Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 MART1994 PAZAR
8 PAZAR YAZILARI
Yakın,amauzak
üdbzınöyküsü
Kapkara gözlerini kocaman
açsa da nafıle. Etrafını doğru
dürüst görmesine imkan yok.
Gözlerinden de siyah bir örtü
küçük kafasıru sarmış, nere-
deyse dizlerine iniyor. Ayak bi-
leklerinde nihayet bulan mor
bir pardösü giydirilmiş sırtına.
Başörtüsünün arkasında altın
sansı parlak bir çiçek işlemesi
var. Yonca güle benziyor.
Doktorun bekleme odasın-
da çocuklar yün halıyla kaplı
yere oturmuşlar, konuşuyor-
lar. Başörtülü kızın karşısmda
başı açık başka bir kız çocuğu
var. İki tane de oğlan. Onlann,
başlannı örtmesine gerek yok.
Blucinli ve kazakh kız tam
bir fırlama. Herkese sırayla is-
mini ve yaşını soruyor. Başı ör-
tülü olanın adı Dilek. Ada-
şımla öteki çocuklar hep aynı
yaşta olduklannı fark edip bu
komik tesadüfe gülmekten kı-
nüyorlar. On iki yaşındalar.
"Sen camiye gidiyor musun"
diye soruyor blucinli. Dilek sı-
kılıyor bu soruya. Öteki "Ha"
diye üsteleyince yüzüne gurur-
lu bir ifade oturtup Almanca
cevap veriyor: "Yalnız canım
istediği zaman gidiyorum."
Çocuklar Türkçeyle Alman-
ca kanşık konuşmayı sürdürü-
yorlar, bekleme odasındaki
Almanlann şaşkın bakışlan al-
tında. Alman haslalar, zaman
zaman kulaklanna çahnan Al-
manca sözlerden konuşmanın
mahiyetini anlamaya çalışı-
yorlar beceriksizce.
"Amaan" diyor blucinli kız,
"ben de gittim camiye, üç ke-
re." Durup parmaklanyla sa-
yıyor, "Yok dört kere gittim.
N'oldu sonra biliyor musun, çok
komik!'" Eğilıp başörtülü kızın
kulağına bir şeyler fısıldıyor.
Camide namaz İcılarken önün-
de duran kadının çorabına iliş-
kin bir şeyler anlatıyor galıba.
Belki kadıncağızın çorabı kaç-
mışü. kimbilir. Çocuklann
DİLEK
ZAPTÇ1OĞLU
neye, niçin güldüğünü anlama
yeteneğimiz olsaydı kuşkusuz
daha mutlu olurduk.
Başörtülü kız ötekinin elin-
den kurtulamıyor bir türlü,
"Seni annenler yüzmeye de
göfldermiyorlardır di mi" diye
soruyor blucinli. Dilek başını
sallayıp kara gözlerini hüzünlü
bir bakışla yere indiriyor. "Sı-
nıf gezilerine de gitmiyorsundur
sen?" Buna da cevap yok. Ba-
kışlanndaki kederli ifade artık
gözyaşı seline dönüşebilir her
an. İçimden araya girip "Ca-
nım bırak onla uğraşmayı, sen
yüzme öğrendin mi peki, onu
söyle!" filan demek gelıyor.
Blucinli devam ediyor: "Ben
cami mami, hoca moca, hiç sev-
miyorum valla" diyor. "Babam
da sevmiyo. Annem zorlana
gönderiyo cuma namazma."
Dilek gülüyor birden. "Neden
gülüyosun, n'olur söyle, hadii!"
diye sıkıştınyor çocuklar. Di-
lek konuşuyor: "Belki baban
namaza diye evden çıkıp kahve-
ye gjdiyorlar, sonra da e>e gelip
camiden geiiyorum diyodur."
Blucinli "Ben Kuran'ı oku-
dum" diyor. "Bir kere baştan
sona kadar okudum." Dilek
buna inanmaz gözlerle bakı-
yor, ama bir şey söylemiyor.
Dilek'in annesinin muayene
sırası gelince sohbet bitiyor.
Almanca "çiis" yani "hoşça-
kal" diyerek aynlıyorlar bir-
birlerinden. Berlın'de doğup
büyüyen Dilek. kocaman si-
yah gözleriyle başörtüsünün
elverdiğı ölçüde sevecen bir ba-
kış fırlaüyor yeni arkadaşlan-
na.
ZavalhBatı\ a
acımamakolıııazJaponya'nın. Almanya'nın,
İngiltere'nin halini nasıl bilirsi-
niz? Acizane. bendeniz iyi bilir-
dim. Herkesin evinin, arabası-
nın. şimdilerde işi olmasa da iş-
sizlik sıgortasının olmasına
bakıp "dolçe yita" yaşadıklan-
nı sanırdım. İçten içe kıskanç-
Uk krizlerine kapıhrdım. Me-
ğerse kazın ayağı öyle değil-
miş! Meğerse sırça köşkte de-
ğil, iğneli fıçıda otururlarmış...
Düşüncemi 180 derece de-
ğiştirmem vehimlerinden kay-
naklanmıyor. Sağlam tanık
ifadelerine dayanıyor. Hariç-
ten gazel okuma yanlışına ka-
pılmıyorum. Önyargılanmın
tabutunu çiviliyorum. Neler
olup bıttığini onlann ağzından
aktanyorum.
Kenji, çekik gözlü çalışkan
insanlann ülkesinden. Bir Ja-
pon. Ülkesinde sistem mühen-
disliği okuyor. Southampton'a
Ingilizce öğrenmeye gelmiş.
Türkiye'nin Japonya'yı kendi-
sine ömek aldığından, Türkle-
rin genelde Japonya'nın duru-
muna gıpta ettiğinden dem vu-
ruyorum. Fakat Kenji başka
telden çalıyor. Yaşam düze-
yinin gittikçe düştüğünü, Ja-
ponlann gittikçe daha mutsuz
olduklannı anlatıyor. "Birçok
şirket batıyor, işsizlik oranı çok
yüksek" diyor. Çizdiği tablo
hayli karanlık. Sarursınız ki bir
Üçüncü Dünya ülkesinin ce-
belleştiği şorunlan anlatıyor!
Kenji. İngiltere'ye gelmeden
SOUTHAMPTON
SUAT
TAŞPINAR
önce 2.5 ay Avrupa'yı dolaştı-
ğını da "vakayı adiye" babın-
dan aktanyor. Doğrusu içim
sızlıyor, zavallı Japonlann"fak-
rü zaruret içinde"
1
yaşadıklannı
ilk ağızdan dinlemek beni ke-
dere sevk ediyor.
Al Japonlan vur İngilizlere!
Zerre fark yok! îşsizlik oranı.
soğuk İngilizlerin zaten müsait
olan kanını donduruyor. Yıl-
lık enflasyon oranının yüzde
l'i aşması felaketin ayak sesi
olarak kabul ediyor. Basm ya-
yın organlannda, "Enflasyon
neden fırladı, nasd indirilebilir"
sorusu üzerinde kafa yorulu-
yor. İşsizlere devletin ödediği
haftalık 40 pound (yaklaşık
800 bin TL) ile 70 pound kadar
kira yardımı "sadaka" sayılı-
yor. Yoksulluk da. zenginlik
de görece kavramlar. Batılılar
5-10 sene önceki refahın ayak-
lannın altından kayıp gitmesi-
ne yanıyor, biz Avrupa Bir-
liği'ne kapağı atıp "zengin ol-
mak" istiyoruz, Ruslar aç kal-
mamak için Türkiye'yi ekmek
kapısı yapıp vücutlannı satı-
yor. Yaşam. hiç kimseyi mem-
nun edemiyor.
Birgarip 'turist'Turist denince, gezmek, gör-
mek amaayla başka yerlere gi-
den insan akla geliyor. Kimi
sırf gezmek. kimi tatil veya
dinlenmek amaayla "turist"
oluyor. Başka türlü "turist"
olunacağmı da "Turist Ömer"
fîlmini sa>Tnazsak insan düşü-
nemiyor.
Yurtdışında, özellikle Av-
rupa'dadeğişik ve farklı bir "tu-
ristik" olgu çıkıyor karşımıza.
Çalışmak, para kazanmak uğ-
runa, belki de nesi var, nesi
yok, satıp savıp. yurtdışına ka-
pağı atan yurttaşlanmız; aldı-
klan "turist" vizesinin gereği
olarak, kısa bir dönem için ger-
çekten "turizm ziyaretçisi"
oluyorlar. Diyelim ki vize süre-
si üç ay. Bu süre dolunca yurt-
taşımızın ziyaretine son \ erme-
si ve ülkesine geri dönmesi ge-
rekmektedir. Ancak geliş
amacı bu değildir. O, daha
uzun süre kalacak, çalışacak
ve kazanacaktır.
Bir iki kez de vize süresini
zor bela uzatacak, sonra ne
olacak? Bizim "turist", "ka-
çak" duruma düşmüştür. Za-
ten "kaçak" olarak bulduğu
işte, tekstil atölyesi ya da çiçek
bahçelerinde, "kaçak" olarak
çalışmaya devam edecek, ansı-
AMSTERDAM
ÖMER
FARUK
CİRAVOĞLU
zın çahnan kapısını pencere-
den çaktırmadan bakmadan
açmayacak, kahvede oturur-
ken, sokakta yürürken dikkat-
li olacaktır.
Artık yeni bir kimlik edin-
miş, isminin yanına "turist" sı-
fatı önlenemez bir şekilde gel-
miş oturmuştur. Onu ta-
nımlarken bu sıfatı kullanıl-
madan olmaz. Çünkü onu en
isabetli bu betimler ve sonraki
bütün sorulann önünü keser.
Akan sular durmuştur artık.
"Hüseyin, turisttir!" ya da "Hü-
seyin, turist olarak kalıy or!"
Avrupa ülke yönetimlerinin
"kaçak", "kaçak işçi", "iUe-
gal" gibi sıfatlarla tanımladık-
lan, bütün yabancılan suçla-
mak için kullandıklan insanlar
bu insanlardır.
Görüyor musunuz, ne çok
misyonu var şu bizim gariban
"turisTin.
Umutturen son terkedeninsanıİyimserle kötümser söyleşiyorlar-
mış. Kötümser her zamanki gibi ya-
kınmış:
- Her şey öylesine kötü ki, bundan
kötüsii olamaz!
İyimser itiraz etmiş:
- Niye olmasm? Pekala olabilir!..
Herhalde bu fıkrayı uyduranlar,
Sovyetler Birliği'nde onyıllardır sü-
ren "iyimserlik politikası"ndan bıkıp
usananlardı.
Evet. bir politikaydı burada iyim-
serlik. Marksizm-Leninizmin mantı-
ğında vardı. Her şey kötü de gitse, so-
nuç iyi olacaktı nasıl olsa. Sınıfsız, sö-
müriisüz, savaşsız bir dünya hedefıne
ulaşılması kaçınılmazdı. Geçici so-
runlar olabilirdi, ama partiye güven-
mek gerekirdi; o nasıl olsa bir yolunu
bulur, şorunlan çözerdi.
Tarihsel iyimserlikti bunun adı.
Kuşaktan kuşağa devredildi. Kah
yurttaşhk görevi oldu, kah yaşam
tarzına dönüştü.
Rastlantıyla karşılaştığın bir
tanıdığa nasıl olduğunu sorduğunda,
o elini yumruk yapıp baş parmağım
havaya doğru kaldırarak gülümserdi:
- Herkesten daha iyiyim!
Ekmek kavgası yoktu o zamanlar.
İş sayısı, işçi sayısını geçiyordu. Işgü-
cü sahibinin kapris yapması olasıydı.
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
Batı'nın ^çennet yüzû" de bilinmiyor-
du pek. Üstelik devletin gücüne gü-
ven duyuluyordu. Kötümser olmak
için fazla neden yoktu. Tabii
karşılıksız sevdalananlar vardı. Ama
o kadan olacaktı.
Zamanla her şey değişmeye baş-
ladı. Aslanın ağzına düştü ekmek.
İşçi olmak değil. iş bulmak hüner
oldu. Batı'da. sömürüden başka şey-
ler de olduğunu öğrenmeye başladı
insanlar.
Kendi devletlerinin ise efsane ol-
madığını fark ettiler. İyimser olmak
için fazla neden yoktu. Karşıbksız
sevdalar bile daha fazla yakıyordu
artık insanın içini.
Rastlantıyla karşılaştığın tanıdık-
lar. nasıl olduklannı sorduğunda,
ellerini çaresizlikle iki yana açıp yakı-
nmaya başladılar:
- Nasıl olayım? Görüyorsun y aşantı-
mızı...
Tarihsel iyimserlik, yerini tarihsel
kötümserliğe bıraktı. lyimserlik ap-
tallıkla. kötümserlik gerçekçilikle öz-
deşleştirilmeye başlandı. Olumsuzu
düşünmek, olumsuzdan söz etmek
yaşam tarzı haline geldi. Gülümseme
cimrisi oldu herkes.
Rusya kurtulmaz, bunalım bitmez
diyenler arttı.
Oysa kötümserler ülkesi Rusya,
hala dünyanın en büyük ve en zengin
ülkelerinden biriydi.
Kurtulmak için gereksinim duydu-
ğu ilk şey ise iyimserlikti.
Gerçekçi bir iyimserlik...
Unlüevlere
maviplakalar
KU^UK V UZJ
? MiUetler'in petrol ve silah ambargosu uyguladığı
JAŞ K J U ^ U ^ U Haiti'nin başkenti Port-Au Prince'ten günlük bir manzara.
Elkrinde sıkı sıkıya tutrukları boş kaplarıyla bir aıay küçük çocuk sıraya girmiş, yemck bekliyor. l luslararası bir yardım kuru-
luşunun dağıttığı günlük tayınla doymayacaklarını bilecek kadar büyükler. Evlerinde neden sıcak aş pişmediğini bilemeyecek
kadar da küçük. Ambargo, hükümetin darfoe ile devrilen Devlet Baskanı Aristide'in vurda dönmesine izin vermesine dek sürecek.
Hiç istila görmemiş Londra,
ama geçen büyük savaşta yan-
mış yıkılmış. Sadece Londra da
değil. Kuzeylerdeki sanayi
kentleri de. Onun için. bu tarihi
kentlerin birçok yeri bugün çü-
rük diş gibi modern yapılarla
dolu.
Dış yüzey planlan çıkarülmış
tarihi yapılar, yeniden aynı pla-
na uygun onanlmış. Ama bun-
lar sayıca az. Yerlerinde bugün
post-modern cam ve çelik yapı-
lar yükseliyor. Kimi hoş. kimi
felaket. Ama Londra elbette bir
İstanbul'un tarih talanına, bun-
ca yıkıma rağmen uğramamış
bir kent. Hele Londra dışında
bazı öyle kentler kasabalar var
ki tarihten kalma birer kartpos-
tal.
İngilizler, Londra'da yaşa-
mış ünlülerin evlerini de yine bu
tarih bilinci ile koruyorlar. Ara-
da yıkılmadan kalmış olanlan
tabii. Bunlara yuvarlak sera-
mik mavi plakalar takıhyor.
Üzerinde. kim yaşamış. ne za-
man yaşamış, kimmiş yazılı.
Mavi plakalı tek Türk var.
Tanzimat Fermanı ile ünlü
Mustafa Reşit Paşa. Londra el-
çisiyken oturduğu e\ hala
ayakta. Yıl 1839. Vann hesap
edin. İstanbul'da bu kadar eski
bir ev. olsa olsa yabancı konso-
losluktur. kilisedir. camidir.
Biz. alimallah birakmayız. yı-
kanz. Üzerinden yol geciririz,
dümdüz ederiz. Elin oğlu ise
bakar. okşar, sever. korur.
Hem de tepesine düşen kaç bin
ton bomba ardından yapar bu-
nu.
Londra'da yaşamış başka
ünlü Türkler için ise mavi plaka
LONDRA
EDtP EMtL
ÖYMEN
yok. Örneğin ilk akla gelen isim
Namık Kemal. Ve onunla bir
süre Londra'da Hürriyet Gaze-
tesi'ni yayımlayan Ziya Paşa.
Dönemin ünlü mültecilerinden
biri de Ali Suavi. 1867'de Lond-
ra'da Muhbir gazetesini, yani
Türkiye dışındaki ilk gazeteyi
yayımlayan... Bu isimler Türk
düşünce, kültür ve anayasa ta-
rihinde önemli. Ama bizim için
önemli. tngiliz için değil. Çün-
kü Londra, eskiden beri, dün-
yanın dört bir yanından gelen.
kendi hükümetlerine ters düş-
müş mültecilerle dolup taşmış.
İngiltere Vakıflar İdaresi'nin,
her mültecinin kaldığı eve taka-
cak mavi plakası yok. En ünlü-
sü sayılan Marx ve Engels, çok
adres değiştirmişler. Marx'ınki
şımdi lokanta ve randevu evleri
arasında kalan ünlü Soho'da.
Engels'inkiyse o zaman da şim-
di de kibarlığını koruyan bir
semtte.
Londra'yı bir ara mesken tu-
tan mavi plakalılar arasında
kimler yok ki? Mozart'tan Fk>
rence Nightingale'e, Van Gogh'-
dan Yorgo Seferis'e, Chopin'-
den Berlioz'a kadar bir sürü
ünlü. Şarlo olarak bilinen
Charles Chaplin ise en yeni ma-
vi plakalılardan. Güney Lond-
ra doğumluydu Şarlo.
Genç erkekler w
baba' rolüne özendiriliyorSosyal demokrat eğilimlı sendika-
lar, şu sıralarda haşin görünüşlü mo-
dern genç erkekleri babalık rolüne
alıştırmaya çalışıyorlar. Sendikalar,
sosyal demokrat ağırhklı koalisyon
hükümetinin ekonomik politikalanna
destek vermek amaayla genç erkekleri
babalık rolüne özendirmeyi hedefle-
yen bir kampanya başlattılar. Kam-
panya dolayısıyla gazetelere verilen
ilanlarla, cafe ve barlarda ücretsiz
dağıtılan kartpostallardaki sert bakışı,
deri cekcti ve üç günlük sakalıyla haşin
bir görünüm arz edcn genç erkek,
"Bana şimdiye kadar bir çok ad taktı-
lar, ama ben en çok, bana 'baba' den-
mesinden hoşlanıyorum" diyor.
Sosyal demokrat ağırhklı hüküme-
tin işsizlikle mücadele programına sa-
hip çıkan sendikalann genç babalara
yönelik kampanyası, erkekleri, yıl-
başından itibaren uygulamaya konan
babalık izni hakkından yararlanmaya
çağınyor.
Şimdi "Sosyal demokratların ekono-
mik politikalanyla babalık rolünün ne
alakası var" gıbı bir soru akla gelebılir.
Ama sosyal demokratlar çarpsın ki
var. Çünkü sosyal demokratlar. beş
nülyonluk ülkede üç yüz bini aşan işsiz
sayısını azaltabilmek için önlem üzeri-
ne önlem ahyorlar, yasa üzerine yasa
çıkanyorlar. Babalık izni yasası da işte
bu yasalardan biri.
Benim "babalık izni yasası" dediği-
ne bakmayın, aslında uygulama hem
anne hem de baba için geçerli oldu-
ğundan. "çocuk bakımı izni" diye ad-
landınlıyor. Yasa, küçük çocuğu bu-
lunan anne-babalara, işlerinden bir
yıla kadar izin alarak çocuklanna ba-
kabilme hakkı tanıyor. Devlet, anne-
babalara bu süre içinde işsizlik para-
sıyla eş düzeyde bir ücret ödüyor. Hü-
kümet, aynca uygulamayı cazip kı-
labilmek için belediyelere ek yardım
yapma hakkı tanıdı. Belediyelerin bu
işten kan ise. izin alan anne-babalann
KOPENHAG
FERRUH
YILMAZ
çocuklanna yönelik çocuk yuvası gi-
derlerinden kurtulmak oluyor.
Uygulama, çocuk bakımı izni alan
anne-babalann yerine işsielerin işe alı-
nmasını öngörüyor. Çocuk bakımı
izni alan anne-babalar. işsizlikle ilgili
istatistiklerden düşeceğinden. işsiz sa-
yısı da en azından istatistiksel açıdan
azalmış olacak. Yasa bundan başka.
uzun süredir çalışma piyasasından
uzak kalmış işsizlere, çalışma rutınini
tekrar kazandırmayı ve kaybolan öz-
güvenlerini yeniden yaratmayı da he-
defliyor. Hükümet boylelikle bir taşla
iki kuş vuruyor vurmasına da. uygula-
manın ilk aylannda izin için başvuran-
lann topoğrafyasına bakıldığında.
sendikalann harekete geçmesine ne-
den olan ilginç bir göriinümün ortaya
çıkıyor. İstatistiklere göre şimdiye ka-
dar izin için başvuranlann yüzde 93"-
ünü kadınlar oluşturuyor. Üstelik bu
kadınlann da büyük bir çoğunluğu
mesleki eğjtimden yoksun ve gelir dü-
zeyleri en düşük kesımlerden geliyor.
Bu görünüm, çocuk bakımı izninin
y aygmlaşmasmın önünde iki ayn en-
gel olduğunu ortaya çıkardı. Birincisi.
geleneksel erkek kimliğinin. kadınla-
nn iş piyasasında hemen hemen erkek-
ler kadar etkin olduğu Danimarka
gibi bir ülkede bile halen geçerli oldu-
ğu olgusu. Erkekler hala, kendilerini
çocuk bakmakla yükümlü ebeveynler
olarak algılamıyorlar ve çocuk bakı-
mının kadının görevi olduğunu dü-
şünmeye devam ediyorlar. işte sendi-
kalan, toplumdaki "baba" imajmı de-
ğiştirmeye yönelik kampanyaya iten
nedenlerin başında bu eğilim geliyor.
Her ne kadar sendikalann kampan-
yasının ağırlık noktası, genç erkekleri
babalık rolüne alıştırmaya yönelik ol-
sa da kampanyanın daha lalı kalan
yönü. isıatistikierin ortaya çıkardığı
ikinci noktada yoğunlaşıyor. O da ca-
hşanlann, çocuk bakımı iznini, kari-
yerlerinin önünde engel olarak görme-
leri. İzin için başvuran kadınlann eği-
tim düzeyi ve çalıştıklan işlerin kalifıye
eleman gerektirmemesi. kariyer hırsı-
nın. erkekler kadar bu imkana sahip
kadınlar için de geçerli olduğunu gös-
teriyor. Kariyer yapmak isteyen erkek
ve İcadm. çocuk bakımı gibi "banal"
bir nedenden dolayı işyerinden uzun
süre uzak kalmayı göze alamıyor.
Gerçi kadınlar henüz. kariyer yapabil-
mek için çocuk yapmaktan vazgeçme-
diler. ama işinde yükselme hırsından
dolayı çocuk sahibi olmamayı seçen
kadınlann sayısı da gün geçtikçe artı-
vor.
Rıısya'ımıOrtadoğuatağı
• Rusya Dışişleri Bakanı Kozirev, önceki gün
Tunus'a geçerek FKÖ lideri Arafat ile görüştü.
Dış Haberler Servisi - Rusya
Dışişleri Bakanı Andrey Kozi-
rev. El Halil katliamından son-
ra görüşmelerden çekilen Fjlis-
tin^Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'-
nün banş görüşmelerine yeni-
den başlamayı kabul ettiğini
açıkladı. İsrail eski Savunma
Bakanı. işgal altındaki toprak-
larda görev yapan İsrail polisi-
ne "Araplara ateş açsalar dahi
Yahudi yerleşimcUere ateş açıl-
maması" yönünde verilen em-
rin yasal olmadığını söyledi.
Resmi bir ziyarette bulun-
mak için Ortadoğu'ya giden
Rusya Dışişleri Bakanı Kozi-
rev. önceki gün İşrail'den Tu-
nus'a geçerek FKÖ lideri Yaser
Arafat ile görüştü. Görüşme
sonrası yaptığı açıklamada Ko-
zirev. Arafat'ın banş görüşme-
lerine başlamaya haar oldukla-
nnı söylediğini bildirdi.
Kozirev ile birlikte basın top-
lantısı düzenleyen Arafat ise ih-
tiyatlı davranarak, halen BM
Güvenlik Konseyi'nin oylama-
sını beklediklerini söyledi.
Arafat, "FKÖ banş sûrecine
bağlıdır. Ancak İsrail işgaü al-
tındaki topraklarda vasavan
halkımızın güvenliği konusunda
da garantiler istiyoruz" dedi.
Bu arada, BM Güvenlik
Konseyi, Rusya'nın isteği üze-
rine El Hahl katliamıyla ilgili
karar tasansını görüşmek üzere
bugün yapmayı tasarladığı top-
lantıyı yanna erteledi. Rusya'-
nın bu girişimi, Ortadoğu banş
sürecinde daha etkin bir rol üst-
lenme çabası olarak nitelendiri-
liyor.
Diplomatik kaynaklar, İs-
rail'den sonra Tunus'a gelen ve
Kahire'yi de ziyaret etmesi bek-
lenen Kozirev'in Ortadoğu ba-
nş görüşmelerinin nisanın ilk
haftasında Moskova'da yapıl-
ması konusunda görüş birliği
sağlamaya çalıştığı görüşünde
birleşiyorlar.
El Halil katliamının kınan-
masıyla ilgili karar tasansının
tartışılması, FKÖ'yü ön şart
ileri sürmeden banş görüşme-
lerine dönmeye zorlayan ABD
tarafından 15gündürengelleni-
yor.
FKÖ ise ABD'nin Filistinli-
ler banş görüşmelerine dörune-
diği takdirde BM Güvenlik
Konseyi'nin katliamın kınan-
masına ilişkin alacağı karannı
veto edeceğine dair açıklaması-
nı şantaj olarak nitelendiriyor.
Aşın sağa Likud Bloku'una
mensup eski Savunma Bakanı
Dan Meridor. İsrail radyoşuna
dün yaptığı açıklamada, İsrail
polisine Yahudi yerleşimcilere
ateş açılmaması konusunda ve-
rilen emrin yasal olmadığını,
gayri ahlaki ve kabul edilemez
olduğunu belirterek. İsrail as-
kerlerinin kendini savunmaya
giren her koşulda silahlannı
kullanma yetkisine sahip ol-
duklannı bildirdi.
İsrail işgali altındaki Batı Şe-
ria'nın El Halil kentinde 25 şu-
batta meydana gelen ve en az 63
kişinin ölümüyle sonuçlanan
katliam soruşturması sürerken,
önceki gün ifade veren İsrail
Polis Müdürü Meir Tayyar'ın
açıklaması ortalığı kanştırdı.
Meir, açıklamasında olay günü
İsrail polisine "Araplara ateş
açsalar dahi Musevilere ateş açıl-
maması" konusunda kendileri-
ne sıkı tah'mat verildiğini söyle-
di. Meir bu talimat üzerine po-
lislerin kendilerini güvenceye
aldıktan sonra Musevi saldır-
ganın mermilerinin bitmesini
beklemek, ondan sonra onu et-
kisiz hale getirmek zorunda
kaldıklannı anlattı.
DEMOKRASİBUMU?
Hükümetten sonra parlamento da boyıın eğdi ve demokrasinin gelişimini kendi elleriyle boğmayi kabullendi.
DEP binalan bombalanıp. partinin aday lan gözaltına alınırken. Olağanüstü Hal Bölgesi'nde özel secim uygu-
lamalan dayatıhrken, bütün bu gelişmelere karşı çıkması gereken Meclis. bedeninin bir bolümünü kendi elkriy le
kesti, sekiz milletvekilinin dokunulmazlığını kaldınp onlan. Meclıs'i abluka altına alan güçlere tesüm etti.
Biz aşağıda imzası olanlar. bütün bu gelişmeler karşıanda sustnayacağız. Demokratik haklan ayaklar altına
alınan DEP ile dayanışma için. kendını ifade etmesi engellenen insanlann yanında olduğumuzu dmurmak için.
sadece bu kadar da değil. hepimizin özlemi olan demokrasL banş \e özgürlük için. bizi birbirimize düşman et-
mek ısteyenlere ınat kardeşlik için. DEP"e bayram ziyaretine gidıvoruz.
İster DEP gibi duşünün. ister farklı. vann hepinizi orada buluşmaya çağınyoruz.
Tarih: 14 Mart 1994 Pazartesı. saat: '12.00.
Yer DEP İl Merkezi. Valikonağı Cad. Harbiye.
Erean Kanar (İHD k . Şb. Bjk). Ali Rıza Dizdar (ÇHD), \ icdan Bavkara (Tüm-Bel-Sen. Genel Bşk.), Ali
Oral (Bem-Sen Gend Bşk.), Ismat Aktaş (Eğitaen Genel Bşk.), Sabri Topçu (Tünıtis Genel Bşk.). Vahit Genç
(Tanm-Sen Genel Bsk.). F«^i Gerçek (Tüm-Sağbk-Sen. Genel Bşk.). Rıza Turgut (Selühra-Iş İsL Şb. Bşk.).
Hasan Saygüı (Tes-lş 1 No.lu Şb. Bşk). Haştnet Zeybek. Levent Serfaan, Arif fyidoğan, Plasan Girit, Gencay
Gürşoy. Şahika YOkael, Deniz Türkali, Nur Sürer. Orhan Pamuk, Oya Baydar. Murathan Mııngan. Ataol Beh-
ramoğlu. Kenıal özer, Sunay AJun. Sungur Sa»Tan, Mehraet Ali Arsian, Ferhat Tunç, Ükay Demir, >adire
Mater. Melek Llagay. Cezmi Ersöz. tnci Hekimoğlıı, Ok^an Özferendeci, Orhan Aydın. Işıtan Gündüz, Gûlnur
Savran, Stella fhadia. Fatmagül Berktay, Rezzan Tuncay. Haeer Ansal. Eren Keskin. Ayşe Günavsu. Şadi
Ozansü. Necmi Demir. Selçuk Polat. Hürriyet Şener, Chat Büyük. Şaban tba. Neşe Ozan, Samet Güeİü. Ergül
Çetin, Gönül Morgül. Filiz Karakuş. Funda Sünnetçioğlu, Deniz Tanyel, Ayşe Kayhan. Nimet Tannkulu. >ev-
zat Onaran, Fethiye Çetin, Selahattin Doğru. Lütfıye Ateş. Sonat Zelvut, Vesile Ozdem, Muhittin kargın. Kev-
ser Çoruh. Hakkı Yükselen, Suat Bilgi. Hülya karataş, Ozlem GüreL, Tıd Sualp, Özcan Kılıç. Hasan Mantıeu
Rıfat Seyran, Necdet Okcan. Ali Fırat. Orhan Cerav. Ha»an San. >evzat Kuloğlu, Ferhan Umruk, Hasan Cey-
lan, Nuran Kıbe. Özhan Kılıç, Ali Can. Erhan L'nsal, Songül Aytemur, Ereüment Şevle. Derya Say, Şehmug
Erol, Cihan Karta]. Ömer Fikret, Orhan Kahyaoğlu, trfan Erdemoğlu. Ufuk Tuğran, Orhan Altuğ, Metin Ko-
zan, Fatma Kanar, Hürriyet Erçelik. \ elda.
T.C.Bakırköy8.Asliye
Hukuk Mahkemesi Esas
No: 1993 719, Karar No:
1994/54 sayılı karan ile
nüfus kütüğünde Vildan
olarak kayıtlı ismim. Suat
olarak değiştirilmiştir.
SUATOKYAY
Romanlannız ve
ansiklopedileriniz
yerinizden alınır.
Tel:5540804
Nüfus cüzdanımı yitırdim.
Hükümsüzdür.
AÜDÜZGÜS
BİZİMKÖY
Mahmut Makal
13. bası 50.000 (KDV içinde)
Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad.
39-41 Cağaloğlu-htanbul
Sağlık cüzdanımı yitırdim.
Geçersızdir.
TVĞRUL KÜRŞA TAKPINAR