üretkenliği, pazarda emek maliyetini, dolayısı ile karları olumsuz bir şekilde etkiler ve bütçe üzerinde de sosyal hizmetlerin mali yükünü arttırır. Gelişmiş ülkeler arasında benzer teknoloji ve üretim metotları da yaygınlaştığı için göreli verimlilik farkları da azalır ve ticari rekabet keskinleşir. Bu iki sürecin basıncı altında, 1970'lerde ekono- mik kriz başladığından beri, işletme- ler emek disiplininin sağlamak, üretkenlik arttırmak ve de ücretleri düşürmek için işçi çıkarmaya baş- ladılar. Özellikle 1980'lerde, gerek "muhafazakar" gerekse de "sosyal demokrat" hükümetler, sendikal hakları kısıtlayarak, sosyal harca- maları ve işsizlik tazminatını azalta- rak işletmelere destek oldular. Böy- lece işsizlik, eğilimsel olarak, eko- nomik kriz boyunca giderek arttı. Şimdilik'hamamdaki terlemeye" devam edecek... işsizliğin artmasının arkasındaki etken işçilerin eğitim düzeylerindeki düşüklük değil, insan ihtiyaçlarına pek aldırmadan üretkenlik, kar ve rekabet dürtüsü ile işlemekte olan ekonomik ve sosyal sistemin krizde olmasıydı.Globa! ekonomik sistem içinde kar etme amacı ile çeliştiği öl- çüde de insanlar işsiz kalmaya de- vam edecekler. 1970'lerden beri git- tikçe yaygınlaşan global ekenomik kriz aşılmadan bu işsizlik sorununa, güçlü bir sendikal hareket dışında, bir çare aramak -hem de "eğitim" yolu ile- ne yazık ki ucuz bir al- datmacadan başka bir anlama gel- miyor. Pek hoşumuza gitmese de bu oyunun kuralı bu. Meşhur özdeyiş- teki gibi: "Hamamagiren terler..." "Ekonomiye yön veren kadrolann yeniienerek güçlen- diribnesi; Merkez Bankası kay- naklarının Hazine tarafından kullanılmaması; enflasvon-ıaiz ve döviz kuru üçlüsü arasındaki denge v e u> uma özen gösterilme- si; secim ekonomisi uvgulanma- ması; mega projelerden * azgecil- mesi; memur >e işçi alımının dur- dunılması; özelleşrirmeye hız ve- rilmesi; verimsiz olanlann he- men kapatüması; vergi reformu yasasının etkinliğinin sağlan- ması; kayıt dışı ekonominin üze- rine gidibnesi; rant ckonomisin- den üretim ekonomisine gecişûı sağlanması; yatırım >e ihracat teşviklerinin arttırılması." Alınması istenilen önlemler Demırtaş'ın "•piyasaların ki- litlendiği ve ciddi bir durgunlu- ğun yaşanmaya başladığı bir dö- nemde" üyelerden almalannı is- tediği önlemlerse şöyle: "- İşletmenizia, stok tedarik, maliyet finansman ve pazarlama politikaJaruıı tekrar gözden ge- çirilmesi. - 1994'ün zor bir yıl olacağını tüm çalışanlara hissettirerek öz- verili çalışmalarını istemelisiniz. - İşletmeni/in biiy ümeye yöne- lik olan programlarını. makine \e teçhizat aJımlannı bir süre er- telemelisiniz. - İşletmenizin her böliunünden ve işlerin her aşamasında tasar- ruf tedbirleri almalısınız. - İçinde bulunduğunuz ortam- da en az sorumın ihracatta oldu- ğu ve bir sûre sonra ihracat teş- viklerinin başlayacağı ihtimali değerlendiril meli. - Sattığınızdan, yüksek fiyatla mal alarak yerine koyma gibi bir durumla karşılaşmamaya özen göstermelisiniz. - Piyasadaki fiyat geu'şmeleri- ni sürekli izleyerek satış politi- kalarına yön vermelisini/. E - Satışlarda uzun \adeli islem- lerden mümkün olduğunca ka- çıranalısınız. - Vadeli satışlarda. kefalet ya da tahsilat zorluklarımn olup ol- mayacağını araştırmalısınız. - Banka kredi faizleri çok yükseldiğinden kaynaklarla işin de\amını sağlamaİısınız. - Satış elemanlanyla günlfik ya da haftalık toplantılar yapa- rak motive edilmeli ve bu ek- manlarda azaltmaya gidilmeli- dir.. - Ekonomik gelişmeleri serin- kanlılıkla karşılamalı ve paniğe kapılmamalısınız." ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Gereken, Demokrasi Programıdır Ekonomik ve siyasal gidişin hiç de olumlu doğrultuda olmadığını, toplumun ses çıkarabilen tüm kesimleri tes- lim ediyor. Bu noktada bir uzlaşma ya da görüş birliğine ulaşılmış bulunmaktadır. Ancak, bu kötüye gidişin düzel- tilmesi konusunda aynı açıklıkta bir görüş birliğinden söz edilemez. Beklentiler ya da istemler, bir ekonomik istikrar prog- ramında odaklaşıyor. Herkes ekonomik istikrar istiyor. Anlaşmazlık bu noktada değil, önlemlerin zamanlaması konusundadır. Sermaye kesimi, "hemen, şimdi önlem- ler" diyor, Başbakan da bunun en azından yerel seçim- lerden sonra yapılmasmı yeğliyor. özetle, ekonomik istikrar önlemleri kaçınılmazdır. Bun- ların genel özellikleri, biliniyor; kamu harcamalarının, başta yatırımlar, azaltılması, temel mal ve hizmetlerin fi- yatının arttırılması, ücretlerin ve maaşların dondurul- ması, daha doğrusu alım güçlerinin azaltılması, tarımsal desteklemenin daraltılması, kredilerin sınırlandırılması ve dış borç ödemelerinin yeni bir programa bağlanması için uğraşılması. Bunlara, KlTsatışları ve işçi çıkarmaları da eklenebilir. Bu önlemlerin şiddet derecesini ya da ölçüsünü, uy- gulamaya konuldukları günlerin ekonomik ve siyasal ko- şulları belirleyecektir. Her zaman olduğu gibi bu "acı ilacı" içecek olan toplum kesimleri de bellidir; ücretliler, maaşlılar, kırsal ve kentsel küçük üreticiler. Demokrasi olmadan ya da baskı altında uygulanan is- tikrar önlemleri hastanın ateşini geçici bir süre düşü- rüyor; ancak, hastalığın nedenlerini ortadan kaldır- madığından her acı ilaçtan sonra hasta daha da ağırla- şıyor; bir türlü düzelemiyor. Ekonomik istikrar uygulamasının bir ulusal uzlaşma hükümeti ya da seçimlerden hemen sonra önünde beş yıl bulunacak bir hükümet eliyle yürütülmesi gerektiği yö- nündeki görüşler, gerçekte, önlemlerin, toplumun emekçi kesimlerinin zararına işleyeceğinin çok açık kanıtlarıdır. Işin demokratikleşme yönünü bir yana bırakarak ekono- mik istikrar önlemleri isteyenler, geniş halk kitlelerinden korkuyor; onlardan bir şeyler kaçırıyor. Acı ilacın nasıl içi- leceğini emekçilerden gizlemeye çalışıyor. Demokrasi programını güncel kılan işte bu noktadır. Türkiye, bir siyasal istikrarsızlık ve kısırlık yaşıyor. Bu si- yasal kısırlıktan kurtulmanın yolu erken genel seçimden geçmiyor. Var olan yasal düzenlemelerle gidilecek bir genel seçim, bugünkünden çok farklı bir yönetim yapısı, TBMM ve hükümet çıkarmaz. Bu nedenle çözüm, yerel seçimlerden sonra erken ge- nel seçim değildir. Çözüm, yerel seçimler sırasında ve sonrasında, ana- yasa, yasalar ve kamu kurumları üçlüsünü içerecek, kök- tenci bir demokrasi programını, toplumun demokrasi güçleriyle birlikte gelıştirmektir. Sivil ve asker, tüm kamu birimlerinin görev ve yetkile- rinin, insan hakları ve demokrasi ilkeleri çerçevesinde yeniden tanımlanması, demokratikleşme programının özünü oluşturmalıdır. Ülkemizde demokrasinin yokluğunun ya da Türkiye'nin "demokrasi açığının" yo\ açtığı, ekonomik, siyasal vetop- lumsal kayıplar kaldırılamaz, çekilemez boyutlara ulaşmıştır. Günümüzün bütünleşen dünyasında, Avrupa'- nın "demokratik süreçleri işletin" önerilerine, "İşimize karışmaym" yanıtının verilmesinin "ulusal bağımsızhk" kavramıyla hiçbir ilgisi yoktur. Bu tutum, ilkel ve baskıcı bir sömürü düzenini sürdürme özleminden başka bir şey değildir. Aşılması gereken bu tutucu anlayıştır. Günümüzde ulusal bağımsızhk, kendi ekonomik, si- yasal ve toplumsal sorunlarını demokratik yollarla çöze- cek erginliğe ulaşmaktır. Cinayetleri, "faili meçhul" bı- rakmamaktır; insanların yakılmasını, memurlara meydan dayağı çekilmesini, öğretim üyelerinin, sendikacılarındü- şünceleri nedeniyle hapsedilmelerini önlemek; güvenlik güçlerini güven verici duruma getirmektir. Ekonomik istikrar önlemleri, demokratik bir ortamda, daha doğrusu, asker ya da sivil ek baskı yöntemlerine başvurulmadan uygulanabilir. Toplumun değişik kesim- lerinin "ekonomik güçleri ölçüsünde" katlanacakları bir acı ilaç yükü, demokratikleşmeyle birlikte sağlanabilir. önemle ve özenle vurgulanması gereken, ekonomik is- tikrarın önkoşulunun siyasal istikrar olduğudur. Onca de- neyimden sonra, siyasal istikrar olmadan ekonomik istik- rarın olamayacağı öğrenilmiş olmalıdır. Siyasal istikrarı sağlayacak olan da demokratikleşmedir. Bu açıdan yerel seçimlerde oyların göstergesi demokrasi yönünde ol- malıdır. Son siyasal gelişmelerin gösterdiği gibi, önde gelen partilerin içinde yalnızca SHP'nin gündeminde demokra- si önemli bir yer tutuyor. Bu nedenle de kanımca, demok- rasi yanlısi oyların bu partide toplanmasıyla, demokratik- leşme artı ekonomik istikrar programı sürecinin yolları açılabilir. Bayramınızı kutlarım. T.C. GEREDE ASLİYE HLKUK MAHKEMESİ'NDEN EsasNo:1992 25 Davacı Hazine'yi izafeten Gerede Mal Müdürlüğü vekili tara- fından davahlar Havdar Biçia ve 10 arkadaşı aleyhine açmış olduğu tapu iptali ve tescil davasımn mahkememizden \enlen ara karar gere- ğince: Gerede ılçesi Kavacık Kövü'nden davalı İsmet A> demir adına çı- kartılan davetiyenin kendisine tebliğ edilemediğı. davabnın adres tahkiki için zabıtaya >azılan müzekkere cevabında da teblıgata yarar sarih adresi tespit edilemediğinden. davalı hakkında iJanen tebiiğ ya- pılmasına karar \erilmiş olduğundan, davalının duruşma günü olan 21.4.1994 günü saat 09.00'da mahkememizde hazır bulunması veva kendisini bir vekille temsil ettirmesi, duruşmava gelmedıği \e*a ken- disini vekille temsil ettirmediği takdirdeduruşmaya gıyabında devam edilip karar venleceği, dava dilekçesi yenne kaim olmak üzere ilanen tebliğ olunur.(HUMK"nın 213-377. mad.) Basın: 46650 BİLKENT UNİVERSİTESİ 1. ULUSLARARASI ANADOLU MÜZİK FESTİVALİ AÇILIŞ KONSERİ Bilkent Uluslararası Akademik Sinf onietta Orkestrası Gürer AYKAL, şef İdil BİRET, piyano I 6 MARI 1 994 SAAT: 1 9.00'CİA BilkENi ÜNİVERSİTESİ Büyük SpoR SAIONU'NCJA, Sibelius "Finlandia"/ Beethoven " Sol maj. 4. Piyano Konçertotu, Op. Çfc'V Mendelssohn, Bartholdy, "Bir Yaz Gecesi Rfiyan" BILETLER : Bayram nedeniyle GIRIŞTE .sağlanabilir. SERVIS SAATLERİ : Milli Kütüphane'den 18.15 Bilkent'ten 21.00 BİLGI için ; 1 3.00 - 1 S.00 nra^ı 266 44 1 S, Fax : 266 41 '."•
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle