25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 MART1994 PAZAR 8 PAZAR YAZILARI Yakın,amauzak üdbzınöyküsü Kapkara gözlerini kocaman açsa da nafıle. Etrafını doğru dürüst görmesine imkan yok. Gözlerinden de siyah bir örtü küçük kafasıru sarmış, nere- deyse dizlerine iniyor. Ayak bi- leklerinde nihayet bulan mor bir pardösü giydirilmiş sırtına. Başörtüsünün arkasında altın sansı parlak bir çiçek işlemesi var. Yonca güle benziyor. Doktorun bekleme odasın- da çocuklar yün halıyla kaplı yere oturmuşlar, konuşuyor- lar. Başörtülü kızın karşısmda başı açık başka bir kız çocuğu var. İki tane de oğlan. Onlann, başlannı örtmesine gerek yok. Blucinli ve kazakh kız tam bir fırlama. Herkese sırayla is- mini ve yaşını soruyor. Başı ör- tülü olanın adı Dilek. Ada- şımla öteki çocuklar hep aynı yaşta olduklannı fark edip bu komik tesadüfe gülmekten kı- nüyorlar. On iki yaşındalar. "Sen camiye gidiyor musun" diye soruyor blucinli. Dilek sı- kılıyor bu soruya. Öteki "Ha" diye üsteleyince yüzüne gurur- lu bir ifade oturtup Almanca cevap veriyor: "Yalnız canım istediği zaman gidiyorum." Çocuklar Türkçeyle Alman- ca kanşık konuşmayı sürdürü- yorlar, bekleme odasındaki Almanlann şaşkın bakışlan al- tında. Alman haslalar, zaman zaman kulaklanna çahnan Al- manca sözlerden konuşmanın mahiyetini anlamaya çalışı- yorlar beceriksizce. "Amaan" diyor blucinli kız, "ben de gittim camiye, üç ke- re." Durup parmaklanyla sa- yıyor, "Yok dört kere gittim. N'oldu sonra biliyor musun, çok komik!'" Eğilıp başörtülü kızın kulağına bir şeyler fısıldıyor. Camide namaz İcılarken önün- de duran kadının çorabına iliş- kin bir şeyler anlatıyor galıba. Belki kadıncağızın çorabı kaç- mışü. kimbilir. Çocuklann DİLEK ZAPTÇ1OĞLU neye, niçin güldüğünü anlama yeteneğimiz olsaydı kuşkusuz daha mutlu olurduk. Başörtülü kız ötekinin elin- den kurtulamıyor bir türlü, "Seni annenler yüzmeye de göfldermiyorlardır di mi" diye soruyor blucinli. Dilek başını sallayıp kara gözlerini hüzünlü bir bakışla yere indiriyor. "Sı- nıf gezilerine de gitmiyorsundur sen?" Buna da cevap yok. Ba- kışlanndaki kederli ifade artık gözyaşı seline dönüşebilir her an. İçimden araya girip "Ca- nım bırak onla uğraşmayı, sen yüzme öğrendin mi peki, onu söyle!" filan demek gelıyor. Blucinli devam ediyor: "Ben cami mami, hoca moca, hiç sev- miyorum valla" diyor. "Babam da sevmiyo. Annem zorlana gönderiyo cuma namazma." Dilek gülüyor birden. "Neden gülüyosun, n'olur söyle, hadii!" diye sıkıştınyor çocuklar. Di- lek konuşuyor: "Belki baban namaza diye evden çıkıp kahve- ye gjdiyorlar, sonra da e>e gelip camiden geiiyorum diyodur." Blucinli "Ben Kuran'ı oku- dum" diyor. "Bir kere baştan sona kadar okudum." Dilek buna inanmaz gözlerle bakı- yor, ama bir şey söylemiyor. Dilek'in annesinin muayene sırası gelince sohbet bitiyor. Almanca "çiis" yani "hoşça- kal" diyerek aynlıyorlar bir- birlerinden. Berlın'de doğup büyüyen Dilek. kocaman si- yah gözleriyle başörtüsünün elverdiğı ölçüde sevecen bir ba- kış fırlaüyor yeni arkadaşlan- na. ZavalhBatı\ a acımamakolıııazJaponya'nın. Almanya'nın, İngiltere'nin halini nasıl bilirsi- niz? Acizane. bendeniz iyi bilir- dim. Herkesin evinin, arabası- nın. şimdilerde işi olmasa da iş- sizlik sıgortasının olmasına bakıp "dolçe yita" yaşadıklan- nı sanırdım. İçten içe kıskanç- Uk krizlerine kapıhrdım. Me- ğerse kazın ayağı öyle değil- miş! Meğerse sırça köşkte de- ğil, iğneli fıçıda otururlarmış... Düşüncemi 180 derece de- ğiştirmem vehimlerinden kay- naklanmıyor. Sağlam tanık ifadelerine dayanıyor. Hariç- ten gazel okuma yanlışına ka- pılmıyorum. Önyargılanmın tabutunu çiviliyorum. Neler olup bıttığini onlann ağzından aktanyorum. Kenji, çekik gözlü çalışkan insanlann ülkesinden. Bir Ja- pon. Ülkesinde sistem mühen- disliği okuyor. Southampton'a Ingilizce öğrenmeye gelmiş. Türkiye'nin Japonya'yı kendi- sine ömek aldığından, Türkle- rin genelde Japonya'nın duru- muna gıpta ettiğinden dem vu- ruyorum. Fakat Kenji başka telden çalıyor. Yaşam düze- yinin gittikçe düştüğünü, Ja- ponlann gittikçe daha mutsuz olduklannı anlatıyor. "Birçok şirket batıyor, işsizlik oranı çok yüksek" diyor. Çizdiği tablo hayli karanlık. Sarursınız ki bir Üçüncü Dünya ülkesinin ce- belleştiği şorunlan anlatıyor! Kenji. İngiltere'ye gelmeden SOUTHAMPTON SUAT TAŞPINAR önce 2.5 ay Avrupa'yı dolaştı- ğını da "vakayı adiye" babın- dan aktanyor. Doğrusu içim sızlıyor, zavallı Japonlann"fak- rü zaruret içinde" 1 yaşadıklannı ilk ağızdan dinlemek beni ke- dere sevk ediyor. Al Japonlan vur İngilizlere! Zerre fark yok! îşsizlik oranı. soğuk İngilizlerin zaten müsait olan kanını donduruyor. Yıl- lık enflasyon oranının yüzde l'i aşması felaketin ayak sesi olarak kabul ediyor. Basm ya- yın organlannda, "Enflasyon neden fırladı, nasd indirilebilir" sorusu üzerinde kafa yorulu- yor. İşsizlere devletin ödediği haftalık 40 pound (yaklaşık 800 bin TL) ile 70 pound kadar kira yardımı "sadaka" sayılı- yor. Yoksulluk da. zenginlik de görece kavramlar. Batılılar 5-10 sene önceki refahın ayak- lannın altından kayıp gitmesi- ne yanıyor, biz Avrupa Bir- liği'ne kapağı atıp "zengin ol- mak" istiyoruz, Ruslar aç kal- mamak için Türkiye'yi ekmek kapısı yapıp vücutlannı satı- yor. Yaşam. hiç kimseyi mem- nun edemiyor. Birgarip 'turist'Turist denince, gezmek, gör- mek amaayla başka yerlere gi- den insan akla geliyor. Kimi sırf gezmek. kimi tatil veya dinlenmek amaayla "turist" oluyor. Başka türlü "turist" olunacağmı da "Turist Ömer" fîlmini sa>Tnazsak insan düşü- nemiyor. Yurtdışında, özellikle Av- rupa'dadeğişik ve farklı bir "tu- ristik" olgu çıkıyor karşımıza. Çalışmak, para kazanmak uğ- runa, belki de nesi var, nesi yok, satıp savıp. yurtdışına ka- pağı atan yurttaşlanmız; aldı- klan "turist" vizesinin gereği olarak, kısa bir dönem için ger- çekten "turizm ziyaretçisi" oluyorlar. Diyelim ki vize süre- si üç ay. Bu süre dolunca yurt- taşımızın ziyaretine son \ erme- si ve ülkesine geri dönmesi ge- rekmektedir. Ancak geliş amacı bu değildir. O, daha uzun süre kalacak, çalışacak ve kazanacaktır. Bir iki kez de vize süresini zor bela uzatacak, sonra ne olacak? Bizim "turist", "ka- çak" duruma düşmüştür. Za- ten "kaçak" olarak bulduğu işte, tekstil atölyesi ya da çiçek bahçelerinde, "kaçak" olarak çalışmaya devam edecek, ansı- AMSTERDAM ÖMER FARUK CİRAVOĞLU zın çahnan kapısını pencere- den çaktırmadan bakmadan açmayacak, kahvede oturur- ken, sokakta yürürken dikkat- li olacaktır. Artık yeni bir kimlik edin- miş, isminin yanına "turist" sı- fatı önlenemez bir şekilde gel- miş oturmuştur. Onu ta- nımlarken bu sıfatı kullanıl- madan olmaz. Çünkü onu en isabetli bu betimler ve sonraki bütün sorulann önünü keser. Akan sular durmuştur artık. "Hüseyin, turisttir!" ya da "Hü- seyin, turist olarak kalıy or!" Avrupa ülke yönetimlerinin "kaçak", "kaçak işçi", "iUe- gal" gibi sıfatlarla tanımladık- lan, bütün yabancılan suçla- mak için kullandıklan insanlar bu insanlardır. Görüyor musunuz, ne çok misyonu var şu bizim gariban "turisTin. Umutturen son terkedeninsanıİyimserle kötümser söyleşiyorlar- mış. Kötümser her zamanki gibi ya- kınmış: - Her şey öylesine kötü ki, bundan kötüsii olamaz! İyimser itiraz etmiş: - Niye olmasm? Pekala olabilir!.. Herhalde bu fıkrayı uyduranlar, Sovyetler Birliği'nde onyıllardır sü- ren "iyimserlik politikası"ndan bıkıp usananlardı. Evet. bir politikaydı burada iyim- serlik. Marksizm-Leninizmin mantı- ğında vardı. Her şey kötü de gitse, so- nuç iyi olacaktı nasıl olsa. Sınıfsız, sö- müriisüz, savaşsız bir dünya hedefıne ulaşılması kaçınılmazdı. Geçici so- runlar olabilirdi, ama partiye güven- mek gerekirdi; o nasıl olsa bir yolunu bulur, şorunlan çözerdi. Tarihsel iyimserlikti bunun adı. Kuşaktan kuşağa devredildi. Kah yurttaşhk görevi oldu, kah yaşam tarzına dönüştü. Rastlantıyla karşılaştığın bir tanıdığa nasıl olduğunu sorduğunda, o elini yumruk yapıp baş parmağım havaya doğru kaldırarak gülümserdi: - Herkesten daha iyiyim! Ekmek kavgası yoktu o zamanlar. İş sayısı, işçi sayısını geçiyordu. Işgü- cü sahibinin kapris yapması olasıydı. MOSKOVA HAKAN AKSAY Batı'nın ^çennet yüzû" de bilinmiyor- du pek. Üstelik devletin gücüne gü- ven duyuluyordu. Kötümser olmak için fazla neden yoktu. Tabii karşılıksız sevdalananlar vardı. Ama o kadan olacaktı. Zamanla her şey değişmeye baş- ladı. Aslanın ağzına düştü ekmek. İşçi olmak değil. iş bulmak hüner oldu. Batı'da. sömürüden başka şey- ler de olduğunu öğrenmeye başladı insanlar. Kendi devletlerinin ise efsane ol- madığını fark ettiler. İyimser olmak için fazla neden yoktu. Karşıbksız sevdalar bile daha fazla yakıyordu artık insanın içini. Rastlantıyla karşılaştığın tanıdık- lar. nasıl olduklannı sorduğunda, ellerini çaresizlikle iki yana açıp yakı- nmaya başladılar: - Nasıl olayım? Görüyorsun y aşantı- mızı... Tarihsel iyimserlik, yerini tarihsel kötümserliğe bıraktı. lyimserlik ap- tallıkla. kötümserlik gerçekçilikle öz- deşleştirilmeye başlandı. Olumsuzu düşünmek, olumsuzdan söz etmek yaşam tarzı haline geldi. Gülümseme cimrisi oldu herkes. Rusya kurtulmaz, bunalım bitmez diyenler arttı. Oysa kötümserler ülkesi Rusya, hala dünyanın en büyük ve en zengin ülkelerinden biriydi. Kurtulmak için gereksinim duydu- ğu ilk şey ise iyimserlikti. Gerçekçi bir iyimserlik... Unlüevlere maviplakalar KU^UK V UZJ ? MiUetler'in petrol ve silah ambargosu uyguladığı JAŞ K J U ^ U ^ U Haiti'nin başkenti Port-Au Prince'ten günlük bir manzara. Elkrinde sıkı sıkıya tutrukları boş kaplarıyla bir aıay küçük çocuk sıraya girmiş, yemck bekliyor. l luslararası bir yardım kuru- luşunun dağıttığı günlük tayınla doymayacaklarını bilecek kadar büyükler. Evlerinde neden sıcak aş pişmediğini bilemeyecek kadar da küçük. Ambargo, hükümetin darfoe ile devrilen Devlet Baskanı Aristide'in vurda dönmesine izin vermesine dek sürecek. Hiç istila görmemiş Londra, ama geçen büyük savaşta yan- mış yıkılmış. Sadece Londra da değil. Kuzeylerdeki sanayi kentleri de. Onun için. bu tarihi kentlerin birçok yeri bugün çü- rük diş gibi modern yapılarla dolu. Dış yüzey planlan çıkarülmış tarihi yapılar, yeniden aynı pla- na uygun onanlmış. Ama bun- lar sayıca az. Yerlerinde bugün post-modern cam ve çelik yapı- lar yükseliyor. Kimi hoş. kimi felaket. Ama Londra elbette bir İstanbul'un tarih talanına, bun- ca yıkıma rağmen uğramamış bir kent. Hele Londra dışında bazı öyle kentler kasabalar var ki tarihten kalma birer kartpos- tal. İngilizler, Londra'da yaşa- mış ünlülerin evlerini de yine bu tarih bilinci ile koruyorlar. Ara- da yıkılmadan kalmış olanlan tabii. Bunlara yuvarlak sera- mik mavi plakalar takıhyor. Üzerinde. kim yaşamış. ne za- man yaşamış, kimmiş yazılı. Mavi plakalı tek Türk var. Tanzimat Fermanı ile ünlü Mustafa Reşit Paşa. Londra el- çisiyken oturduğu e\ hala ayakta. Yıl 1839. Vann hesap edin. İstanbul'da bu kadar eski bir ev. olsa olsa yabancı konso- losluktur. kilisedir. camidir. Biz. alimallah birakmayız. yı- kanz. Üzerinden yol geciririz, dümdüz ederiz. Elin oğlu ise bakar. okşar, sever. korur. Hem de tepesine düşen kaç bin ton bomba ardından yapar bu- nu. Londra'da yaşamış başka ünlü Türkler için ise mavi plaka LONDRA EDtP EMtL ÖYMEN yok. Örneğin ilk akla gelen isim Namık Kemal. Ve onunla bir süre Londra'da Hürriyet Gaze- tesi'ni yayımlayan Ziya Paşa. Dönemin ünlü mültecilerinden biri de Ali Suavi. 1867'de Lond- ra'da Muhbir gazetesini, yani Türkiye dışındaki ilk gazeteyi yayımlayan... Bu isimler Türk düşünce, kültür ve anayasa ta- rihinde önemli. Ama bizim için önemli. tngiliz için değil. Çün- kü Londra, eskiden beri, dün- yanın dört bir yanından gelen. kendi hükümetlerine ters düş- müş mültecilerle dolup taşmış. İngiltere Vakıflar İdaresi'nin, her mültecinin kaldığı eve taka- cak mavi plakası yok. En ünlü- sü sayılan Marx ve Engels, çok adres değiştirmişler. Marx'ınki şımdi lokanta ve randevu evleri arasında kalan ünlü Soho'da. Engels'inkiyse o zaman da şim- di de kibarlığını koruyan bir semtte. Londra'yı bir ara mesken tu- tan mavi plakalılar arasında kimler yok ki? Mozart'tan Fk> rence Nightingale'e, Van Gogh'- dan Yorgo Seferis'e, Chopin'- den Berlioz'a kadar bir sürü ünlü. Şarlo olarak bilinen Charles Chaplin ise en yeni ma- vi plakalılardan. Güney Lond- ra doğumluydu Şarlo. Genç erkekler w baba' rolüne özendiriliyorSosyal demokrat eğilimlı sendika- lar, şu sıralarda haşin görünüşlü mo- dern genç erkekleri babalık rolüne alıştırmaya çalışıyorlar. Sendikalar, sosyal demokrat ağırhklı koalisyon hükümetinin ekonomik politikalanna destek vermek amaayla genç erkekleri babalık rolüne özendirmeyi hedefle- yen bir kampanya başlattılar. Kam- panya dolayısıyla gazetelere verilen ilanlarla, cafe ve barlarda ücretsiz dağıtılan kartpostallardaki sert bakışı, deri cekcti ve üç günlük sakalıyla haşin bir görünüm arz edcn genç erkek, "Bana şimdiye kadar bir çok ad taktı- lar, ama ben en çok, bana 'baba' den- mesinden hoşlanıyorum" diyor. Sosyal demokrat ağırhklı hüküme- tin işsizlikle mücadele programına sa- hip çıkan sendikalann genç babalara yönelik kampanyası, erkekleri, yıl- başından itibaren uygulamaya konan babalık izni hakkından yararlanmaya çağınyor. Şimdi "Sosyal demokratların ekono- mik politikalanyla babalık rolünün ne alakası var" gıbı bir soru akla gelebılir. Ama sosyal demokratlar çarpsın ki var. Çünkü sosyal demokratlar. beş nülyonluk ülkede üç yüz bini aşan işsiz sayısını azaltabilmek için önlem üzeri- ne önlem ahyorlar, yasa üzerine yasa çıkanyorlar. Babalık izni yasası da işte bu yasalardan biri. Benim "babalık izni yasası" dediği- ne bakmayın, aslında uygulama hem anne hem de baba için geçerli oldu- ğundan. "çocuk bakımı izni" diye ad- landınlıyor. Yasa, küçük çocuğu bu- lunan anne-babalara, işlerinden bir yıla kadar izin alarak çocuklanna ba- kabilme hakkı tanıyor. Devlet, anne- babalara bu süre içinde işsizlik para- sıyla eş düzeyde bir ücret ödüyor. Hü- kümet, aynca uygulamayı cazip kı- labilmek için belediyelere ek yardım yapma hakkı tanıdı. Belediyelerin bu işten kan ise. izin alan anne-babalann KOPENHAG FERRUH YILMAZ çocuklanna yönelik çocuk yuvası gi- derlerinden kurtulmak oluyor. Uygulama, çocuk bakımı izni alan anne-babalann yerine işsielerin işe alı- nmasını öngörüyor. Çocuk bakımı izni alan anne-babalar. işsizlikle ilgili istatistiklerden düşeceğinden. işsiz sa- yısı da en azından istatistiksel açıdan azalmış olacak. Yasa bundan başka. uzun süredir çalışma piyasasından uzak kalmış işsizlere, çalışma rutınini tekrar kazandırmayı ve kaybolan öz- güvenlerini yeniden yaratmayı da he- defliyor. Hükümet boylelikle bir taşla iki kuş vuruyor vurmasına da. uygula- manın ilk aylannda izin için başvuran- lann topoğrafyasına bakıldığında. sendikalann harekete geçmesine ne- den olan ilginç bir göriinümün ortaya çıkıyor. İstatistiklere göre şimdiye ka- dar izin için başvuranlann yüzde 93"- ünü kadınlar oluşturuyor. Üstelik bu kadınlann da büyük bir çoğunluğu mesleki eğjtimden yoksun ve gelir dü- zeyleri en düşük kesımlerden geliyor. Bu görünüm, çocuk bakımı izninin y aygmlaşmasmın önünde iki ayn en- gel olduğunu ortaya çıkardı. Birincisi. geleneksel erkek kimliğinin. kadınla- nn iş piyasasında hemen hemen erkek- ler kadar etkin olduğu Danimarka gibi bir ülkede bile halen geçerli oldu- ğu olgusu. Erkekler hala, kendilerini çocuk bakmakla yükümlü ebeveynler olarak algılamıyorlar ve çocuk bakı- mının kadının görevi olduğunu dü- şünmeye devam ediyorlar. işte sendi- kalan, toplumdaki "baba" imajmı de- ğiştirmeye yönelik kampanyaya iten nedenlerin başında bu eğilim geliyor. Her ne kadar sendikalann kampan- yasının ağırlık noktası, genç erkekleri babalık rolüne alıştırmaya yönelik ol- sa da kampanyanın daha lalı kalan yönü. isıatistikierin ortaya çıkardığı ikinci noktada yoğunlaşıyor. O da ca- hşanlann, çocuk bakımı iznini, kari- yerlerinin önünde engel olarak görme- leri. İzin için başvuran kadınlann eği- tim düzeyi ve çalıştıklan işlerin kalifıye eleman gerektirmemesi. kariyer hırsı- nın. erkekler kadar bu imkana sahip kadınlar için de geçerli olduğunu gös- teriyor. Kariyer yapmak isteyen erkek ve İcadm. çocuk bakımı gibi "banal" bir nedenden dolayı işyerinden uzun süre uzak kalmayı göze alamıyor. Gerçi kadınlar henüz. kariyer yapabil- mek için çocuk yapmaktan vazgeçme- diler. ama işinde yükselme hırsından dolayı çocuk sahibi olmamayı seçen kadınlann sayısı da gün geçtikçe artı- vor. Rıısya'ımıOrtadoğuatağı • Rusya Dışişleri Bakanı Kozirev, önceki gün Tunus'a geçerek FKÖ lideri Arafat ile görüştü. Dış Haberler Servisi - Rusya Dışişleri Bakanı Andrey Kozi- rev. El Halil katliamından son- ra görüşmelerden çekilen Fjlis- tin^Kurtuluş Örgütü (FKÖ)'- nün banş görüşmelerine yeni- den başlamayı kabul ettiğini açıkladı. İsrail eski Savunma Bakanı. işgal altındaki toprak- larda görev yapan İsrail polisi- ne "Araplara ateş açsalar dahi Yahudi yerleşimcUere ateş açıl- maması" yönünde verilen em- rin yasal olmadığını söyledi. Resmi bir ziyarette bulun- mak için Ortadoğu'ya giden Rusya Dışişleri Bakanı Kozi- rev. önceki gün İşrail'den Tu- nus'a geçerek FKÖ lideri Yaser Arafat ile görüştü. Görüşme sonrası yaptığı açıklamada Ko- zirev. Arafat'ın banş görüşme- lerine başlamaya haar oldukla- nnı söylediğini bildirdi. Kozirev ile birlikte basın top- lantısı düzenleyen Arafat ise ih- tiyatlı davranarak, halen BM Güvenlik Konseyi'nin oylama- sını beklediklerini söyledi. Arafat, "FKÖ banş sûrecine bağlıdır. Ancak İsrail işgaü al- tındaki topraklarda vasavan halkımızın güvenliği konusunda da garantiler istiyoruz" dedi. Bu arada, BM Güvenlik Konseyi, Rusya'nın isteği üze- rine El Hahl katliamıyla ilgili karar tasansını görüşmek üzere bugün yapmayı tasarladığı top- lantıyı yanna erteledi. Rusya'- nın bu girişimi, Ortadoğu banş sürecinde daha etkin bir rol üst- lenme çabası olarak nitelendiri- liyor. Diplomatik kaynaklar, İs- rail'den sonra Tunus'a gelen ve Kahire'yi de ziyaret etmesi bek- lenen Kozirev'in Ortadoğu ba- nş görüşmelerinin nisanın ilk haftasında Moskova'da yapıl- ması konusunda görüş birliği sağlamaya çalıştığı görüşünde birleşiyorlar. El Halil katliamının kınan- masıyla ilgili karar tasansının tartışılması, FKÖ'yü ön şart ileri sürmeden banş görüşme- lerine dönmeye zorlayan ABD tarafından 15gündürengelleni- yor. FKÖ ise ABD'nin Filistinli- ler banş görüşmelerine dörune- diği takdirde BM Güvenlik Konseyi'nin katliamın kınan- masına ilişkin alacağı karannı veto edeceğine dair açıklaması- nı şantaj olarak nitelendiriyor. Aşın sağa Likud Bloku'una mensup eski Savunma Bakanı Dan Meridor. İsrail radyoşuna dün yaptığı açıklamada, İsrail polisine Yahudi yerleşimcilere ateş açılmaması konusunda ve- rilen emrin yasal olmadığını, gayri ahlaki ve kabul edilemez olduğunu belirterek. İsrail as- kerlerinin kendini savunmaya giren her koşulda silahlannı kullanma yetkisine sahip ol- duklannı bildirdi. İsrail işgali altındaki Batı Şe- ria'nın El Halil kentinde 25 şu- batta meydana gelen ve en az 63 kişinin ölümüyle sonuçlanan katliam soruşturması sürerken, önceki gün ifade veren İsrail Polis Müdürü Meir Tayyar'ın açıklaması ortalığı kanştırdı. Meir, açıklamasında olay günü İsrail polisine "Araplara ateş açsalar dahi Musevilere ateş açıl- maması" konusunda kendileri- ne sıkı tah'mat verildiğini söyle- di. Meir bu talimat üzerine po- lislerin kendilerini güvenceye aldıktan sonra Musevi saldır- ganın mermilerinin bitmesini beklemek, ondan sonra onu et- kisiz hale getirmek zorunda kaldıklannı anlattı. DEMOKRASİBUMU? Hükümetten sonra parlamento da boyıın eğdi ve demokrasinin gelişimini kendi elleriyle boğmayi kabullendi. DEP binalan bombalanıp. partinin aday lan gözaltına alınırken. Olağanüstü Hal Bölgesi'nde özel secim uygu- lamalan dayatıhrken, bütün bu gelişmelere karşı çıkması gereken Meclis. bedeninin bir bolümünü kendi elkriy le kesti, sekiz milletvekilinin dokunulmazlığını kaldınp onlan. Meclıs'i abluka altına alan güçlere tesüm etti. Biz aşağıda imzası olanlar. bütün bu gelişmeler karşıanda sustnayacağız. Demokratik haklan ayaklar altına alınan DEP ile dayanışma için. kendını ifade etmesi engellenen insanlann yanında olduğumuzu dmurmak için. sadece bu kadar da değil. hepimizin özlemi olan demokrasL banş \e özgürlük için. bizi birbirimize düşman et- mek ısteyenlere ınat kardeşlik için. DEP"e bayram ziyaretine gidıvoruz. İster DEP gibi duşünün. ister farklı. vann hepinizi orada buluşmaya çağınyoruz. Tarih: 14 Mart 1994 Pazartesı. saat: '12.00. Yer DEP İl Merkezi. Valikonağı Cad. Harbiye. Erean Kanar (İHD k . Şb. Bjk). Ali Rıza Dizdar (ÇHD), \ icdan Bavkara (Tüm-Bel-Sen. Genel Bşk.), Ali Oral (Bem-Sen Gend Bşk.), Ismat Aktaş (Eğitaen Genel Bşk.), Sabri Topçu (Tünıtis Genel Bşk.). Vahit Genç (Tanm-Sen Genel Bsk.). F«^i Gerçek (Tüm-Sağbk-Sen. Genel Bşk.). Rıza Turgut (Selühra-Iş İsL Şb. Bşk.). Hasan Saygüı (Tes-lş 1 No.lu Şb. Bşk). Haştnet Zeybek. Levent Serfaan, Arif fyidoğan, Plasan Girit, Gencay Gürşoy. Şahika YOkael, Deniz Türkali, Nur Sürer. Orhan Pamuk, Oya Baydar. Murathan Mııngan. Ataol Beh- ramoğlu. Kenıal özer, Sunay AJun. Sungur Sa»Tan, Mehraet Ali Arsian, Ferhat Tunç, Ükay Demir, >adire Mater. Melek Llagay. Cezmi Ersöz. tnci Hekimoğlıı, Ok^an Özferendeci, Orhan Aydın. Işıtan Gündüz, Gûlnur Savran, Stella fhadia. Fatmagül Berktay, Rezzan Tuncay. Haeer Ansal. Eren Keskin. Ayşe Günavsu. Şadi Ozansü. Necmi Demir. Selçuk Polat. Hürriyet Şener, Chat Büyük. Şaban tba. Neşe Ozan, Samet Güeİü. Ergül Çetin, Gönül Morgül. Filiz Karakuş. Funda Sünnetçioğlu, Deniz Tanyel, Ayşe Kayhan. Nimet Tannkulu. >ev- zat Onaran, Fethiye Çetin, Selahattin Doğru. Lütfıye Ateş. Sonat Zelvut, Vesile Ozdem, Muhittin kargın. Kev- ser Çoruh. Hakkı Yükselen, Suat Bilgi. Hülya karataş, Ozlem GüreL, Tıd Sualp, Özcan Kılıç. Hasan Mantıeu Rıfat Seyran, Necdet Okcan. Ali Fırat. Orhan Cerav. Ha»an San. >evzat Kuloğlu, Ferhan Umruk, Hasan Cey- lan, Nuran Kıbe. Özhan Kılıç, Ali Can. Erhan L'nsal, Songül Aytemur, Ereüment Şevle. Derya Say, Şehmug Erol, Cihan Karta]. Ömer Fikret, Orhan Kahyaoğlu, trfan Erdemoğlu. Ufuk Tuğran, Orhan Altuğ, Metin Ko- zan, Fatma Kanar, Hürriyet Erçelik. \ elda. T.C.Bakırköy8.Asliye Hukuk Mahkemesi Esas No: 1993 719, Karar No: 1994/54 sayılı karan ile nüfus kütüğünde Vildan olarak kayıtlı ismim. Suat olarak değiştirilmiştir. SUATOKYAY Romanlannız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel:5540804 Nüfus cüzdanımı yitırdim. Hükümsüzdür. AÜDÜZGÜS BİZİMKÖY Mahmut Makal 13. bası 50.000 (KDV içinde) Çağdaş Yaymlan Türkocağı Cad. 39-41 Cağaloğlu-htanbul Sağlık cüzdanımı yitırdim. Geçersızdir. TVĞRUL KÜRŞA TAKPINAR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle